Kader inancının dini hayata yansımaları üzerinde bugün inşallah konuşacağız. Siz Kur’an’ı Kerim’in Araf Suresinin 30. ayetini sık sık dinlediniz. Orada Allah’u Teâlâ bütün insanların kendisini dindar saydığını kabul ediyor. Diyor ki: “Bir gurup vardır ki insanlardan Allah onu kendi yoluna kabul etmiştir. Bir gurup da vardır ki sapıklık onun için hak olmuştur. Sapıklığı hak etmiştir.” Peki sapıklığı hak edenler ne yaparlar? Onlar Allah’la kendi aralarına “Onlar Allah’la kendi aralarına Şeytanları evliya olarak koyarlar.” Şeytanları evliya olarak koyarlar. Aynı Araf suresinde İblis yoldan çıktıktan sonra ne demişti? “Onlar için senin doğru yolunun üstünde mutlaka oturacağım.” O zaman şeytanın çalışma sahası neresiymiş? Doğru yolmuş. Onun için meyhanede, eğlence yerinde, şurada burada şeytanı aramanın bir anlamı yok. Şeytanın orada bulamaz çünkü. Şeytanın çalışma sahası doğru yolun üzeridir. Şimdi insanlar Allah’u Teâlâ’ya yöneldiği zaman kendilerini ne kabul ederler? Doğru yolda kabul ederler değil mi? Şimdi bu ayeti kerime bütün insanların dindar olduğunu bize bildiriyor. Ve diyor ki Allah’u Teâlâ Araf 30. ayetinde. “Bir gurubu Allah yoluna kabul etmiştir.” Hidayetini onaylamıştır. “Bir gurupta sapıklığı hak etmiştir. Ama kendilerini muhtedi hesap ederler. Yani: Yolda, Allah’ın yolunda düşünürler.” Yani dindar sayarlar. Şimdi bu ayete göre kendisini dindar saymayan hiç kimse yoktur. Peki madem herkes kendisini dindar sayıyor. Yani yoldan çıkmış olanlar: Allah ile kendi aralarına evliya koyanlar. Yani onlar kendileri için Allah’ın evliyası olarak düşünürler tabi onu. Aynı zamanda kendilerine çok yakın gördükleri kişiler olur. Onları kendilerine Allahtan daha yakın görürler. Dolayısıyla onlara yapışarak kurtuluşa ermeye çalışırlar.
Bütün müşriklerin inancını Cenabı Hak Enam suresinin 148. ayetinde bize bildiriyor. “Şirke düşmüş olanlar şöyle diyeceklerdir. Eğer Allah bizim müşrik olmamızı tercih etmiş, bizi böyle yaratmış olmasaydı, ne biz müşrik olurduk ne de atalarımız.” Şimdi tabi onlar kendilerini müşrik olduğunu kabul etmiyorlar da Müslümanlar onlara siz müşriksiniz deyince ona bir tepki olarak bunu söylüyorlar. Allah böyle istemiş, diyerek karşılık vermiş oluyorlar. Çünkü kendilerini dindar sayıyorlar. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Bundan öncekiler de bu şekilde yalan söylediler. Yani bu müşrikler bunun yalan olduğunu biliyorlar. Peki niye yalandır?. Şundan dolayı yalandır. Ne zamana kadar. Bizim baskınımızı tadıncaya kadar. Yani ölünceye kadar bu yalanın peşine düşerler. Hatta inşallah nasip olursa haftaya onu anlatmayı düşünüyorum. Mahşer yerinde de bunlar müşrik olduklarını, kafir olduklarını kabul etmeyeceklerdir. Cehenneme girdikleri zaman kabul edeceklerdir. Şimdi Allah’u Teâlâ diyor ki: “Elinizde bir bilgi var mı ki çıkarıp ta bize gösteresiniz. Siz sadece zanna uyuyorsunuz, siz sadece atıyorsunuz.” Yani “Bizim müşrik olmamız Allah’ın iradesiyledir. Allah böyle tercih etmiş böyle yaratmış,” diyorlar. Yani “Allah bizim müşrik olmamızı dilemiş ol demiş biz de olmuşuz. Eğer siz müşrik diyorsanız tamam. Allah böyle istemiştir bizim elimizden ne gelir.” demiş oluyorlar. Allah’u Teâlâ’da diyor ki: Elinizde bir bilgi var mı ki çıkarıp gösteresiniz. Siz sadece zanna uyuyorsunuz. Siz sadece atıyorsunuz.
Şu anda elimde Musa BAĞCI’nın, Dicle Üniversitesinde profesör olan bir arkadaşımız. Yüksek lisans tezi var. İnsanın Kaderi Hadislerin Telkin Ettiği Kader Anlayışı diye. Burada Yahudilikte kader anlayışını yazmış arkadaşımız girişte. Bakin onların inancı şu: yani hepsinin değil tabii. Yahudilerin bir kısmı bu inancı kabul etmiyor. “Allah kadiri mutlaktır. Ferde verdiği iradeyi onu nasıl kullanacağını bilir. Çünkü Allah’ın ilmi insanın hareketinin sonucu değildir. Her şeyi ezelden bilmektedir. İnsan hiçbir zaman Allah’ın bilgisine aykırı hareket edemez.” Ezelden biliyorsa doğduğu zaman her şey ne yapmış olur? Bitmiş olur değil mi? “Allah’ın bilgisine aykırı hareket edemez. Ama bu hiçbir zaman onun hareketlerini Allah tayin ediyor anlamına gelmez.” Şimdi “Hem Allah’ın bilgisine aykırı hareket edemez, hem Allah tayin ediyor anlamına gelmez.” İki cümle yan yana kurulabilecek cümle mi?
Hıristiyanların kader anlayışını burda almış arkadaşımız. Burada da Pavlus’un ifadesine göre “Hiç kimse kendi gayretiyle kurtuluşunu sağlayamaz.” Sen Ogüst’ün ifadesi, diyor ki: İlahi takdire önem veren kelamcılardan birisiymiş Sen Ogüst. “Allah günahkar güruhun içinden bazılarının asli günahtan dolayı kurtuluşunu önceden tespit etmiş ve geri kalanları bilinçli olarak yaptıkları günahtan dolayı adil bir şekilde cezalandırmak için kendi başına bırakmıştır.” O şekilde söylüyor. Hıristiyanlar bundan dolayı ne yapıyorlar? Yani insanları kurtarabilmek için bir takım işlemler yapıyorlar.
Mekkeli müşriklerin kader inancı da aynı. Mesela “Bir kimse istediğine ermiş olamaz eğer kaderinde yazılmamışsa.” Bu da Mekkeli birisinin şiirinden. Müşriklerden birisinin şiirinden. Kaderinde yazılmamışsa hiçbir şey elde edemez.
Şuradan da Rasûlullah sav.e atfedilen bir şey okuyacağım size yine Fetullah Hoca’nın Kur’an Ve Sünnet Perspektifinde Kader kitabından okuyorum. Tekrar ediyorum bu kitabı tercih etmemin sebebi şu. Diğer kitaplar gibi küçük cümlelerle yazmıyor. Aynı şeyi yazıyor ama biraz daha ayrıntılı yazıyor. Dolayısıyla çok rahat anlama imkanı oluyor. Yoksa diğerlerinden farkı yok aslında. Abdullah Bin Amr Bin As rivayet ediyor. “Bir gün Allah’ın rasulü elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi. Bu kitaplar nedir biliyor musunuz? diye sordu. Hayır bilmiyoruz. Haber verirsen biliriz ya Rasulullah dedik. Şöyle buyurdular. Bu sağ elimdeki kitap cennet ehli olanların isimlerinin yazılı olduğu kitaptır. (Sağ eline bir kitap alıp göstererek) Bunda diyor cennetliklerin isimlerinin yazılı, diyor. Burada onların babalarının ve kabilelerinin isimleri de yazılıdır. Diyor ki: Burada Allah rasulü konuşmayı kesti. Yani kitapta o insanın kabilesi nereye kadar uzuyorsa hepsi yazılıdır. Melekler o insanın ismini hiç şaşırmadan tespit edebileceklerdir. Çünkü en küçük teferruata kadar o kitapta tespiti yapılmıştır. Ondan sonra bu sol elimdeki kitap nedir bilir misiniz? diyor. (Tabi bir de sol elinde bir kitap çıkarıyor.) Onda da bütün cehennem ehlilinin isim listesi vardır. Onlar da orada baba ve kabile isimleriyle kaydedilmiştir. Bu her iki kitaptaki isimler ebedi olarak ne artar ne de eksilir.” Ne artar nede eksilir.
Yani demek ki, bizim de ismimiz eğer o cennetliklerle ilgili kitapta ise ne yapacağız cennete gideceğiz. Cehennemliklerle ilgili kitapta ise cehenneme gideceğiz. Ne yaparsak yapalım. Zaten bir de biliyorsunuz Rasulullah’a maledilen, burada da geçiyordu, bir hadisi şerif daha var. Hadisi şerif demeyelim ona maledilen bir söz var. Demiş ki: “İyi kişi annesinin karnında iyidir, adam annesinin karnındayken cennetlikse cennetlik, cehennemlikse cehennemliktir. Cehennemlik yazılmışsa ömrünün sonuna kadar iyi işler yapsa sonunda muhakkak cehennemlik olmasını gerektiren bir şey yapar cehenneme gider. Eğer cennetlikse ömrünün sonuna kadar isyanla uğraşsa sonunda iyi bir şey yapar cennete gider,” demiş.
Şimdi bu akşam, Adem Hoca gelir misin. Bu akşam bana dedi ki: “Ben bu işi tam kavrayamadım.” Gel bakalım. Niye kavrayamadın? “Ben bu işi tam kavrayamadım.” dedi de onun için buraya çağırdım.
O kitapta yazılı. Ömür de bir kere yaşanacak değil mi? Bir daha öldükten sonra geri geliş yok. Sen şimdi ona inanan birisi olsan ki, Maturidilerde, Eşariler’de de öyle yani. Ezelden yazılmış bitmiş. Bir daha da dünyaya gelinmeyeceğine göre, sen şu anda cennete gitmek için elinden ne gelebilir. Dua etmekten başka bir şey gelmez. Dua etmek sonucu etkileyecek mi? Etkilemez. Ama mutlaka cennete gitmek istiyorsun. Sen kendini din dersi hocası olarak gibi düşünme, sıradan bir vatandaş gibi düşün. Senin şimdi arka planda bir sürü bilgilerin var ona göre cevap verme yani. Şimdi sen cennete gitmeyi mutlaka istiyorsan ne yapman gerekir? Hiçbir şey yapmam gerekmez galiba. Ama bir şey yapman lazım. Ne yapasın. Birisi çıkıp diyor ki. “Ben vaftiz edersem cennetin garantidir.” Hıristiyanlar öyle diyorlar. “Gel diyor ben seni vaftiz edeyim cennet garantidir.” Eğer batıda yaşayan birisiyse, cennete de mutlaka gitmek istiyorsa, kader inancının da böyle olduğunu biliyorsa ne yapar? Cennete götürecek birisini aramaz mı bu adam? Arar. Birileri çıkıyor diyor ki, bir kere Cenabı Haktan onaylı olduklarını söylüyorlar. Diyorlar ki: “İsa bizi kurtaracaktır diyorlar” değil mi? “İsa insanlığı kurtarmak için Allah’ın oğlu olarak kendini feda etmiştir. Kilise de İsa’yı temsil ediyor. İsa da tanrıdır diyor. Ben de İsa’nın adına hareket ediyorum” diyor. Sıradan bir Avrupalı olduğunu düşün, herkes kendini dindar kabul ettiğine göre. Oraya gitmek istemez mi? Cenneti garanti etmek için. Evet ister.
Peki İslam ülkelerinde de bazı kimseler diyor ki: “Seni kurtaracağız” diyor. Yani kurtulma sözü verenler yok mu? Var. Yani hayatta iken, “Gel benden el al diyor. Senin cennetin de cehennemin de hepsi de hazır diyor değil mi? Bir de şöyle düşün. Allah’u Teâlâ her şeyi ezelden kabul etmiş. Her şey ezelden yazılmış bitmiş. Mesela bir tanesi hapishanedeydi. Bir türlü çıkmadı. Burda bir konuşma yaptık biliyorsunuz. Şimdi bu insan “Allah ezelden yapacağı her şey yapmış bitmiş” dediği zaman artık Allah’tan bir şey istemesinin bir anlamı olduğunu düşünebilir mi? Hayır. Hiçbir anlamı yok. O zaman ne yapacak. Allah ile kendi arasına birisini mesela Abdülkadir Geylani’yi Allahtan ümidi kesildiği için Abdülkadir Geylani’den istemeyecek mi? Öyle olmayacak mı? Başka yolu var mı? Başka yolu yok.
İşte arkadaşlar şirk inancı böyle oluşuyor. Bir kere dikkat ederseniz. Her şey yazılmış, defterlere kaydolmuş. Peki Cenabı Hak ne iş yapıyor haşa! Hayatla bir ilgisi kalmış mı? Az önce okuduğumuz, Rasulullah’ın bir eline bir kitap verdiriyorlar. Bunlar cennete gidecekler. Öbür eline de bir kitap verdiriyorlar cehenneme gidecekler, her şey yazılı. Peki bu dünyada imtihan olmanın, Kur’an’ı Kerim’in, Rasulullah’ın yolundan gitmenin bir anlamı olur mu? Olmaz. O zaman bu insanlarda bir kere daha hayata gelmeyecekleri için ne yapacaklar? Kurtarıcılar aramayacaklar mı? Ararlar, aramaları gerekir. Çünkü başka çare yok. Garantilemek istiyor ahiretini değil mi? Bir daha dünyaya geri dönecek değil ki. Ne olacağımız belli değil, diyor değil mi? O zaman şimdi bir kere şirk inancının olmazsa olmazı bu kader inancıdır.
Sana bir soru daha sorayım. İyya kenabudu ve iyya kenastein’e inanıyorsan sen, Yarabbi kulluğu yalnız sana yapar, yardımı yalnız senden isteriz’e inanıyorsan, bu aracıları kabul edebilir misin? Hayır kesinlikle. O zaman öyleyse bu inançlarda mutlaka bir yıpratma yapmak lazım. Tamam mı? Şimdi yıpratmanın bir delilini ben size göstereceğim.
Bu kitap Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı Maturidiye Akaidi adlı kitap. Muturidilik, bakın burda şöyle bir şey var. “Osmanlı imparatorluğunun hakim olduğu beldelerde mevcut olan Müslüman Türkler umumiyetle fıkıhta Hanefiye, akaide de Maturidiye mezhebini benimsemiştir. İmamı Azam Ebu Hanife’nin kurduğu esas üzerine İmam Mansur el Maturidi tarafından kitap ve sünnete en çok bağlılık gösteren ashap ve tabiin yolu olan selef metodununa en çok yaklaşan kuru münakaşa ve cedel zihniyetinden uzak kalabilen sade bir kelam mezhebidir,” diyor. Burada İmam Maturidi’nin mezhebi. Burda Nurettin Essabuni var. 580 hicri, 1184 miladi tarihinde vefat etmiş olan bir zat. Hanifiye ve Maturidiye alimlerinden Buharalı Nurettin es Sabuni. Bu kitabı o yazmış Maturidi akaidi diye. Diyanet işleri başkanlığı 1995 de basmış. Sürekli basılmaya devam ediyor. Bu kitabın 145. sayfasında şöyle bir ifade var. O ifadenin ne anlama geldiğini şey yapacaksınız. Göstereceğiz. Öyle bir noktaya getirilmiş ki: Kur’an’ı Kerim’de kelimelere anlam kayması yaptırılarak Kur’an’ı okuyanları da kaderci yapmışlardır. Ben bunu göstereceğim şimdi. Şimdi imam Maturidi ne demişmiş.
Diyor ki: hatta çok daha genel konuşuyor. “Ehli sünnete göre meşiet ile irade arasında fark yoktur. Bu görüşümüzün doğruluğunu gösteren delili ise bütün Müslümanların kabulüne şayan gördüğü şu hadisi şeriftir. Allah’ın dilediği olur dilemediği olmaz.” Bu tercümenin Arapçası şu…. “Ehli sünnete göre meşiet ile irade arasında fark yoktur.” Rasulullah demiştir ki: Allah’ın meşiet ettiği olur, meşiet etmediği olmaz. Meşiet ile iradeyi aynı sayıyor. Meşietten bir hadisi delil getirerek. Şimdi bu ne demektir biliyor musunuz. Yani Kur’an’ı Kerim’de irade fiili ile şae fiili aynı manaya gelir demektir. Yani erade fiili: irade etti. Erade fiili ile şae fiili. Şae: Ben İmam Maturidi’nin kendi eserinden bu sözün İmam Maturidi’nin söylemediği söz olduğu onu göstereceğim. Bakın İmam Maturidi’nin mezhebi olarak gösteriyorlar ama İmam Maturidi onu kabul etmiyor.
Ben bunu görünce aklıma şu geldi. Ya burda Türkiye’de o kadar basın yayın imkanları var, internet imkanları varken, bizi tenkit edenlerden Allah rızası için bir tanesini biliyor musunuz ki benim söylediğim bir söze cevap vermiş olsun. Önce bir iftira yapıyorlar. Söylemediğimiz bir sözü söyledi diye gösteriyorlar. Arkasından cevap veriyorlar. Yok efendim Allah geleceği bilmez demişiz haşa! Yok efendim Allah gaybı bilmez demişiz haşa! Biz ne diyoruz? Allah ne diyorsa onu söylüyoruz. Allah’ın ayetlerinde Allah kendini nasıl söylüyorsa öyle inanın diyoruz. E peki ben hayatta olduğum halde bana yapılan bu iftiralara cevap yetiştiremiyorum. İmam Maturidi kendisinden kaç asır sonra gelmiş, işte bu 334 de ölmüş, bu da 580 de ölmüş. 250 sene sonra gelmiş kişiye ne diyebilir ki. Yani 250 sene önce ölmüş olan bir insan.
Şimdi muhterem arkadaşlar lütfen. Yani size en başta Bedir Savaşı Ve Kader diye bir konuşma yapmıştım. Enteresan o konuya hiç dokunan yok. Çünkü oraya dokunmak her babayiğidin karı değil de onun için. Çünkü o tüm sistemi altüst ediyor. Her şeyi yıkıyor. Şimdi irade kelimesinin geçtiği o ilk sohbette şey yaptığımız Enfal suresinin 8/7. ayetini açalım. Diyor ki: “Hani Allah size söz vermişti.” Verilen söz Rum suresinde bulunuyor. Sohbeti dinlemiş olanlar bilir. Rum suresinin ilk ayetlerinde Allah’ın verdiği söz var. “O iki guruptan birisi sizindir.” Bedir’de kervan yada Mekke’den gelen ordu. “Siz istiyordunuz ki o güçsüz olan sizin olsun.” Yani kervan, çok istiyordunuz. “Allah da murat ediyordu ki Yuridu, biliyorsunuz: Allah’ın iradesi. “Kelimeleri sebebiyle gerçeği ortaya çıkarsın o (Mekkeli) kafirlerin kökünü kessin, kurutsun.” Onun için orduyu vermişti Müslümanlara. Şimdi İmam Maturidi’ye göre, tüm ehli sünnete maledilen şu görüşe göre “Meşiet ile irade arasında fark yoktur. Delil olarak da Allah’ın dilediği olur dilemediği olmaz.” Buraya baktığımız zaman Allah’ın buradaki iradesinin kesin olarak olması gerekmez mi? Bu ifadeye göre kesin olarak olması gerekir değil mi? Yani Bedir’de Mekkelilerin kökünün kuruması gerekir. Çünkü Allah onu irade ediyordu. Değil mi?
Şimdi aynı surenin (Enfal suresi) 8/67. ayetini açın lütfen. Burda Rasulullah sav. Bedir’de Allah’ın verdiği bir emre uymadı. Çünkü bundan önce indirilmiş olan Muhammed suresinin 4. ayetinde, düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir alma yasaklanmıştı. Rasulullah da düşmanı etkisiz hale getirmeden esir almıştı. O hatadan dolayı bakın Allah’u Teâlâ ne diyor? “Hiçbir nebinin savaş meydanında düşmanı tamamen ezmeden esir almaya hakkı yoktur. Rasulullah esir almıştı. Siz dünya malı istiyorsunuz. Allah da ahireti istiyor. Allah aziz ve hakimdir.” Bakın şöyle diyelim. “Siz şu anda elinize bir şey geçsin istiyorsunuz, Allah da gerisini istiyor.” Ne istiyordu Allah gerisini dediğimiz zaman. Mekke’nin o sırada fethedilmesini istiyordu. Peki Allah’ın istediği oldu mu? Oldu mu? Hani Allah’ın istediği olurdu? İradeyle meşiet arasında fark yoktur diyor ehli sünnet. Bu ehli sünnet hangi kitabın inananı? Şimdi ne diyor Allah’u Teâlâ burda? Allah’u Teâlâ acaba Müslümanların esir alacağını önceden biliyor muydu? Biliyorduysa haşa! Rasulullah’la oyun mu oynuyordu? “Eğer Allahtan daha önce bir yazı geçmeseydi Yani Rum Suresinde verilen söz olmasaydı. Aldığınız şu esirlerden dolayı mutlaka dokunacaktı. Ne dokunacaktı. Büyük bir azap dokunacaktı. Yani o düşman geri dönecekti. Ve sizi perişan edecekti. Bırakın Mekke’ye gitmeyi burda savaşı kaybedecektiniz. Ama o gün size zafer sözü verdiğim için Rum Suresinde, ben gene zaferi verdim ama bu defa imtihanı kaybettiniz. Şimdi Allah’ın iradesi odlumu burda? Peki bunlar ne diyor? “Ehli sünnete göre irade ile meşiet arasında fark yoktur. Meşiet, şae fiili demek tamamı? Şae fiili, bakın Allah’ın iradesi olmadı ama şae fiiliyle ilgili olarak ayeti kerimede Allah mesela Tekvir Suresi son ayetinde ne diyor. ‘Sizin bir şeyi var etmeniz ancak Allah’ın o şeyi var etmesine bağlıdır.’ Allah bir şeyi yaratmadan siz o şeyi yapamazsınız diyor. Allah yaratacak ki sizi yapasınız. Onun için şae fiiliyle olacak şey kesin olur. Ondan dolayı az önce okuduğumuz şeyde Enam suresinin 148. ayetinde müşrikler ne diyordu?” Allah meşiet etseydi yani ol deseydi. Ol deseydi hepimiz mümin olurduk. Olmama imkanı var mı? Ama irade ile sonuç olmuyor. Allah’ın iradesiyle bir şey olmaz ancak kün derse olur.” Çünkü Allah kendi iradesiyle herkesin mümin olmasını da istiyor. Kimsenin kafir olmasına razı olmadığını da bildiriyor ayetlerde. Herkesin mümin olmasını istediği ayet Nisa suresi 26. ve 27. ayetleri.
Peki şae fiili irade manasına oluyor değil mi burda? İrade ile meşiet arasında fark yoktur dedi değil mi? Hemen İmam Maturidi acaba onumu söylüyor. Ben size bu ayet ile ilgili İmam Maturidi’nin tefsirini getirmiş okumuştum. Şimdi bir başka ayetle ilgili okuyacağım. Gene getirdim ama çok olduğu için şey yapmadım. Bak bu ayete nasıl mana vermişti İmam Maturidi.” Müşrikler diyecekler ki Allah bizi mümin yaratsaydı ne biz müşrik olurduk ne de atalarımız. Bir şeyi haramda kılamazdık.” Yani kendilerini eşya gibi düşünüyorlar. Her şey Allah tarafından. Allah’u Teâlâ da diyor ki benim böyle bir tercihim yok diyor. “Hüccetil baliğa Allah’a aittir. Allah’ın meşieti olsaydı. Yani iş bana kalsaydı tercih benim tercihim olsaydı ben hepinizi yola getirirdim.” Birinizi ikinizi değil. Ama ben bunu size bıraktım diyor Cenabı Hak. Allah’ın iradesi herkesin mümin olması, ama ben bunu size bıraktım diyor. Fakat tabi geleneksel mana böyle değil. Az önce söylediğim gibi meşiet ile irade arasında fark yoktur dediğin zaman bu ayetlerin içinden çıkamazsınız.
Şimdi İbrahim suresinin 4. ayetini açalım. İşte burada okuyacağımız meal şu kitapta (Maturidiye Akaidi kitabı) belirtilene göre yapılmıştır. Bütün mealler buna göredir. Biz on seneden fazladır bunun üzerinde duruyoruz. Çok daha fazla belki on beş sene olmuştur. Bu arada meallerini değiştirenler olmuşsa başka. Şimdi İbrahim suresi 4. ayete ne meal verilmiş. Elmalı Hamdi Yazır mealinden okuyoruz. “Biz her gönderdiğimiz elçiyi ancak bulunduğu kavmin diliyle gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Sonra Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır dilediğini de hidayete erdirir. O azizdir hikmet sahibidir.” Biz her ümmete kendi diliyle konuşan bir elçi gönderiyoruz ki onlara açık açık anlatsın. Sonra Allah dilediğini hidayete erdirir dilediğini sapık sayar. Şimdi bir adam sormaz mı. Birisine Kur’an’ı kerimi veriyorsunuz. Bu Allah’ın kitabıdır diye oku diyorsunuz. Adam açıyor bu ayeti. Bakıyor diyor ki: Biz hep topluma kendi diliyle konuşan bir elçi göndeririz ki onlara her şeyi açık açık anlatsın. Tamam ne güzel tabiî ki öyle olmalı der değil mi? ondan sonra Allah dilediğini saptırır dilediğini yola getirir. Denince ne diyecek? Yav kardeşim bu ne oldu. Kusura bakmayın siz Allah’a iftira ediyorsunuz. Böyle bir söz Allah’ın sözü olamaz demez mi? Yav eğer Allah dilediğinin saptıracak dilediğini yola getirecekse niye elçi gönderiyor. O elçi o kavmin diliyle konuşsa ne olur konuşmasa ne olur. Aziz ve hakim diyor. Ne olacak. Bütün yetki sende o zaman ne istediğini yap, daha beni niye dünyaya getirdin ki. Kusura bakmayın siz Allah’a iftira ediyorsunuz demez mi?
İşte bu kitaptaki meşiet ile irade arasında fark yoktur diyor. Maturidiyye Akaidi kitabı bakın. Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlamış. Bekir Topaloğlu’nun tercümesi. Türkiye’de bu konunun en önde gelen uzmanlarından birisi. Peki İmam Maturidi’nin tefsirini de Bekir Topaloğlu yayına hazırlamıştır. İlmi konturolunu yapmış. Bu daha sonra, yeni yapılmış. Belki bundan sonra fikrini değiştirebilir. Çünkü bu ta 1995 de basılmış. Bu 2006 de basılmış. Ama önemli değil. Bekir Topaloğlu değiştirebilir fikrini ama bu kitap (Maturidiye Akaidi) değiştirecek değil. Bu kitap öyle devam ediyor. Burda ne diyor İmam Maturidi. Bu ayeti nasıl tercüme ediyor. Orada, “bundan sonra Allah dilediğini saptırır dilediğini yola getirir” diye mana verdiler ya. İmam Maturidi ne diyor. “Sapıklık sebebini tercih edeni Allah sapıklıkta bırakır.” Aynı mı? Sapıklık sebebini tercih edeni. Allah mı saptırıyor? Kişi mi sapıyor. Aradaki yüzde yüz farkı görüyor musunuz. İnsanlar Maturidi akaidi dediğiniz zaman Maturidiyye Akaidi kitabındakini kabul ediyorlar değil mi? Peki bizim söylediğimiz ne? İki aydır, iki aydan daha fazladır ne söylüyoruz? Bundan farklı bir şey mi söylüyoruz. Bırakın bunu, bu şekilde olmaz diyoruz. Şimdi başka ne demiş. “Allah hidayete erdirir yola gelecek sebebi tercih edeni. Hidayete ermesine sebep olacak şeyi tercih edeni Allah hidayete erdirir.” Şimdi anlam doğru oldu mu? Adam tercih ediyor. Öyle istemek değil. Herkes yola gelmek ister. Ama tercih etmek kolay bir şey değildir.
O zaman mesela ben şu kitabı görünceye kadar şaeye nasıl mana vereceğimi… Bir çok yerde şaenin anlamı tutmuyordu. Şimdi tam tutuyor. Demek ki bu kitabın yazıldığı zamana kadar şaenin manası biliniyormuş, ondan sonra bozulmuş. O zaman şaenin manası tercih etmek yada yapmak. Her iki şekilde. Her ikisi de. Çünkü o şekilde de anlam verildiği yerler var. Yerine göre tercih etmek yerine göre yapmak. O zaman tam oturuyor kelimenin anlamı. “Bu Allah’ın hükmüdür diyor. Yalana yönelenleri saptırması, tasdik edenleri de yola getirmesidir.” Bir şey var mı? Aradaki yüzde yüz farkı gördünüz mü arkadaşlar.
Şimdi ne oluyor biliyor musunuz. Geleneksel kader inancıyla, bu ayette de görüyorsunuz, ayetin mealine yerleştirmişler. Birkaç kere okuduk ama yine okuyalım. Çünkü insanların zihinleri bu açıdan çok kirlendiği için, mesela bir arkadaşım diyor ki “Sen bunu söyleseydin ben bunu çoktan anlayacaktım.” Ben ilk günden beri defalarca söylüyorum da daha yeni anlamış demek ki.
Enam 6/148. ayeti bir daha açalım lütfen. Şuradaki mealden okuyacağım. Yani insanlara meal okuyun diyoruz da ne yapsınlar. Kelimelerin anlamıyla oynanmış. Rasulullah’a uydurma hadisler söylenmiş, çünkü hadisler korunmuş değil. Kur’an’ı Kerim korunmuş, tek harekesine bile müdahale edemiyorsun. Bu defa orada ne yapılmış? Kelimeleriyle oynanmış. Bak diyor ki burda meale bakar mısınız. “Müşrikler diyecekler ki Allah dileseydi ne biz müşrik olurduk ne de atalarımız ne de bir şeyi haram kılardık. Bunlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Nihayet azabımızı tattılar. Deki: Hiç ilim denecek bir şeyiniz var mı ki bize çıkarasınız. Siz sırf bir zan ardından gidiyorsunuz. Siz sadece atıyorsunuz”. O zaman Allah dileseydi ne biz müşrik olurduk ne de atalarımız şeklindeki söz, doğru bir söz müymüş bu ayete göre? Yalanmış değil mi? Bir delili yokmuş, boşuna atmakmış. Peki ondan sonraki ayete verilen manaya bakar mısınız. “Deki: hücceti baliğa ancak Allah’ın’dır. Evet o dileseydi sizi hep birden hidayete erdirirdi.” Peki adamlar yalan mı söylemiş oluyorlar? Yani Müslümanların kafasının nasıl karışık olduğunu görüyor musunuz. Kelimelerle oynanarak ne hale getirilmiş.
Bu konunun üzerinde niye bu kadar duruyorsun? diyorlar. Yav kardeşim bu kadarı az bile. Tüm ümmeti Muhammed bu işin maalesef altında eziliyor. “Efendim Allah ezelden varı da bilir yoku da bilir.” Yav kardeşim yok bilinir mi? Allah bilmediğini söylüyor. Sana ne oluyor. Dikkat ediyor musunuz. Bize cevap verenler ayetlerin anlamını bozarak cevap vermeye çalışıyor. Bazıları da şöyle yapıyor. Diyor ki: Ha Abdülaziz Hoca şu ayeti şey yapmış değil mi? Bakayım he. Bakıp çarpılıyor bu defa başka bir şey konuşmaya başlıyor. Yav kardeşim siz hangi dinin hocasısınız?
Bu yanlış kader inancı ne yapıyor biliyor musunuz. İşte az önce okuduğum gibi Rasulullah sağ eline bir kitap alıyor. Sol eline bir kitap alıyor. Gösteriyor haşa! Tabi bunlar uydurma şeyler. Efendim falan hadis kitabında filan hadis kitabında.. Ya bırakın falan hadisi filan hadisi. Allah’ın kitabındaki kelimelerin anlamlarıyla oynayanlar Rasulullah’a niye iftira etmesinler ki. İşte bak görüyorsunuz. Maturidi Akaidi diye geçiyor. İmam Maturidi’nin söylediğiyle bunun söylediği arasındaki yüzde yüzlük farkı da gözlerinizle görüyorsunuz.
Rasulullah aldı kitabı aldı eline dedi ki: İşte bunda bütün cennetliklerin adı var. Bunda da bütün cehennemliklerin adı var. Her şey bitmiş artık Cenabı Hakkın bu dünya ile ilgilenmesine gerek var mıdır? Ahiret inancına lüzum var mı? Cennete gidecek olan da belli. Cehenneme gidecek olan da belli. Ne emrin şeyi var ne yasağın, ne şunun ne bunun. Peki şimdi bu böyle bir Allah’a insanlar güvenebilir mi söyler misiniz? Ne anlatırsanız anlatın imtihandasınız deseniz ne diyecek adam? Ya bırak Allah’ını seversen, ne olacağımız belli değil mi? Büyük bir moral çöküşünde olmayacak mı? işte meydan boşalıyor. O zaman araya kimler giriyor? “Gelin insanları ben kurtaracağım” diyenler giriyor. Şefaat edeceğim, diyenler giriyor. Mekkeli müşrikler putlarına ne diyorlardı? Bunlar Allah’ın yanında bizim şefaatçilerimiz. Onlar ahiretteki şefaati değil, şu andaki şefaati kastediyorlar. Yani şu anda Allah’ı bunlar ikna ediyorlar, bu Allah bunları kırmaz. Allah bunları kırmaz.
Şimdi bakın basit gibi geliyor da. Bakın şurada (sılayt gösterisi var kendilerine selefi diyenlerden Ebu Zerka isimli birinin sılaytı.) diyor ki: “Elli hadis şu kaleme beyaz dese selef de siyah dese bize göre bu kalem siyahtır.” Selef dedikleri kim? Eski ulema. Öyle eski dediklerine bakmayın, daha yakın zamanda ölen Abdullah Bin Baz selef sayılıyor. Useymin selef sayılıyor. Öleli beş sene falan oldu. Bakın araya giren kişilere teslim oluyorlar. Kur’an’ı Kerim’e değil görüyor musunuz. Burda ne diyor: “Selefimizin önünde ölü gibiyiz seçme şansımız yok diyor. onun gibi inanıp onun gibi amel etmek zorundayız.” Bak “Biz delil olduğu zaman delile uyarız diyenlerden değiliz,” diyor. Delil ne? Bunlar hadise uyduğu kabul edilen bir guruptur. “Elli tane hadis şu kaleme beyaz dese, -hadis bu- selef siyah dese ben ona uyarım.” Niye? Çünkü Allah’a güven kaybolmuş. O aradakilere uymaları lazım ki kurtulsunlar.
Cübbeli Ahmet’in slaytını açıp. Bak gördünüz mü. Peygamberi devreden çıkararak evliyayı devreden çıkararak. Allah’ın da yardımı gelmez. Gelmediği gibi laneti gelir. Allah’u Teâlâ buyuruyor dostlarımı tanımayanı ben de red ediyorum. ” Şimdi burda yanlış söyleyen Allah oluyor değil mi? iyya kenabudu iyya kenastein diyen kim? Allah’u Teâlâ. Cübbeli Ahmet, Mahmut efendi, Ahmet Vanlıoğlu, Abdullah Ustaosmanoğlu, tüm bu yedi sekiz kişi öldürülen Bayram Ali Karamustafaoğlu, onları, bizim o Tarikatçılığa bakış kitabı biliyorsunuz. Onlarla yaptığımız görüşmedir büyük bir bölümü oluşturan. Orada ben iyya kenabudu ve iyyakenastein diyorum Mahmut efendi ne dedi biliyor musunuz? “Sen ne dersen de!” Bu benim sözüm mü? Bak aynı şey görüyor musunuz. “Sen ne dersen de biz inanıyoruz ki Allah’la bizim aramızda evliyayı zam ve meşaiki kiram hazaratı vardır. Onlardan istianede bulunuruz istimdat ederiz.” Bende dedim o zaman size tavsiye ediyorum namaz kılarken iyyakenağbudu ve iyyakenesteıni atlayın dedim. okumayın. Başka bir şeyi söylemek mümkün mü? Demek ki “Allah’dan yardım istersen Allah’ın laneti geliyor.” İyyakenağbudu ve iyyakenesteın’i derseniz Allah’ın laneti geliyor. Gördünüz mü şimdi.
(Menzil şeyhinin videosu açılıyor) Elimizden geldiği müddetçe, ruhumuzda, kalbimizde ruh olduğu müddetçe, canımızda can olduğu müddetçe, canımızda ruh olduğu müddetçe, o aileye köle olacağız. O aileye biz başımızı yere koyacağız. Bu bizim için farzdır. Bütün gavs hazretleri, çocukları bizim başımıza basıp geçecekler yine de gavsın hakkını eda etmemiz mümkün değildir.” Bak o aileye köle olacağız dedikleri kendi ailesi. Yani “Bizim aileye köle olacaksınız” diyor.
Bu da Fetullah Hocanın videosu. “Sizi naime sokacağım” diyor. Naim ne demek? Cennet demek. Şimdi Allah’u Teâlâ eğer şey yapmışsa önceden insanların cehenneme gideceğini kabul etmişse tabii ki birisi lazım Cenabı Hakkın kıramayacağı bir adam gerekiyor. Sizi naime sokacağım, diyor. Kendini kim sokacak naime. Bu video herkül.org sitesinden bugün alınmış bir videodur. Belki inşallah kaldırırlar. Kaldırmalarını temenni ederim. Bunu ben çok uzun zamandır görüyordum kaldırmadılar. Bunu kaldırmaları için buraya koyuyorum. “Ölürken sizi naime erdireceğim” Duydunuz değil mi? Naim ne demek biliyor musunuz? Cennet. Naim cenneti varya. Bir başka konuşmasında insanları bir sıralama var. Bunu da lütfen dinleyin. “Bir ehram gibi diyor yani bir piramit gibi oluyor. En altta üç yüzlerden başlıyor yetmişler, yediler, üçler, ikiler, bir en üstte. Şimdi gavs ne demek? Kutup ne demek? Kutup ve gavs dedi bakın. Kutup: Erenlerin başı Allah’ın izniyle kainatta tasarruf sahibidir. Ne demek tasarruf sahibi her şeyi yapabilir. Onun için cennete sokuyor. Gavs ne demekmiş?” Gavs olarak bilinenler esma sıfatı ilahi mazharı sayılırlar. Allah’ın isim ve sıfatları onların üzerinde ortaya çıkar.” Ne olur Allah olur. Yani isim ve sıfatlarının onlarda ortaya çıktığına inanılır. Onun için Abdülkadir Geylani gavsı azam sayılır ondan dolayı yetiş ya gavs diyorlar. Sen nerden duyacaksın? Allah’ın isim ve sıfatları onda nasıl duymaz. Sana gülüyor o tabi. Sen nerden duyacak dediğin zaman. Fark etmez onlarda herkes kendisi gavsı azamdır. Kimse kimseye vermez burda
Şimdi de nurcularla ilgili bir konuşma dinliyoruz. Bakın ayetler müjdeliyor cennetlik olacağını. Risalei Nurla ilgili bizim sitede çok tartışmalar var. Yani Risalei Nuru tamamen Kur’an’ın yerine koymuş nurcuların büyük bir bölümü. Çok büyük bir bölümü. Bu dediğimde şüphe edenler bizim sitedeki onların yazılarını okuyabilirler. Ve orada da aldıkları ayetlerin çoğusunu da işte bu şekilde üstadı haber veriyor, şakirtlerin haber veriyor, falan diye böyle şey yapıyorlar.
Ben risalei nurdan bir takım şeyler okuyayım. bakın. Risalei nurdaki ifadeler. “Nurcular kabre imanla girerler, cennetliktirler. İşaret ve beşereti Kur’an’iye ifade eder ki. Kur’an bildiriyormuş. Risalei nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar. Ve cennete gidecekler diye müjde verirler. -Tarihçei hayat 277. sayfa.- Evet risalei nurun bu dehşetli zamanda kazandıracağı iki neticeyi mahakkıkası her şeyin fevkindedir. Başka şeylere ve makamlara imkan bırakmaz. Birinci neticesi sadakat ve kanaat derecesinde risalei nu dairesine giren imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetle vardır. Senet, kesinlik yani hiç şüpheye gerek yok. Şimdi o insanları korkutmazsanız bunlara inandırabilir misiniz. Görüyor musunuz öyle o kadar basit değil o inançlar. Hani ne oldu? Hani Cenabı Hak ezelde yazmıştı falan. Nasıl oldu da bunları bu hale getirdiniz? “Keramet takdirane İmam Ali ra. Üç ihbarı ve kerameti gaybiyeyi gavsı azamdaki, -Yani Abdulkadir Geylani’nin gaybi kerametleriymiş.- Tahsinkarane ve teşvikkarene beşareti.” Şimdi siz insanlar Abdülkadir Geylani kıyamete kadar kimin nereye gideceğini biliyordu. İnananlara Allah sizin ne olduğunuzu bilinceye kadar diye söylüyor hiç o ayete o manayı verebilirler mi? “Keremkarane ve takdirane imamı azam İmamı Ali’nin üç ihbarı ve kerameti gaybiyeyi gavsi azam Kur’an’ı kerimin kuvvetli işaretleri o halis şakirtler ve cennetlik olacaklarına müjdesi pek kati ispat ederler, pek kesin yani hiç şüphe yok. işareti kuraniyenin 26. ayetinin risalei nur talebeleri imanla kabre girecekler. Onlarda ebcet hesapları falan her şey var.
Şimdi bu da bir papaz. Kimden kurtardı insanlığı? Allah’tan. Bütün kurtarıcılar kimden kurtarıyor? Allahtan. Kiminle barış sağlıyor?
Şimdi genel yapıyı gördünüz mü arkadaşlar? Son olarak şunu söyleyeyim ben size tekrar o ayeti okuyorum. Araf suresinin 30. ayetini okuyorum. Şimdi bunlar kendilerini dindar sayıyor mu? Bizden çok daha dindar sayıyorlar değil mi? Allah’u Teâlâ ne diyor. İnsanları ikiye ayırıyor. Bir gurubu Allah yoluna getirmiştir. Çünkü o gereken tercihi, çalışmayı yapmıştır. Öbür ayetlerde olduğu gibi. Bir gurubu da sapıklığı hak etti. Hak etmeden kimse sapık olmaz. “Çünkü onlar Allah ile kendi aralarına şeytanları evliya olarak koyarlar. Kendilerini doğru yolun ortasında hesap ederler.” Şimdi biz burada bu insanları uyarıyoruz. Lütfen vakit varken tevbe edin ve yola gelin.
Tekrar söylüyorum bir insan iyya kenabudü ve iyyakenesteine inansa, “Yarabbi yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım isterim” dese bu aracılardan bir şey bekler mi? Kesinlikle beklemez. Onun için dikkat ediyor musunuz. Bunların en çok rahatsız oldukları şey bunlardır. Neden Kur’an okumaktan kaçıyorlar anlayın. Neden ayetlere, Allah’u Teâlâ çok açıkça diyor. Ali İmran 142. ayeti. hep okuyoruz ama gene okuyalım. “Siz cennete gireceğinizi mi hesap ediyorsunuz. Allah içinizden cihat edenleri bilinceye kadar, bilmedikçe yani. Cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz. Sabredenleri bilmedikçe.” Şimdi biri, “Sizi naime sokacağım” diyorsa, bu kişi bu ayete buradaki manayı verebilir mi? Çünkü kendisi geleceği biliyor Allah nasıl bilmez. Bu kişinin cennete girip girmeyeceğini kendisi biliyor. Kararı da o veriyor. Allah bilinceye kadar. Bakın Allah imtihan ediyor. Efendim Allah bilemez mi? Cenabı Hak tabii ki sizin hareketlerinizi kararlaştırmışsa elbette bilir ama o zaman da imtihan olmaz. Elbette ki bilir. Ama imtihan yapıyorsa… efendim bazıları diyor ki: Allah’u Teâlâ önünüze on tane tercih koymuştur hepsini bilir. Tabiî ki bilir. On tane değil iki tane tercihi koyduğunu söylüyor. “Onu yola yönlendirdik teşekkür mü edecek nankörlük mü edecek. Nasıl istersen.” İki tane seçenek var. Ama hangisini seçeceğini Cenabı Hak önceden bilse “Bilinceye kadar” der mi. Bu Allah’ın sözü. Allah bilinceye kadar. Der mi.
Bir vaftizle adamın cennetlik olmasını garantiliyorsunuz. Size daha önce anlatmıştım. Bir luteryan papaz İstanbul Üniversitesine gelmiş. Doktora yapmak istiyor. Ben de dünya dilleri kültürü bölümü başkanıyım o zaman. Benim yanımda doktora yapmak istediğini söyledi. O zamanınki rektörü Kemal Alemdaroğlu da bunların asıl maksatları başkadır diye kabul etmedi. Sonra ben bu şahısla oturdum konuştum. Önce benimle görüştü. Ben kabul edeceğim ki ondan sonra müracaat etsin. Konuştuk. Dedim ki siz dedim insanları vaftiz ediyorsunuz. Niye vaftiz ediyorsunuz? İlk günahtan kurtulsunlar diye. Onu kim işlemiş dedim. Adem as. Adem as.dan ona ne? Ne bilelim, diyor belki şey yapacak. Ne bilelimle din olur mu? dedim. Ondan sonra dedim ki siz küçücük çocukları vaftiz ediyorsunuz. Bu çocuklar büyüdükleri zaman kiliseye düşman halene geliyorlar. Bunlar ölürlerse nereye giderler? Cennete giderler dedi. Niye? Vaftiz ettik diyor. Biz onayladık, dedi. Şimdi Cenabı Hakkin yerine kendilerini koymuş oldular mı. Allah ile kendi aralarına şeytanları evliya olarak oturtmuşlar. Dedim ki peki Mesela bir insan kiliseye gelse sizin bütün inancınızı candan benimsese maddi imkanı olduğu için maddi imkanı olduğu için de kiliseye bol bol yardım yapsa. Fakat vaftiz olmasa bu adam ölünce ne olur? Cehenneme gider, dedi. Niye? Biz vaftiz etmedik ki diyor. Cenabı Hak tam devre dışı kalıyor değil mi. Peki dedim bu adam vaftiz olmak istedi, o gün de papazla arası bozulmuş etmiyorum dedi. Ne olacak? Gitsin öbür kiliseye. Giderken yolda ölürse ne olacak? Cehenneme gider dedi. Dedim ki Avrupa’da bazı Hıristiyanlar Müslüman oluyorlar. Evet oluyorlar, dedi. Peki dedim bunlar size göre Müslüman mı? Hayır, dedi. Biz onları kiliseden çıkarmadık ki. Yav dedim bu kimin dini? Giriş de sizin onayınızda çıkış da sizin onayınızda. Bu ne biçim bir din. Orada vaftiz öbür tarafta el almak. Yapı değişmiyor.
Şimdi Tevbe Suresi 16. ayetini açalım. Burda ne diyor Allah’u Teâlâ: “Siz öyle kendi başınıza bırakılacağınızı mı hesap ediyorsunuz. İçinizden cihat edenleri Allah bilmedikçe. Bilinceye kadar başı boş mu bırakılacaksınız. Allah’ın dışında, rasulün dışında, müminlerin dışında can yoldaşı, iç içe olacağınız bir kişi edinip edinmediğinizi görünceye kadar Cenabı Hak başı boş bırakılacağınızı mı zannediyorsunuz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Ne yaptığınızı görüyor biliyor.” Ve 47. surenin 31. ayetini açalım. Burda da diyor ki Allah’u Teâlâ “Kesinlikle sizi imtihandan geçireceğiz. İçinizde mücahitleri ve sabredenleri ve bilinceye kadar. Haberlerinizi ortaya çıkarıncaya kadar.” Ona ihtiyaç var çünkü onları şahit tutuyor.
Bazı arkadaşlar ayetler gönderiyor. Hocam bu da onunla ilgili diye. Siz Kur’an’ı Kerim’in tamamının geleneksel kader anlayışına aykırı olduğunu anlayıncaya kadar bu konuyu anlamış sayılmazsınız. Bu konu çok ciddi bir konudur. Eğer Müslümanlar bu durumda devam ederlerse iflah olma şansları yoktur.
İşte bakın birinci cihan savaşındaki Osmanlılar ne yaptı biliyor musunuz? Ben devletin resmi belgesini size okuyacağım. Biliyorsunuz ben uzunca yıllar arşivde bulundum. Sultan Reşat’ın imzasını taşıyan bir belgeden İslam Ülkelerini Cihada Davet Beyannamesi. Meclisi Ali İlmi, yani Yüksek Bilim Kurulu bunu hazırlıyor. Halife sıfatıyla sultan Reşat imzalıyor. En üst düzeyden otuz dört tane alim imzalamış, bunların arasında üç tane eski şeyhülislam var. Birisi de görevde olan şeyhülislam var. Topla dört şeyhülislam. Birde fetva emini Ali Haydar Efendinin imzası var. Burda ne diyor? diyor ki: “Allah’ın açık dini adına hızla savaşa çıkan Müslümanları her konuda başarılı kılıp yardım edeceğine onun yüce lütuflarıyla söz verilmiştir.” Böyle bir sözü var mı Allah’ın? Bakın Allah’u Teâlâ Rasulullah sav.e yaptığı bir hatadan dolayı ona ne dedi. “Eğer sana daha önceden zafer sözü vermeseydim perişan olurdunuz dedi.” Savaş kuralına göre olur. Kim kuralına uyarsa o kazanır. Orada Müslüman kafir ayrımı yok. Kurala kim uyarsa o kazanır. Cenabı Hak Rasulullah’a söz verdiği için ona zaferi nasip etti. Şimdi inanan kişi gereken gayreti gösterir mi savaşı kazanmak için. “Ahmed’in -yani Rasulullah sav.- aydınlık şeriatını yüceltmek için canını ve malını feda eden ümmeti naciyesine, -bir de ümmeti Naciye kelimesi var. Yani kurtulmuş bir ümmet. Bazıları da daha başka şeyler söylüyor.- Arka çıkıp elinden tutmak için peygamberi mukaddes ruhu hazır ve mevcuttur.” Peygamberi mukaddes ruhu ümmetin elinden tutmak için ordaymış. Yani Osmanlı boşuna kaybetmedi. “Ey İslam mücahitleri Allah Teâlâ’nın yardımı ve desteği, muhterem peygamberimizin ruhaniyetinin yardımıyla düşmanlarını yere serip yok etmeniz ve Müslümanların kalbini sonsuz mutlulukla sevindirmeniz yüce Allah’ın verdiği söz ile teyit edilmiş ve müjdelenmiştir.” Nerde?
İşte bu anlayışta olduğunuz zaman yenilmekten başka seçeneğiniz olmaz. işte İslam aleminin adam olmasının tek şartı. Allah’ın koyduğu şekilde Allah’a inanmak kader inancını Allah’ın istediği gibi içselleştirmek, bunun başka yolu yok. Aksi takdirde Cenabı Hak. Deistlerin yaptığı gibi hiç fark yok. “Allah kainatı yaratmış, her şeyi yazmış bitirmiş. Kalemi de kurumuş, artık Allah’u Teâlâ’nın yeryüzüyle bir alakası kalmamış oluyor haşa! Öyle şey olur mu? Evet bu son derece önemli bir konudur. Buna çok dikkat edelim.