ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
Bu gün geçen hafta okuduğumuz Bakara suresinin 124. Ayetini okuyarak dersimize devam edeceğiz. İbrahim a.s. bu günkü dersimizin konusu. Biliyorsunuz İbrahim a.s. son derece önemli bir kişilik. Hem Yahudiler, hem Hıristiyanlar, hem Müslümanlar O’nu çok önemsiyorlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar kendilerinin İbrahim a.s. a uyduğunu idda ediyor. Müslümanların da İbrahim a.s. a uyması Kuran ı Kerim’de emrediliyor. Bu bakımdan İbrahim a.s. ı yakından tanımaya çalışacağız. Burada Allah u Teala şöyle buyuruyor:
‘’ Ve izibtela ibrahıme rabbühu bi kelimatin fe etemmehünn’’(bakara124)
‘’Rabbi ibrahim’i bazı kelimelerle imtihan etti’’
İbrahim onların hepsini tastamam yerine getirdi, yani bazı emirler verdi, bazı görevler yükledi ve İbrahim a.s.’ı Allah u Teala imtihan etti.
‘’ kale innı caılüke lin nasi imama’’(bakara124)
‘’(O imtihanları başardıktan sonra Cenab ı Hak O’na) dedi ki; ben seni insanlar için imam kılıyorum’’
‘’ kale ve min zürriyyetı’’(bakara124)
‘’dedi ki; soyumdan da olsun’’
‘’ kale la yenalü ahdiz zalimın’’
‘’(Allah u Teala) buyurdu ki; zalimler benim sözümün kapsamına girmezler’’
-Yani
‘’ben zalimlerle ilgili söz vermem’’
‘Senin soyundandır diye imam yapmam’
Hıristiyanlar diyor ki, ‘Yahudiler soy olarak İbrahim a.s. a bağlılar ama biz İbrahim a.s.’ın inancını ve amelini taklit ederek O’na bağlıyız’ diyorlar. Şimdi işin sözlü olanı değil özlü olanı önemli. Belki de bunun için Allah u Teala İbrahim a.s. ile ilgili ayetleri tekrarlarken sürekli O’nun müşrik olmadığını vurgulayıp duruyor. Demiş oluyor ki, ‘şirk içerisinde olan hiç kimse İbrahim’in dininden olamaz’. İşte Mekke’li müşrikler de kendilerini İbramim a.s. ın dininden kabul ediyorlar. O zaman Kuran ı Kerim’de ‘millete ebikum İbrahim’(hac78) sözü bir başka anlam taşıyor. Hatta birisinin şimdi aklıma gelmedi, meşhur sözlüklerden bir tanesinde İbrahim kelimesinin ‘ebu rahim’ yani merhametli baba gibi Arapça olarak değil de İbraniceden gelme öyle bir kelime olarak merhametli baba anlamında olduğunu söylüyor. Yoksa rahim Arapçadaki manada değil. Arapçadaki ism i fail ya da ism i ful olur. Yani İbrahim a.s. ın insanlığın babası olduğu ya da inançta babası olduğu şeklinde görüşler var. O bakımdan Kuran ı Kerim’de ‘babanız İbrahim’ ifadesi kullanıldığı zaman demek ki bu hem Mekkelileri kapsıyor, hem Yahudileri, hem Hıristiyanları, hem de belki bilmediğimiz birçok kavmi kapsamı içerisine alıyor. İbrahim a.s. ile ilgili ayetlerin tamamında O’nun dik duruşu hep vurgulanıyor. Hiçbir zaman eğilmiyor. Ve gerçekleri söylemekten asla çekinmiyor. Enam suresinin 75. Ayetini açalım. Burada Allah u Teala şöyle buyuruyor:
‘’ Ve iz kale ibrahımü li ebıhi azera etettehızü asnamen aliheh’’ (enam74)
‘’ibrahim babası azer’e; sen putları ilah mı ediniyorsun? Diye söylemişti’’
‘’ innı erake ve kavmeke fı dalalim mübın’’(enam74)
‘’ben seni de kavmini de açık bir sapıklık içinde görüyorum’’
Yanlış yoldasınız, yanlış yapıyorsunuz. Şimdi sapıklık kelimesi belki biraz yanlış anlaşılabilir. Sanki hakaret gibi. Şu yoldan giderken yanlış yola sapmayı düşünürseniz, oradan geliyor. Mesela buradan Edirne’ye gitmek için yola çıkıyorsunuz, Edirne kapısından geçerken Kadıköy’e doğru yolunuzu çeviriyorsunuz. Ne derler ona? Yanlış yola sapmış derler. İşte ‘dalal’ da aynı şey. ‘sizi ben yanlış yolda görüyorum’. Şimdi onların hepsi nihayi olarak Cenab ı Hak’a kulluk ettiklerini düşünüyor öyle. İbrahim a.s. onlara demiş oluyor ki, siz bu şekilde Allah’a kulluk edemezsiniz. Yani bu yoldan Edirne’ye gidemezsiniz demek gibi bir şey. Bu yol gidiyor Kadıköy’e, Edirne’ye gitmiyor. Siz sapıklık içerisindesiniz yani yolunuz yanlış. Bu yol sizi istediğiniz hedefe götürmez. Şimdi tekrar edelim bütün sapıkların şeyi,
‘’ ma na’büdühüm illa li yükarribuna ilellahi zülfa’’(zümer3)
Gibi,
‘’biz onlara bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz’’
-Şimdi İbrahim a.s. ın kavminin söylediği şu; ‘ tamam gökleri ve yeri yaratan Allah u Teala ama Allah yerdeki tasarrufu, kainattaki tasarrufu yıldızlara güneşe ve aya bırakmıştır. Onların her birisinin birer ruhu var. Onlar yeryüzündeki işleri çekip çeviriyor. Dolayısıyla bizim muhatabımız onlardır.’ Bu tıpkı şeye benziyor, mesela siz işte Fatih ilçesinde yaşıyorsunuz. Devletle ilişkilerinizi Fatih kaymakamlığı ile, Fatih belediyesi ile, Fatih’teki görevlilerle yürütüyorsunuz. Sizin Ankara ile ilişkinize gerek yok. Sizin Ankara ile ilişkinizi de Fatih kaymakamı İstanbul valisiyle, İstanbul valisi de merkezle ilişkiyi kurar. Oradaki mantık böyle tamam en büyük Allah u Teala ama bunları Allah görevlendirmiş, tıpkı Fatih kaymakamını devlet görevlendirdiği gibi. Şimdi böyle olunca mesela işte burada yaşayan bir insan için devlet Fatih kaymakamıdır. Fatih kaymakamı için de İstanbul valisidir. İstanbul valisi için de içişleri bakanıdır, içişleri bakanı için başbakandır. Başbakan için de devlet başkanlığı varsa devlet başkanıdır. Böyle zincirleme gidiyor. İşte Allah u Teala’nın yönetim biçimini de buna benzetiyorlar. Diyorlar ki işte yıldızlar, güneş, ay kendilerine verilmiş bir takım görevlerle görevlidirler. Dolayısıyla bizim ihtiyaçlarımızı karşılamamız için onlara kulluk etmemiz gerekir. Yani onları razı etmemiz lazım. İbrahim a.s. bakıyor diyor ki, bunlardan bir şey olmaz. Siz yanlış yoldasınız diyor, bununla oraya gidemezsiniz. Kafasını çalıştırarak bunu söylüyor.
‘’ Ve kezalike nürı ibrahıme melekutes semavati vel erdı’’(enam75)
‘’işte bunun gibi İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk’’
-yani göklerin ve yerin yönetimi kimde? Şimdi bakın mesela, Fatih kaymakamının insan olarak İstanbul valisinden bir farkı yoktur. Benzer özelliklere sahiptir. İstanbul valisinin de içişleri bakanından, onun da başbakandan onun da cumhurbaşkanından bir farkı yoktur. İşte bu ilahlara tapanlar da aracılarını hep Allah’a benzetiyor. O zaman İbrahim a.s. düşünüyor, bunlar bu ay bu yıldız bunlar bu işleri yapamazlar. Tıpkı sizin Fatih kaymakamı yerine saraçhanedeki parktaki heykellere gönderdiklerini düşünün gidin o heykellere dilekçenizi verin işiniz görülür demek gibi bir şey. İşte bakıyor bunlar böyle bir şey yapmaz yapamaz, ‘İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu, yönetim kimin elindedir onu gösteriyorduk’. Ayın yıldızın bir yetkisi var mı yok mu?
‘’ ve li yekune minel mukının’’(enam75)
‘’yakin sahibi olanlardan olsun (kesin bilgisi olanlardan olsun) diye’’
-mesela o ‘ elestü bi rabbiküm’ (araf172) olayında Allah u Teala ‘ben sizin rabbiniz değil miyim?’’ diyor. Burada da rab kelimesi geçecek. Onun karşılığında insanlar ne cevap veriyordu? ‘Bela şehidna’ (araf172). ‘evet şahit olduk’. Şahit olmak o konuda kesin kanaat sahibi olmak demektir. Aslında şu okuyacağımız şeyler İbrahim a.s. a mahsus şeyler değildir. İbrahim a.s. dan bir örnektir ama her insanın başından buna yakın olaylar geçer. Aynen bunun gibi olmaz ama buna yakın olaylar geçer.
‘’ Felemma cenne aleyhil leylü raa kevkeba’’(enam76)
‘’gece O’nun üzerine kapanınca (gece örtünce İbrahim a.s. ı ya da bir başka ifadeyle karanlık çökünce) bir yıldız gördü’’
-işte yıldızlar işi çekip çeviriyor. Yerlerde vazife yapıyorlar. Bir takım işler yapıyorlar. Kainatın yönetiminde etkileri var.
Şimdi mesela birisi falanca heykel Fatihteki işleri görüyor dese herhalde bir çocuğa inandıramazsınız. Belki büyükler kendilerini kandırabilirler de, şartlandırabilirler de.
‘’ Felemma cenne aleyhil leylü raa kevkeba’’(enam76)
‘’gece karanlık olunca bir yıldız gördü’’
‘’ kale haza rabbı’’(enam76)
‘’bu benim efendim dedi’’
-yani mesela Fatih’in efendisi Fatih’in kaymakamı bizim işleri bu çekip çeviriyor.
‘’ felemma efele kale la ühıbbül afilın’’(enam76)
‘’baktı ki bu bir yörüngeyi takip ediyor, hiç sağa sola sapmıyor hiç bu kendi başına hareket etmiyor,
-kendi başına hareket etmeyen tıpkı bir şey gibi yani bir heykelden farklı değil, heykelin yürüyeni gibi kendi başına hareket etmiyor, kendi kontrolünde değil.
‘’dedi ki, ben böyle akıp gidenleri(kaybolup gidenleri) sevmem’’
-yani bundan bir şey olmaz. Bu nasıl yönetimi elinde tutabilir?
‘’ Felemma rael kamera baziğan’’(enam77)
‘’Ay’ı parlak bir şekilde görünce’’
‘’kale haza rabbi’’(enam77)
‘’bu benim rabbimdir dedi’’
-işte benim rabbim bu dedi, tamam işte bu işleri çekip çevirebilir, daha aydın daha şey.
‘’felemma efele’’(enam77)
‘’o da kaybolup gidince’’
‘’ kale leil lem yehdinı rabbı le ekunenne minel kavmid dallın’’(enam77)
‘’benim rabbim bana doğruyu göstermezse ben de sapıklardan olurum (ben de yanlış yolda gitmişlerden olurum)’’
-şimdi o yerdeki putların bir iş yapmayacağını anlıyor da, gökteki yıldız yapabilir. Şimdi ona bakıyor araştırma yapıyor. ‘benim rabbim bana gerçeği göstermezse ben de sapıtırım’. Şimdi buradaki inceliğe bir bakın lütfen. Bakın yıldızlara rab dedi, Ay’a rab dedi, baktı ki onlar kayboldu benim rabbim O kim? Allah u Teala o büyük rab. Az önce o yönetim silsilesini şey yaptık ya?! Bu alt yönetici, bu orta yönetici, bu üst yönetici diye, en üstteki de rab. O bütün rablerin rabbi olmuş oluyor. Rabbü erbab onların anlayışına göre. Rablerin rabbi o zaman en büyüğünü düşünüyor. Bunlardan rab olmaz bana gerçeği göstermezse ben de sapıtırım. Ben şimdi babama sapıksın dedim ama ben de aynı noktaya geliyorum diyor.
‘’ Felemma raeş şemse baziğaten’’(enam78)
-bak mesela buradan şey yapayım da o müteşabih ayetler meselesi var ya, yukarıda ilk okuduğumuz ayet. ‘seni ve kavmini açık bir sapıklıkta görüyorum’ diyor. Babası da o kavimden bir parça olduğu için ‘siz toptan sapıksınız’ demiş oluyor. Yanlış yoldasınız demiş oluyor baştan. Yani burada da diyor ki, ‘minel kavmid dallin’(enam77) yani sapık olduğunu söylediğim toplumun bir parçası da ben olurum. Benim ne farkım kalacak onlardan diyor. Araştırma yapıyor. Kafasını çalıştırıyor.
‘’ Felemma raeş şemse baziğaten’’(enam78)
‘’güneşi büsbütün parlaklığıyla doğduğunu görünce (doğmuş olarak görünce’’
‘’ kale haza rabbı haza ekber’’(enam78)
-güneşi doğarken gördüğü zaman ne diyor?
‘’işte benim rabbim (tamam)’’
-‘işte bu iş görebilir’ diyor, bu daha büyük.
‘’ felemma efelet’’(enam78)
-o da kendi başına hiç sağa sola.. tek bir çizgide devam edip batıyor. Bunu hiçbir şeyle alakası yok kendi başına hareket ediyor.
‘’ felemma efelet’’(enam78)
‘’o da batınca’’
-baktı ki kavminin rab dediklerinin hiç birisin de hiçbir şey yok, tamam yerdeki putlarını anladık ama göktekilerde de iş yok. Onlardan da bir şey çıkmaz. Araştırma yapıyor.
‘’felemma efelet kale ya kavmi’’(enam78)
‘’bu defa döndü o kavme (babası ve çevresindeki insanlara dönüp) diyor ki’’
‘’ innı berıüm mimma tüşrikun’’(enam78)
‘’sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan ben uzağım’’
-yani siz kendi kafanızdan bunlara bazı yetkiler veriyorsunuz. Allah’a ait yetkiler. Allah’ın yetkilerini bunlara kullandırıyorsunuz. Bunları da Allah’a benzer yapıyorsunuz. Tıpkı Fatih kaymakamı valiye nasıl benzerse, siz de bunları Allah’a benzeterek ortak yapmaya çalışıyorsunuz birçok şeyde. ‘ben onlarda uzağım dedi’.
Peki uzaksa, şimdi bir soru sorayım. İbrahim a.s. kavmi Allah’a inanıyor mu?
KATILIMCILAR:
-EVET
ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
Deliliniz? Şimdi okuyacağım ayet. Zaten ‘mimma tuşrikun’ dan da çıkıyor. ‘ortak koştuklarınızdan’ diyor.
Yahya oradan fısıldadı doğru söylüyor.
Ortak koşma, ortaklık en az iki şey arasında olur değil mi? Ortak koşuyorlarsa demek ki en tepede Allah u Teala’yı düşünüyorlar zaten. Zaten şirk öyle, Cenab ı Hak’ı insan gibi düşünüyorlar müşrikler. Mesela bakın siz hep bu tarikatlerden duyarsınız, Allah’ı cumhurbaşkanı gibi sayarlar değil mi? Devlet başkanı gibi sayarlar işte oraya bir aracı olmadan nasıl gidersiniz derler. Ondan sonra araya bir takım tanrılar koyarlar. İşte bir şeyler yapıyorlar, mesela ben o Tarikatçılığa Bakış kitabındaki diyaloğu yaparken orada bulunanlardan bir tanesi demişti ki, tabi biz o zaman İstanbul Müftülüğündeydik,
-‘şimdi birisi gelse müftüyle pat diye görüşebilir mi? Tabi araya birinin girip seni ona tanıtması lazım, işte bu efendi de bizi Allah’a tanıtacak’. -Mantık aynı mantık değil mi? Dedim ki, Allah sizin içinizi bilir mi?
-bilir.
-bu efendi bilir mi?
-Allah bildirirse bilir.
-Allah bildirmeyeceğini söylüyor. O zaman?
-bilmez.
-peki, Allah mı sizi daha iyi tanır bu efendi mi?
-Allah daha iyi tanır.
-peki, bu efendi sizin neyinizi tanıtacak Allah’a. Dedim. Neyinizi tanıtacak, siz Allah’ı İstanbul müftüsü mü zannediyorsunuz? İşte mantık aynı mantık görüyor musunuz? Ortak koşuyor.
Şimdi burada diyor ki İbrahim a.s. ‘ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım’ deyince o aradaki bütün tanrılar patır patır döküldü şimdi, bunlar bir işe yaramaz. Önce o heykellere baktı ‘bunlardan ne çıkar? Bunlara tapılır mı?’ dedi. Ondan sonra heykellerin temsil ettiği Ay’ı, yıldızı, güneşi şey yaptı, bunlardan da bir şey olmaz. Diyor ki orada:
‘’ İnnı veccehtü vechiye lillezı fetaras semavati vel erda’’(enam79)
‘’ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim’’
Diyor.
‘‘hanifev’’(enam79)
‘’dosdoğru’’
Diyerek,
‘’ ve ma ene minel müşrimın’’(enam79)
‘’ben müşriklerden değilim’’
-şimdi İbrahim a.s. ın kavmi gökleri ve yeri yaratan diye bir varlığı kabul etmeselerdi İbrahim a.s.’a ne cevap vereceklerdi burada? Ne derlerdi? O da kim derlerdi değil mi? Gökleri ve yeri yaratan da kim? Onların bu konuda şüphesi yok ki, Allah’ın yarattığını hepsi biliyor. Herkes bilir bütün kafirler bilir. Geçende ateist olduğunu söyleyen bir kişiye dedim ki, ‘sen tabi Allah’a inanıyorsun elbette’ dedim. Biraz tabi ‘inanıyorum’ dedi. Mecburen çünkü o gizlediğini kaldırdın baktın mı bu ne? Diyorsun o da söylemezlik edemiyor. Biliyorsun ki gizliyor inancını, biraz konuştuktan sonra ‘işte ben akşam yatağa girerken günlük muhasebemi yaparım, bakarım doğru şeyler yapmışım rahat uyurum’ falan. Bir takım emir ve yasaklardan hoşlanmadığını ifade etti. Dedim ki, ‘peki seni yaratan seni besleyen ve büyüten sana bütün bu imkanları veren emir veremez mi?’ dedim. ‘tabi ki verir’ dedi. Bak ateistim diyen hemen arkasından onu söyledi. O zaman dedim onun emrine uyman gerekir. Bir şey söylemedi. Burada da aynı şey diyor ki İbrahim a.s.;
‘’ İnnı veccehtü vechiye lillezı fetaras semavati vel erda hanıfev’’(enam79)
‘’gökleri ve yeri yaratana dosdoğru ona yüzümü çevirdim’’
-diyor.
‘’ ve ma ene minel müşrimın’’(enam79)
‘’ben müşriklerden değilim’’
-yani ‘ben hiçbir şeyi ona benzetmem’ diyor. O hiçbir şeye benzemez çünkü. Şimdi burada Mecit bey galiba yok. Şimdi onunla beraberdik belki siz tanırsınız. Bir arkadaşı vardı dedi ki birkaç sene evvel ‘ateisttir bunu inancı falan yoktur’ dedi. Niye öyle söylüyorsun bu mutlaka Allah’a inanır dedim. Öyle deyince tabi adam biraz değişti. Ya ona bir türlü şekil veremiyorum zihnimde dedi. Şeklini belirleyemiyorum dedi. Dedim şekli zaten olmaz sen nasıl düşünürsen Allah öyle değildir. Allah yarattıklarından hiçbirisine benzemez ki dedim. Oh be! Şöyle söylesene ya, vallahi şimdi rahatladım dedi. Şimdi Allah’ı hiç kimse güneşe benzetemez, Allah’ı hiç kimse Ay’a benzetemez, Allah’ı hiç kimse, hiç kimse ama yıldıza benzetemez. Bu benzetenler kendilerinin zorlayarak yaparlar bunu. O zaman işte İbrahim a.s. bu rahatlıkla söylüyor. Böyle şey mi olur? Ne öyle Allah’a benzetiyorsunuz. Onların hiçbirisini kabul etmiyorum diyor. Şimdi öbürleri hiçbir şey söyleyemiyorlar bunun karşısında.
‘’ Ve haccehu kavmüh’’(enam80)
‘’kavmi onun karşısında deliller getirmeye çalışıyor’’
-işte falanca zaman şu oldu da, bu yağmuru yağdırdı da, falanca zaman şu oldu da. Hep söylenir işte falan şöyle yapmış ta, şu olmuş ta hep hayali hikayeler anlatılır. Bunlar da öyle yapıyorlar. Şimdi İbrahim a.s. diyor ki onlara bakın:
‘’ e tühaccunnı fillahi’’(enam80)
‘’siz Allah konusunda mı bana delil getirmeye çalışıyorsunuz? (beni susturmaya çalışıyorsunuz) ’’
-şimdi o toplum Allah’a inanmasa ‘Allah da kim?’ derler mi? İşte demiyorlar. Ondan sonra diyor ki:
‘’ ve kad hedan’’(enam80)
‘’bana gerçeği gösterdi’’
Onlara da göstermiş oluyor.
‘’ ve la ehafü ma tüşrikune bihı’’(enam8)
-demek ki İbrahim a.s.’ı tehdit ediyorlar.
‘’bunlar sizi çarpar’’
-bana da demişlerdi ‘bir evliya seni çarpsın görürsün’. Hatta bir keresinde şöyle bir olay olmuştu; birisi maddi olarak çok zor duruma düşmüş, ben de Allah kabul etsin biraz yardım ettik. Yani eğer adam şey yapsaydı itibarı sıfır olacaktı. O adamın yaptığı, ortaya çıksaydı her şeyi gidecekti. Birazcık yardımcı olduk falan bir hafta sonra bizim çocukların bir işinin yanlış olduğunu görmüş hemen demiş ki, ‘bak işte evliyaya karşı çıktınız çarpıldınız’. Birazcık bir yanlış görseler evliya çarpıyor. Haşa Allah u Teala’dan bir şey yok. İbrahim a.s.’ı da onunla korkutuyorlar.
‘’ e tühaccunnı fillahi ve kad hedan* ve la ehafü ma tüşrikune bihı’’(enam80)
‘’ben sizin ortak koştuğunuz şeyden korkmuyorum’’
-diyor.
‘’ illa ey yeşae rabbı şey’a’’(enam80)
‘’rabbim bir şeyi emretmişse o başka’’
-rabbim emrederse olur ama sizin dediklerinizle hiçbir şey olmaz. Onlar bir şey yapamazlar.
‘’ vesia rabbı külle şey’in ılma’’(enam80)
‘’benim rabbimin bilgisi her şeyi kuşatmıştır’’
‘’ e fe la tetezekkerun’’(enam80)
‘’tezekkür etmez misiniz’’
-diyor. Yani siz de kendi bilgilerinizi kullansanız aynı noktaya geleceksiniz. Ama kendi şartlanmışlıklarınızı kullanıyorsunuz. Onun için müşrikler son derece zayıf bir binadadırlar. Yani hep şüphe içerisindedirler.
‘’ La yezalü bünyanühümlezı benev rıbeten fı kulubihim’’(tevbe110)
‘’onların kurdukları bina içlerinde şüphe olmaya devam eder, kalpleri parça parça oluncaya kadar’’
-işte İbrahim a.s. daha çocuk yaştayken düşündüklerini bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Ve savunuyor’ işte bu böyledir’ diyor. Bu düşünceye herkes varır da, bu derece güçlü savunamaz. Menfaat ve beklentilerinin esiri olarak bakarsınız ki yanlışlara şey yapmış veya susmuş ya da susturulmuş şartlandırılarak.
‘’ Ve keyfe ehafü ma eşraktüm ve la tehafune enneküm eşraktüm billahi ma lem yünezzil bihı aleyküm sültana’’(enam81)
‘’ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkacakmışım’’ diyor
‘’beni onlarla korkutuyorsunuz’’
-bana da aynı şeyi birkaç kere söylemişlerdi. Ben onlardan hiç korkar mıyım? Siz Allah’a ortak koşmaktan korkmayacaksınız, ben sizin ortaklarınızdan korkacağım.
‘’Allah o konuda hiçbir delil de indirmemiştir’’
Elinizde de hiçbir belge yok.
‘’ fe eyyül ferıkayni ehakku bil emn’’(enam81)
‘’şimdi iki taraftan hangisi güvende olmaya layıktır’’(daha çok hak sahibidir)
‘’in küntüm talemun’’(enam81)
‘’biliyorsanız söyleyin’’
-işte İbrahim a.s. ın geçirdiği ilk imtihan, ilk başarısı böyle kolay değil. Babasına karşı kavmine karşı dik duruyor ve gerçekleri söylüyor. Zaten dünyanın en zor şeyi doğruları söylemektir.
‘’ La yezalü bünyanühümlezı benev’’(tevbe110)
‘’çünkü onlar kendilerine göre bir kurgu yaparlar’’(bir bina kurarlar)
-peki bu ne olacak diye şey yaptığınız zaman hemen hemen bakarsınız ki sıkıntıya düşmüş olurlar.
Mesela Arafat’tan indik Mekke’ye baktım ki birisi otele gelmiş, kahvaltısını yapmış. ‘ya maşallah’ dedim ‘erken geldin’.
-büyüklerimizin himmeti sayesinde, dedi.
-o kim, dedim. Kendi şeyhinin adını söyledi.
Senin şeyhin nerede şu anda?
-Medine’de, dedi, daha gelmedi hacca.
-git ona söyle dedim, böyle bir yetkisi var mı? Abdülaziz hocam selam söyledi de dedim. Sen ne biçim konuşuyorsun? dedim ya!.. Allah yardım etti demiyorsun da şeyhim yardım etti diyorsun. Peki, senden önce Mekke’ye gelenler var mıydı?
-vardı.
-onlara kim yardım etti? Dedim. Allah’tan korkmuyor musun? Dedim ya!.. Mekkeli müşrikler de bu haccı yapıyordu senin farkın ne? Tabi savunamadı. Çünkü öyle zayıf bir binaları var ki bir an önce yanımdan uzaklaşmaya çalıştı.
‘’ La yezalü bünyanühümlezı benev rıbeten fı kulubihim’’(tevbe110)
‘’o kurdukları bina içlerinde şüphe olmaya devam eder’’
-yani bir türlü tatmin olmazlar. İçinizde böyle tarikattan gelmeler varsa kendilerine bir baksınlar. Sürekli şüphe içinde miydiler, değiller miydi? Sağlam bir binaları var mıydı yok muydu? Bir sorsunlar işte burada.
ASİSTAN:
Ankebut 41
ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
Ankebut 41 öyle mi?
‘’ illa en tekattaa kulubühüm’’(tevbe110)
‘’kalpleri paramparça olmuş başka’’
-yani vefat ederlerse o zaman şüpheleri gider. O zaman ne ortaya çıkar? Yanlış yolda oldukları iyice ortaya çıkar.
‘’ vallahü alımün hakım’’(tevbe110)
‘’Allah bilir ve doğru karar verir’’
-Ankebut 41 mi dedin?
‘’ Meselüllezınet tehazu min dunillahi evliyae’’(ankebut41)
‘’Allah’tan önce başka velilere tutunanlar, onlara yapışanlar var ya’’
‘’ ke meselil ankebut’’(ankebut41)
‘’bunların yaptıkları tıpkı örümcek gibidir’’
‘’ ittehazet beyta’’(ankebut41)
‘’o da bir ev kurmuştur’’
‘’ ve inne evhenel büyuti le beytül ankebut’’(ankebut41)
‘’evlerin en zayıfı (en gevşeği) örümceğin yaptığı binadır’’
‘’ lev kanu ya’lemun’’(ankebut41)
‘’bunu bir bilselerdi’’
-tabi şimdi binlerce örümceğin ağını birleştirerek bir şey yapıyorlar, güçlü oluyor. Onlarca zayıfı birleştirirsen zayıf bir ipin binlercesini birleştirirsen o güçlü olur, o başka. Bu sadece bir tane şeyin binasından bahsediyor, örümceğin. Şöyle bir rüzgarla, birinin şöyle bir el atmasıyla yok olup gider. Bunlar da böyle işte. Peki şimdi İbrahim a.s.’ın geçirdiği imtihanlar, mesela İbrahim a.s. bu sözleri söyleyince dikkat çekiyor. Buna nasıl cesaret ediyor diye dikkat çekiyor. Mesela ben hatırlıyorum o ilk günleri, Süleymaniye camisinde vaaz ederken ortalık yıkılıyordu. Çünkü daha önce böyle bir tartışma olmamış. İbrahim a.s.ın bu tavrı da Nemrut’un dikkatini çekiyor. Devlet başkanının dikkatini çekiyor. Ve onu huzuruna çağırıyor. Devlet başkanıyla da dimdik durarak mücadelesini veriyor, son derece akıllıca asla eğilmeden. Bakara suresinin258. Ayetini açarsak orada görürüz, Allah u Teala şöyle buyuruyor burada:
‘’ E lem tera ilellezı hacce ibrahıme fı rabbihı en atahüllahül mülk’’(bakara258)
‘’rabbi konusunda ibrahime delil getireni görmedin mi?
-şimdi Cenab ı Hak’ın, Allah’ı inkar etmiyor ama Allah’ın yetkileriyle ilgili bir takım şeyler söylüyor. Kendisini de tanrı kabul ediyor. Bazı insanlar fakir oldukları zaman dindar olurlar da zenginleştikleri zaman biraz kenarından köşesinden kırpıp terk ede ede bir müddet sonra tanrılaşırlar. Hele bir de siyasi iradeyi ele aldılar mı? Tam tanrı olurlar. Bu gün bizim Arapça tercümanlığı yapan Filistinli bir arkadaşımız var. Öldü, bundan önceki Mısır müftüsünün Hüsnü Mübarekle ilgili bir sözünü nakletti. O Camp David anlaşması var, öyle bir anlaşmaları vardı onların. O anlaşmayı sormuşlar müftüye, demiş ki,’ yaptığı şeyden dolayı sorgulanamaz’ diyor. Bu kimin özelliği? Allah u Teala’nın özelliğidir.
KATILIMCI:
Bir de delinin.
ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
Ha! Bir de delinin özelliğidir. Ona öyle demezler. Delidir ne yapsa yeridir derler. ‘ve hu muselun’ ama insanlar yaptıklarından sorumlu tutulurlar. İşte dünyalık arzusu içerisinde olanlar da böylelerini tanrılaştırma konusunda son derece heveslidirler. Çünkü bulundukları makamı kaybetmemek için birilerini tanrılaştırırlar. Onlar da ‘ben neymişim ya’ diyerek kendi yanlışlarını iyice pekiştirirler. Mesela o şahıs ben dinlemiştim Mekke’de bir oteldeydim. Baktım televizyonda konuşuyor. Bu bankaların faizleriyle ilgili ‘helaaal’ diyor. Ama o faizsiz bankaların yaptıklarıyla ilgili vallahi caizdir ama onlarınki biraz şeydir diyor. Dolayısıyla imtihanda ki asıl soru şu, dünyayı mı tercih ediyorsun ahireti mi? Asıl soru bu. Temel tercihin neyse temel tercihin dünya ise ona göre davranırsın. Tanrın değişir.
‘’ E lem tera ilellezı hacce ibrahıme fı rabbihı en atahüllahül mülk’’(bakara258)
‘’Allah ona meliklik vermiş diye (yani bir yönetimin başına getirmiş diye)
-sana o nimeti veren kim Allah.
İbrahime karşı kendi rabbi konusunda delil getiriyor’’
-halbuki onun rabbi de Allah uTeala.
‘’ iz kale ibrahımü rabbiyellezı yuhyı ve yümıtü’’(bakara258)
‘’ibrahim söyle demişti, benim rabbim hayat verir ve öldürür’’
‘’ kel ene uhyı ve ümıt’’(bakara258)
‘’dedi ki ben de hayat verir öldürürüm’’
-diyorlar ki hapishaneden iki kişi çağırmış birisini öldürmüş öbürünü de tamam seni de serbest bıraktım demiş, bak işte. Şimdi İbrahim a.s. bakıyor ki bu geri zekalı buna ne diyeceksin? Allah böyle mi hayat veriyor? Allah’ın yarattığını öldürüyorsun. O zaman hemen başka bir şeye geçiyor diyor ki:
‘’ kale ibrahımü fe innellahe ye’tı biş şemsi minel meşrikı fe’ti biha minel mağribi’’(bakara258)
‘’güneşi Allah doğudan doğuruyor sen de batıdan doğur bakalım’’
-diyor. Allah doğudan doğurmuyor diyecek hali yok tabi o da biliyor.
‘’ fe bühitellezı kefer’’(bakara258)
‘’o kafir (o Allah’ı görmezlikten gelen kişi) şaşkınlığa düştü(ne yapacağını şaşırdı)’’
‘’ vallahü la yehdil kavmez zalimın’’(bakara258)
‘’Allah yanlışlar içerisinde olan bir toplumu yola getirmez’’
-yanlışlarınızdan kurtulursunuz ondan sonra yola gelirsiniz. Yani İbrahim a.s.’ın bir yaptığı da bu son derece dik duruyor ve şey yapıyor. İşte bunlar bizler için örnek. Şimdi ben geçen hafta en son okuduğumuz ayeti de okuyayım da kalan kısmından da daha sonra okuruz inşallah. Esas olan bunları bir hikaye gibi dinlemek değil, kendi hayatımızda uygulamaktır. Şimdi mümtahine suresinin 4. Ayeti işte Allah u Tela burada şöyle buyuruyor:
‘’ Kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meah(meahu)’’(mümtahine4)
‘’sizin için güzel bir örnek vardır İbrahim’de ve onunla birlikte olanlarda’’
-birlikte olanlar birisi yeğeni Lut a.s. İbrahim a.s.’ın yeğeni. İşte eşi var bir de birkaç kişi var çevresinde. ‘onlarda sizin için güzel bir örnek vardır’ diyor Allah u Teala.
‘’ iz kâlû li kavmihim’’(mümtahine4)
‘’kavimlerine şöyle demişlerdi’’
‘’ innâ bureâu minkum ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi’’(mümtahine4)
-diyorlar ki,
‘’biz sizden uzağız, Allah’tan önce taptıklarınızdan da’’
-Allah’ı hiçbirisi dışlamadığı için. ‘Allah ile aranıza koyup taptıklarınızdan da uzağız’.
‘’kerefna bikum’’(mümtahine4)
‘’biz sizi tanımıyoruz’’
‘’ ve bedee beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bagdâu’’(mümtahine4)
‘’bizimle sizin aranızda bundan sonra düşmanlık ve kin ortaya çıkmştır’’
-çünkü İbrahim a.s. ‘ı yakmaya çalıştılar biliyorsunuz.
‘’ebeden’’(mümtahine4)
‘’sonsuza dek bu böyle gidecek’’
-birkaç kişi koskoca devlete meydan okuyor görüyorsunuz, iman insanı ne kadar güçlü hale getiriyor. İbrahim a.s. tek başına bir ümmet.
‘’ hattâ tû’minû billâhi vahdehû’’(mümtahine4)
‘’Allah’a, bir tek O’na inanıncaya kadar’’
-‘araya başka birisini sokmaktan vazgeçinceye kadar, aramızda düşmanlık ortaya çıkmıştır, kin ortaya çıkmıştır’
‘’ illâ kavle ibrâhîme li ebîhi’’(mümtahine4)
‘’İbrahim’in babasına söylediği şu sözler sizin için örnek değildir’’
-o da nedir?
‘’ le estagfirenne leke’’(mümtahine4)
‘’senin bağışlanmanı isteyeceğim elbette’’
-tabi burada sadece babası değil annesi de bu işin içerisine giriyor. Çünkü ‘rabbenağfirli validiyye’ duası İbrahim a.s. ın yaptığı duadır. Yarabbi beni affeyle anamı babamı da diyor.
‘’ ve mâ emliku leke minallâhi min şey’İn’’(mümtahine4)
‘’ama senin için Allah’tan yana hiçbir şeye gücüm yetmez’’
-yani ben senin bağışlanmanı dileyeceğim de bağışlanacağını söyleyemem. Yani birilerinin söylediği gibi Allah benim nazımı çeker, haşa öyle şey olur mu? Allah falancanın nazını filancanın nazını çeker. Yahu kardeşim tevbe estağfirullah birisine aşık olmuş bir sevgili gibi değil yani. İbrahim a.s.’ın bu sözü size örnek değildir. Çünkü İbrahim a.s. baktı ki babası gerçekten şirkte ısrar ediyor, bıraktı onun affedilmesi talebini. Onun için müşrik olduğu ortaya çıkarsa bizim hiç kimse için istiğfar etmeye yetkimiz yoktur. Allah hidayet versin deriz. Allah doğru yoluna gelmeyi nasip etsin deriz. Allah affetsin diyemeyiz. Çünkü Allah affetmez:
‘’ rabbenâ aleyke tevekkelnâ’’(mümtahine4)
‘’yarabbi seni kendimize vekil ettik’’
-yani ‘senin kurumuna girdik, sana güvendik, sana dayandık’
‘’ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr’’(mümtahine4)
‘’sana yöneldik ve dönüş te sanadır’’
‘’Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû’’(mümtahine4)
‘’yarabbi bizi kafirlerin elinde bir fitne bir imtihan vesilesi kılma’’
-yani kafirleri bizimle imtihan etme çünkü bize yaptıkları, onlar bize baskı yapacaklar. Bizi kurtar demiş oluyor onların baskısından.
‘’ vagfir lenâ’’(mümtahine5)
‘’bizi affeyle’’
‘’ rabbenâ, inneke entel azîzul hakîm’’(mümtahine5)
‘’çünkü sen aziz(güçlü) ve doğru karar verirsin’’
-şimdi aklıma geldi, bana o diyalogda dedi ki, senin arkanda kim var? Dedi. Ben senin kimlere dayanarak buraya geldiğini biliyorum.
-Allah u Teala’ya dayanıyorum dedim.
-yok yok kim var? Israr etti.
-Dedim siz hiç hayatta Allah’a dayanıp güvendiniz mi? Siz sadece camide cemaate vaaz edersiniz, Allah’a güvenin dayanın diye, kendinize değil. Sen ne anlarsın bunları?
-yok, ben biliyorum.
-e biliyorsan söyle.
Dolayısıyla işte burada yani biz İbrahim a.s. ı örnek almak zorundayız. Şimdi iki tane olayı anlattık, birisi İbrahim a.s.’ın daha ilk önce annesine babasına karşı gelmesi. Babasına karşı gelip işte bu putlar, sen de kavmin de sapıksınız. Bunlardan bir şey olmaz diyor. Arkasından da sizin yönetimde etkili olduğunu söylediğiniz bu gök cisimlerinin de bir şeyi yok diyor. Onların her birisine kesin bir tavır koyuyor. Arkasından aynı kesin tavrı devlet başkanına koyuyor. Ondan sonra putlara karşı koyduğunu da inşallah daha sonra görürüz. Böylece bu dersimizin sonuna geliyoruz.