Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Ya rabbi senin emirlerine harfiyen uyan, nebimizde kendisine örnek alan iyi kullarından olmayı cümlemize nasip eyle.
Bugün ki dersimiz İhramlının Avlanma Yasağı. İhram, Hacca giden kadın olsun, erkek olsun Hac ibadetine başlamaya karar verdiği andan itibaren ki konumudur. Yani haramların içerisine girmesi, yasakların başlaması demektir. Hacca ya da umreye niyet ettiği andan itibaren… Sadece niyet yetmiyor. Bir de telbiye gerekiyor. O andan itibaren ihramlı oluyor. Şimdi size bir soru sorayım bakalım kaç kişi bilecek? Namaz kılarken ilk aldığımız tekbirin adı nedir? Tahrime tekbiridir. Yani yasaklara girmemize sebep olan tekbirdir. Mesela o tekbirden önce ne yapacağımızı kararlaştırırız. Namaz kılma niyetiyle Allahu Ekber dediğimiz andan itibaren ihrama girmiş oluruz. İhrama girmek ne demek? O andan itibaren şuradan bir bardak su ver içeyim diyebilir misin? O yasaktır işte… Namazın yasakları başlar. Şu kapıyı açıp da geleyim, İmam bir dakika dur da şurada bir şey yapacağım diyemezsin. Namaza durduğun andan itibaren bir kısım yasaklar başlar. O yasak için önce niyet sonra tekbir gerekir. Hac ve umrede de önce niyet ediyorsun. Sonra tekbir alıyorsun. Ama onun tekbiri başkadır. Onun tekbiri nedir? Lebbeyk diyorsun değil mi? “Lebbeyk, Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke la şerike leke” diyorsun. Yani niyet ettim ve Allahu Ekber dedim başladım. İşte onun adı ihramdır. Yoksa giyilen giysinin adı ihram değildir. Yani biz ihram dediğimiz zaman iki parça elbise anlarız. Peki, o zaman hanımlar ihrama girmiyor mu? Onlar elbiselerini değiştiriyor mu? Demek ki ihram niyet edip hac ya da umre ibadetine başlamaktır. O ibadete başladığın zaman bir kısım yasaklar var. Aklınızda kolay tutmanız açısından namazı örnek verdim. Oruçta da öyledir. Belli vakitten itibaren oruca başladın mı başka zaman yapabileceğin şeyler o zaman yasaktır. Her ibadetin ki kendine göredir. İşte Hac ibadeti yapanlarla ilgili ya da umre ibadeti yapanlarla ilgili ibadete başladıkları andan itibaren yasaklar var. O yasaklardan bir tanesi de av avlama yasağıdır. Tabi şimdi bu ders Hac mevsimine denk geldiği için bir de Haccın bir takım yasaklarıyla ilgilide Fatih Hoca bilgiler verecek. İnşaallah. Ben önce ayetleri okuyacağım. Tabi burada avlanmalarla alakalı çok önemli bir konu var. Onu da inşallah Yahya Hocadan dinleyeceğiz. Allah nasip ederse…
Maide Suresinin 94. Ayetinde Allahu Teala şöyle buyuruyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “leyebluven nekumullâhu bişey’im mines saydi” “Sizi Allah kesinlikle bir çeşit avla imtihandan geçirecektir.” “tenâluhû eydîkum ve rimâhukum” “Elleriniz ve mızraklarınız ulaşır.” Peki, nasıl av? Yani önünüze bir kısım haramları işleme fırsatı doğar. Hemen isteseniz yapabilirsiniz. Çok kolay bir şekilde… Haramları işleme fırsatınız doğar. Niye? Çünkü sizi zor bir imtihandan geçirmek için… Hadi bakalım bunu yapıyor musun, yapmıyor musun? “liyağlemallâhu mey yehâfuhû bil ğayb” “Gaybında kim Allah’tan korkuyor Allah onu bilsin diye” Gaybta korkmak ne demek? Gayb saklı olan… Peki, ben şuan da konuşuyorum, size neyim saklı? İçimde olanı biliyor musunuz? Ama ben biliyorum. Kimse sorsanız herkes dünyanın en iyi adamıdır. Ne zamana kadar? Önüne bir fırsat çıkana kadar… Hele şunu yapayım sonra bakarız der. İşte hele şunu yapayım diyor musun, demiyor musun? Allah senin önüne bir kısım yasakları kolayca çiğneyeceğin imkânlar verir. Bu birer imtihandır. Ya bu fırsat kaçar mı derler. Kaçırma o zaman… Ama o zaman cennete gitme fırsatını kaçıracaksın. “femeniğtedâ bağde zâlike felehû azâbun elîm” “Bu önüne çıkan fırsatlardan sonra kim sınırı aşarsa onun için acıklı bir azap vardır.” (Maide 94) Hepinizin önüne bu imkânlar çıkmıştır? Kadın erkek ilişkilerindeki haramlar, bunları çiğneme fırsatınız doğmuştur. Erkek içinde, kadın içinde… Orada Allah’ın emri mi, yoksa arzularınız mı? Arzularınıza uyarsanız neyi çiğnemiş olursunuz? Allah’ın koyduğu sınırı aşmış olursunuz, çiğnemiş olursunuz. Bir takım haram mallar önünüze çıkar. Hemen alabilirsiniz. Başkasının hakkı… Ya öyle bir fırsat çıktı ki param yok ama bir kredi alsam ondan elde edeceğim gelir buradan kaybedeceğim şeyin yanında çok fazla… Tabi öyle olacak. Bakalım Allah’ın emrine mi uyuyorsun yoksa kendi arzuna mı? Hepimizin önüne bu çıkacaktır. Allah ne diyor? Kesinlikle böyle olacak diyor. O zaman bu olayın Hacda ki avla bir ilgisi yok. O da olabilir. Öyle olacak olsa Hacca giden herkesin önüne av hayvanlarının çıkması gerekir. Mesela ben fazlada gitmedim Hacca ama topu topu 20 kere gittim. İnanmıyorsunuz ama fazla gitmedim. Umre sayısını bilmiyorum ama en 30 tane vardır. O kadar gitmeme rağmen hiç önüme av hayvanı çıkmadı. Öyleyse bu ayeti kerimedeki av şimdi anlatacağımız av değil. Mecazi olan avdır. İşte ağıma düştün, şimdi görürsün deriz. Tabi ki düşecek. Sen imtihandan geçirileceksin. Onun için çok dikkatli olman lazım. Burada sınırı aştığın zaman ne olacak? Kısa bir menfaat ama arkasından ömür boyu unutamayacağın bir sıkıntı içerisine girersin. Her aklına geldiği zaman bayağı bir sıkılmaya başlarsın. Bir de tabi ahiretteki cezası var.
Şimdi bu ikinci bir emir. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tagtulus sayde ve entum hurum” “Müminler ihramlı olduğunuz halde av hayvanını öldürmeyin.” İhramlısınız, giderken önünüze bir av hayvanı çıktı. Onu öldürmeyeceksiniz. “ve men gatelehû minkum muteammiden” “Kim isteyerek öldürürse” Bazen istemeyerek… Mesela arabanızla giderken arabanız bir geyiğe çarpmış olabilir. Sizin tercihinizin dışında… İsteyerek çarpmak var. Bir de istemeden çarpmak var. Ya da istemeden herhangi bir şey olabilir. Mesela av hayvanı sizin yanınızdan geçiyordur. O sıra sizin ayağınız kayar hayvana çarpar. Hayvandan oradan yuvarlanıp aşağıda ölebilir. “Kim kasten bir av hayvanını öldürürse” “fecezâum mislu mâ gatele minen neami” “Öldürdüğünün dengi bir koyun, keçi, sığır veya deve; onun cezası odur.” Tabi öldürdüğüne göre… Av keçisi öldürmüşse onun dengi… Yaban eşeği öldürmüşse onun dengi… Yaban öküzünü öldürmüşse onun dengi… Onun gibi şeyler. Peki, bunu nasıl dengeleyeceğiz? “yahkumu bihî zevâ adlim minkum” “İçinizden güvenilir iki kişi hüküm versin.” Bu şuna denk gelir, şu şuna denk gelir diye… Peki, nasıl ceza olacak? “hedyem bâliğal kağbeti” “Kâbe’ye ulaşacak bir hedy” Yani Kâbe’ye hediye edilen kurbanlardan… Yani götürülüp Kâbe’de kesilecek. Onun dengi… Koyun keçiye denkse onun dengi… Sığıra denkse sığır, deveye denkse deve… Peki, illa bu mu olacak? “ev keffâratun taâmu mesâkîne” “Ya da çaresiz kalmış kişilere yapılacak bir keffaret” Yani bu kaç lira eder? O zaman onu git fakir, fukaraya, miskinlere (çaresiz kişilere) dağıt. Ya da onlara yiyecek olarak dağıt. “ev adlu zâlike sıyâmel” “ya da bunun dengi orç” “liyezûga ve bâle emrih” “Böyle olsun ki Allah’ın avı yasaklama emrini yerine getirmemesinin cezasını tatsın.” (Maide 95) Allah ihramlıya av avlamayı yasakladı. Sen isteyerek avı kasten avladın. Öyleyse suçla ceza arasında ne vardı? Tam bir denge vardı. O hayvandan yiyemiyorsun. Yiyememekle kalmıyorsun. Bir de onun dengi bir ceza ödüyorsun. Hani bu suç ve ceza dengesinde sürekli bir örnek veriyoruz. Diyelim ki birisi bir adamın camını kırdı. O camı taktırırsa cezaya çarptırılmış oluyor mu? Hayır. O zaten yaptığının karşılığıdır. Cezası öyle bir cam parası daha vermektir. Burada da o av hayvanını öldürdü. Ondan yiyemez. Başkaları yer ama kendi yiyemez. Bir kere o gitti. Bir de onun dengini verecek ki yaptığının cezasını çekmiş olsun. Bir de onun dengi oruç diyor. Denk oruç nasıl oluyor? Ayetleri ayetler açıklar. Biz açıklayamayız. Gelenekte ulema kendisi açıklamıştır. Bir fitre karşılığında bir gün oruç tutulur diyorlar. Hesap edilir. Kaç fitre tutuyorsa o kadar oruç tutulur diyorlar. Ama Kuranı Kerim’e baktığımızda Bakara Suresinin 196. Ayetinde, “femen temettea bil umrati ilel hacci” diyor. Hac ile umreyi birlikte yaparsa birisi… Hac mevsimine kadar umreden yararlanırsa… Hac mevsiminden sonra değil. Hacc’a gittiniz. Hacc mevsiminden önce umre yaptınız. Umreden yararlanıyorsunuz. Nasıl yararlanıyorsunuz? Eğer umreyi yapmasaydınız ihramdan çıkamayacaktınız. Tak bir ihramla Bayrama kadar devam ettiniz. Ama Hacc mevsimine kadar umreden yararlanmak için… Yararlanma demek ihramdan çıkmanıza bir fırsat veren bir iş yapmanız demektir. Geliyorsunuz, umre yapıtınız mı ihramdan çıkıyorsunuz. Çünkü ihramdan çıkmanın verdiği bir rahatlama var. Sürekli ihramda olmanın bir sıkıntısı var. Onun bir rahatlaması var. Ondan yararlanırsanız eğer “femesteysera minel hedy” “Kolayınıza gelen bir hedy kesin.” O hedy koyun, keçi, sığır, deve… Bunlardan birini kesin. “femel lem yecid” “Bunu bulamayan” “fesıyâmu selâseti eyyâmin fil hacci ve seb’atin izâ racağtum” “Hac’da üç gün, geri döndüğü zamanda yedi gün oruç tutsun.” “tilke aşeratun kâmileh” “Tam on gün.” (Bakara 196) O zaman bir hedyin karşılığı oruç kaç günmüş? Maide 95’de ki duruma göre ya hedy yani bir koyun, keçi, sığır, deve verir. Haremde keser. Ya da 10 gün oruç tutar. 10 gün oruç tutması şart değildir. 10 gün orucu orada tutması şart değil. İstediği yerde tutabilir. Bakara 196’da ki ayetten aldığımız hüküm sadece 10 günün bir hedy’e karşılık geldiğidir. Başka bir şey değil. “afallâhu ammâ selef” “daha önce yaptıklarınızı Allah affetti.” Demek ki ondan önce bir takım yanlışlar yapılmış. “ve men âde feyentegımullâhu minh” “Ama kim tekrar suç işlerse Allah ondan intikam alır.” İntikam demek aynen az önceki ifade… İşlediği suça denk bir şekilde cezalandırır demektir. Türkçe’de ki intikam değil. Yani yaptığı suçun denk cezasını verir. Gene az önce okuduğumuz gibi cezalandırır. “vallâhu azîzun zuntigâm” “Allahu Teala güçlüdür ve intikam sahibidir.” (Maide 95) Yani cezayı işlenen suça denk olarak verir. İntikam diye tercüme ettiğiniz zaman Türkçe’de yanlış anlaşılır. Ondan sonra ki ayet;
“Uhılle lekum” “Sizin için helal kılınmıştır.” “saydul bahri” “deniz avı.” Deniz avı sizin için helal kılınmıştır. “ve taâmuhû” “ve denizin yiyeceği” Deniz avı derken aklınıza ne gelir? Yani kaçanlar… Kaçan avlanır. Peki, denizin yiyeceği derken akla ne gelir? Kaçmayanlar… Midye, yosun, denizkestanesi var. Başka şeyler var. Neyse… Onlar taam sayılıyor. Denizin yiyeceği sayılıyor. Denizin avı ve yiyeceği helal diyor. “metâal lekum ve lisseyyârah” “Hem sizin için bir yiyecek hem de o denizlerde gidip gelen kişiler için bir yiyecektir.” Allah deniz avına müsaade ediyor. Çünkü denizde ondan başka bir yiyecek bulamayabilirsiniz. Öyle kolay mı? Ama karada başka yiyecek bulmak mümkündür. “ve hurrime aleykum saydul berri mâ dumtum hurumâ” Burada tekrar ediyor. “İhramlı olduğunuz süre içerisinde kara avı size haram kılınmıştır.” Kara avı haramdır. “vettegullâhellezî ileyhi tuhşerûn” “Huzuruna toplanacağınız Allah’tan çekinin.” (Maide 96) Allah’a hesabınızı vereceksiniz. Ondan çekinmeniz gerekir. Allahu Teala dört ayette dört tane haram kılmıştı. Onun dışında haram yoktur diye sürekli burada ders yapıyoruz. Allahu Teala niye bu ayeti ayrıca zikretti? Onunla ilgili konunun uzmanı olan Yahya Hocayı biraz dinleyelim.
Yahya ŞENOL: Maide Suresinin 96. Ayetiyle ilgili Hocam söz verdi. Onun hakkında birkaç bir şey söylemek istiyorum. Bu 96. Ayet aslında bağlamından anlayacak olursak; İhram durumuyla alakalı özel bir durum ifade ediyor gibi ama özel bir hükmün içerisinde Allah öyle bir şey söylüyor ki genel bir hükümde ifade ediyor. Yani ne demek istiyorum? Allah ihramlıyken av yapmayın dedi. İnsan ihrama ne zaman giriyor? Ya umre yapmak için giriyor. Ya da Hacc yapmak için giriyor. Onun haricinde insan durup dururken ihrama girmez. İhramdayken av yapmayacaksınız dedi. Akla hemen soru gelebilir. Kara, deniz… Hangi av yasak? Allah Maide 96. Ayette bir açılım getiriyor. İhramlıyken sadece kara avı yapmak size haram kılınmıştır. Ama deniz avı ve deniz yiyeceği ihramlıyken dahi size helaldir. Dolayısıyla birinci söylemek istediğim buydu. Yani ihram durumunda yasak olanın sadece kara avı olduğu, denizde avlanmanın ve denizdeki yiyeceklerden istifade etmenin ihram durumundayken bile helal olduğu bildiriliyor. Bu özel durum… Genel durumla ifade etmek istediğim ne? O da şudur. İhramlıyken dahi denizde avlanma, deniz avı, deniz yiyeceği helalse ihramlı değilken hayli hayli helaldir. İşte buda genel bir hüküm ifade ediyor. Yani özel bir yerde Allah hem o özel hükmü hem de onun dışında kalan zamanlardaki genel hükmünü de ifade etmiş oluyor. Yani mutlak manada deniz avı ve deniz yiyeceği bizim için helaldir. Burada herhangi bir istisna var mı? Yok. Deniz avı ne dedik? Hocam ifade etti. Hangi hayvanları kapsar? Ancak av yapmak suretiyle ele geçirebileceğimiz hayvanları kapsar. Balık başta gelenidir. Onun haricinde ıstakoz, karides, kalamar vs. Yani kaçıp ancak bizim olta atarak, ağ atarak veya herhangi bir şekilde bir vasıta kullanarak ele geçirebileceğimiz tüm deniz canlıları… Bir de “taam” kelimesi geçiyor. Denizin yiyeceği de helal kılınmış. O da av yapmadan kolayca… Yani dalmak suretiyle çıkarılabilecek olan midye gibi, denizkestanesi, yosun gibi… Veya denizin içerisinde ölüp yüzeye çıkmış olan balık veya denizin kıyıya attığı canlılar… Hazır lokma olarak sunduğu şeyler mutlak manada helal. Allah burada hiçbir istisnaya yer vermedi. Peki, bu ayet niye var? Yani niye Allahu Teala bize denizin her türlü yiyeceğinin helal olduğunu söyledi? Bununla ilgili bugün müzakere yaparken bir hususa yer vermemiz gerektiğini düşündük. Hocam o yüzden bana söz hakkı verdi. O da şudur. Yiyeceklerle alakalı olarak, özellikle bu hayvansal gıdalarla alakalı Cenabı Hak Kuranı Kerim’de dört tane ayet indirmiş. Bu dört ayette de dört tane haram var. Bunlar Enam Suresi 145, Nahl Suresi 115, Bakara Suresi 173, bir de son inen ayet olduğu belirtilen Maide Suresi 3. Ayetleridir. Bu dört ayette de Allahu Teala dört tane şey haram kılmış. Ne bunlar? Birincisi, “size kendiliğinden ölmüş hayvanlar haram kılınmıştır” diyor. Yani insan dahil olmadan, kesilmeden ölmüş olan hayvanlar. Buna Kuran diliyle meyte deniyor. Kendiliğinden ölmüş. Biz kesmeden ölmüş hayvan demektir. İkincisi kandır. Yani hayvanların ister canlıyken isterse kesimi esnasında dışarıya akmış olan kanı haramdır. Üçüncü olarak domuz eti haram kılınmıştır. Dördüncü olarak da Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanlardır. Bu dört ayetin dördünde de haram kılınanlar bu dört taneden ibarettir. Birincisi neydi? Kendiliğinden ölmüş olan hayvan size haram kılındı dedi. Peki, kendiliğinden ölmüş hayvan denildiğinde biz ne anlarız? Kara hayvanı mıdır? Yoksa deniz hayvanları da bunun kapsamına girer mi? Yani kendiliğinden ölmüş bir deniz canlısı da bu meyte kapsamına girer mi? Girebilir. Havada uçan… Biz onu kara hayvanı olarak sayacağız. Kuş kendiliğinden ölmüşse bu meyte kapsamına girmez mi? Girer. Acaba balıklarda veya denizde yaşayan diğer bu canlılarda karides, ıstakoz, kalamar vs. bunlarında kendiliğinden ölmüş olanı acaba meyte kapsamına girer mi? Girebilir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O zaman öyleyse hayatta hiç balık yiyemezsin. Hiç kusura bakma. Hiç besmeleyle kesilen balık gördünüz mü?
Yahya ŞENOL: Niye? Ağ atıyorsunuz tonla balık çıkıyor. Hamsi çıkıyor. Eğer Maide 96. ayet olmasa siz her birini… İster tek tek tutun… Oltayı atıp hayvanı çıkarınca o hayvan biraz sonra havasızlıktan ölecek. Yani neticede yine meyte olacaktı. Kendiliğinden ölmüş olacaktı. Siz kesmediğiniz sürece… Helal olması için yatırıp hamsiyi kesecektiniz. Tonlarca hamsiyi kesecektiniz. Ama bu Maide Suresinin 96. Ayeti böyle bir yanlış anlamanın önünü kapatıyor. Allah denizde bulunan ve ancak avlanma suretiyle ele geçirebileceğiniz canlı hayvanlarla, denizde hazır lokma olarak bulacağınız her türlü hayvan, ister canlı isterse ölmüş olsun mutlak surette size helaldir. Maide Suresi 96. Ayet olunca anlıyoruz ki deniz canlılarında yere yatırıp kesme, boğazlama falan şartı şurtu yok. Mutlak manada helaldir. Peki, doğru mu anladık yanlış mı anladık diye biz ikilemde kaldığımız zaman ilk bakacağımız şey ne oluyordu? Kuranı Kerim’i acaba biz mi yanlış anladık diye Resulullah’tan gelmiş sahih bir uygulama var mı yok mu diye bir test ediyorduk kendimizi… Bakıyoruz deniz canlılarıyla alakalı olarak Resulullah’ın bir beyanı var. Ona denizin suyuyla ilgili bir soru soruyorlar. Yine özel bir soru soruyorlar. Resulullah onu genel bir cevapla cevaplandırıyor. Ya Resulullah denizin suyu temiz midir diyorlar. Yani abdest alabilir miyiz, o suyla gusül alınır mı, necis olan elbiseler yıkanır mı vs. Resulullah’ın kısa bir cevabı var. 28:02 28:08 sn. arası anlaşılmıyor. Ne demek? “Denizin suyu temiz ve temizleyicidir. Meytesi de helaldir.” Yani meyte neydi? Ölmüş hayvan değil mi? Kendiliğinden ölmüş olan hayvan… Normalde sanki haram olması gerekir gibi anlayacağımız şey… Bakın Resulullah’da ne yapmış oldu? Maide Suresinin 96. Ayetini bize kısa iki üç kelimeyle ifade etmiş oldu. Denizin suyu temizdir dedi. Yani ne demek? Abdest alabilirsiniz, gusül abdesti alabilirsiniz, necis bir elbiseyi pis bir şeyi temizleyebilirsiniz. Meytesi de helaldir dedi. Yani kendiliğinden ölmüş hayvanı da denizde buluğunuz zaman yiyebilirsiniz. Tabi ki bu zehirli olmayacak vs. Onu söylemeye gerek yok zaten. Ama normal şartlarda siz bir oltayı çektiğiniz zaman veya büyük miktarlarda av yapıldığında ağ atılıyor. Adam bir çekiyor 1-2 ton balık… İçerisinde hangisinin canlı hangisinin biraz önce ölmüş olduğunu kontrol etmeye gerek var mı bu durumda? Ağı çekiyorsunuz. Ne oluyor? Hepsi helaldir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten ona da gerek yok. Orada o her halükarda o balık ölmek zorundadır. Yani siz oltayla avladınız ve dışarı çıkardınız. Kesebilir misin balığı? Sıçrar tutamazsın. Nasıl keseceksin? Diğer hayvanlar gibi değil ki… Yani ne yaparsan yap o kendi kendine ölecektir. Dolayısıyla eğer o meyte kapsamına girerse hiç kimse deniz hayvanlarını yiyemez. Onun için Allah burada öyle bir ayet indirmiş.
Yahya ŞENOL: Bazen şununla karşılaşabiliyoruz. Gelen sorulardan da anlıyoruz. Ama internette de görüyoruz. Benim biraz önce söylediğim hadis olmasaydı… 30:02 30:05 sn. arası anlaşılmıyor. “Denizin suyu temiz ve temizleyicidir. Meytesi de helaldir.” İşte o zaman biz denizin hiçbir, kendiliğinden ölmüş canlısını yiyemezdik. Ama bu hadisten dolayıymış. Peki, Resulullah’ın bu hadisi nereden yola çıkarak söylediğini zannediyorsunuz? Maide Suresi 96. Ayet olmasaydı Resulullah bunu kalkıp kendi hevasından mı söyleyecekti? Burada sanki hadise bir yer ayarlayabilmek için Maide 96’yı unutturup bu hadis sebebiyle biz yiyoruz diyorlar. Hadisler olmasaydı siz asla balık falan yiyemezdiniz diye lüzumsuz şeyliklere kaçıyorlar. Hâlbuki Maide 96. Ayet olmasaydı bu hadis olmazdı. Doğrusu budur. Bu hadis olmasaydı biz onları yiyemezdik değil. Bu ayet olmasaydı bu hadis olmayacaktı. Bu ayetten dolayı Resulullah öyle bir ifade kullanmış oldu.
Zihnimize bir soru daha soralım. Meyte kapsamına başka ne girer?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kara avı…
Yahya ŞENOL: Tavuk olabilir. Kanatlı hayvanlar…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Oraya gitmeden şurada eksik bir şey kalmasın. Az önce dedi ya… Resulullah’ın o hadisi olmasaydı biz deniz hayvanlarını yiyemezdik derler. Peki, siz o hadise uyuyor musunuz? Farz edelim ki o hadise uyuyorsunuz ki bunu konuşuyorsunuz. 31:33 31:37 sn. arası anlaşılmıyor. Yani “Denizin suyu temiz ve temizleyicidir. Meytesi de helaldir.” Siz denizden çıkan her şeyin yeneceğine fetva veriyor musunuz?
Yahya ŞENOL: Özellikle Hanefiler…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hanefiler… Yani hadise mi uyuyorsunuz ki gelip bir de konuşuyorsunuz. Az önce Yahya ayete doğru meal verdi. Hanefilere mahsus olan tüm tefsirlere bakın, tüm meallere bakın. Diyanetin Mealinden Maide 96. Ayeti okuyorum. “Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı.” Deniz ürünleri diye değiştirmişler. Deniz ürünleri dediği zaman diğerleri girer. Bu ifadeyi buraya koymuşlar. Demek ki içlerine yatmamış da koymuşlar.
Yahya ŞENOL: Ama yine doğru değil.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gene yanlış. Mana büsbütün yanlış ama gene biraz…
Yahya ŞENOL: Sefa iyi yakaladı. Bu Diyanet Vakfının Meali… “Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne demek deniz avı yapmak ve yemek? Mezhepleri zarar görmesin diye ayeti mezhebe uyduruyorlar. İşte Allahu Teala buna tahrif diyor. Ayeti tahrif ediyorlar ki mezheplerine bir şey olmasın.
Yahya ŞENOL: Diyanetin en son yayınladığı meal… 2017 yılında basılmış. “Kendinize ve yolculara geçimlik olmak üzere sularda avlanmak ve onu yemek size helal kılındı.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Onu yemek…
Yahya ŞENOL: Onun yiyeceği… Olması gereken ifade budur. Avlanmak değil avı… Deniz yiyeceği başka bir şeydir. Denizde avlanmak ve onu yemek farklı bir şeydir. Ayette söylenen bu değildir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayetin anlamı tamamen tahrif ediliyor. Dikkat ediyor musunuz? Siz hadise uymuyorsunuz diyor. Kardeşim siz hadise mi uydunuz da konuşuyorsunuz? Siz ne ayete uyuyorsunuz ne hadise uyuyorsunuz. Eğer hadise uyuyor olsaydınız “denizin ölüsü helaldir” ifadesinde ölüye sadece balıklar mı girerdi? Onu nereden çıkarıyorsunuz?
Yahya ŞENOL: Diğerlerini de söyleseydiniz bari… Karidesi, midyeyi, ıstakozu vs.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Diğerlerini de söyleseydiniz. Şimdi devam edebilirsin.
Yahya ŞENOL: Meyte dedik. Kendiliğinden ölmüş olan hayvan… Yani bizim insanların kesmediği, kesmeden öldüğü hayvan… İkinci bir şey bunun kapsamına giriyor mu dedik. Mesela avlayarak ele geçirdiğiniz bir kara hayvanı düşünün. Bir tavşan olabilir. Bir geyik olabilir. Bir kuş olabilir. İnsanlar av yapmaya çıkıyorlar. Ördek vuruyorlar falan… Kesilmiş bir hayvan mıdır bu? Vuruyorsunuz neticede… Eski zamanda ok atıyorlardı. Mızrak atıyorlardı. Şimdi silah atılıyor. Havada kuş uçarken silahla vuruyorsunuz. Kuş biraz sonra düşüyor. Yanına gittiğinizde de % 99 ölmüş oluyor. Peki, bu hayvan nedir? Kesilmiş bir hayvan mıdır?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O zaman onun da yenmemesi lazım.
Yahya ŞENOL: Bu kesilmeden ölmüş bir hayvan kapsamındadır. İşte buna detay getirecek olan bir ayet daha lazım. Bizim böyle çıkmazlarda kalmamamız için… Maide Suresinin 3. Ayetinin peşine okuyoruz. Bir bakıyoruz ki Maide 4. Ayetinde Allah zihinlere gelecek bu soruya da cevap vermiş. Bize bırakmıyor yani… Felsefe yapalım da acaba bunun kapsamına girer mi… Yok… Hemen bakın Maide Suresinin 4. Ayetinde “Yes’elûneke mâzâ uhılle lehum” “Kendilerine neyin helal kılındığını sana soruyorlar.” “gul uhılle lekumut tayyibâtu” “O insanlara de ki size temiz, leziz olan her şey helal kılındı.” Başka? “ve mâ allemtum minel cevârihı” O normalde yırtıcı olan, parçalayıcı olan bir takım hayvanlar vardır. Doğan gibi, Şahin gibi, evcilleştirilmiş köpekler gibi av hayvanları değil mi? Siz onları avlanmalarda kullanırsınız. Onlardan eğitip… “mukellibîne” Yani “eğittiğiniz” “tuallimûnehunne mimmâ allemekumullâh” Allah’ın size öğrettiği bilgilerden onlara öğretip de avcı hayvan haline getirdiğiniz o hayvanların tutup getirdiği hayvanlar da size helaldir. (Maide 4) Ne oldu şimdi?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O hayvanlar sağ salim getirecek değiller.
Yahya ŞENOL: Adam attı bir şey vurdu. Keklik falan… Hemen öbür taraftan eğittiği hayvanı salıyor. Karadeniz’de bu tip şeyler için kullanılıyor. Hemen salıyor. Atmaca… Gidip getiriyor. Getirdiğinde bunu ölü getirdi. Sen vurdun ama hayvan kesmeden öldü. Ne diyor Allah? Eğer eğittiysen o tuttuğu hayvanı yemeden sana tek parça halinde, senin vurduğun şekliyle getirebiliyorsa onu da yiyebilirsin diyor. Bakın meyte kapsamında bu dördüncü ayeti otomatikman çıkartıp avlanmak suretiyle de kara hayvanlarının helal hale getirilebileceğini Cenabı Hak bize ne yapmış oluyor? Öğretmiş oluyor. “fekulû mimmâ emsekne aleykum” “Onların sizin için tuttuklarını yiyin.” Kendisi için tutmuşlarsa yırtıcı hayvanın yediği hayvan kapsamına gireceği için Maide Suresi 3. Ayetten dolayı haram olurdu. Ama kendisi için değil. Biz eğittiğimiz için tamamen bizim için onu tutup getiriyor, kendisi hiçbir şey koparıp yemiyorsa o hayvan eğitimli bir av hayvanıdır. Onun bize tutup getirdiği av hayvanlar kesilmese de aldığı darbe sonucu getirdiğinde ölüyse o hayvan helaldir. İşte bütün bu ayetleri alt alta, üst üste koyduğumuz zaman; deniz avı, deniz yiyeceği, kara avı, ne zaman helal, ne zaman haram hepsi bir puzzle’ın parçaları gibi yerine oturuyor. Ekstradan bir hadis rivayetine muhtaç duruma gelmiyorsunuz. Bütün hadis rivayetleri de bu ayetlerin altında bir yere oturmuş oluyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Doğru anlayıp anlamadığımız…
Yahya ŞENOL: Resulullah’ın sözleri hangi ayetlerden çıkmış diye net bir şekilde öğreniyorsunuz. Aksi takdirde Allah’ın yasakladığı bir şeyi bunlar Resulullah’a serbest bıraktırmış oluyorlar. Yani Allah kendiliğinden ölmüş olan hayvanı haram kıldı diyorlar. Ama Resulullah “ya tamam Allah böyle dedi ama deniz hayvanları bundan müstesna, birazda bana bakın yani. Sırf onun dedikleri olmasın” diyormuş gibi bir hava veriyorlar. Haşa. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey yok. Yani Resulullah’ın bütün sözleri bu ayetlerin bir araya getirilmesinden müteşekkil, kısa, özlü ifadelerden ibarettir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Orada küçük bir şey kaldı. Daha iyi anlaşılması için vurgulayalım. Maide Suresinin 3. Ayetinde “ve mâ ekeles sebuu” “yırtıcı hayvanların yediği” diyor. Bizim av hayvanlarının hepsi yırtıcı hayvan kapsamına giriyor. Şimdi o hayvanların yediği haram… Sadece ölmeden keserseniz helal diyor. Fakat onlar kendileri için yakalıyor. Bizim avcı olarak yetiştirdiğimiz hayvanlar bizim için yakalıyorlarsa o helale dönüşüyor. Böyle çok önemli fark var yani… Kendileri için yakalarlarsa ölmeden kesmemiz lazım. Ama bizim için yakalarlarsa ölmüş olsa bile yiyebiliyoruz.
Yahya ŞENOL: Atmacayı kekliğin üstüne saldınız. Getirirken yolda yarısını yemiş. Olmaz. O haram olur. Niye? Kendisi için tuttu onu… O zaman “mâ ekeles sebuu” (Maide 3) kapsamına gireceğiz. Ama hiç öyle bir şey yok. Siz vurdunuz düşürdüğünüzü gidip yakalayıp getirirse o hayvan Maide Suresi 4. Ayet kapsamında olduğu için helal olur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir de tabi Hac dönemi olduğu için bir kısım ihram yasakları var. Birçok vatandaşımız bundan dolayı ciddi sıkıntı yaşıyor. O konuda da Fatih Hocayı dinleyelim.
Fatih ORUM: Aslında bugün okuduğumuz Maide Suresinin ayetleri ihramlı kişinin av hayvanı ile ilgili yasakları… Yani bu kişi avlanmaz. Bu bir yasak… Bu Kuranı Kerimin açık seçik ifade ettiği bir şeydir. Tabi bunun dışında da Kuranı Kerim’de ihramlı kişinin yapması gereken başka şeylerde var. İşte Bakara Suresinin 196 ve 197. Ayetlerinde belirtiliyor. Orada saç kesme, tıraş meselesi… Sonra cinsel içerikli konuşmalar ve tabi ki cinsel ilişki eşler arasında… Yine füsuk denilen günah sayılan işlemlerin yapılması… Ayrıca insanların birbirleriyle tartışmaları, kavga etmeleri, polemiğe girmeleri… Kuranı Kerim’e bakıldığında bunlar ihramlı kişinin o esnada yapmaması gereken şeylerdir. Biz bugün avla ilgili kısmını gördük. Kişi normal zamanlarda yapabileceği av faaliyetlerini ihramlıyken yapamaz. Deniz bundan istisna edildi. Tabi Kuranı Kerim’de çerçeve böyle ama -Hacca gidenler bilirler- ihramlı kişinin yapmaması gereken başka pek çok şeyden bahsedilir. İşte giydiği elbiseden tutun, koku sürüp sürmemesi, giydiği elbisenin dikişli olup olmaması, giyeceği terlik mi olacak ayakkabı mı olacak gibi bir takım farklı şeyler… Bunlarla ilgili genel itibariyle bakıldığında bu yasaklar temelini mezheplerden alıyor. Önce çok kısaca hepsinden birer ikişer cümleyle bahsedecek olursak… Elbiseyle alakalı özellikle şunu söylüyorlar. Elbise dikişli olmamalı diyorlar. Hatta şu an herkes internetten bakabilir. Bu soruyu Din İşleri Yüksek kuruluna sormuşlar. Din işleri yüksek kurulu bütün hacı adayları için bu soruya şöyle cevap vermiş. “İhramlı bir kimsenin bir gündüz veya bir gece süresince dikilmiş elbise veya iç çamaşırı giymesi durumunda küçükbaş hayvan kurban etmesi gerekir.” Bunu kanunlaştırmış. Maddeleştirmiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu sözün % 100’ü Kuran’a da sünnete de aykırıdır. Bunu açıkça söylüyorum. Hacıları ne hale sokuyorlar?
Fatih ORUM: Din İşleri Yüksek Kurulu bunu maddeleştirirken atıf olarak hepimiz ne bekleriz? Yani şu surenin şu ayetine bakabilirsiniz veyahut şöyle bir hadis var diyebilir. İbn Abidin, Reddul Muhtar, 488’i kaynak olarak göstermiş. Buralara bakıldığında da bir takım rivayetler karşımıza çıkıyor. Mesela bu rivayetlerden bir tanesi fıkıh eserlerinde geçiyor. “Muhammed (a.s) devesinden düşüp ölen bir kimse hakkında ‘Başını örtmeyin. Çünkü o kıyamet günü telbiye getirerek dirilecektir’ demiş.” Buradan hareketle ihramlı kişinin başının veya ihramın dışındaki herhangi bir şeyle örtülmemesi gerektiğine dair çıkarım yapılmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, orada ölen kadın olsaydı Resulullah başını açın mı diyecekti?
Fatih ORUM: Kadınlar için bir başka rivayet var. Kadınlar için de “Kadının ihramı yüzüdür. Yüzünü örtmemeli, bunun dışında her yerini örtebilir” şeklinde rivayet var. Bu rivayetlerle alakalı… Mesela bu sadece giymek… Erkek veya kadın için giyme ile ilgili rivayetler hadis kaynaklarında… Elimde Nasbur Raye var. Bu hadisleri 44:30 sn. anlaşılmıyor. eden… Burada bu rivayetlerle ilgili çok ciddi eleştiriler yapılıyor. Yani fıkıh eserlerine girmiş olan Hacdaki ihram yasaklarıyla ile alakalı bu rivayetlerle ilgili ciddi eleştiriler yapılıyor. Mesela bir başka ihram yasağı güzel koku sürülmesi… İhramlı kişinin güzel koku sürmesi hatta elbisesinin kokması yine bir kural hatası olarak görülüyor ve bunun için bir fidye gerekiyor.
Benzer şeyi… Yine aynısını… Şu an herkes internetten bakabilir. Din İşleri Yüksek kuruluna sormuşlar. O da “İhramlı kimse için bir organının tamamına veya daha az kısmına güzel koku sürmek yasaktır ve ceza gerektirir. Bir organının tamamına veya birden çok organına sürdüğünde toplamı bir organa varacak şekilde koku sürerse koyun veya keçi kesmesi, daha az bir yere sürerse sadaka vermesi gerekir” demiş. Bunu da maddeleştirmişler. Bununla ilgili de Muhammed’e (a.s) atfedilen bir rivayet var. Muhammed (a.s) “İhramlı kişi güzel koku ve zaferan sürülü elbise giyemez” demiş şeklinde bir rivayet kendisine atfedilmiş. Yine ihramlı bir kişi düşüp yaralanmış. Muhammed (a.s) onun için uygulanacak faaliyet için “Bu kişinin başını örtmeyin ve güzel koku da sürmeyin” demiş. Böyle bir rivayet… Bu rivayetten hareketle ihrama giren kişi güzel koku süremez denilmiş. Bunların hepsinin ötesinde bir rivayet naklediliyor. Bir adam Muhammed’e (a.s) “Ya Resulullah Hacı kimdir” diye soruyor. O da “Üstü başı dağınık, pejmürde kişidir” diyor. Bundan dolayı da fıkıh kitaplarında üzerindeki bitleri öldüremez diyorlar. Niye? Yani bir hacı adayı üzerinden çıkan bitleri öldüremez diyorlar. Hocam bunun için “Bit, tefes yani kıl, tırnak, saç gibi fazlalıkları gidermek anlamına geliyor” diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tefes de zaten tam bir trajedidir yani…
Fatih ORUM: Bundan dolayı biti de öldüremez diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tefes ile ilgili ayeti okuyacak mısın?
Fatih ORUM: Hac Suresi 29. Ayet…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Neyse sen konuş da ona da vakit kalır.
Fatih ORUM: Yine Bugün asıl konumuz olan av hayvanı ile alakalı… Burada bir rivayetten dolayı şöyle diyorlar. “Av sayılmadıkları için pire, sivrisinek, karınca, karasinek, kene, eşekarısı gibi hayvanları öldürmekte bir beis yoktur.” Bunlar av hayvanı değildir. Ama bunların dışındakileri avlayamazsınız, öldüremezsiniz. Peki, bu niçin? Bununla alakalı bir rivayet söylüyorlar. Muhammed (a.s) “Sınır tanımaz beş hayvan vardır” demiş. Yani bunlara artık karşı konamaz. Herhangi bir önlem alınamaz. Neymiş onlar? “Yılan, akrep, fare, kuduz köpek ve karga…” Bunları ihramlı da olsanız öldürebilirsiniz demektir. İşte bunlara kıyasla biraz önce söylediğim pire, sivrisinek, karınca, karasinek, kene, eşekarısı da bu hayvan grubuna girer diyorlar. Bunları öldürebilir. Ama bunun dışındakileri öldüremez diyorlar. Hatta biraz önce söylediğim biti dahi öldüremezsiniz. Orada herhangi bir bitkiyi kopartamazsınız. Ki bununla ilgili herhangi bir ihram yasağı yok. Bu harem dairesinde 365 gün geçerli olan bir şeydir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O yasağı Resulullah’a koydurmuşlar.
Fatih ORUM: Yani bunun gibi bir takım insanları hastalık derecesine sokacak, bir takım Kuran’da olmayan, sadece bir takım rivayetlerden üretilmiş ihram yasakları bizim fıkıh eserlerinde var. Din İşleri Yüksek Kurulunun sitesine de girildiğinde Hacı adayları için… Mesela yine bir tane okuyarak bitireceğim. “İhramlı kişinin tırnaklarını kesmesi yasaktır. Şayet tırnağını keserse ceza gerekir. Cezası ise kestiği miktara göre değişebilir” diyor. Sonra “ihramlı iken topukların ve aşık kemiklerinin açık olması, ayakların üst kısmının da tam örtülmesi gerekir. Bunun için kişi ayaklarının üzerini tam kapatmayan ve arkası açık olan terlik ve benzeri bir şeyler giymelidir” diyor. Yine maddeleştirmişler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunu söyledin de bir şey aklıma geldi. Benim ilk hacı arkadaşım Mehmet Hoca buradadır. İlk Hacca 1980’lerde gitmiştik. Hacca götürecekleri din görevlileri için Ankara’da bir imtihan açtılar. Bende imtihan için girdim. İmtihana girmeden, orada imtihana girenleri organize eden bir tanıdığım vardı. “Öyle hava atarsın şimdi kazanda göreyim” dedi. Ben kime hava attım. Neyse içeri girdik. Bir soru sordular. Verdiğimiz cevabı yanlış buldular. İmtihanı kazanamadım. Ondan sonra çıktım, geliyorum. Bu sorunun cevabı niye yanlış acaba diye düşüyorum. İstanbul’a gelinceye kadar nasıl diye düşünüyorum. Onların Hac Rehberi olarak bastırdıkları kitaba baktım. Hakikaten ben yanlış söylemişim. O kitaba göre yanlış. Ama benim bilgilerime göre yanlış olmaması lazım. İstanbul’a geldim. Araştırdım, baktım ki Hac Rehberi yanlış… Benim verdiğim cevap tamamen doğru… Ondan sonra Diyanet ne biçim rehber hazırlamış dedim. Yanlış hatırlamıyorsam 30 sayfaydı. Ondan sonra o Hac Rehberiyle ilgili yanlışları çıkardım. Teker teker gerekçelerini yazıp gönderdim. Bunları değiştirin ya da benim hatamı söyleyin dedim. Yaptıkları tek şey şu oldu. Bir daha da imtihan açmadılar. Yani düzeltmediler. Esas rahatsız edici olan odur. Burada elbiseyle alakalı bir sürü şeyler var. Ayeti kerimede Allahu Teala Nur Suresinde Mümin erkekler için ne diyor? Müminlere söyle karşı tarafa gözlerini dikerek bakmasınlar. Gözlerini biraz kıssınlar. Ve ferçlerini korusunlar. Kol ve bacakların arasıdır. Bacaklar da dâhildir. Siz diyorsunuz ki Hacı külot giyemez. Dikişli elbise giyemez lafı Resulullah’ın ağzından çıkmamıştır. Onun için az önce % 100 yanlıştır dedim. Bu bir yorumdur. Daha sonrakilerin kattığı bir olaydır. Dikişli elbise diye bir olay yok. Bu konuda iki tane rivayet var. Birisi Abdullah ibni Ömer’in rivayetidir. Medine çıkışında olmuş diyor. Hacı ayağına mest giyemez, eğer başka elbise yoksa aşık kemiklerinin altından mestini kesip giysin diyor. Bu mesti bot diye düşünün. Yani botun ağzını aşık kemikleri açıkta kalacak şekilde kesip giyinsin demiş. Ki o terlik falan değildir. Yani bugün bizim giydiğimiz iskarpinlerin neredeyse % 100’e yakını bu tanıma uyar. Şalvar giymesin diye de bir rivayet var.
Bir rivayette Abdullah ibni Abbas rivayetidir. 53:37 53:39 sn. arası anlaşılmıyor. bulamayan şalvar giysin. O ayakkabıyı bulamayanda mest giysin demiş. Şimdi iki tane rivayet var. Kardeşim Hacca iki kişi mi gitti de bu rivayetleri yaptı? Arafat’ta Resulullah bunu söylerken bir tek kişi Abdullah ibni Abbas mı duydu? Daha 12 yaşındaki çocuk… Pardon 10 yaşında değil mi? Çünkü Resulullah’ın Hac sırasında 10. Sene Medine’ye gelmişti. Daha 10 yaşındaki çocuk tutup rivayet edecek bunu… Peki, diğerleri
Fatih ORUM: Hocam rivayet aynen şöyle… İbni Abbas “Peygamberi Arafat’ta hutbe okurken dinledim. Şöyle buyurdu.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın hutbede söyleyecek… Orada 150 bin kişi mi rivayet ediliyordu? O kadar insandan 10 yaşındaki çocuk duyacak da bunu haber verecek. Resulullah yüksek sesle söyleyecek, o kadar Hacca giden kişilerden bir tek kişi duyup haber verecek. Peki, Kuranı Kerim’de niye Allahu Teala böyle bir yasak koymamış? Çok büyük bir ihtimalle bunu para kazanma yolu olarak ortaya koymuşlardır. Az önce söylüyordun ya… Benim yanımda konuştuklarını istersen tamamla…
Fatih ORUM: Muhammed (a.s) döneminde Mekkeliler Hacc ibadetini müthiş bir ticaret sektörü haline getirmişler. Yani tarih kitapları böyle yazar ki, Kuranı Kerim’de ki bir takım ayetlerde buna çok ciddi anlamda atıfta bulunuyor. Mesela en bildiğimiz nedir? Hac ve umreyi bir arada yapmayı, Mekkeliler diyorlar ki bir insanın annesiyle zina etmesinden daha büyük bir günahtır diye kaideleştirmişler. O dönemde… Hac ve umre aynı dönemde… Oysa Kuranı Kerim ne diyor bu konuda? Hiçbir mahsuru yok diyor. Niçin? Çünkü gitsin, Hac için gelsin. Sonra gidip birkaç ay sonra tekrar gelsin. Yani sürekli bir dönüşüm… Sürekli alışveriş yapsın. Yine giysilerle alakalı şöyle diyorlar. Oraya o dönemde gelen Hacı adayları dışarıdan getirdikleri giysilerle Kâbe’yi tavaf edemezler. Orada daha önce giyilmemiş sıfır elbise giymeliler. Niçin? Çünkü Kâbe günah işlenmiş elbiselerle tavaf edilemez. Peki, yoksa ne olacak? Yoksa gerekirse çıplak yapsın, ama yine de o daha önce getirdiği elbiselerle tavaf yapmasın. Dolayısıyla oraya gelenler oradan elbise alıyorlar. Şunu ediyorlar. Kiralıyorlar. Bilmem ne oluyor… Bunu tarihçiler “O dönemde Mekkeliler Hac menasikini tam bir ticaret sektörü haline getirmişlerdi ve Hac ile ilgili bütün kısıtlamalar, yasaklar hep bunun üzerine bina edilmişti” diyorlar. Hatta bir rivayette Muhammed (a.s) vefat ettikten sonra… Çok kısa bir süre sonra… Ömer’in (r.a) dönemi… Mekke’de bir takım insanlar tekrar şey yapıyorlar. Hac ve umreyi aynı anda yapanları kınıyorlar. Böyle bir uygulama olmaz, gidip daha sonra yine geleceksin diyorlar. Bu Ömer’in (r.a) kulağına geliyor. “Geriye dönüş nasıl bu kadar hızlı olabiliyor” diyor. Adam şaşırıyor. Bunu Kuranı Kerim yasaklamadı mı, Muhammed (a.s) bunu engellemedi mi diyor. İnsanlar istediği zaman Haccı da umreyi de yapabilir. Çok kısa bir süre sonra tekrar eski refleksler başlıyor. Dolayısıyla ihram yasakları konusunda ticari bir takım sektörlerin etkisi olabilir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela bu konuda Maliki mezhebinde pantolon giymek, ayakkabı giymek falan yasak değildir. Malikiler bu konuda Medine uygulamasını en iyi aktaran mezheplerdir. Bir de az önce sen okudun. Bunu da şey yapalım da hakkı kalmasın. Ama bu Hanefi mezhebine ya da Diyanete ait olan meale mahsus değil. Mezheplerin hangisinin kitaplarını açarsanız açın, hangi tefsiri açarsanız açın. Bu yanlışı göreceksiniz. Gerçekten bu dini yaşanmaz hale getirmeyi başarmışlardır. Cenabı Hakka her defasında dua ediyorum. Ya rabbi lütfette bu pislikleri tamamen arındıralım. Çok şükür çok ciddi manada mesafe almak nasip oldu. Ama yetmiyor. Her gün çıkan bir öncekinden daha berbat oluyor.
Şimdi bakın. Hac Suresinin 27. Ayeti… “Ve ezzin fin nâsi bil hacci” İbrahim (a.s) Kâbe’yi yapıyor ya… Kâbe’yi yaptı. Kâbe’nin yeri Nuh tufanında yıkıldığı için insanlar Hacca gelemiyordu. Mesela Süleymaniye Camisi bir depremde zarar görse içinde girip namaz kılamıyorsunuz. Tamir ediliyor. Bir gün camiden ezan okunduğunu duyduğunuz zaman ne dersiniz? Cami ibadete açılmış bir namaz kılalım dersiniz değil mi? İşte İbrahim’e (a.s) de Allahu Teala “Ve ezzin fin nâsi bil hacci” diyor. “ezzin” ezan ile aynı köktendir. “İnsanlar içerisinde Haccı ilan et.” Beyler Hac yapabilirsiniz. Haccın ne olduğunu anlat değil. Yani cami açıldı. Peki, ne olur? “yeé’tûke ricâlev ve alâ kulli dâmir” “Bu insanlar yürüyerek sana gelir. Ve yorgun binekler üzerinde de gelir.” Demek ki yakından da uzaktan da… “yeé’tîne min kulli feccin amîg” “Bütün derin vadilerden…” (Hac 27) Bütün derin vadilerden derken Mekke’nin doğusu mu, batısı mı, kuzeyi mi, güneyi mi? Hangisi? Hepsi değil mi? O zaman ne demek? İlan et. Dünyanın her yerinden kalkıp gelirler. Gelsin hac etsinler değil. Onlar gelirler diyor. Çünkü herkes biliyor.
“Liyeşhedû menâfia lehum” “Gelsin önce menfaatlerine şahit olsunlar.” Ticaret yapsınlar. Orası ticaret merkezidir. Önce yapacakları odur. “ve yezkurusmallâhi fî eyyâmim mağlûmâtin” “Bilinen günlerde de Allah’ın adını ansınlar.” “alâ mâ razegahum mim behîmetil en’âm” “Allah’ın onlara verdiği behimetul enam (koyun, keçi, sığır, deve) üzerine…” Yani Kurban Bayramı kurbanını burada kessinler. Bu da Hanefi mezhebinde yok. Yok, efendim Hacılar seferiymiş de, seferiler kurban kesmezmiş de… Nereden çıkarıyorsunuz? Allah aşkına… Her tarafı berbat ettiniz. Bari ibadet konusuna karışmayın. Bana niye sinirleniyorsun diyorlar. Bunlara sinirlenmeyip de kime sinirleneceğiz? “fekulû minhâ ve at’ımul bâisel fegîr” “Siz kestiklerinizden yiyin. Yoksula veya fakire de yedirin.” (Hac 28)
“Summelyagdû tefesehum” Hacca gidildi, kurban kesildi. “Sonra tefeslerini gidersinler.” Arafat’a çıkmadılar. Çıktılar mı? Mina’da, Müzdelife’de, Kâbe’yi tavaf ondan sonra olacak. Tefeslerini gidersinler. “velyûfû nuzûrahum” “Adaklarını yerine getirsinler.” Adak ne? Hacca giden adak da mı bulunuyor? Allahu Ekber diye… Yani ihrama girdiğin andan itibaren kendini bir kısım sorumluluklar altına sokmuyor musun? İşte adak odur. Yani şunları şunları yapacağım diye ihrama giriyorsun. “velyettavvefû bil beytil atîg” “Beyti Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler.” (Hac 29) “elyagdû tefesehum” ifadesine bakın ne mana veriyorlar? Dikkatle dinleyin. Bu Hanefiler değil. Bu Diyanete mahsus değil. Mezheplerin tamamında var. “Sonra kirlerini gidersinler” (Diyanet İşleri Meali, Hac 29) Dünyanın her tarafından kalkıp gelenler orada hamam var da banyoya mı girecekler? Kirlerini gidersinler ne demek? Böyle bir şey olur mu? “Adaklarını yerine getirsinler.” Adak değil. Taahhüt ettikleri görevleri yerine getirsinler. Bu adak değil ki… Peki, öyleyse Hacıların hangi adağı var? Yazın kitaplarınıza da bir görelim. Bir görelim hadi… “Ve Beyti Atik’i tavaf etsinler.” (Diyanet İşleri Meali, Hac 29) Buradaki tefes kelimesine herkes kir anlamı veriyor.
Fatih ORUM: Kıl, tırnak, saç ve fazlalıklardan kurtulmak…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O zamana kadar kesemezler diyor. Keserse kurban gelecek. Öyle bir Hac ibadeti karşımıza çıkarıyorlar ki Hacca giden yanında bir sürü hayvanla gitmesi lazım. Gak dedi mi bir kurban, gık dedi mi bir kurban…
Fatih ORUM: Evet, aynen öyle…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kardeşim bana bir tane delil gösterin. Bu din sizin babanızın çiftliği mi? Mezheplerin tamamına söylüyorum. Birine, ikisine değil. Bu din babanızın çiftliği mi? Bir tane hadis gösterin bakayım. Madem siz hadis esastır diyorsunuz. Kuranı Kerim’de yok. Peki, tefes ne? Arap dilinde tefes yok diyorlar. Yoksa kiri nereden çıkardınız? Hani siz Resulullah’ın hadislerine güvendiğinizi söylüyordunuz. O hadis tam metin olarak aklımda kalmamış olabilir de… Tay kabilesinden bir kişi Hacca koştura koştura geliyor. Geliyor ki millet Arafat’tan inmiş. Arafat’tan geçiyor, Resulullah’ı Müzdelife’de yakalıyor. “Ya Resulullah Tay’dan kalktım, tepelerde ancak dinlenebildim. O tepe senin, bu tepe benim… Ancak gelebildim benim Haccım oldu mu” diyor. Arafat’tan da geçtiğini söylüyor. “Bugün ya da gece Arafat’ta bulunan…” Yani geçmek bile yeter. “Bizimle burada bu ibadeti yerine getiren kişi…” Ne yapmıştır? “fekad kada tefesehu” Ayette “elyagdû tefesehum” şeklinde geçiyor. Arapça bilmeseniz bile sesten anlarsınız değil mi? “Tefesini yerine getirmiştir.” Yani tefesi yerine getirmek Arafat vakfesi ve Müzdelife vakfesidir. Arafat vakfesi ve Müzdelife vakfesinden sonra Haccın farzlarında sıra neye geliyor? Kâbe’yi tavaf geliyor. Tefeslerini yerine getirsinler sonra “Beyti Atik’i tavaf etsinler” diyor. Sonra da şeytan taşlama dediğimiz olaylarla ilgili ayetin hükmü… Tabi oradan hemen şeytan taşlama da yapabilirsiniz. Kâbe’ye gidip tavaf da edebilirsiniz. Sonra geri dönüp de taşlayabilirsiniz. Hani siz hadise uyuyordunuz? Mezheplerin birine, ikisine demiyorum. Tamamına diyorum. Bunu, şu kitapların tamamına söylüyorum. Allah’tan korkun ya… Bu sahih bir hadis ve ayete % 100 uygundur. İlgili ayetleri de okurum da vakit çok geçti. Ama bu konuda özel derslerimiz var. Arzu edenler onları dinleyebilirler. Yok, efendim terlik giyeceksin diyorlar. Adamın ayakları yara oluyor. Bir keresinde bir adam gelmişti. Düztabandı. Düztabanlar da özel ayakkabı giyiyorlar. Adam, Hocam ben düztabanım ben ne yapayım dedi. Bende ayağındaki ayakkabıya bakıp bu ayakkabıyla git dedim. Bu Hocalar sana kurban kes derler. Sakın kesme. Adamın kafile başkanı da Selahattin KAYA idi. Allah hayırlı uzun ömürler versin. İstanbul Müftüsü, kafile başkanı. Ben o sene Hacca gitmedim. Hocam bak senin kafilende böyle birisi var dedim. Adam gidip geldi. Vallahi bana kurban kestirdiler dedi. Selahattin Hoca bende engel olamadım dedi. Kardeşim bunun hiçbir delili yok. İşte Diyanete yazdığım raporda bu da vardı. Ve kendi kaynaklarından bir delilleri yok. Bırak başkasını…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Selahattin Hoca bende engel olamadım dedi. Adama o kadar baskı yapmışlar ki adam kesmek zorunda kalmış. Kısa bir ara verelim. Sonra devam ederiz.