“Bu Kur’an, en sağlam olana iletir. Uygun işler ve davranışlarda bulunan müminlere de müjde verir. Onlar için gerçekten büyük bir karşılık vardır.” İsra 17/9
Bu akşamki dersimiz İnfitar Suresi. “İzes semâunfetaret” “Gök yarıldığı zaman”, “Ve izel kevâkibunteseret” “yıldızlar döküldüğü zaman dağıldığı zaman”, “Ve izel bihâru fucciret” “denizler açıldığı zaman ” “Ve izel kubûru bu’siret” “kabirdekiler dışarı çıkarıldığı zaman” işte o zaman “Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharet” “her nefis önceden ne yapmış neyi geriye bırakmış iyice öğrenecektir.”şimdi burda “infitar” kelimesi var bir de “fatara” kelimesi var. “fatara”kelimesi yarattı. İnfitar da tam onun zıttı. Yani aynı kökten geliyor, arapçada. “fatara” yardı, “infitar” yarıldı demek aslında. Burda enteresan bir durum var. Tabi bunu genellemek mümkün mü değil mi bilmiyorum onu ancak uzmaları söyleyebilir. Bölünmeyle çoğalma var. Yani herşey bölünmeyle çoğalıyor. Ne olursa olsun gökler ve yer de o şekilde kullanılmış. Onun için orda “fatara” kelimeresi kullanılıyor.Zümer Suresinde “fatıris semavati vel ard” “göklerin ve yerin fatırı” kullanılıyor. Yani bölerek çoğaltan. Onun için bu bölünerek çoğaltılan sisteme fıtrat deniyor. Kainattaki tüm sistem bu bölünerek çoğalma fıtratına göre hareket ediyor. Şimdi bu ayetten anlıyoruz ki bunun sonrası da bölünmeyle oluyor. Çünkü yer yaratılıyor. Gökler de yaratılıyor. Gökler yarıldığı zaman hatta buna yırtıldığı zaman da denilebilir. Yani şimdi buna bir örtü düşünün daire şeklinde küre şeklinde bir örtü düşünmün yada bir top düşünün topu üst taraftan yarıyorsunuz yardığınız zaman açılıyor. Sonra iki taraftan dürüyorsunuz. Topun içinde de yıldızlar olsun. Onu dürdüğünüz zaman yıldızlar dağılacaktır. Yine biliyoruz ki yıldızlar birinci kat semada. “Ve lekad zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha” dolayısyla yıldızlar birinci kat semada . dolayısıyla o yırtılma, “Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub” “kitaplar için kağıtların rulo haline getirildiği gibi gökleri de rulo haline getirdiğimiz gün.” Gökler dene olacak demek ki üst üste sarılacak. O zaman birinci kat semadaki yıldızlar arada kalacaklar güneşte öyle zaten bir önceki surede bunu gördük “İzeş şemsu kuvviret” “gök yarılıpta sarıldığı zaman güneş te etrafına bez sarılmış olan o takkeye benziyor.” Öylece tamamen sarılmış ve bölünmüş hale gelecektir. Şimdi demek ki bu gökler yarılıyor fakat yere birşey olmuyor. Her defasında tekrarlıyoruz. Kuran-ı Kerim’de yer yüzü gök cismi sayılmıyor.
Çünkü sürekli gökler ve yer diye anlatılıyor. Ama astronomide yeryüzü küçüçük bir cisim. İşte deniyor ki şu kadar güneş sistemi var bizim sistemimiz gibi, bu rakamları söylerken bir varsayımdan hareket ediyorsunuz. Yani hiçkimse “kainata dışardan bakkıyım.” demiyor. Evin içinde otururken, evin dışını tarif etmeye benziyor. Kimsenin gidip pencereden bakma hakkı da yok . bi takım tahminlere göre hareket ediyor. Halbuki en akılıcası bu evin bir planı var . Plana göre hareket edersiniz. Bir de çevre planı varsa ona bakarak çevresini belirlersiniz. İşte kainatın planını Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’de bize bildiriyor. Çevresinin planını da bildiriyor. O zaman en akıllıca iş göklerle ve yerlerle ilgili bilgiyi Kuran-ı Kerim de bildirilen temel üzerine oturmaktır.Şimdi, dikkat edin, bakın. “İzes semâunfetaret” “Gök yarıldığı zaman”, “Ve izel kevâkibunteseret” “yıldızlar döküldüğü zaman dağıldığı zaman” Çünkü o artık aradaki çekim durumuda kayboluyor. Sanki dürümün içerisine sarmışsın gibi öyle oluyor. Şimdi göklerde bu olurken yerde ne oluyor. Yerde şu oluyor, “Ve izel bihâru fucciret” “denizler açıldığı zaman ”. Şimdi buna nasıl bir mana vereceğiz. “Fecera” kelimesi açılma manasına geliyor. Sabahları tan yeri açılır. İşte ona “fecr” deniyor . Ne oluyor orda? Adeta hava kapalıyken yavaş yavaş açılan bir ışık gibi değil mi , inceden kalına doğru gidiyor. Mesela yerden suyun kaynamasına da aynı kelime kullanılıyor değil mi? Toprak açılınca su ordan çıkıyor. Diğer ayet-i kerimelerle birleştirildiği zaman, yerden bir ateş çıkıp da denizler kaynayılıyorsa aşağıdan o ateş çıkarken , yanardağın patlaması gibi bir ateş çıkarken ister istemez bir açılma olacak. Su karalara gidecek. Tusunami diye bir olayı öğrendik son birkaç senedir. Öyle bir açılma olabilir. Şu da olabilir.denizleri birbirinden ayıran kara parçalarının açılması da olabilir. Denizler birleşip bir deniz haline gelebilir. Fakat burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta, göklerde bu olaylar olurken yeryüzü yerinde duruyor. Yeryüzünde olan sadece dağların yürümesi, denizlerdeki birtakım kaynaşmalar, denizleri arasındaki engellerin kaldırılması, dağların yürümesi sebebiyle “Ve izel ardu muddet” “yeryüzü uzatıldığı zaman” çünkü dağlardan birkısmı denize dökülünce yeryüzünde bir uzama oluyor. Çünkü biliyorsunuz boğazda bir bölüm dolduruldu. Eskiden tek yol varken, şimdi gidiş geliş yapılıyor. Ama doldurulan yerden yapıldı bu yol. Şimdi arkadaki dağların gelip de Marmara denizine döküldüğünü düşünün marmara denizi dolar. Dolayısıyla karaların boyu uzuyor. Demek ki denizler daha dar bir alana sıkışmış oluyor. İnşikak Suresinde 3 ayette “Ve izel ardu muddet” “yer uzatıldığı zaman” dendiğine göre ayet-i Kerimede. İşte o gökler dürüldüğü zaman gökyüzünde güneş yok yıldız yok hiçbirşey yok. Ama insanlar yeniden dirilmiş, o zaman yeryüzünü ne aydınlatıyor? Allah’ın Nuru. Zümer Suresi 69. Aytte “Ve eşrekatil ardu bi nûri rabbihâ” “yeryüzü Rab binin ,sahibinin aydınlığıyla aydınlandığı zaman.” Yani şu sizin bildiğiniz geleneksel olarak bir aydınlanma yok. Ha onlar tekrar oluşacak tekrar oluşacak ayeti kerimeler de. Ama hesap günü bu yok. Onun için “Ve izel kubûru bu’siret” “kabirdekiler dışarı çıkarıldığı zaman” “bu’siret” kelimesinin bu iki kelimeden oluştuğunu söylüyor . Ragıb el İsfehani birisi (ANLAŞILAMADI ) kelimelerinden oluşmuş. Öne çıkmak , ayağa kalkmak gibi kabirden ayağa kalkıyor insanlar. Kabrin belki bir adım önüne çıkıyorlar belki. Nasıl oluyorsa onu Allah bilir. Akbirdekiler kalkıyor çünkü kabir. Ölen bir insanın kabre gömülmesi ile bir çiftcinin bir fasulyeyi toprağa gömmesi arasında bir fark yok. Fark nedir? Fasulyeyi kefenlemezsiniz, fasulye için namaz kılmazsınız. Aynı şeydir, açarsınız toprağı koyarsınız içine örtersiniz üstünü. Aynı şekilde fasulye nasıl bitiyorsa, insanoğluda o şekilde oluşacak. İnsanoğlunun o şeklide oluşması çok uzun bir zaman. Ayetlerden anladığımıza göre 50 000 yıl kadar sürecek bir zaman. Bu zaman zarfı içerinde bir sürü işlemler oluyor.Yeryüzü tamamen bir bataklık haline geliyor.
Tabi bu bataklıkta bir Allahu Tela’nın koyduğu nice kanunlar var tabi biz bilmiyoruz. Bir toprağın içerisinde o kadar kanunlar gizlemiş ki Cenab-ı Hak. Milyonlarca kanun gizlemiş. Aynı toprağın içerine biber atıyorsun biber, domates atıyorsun domates, fasulye atıyorsın fasulye, çiçek atıyorsun çiçek bitiyor. Hepsinin formülü orda var. Tabi insanın bitmesi içinde formül orda var ama şartlar oluşmuş değil. Çünkü şartları oluşturmazsanız bu toprağa attığınız hiçbir tohum bitmez. Şartların oluşması lazım. İşte öyle anlaşılıyor ki ahirette şartkların oluşması gerekir. İşte insanlar için kabul edilmesi en zor şey . Babasız dünyaya gelme olayıdır. Hadi toprak analık vazifesini yapar. Baba kim olacak? Çünkü bu dünyada biz insanın baba ve annenin birleşmesi sonucunda olacağını biliyoruz. İşte Allahu Teala İsa (a.s.) babasız dünyaya getirerek , baba olmadan bunun olabileceğini bize göstermiş. Zuhruf Suresi’nde 61. Ayette bize “Ve innehu le ilmun lis sâati” “İsa(a.s.) babasız dünyaya gelmesi kıyamet günü hakkında kesin bir bilgidir”. Ha babasız dünyaya gelmişse bu olur demektir. Şimdi bu kopyalama diye birşey çıktı. İnsanlar küçüçük bir DNA parçasından olabileceğini biliyor artık insanlar . Ama birkaç yıla kadar kimse bilmiyordu.Allahu Tela onu gösteriyor. “Ve innehu le ilmun lis sâati” İşte orda toprak ana rahmi görevini görüyor. İnsan oğlunun vücudu büyüyor öylesine büyüyor ki çocuk olarak dünyaya gelmiyor. Yetişkin olarak dünyaya geliyor. Şartlar öyle oluşturuluyor. Yetişkin olarak ayağa kalkıyor. Namazda ayağa kalkmak nedir? Kıyam. İşte o olayada kıyamet deniyor.Ayağa kalkış olayı. Enes Hoca da güzel bir inceliği hatırlattı. “Kıyamet” kelimesinde “te” ilave yapılıyor ya. Arapçada “te” vardır ama okunmaz “Kıyameh” denir . Biz türkçe de okuyoruz onu “kıyamet” diyoruz. Bir araba kıyamet derseniz ne diyor der anlamaz. Evet orda “Ta” olduğunu bilirde okumaz. Onun bu kelimeye kazandırdığı bir anlam var “Kıyam”dan farklı olarak. Bir namazda kaç defa kalkıyoruz ayağa? 4 defa. 4 tane kıyam var. İşte öldükten sonra bir tek kıyamın olduğunu göstermek için o “Te” yi ilave edilmiştir. Yani gene ayağa kalkma ama ikincisi yok bunun ikincisi yok. Tek bir kıyam var ona “kıyamet” deniyor. Tekrar ayağa kalkış. Ölüp de toprak olma yok. Ayeti Kerime neydi?Araf Suresi 25.ayette “fîhâ tahyevne” “yeryüzünde yaşarsınız” “ve fîhâ temûtûne” “yeryüzünde ölürsünüz” “ve minhâ tuhrecûn” “ve yine bu topraktan çıkarılacaksınız.” Bir başka ayette Taha Suresi 55.ayette “Minhâ halaknâkum” “sizi topraktan yarattık” “ve fîhâ nuîdukum” “sizi bu toprağın içine iade edeceğiz tekrar toprak olacaksınız”. ve minhâ nuhricukum” “yine bu topraktan sizi çıkaracağız.” “târeten uhrâ” “bir başka kere daha bir kere daha yani başka yok.” Dolayısıyla o reankarnasyon mümkün değil birkere daha yok. Şimdi aslında bizler yeryüzünde birer bitkiyiz. Bizde bitkiyiz. Ama diğer bitkilerden farklı olarak biz ağızdan besleniyoruz. Onlar köklerinden beslenirken biz ağızdan besleniyoruz. Bizim bir bitki olduğumuzu ifade eden bir ayet vardı.Nuh Suresi 17.ayet “Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ” “Allah sizi topraktan bir bitki gibi bitirecek.” Nebat olarak, bir bitki olarak bitirdi. Tam manası o. “Sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdik”. Biz de bu topraktan yaratılmışızdır, bizi farklılaştıran neydi? Bizim bütün parçaçıklarımız toprakta kainatın yaratıldığından beri var. Yani yeryüzü yaartıldığından beri bizim bütün parçaçıklarımız yeryüzünde var. İnsan Suresi 1.ayette “Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri lem yekun şey’en mezkura” “insan üzerinden uzunca bir zaman geçti. Hiç kendisinden bahedilecek bişey yok.” Var parçaçıklar yeryüzünde fakat bizim hiçbirimiz yoktuk mesela. Sonra onlar yerleşti. Sofranıza bakın bir anda sonranızda olan yiyeceklere bakın. Biraz önce pilav yedik. Pilav kimbilir Türkiye’nin neresinden gelmiş, et nerden gelmiş, tuz nerden gelmiş, yağ nerden gelmiş. Bitkiler öyle değil bitkiler tek bir noktadan besleniyorlar. Biz dünyanın her tarafından besleniyoruz. Onun için bitkileri çeşitli bölgelere göre ayırıyorsunuz ama insanoğlu her yerde yaşayabiliyor. Kısa bir süre adabtasyon süreci geçitriyor ama yaşayabiliyor. İşte hepimizde bu topraktan besleniyoruz. Bitkiler de, hayvanlar da ,biz de. Ama bizi onlardan ayıran bu ruh ruhun fonksiyonları. İşte yeniden diriliş bir fasulyenin tekrar bitmesi gibi olacaktır. İnsanın vücudu ortadan kalkınca sura üflenecek bütün ruhlar gelip bedenlerine girecek. Tekvir Suresi 7.ayet.“Ve izen nufûsu zuvvicet” “ruhla beden eşleştiği zaman” . insanlar kalkacak ve diyecek. Yasin Suresi 52.Ayet “ men beasenâ min merkadinâ” “bizi uykumuzdan kim uyandırdı” diyecek. İşte o gün “Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharet” “herbir insan neyi göndermiş neyi geriye bırakmış öğrenecektir.” Çünkü ne yaptıysak bizimle beraber geliyor değil mi? Hepsi defterde kayıtlı. Kamer Suresi 52.ayet “Ve kullu şey’in fe alûhu fîz zubur” “yaptıkları herşey defterdedir”. Kehf Suresi 49.ayet “mâli hâzel kitâbi lâ yugâdiru sagîreten ve lâ kebîreten illâ ahsâhâ” “hiçbirşey bırakmamış herşeyi kaydetmiş.” Ya bi takım planlarım vardı. Hacca gidecektim onların hiçbiri yok. Eğer birşey yapmayı düşünüyorsak onu hemen yapalım. Yarın çok geç olabilir. İnsanlar bunun tam tersini yaparlar. Önce günah işleyelim sonra sevap işleriz. Sanki ömür bitmezmiş gibi “Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharet” “her insan neyi yapmış neyi geriye bırakmış o zaman görecek.” Ogün çok yakın ne kadar yakın? Bir uyuyup uyanacak kadar. Göz açıp kapamaya “lemhın bil basar”deniyor. Bi göz kırp diyoruz. “ve mâ emrus sâati illâ kelemhıl basari” “o kıyamet işi bir göz açıp kapayacak kadar.” Öldüğün zaman gözünü kaparsın, uyandığın zaman açarsın. Bu ikisi arasında ne kadar zaman geçtiğini bilemediğin için şaşırır kalırsın. Dolayısıyla uyku bize ne kadar yakınsa, çünkü onu biz her an yaşıyoruz, ölümde bize okadar yakın.Uyku geldiği zaman engel olabiliyor musunuz? Engel olamıyorsunuz. Ölümde aynı aniden gider. “Yâ eyyuhel insânu” “ya insan”. “mâ garreke bi rabbikel kerîm” “sana bu kadar ikramı olan Rab bine karşı seni aldatan ne? Sen neye sahipsen sana onu Allah vermiş, günahı da Allah’ın vermiş olduğu şeylerle yapıyorsun, sevabı da. Sen niye bu aldanma içerisine giriyorsun? Niye Allah’a karşı cimrilik yapıyorsun? Neden Allah’a karşı nankörlük ediyorsun? Sahip olduğun herşeyi veren Allah’ın emrini tutmaya karşı seni aldatan ne? “Ellezî halakake” “seni yaratmış olan O”, “fe sevvâke” “eşitlemiş olan O” “fe adelek” “dengeni kurmuş olan O”. Şimdi burada yaratılışın üç safhasından bahsediliyor.Bunların üçü de ana rahminde geçen safhalardır. Birincisi o topraktan başalyıp, vucutta organlar oluşuncaya kadar geçen safha, “halk” kelimesi “şekil verme” manasındadır. Aslında “yoktan var etme” değil “halk”, evet “yoktan var etme” ama bizim anladığımız manada değil. Şimdi biz herşeyi olağan üstü, adeta bir sihirbaz gibi deyneği çeviriyor şuradan su çıkıyor öyle birşey yok. Cenab-ı Hak’ın kanununda bu yok. Allah herşeyin bir kanununu koymuş. İşte o değişik yerlerden gelip birleşerek yeni bir şekil oluşuyor ona da “halk” deniyor. Onun için İsa(a.s)’dan Ali İmran Suresi 49.ayet “ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri” “ben çamurdan yaratırım” diye tercüme ediyoruz bir kuş şekli gibi ama “çamuru alırım ona kuş şekli veririm” onun asıl manası o. “fe enfuhu fîhi” “ona üflerim” “fe yekûnu tayran bi iznillâh” “Allah’ın izniyle o kuş olur. Onu kuş yapan Allahu Tealadır.” Ama çamuru kuş şekline getiren kim İsa(a.s)’dır. Şimdi bizim ana rahminde geçirdiğimiz üç safha var birincisi “halk” safhası, burda “halk” diye geçiyor ayette.İkincisi “tesfiye” ana rahminde yaratılışın tamamlanması demektir. Yani insanlardaki organların tamamının ana rahmindeki ceninde oluşmuş olduğu zamandır. Diğer insanlarda şekil olarak eşitlenşmiş bulunuyor. On da iki tane göz, kulak, burun var. Baktığınız zaman bir insanda ne varsa onda da var. Hangi sürede oluyordu bu? 16.haftada tamamlanmış oluyordu. 15 veya 16 ayetlerden anlamak mümkün. Bu konuda detaylı bilgi edinmek isteyenler internet sitesinde ilgili sohbeti dinleyebilirler. Ondan sonra “adelek”dediği tadil safhası “dengeleme” safhası . Görünüş bakımından diğer insanlarla aynısınız ama içerik bakımından insanlara benzer tarfınız yok. O neyle oluşuyor? Ruh’un üflenmesiyle. Ruh da üflenince 16. Haftadan itibaren tam bir insan olur. Artık o andan itibaren üzülür, sevinir, annesini dinler, annesinin neşelenmessiyle neşelenir falan, etrafındaki konuşmaları, dinlemeyi öğrenir. O zamana kadar işitiyordu, dinlemeyi öğrenir, o zaman kadar görme özelliğine sahipti o anda bakmayı öğrenir, o zamana kadar kalbi kan pompalama özleliğine sahipti artık karar verme organı haline gelir.Üzüntünün, sevginin, nefretin merkezi. Diyor ki Allahu Teala “seni bu hale getiren benim”. “Fî eyyi sûretin mâ şâe rekkebek” “Allah hangi surette oluşturmuşsa sizi o surette düzenlemiş” Şimdi bakın yeryüzünde ne kadar insan varsa o kadar da insan şekli vardır. Hiçkimsenin hiçbirşeyi birbirine benzemiyor.Biz zannediyorduk ki sadece parmak izleri benzemiyor. Meğer öyle değilmiş. Tokalaşıyorsunuz sizin kiminle tokalaştığını tespit edebiliyorlar.Sisden bitakım maddecikler o adamın eline bulaşıyor. Şuraya elinizi koyuyorsunuz buraya kim el vurmuş biliniyor.
Şurada herkesin sahip olduğu organlar aynı ama herkes birbirinden farklı. Bu Cenab-ı Hak’ın güçünü, kuvvetini gösteriyor. Her bir insan için ayrı ölçüler koymuş. Onun için de Cenab-ı Hak Abese Suresi 19.Ayet “halakahu fe kadderah(kadderahu)” “yarattı ve ölçülerini belirledi.” Mesela kar taneciklerinin çekmişler filmini interneten gördük. İnsan hayran kalıyor. Bir kartaneçiğinin içindeki sanat şaşırtıyor. Ama öbürü ona benzemiyor. Aynı anda milyarlaraca kar yağıyor hepsi birbirinden farklı. Acaba bütün mahlukat böyle mi? Tabi müthiş bir güç. Tabi herşeyinizi ona borçlu oluyorsunuz, sizi yoktan var eden o, yarın tekarar yokedecek tekrar diriltecek o. Siz ondan başkasına kul oluyorsunuz. Onun dediklerini yapmıyorsunuz, başkalarının dediklerini yapıyorsunuz.Mesela şimdi şuanda Türkiye’de islam dinine alternatif bir din oluşturulmaya çalışılıyor. Laiklik adında bir din oluşturuluyor. İslam neyi yasakladıysa laikliğin emirleri, neyi emrediyorsa laikliğin yasakları. Şimdi bu insanlara sorsanız hepsi Cenab-ı Hak’ın kulu olduklarını söylerler.Ama burda bizim sözümüz geçer, Cenab-ı Hak’ın geçmez. Ayağa kalkar oturamazsın, oturur kalkamazsın. Bütün bunların hesabını Cenab-ı Hak’a nasıl hesap vereceksin yarın. “Kellâ” “hayır” “bel tukezzibûne bid dîn” “Siz din karşısında yalan söylüyorsunuz.” Yani yaptıklarınızın hesabını vermiyeceğinizi düşünüyorsunuz. Ama bunun böyle olmayacağını bilin. “Din” kelimesiyle “Deyn” Kelimesi aynı kökten deyn ne demek borç demek. “Deyn” borç demektir, “Din” de öyle. Yani biz sahip olduğumuz herşeyi Allah’a borçluyuz ya bu borcu ödememiz gerekir. Biz bu borcu aynı şekilde ödeyemeyiz ama Allah bir kaç davranışla bu borçu ödeyebileceğimizi söylüyor. Yani din bu borcu ödeme yolu. Allah’ın bize verdiği bu kadar sonsuz nimetler karşısında bizden alacağı şeyler, alacakları. Bunun bir de hesap kesim zamanı var, işte ahiret. Bu dünyada herkes kesin bilir ki kimsenin yaptığı yanına kalmaz. O zaman kötülük gören derki “gün gelecek bunun hesabını sana soracağım göreceksin ”der . İyilik yapanda “bu iyiliğim birgün ortaya çıkacak göreceksin”der. En inançsız insan bile birgün böyle şeylerin mutlaka olacağını bilir. Peki neden hesaba yanaşmaz. “Aman ya Rab bi bi de hesaba kalırsak yandık”. İnkar et kurtul. Borçları inkar et kurtul. İnkar etmek çare mi? Hele Allah’a karşı nasıl inkar edeceksin. Çünkü Allah bütün davranışları kaydediyor, senin önüne koyuyor. Şunlar borçların, şunlar da alacak hanen karşılaştır. Alacaklı mısın, borçlu musun? Gör. İşte “yevmidin” denmesinin sebebi bu,borç günü,hesap kesim günü de diyebilirsiniz buna. Hesapların kesildiği gün.
Şimdi herkes böyle bir günün olması gerektiğini bilir.Ama herkes. Bi kere şu konuda,bunu sık sık tekrarlamam gerekiyor. Çünkü çok önemli bir konudur. Yeryüzünde kainatta geçerli kanunların insan hayatına yansıyan kısımının adı dindir. Dolayısıyla insanların fıtratında yaşadıkları hayatla, Allah’ın onlardan istedikleri hayat arasında bire bir uyum varır.İnsanlar yaşadıkları hayatın kötülüklerini çok iyi bilirler. Şimdi mesela bir salkım üzüm onu yersiniz, güzel suyunu sıkarsınız içersiniz bu da güzel. Ama insanları uyuşturmak isterseniz onu bozarsınız. Bozduğunuz şey gittiğini mideyide bozacak.Dolayısıyla şarabı en çok seven insan bile onun zararlı olmadığını söyleyemez. Yani her insan yaptıklarının yanlış olduğunu mutlaka bilir ama her insan bilir. Çünkü Allah insanlara öyle bir vücud vermiş ki yaptığın doğru mu yanlış mı bunu biliyorsun. Dolaysıyla yanlış yapanlar bunun mutlaka hesabını vereceklerini bilirler. Ama Allah’a karşı hesap veremeyeceklerini düşündükleri için yalan söyleyerek bu işten kurtulacaklarını düşünürler. Hemen sol sayfaya bir bakın. Mutaffifun Suresi 10. Ayet “Veylun yevmeizin lil mukezzibîn” “o gün yalancıların vay haline çekecekleri var”. “Ellezîne yukezzibûne bi yevmiddîn” “Bunlar hesap günü karşısında yalan söylerler”. Peki kimler yalan söylüyor? “Ve mâ yukezzıbu bihî illâ kullu mu’tedin esîm” “Hesap gününde yalan söyleyenler şunlardır.” Saldırgan ve günaha dalmış kişiler, başkaları değil. İnkar ederek kurtulacağını zannederler. Yani siz arada sırada bi kendinizi dinleyin vicdanınızla baş başa kalın başkaları bişey dese bile siz ne mal olduğunuzu gayet iyi bilirsiniz. O zaman bir an önce Cenab-ı Hak’ın huzurunda yüzümüzün kızarmayacağı bi hale gelmeliyiz.Allahu Teala ne kadar merhametli ki borçların ne kadar çok olursa olsun ona yönelip “ya Rab bi beni affet” dediğin zaman hepsini siler. Mesela en büyük günah şirktir. Onu bile affetdiyor sen istersen . Başka ne yapıyor? Birde o günahları sevaba ceviriyor. E daha ne istiyorsun! . “Ve inne aleykum le hâfızîn” “şu da bi gerçek sizin üzerinizde koruyucular vardır.”Allah herkese koruyucu vermiş . Bak Türkiye Cumhuriyeti devleti koruma veriyo. O korumalar da herzman yanında olamıyor. Bu korumalar da “Kirâmen kâtibîn” dir.”Sürekli kayıt tutuyorlar.” “Ya’lemûne mâ tef’alûn” “Sürekli beraber oldukları için ne yaptığınızı biliyorlar.” Ama bakın şurası önemli bu melekler yaptığınızı biliyor yapacağınızı değil. Kalbimizde olanı asla bilemezler, yanımızdaki melekler. Kaf Suresi 18.Ayet “Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun” “Ağzından bir söz çıkmaya görsün hemen yaında onu bir kayedici vardır.” Ama çıkmadan bilmez. Dolayısıyla kalpte ne var ne yok bunu sadece Allah bilir. Ne peygamberimiz bilir ne de başkası . Onun için peygamberimize der ki Allahu Teala Kasas Suresi 56.ayette “İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huve a’lemu bil muhtedîn” “Sen sevdiklerini yola getiremezsin ama Allah gayret gösteren kişiyi yola getirir.” Niye kimin hidayetine gelmek istediğini O biliyor o gayret içten olur dıştan olmaz.Sen insanların kalbini bilemezsin ki bu adam mümin bu adam kafir. İmanda kalpte . Ama Allah bilir. Ama Allahu Teala ne yapıyor? Bir kişinin müslüman olmasını Allah’tan başka kimse bilmiyor ya. Bir kimsede imanı yaratacak ya yaratmadan önce meleklere emir veriyor yazdırıyor. Allah emir verdiği için melekler biliyor yoksa kalbinde olduğu için değil. Onun için Allahu teala diyor ki Yunus Suresi 100.ayette “Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh” “hiçbir nefsin Allah’ın izni olmadan inanması sözkonusu değil”. İzin neydi? Ezan gibi, “bildirme” Allah bildiriyor meleğe diyor ki, daha iman oluşmadan, adam o tarafa yönelmiş ya Allah biliyor adamın kalbini meleğe yaz diyor.Yaz dediği zaman melek biliyor. Yoksa kendisi bilemiyor.Ve bu insanda müthiş bir hürriyet oluştutuyor, inanç oluşturuyor. “İnnel ebrâre lefî naîm” “iyiler elbette ki nimetler içerisinde olacaklar.” İyi olmanız için kendinizi korumanız lazım. Üzüm suyunu sıktınız. Üzüm suyunu korumazsanı ne olur şaraba dönüşür. Korumanız lazım. Siz kendişnizi de korumazsanız, nasıl hayvanlar helal haram yapmadan önüne gelene saldırır bu vücutta korumazsanız sağa sola saldırır. Bu nedenle kendini koruman lazım. İşte takva o. “Ne yapıyım! Canım çekti.” Kardeşim ne yapıyım demiceksin Allah haram dediği için korunmak zorundasınm. Niye yiyecekleri buz dolabına koyuyoruz? Bozulması diye. İşte bozulmamak için kendini koruyacaksın.
Allah’ın yarattığı kanun böyle. Öyle sere sepe bırakmak yok kendine sahip çıkacaksın.“Ne yapalım.” Ne yapalım falan yok Allah sana o aklı o yüzden vermiş. “Ve innel fuccâre lefî cahîm” “Fuccare da elbette ki cehennemdedir.” “fuccâre” “fecera” kelimesi yırtılma. Dininde yırtılma olanlardır. İbadette mesela Allah namaz kıl diyor kılmıyorsın yırtılma meydana geliyor. Allah her yap dediğinde yapmıyorsan bir yırtılma meydana geliyor. Türkçemizde Kuran-ı Kerim’den geçen bizim günah diye bildiğimiz kelimelerin karşılığpını ben şahssen bilmiyorum. Ama bir çalışma yapılırsa bilemem. Bak Elmalı ne güzel tefsir vermiş. “Allah’ın buyruğundan çıkanlar” demiş. Diğerleri gibi “günah” dememiş farkını ortaya koymuş. “Ve innel fuccâre lefî cahîm” “Allah’ın buyruğundan çıkanlar elbetteki cehennemdedir.” “Yaslevnehâ yevmed dîn” “işte o hesap günü, hesap kesim günü,deyn günü diyebilirsiniz.” İşte o gün onlar o cehenneme gideceklerdir. “Ve mâ hum anhâ bi gâibîn” o cehennemden hiç uzaklaşamayacaklardır, cehenem onlardan hiç uzak kalmayacaktır. “Ve mâ edrâke mâ yevmud dîn” “sana kim anlattı kim bildirdi o hesap günü nedir?” Gidip gelen oldu mu?Bu hesaba çekilip de gelip sana haber veren var mı? “Summe mâ edrâke mâ yevmud dîn” “evet evet sana kim bildirdi.” Bunu öğrenebileceğin kaynak var mı? Kimden öğreneceğiz? Bir tek Allah’tan. Başkalarının yalanlarına kanmayalım. “Yevme lâ temliku nefsun li nefsin şey’â” “hesap günü hiçkimsenin hiçkimseye hiçbirşey yapmaya gücünün yetmediği bir gündür.” Öyleyse kalkıp da “Beni şu kurtaracak, Beni bu kurtaracak ” demenin bi anlamı var mı? O gün hiç kimseden hiçbirşey beklemeyin yok. Yani hesap kesiminde karlı çıkıyorsan tamam. “vel emru yevmeizin lillâh” “o gün emir yalanız Allah’a aittir.” Onun için geçen hafta yaptığımız toplantıda var ya. “Şae” ve “erade” fiili. “Erade” “istemek”, “şae” “yapmak” . Yani kişinin kendi isteğiyle bişeyi yapması. Kıyamet günü hiçkimse “şae” fiilinin faili olamıyor. Peygamberler dahil. Yani hiçkimsenin orada irade hürriyeti yok yani istediğini yapma hürriyeti yok. Ama cennete gittiğiniz zman hertürlü işi yapma fırsatını Allah veriyor. Ama mahşer günü yok.Nebe Suresi 38.ayette “lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ” “Rahman ‘ın izin verdiği başka”. İşte öyle bir gün o gün. Süleymaniye Camiinde bu sureyi zammı sure okursam son ayetlerin manasını verdiğimde. “Sen ne demek istiyorsun!” diye birkaç kişi fırlardı. Ben bişey demiyorum kardeşim ben sana Kuran’dan ayet okuyorum. Sen Allah’ın bilmediği birşeyi Allah’a anlatıyorsan onu ahirette anlatırsın ben anlamam o işlerden. Birbirimizi kandırmayalım. İki türlü din var yeryüzünde. Birisi indirilmiş din, birisi uydurulmuş din. İndirilmiş din Kuran’ı Kerim’ de dir. Siz indirilmiş dinle insanları sömürme imkanına sahip olamazsınız. İnsanları sömürmek istiyorsanız o ancak uydurulmuş dinle olur. Onun için müslümanlardan başlayın, Kuran-ı Kerim de anlatılan dini dışarıya çıkarın onun dışındakilerin tamamı uydurulmuş dindir. İşte o uydurulmuş dinde kurtarıcılar olması gereklidir.Çünkü birisi kurtarıcı olarak devreye girecek ki, öbürü de desin “Beni de kurtar.” “Kurtarmıyor kardeşim sen çuraya bikaç bişey at bakalım kurtulursun”. Kurtarılan da kurtulan da bunun olmayacağını bilir. Körler sağırlar birbirini ağırlar.