Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Maide Suresinin 90 ve 91. Ayetlerini anlamaya çalışacağız. Burada hamr yani bizim Türkçemizde sarhoşluk veren içki, sarhoş edici içki onunla ilgili hükümler var. Kumarla ilgili hükümler var. Kumarla ilgili hükümler var. Ve ibadet için dikilen taşlar, fal okları falan onlardan bahsediliyor. Ayeti kerime şöyledir. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsum min ameliş şeytâni” “Hamr yani sadece hamr kumar, putlara kurban kesilmesi için dikilmiş olan taşlar, fal okları şeytan işi pisliklerdir.” “fectenibûhu leallekum tuflihûn” “Onlardan uzak durun. Belki iflah olur, umduğunuza kavuşursunuz.” (Maide 90) Hamr kelimesinin Arap dilindeki karşılığı yani sözlük anlamı 2:12 2:19 sn. arası anlaşılmıyor. diye de şey yapılır. Yani aklı örten demektir. Biz Türkçe’de serhoş kelimesini kullanırız. Ser Farsça’da baş demektir. Hoş da Farsça’dır. Hani sarhoşlar birbirlerine kafam iyi derler ya… Bunun tam Farsçası serhoştur. Hoş kelimesi iyi falan diye Türkçe’de kullanılıyor. Serhoş… Ser de baş demek. Serhoş başı iyi anlamına geliyor. Aklı örtülünce yani düşünemez hale gelince her şey konuşabiliyorlar. İşte Allahu Teala burada “Aklı örten şeyler yani sarhoş eden şeyler” ki elif lamlı gelmiş. Bütün, ne kadar varsa hepsi içine girer. Ondan sonra “vel meysiru” de kolayca para kazanma yoludur. Yani sıkıntıya girmeden para kazanmaktır. Mesela adam bir tane piyango bileti alıyor. Ona on lira veriyor hedefinde kolay bir şekilde milyarlarca lira para kazanmayı düşüyor. Tabi kolayca para kazanılan, kolayca para kaybedilen bir alandır. Kaybı da kolaydır. Kazanımı da kolaydır. “vel ensâbu” “bir de putlara kurban sunulması için hazırlanmış sunaklar.” “vel ezlâmu” Ezlam da oklardır. Araplar bir şey yapmaya karar verdikleri zaman çekiyorlar. İyi çıkıyorsa yapıyorlar, kötü çıkıyorsa yapmıyorlar. Putlara yalvarıyorlar. Bugün de kabirlere gidiliyor. Dua ediliyor, bir şeyler isteniyor ama tek farkı ok çekme diye bir şey yoktur. Ama onlar okla çekerek… Mesela birisiyle evlenmek istiyorsa oku çekiyor. Eğer iyi çıkıyorsa evleniyor. Kötü çıkıyorsa evlenmiyor. Yolculuğa gidecekse o şekilde yapıyor. Tabi bunlar doğru şeyler değildir. Allahu Teala bütün bunlar “ricsum min ameliş şeytâni” “şeytan işi pisliklerdir” diyor. Bu ezlam şey içinde kullanılıyor. Hani tombalada olduğu gibi… Ya da milli piyangoda olduğu gibi… Herkes katılıyor. Herkese birer numara veriliyor. Ya da isimler veriliyor. Sonra bazıları için çekiliş yapılıyor. O çekilişin adına da ezlam ile pay arama şeklinde bir isimde veriliyor. Yani o da haram. Çünkü zaten tombalada, piyangoda, aynı şekilde haramdır. “fectenibûhu” “ondan uzak durun.” Yani bu gibi işlere asla girmeyin. “leallekum tuflihûn” “Belki umduğunuza kavuşursunuz.” (Maide 90) Çünkü içki insanın ömrünün bir bölümünü şuursuzca geçirmesine sebebiyet veriyor. Kumarda insanları çok fazla meşgul eden bir şeydir. Bir tanıdığım vardı. Kumar oynardı. Sonradan tevbekar oldu. Orada kumar oynarken tuvalete öyle sıkışırdık ki ama kalkıp gidemezdik diyor. Yani o kumar onları öyle çekiyor ki tuvalete bile gidemiyorlar. Ya da dikkat ediyorsanız en sevdiklerini bile kumarda kaybetmeye razı olabiliyorlar. Yani insanın kişiliğini bütünüyle elinden alıyor. “Bunlar şeytan işi pisliklerdir. Onlardan uzak durun. Belki umduğunuza kavuşursunuz.” (Maide 90)
“İnnemâ yurîduş şeytânu” “Şeytanın istediği sadece şudur.” “ey yûgıa beynekumul adâvete vel bağdâe fil hamri vel meysiri” “içki ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister.” Yani içki ve kumar insanları birbirine düşman eder. Mesela bir zamanlar Türkiye’de kumar serbest bırakıldı. Kumarhanelerde insanların sık sık öldürülmesine şahit oluyorduk. İçkinin de bir sürü kötü şeylere sebebiyet verdiğini biliyoruz. Allahu Teala “Aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister” diyor. “ve yesuddekum an zikrillâhi” “Allah’ın zikrinden sizi engeller.” Allah’ın zikri demek Allah’a ait olan bilgi demektir. Yani Allah’ın kitabıdır. Allah’ın kitabını anlamanız konusunda sizi engeller. Çünkü şuurunuz yerinde olmaz. Kafanız başka bir yerde olur. Mesela bugünde telefonla, şuradan, buradan çeşitli oyunlar oynayanlar bakıyorsunuz ki hiç ondan kendilerini kurtaramıyorlar. Başka şey düşünemez hale geliyorlar. “ve anis salâh” “namazdan da sizi engeller.” “fehel entum muntehûn” “onlardan vazgeçtiniz değil mi?” (Maide 91)
“Ve etîullâhe ve etîurrasûle” “Allah’a itaat edin yani resule.” Yani bu kitapta ne emrediliyorsa ona itaat edin. “vahzerû” “kendinizi koruyun.” Sakının. “fein tevelleytum” “Eğer bu işten yüz çevirirseniz” Hala devam ederseniz. “fağlemû ennemâ alâ rasûlinel belâğul mubîn” “Bilin ki resulümüze düşen apaçık bir şekilde meseleyi ortaya koymaktır.” (Maide 92) Yani kitaba ve kitabı tebliğ edenlere düşen konuyu ortaya koymaktır. Konuyu açıkça ortaya koyarsınız. İnsanlara içkinin ve kumarın yanlışlığını anlatırsınız. Ondan sonra yapan yapar, yapmayan yapmaz. Çünkü bu imtihan dünyasıdır. İnsanları bu tür şeylerden vazgeçirmek bizim gücümüz dışındadır. Bizim geleneksel anlayışta şöyle bir şey vardır. Allahu Teala içkiyi adım adım yasakladı, eğer Mekke’de birden bire içki haramdır deseydi millet Müslüman olmazdı. Çünkü içki çok fazla içiliyordu derler. Medine’de alıştıra, alıştıra işte en son bu ayetle içkiyi yasakladı diye söylenir. Bakalım bu gerçek mi, doğru mu? Gerçeği yansıtıyor mu, yansıtmıyor mu? Bunu Yahya’dan dinleyelim.
Yahya ŞENOL: Bu adım adım bir şeyin yasaklanması olayı İslam fıkhında Tedricilik başlığı altında inceleniyor. Tedricilik aşama, aşama kolaydan zora doğru, azdan çoğa doğru hükümlerin gelmesi olayıdır. Bu kelime çok yaygın olmasa da bizim dilimizde de kullanılıyor. Anlatılmak istenen de genelde verilecek örneklerden net bir şekilde anlaşılıyor zaten… Allahu Teala herhangi bir hükmü, bu emir veya yasak kabilinden olabilir, İslam toplumuna uygulatmak istediği zaman yani kaba tabiriyle pat diye bir anda onu söylemiyor da alıştıra, alıştıra söylüyor. Bunu demeye getiriyorlar. Alıştıra, alıştıra… Biraz önce Hocamın söylediği de kitaplara bir rivayet olarak girebilmiş. Aişe validemizin şöyle söylediği naklediliyor. “İçki Medine döneminde değil de Mekke döneminde yasaklanacak olsaydı hiç kimse içkiyi falan da bırakmazdı.” O kadar çok sevmişler, o kadar çok benimsemişler ki Allahu Teala Mekke döneminin başlarında eğer içkiyi yasaklayacak olsaydı inananlar bile içkiyi terk etmezlerdi. Ne oldu? Tedrici olarak yani yavaş yavaş, alıştıra alıştıra… Allahu Teala İslam toplumuna içkiyi, belki fırsat kalırsa biraz sonra faizi ve hatta kölelik ve cariyelik uygulamasını yavaş yavaş, alıştıra alıştıra uygulattı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 11:46 11:54 sn. arası anlaşılmıyor.
Yahya ŞENOL: O da söyleniyor. Bu tedricilik konusuna verilecek olan bu örnekler bir numarada hep içki örneği veriliyor. Ben bu ayetler sırası geldiği için o örneği vermek istiyorum. İçki Medine döneminde yasaklandı, haram kılındı deniyor. Mekke döneminde bunu yasaklayacak herhangi bir ayet inmedi deniyor. İlk inen ayette nüzul rivayetlerini incelediğimizde Nahl Suresinin 67. Ayeti… Bu Nahl Suresinin 67. Ayetinde şöyle buyruluyor. “Ve min semerâtin nahîli vel ağnâbi tettehızûne minhu sekerav ve rizgan hasenâ inne fî zâlike leâyetel ligavmiy yağgılûn” “Hurma ve üzüm ürünlerinden hem sarhoş edici şeyler hem de güzel rızıklar, gıdalar elde edersiniz. İşte bunda aklını kullanan kimseler için büyük ibret vardır.” (Nahl 67) İşte içkiyle alakalı inen ilk ayet bu, buradan içkinin haram olduğuna dair herhangi bir malumat edinemiyoruz biz diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu sure nerede inmiş?
Yahya ŞENOL: Mekke’de…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mekke’de inen bu surede içkinin haramlığı yok diyorlar. Allah orada ne diyor?
Yahya ŞENOL: Yok deniyor. “tettehızûne minhu sekerav ve rizgan hasenâ” “sarhoşluk veren şeylerde elde edersiniz, güzel rızıklarda yani helal içeceklerde elde edersiniz” (Nahl 67) diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “sekerav” “sarhoşluk veren şey” (Nahl 67) diyor. Bir de güzel rızık diyor.
Yahya ŞENOL: Zıt şeyler olarak anlatılıyor. Güzel rızıksa deme ki o güzel değil, pis…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yine Mekke’de inan Araf Suresinde ne diyor?
Yahya ŞENOL: “ve yuharrimu aleyhimul habâise” “pis olan şeyleri haram kılar” (Araf 157) diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Daha ne desin? Sanki Mekke’de iyi gösterilmiş gibi… Öyle şey olur mu? Bir de burada şuna dikkat edin. Bugün dünyanın hiçbir yerinde içkiyi savunan bir adam bulamazsınız. Her yerde içki yasaktır. Onun için içki üretimi sıkı denetime tabidir. İçkiyi herkes satın alamaz. Satın almak için belli yaşlar vardır. Herkes satamaz. Denetime tabidir. Niye? Çünkü evrensel bir yasak vardır. Sadece kontrollü olarak satılır. Yani bugün ki insanlar Mekke toplumundan daha mı şey? Fıtrat budur yani…
Yahya ŞENOL: Hâlbuki bu ayeti kerimede… Belki biraz sonra Hocam söyleyecek. Maide 90. Ayette yer alan hamr kelimesinin içeriğini Nahl Suresi 67. ayetten öğreniyoruz. Cenabı Hak buna dair bir malumat veriyor. O da sarhoş edici şeylerin sadece Hanifi mezhebinde iddia edildiği gibi üzüm ve üzümden elde edilen üzüm şarabından ibaret olmadığını gösteriyor. Ayette Allahu Teala hem üzüm hem hurma ürünlerinden sarhoş edici şeyler, içecekler elde edilebildiğini söylüyor. Neyden olursa olsun bu sarhoş edicilik vasfı bize hamr kelimesinin tanımını veriyor. Ama şimdi buradaki şeyi biraz sonra nesh edildi söylemiyle tamamen yürürlükten kaldırılacak. “Mekke döneminde ilk olarak bu ayet indi, ashabı kiram bu ayeti okuduğu zaman içkiyle ilgili yasak olduğuna dair hiç bilgi elde edemedi. Ve içmeye devam ettiler. Daha sonra Mekke dönemi kapandı. Medine’ye hicret edildi. Medine’de de Bakara Suresi nazil olmaya başladı. Konuyla ilgili olarak Bakara Suresinin 219. Ayeti geldi” diyorlar. Bakara Suresinin 219. Ayeti şöyledir. “Yes’elûneke anil hamri vel meysir” “Sana hamr dan ve kumardan” Yani içki ve kumar diye çeviriyoruz ama tabi iki deyince kapsamını daraltmış oluyoruz. Hamr kişiyi içtiği, yediği veya herhangi bir şekilde vücuduna aldığı zaman… Çeşitli yollarla… İster damar yoluyla alsın. İster başka bir şekilde alsın. Aklını uyuşturan, devre dışı bırakan her türlü sarhoş edici, uyuşturucu maddeler demektir. “Hamr ve kumarı sana soruyorlar.” “gul” “de ki” “fîhimâ ismun kebîruv” “O ikisinde de büyük bir ism vardır.” İsm kişiyi hayırdan çekip uzaklaştıran, şerre yaklaştıran şeydir. Günah olarak tercüme edelim. “İkisinde de büyük günah vardır.” “ve menâfiu linnâs” “büyük menfaatlerde vardır.” (Bakara 219)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 16:45 16:47 sn. arası anlaşılmıyor. Az önce söylediğin daha iyi…
Yahya ŞENOL: Yani açılımı o…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Allahu Teala neden ism diyor?
Yahya ŞENOL: Kişiyi hayırdan alıyor, şerre yaklaştırıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani kumar milleti birbirine düşürüyor. Namazdan, ibadetten, iyi işlerden uzaklaştırıyor. İçki de öyledir. Bugün dünyanın neresine giderseniz herkes aynıdır.
Yahya ŞENOL: Ama ilginç olan şu… “fîhimâ ismun kebîruv” “ikisinde de büyük günah vardır.” İsm vardır. Bu ifadeye rağmen şöyle diyorlar. “Müfessirlerin çoğunluğu bu ayetin şarapla ilgili açık bir yasak getirmediği, muhatapları böyle bir yasağa zihnen hazırladığı görüşündedirler.” Yani bu ayetten bunda herhangi bir günah falan olduğu anlaşılmıyormuş? “fîhimâ ismun kebîruv” “ikisinde de büyük günah vardır.” Daha ne olsun yani? Hemde “kebir” vasfı var. “büyük günah vardır” (Bakara 219) diyor. Buradan haramlara dair bir şey çıkmıyor diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Az önce Araf Suresiyle müdahale ettik. Mekke’de inmiş olan Araf Suresi… Araf Suresi ism için ne diyor? “Gul innemâ harrame rabbiyel fevâhışe” “De ki Rabbim fuhuş çeşitlerini haram kıldı.” Bu fuhuş çeşitleri erkek erkeğe, kadın kadına, kadın erkek… En az üç tane olması gerekiyor. “mâ zahera minhâ ve mâ betane” “İster gizli yapılsın, ister açık yapılsın haramdır.” “vel isme” “ism’ide Allah haram kılmıştır.” (Araf 33) Siz şöyle dikkat edin. Her zaman şunu söylüyoruz. Kuran’ı doğru anlamak için hoca olmaya gerek yok. Ne için hoca olmak gerekiyordu? Ayeti saptırmak için… Çünkü herkes saptıramaz. En cahil bir adam Araf 33. ayetten… “Allah ism’i haram kılmıştır” diyor. Yani kişiyi hayırdan uzaklaştıran… Bakara 219’da da “büyük ism vardır” diyor. Peki, ama haram değilmiş diyorlar. Bakara Suresi Medine’de inmiş, Araf Suresi de Mekke’de inmiş… Hem bu büyük ism diyecek hem de yasak, haram olmamış olacak. Yani bu hakikaten alim olmak da değil, kafayı yemiş olmak lazım. Başka şey değil yani…
Yahya ŞENOL: “Bakara 219. Ayetle birlikte bazı sahabiler artık yavaş yavaş içkiden sıkılmaya başladılar. Ama yasaklama tüm zihinler için aynı açıklıkta olmadığından birçok Müslüman içmeye devam etti. Şu halde daha açık bir hükme ihtiyaç duyuldu.” Yani ne yapacağız? Bu ism günah mı değil mi böyle bir arada kalıyorlar. Medine döneminde üçüncü bir ayet iniyor. O da Nisa Suresinin 43. Ayeti… Nisa Suresi 43. Ayetiyle ilgili olarak “Bazı sahabilerin içkiliyken namaza durmaları ve imamın bazı ayetleri ters yüz etmesi üzerine bu ayet indi ve bunun akabinde bazı sahabiler içkiyi terk ettiler. Bu ayet gereği en azından namaz kılacakları zaman içmediler.” Nisa 43. Ayet şöyledir. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Ey iman edenler” “lâ tagrabus salâte ve entum sukârâ” “Sarhoşken namaza yaklaşmayın.” Ama her türlü sarhoşlukta mı? Hayır. “hattâ tağlemû mâ tegûlûne” “ne dediğinizi bilinceye kadar…” (Nisa 43) Yani kişi içmiş ama ne dediği biliyor, daha aklı falan yerinde bu durumda o halde de namaz kılacağını, kılması gerektiğini emreden bir ayettir bu… Ama ne dediğini bilemeyecek derecede artık… Tabiri caizse zil zurna sarhoş olmuşsa Cenabı Hak o durumda namaza yaklaşmayacaksın diyor. Buradan şu sonucu çıkarıyorlar. Bakın hala içkinin haramlığına dair bir şey elde edemiyoruz diyorlar. Sadece neyi öğreniyoruz? Bu ayetle birlikte artık sahabiler yavaş yavaş anladılar. Yasak geliyor, yaklaşıyor… Böyle zannetmişler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada bir şey daha söyleyeyim de… Bir gün Fatih Camisinde Pazar günü vaaz ettim. Vaazdan dışarı çıkıyorum. Bir adam camiye girmek istiyor ama ağzı leş gibi içki kokuyor. Kimse içeriye sokmak istemiyor. Niye sokmuyorsunuz? Bırakın girsin dedim. Hocam sarhoş dediler. Olsun bak adam orada ne diyor? Beni Allah’ın mescidinden engelleyemezsiniz diyor. Bak ne dediğini biliyor. Yani adam içkili diye… Belki şu anda tevbe ediyor. Sana ne? Sonra hep içkiden mi sarhoş olunur? Bazen insanlar başka şeylerden de akli melekesi zayıflamış olabilir. Yani bugün hangi mezhep bir insan sarhoşken namaz kılabilir diyor?
Yahya ŞENOL: İçki içmiş bir insan namaz kılsa bile 40 gün namazının kabul edilmeyeceği inancı var. Uzağa gitmeyelim. 40 gün kılsa bile kabul edilmez diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah ne dediğini biliyorsan kılarsın diyor. Ayette 40 gün var mı? Ne dediğini bilene kadar namaza yaklaşmayacaksın diyor. Ne dediğini bildiği zaman kaç gün beklemesi lazım? Bir müddet sonra adam ne dediğini bilecek hale gelir. 40 günü nereden çıkarıyorlar?
Yahya ŞENOL: Hadis, rivayet naklediyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne olacak? Rahat rahat uydurabilirsiniz.
Yahya ŞENOL: Nisa 43. Ayette de içkinin haramlığına dair bir delil yok diyorlar. Halbuki ayet haram olmasına rağmen nefsine yenilmiş bir Müslümanın içki içmesi durumunda namazla olan ilişkisini Allah düzenliyor. Tamam, içmiş olabilirsin, haram… Ama Müslümansın ve bir sonraki namaz vakti geldiğinde o namazı kılmak zorundasın.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani bir haram farzı kaldırmaz yani…
Yahya ŞENOL: Kılacak mısın? Kılmayacak mısın? Buna ölçüyü koyan bir ayet bu… Ne dediğini biliyorsan, içkiyi içmiş bile olsan 5-10 dakika önce… O namazı vaktinde kılmak zorundasın diyor. Ayet bundan bahsediyor. Burada da içkinin haramlığına dair bir delil yok diyorlar. Demek ki içkinin haramlığına dair bir delil aranıyor. Dördüncü ayet olarak bugün ders konumuz olan Maide Suresi 90, 91 ve 92. Ayetlerin indiği söyleniyor. İşte orada Cenabı Hak “innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsum min ameliş şeytâni” “Kumar, fal okları, içki bunların hepsi şeytan işi birer pisliktir.” “fectenibûhu” “Ondan kaçının.” Uzak durun ki “leallekum tuflihûn” “umduklarınıza kavuşasınız.” (Maide 90) Kurtulabilesiniz. İşte bu ayetle birlikte içkinin haram olduğu anlaşıldı diyorlar. Bu ayetten sonra Müslümanlar Medine’ye çıktılar. Bütün evde bulunan içki kaplarını, şunları, bunları sokağa, caddelere döktüler. Yani bayağı abartılı şeylerde var. Birçoğunuz okumuşsunuzdur. Günlerce, saatlerce dereler gibi aktı falan diyorlar. Herkesi böyle şey gibi gösteriyorlar. Hâlbuki ta Mekke döneminde yasaklığı ayan beyan ortadadır. Ama maalesef böyle bir hüküm hep de bu örnekle anlatılıyor. Bir numarada içki örneğiyle… Dediğim gibi iki faiz, üçüncüsü de kölelik ve cariyelik uygulaması…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sadece o mu yani? Bugün hala buna rağmen içkinin haram olmadığını söyleyenler var. Neymiş efendim? Allah haram dememiş. Allah ayette ism’i haram kıldım (Araf 33) diyor. Burada birkaç kere anlatmıştım da… Kardeşim Bahreyn’de bir fuara katılmıştı. Akşam bana telefon açtı. Abi burada bir kokteyl verdiler. Millet içki içiyor dedi. Bahreyn’de nasıl oluyor dedi. Benim yanımda bir Arap var, niye içiyorsun diye sordum. Allah haram demedi ki diyor dedi. Telefonu ona ver bakayım dedim. Verdi. Sizin orada hiç petrol satan istasyonlar var mı dedim. Tabi ki var dedi. Ne demek yani bize böyle soru sorulur mu? Sorulur tabi. Peki, o istasyonlarda ateşle yaklaşmayın mı diye yazılı yoksa ateş yakmayın diye mi yazılı dedim. Tamam anladım, anladım dedi. Allah yaklaşmayın diyor. Yaklaşmayın dediğin zaman onun imalatını da yapamazsın, taşıyamazsın da, satamazsın da, alamazsın da, ikramda edemezsin. Değil mi? Daha da ağır bir yasak değil mi? Yaklaşma diyor. Yaklaşma dediği zaman bırak sarhoş olmayı eline de alamazsın, bir damla da içemezsin. Tamam, tamam dedi. Yani bırak onu. Sadece o değil ki… Ondan önce bu tedricilik konusu hep böyle sanki bir şeymiş gibi… Bak gördünüz. Tedricilik var mıymış? Yani böyle basamak basamak yasaklama var mıymış? Mekke’de iken haram değil miymiş? Gayet açık.
Aynı şeyi bir de faizle ilgili söylerler. Onu da Servet Hocadan dinleyelim. Yani faizde basamak basamak yasaklanmış derler. Şunu tekrar edeyim. Bugün dünyada faizin yasak olmadığı tek ülke yoktur. Onun için bakın. İçinizde Hukukçu ve Muhasebeci varsa çok iyi bilir. Yasadışı faizli işlem yapmak nedir? Çok ağır bir suç değil mi? Yani faizi devlet denetiminde yapacaksın. Onun için devletin sıkı denetlediği bankalar faizcilik yapabilirler. Herkes yapamaz. Çünkü çok tehlikeli bir sahadır. Gayet iyi biliyorlar. Allahu Tealanın bütün yasakları evrenseldir. Sanki yerelmiş, sanki İslam’a mahsusmuş gibi bir anlayış var.
Servet BAYINDIR: Sadece bugün değil. O günde bütün dünyada faiz yasakmış. Kuranı Kerim’de faizden bahseden ayetler geldiği zaman… Yahya hocanın ifade ettiği gibi tedricilik ile ilgili fıkıhta bahsedilen en önemli örneklerden birisi işte içkidir. Bir diğeri de faizdir. Ve şöyle denir. Faizle ilgili ilk ayet Rum Suresi 39. Ayettir. İşte orada başkasının malları içerisinde artsın diye faize verdiğiniz mal Allah katında artmaz. Ama zekât olarak verenler mallarını kat kat artıranlardır. Dolayısıyla bak bu ayette faizin haram olduğundan bahsedilmiyor derler. Bu ayetinde Hicretten iki yıl önce nazil olduğu rivayet edilir. Diğer ayetlerin hepsi hemen hemen Medine dönemindedir. Medine döneminde de Ali İmran Suresi 130, Nisa Suresi 160-161… Ali İmran 130.ayette, kat kat faiz yemeyin diyor. Demek ki tek kat yenebilirmiş diye bir sonuç çıkarıyorlar. Nisa 160-161’de Yahudilere faizi haram kılmıştık. Demek ki bize haram değilmiş, Yahudilere harammış deniyor. Ve en nihayetinde bakara 275 ila 279. Ayetler arasında işte faiz çok açık bir şekilde uzak durun diyor. Burada da bu ayet en son gelen ayetlerdendir. Dolayısıyla bu en son gelen ayetlere kadar faiz haram kılınmamış idi. Peki, diğer ayetler neydi? Diğer ayetler bir anlamda insanları hazırlamaya yönelikti diyorlar. Oysa bu ayetlerin geldiği zaman… Az önce Hocamın ifade ettiği gibi bugün dünyada faiz yasaktır dediği gibi o günde bu ayetlerin geldiği tarih… Yani 610-632 yılları arası baktığımız zaman Hıristiyanlıkta, Yahudilikte, o gün ki Hammurabi kanunlarında, o gün ki Romanın kanunlarında, kilise kanunlarında tümünde faiz çok açık bir şekilde hem dinen haramdır. Hem hukuken yasaktır. Hatta Kâbe’nin yeniden inşasından bahsedilen, restorasyonundan bahsedilen rivayetler vardır. Peygamberimizin daha peygamberlikle görevlendirilmeden önce yaklaşık bir 30 yıl önce rivayet edilir ki Kâbe’yi restore etmek için herkes hadi bakalım biraz katkıda bulunsun derler. Ama iki tür kaynaktan gelen parayı buraya koymayacaksınız derler. Bir faiz geliri, bir diğeri de fuhuş geliridir. Dolayısıyla İslam öncesinde bile o gün ki insanların zihninde faiz haram. Bu para pis bir para olarak biliniyor. Yine peygamberimizin uygulamalarına baktığınız zaman… Yani bu teori o kadar zayıf ki… Peygamberimizin o gün ki yabancı milletlerle, kabilelerle yaptığı sözleşmelerin hemen hemen tümünde faizcilik yapmayacaksınız maddesi vardır. Faizcilik yapılmayacak. Mesela Taif kuşatmasından sonra Taifliler gelip peygamberimizle sulh antlaşması yapmaya çalışıyorlar. Üç şeyimize dokunma bize biraz süre ver diyorlar. 1- bir tane putları varmış. Putumuza dokunma. 2- Namaz konusunda bize biraz toleranslı davran. 3- Faiz. Çünkü onlar faizcilikle çok meşhurlar. Faizimize dokunma diyorlar. Resulullah hayır diyor. Ara sıra hocamız söyler. Dükkân benim olsa hepsi sizin olsun der. “Bu din benim üzerinde tasarrufta bulunabileceğim bir din değil. Bu Allah’ın dinidir. Haramdır” diyor. Ya kabul edersiniz, ya da etmezsiniz. Bizim bu tedricilik mantığıyla düşündüğümüz zaman Mekkeliler, Medineliler o gün ki şartlarda Müslümanlık sınırına girmiş olanlar için hadi anlayalım. Ama aynı şeyi o gün ki daha yeni İslam’a sıfırdan girmek üzere olan, hatta henüz girmemiş, pazarlık yapanlara hayır yapmayacaksınız diyor.
O gün yine Necran Hıristiyanları var. Onlar gelip sözleşme yapıyorlar. Faiz almak ve vermek olmayacak diyor. Yani Resulullah (s.a.v) uluslar arası sözleşmeye dahi o gün ki şartlarda faizin yasaklığı maddesini koyuyor. Dolayısıyla yani… Tarihi vakaya da, diğer tarihsel, dini, kutsal metinlerdeki bütün o bilgilere ve uygulamalara, pratikteki Mekke… Kabe’nin tamiriyle ilgili örnekte olduğu gibi anlatılan o uygulamalara baktığımız zaman aslında faiz tarihten beri haram olduğu bilinen, kabul edilen, herkes tarafından onaylanan ama bir kısım insanlarında faizciliği kendilerine meslek edindiği, bir kısım güya ilim adamı, hoca efendi yahutta artık o zaman hangi dinin hocasıysa… Bunların bozacılığı veya şıracılığı yaptığını görüyoruz. Maalesef o gün neyse bugün de aynı… Kuranı Kerim’de az önce saymış olduğum ayetlerin teker teker tefsirlerine bir bakın. İnsan dehşete kapılıyor. Yani çok açık olan en son Bakara 275. Ayetten dahi aslında burada ima vardır, işaret vardır, şu vardır, bu vardır diyerek en nihayetinde “aslında faiz haram değildir”e varacak kadar yorumlar var. İşte bunu yapanların düşüncesi, niyeti aslında mevcut uygulamacılara bir anlamda güya akıl vermek, fikir vermektir. Onların bu yanlışlarını güya kendilerince meşrulaştırmaktır. Ama bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Maalesef bugünde böyledir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Herkes cehenneme gitme hürriyetini kullanıyor. Nisa Suresi Medine’de indi. Nisa Suresi 160-161. Ayetleri aç bakalım. Mekke’de faiz haram mı? Şimdi burada nasıl olsa hoca değilsiniz. Rahat konuşursunuz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yahudilere haram diyorlar değil mi? Bakın. Mekke’de inen Enam Suresi 90. ayetinde Resulullah’a Allah ne diyor? Âdem’den (a.s) itibaren 18 tane nebi sayıyor. Hepsine kitap ve hikmet verdiğini söylüyor. Ondan sonra “Ulâikellezîne hedallâhu” “Onlar Allah’ın doğru yolda kabul ettiği kişilerdir.” Ya da Allah’ın onlara rehber verdiği kişilerdir. “febihudâhum” “Onların rehberine” “ıgtedih” “uy.” (Enam 90) Mekke pazarı var. Yahudiler her zaman oraya gelmiyorlar mıydı? Alışveriş yapmıyorlar mıydı? Orada Hıristiyanlar yok muydu? Allah burada “onların rehberine uy” diyor. Nisa Suresi 160-161. Ayetlerde Yahudilere haram olduğunu açıkça söylüyor. Peki, Mekke’de inen Enam 90. Ayet Mekkelilerin, Yahudilere, Hıristiyanlara faizin haram olduğunu bilmemeleri imkânsızdır. Çünkü Mekke uluslararası bir pazardır. Oraya herkes geliyor. Bakın ayette var. Ama…
Konu dağılmasın diye kısaca Servet hocaya hatırlatayım. Allahu Teala Kuranı Kerim’de domuz etini, ölü hayvanın etini aç kalıp, zorda kalan kişinin yemesine müsaade eder ama fazla yememek şartıyla… Sırf bundan hareketle ne derler? Kendi kafalarına göre “Zaruretler memnu olan şeyleri mübah kılar” diye kural çıkarırlar. Bu özel olayı genelleştirirler. Zaruretler nedir? Mecbur kaldım ne yapayım derler. O zaman haram diye bir şey kalır mı? Ama yok yetmiyor. Ondan sonra ne demişler? “Hacat umumi olsun, hususi olsun, zaruret menzilesine tenzih olunur” diye yeni bir kural çıkarmışlar. Çünkü önceki kesmiyor. Hacat dediği ihtiyaçlardır. İhtiyaçlar ister genel, ister özel olsun zaruret sayılır demişler. Ne yapayım kardeşim benim ihtiyacım var diyorlar. Peki, siz ihtiyacı olmadan faizli kredi alan bir aptal duydunuz mu?
Servet BAYINDIR: İhtiyacın tarifi de önemlidir. İnsanın yaptığında memnun olduğu, yapmadığında rahatsız olduğu şeydir. Herkesin ihtiyacına göre değişir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İhtiyaçsız bir insan yok. O zaman hiç haram diye bir şey kalıyor mu? Yani bu dini ne hale getirmişler? Ve bu fıkıh kitaplarındadır. Örneği de faizdir. Maalesef… Şimdi bir de… Esas şimdi sıkı durun. Fatih hoca doktora konusuyla alakalı konuşacak.
Fatih ORUM: Bu hamr ile ilgili konuşacağım ama Servet Hoca ile Yahya Hoca bazı şeyler söylediler. Ondan hareketle bir iki şey eklemek istiyorum. Biz burada yıllarca hep bir kavramın altını çizmeye çalıştık. O da tasdik kavramıdır. Tasdik nedir? Esasında Muhammed’e (a.s) bize senin nebi olduğunun delili olarak bir mucize getir diyenlere Allahu Teala Kuranı Kerim’de sürekli bir şey söylüyordu. Senin okuduğun ayetler ellerindeki kitabı tasdik ediyor. Dolayısıyla bir mucizeye gerek yok diyordu. Yani zaten sen onların inanması gereken şeyleri, yapması gereken şeyleri söylüyorsun. Tasdik ilişkisi… Birkaç saniyeliğine kendimizi onların yerine koyalım. Elimizdeki Kuranı kerim hepimizi bir nebi beklentisi içerisine soksaydı ve hepimiz şuan bir nebi bekliyor olsaydık. Ki olabilirdi. Bütün ümmetlere Allah…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Son nebinin ümmeti olmak bizlere nasip olmayabilirdi.
Fatih ORUM: Şimdi onları anlamak adına elimizdeki Kuranı Kerim bize Muhammed’den (a.s) sonra son bir nebi gelecek, sizde ona yardım edin, ona inanın deseydi. Ve onun size okuduğu şeyleri elinizdeki kitapla örtüşüp örtüşmediğine dikkat edin diyecekti. Çünkü bütün ilahi kitaplar birbirine tasdik ilişkisiyle bağlıdır. Mesela biz burada 50-60 kişiyiz. Geldi ben sizin beklediğiniz nebiyim dedi. Bana vahiy geldi dedi. Bizde ona tabi olduk. Ve soruyoruz. Sen gelmeden önce elimizde Kuran vardı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tevrat de ki daha rahat anlaşılsın.
Fatih ORUM: Elimizde Kuran var. Biz buna tabi oluyoruz. Namaz kıl diyor. Kılıyoruz. İçki içmeyin dediği için içki içmiyoruz. Faiz yemeyin dediği için elimizdeki kitap, yemiyoruz. Şimdi sen yeni bir nebi olduğunu söylüyorsun. Sana indirilen şeriatta, sana indirilen kitapta içkiyle ilgili bir şey var mı? Yok. O zaman biz şu dakikadan itibaren sana inandıktan sonra yeni bir hüküm gelene kadar içebilir miyiz? Evet içebilirsiniz. Biz düne kadar seninle tanışmadan faiz yemiyorduk. Ama şimdi sana gelen kitapta faizle ilgili bir ayet yok. Belki 10-15 yıl sonra gelecek.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Geleceğini de bilmiyorsun. İnanman için tasdik etmesi lazım.
Fatih ORUM: Faizle ihtiyaçlarımızı giderebilir miyiz? O da bize “Bana şu ana kadar bir ayet gelmediğine göre bu konuda rahat hareket edebilirsiniz. Bir ayet gelirse söylerim” deseydi ne derdik?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İnanmazdık.
Fatih ORUM: Böyle bir nebiye inanma yükümlülüğümüz olur muydu? Sen sahtekârın tekisin derdik. Böyle bir din olmaz. Ben düne kadar içki içmiyordum. Şimdi sana tabi oldum içki içeceğim. İçki içebilirim. Faiz yiyebilirim. Allah’ın kitabında Muhammed (a.s) tebliğ vazifesini yaparken Allahu Tealanın övdüğü, “haza müslim” yani “bu adamlar seninle tanışmadan önce de zaten Müslümandı” dediği insanlardan bahsediyor. Kasas Suresinde, İsra Suresinde, Maide Suresinde… Muhammed (a.s) ile ilk temasında biz zaten Müslümanız, seni bekliyoruz diyerek ona tabi olan insanlardan bahsediyor. Peki, bu adamlara Muhammed (a.s) siz bunları yapıyordunuz ama bundan sonra yeni hükümler gelene kadar rahat olun deseydi böyle bir birliktelik, böyle bir iman olabilir miydi? Ama bize anlatılan dinde 610 yılından önce sanki insanlık hiç yaşamamış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten öyle anlatmıyorlar mı? Sanki insanlık 610’da başlamış.
Fatih ORUM: Şimdi Servet Hoca tarihi şeyler buna izin vermiyor diyor. Tamam, vermiyor. Doğru. Peki, Kuranı Kerim’in kendisi böyle bir ilişkiye izin veriyor mu? İçki dediğimiz, faiz dediğimiz… Biraz önce Hocam evrensel şeyler dedi. 610 yılından sonra mı insanlığın gündemine geldi? Önceki ümmetler içki içen, faiz yiyen, zina eden insanlar mıydı? Bir şeyi kutsamak için kendimizden öncekileri yok etmek, toprağa gömmek alışkanlığı var. Ve bunu da Allah rızası için yapıyoruz. Yani bir şeyi kutsamak için… Dolayısıyla zaten Kuranı Kerim’in tasdik ilişkisi bu tedriciliği kökten reddeden bir şeydir. Oysa biraz önce Yahya Hocamın okuduğu kitap gibi bize de okutulan kitaplarda hep şu vardır. İslam hukukunun alameti, farikası yani diğer hukuk sistemlerinden onu ayıran şey tedriciliğe önem vermesidir. Yani neymiş? Yavaş yavaş insanları alıştıra alıştıra bu dine… Peki, eğer böyle bir şey olsaydı insanların önündeki en büyük engel, en büyük sıkıntı şirk… Mekke’de hiçbir kimseye Muhammed (a.s) şirkle ilgili gönül kırıcı, kalp kırıcı bir şey söylememesi gerekirdi. Hep onu sona almalıydı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yavaş, yavaş alıştırması gerekiyormuş.
Fatih ORUM: İnsanların asıl zaafı orası değil midir? Oysa daha ilk andan itibaren insanların en yumuşak karnı… Kuranı Kerim temas ediyor, dokunuyor. Bunu bırakacaksınız diyor. Oysa hiçbir şekilde… Yani bizim tasdik ilişkisiyle de… Yani Kuran’ın bizzat iç bütünlüğüyle de örtüşecek bir şey değil ama maalesef bunu İslam hukukunun bir özelliği olarak gösteriyorlar.
Servet BAYINDIR: Kısaca bir şey söyleyeyim. Benim kanaatime göre faizle tedricilik teorisinin geliştirilmesinin temel sebebi Abbasileri kurtarmaktır. Çünkü rivayetlere göre peygamberimizin amcası Abbas Bedir Savaşında esir düşüyor. Aslında o Müslümandı diyorlar. Daha sonradan Abbasiler bütün sistemi onlar üzerine kurulacağı için… Daha baştan adamı bir defa Müslüman yapmak zorundalar. Daha sonra Müslüman oldu desen olmayacak. Aslında Müslümandı ama dinini saklıyordu, Bedir Savaşına geldi, orada da kimse bilmiyordu, onu esir aldılar diyorlar. İyi tamam hadi bu Müslümandı. Müslüman başlatıyorlar. Ama tarihi vakıa gösteriyor ki Abbas Mekke’de en büyük faizcilerden birisiydi. Mekke fethine kadar Abbas Mekke’de ve o dönemin en büyük finansörleri, bankerlerinden, faizcilerinden birisidir. Şimdi bu uymuyor. Hem Müslüman hem burada faizci… Daha sonra gelen bu teoriyi aile üzerine kuracağız. Abbasi İmparatorluğunun zeminini oluşturduğu, üstüne bina edildiği bir kişi… O zaman o Müslümandı ama İslam’da faiz haram kılınmamıştı. Nitekim peygamberimiz Veda Hutbesinde ilk kaldırdığım faiz amcamın faizidir dedi. İyi. Peygamberimiz orada kanınız haramdır dedi. O güne kadar kan helaldi sanki… İşte şu helal, bu haram… Yani Veda Haccında sayılan haramları biz daha önce ilk defa o gün oldu dersek İslam’ın tümü o gün sayıldı. O gün işin tekrar hatırlatılması, tekrar pekiştirilmesi bir anlamda hülasasının yapılması… Dolayısıyla faizi kurtarmaya çalışmışlar.
Yahya ŞENOL: Belki o şeyi de hatırlatabiliriz. Kuranı Kerim’in hükümlerle ilgili benimsediği usul kolaydan zora mı? Zordan kolaya mı? “Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ neé’ti bihayrim minhâ ev mislihâ” “Biz bir ayeti değiştirirsek ya daha iyisiyle ya da misliyle değiştiririz.” (Bakara 106) Burada anlatılanların hepsi kolaydan başlıyor zora doğru gittikçe zorlaşıyor. Halbuki Allahu Teala tam tersi bir uygulamadan bahsediyor. Önceki ümmetlerde, önceki şeriatlarda bulunan bazı zorlukların kolaylaştırılmasından bahsediyor. Ama tedricilik bunun tam tersidir. Kolaydan başlıyor zora doğru gidiyor. Hatta namazı bile buna örnek veriyorlar. Namaz önce iki vakitti, sonra beş vakte çıktı. İki rekâttı sonra dörde çıkarıldı falan diyorlar. Hepsi alıştıra alıştıra oldu diye söyleniyor. Yani bu nesih teorisine de uymuyor.
Fatih ORUM: Konuyla ilgili ben bir iki şey söyleyeceğim. İslam Hukukuna dair olayı anlattık.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 46:38 46:41 sn. arası anlaşılmıyor.
Fatih ORUM: Bir de bu İslam Hukukunun teorisini, nazariyesini dile getiren kitaplar vardır. Fıkıh usulü kitapları dediğimiz… Esasında bu disiplinin amacı Kuranı Kerim’den, hadislerden herhangi bir sonuca ulaşmak için gözetilmesi gereken kuralları, ilkeleri, şunları bunları açıklar. Asıl gayesi odur. Bu kitapların içerisinde Kıyas diye bir ana konu vardır. Yani herhangi bir konuyla ilgili bir hükmü ele alırsınız. Aradaki bir bağlantıdan hareketle o hükmü başka bir konuya şey yaparsınız. Allah şu sebeple bunu haram kılmış, aynı sebep bu olayda da var. O halde bu da haram olmalıdır dersiniz. Kıyas, Fıkıh usulünün ana konularından bir tanesidir. Hocamın biraz önce bahsettiği o hamr kelimesi… Yani işte aklı örten her şeyi kapsar dedi. Yani sarhoşluk veren her şeydir anlamındaki o kelime bizim fıkıh usulü eserlerinin kıyas konusuyla alakalı en önemli örneklerinden bir tanesidir. Elimde bütün İlahiyat Fakültelerinde okutulan Fıkıh usulü kitabı var. Türkiye’de okutulan en yaygın Fıkıh usulü kitabıdır. Zekiyüddin Şaban’a aittir. Kıyas konusu Fıkıh Usulünün en kapsamlı konulardan belki de ilkidir. Kıyası bu kitapta anlatıyor. Bu defa kıyasın örneklerine geliyor. Birinci örneği olduğu gibi okuyorum. Kıyası anlattıktan sonra size Kuranı Kerim’den bir örnek verelim diyor. Maide Suresinin 90. Ayetini yazıyor. Sonra da şöyle diyor. “İşte bu ayet şarabın haram olduğunu göstermekte ve aynı zamanda bu haramlık hükmünün hangi gerekçe ile konduğunu açıklamaktadır. Ayette geçen hamr bazı fakihlere göre üzüm suyundan ateşte kaynatılmaksızın elde edilen özel bir içkinin adıdır. Buna göre belirtilen içkinin dışında kalan viski ve benzeri sarhoş edici maddeler ayetin kapsamına dâhil değildir. Fakat bu içkilerin içilmesi de Kuran’ın hamr hakkında açıkladığı kötü sonuçları ihtiva etmektedir. O halde bu içkilere de kıyas yoluyla hamr hükmü uygulanır.” Yani şunu söylüyor. Kuranı Kerim’de geçen hamr özel bir içkinin adıdır. O da taze üzüm suyundan elde edilen bir içkidir. Bu adamın dediğini doğru kabul edersek… Ayette “Ey Müminler size yeni rakı haram kılındı” diye bir ifade geçtiğini düşünün. Biz Türkler oturup ayette sadece yeni rakı geçiyor. O halde diğer tür içkiler haram mı değil mi bunu tartışıyoruz. Bu defa kıyasa göre bu yeni rakıyı haram kılan şey nedir? Bir onu bulalım. Bu sebep, bu illet başkalarında da varsa onlara da haram diyecekmişiz. İşte hamr, üzüm suyu ile yapılan içkinin dışındaki bütün sarhoş edicileri haram olduğunu biz kıyas yoluyla bulacakmışız. Kuranı Kerim’de böyle bir hüküm yokmuş. Kulağa hoş geliyor. Ama burada bitmiyor. Hamr’ın dışındaki yani üzüm suyundan elde edilen içki…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yaş üzümün suyu, kuru üzüm değil. Mesela Rakı kuru üzümden yapılır. Bunların tanımına girmiyor.
Fatih ORUM: Kulağa hoş geliyor. Bu tamam çok güzel bir şey deniyor. Diğerlerini de kıyaslayalım. Diğerleri de haram olsun. Burada şöyle söyleniyor. “Kıyasla varılan sonuçlar ayette sözü edilen içki kadar kati değildir. Zannidir.” Bu durumda hamr’ın yani taze üzüm suyundan elde edilen içkinin bir yudumunu bile içsen haramdır ama bunun dışındaki bütün sarhoş edicileri ancak sarhoş olunca haram diyebiliriz. O ana kadar içebilirsiniz diye hükme varıyorlar. Bu doğru ya da yanlış, bunu Ebu Hanife söyledi ya da söylemedi, iftira… Bunların her biri olabilir. Onların hepsini bir kenara atalım ama bu örnek hali hazırda asırlardır Fıkıh Usulü kitaplarının vazgeçilmez örneğidir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tek örneğidir.
Fatih ORUM: Evet, tek örneğidir. Bütün fıkıh usulü eserlerinde bu örneği görürsünüz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu konuda delil yok derler. Yani hamr’ın niye haram olduğunu Allah bize açıklamamış derler. Allah işte sarhoş edici dedi. Sarhoşken namaza yaklaşmayın dedi. Daha ne desin? Ondan sonra içki sizi namazdan ve Allah’ın zikrinden engeller dedi. Daha ne diyecek? Resulullah’ta 52:14 52:16 sn. arası anlaşılmıyor. “her türlü sarhoş eden şey hamr’dır” demiş. Daha ne olsun?
Fatih ORUM: Şimdi az önce siz bana ayeti okudunuz ya… Bizim geleneğimizde herhangi bir yerde bir yanlış yapıldığı zaman bir rivayet uydurma gereği hissedilir. Bununla ilgilide bir rivayet uydurulmuş. Hanefi fıkıh eserlerinde yer almaktadır. Rivayet şöyledir. Muhammed (a.s) dedi ki diye başlıyor. Hanefi fıkıh eserlerinin hepsinde var. Yani bu derse gelmeden önce tarattım. Önce rivayetin size Türkçe’sini okuyacağım. Güya Muhammed (a.s) demiş ki “Hamr’ın yani taze üzüm suyundan elde edilen içkinin azı da çoğu da haramdır. Bunun dışındaki içkilerde ise sarhoş edecek kısmı haramdır.” Bu rivayeti Muhammed’e (a.s) söyletmişler. Bu rivayet Hanefilerin bütün fıkıh eserlerinde var. Elimdeki kitapta Nabur Raye’dir. Yani Hanefi fıkıh eserlerinde, özellikle Hidaye’de geçen rivayetleri tahlil eden bir kitaptır. Bu rivayetin aynısını almış ve diyor ki… “Bunun senedinde, anlamında şusunda busunda o kadar problemler var ki bu kabul edilebilecek, hüccet alınabilecek bir rivayet değildir” diyor. Rivayeti de uydurmuşlar. Onuda söylemişler.
Yahya ŞENOL: Uydurulmamış olanlara baksalar ne göreceklerdi? Benim önümde üç tane rivayet var. Nerede geçiyorlar? Müslim’de, Ebu Davud’da, Tırmızi’de, İbni Mace’de geçiyor. Bunlarda geçen rivayetler nedir bakın. 54:00 54:04 sn. arası anlaşılmıyor. Resulullah’ın ağzından nakledilen esas şeyler bunlardır. “Sarhoş edici olan her şey hamr’dır.” Yani Maide 90’da ve Bakara 219’da geçen hamr’ın tarifidir. “İçildiğinde, kullanıldığında, herhangi bir şekilde tüketildiğinde kişiyi sarhoş eden her şey hamr’dır.” 54:21 54:23 sn. arası anlaşılmıyor. “Ve sarhoş edici her şey otomatikman haramdır.”
İkinci rivayet; Aişe validemiz bir içecek hakkında soruyor. Özel soru soruyor. Resulullah genel cevap veriyor. 54:34 54:38 sn. arası anlaşılmıyor. “Her sarhoş edici vasfı olan içecek haramdır.”
Bir ölçü daha belirten üçüncü bir rivayet var. 54:48 54:52 sn. arası anlaşılmıyor. Öyle bir şey ki içecek olabilir, yiyecek olabilir, kimyasal olabilir, sentetik olabilir. Ne olursa olsun, çok miktarda alınması kişiyi sarhoş ediyor, uyuşturuyorsa onun azıcık miktarı da haramdır. Vasıf vermiş. Resulullah isim mi vermiş? Ayetler isim mi vermiş? Bu vasfa sahip olan her şey hamr’dır. Otomatikman hamr’da haramdır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, şimdi Fatih’e sorayım bakayım. Sen bu konuda doktora yaptın. Hakkında nas olan bir konuda kıyas yapılabilir mi?
Fatih ORUM: Biraz önce Hocam bir şey anlattı. Faizle ilgili şeyi kıyas yapıyorlar. İhtiyaçtır diyorlar. Neye kıyas yapıyorlar? Zorda kaldığı zaman domuz etini yiyebilirsin ve şarabı içebilirsin diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayette şarabı içebilirsin yok. Sadece domuz eti var. Başka yok.
Fatih ORUM: Tamam. Bu esasında istisnai bir şey aslında değil mi?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şarapla ilgili istisna yok.
Fatih ORUM: Domuz eti istisnai bir şeyse bizim fıkıh usulünde istisna olan bir şey başka şeye kıyas yapılamaz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Asla.
Fatih ORUM: Esasında benzer şeyi burada da yapıyorlar. Bir usul kaidesini ihlal ediyorlar. Kıyasta şöyle bir ilke vardır. Herhangi bir şeyin hakkında bir hüküm, bir nas varsa o konuda kıyas yapılamaz. Hocam şimdi Malikiler, Hanbeliler, Şafiiler, Zahiriler ve Şia bu konuda kıyas yapılamaz diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Doğru söylüyorlar.
Fatih ORUM: Bu konuda zaten ayette bir vasıf belirtiliyor. Bütün sarhoş edici maddeler zaten haramdır deniyor. Ama bakın bu konuda neredeyse bir ittifak olmasına rağmen usul kitaplarında hali hazırda bu örnek veriliyor. Yahya Hocam biraz önce bir rivayet okudu. Rivayetin doğrusunu okudu. Çünkü rivayette uydurma yapmışlar. Biraz önce onu gördüm. Hanefiler özellikle Ebu Hanife hamr’a niçin üzüm suyundan elde edilen içki anlamı vermiştir? Bir ayet bulmuşlar. Serasi’nin kitabında var. Yusuf Suresi 36. ayette “Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi. Biri, “Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm” dedi.” (Yusuf 36) “ağsıru hamrâ” “şaraplık üzüm” Hamr kelimesi zaten üzümden elde edilen içkidir diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şaraplık üzüm kelimesi yok ki…
Yahya ŞENOL: Tercümeyi bile ona göre yapmışlar.
Fatih ORUM: Yusuf Suresinin 49. Ayetinde bu kelime bir kere daha geçiyor. “Summe yeé’tî mim bağdi zâlike âmun fîhi yuğâsun nâsu ve fîhi yağsırûn” Diyanet meali; “Sonra bunun ardından insanların yağmura kavuşacağı bir yıl gelecek. O zaman (bol rızka kavuşup) şıra ve yağ sıkacaklar.” (Yusuf 49) Dipnotunda şöyle diyor. “Yani bol bol meyve ve sebzelere kavuşacak, üzüm, hurma, zeytin ve susam gibi şeyleri sıkarak sularından istifade edeceksiniz.” Yani bir sayfa sonra yine işler karışıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 58:50 58:51 sn. arası anlaşılmıyor.
Yahya ŞENOL: Hani üzümdü.
Servet BAYINDIR: Biraz bugüne gelirsek… Mesela şöyle bir örnek olabilir mi? Bugün uyuşturucu yasak… Narkotik polisi var araştırıyor, kovalıyor, buluyor. Baronlarını yakalıyor. Kanunlarda uyuşturucuları teker teker sayıyor mu acaba? Şu tozdan, şu maddeden, şu kimyasal özelliklerinden bahsediyor mu? Yani biraz şuna benziyor. Diyelim ki bir uyuşturucu baronunu yakaladık. Polis götürdü. “Efendim o kanunun, o maddesinde uyuşturucu yasak diyor ama o uyuşturucudan kasıt filandır. Benimkisi o değil. Başka maddeden ürettim. Onun için bizimkisi o kapsama girmez” demeye benziyor. Ayete, kanuna kendi kendince bir takım eklemeler, ilaveler yaparak kendine bir yol bulma çabası gibi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Biraz uzadı ama olsun. Heyecanlı bir şekilde… En azından uyuyanı görmüyorum. Maşallah herkes çok uyanık… Başka zamanda maalesef göremedim. Hayır, uyusanız rahat konuşuruz. Uyumadığınız için dikkatli konuşmak zorunda kalıyoruz.
1978’de içkilerle alakalı bir makale yazmıştım. O zaman bu kitapları araştırınca az önce Fatih’in anlattığı şeyleri okudum. Şok oldum. Mebsut’ta, Bedauis Sanai’de “Oruç günlerinin gecelerinde vücuda kuvvet vermek için bir, iki kadeh alınabilir” diyor. Ama tabi üzümün dışında olacakmış. O zaman fetva işlerine baktığımız için itibarımız yüksekti. Tekel Genel Müdürlüğüne telefon açtım. İçki konusunda yazı yazdığım için sizden bilgi almak istiyorum, uzmanlarla görüşebilir miyim dedim. Tekel Genel Müdürlüğü de o zaman Unkapan’ındaydı. Şarap Fabrikaları genel müdürlerinin bir toplantısı varmış. O toplantıya gelin, orada uzmanlarda olur dediler. Gidip onlarla görüştüm. Fıkıh kitaplarında böyle anlatıyor, bu içki üzüm şarabıyla diğerlerinden ayırt ediliyor mu bana anlatın dedim. Gaziantep Şarap Fabrikaları genel müdürü “Vay be ben şimdi anladım” dedi. Bizim Gaziantep’te üzüm şarabı satamayız, kimse almaz dedi. Diğerlerini de alırlar, adam sarhoş olduğu zaman kadehi elinden çekerler dedi. Sebep buymuş dedi. Hanefi mezhebinde üzüm şarabının damlası haramdır ama diğerlerini sarhoş olana kadar içebilirsin diyor. Peki, sarhoşluk ne? İki türlü tarif var. Birisi Ebu Yusuf’un tarifi; yürürken sendeleyen, konuşurken kekeleyen kişi sarhoştur diyor. Bir de Ebu Hanife’ye mal edilen bir tarif vardır. Kadınla erkeği, yerle göğü ayıramayacak hale gelmektir diyor. Hiç öyle bir sarhoş göreniniz oldu mu? Osmanlı sarayında onun için içki içiliyordu. Onun için Türkiye’de asırlarca… Selçuklu Dönemi, Osmanlı Dönemi gibi dönem geçirmiş olan bu Anadolu’da nasıl oluyor da rakı milli içki oluyor? Böyle saçmalık olur mu? Onun için burada şunu bir kere daha tekrar ediyorum. Bu din hakikaten tanınmaz hale getirilmiş. Her derste görüyorsunuz değil mi? Bu kadar büyük yanlışlarını tespit edemediğimiz bir ders oldu mu? Onun için artık biz her defasında tekrarlamayı düşünüyorum. Medine dönemine yönelmemiz lazım. Servet Hoca’nın anlattıklarında da gördünüz. Faizin hiç helal olduğu bir dönem yok. Böyle bir adamı kurtarmak için sistemi çökertmenin bir anlamı yok. Saraydaki adamlar, Emevilerde, Abbasilerde, şurada, burada adamlar içki içmek istemiş, fetva istemişler. Buyurun beyefendi emriniz olur demişler. Kadın istemişler onda da cariyeleri göndermişler. Sistemi tümüyle çökertmişler. Bugün de bunu savunamayanlar bazıları tarih… Çünkü Kuran’dan haberi yok ki bugün ki İlahiyatçıların. Bugün ki İlahiyatçıların Kuran’dan haberi yoktur. Sadece Türkiye’de değil. Tüm İslam Aleminin Kuran’dan haberi yoktur. Onun için yeniden Kuranı Kerim’e yönelip evrensel olan bu dini bütün insanlara anlatmamız lazım. Az önce söylediğimiz gibi… Bugün yeryüzünde içkiyi savunan bir tek insan bulamazsınız. Faizi savunan bir tek insan bulamazsınız. Evrensel yasak olduğu için devletler onun alımı, satımı ya da kullanımı ya da faizcilikle ilgili tedbirler almak zorunda olmuşlardır. Allah yardımcımız olsun.