Hadid suresinin 11. ayetinden başlayalım daha güzel olur.
“Men zellezi yukridullahe kardan hasenen fe yudaifehu lehu ve lehu ecrun kerim: kim Allah’a bir karzı hasende bulunur”. “Karz” demek: malınızın bir kısmını ayırıyorsunuz, başkasına veriyorsunuz. Siz kullanabilecekken başkasına kullandırıyorsunuz. Yani borç dediğimiz, ödünç dediğimiz şey. Karzı hasen de karşılığında Allah rızasından başka bir şey beklemiyorsunuz. Yani bir faiz falan yok. Onun için karzı hasen oluyor. “Kimmiş o Allah’a bir karzı hasende bulunur”. Tabi Allah’a borç verilmez. Allah rızası için ihtiyacı olan birisine borç verirsiniz. Yada Allah rızası için birisşne yardım yaparsınız. Nasıl olsa Allah onun karşılığını vereceği için o da borç gibi olmuş olur.
“Fe yudaifehu lehu: Allah o borcu ona katlayarak iade etsin”. “Ve lehu ecrun kerim: onun için değerli bir ücret de var ayrıca”. Yani verilmiş olan borcu, geçen hafta okumuştuk ayeti kerimede. Allah için yapılan infak toprağa atılmış olan bir buğday tanesi gibidir. Yedi başak bitirmiş, ber başakta yüz buğday var. Allah istediği kişi için vereceği ücreti, bunu da katlayarak verir. Dolayısıyla C.Hakk çok büyük ikramlarda bulunur. Şimdi şöyle düşünün: beş yıldızlı oteller var bugün. Orada bir bardak çay parasına bir başka lokantada karnını doyurursun. Şimdi böyle mesela asgari ücretle çalışan kişi bir aylık maaşıyla orada bir gece ancak kalır. Hatta bazılarında kalamaz bile. Bayreyn’de bir otelde iki akşam kaldım 780 dolar hesap çıkardılar. 780 dolar bugün bir işçinin herhalde iki aylık maaşıdır değil mi? O kadardır. Doğru, umreye gidilir. Şimdi bir de cenneti düşünün. Bizim bir ömür boyu elde ettiğimiz sevapların hepsini toplasanız cennette bir kap yemek yiyemezsin. Oradaki zenginlik çok daha fazla. Öyleyse, aslında bu bizim kazandığımız şey değil, Allah’ın ikramı. Biz bir yapıyorsak Allah on veriyor, yüz veriyor, daha da fazlasını veriyor.
“Yevme terel mu’minine vel mu’minat: o gün mümin erkeklerle mümin kadınları göreceksin”. “Yes’a nuruhum beyne eydihim: nurları önlerinden koşup gidiyor”. Yani abdest organlarının, hadisi şerifte var; her bir abdest organı parıl parıl parlayacak. El, ayak, yüz. Ve bu dünyadan götürdüğü o nur, ahirette önünü aydınlatacak. “Ve bi eymanihim: ve sağlarından”. “Büşrakumul yevme cennatun: denecek ki; bu gün sizin müjdeniz cennetlerdir”. Size müjde olarak butün cennetler verilecektir. Bir tek cennet değil. Mesela Rahman suresinde okuduk, “ve li men hafe makame rabbihi cennetan: Rabbinin huzurunda durmaktan korkana iki cennet var”(RAHMAN 46). Yani yaptığınız bir işte AllahTeala’ya bunun hesabını nasıl veririm diye korkuyorsanız, o zaman iki cennet sizin için hazırlanmış oluyor. Ve daha başka. Mesela bir başka ayeti kerimede “ve sariu ila mağfiratun min rabbikum ve cennetin arduhas semavatu vel ard”, zaten burada da geliyor değil mi öyle bir ayeti kerime? “Genişliği gökler ve yer kadar olan cennet için birbirinizle yarışın”(ALİ İMRAN 133). Şimdi yarışıyorsunuz, ödül ne? Genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennet. Hayal edilmesi mümkün olmayan büyklükte güzellik. Yani birinci kat semada iki tane yıldızın uzaklığını belirtmek için insanlar ışık yılını kullanıyor. Çünkü başka kullanacağı bir şey yok. Birinci kat semanın genişliğini ışık yılıyla da anlatamıyorsunuz. İkinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncıyı hiç anlatamazsınız. İşte öyle bir cennet ki genişliği gökler ve yer kadar. Onun için yarışın. Ödül o. O zaman kaç kişiye verilmiş olur o cennet? Bir kişiye. Yani o koskoca cennet bir kişiye verilecek. Ödül bu. Yani her kazanana o kadar büyük cennet verilecek. Herkes de isterse kazanabilir. Kazanan herkese genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennet. Onun için iyi çalışacaksınız. Yarışı kazanmak için çok iyi çalışmak lazım. “Buşrakumul yevme cennatun: Bu gün sizin müjdeniz cennetlerdir”.”Tecri min tahtihel enhar: içinden ırmaklar akan cennetler”. Muhammed suresinde geçiyor: bal ırmağı, saf bal ırmağı, taze su ırmağı, bozulmayan süt ırmağı ve içki ırmağı. İçki evet. Cennette içki var. Ama sarhoş etmeyen içki. Fakat içki yani, “hamr” diyor. Mesela kuranı kerimde haram olan içkinin adı da “hamr”, cennette olan da “hamr”. Demek ki o içkinin insana biır zevk veren tarafı var, bir de insanı rahatsız eden tarafı var. Sarhoşluk adamı rahatsız eden tarafı. Aklını giderir. O tarafı yok. Ama zevk tarafı var. Mideyi bozan tarafı, adamın görüntüsünü bozan, aklını gideren, böyle kötü duruma sokan tarafı yok. Ama zevk veren tarafı var. Onun için “hamr”. Kuranda yasaklanan içkinin adı da hamr, cennette olduğu söylenen içkinin adı da hamr. Ama baş ağrısı yapmıyor ve sarhoş etmiyor.
Katılımcı: İçkiyi sevmiyorum, orada da içmem yani.
Katılımcı: Yemekte var değil mi?
“Zalike huvel fevzul azim: işte bu büyük bir kurtuluştur”(HADİD 12). C. Hakk cümlemize nasib etsin.
“Yevme yekulul munafikune vel munafikat: o gün münafık erkeklerle, münafık kadınlar şöyle diyecek”. Şimdi, geçen hafta infak kelimesini anlatırken bir “nafak”tan bahsetmiştik hatırlıyormusunuz? Ne idi nafak? Tünel! Şimdi tünel. Münafık da: bir tünelin iki tane yüzü vardır. Münafık da iki yüzlüdür. Nafika mı deniyordu köstebeğe? Münafık da diyorlar, evet. Şimdi köstebek tarlada tüneller açar. O tarlanın sahibi açtığı o tünelleri su ile doldurur. Der ki; köstebeği boğayım da ondan kurtulayım der. Orayı su ile doldurduğu zaman köstebek ne yapar? Öbür delikten bakarsın ki el sallıyor. Münafık da öyledir tamam mı? Mesela tünelin bir tarafını dersiniz ki şunun ağızını kapatayım, burada çok afedersiniz gebersin gitsin dersiniz, öbür raraftan çıkar işini gücünü görür orada. Yani kuranı kerimde AllahTeala onları anlatıyor ya.”Ve iza lekullezine amenu kalu amenna: müminlerle karşılaştıkları zaman amenna deler”. Biz de müminiz kardeşim, biz de inanıyoruz. Ama “ve iza halev ila şeyatınehim: kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıkları zaman”.”Kalu inna meakum: biz sizinle beraberiz”. “İnne ma nahnu mustehziun: biz onları işletiyoruz”(BAKARA 14), sen bakma. İşletiyoruz işte, biliyorsun, anlarsın, falan. İki yüzlü. Oraya gidiyor oradan, oraya gidiyor oradan.
“Muzbzebine beyne zalik la ila haulai ve la ila haulai”(NİSA 143) serseri bir şekilde dolaşıyor. Ne o kıyıya çıkabiliyor, açıkça ben kafirim diyebiliyor ne bu kıyıya çıkabiliyor, açıkça ben müminim diyebiliyor. Yani gerçekten müminim diyerek müminlik yapıyor.
“Yevme yekulul münafikune vel munafikat: o gün münafık olan erkeklerle, yani iki yüzlü erkeklerle, iki yüzlü kadınlar şöyle diyeceklerdir”. “Ellezine amenu: müminlere”. “Unzuruna: bize bakın”. Yani müminlerin önlerinde nur olacak ya, onların önlerini aydınlatacak. Bir de gene hatırlayın o yeniden dirilme gününde güneş ne idi? Güneşin üzerini kabuk bağlamıştır. “İzeş şemsu kuvvirat”. Güneşin üzerini kabuk bağladığı için ışığını vermiyor. Bir köz gibi. Közün etrafını kül kapattığı zaman, içindeki ateşi göremezsiniz. Güneş de o şekilde olacak. Dolayısıyla karanlık. Karanlık olduğu için, falanca yere gideceksin de deniyor. Toplanma yerine gidiliyor. Bir de toplanma yerinde de insanlar toplanma yerindeyken bakıyorsunuz ki birisi çok güzel ışıklar içerisinde oturuyor, öbürü karanlıkta oturuyor. Onun için diyor ki bizim tarafa bir bakın da şu ışığınızdan yararlanalım. Çünkü ne tarafa baksalar, o tarafta ışık oluşuyor.
“Unzuruna naktabis min nurikum: bize tarafa bakında biz de ışğınızdan biraz yararlanalım” diyorlar.
“Kılerci’u veraekum: onlara deniyor ki”, müminler demiyor da başkaları diyor. Melekler mi söylüyor, kim söylüyorsa. “Geriye dönün, dünyaya dönün de”
“Fel temisu nura: nuru orada arayın”. Artık burada bu tip şeyler aramayın. Dönün dünyaya, nuru orada arayın.
“Fe duribe beynehum bi surin lehu babun: aralarına bir sur çatılır”. Yüksekçe bir duvar. Kapısı da var onun.
“Batınihu fihir rahme: o surun iç kısmı rahmet, güzel. Müslümanların tarafı gayet güzel ve rahat.
“Ve zahiruhu: ama öbür tarafı”, yani surun dışı.
“Min kıbelihil azab: o tarafta bir azab var”(HADİD 13). Onlar çok sıkıntı çekiyor. Mahşer yerinde çekilen sıkıntılar. Ayeti kerimede vardı “ve yevme ahşuruhum cemian”(EN’AM 22). Enam 6. Sure 22.ayeti bir açalım. “Yevme nahşuruhum cemian: ogün onları hep bir arada toplayacağız”. Yani müslümanıda, kafiride, melekler, ruh yani Cebrail(as), hepsi “yevme yekumur ruhu vel melaiketi saffa: o gün ruh ve melekler sıra sıra dizilir”(NEBE 38). Ondan sonra “yevme ned’u kulle unasin bi imamihim: o gün her insan gurubunu önderiyle birlikte çağırırız”(İSRA 71). Bu dünyada kimin arkasından gitmişse, orada yeniden dirildikleri zaman o şahsın arkasında toplaşacaklar. Kendisine kimi önder yapmışsa. Peygamberimizi önder yapmışsa onun arkasında, başkasını önder yapmışsa onun arkasına.
“Ve yevme nahşuruhum cemian: o gün hepsini birden toplayacağız”.”Sümme nekulu lillezine eşraku: şirke düşmüş olanlara şöyle diyeceğiz”.”Eyne şurekaukum: hani ortaklarınız?”. “Ellezine kuntuz tez’umun: bir takım kuruntulara kapılıyordunuz”(EN’AM 22). İşte bu bize şefaat edecek, bizi kurtaracak diyordunuz, nerede?
Şimdi şuraya dikkat edin: “Summe lem tekun fitnetuhum illa en kalu vallahi rabbina kunna muşrikin: onları bu sıkıntıya düşüren şu sözleri” yani bu hale getiren şu sözleri. “Rabbimiz Allah’a yemin olsun ki biz müşrik değiliz”(EN’AM 23). Şimdi, Mekkeli müşrikler de kendilerini müşrik saymıyorlar. Bu putlara niye kulluk ediyorsunuz diye sorulduğunda, “ma na’buduhum illa yukarribune ilallahi zulfa: biz bunlara niye kul olalım? Bir tek sebebi var: bizi Allah’a daha çok yaklaştırsın”(ZÜMER 3). Çünkü o putları Allah’ın kızı kabul ediyorlar. O zamqn laflarına bakarsanız: bakın hedefleri Allah değil mi? Ama Allah’tan önce birisine kul oluyorsunuz. Ondan sonra diyorsun ki; bu bizi kurtaracak. Kimden kurtaracak? Allah’tan kurtaracak değil mi? Allah’tan kurtaracaksa ondan daha güçlü olmalı. Ondan daha merhametli olmalı öyle değil mi? Seni ondan daha iyi tanıması lazım. Böyle bir başka varlık yok, bunu nasıl söylüyorsun. Akıl mantık işi mi? İşte onun için ahirette diyecek ki; “vallahi rabbina ma kunna muşrıkin: Rabbimiz Allah’a yemin olsun biz müşrik değildik”(EN’AM 23) diyecek. Şimdi adam diyor ki; yetiş ya Abdulkadir Geylani diyor. Ondan sonra da diyor ki; Allah’ın izniyle geldi beni kurtardı. Ya Allah böyle şeye izin vermez, bir de Allah’a iftira ediyorsun ayrıca. Seni nereden duyacak adam. Ölmüş bir kere duynaz biir. Yaşasa bile Bağdat’tan buraya gelemez. Gücü yetse zaten. Arkasından Allah’ın izniyle deyince zannediyor ki ben artık şirke düşmedim. Böyle saçmalık olur mu? Yetiş ya Hz. Hamza dedim diyor, Allah o büyük zatı gönderdi bana yardım etti, beni kurtardı. Allah göndetmez, niye göndersin ya. Allah diyor ki; “ve men edallu minmem yed’u min dunillahi men la yestecibu lehu illa yevmil kıyameh: kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek birini yardıma çağırandan daha sapık kimdir”(AHKAF 5) diyor Allah. Böyle birisine en sapık insan diyor. Ondan sonra bu insana desen ki sen müşrik oldun: haşa ne demek sen bize nasıl müşrik dersin, en samimi biziz. Biz işte şöyle imanlıyız, böyle imanlıyız. Güzel de, eğer ölçü Allah’ın kitabıysa her şey ortada. Ama başka kitapları ölçü alıyorsan, Allah da onu kabul etmiyor.
Katılımcı: 22:35-224 arası hiç duyulmuyor.
Katılımcı: Savaşta yardım etmiş ama melekleri göndermiş. Hiç bir zaman için meleklere bize yardım edin diye dua edilmiyor.
Katılmcı: Peygamber(sav)’in direk ondan yardım istemesi var. Yani Rabbine dua et diyerek ama Allah’tan direk istemiyor. Peygamber(as)’a güvenerek..
Aynı Katılımcı: Mesela Allah günhlarımızı affede..
Aynı Katılımcı: Garanti mi Peygamberin duası?
Katılımcı: Hz.İbrahim babası için yapmıştı.
“Ve ma kanestigfaru ibrahimi li ebihi illa mev’idetin vaadeha iyyahu: İbrahim’in babasının bağışlanmasını istemesi İbrahim’in ona yaptığı vaaden, verdiği sözden dolayı”(TEVBE 114). “Ve estagfirenne ve ma emliku leke minallahi min şey’in: senin bağışlanmanı C.Hakk’tan isteyeceğim muhakkak ama benim Allah’a karşı herhangi bir gücüm de yetmez”(MUMTAHİNE 4). Allah’ın bağışlamasını garanti edemem diyor İbrahim(as). Mümin olursanız, Peygamberimiz de bağışlanması için dua ederse AllahTeala’nın o duayı kabul etmesini bekleriz. Gene bir ayeti kerimede öyle var. “Ve lev ennehum iz zalemu enfusehum cauke festagferullahe vestagfera lehumur resulu le vecedullahe tevvaben rahima: onlar kendilerini kötü duruma düşürdükleri zaman senin yanına gelseler ve Allah’tan bağışlanmalarını isteselerdi”, bir kere önce onlar istiyor. Ya rabbi bizi bağışla diyorlar. “Peygamber de onların bağışlanmasını isteseydi, göreceklerdi ki C.Hakk gafur ve rahimdir”(NİSA 64). Yani böyle C.Hakkın kimseye verdiği bir garanti yok. Onun için bizim evvela AllahTeala’ya yönelmemiz gerekiyor.
Bir de Yunus suresinin 28 ayeti var. Yunus 10.sure. “Ve yevme nahsuruhum cemian” gene aynı şekilde “Onların hepsini bir araya toplayacağız. “Summe nekulu lillezine eşraku: sonra müşriklere diyeceiz ki”,”mekanekum entum: olduğunuz yerde kalın”. “Ve şurekaukum: ortaklarınız da kalsın”. “Fe zeyyelna beynahum: ve kendi aralarında sabitleştirdik”, yani öylece donup kaldılar. “Ve kale şurekauhum ma kuntum iyyana ta’budu: bu defa bu dünyada ortak koştukları bunlara diyecekler ki; siz bize tapmıyordunuz ki”. Siz kendi hayalinizde ranrı oluşturdunuz, taptınız. Siz bize tapmıyordunuz ki. “Fe kefabillahi şehiden beynena ve beynekum. Allah bizimle sizin aranızda şahit olmaya yeter. O kafi, başka şahide gerek yok. “İn kunna an ibadetikum legavi: sizin bize kulluğunuzdan gerçekten haberdar değildik,biz bilmiyorduk diyeceklerdir”.
Katılımcı: Siz ve ortaklarınız dedikten sonra parantez.(31:41-31:46 arası duyulmuyor.)
Katılımcı: Sanem üç yerde geçiyor.
Katılmcı: Burada tanrılarıyla,putları kastediliyor ama altındaki ayette koştukları ortaklar onları da insan yerine koyduklarını söylüyor.
Katılmcı: Bizdeki Ömer, Ali,Hasan, Hüseyin şeyleri de aynı kategoride mi?
Katılımcı: Hocam mesele İbni Teymiye’nin söylediği mesela Nuh(as) zamanında putların ismi kuranda da geçiyor. Onlar aslında şahıslarmış. Zamanın salih insanları. Vefat ettikten sonra aşırı sevgi, suretlerini yapma falan derken putlaşma.
Katılmcı: Hocam bunlar namazda durur gibi böyle kıyamda duruyorlar dakikalarca.
-Dünyanın ortası neresi? demiş.
Nasrettin Hoca: Benim ayağımı bastığım yer.
– Olur mu?
Nasrettin Hoca: İnanmıyorsanız ölçün.
-Efendim, ben bu kabinde yatanın durumunu biliyorum!
-Yaa nereden bileceksin?
-Sen ne bilirsin ki,
Bilmeyene anlatılmaz diyecek kolay. Yalan söylemek kolay, nedir ki yani.
Evet, şimdi akşam namazını herhalde bu arada kulmamız lazım. Vakit epeyce daraldı. Şu ayeti kerimeyi tamamlayalım da, ondan sonra kılalım.
“Yevme yekulul munafikune vel munafikat: o gün münafık erkekler ve münafık kadınlar şöyle diyeceklerdir”. “Ellezine amenu: müminlere”. “Unzuruna: bize bakın”.”Naktebis min nurikum: sizin nurunuzdan yararlanalım”. “Kilerci’u veraekum: denecek ki siz geriye dönün”, dünyaya, orada kazanılıyor, burada kazanamazsınız. Bitti artık. “Fel temisu nura: orada nur arayın”. Tabi dünyaya dönmek de mümkün değil. “Fe duribe beynehum bi surin lehu bab: aralarına bir duvar çekilir, onun da bir kapısı var”. “Batınuhu fihir rahme: iç tarafında müminler var, orada rahmet var” Allah’ın ikramları var, orada ikramlar görüyorlar. “Zahiruhu min kıbehil azab: ama dış kısmında azab var, çekilen sıkıntılar var”(HADİD 13).
“Yunadunehum: Bu defa onlar, bunlara bağıracak”. “E lem nekun meakum: biz sizinle beraber değilmiydik?”. Peygamberimiz ile savaşa katılmışlardı. Camiye gelip namaz kılıyorlardı. Hatta en zor savaş diye C.Hakk’ın belittiği Tebuk savaşına bile katılmışlardı münafıklar. Dönüşte Peygamberimize komplo kurdu, öldürmeye çalıştılar. Bizimle iç içe, bilemiyorsunuz ki. Peygamber(sav) bazı münafıkları o kadar beğeniyordu ki çok iyi müslüman zannediyordu. “Ve iza reeytehum tu’cibuke ecsamuhum” dedi C.Hakk Peygamberimize. “Onları gördüğün zaman görüntüleri seni hayran bırakır. “Ve in yekulu tesma li kavlihim: konuşmaya başladılar mı sözlerine dersin: ne güzel konuşuyor”(MÜNAFİKUN 4). E nolacak? Yalan söyleyen çok rahat konuşur. Nası olsa yapmayacak. Yani bunlar çok. Bu tip meseleler Peygamberimiz bile anlıyamıyordu. Allah haber verince ancak bilebiliyordu. Onun için orada bağıracaklar biz de beraber değilmiydik? “Kalu bela: evet, doğru, gerçekten beraberdik”. “Ve lakinnekum fe tentum enfusekum: ama siz kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz”. Kendinizi bu hale siz soktunuz. Siz soktunuz, biz bir şey yapmadık size. “Ve terebbastum: sürekli kolladınız bizim bir hatamızı, eksiğimizi”. “Verkebtum: ve şüpheye düştünüz”. “Gerret kumul emaniyyu” bir takım kuruntularınız kendi zihninizde bir şeyler kurdunuz hayalinizde. Ve onlar sizi aldattı. Falan beni kurtaracak, filan şunu yapacak, filan bunu yapacak. Mesela Medine’de bir gurup hacı ile sohbet yapıyoruz. Birisi beni efendi kurtaracak dedi. Dedim ki; peki efendiyi kim kurtaracak? Kalktı kaçtı. O kadar duydum ki. Cevabını ver o zaman? Efendiyi kim kurtaracak? Ver bakayım cevabını. Cevabını veremeyince kalktı gitti. Bunu da defalarca duydum Medine’de. Yanlış mı söylemişiz? Getirin verin cevabını ben de öğreneyim. İşte bu kendi kurdukları yalan ve o yalana inanıyorlar, ondan sonra sizin doğrunuz ortada kalıyor.
Katılmcı: Peygamberin sözü olarak; yarın bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum şeklinde geçiyor.
-Ya benim dergimi kimse almıyor, başkalarını herkes alıyor.
– Hocam sen cennet garantisi vermiyorsun!- Ne yapalım yani biz de mi verelim.
-Dedim; cennet garantisi ver bak nasıl alırlar.
-Olsa vereyim ama yok.
Hocam benim başımdan geçti. Bir şeyhi ziyarete gittik. Vesikalık fotoğrafını verdi. Bir kere yetiş şeyhim dediğin zaman ben dedi melek gönderirüm sana. Hala yaşıyor.
Onlar, onlara seslenecekler, biz de beraber değilmiyiz? “Kalu bela: evet” beraberdini ama “ve lakinnekum fe tentum enfusekum: siz kendiniz kendinizi kötü duruma soktunuz”. “Ve terebbastum: bir eksik gedik aradınız”. “Vertebtum: ve şüpheye düştünüz”. “Ve garret kumul emaniyyu: kendi kurgularınız sizi aldattı”. “Hatta cae emrullah: Allah’ın emri geldi ve öldüler”. “Ve garrekum billahil garur: Allah’a karşı o çok aldatan şeytan sizi aldattı”(HADİD 14. Yada dünya, ne ise.
Şimdi bir çok insan kendini Allah ile aldatır. Konuşursunuz. Bakarsınız ki o;
-Allah’ıma inanıyorum, sonsuzdur benim Allah’ıma inancım.
Dün akşam. TGRT’de bir programa çağırmışlardı. Reenkarnasyon tartışılıyordu. Dinleyicilerden de bir hanım, ben reenkarnasyona inanıyorum diye hararetle savunmaya kalkıştı. Sonra program bitti kulise geçtik, o da geldi. Dedi ki; benim Allah’ıma inancım sonsuzdur dedi ama peygamberi kabul etmem dedi. Dedim tabi sen zannediyorsun ki Allah’a sadece sen inanıyorsun. Araştır bakayım Allah’a inanayamayan adam var mı? Siz istiyorsunuz ki emir vermeyen, yasak koymayan bir Allah olsun. Ve bana herşeyi versin. Ama emir vermesin. Sizin aklınız bunu alıyor mu dedim. Hem herşeyi verecek, hem emir vermeyecek. Sen şurada birisine küçücük bir iyilik yapıyorsun, hemen karşılığında bir şey bekliyorsun. Şimdi, çok çirkin de bir kadın. Çelimsiz. Şimdi orada epeyce toplaştılar kuliste. Konuşmaya başlarken ben 46 yaşındayım dedi. Çünkü en az 65 gösteriyor. Ama dedi ben reenkarnasyona inanıyorum. Dedim bak, sen reenkarnasyona falan inanmıyorsun. Olur mu dedi. Söyleyeyim bak, sana söyleyeyim; şimdi sen dedim, çok güzel olmak istiyorsun. Ama bu dünyada olmuyor. Evet dedi. Bir yerde bu iş olmalı diyorsun. Ebedi yaşamak istiyorsun, ölümlü hayatım bitsin istemiyorsun. Evet dedi. Mutlu olmak istiyorsun. Evet dedi. Ahirete de inanmak hesabına gelmiyor, çünkü orada hesap vermek var. Bu defa kendini reenkarnasyon ile kandırıyorsun. Doğru söylüyorsun dedi. Ne yapayım dedi. Dedim bak, Allah kuranı kerim diye bir kitap göndermiş. Biz bunun Allah’ın kitabı olduğunu söylüyoruz. Sen de al da oku. Deki ya bu insanlar Allah’ın kitabı diyor, bakayım bu nasıl birşeymiş oku. Eğer sende de bu kitap Allah’ın kitabıdır diye kanaat hasıl olursa, o zaman o kitapta olanları yapmak zorunda kalırsın. Tamam okuyacağım dedi. Artık ne oldu bilmiyorum. İşte mesela benim Allah’ıma inancım sonsuzdur dediği zaman, kendini kurtaracağını zannediyor. Ve bir çok kimse bu şekilde kendini aldatıyor. Ben Allah’a inanıyorum diyor. Peygambere de inanıyorum, kurana da inanıyorum. Tamam peki. Bu defa kuranı kerimden bazı ayetleri görmemeye başlıyor. Canım şimdi onun yeri mi diyor. Onun zamanı mı diyor. Kardeşim, yeri ve zamanı gelmeseydi Allah bu kitabı indirmezdi ki. Allah indirdiğini göre, demek ki yeri de gelmiş zamanı da gelmiş. Ve bunu her yerde söyleme! Niye söylemeyeceğim? Dikkat ederseniz en çok bununla karşılaşırsınız. İnsanlar kendilerini Allah ile aldatırlar. Halbuki biz Allah’a boyun eğmek zorundayız. Allah’ın bize karşı hiç bir borcu yok. Ama biz herşeyimizi O’na borçluyuz. Dolayısıyla biz onun emirlerine uymak zorundayız.
“Fel yevme la yu’hazu minkum fid yetun ve la minellezine keferu: münafıklara denecek ki; bugün sizden bir fidye kabul edilecek değildir”. Kurtulmanız için yapacağınz bir şey yok. “Kafirlerden de öyle”. Yani kafirliğini açıkça söyleyenden de fidye kabul edilmeyecek, gizleyenden de kabul edilmeyecek. “Me’vakumun nar: sizin sığınacağınız, kalacağınız yer o ateştir”. “Ve bi’sel masır: ne kötü hale gelmektir o”(HADİD 15). Ne idiniz ne oldunuz. Ağalardınız, paşalardınız, zenginlerdiniz. İtibarlı kişilerdiniz, etkili kişilerdiniz, bak ne hale geldiniz. Ne kötü hale gelmektir o.
“Elem ye’ni lillezine amenu en tahşea kulubuhum bi zikrillah: şimdi inandık diyen insanların kalplerinin Allah’ın zikrine boyun eğme(yani kurana) zamanı henüz gelmedi mi?”. Daha neyi bekliyorlar? Şimdi bir çok müslümana Allah’ın ayetlerini gösteriyorsunuz, birilerine onaylatmak istiyor. Diyor ki şuna bir sorayım, bakalım ne diyor. Sana ne! Allah ne diyorsa o. “Elem ye’ni lillezine amenu: inanmış kişiler için Allah’ın zikrine boyun eğme(yani Allah’ın kitabına) boyun eğme zamanı gelmedi mi?”. Neyi bekliyorlar boyun eğmek için? “Ve ma nezele minel hak: haktan inmiş olana”. Şimdi bu ayeti kerimeyi şöyle de anlayabiliriz: zikrullah diye dış dünyadan öğrendiğimiz, yani dış dünyada okuduğumuz Allah’ın ayetleri. Hak’tan inen de kuranı kerim. Çünkü biz çocukluğumuzdan itibaren kainatı, çevremizi okuyoruz. Her insan öyle. Kainatı yaratan kim ise kitabı gönderen de o dur. Dokayısıyla ikisi arasında tam bir bütünlük vardır. Kainatı doğru okuyan aslında Allah’ın kitabını okuyordur. O insanların zihninde bir çok doğru bilginin oluşmasını sağlar. Ondan dolayı mesela Allah Peygamber efendimize ne diyor; “fe zekkir inne ma ente muzekkir: sen hatırlat, senin görevin sadece hatırlatmadır”(GAŞİYE 1). Peki Peygamberimiz Mekkeli müşriğe neyi hatırlatacak? Ayet böyle. Evet Mustafa Bey, neyi hatırlatıcak? Mekkeli müşrik. Hayır hatırlat diyor, senin görevin hatırlatmak. Ne hatırlatılır? Zihinde olan bir şey hatırlatılmaz mı? Daha önce bilmediğin bir şey için şunu hatırlasana dediğim zaman, bir şey bilmiyorum ki neyi hatırlatayım demezmisin? O zaman Allah hatırlat diyor Mekkelilere? “Fezekkir inne ma ente müzekkir: sen hatırlat, senin görevin sadece hatırlatmadır”(GAŞİYE 1) diyor Allah. Peki neyi hatırlatıyor? O zaman hatırlayabilmek için bir şeyin olması lazım. Önceden oraya girmiş bir takım bilgiler olması lazım. Mekkeli’nin zihnine giren bilgi çocukluğundan itibaren çevresindeki gördüğü, işte dağdır, kuştur, ağaçtır, rüzgardır, insan ilişkileridir, şudur, budur, onlardan edindiği bilgilerdir. Onlardan edindiği bilgiler Allah’ın kitabında bulunan bilgilerle birebir örtüşür. Ondan dolayı Allah’ın kitabınınokuduğu zaman haaa der. Ben zaten böyle düşünüyordum. Bir çok kimseyle karşılalırsınız, Allah’ın kitabını ona oku, “ben zaten böyle düşünüyorum”. Aslında düşündüğü falan yok da senin genlerinde bu bilgiler zaten var. Yani çocukluğundan itibaren dış dünyadan edindiğin şeyler. Onun için siz kendi kendinize bakın, kuran ayetini dinlediğiniz zaman rahatlamıyormusunuz? Niye rahatlıyorsunuz? Çünkü sizin hücrelerinize kadar olan bu. O zaman bu ayeti şöyle anlayabiliriz: Allah’ın zikrine boyun eğmeleri yani şu tabiattan öğrendikleri doğru bilgiyi kullanma zamanları gelmedi mi? Bir de C.Hak’tan inene uymaları. Çünkü Allah’tan inene uyma ile dış dünyadan edinilen doğru bilgi ile birebir örtüşür. Yani fıtrattan elde edilen bilgi. Dolayısıyla, biz eğer insanlara Peygamberler gibi yaklaşacak olsak. Peygamber yeni bir şey söylemiyorum demiş oluyor. Bak işte bunları duyduğun zaman, hakikaten doğrudur diyeceğin şeylerdir. Yani evrensel dildir peygamberlerin kullandığı dil. Peygamberler gibi dünyada kime hitap ederseniz edin bu adam doğru söylüyor derler. Yani ağızıyla sana bunu itiraf etmeyebilir. Karşı da çıkabilir. Belki sana karşı savaş da açabilir ama içten içe senin doğru söylediğini çok iyi bilir. Ama Allah’ın kitabı dışında hangi kitapla giderseniz gidin, onu yakalayamazsınız. O güzelliği yakalayamazsınız. O evrensel dili kullanmazsanız bu olmaz. İşte bakın, zaman zqman bu şeyi tekrarlıyorum. Peygamber efendimiz(sav) ashabını sadece kuranla yetiştirdi değil mi? Onlar o evrensel dili konuştukları için, ki sayıları çok çok azdı. İşte Hudeybiye’de 1500 kişi kadardı. Ondan sonra müslüman olanlar zaten uzun süre tezgahında kalmadı ki Peygamber efendimizin. Hayatında bir kere görmüş, iki kere görmüş, bir ay kalmış falan. Esas yetişenler çok az. Bu çok az olan insanlar bakıyorsunuz ki asırlarca bilimin, felsefenin merkezi olan İskenderiye’dir, Suriye’dir, Mısır’dır, oraları çok kolay bir şekilde fethediyorlar. Yani insanların gönüllerini fethediyorlar. Ülkeyi fethetmek bir şey değil. Mesela Amerika Irak’ı işgal etti. Iraklılar’ın gönlünü fethetti mi? Bakın Iraklılar kendilerini parçalıyorlar Amerika’yı kovmak için. Ama siz şu 1500 tane müslüman bunlar ne olur ki, koskoca dünyayı dize getirdiler. Ne ile? Ve onların gittiği her yer bugün hala islam rengini taşıyor. Niye öyle? Çünkü işte bu zikri anlattılar o insanlara. O evrensel dili kullandıkları için, hemen karşılık buldu. Atılan tohumlar çok güzel bir şekilde yeşerdi ve hala o yeşillik devam ediyor. Efendim?
Katılımcı: Fıtrat dili.
Katılmcı: 58:11
Katılımcı: İran da buna dahil mi?
Burada bu zikrullah ile haktan inen yani fıtrat ile kuran, bu ikisini birlikte anlamamız lazım. Dolayısıyla, okuduğunuz bir ayeti kerimeden dolayı içinizde bir rahatsızlık hissediyorsanız, mutlaka o ayeti yanlış anlamışsınızdır. Yani bir türlü kafama yatmadı dersiniz bu ayet. Mutlaka yanlış anlamışsınızdır. Yada sizde bir bozukluk vardır. O da olabilir. Çünkü bir insan hasta olduğu zaman bal şerbeti verirsiniz içer, aaa çok acı acı götürün bunu der. Bal acı değil, adam hasta. Bu da olabilir. Yani bu fıtratla Allah’ın kitabı arasındaki ilişkiyi sürekli korumak lazım. Yani doğru anlayabilmek için meseleyi. Bu da kafayı çalştırmayı gerektirir. Ve mantıklı olmayı gerektirir. Akıllı olmayı gerektirir.
“Vevla yekunu kellezine utul kitab: kendilerine kitap verilmiş kimseler gibi olmasınlar”, yahuydiler ve hıristiyanlar gibi. “Min kablu: daha önce verilmiş kitab”. “Fe tale aletyimul emedu: zaman uzadı”,”fe kaser kulubuhum: kalpleri kaskatı kesildi”(HADİD 16). Allah’ın kitabına bakmadılar, başka kitaplarla kendilerini idare etmeye çalıştılar. İşte bugün biliyorsunuz hıristiyanlar Allah’ın kitabının içerisine bir çok kimsenin mektuplarını falan doldurmuşlar incil diyorlar. Yahudiler de Allah’ın kitabının içerisine bir sürü uydurma şeyler koymuşlardır. Ve buna rağmen bugün o haliyle bile tevrata, incile uymuyorlar. Çünkü gene hesaplarına gelmiyor. Müslümanlarda da aynı. Allah’ın kitabı bir kenarda, müslümanlar bir kenarda. Biz burada hemen her derste bu yanlışları söylemeye çalışıyoruz. Bu asırlardır böyle. Ben müslmanım dört dörtlüğüm falan diyor, bakıyorsun ki kuranı kerim ile müslümanların hayatı, kuranı kerim ile müslümanların hukuku, müslümanların itikadı hiç bağdaşmıyor.
“Ve kesirun minhum fasikun: onların çoğu yoldan çıkmıştır”(HADİD 16).
“İ’lemu ennallahe yuhyil arda ba’de mevtiha: şunu çok iyi bilin Allah toprağı ölümünden sonra diriltir”. Bakarsınız ki ölmüş, hiç bir bitki yok. Ama bir yağmur yağar her taraf yemyeşil. Ben bu işi en iyi Suudi Arabistan topraklarında hissettim. Defalarca gittik, kupkuru gördüğümüz toprağı bir keresinde gittim yemyeşil. Ya nasıl oldu? Yağmurlar yağdı dediler. AllahAllah burada da ot bitermiymiş? Demek ki bitiyormuş yağmur yağınca. Mekke ile Cidde arasında, Mekke ile Medine arasında, Arafat’a çıkarken. Sanki yemyeşil her taraf. AllahAllah bu nasıl oldu? Hatta Medine hava alanının yanında bir dere vardır, Taif’den gelir. Baktım ağızına kadar su akıyor oradan. İki aydır böyle akıyor dediler. Topraktaki bitkilerin ölmesi. Tabi. Toprağın ölmesi, topraktaki bitkinin ölmesinden sonra toprağa yeniden can veriyor Allah. İnsanlar da ölebilir, yani manevi olarak ölebilir. Allah onlara da yeniden can verebilir. Onun için bizim herhangi bir ümit kesmemize gerek yok. Bu topraktan bir şey olmaz demeyeceksin, oradan bir şey yapmaya çalışacaksın. Bu adam artık adam olmaz deme. Olmaması seni ilgilendirmez. Ya olursa ne yapacaksın? Ne güzel olur. Biz elimizden geleni yapmalıyız. Elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Ama toprağı su ile sulamak varken benzin ile sularsan mevcut olan bitki de gider. Senin de çok masrafın çıkar ama hiç de bir şey elde edemezsin. Benzin de topraktan çıktığı halde. Her şeyi yerinde kullanacaksın.
“Kad beyyenna lekumul ayati le allekum ta’kılun: işte ayetleri(belgeleri, işaratleri) size böyle açık açık anlattık, belki aklınızı çalıştırırsınız”(HADİS 17). Kafanızı çalıştırın. Zaten biz aklımızı çalıştırırsak farklılığımız ortaya çıkar. Bizim diğer canlılardan asıl farkımız o. Ama yoldan çıkanlar bizim aklımızı çalıştırmamızı hiç istemezler. Onun için mesela din adına hareket eden, kendine göre din oluşturmuş bir takm guruplar vardır. Bunların hiç birisi İmam Hatip Okulu’nu istemez. Hiç birisi İlahiyat Fakültesi istemez. Ve derler ki; oraya gidenler bozuluyor ve cemaatimizden ayrılıyor derler. Çünkü önemli olan cemaat. Çünkü bilirse bunun arkasından gitmez ki. Soru sorar. O da soru sorulmasından hoşlanmaz.
Katılımcı: Cemaatte olan arkadaşlar gizlice kuran okuduklarını, normalde meal okumalarına izin vermediklerini söylüyorlar.
“Innel mussaddıkıne vel mussaddıkat” dini kalpten tasdik eden, içten kabul eden kadın ve erkekler”,”ve akradullahe karden hasene: ve Allah’a iyi bir borç verenler”, yani Allah için bir şey yaptığı zaman karşılığını beklemeden yapanlar. İster maddi olsun ister manevi olsun, ne olursa olsun karşılığını beklemeden yapanlar var ya “yudaafu lehum: onların yaptıkları katlanarak kendilerine iade edilir”,”ve lehum ecrun kerim: ve onlara çok değerli bir mükafat da vardır”(HADİD 18).
“Vellezine amenu billahi ve resulihi: Allah’a ve elçilerine inanmış olanlar”. İnanmak, ben peygamberine inandım demekle inanmak olmaz. Yani iki üç derstir bunu tekrarlıyoruz biliyorsunuz. İnanmak demek o peygambere güvenmek demektir. Kurana inanıyorum diyen kurana güvenir. Kuranı yeterli görür. Kuranın yanına başka bir kitabı öne alıyorsa, bu adamın inancı laftadır gerçekte değil. Kurban olayım kurana. Ol? Lafla kurban olunuyor mu? Fiilen ol bakayım, hadi. Onun için AllahTeala bir şey diyorsa ona kesin inanmak ve kesin güvenmek gerekir. Evet bu böyledir diyeceksin ve canla başla onu savunacaksın. İnanmak budur. Medine’nin çevresinde bir kısım araplar biz de müminiz, müslümanız diye gelmişlerdi. Gerçekten de kendilerini mümin müslüman kabul ediyorlardı. AllahTeala onlarla ilgili ayette diyor ki; “kaletil arabu amenna: o çöl arapları amenna dediler, inandık”. “Kul lem tu’minu: deki onlara siz inanmadınız”.”Ve lakin kulu eslemna: teslim olduk deyin, tamam olur”. “Fe lemma yed’ulil imanul kulubikum: o iman henüz kalbinize girmiş değildir”. “Ve in tu’tiuallahe ve resulehu la yetilkum min a’milikum şey’a: Allah ve resululune itaat ederseniz(boyun eğerseniz) Allah sizin yaptıklarınızdan hiç bir şeyi eksiltmez, karşılığını da verir”(HUCURAT 14). Ondan sonra kimin inandığını söylüyor. “İnnemel mu’minun ellezine amenu billahi ve resul: müminler sadece şunlardır: Allah’a ve resulüne inanan”,”summe lem yertabu: sonra da şüpheye düşmeyen”. “Ve cahedu bi emvalihim ve enfusihim fi sebilillah: malıyla canıyla Allah yolunda bütün zorluklara göğüs gerendir inanan”(HUCURAT 15). Bu Allah’ın tarifi. O zaman kendimizi ona göre bir yoklamadan geçirelim. Şimdi benim hayatımda bir numara mevkim, makamım, param, istikbalim mi? Yoksa bir numara Allah’ın emri, Allah’ın dini, Allah’ın rızası mı? Eğer bu iki numaraya düştüyse, işte Allah onu mümin kabul etmiyor. “Ulaike humus sadikun: işte özü sözü doğru olanlar onlardır”(HUCURAT 15). İnandım deyip de doğru olanlar onlardır. Yoksa lafta ben müminim demek çok kolay.
“Vellezine amenu billahi ve rusulihi: Allah ve elçilerine inanan ve güvenenler var ya”,”ulaike humus sıddıkun: işte sıddıkler, özü sözü doğru olanlar, gerçekten peygamberleri tasdik etmiş kabul etmiş olanlar bunlardır”. “Veş şuhedau: bunlar şehidlerdir”,”inde rabbihim: rableri katında”. Şimdi bu şehid kelimesi geçtiği her yerde bizim aklımıza Allah yolunda öldürülenler aklımızdan geçer. Halbuki kuranda ona C.Hakk başka kelime kullanıyor. Diyor ki; Allah yolunda öldürülen diyor. Ama şehid farklı bir şey, kuranda geçen şehid. Yani şahid olmuş. Nedir? Allah’ın kitabının doğruluğunu gözüyle görür gibi. Gözüyle görmüş, iyice kanaat sahibi olmuş. Allah’ın gücünü, kudretini iyice özümsemiş. Şöyle söyleyeyim; mesela siz dışarı çıktınız, birisi dedi ki;
– Ta biliyormusun?
-Ne var?, Abdulaziz Hoca gitmiş falanca yere.
– Yok ya az önce sohbetteydi.
-Yok yok öyle değil.
Ne dersiniz? Ben gözümle gördüm kardeşim, kusura bakma da sen bunu git başkasına anlat dersiniz değil mi? Niye? Ben şahidim diyorsunuz. Tanığım. İşte şahiddir şehid. Şayit, tanık.
-Kardeşim bu Allah’ın kitabı!
-Ya bakma, hocalar öyle söylüyor.
-Ne demek hocalar öyle söylüyor. Bütün dünya aksini söylese bile ben bu işi kesin biliyorum.
İşte şehid o. Eşhedu diyorum ya. Allah’tan başka ilah olmadığına ben tanıklık ediyorum, ben kesin bilgi sahibiyim. Öyle isterse bütün dünya aksini söylesin. Muhammed(sav) Allah’ın peygamberi olduğuna ben şahidim. Çünkü bu kitabı getiren başka şey olamaz. Ben bu konuda kesin bilgi sahibiyim. İşte şehid o. Yani sağlam bilgisi olan. Arapça bilen arkadaşlar için söylemiş olayım: şimdi mesela “fe in kuntum fi raybın mimma nezzelna ala abdina fe’tu bı suretin ved’u şuhedaekum: eğer kulumuza indirdiğimiz bu kitap hakkında şüpheniz varsa o zaman bu kitaptaki surelerden bir tanesini benzer şekilde yapın getirin , şahitlerinizi de çağırın(yada şehidlerinizi de çağırın”(BAKARA 23). Ölüleri mi çağıracaklar? Ne demek? Uzmanlarınızı! Bu konuyu çok iyi bilenleri de çağırın. Dolayısıyla kuranda geçen şehid kelimesini bizim geleneksel manada şehid diye tercüme edersek yanlış olur. Olayı özümsemiş, kabul etmiş, tamamen benimsemiş kendisi için şey olmuş kişi demektir
Katılımcı: Allah yolunda öldürlenlere şehid denmesi bu anlamda mı?
“Lehum ecruhum ve nuruhum: işte bunların ücretleti de nurları da kendilerine aittir”. Yani ahirette o nurları önden gidenler bunlar olacaklar. “Vellezine keferu: ama görmezlikten gelenlere gelince”,”ve kezzebu bi ayatina: ve ayetlerimiz karşıdında da yalan söyleyenlere gelince”,”ulaike ashabul cahim: işte bunlarda cehennem ashabıdır”(HADİD 19). Şimdi kafir kelimesini hep inkar eden, reddeden falan diye tercüme ederler. Görmezlikten gelen demektir. Onun için mesela bakarsınız ki adam bazı ayetleri görmek istemiyor ve duymak istemiyor. İşte kafir o dur. Birisi anlattı, diyor ki; seminerdeydik, bir kuran kursu öğretmeni bir ayet okumuş. Bu ayet olmaz olsaydı keşke. İşte bu gerçek manada kafirdir. Bir başkası için anlatıyorlar; ben Nisa suresinin miras ile ilgili 11 ve 12.ayetleri için: ben bu ayetlerden çok rahatsızım. Ama hocalık yapıyormuş. Şeytana hocalık yapar, başkasına değil. Şimdi, böyleleri çok ama. Yani sayıları az değil, çok çok fazla. Tahmin edeceğinizden de daha fazla. Şimdi bunların detayını isim vererek konuştuğumuz zaman, yaşayanlardan değil ölmüş olanlardan bile konuşsak şimdi millet hop oturup hop kalkar. Ispat da ederiz ama gerek yok. Sadece size şu ayeti okuyayım, siz oradan ne anlarsanız anlayın. Bakara suresinin 159.ayeti. 23.sayfada ve bununla dersimizi tamamlamış olalım. “İnnellezine yektumune ma enzelna minel beyyinati vel huda: açıklayıcı ayetler ve doğruyu gösteren ayetleri biz indirdikten sonra gizleyenler”. Mesela çıkıp diyorlar ki; mesela şu diyalog toplantılarında, birisi de şimdi Hatay’da yapılıyor. C.Hakka şükür olsun ki beni çağırmadılar. Zaten çağırmazlar da. Biliyorlar bizim çizgimizi Allah’a şükür. Ama çağırmadığı için ayrıca şükrettim C.Hakka. Gidip orada ne yapacağım. Bayağa çok sıkıntılı günler geçirirdim. Şimdi,
-Efendim aramızdaki ihtilaflardan bahsetmeyelim. Müşterek şeylerden bahsedelim.
-Nedir?
– Senin de burnun var mış bak bak bak.
-Benim de var, aramızda bir fark yok ki. Vay be bunun da ayağı varmış. Kulağın bile var.
O zaman neyi tartışıyoruz kardeşim? İneklerin de var aynı şey. “Müşterek şeyleri anlatalım”. Kardeşim o zaman buraya niye geliyorsun ki? Peygamberler niye geldiki?
“İnnellezine yektumune ma enzelna minel beyyinati vel huda”. Hep o müşterekleri bizimkiler anlatır, bizimkiler uyuşturur. Dün birisini dinliyorum, kuranı kerim hiç bir insanı hiç bir maksatla öldüremezsiniz diyor. Allah bunu kesin olarak yasaklamıştır diyor. Meşhur birisi. Neyse. Anlatıyor.. Bu kadar savaşla ilgili ayetleri nereye koyacağız? Şimdi ona o ayetlerden birisini okusan hiç duymak istemez.
“İnnellezine yektumune ma enzelna minel beyyinati vel huda: açıklacı ayetlerle doğruyu gösteren ayetleti biz indirdikten sonra gizleyenler” okumak istemeyenler. “Min ba’di ma beyyennahu lin nasi fil kitap: bu kitapta insanlara onları açıkladıktan sonra”. Bakın “ulaike yel’anuhumullah: Allah onlara lanet eder”. “Ve yel’anuhumul lainun: lanet ediciler de eder”. Şimdi sen oradaki adama doğruyu söylesen belki inanacak. Niye adam sana kadar gelmişken ona bir tebliğde bulunmuyorsun ki?
“İllellezine tabu ve aslahu ve beyyenu: ama tevbe eden, kendini düzelten ve o açıklamadığı ayetleri açıklayanlar hariç”. Açıklayacaksın, öyle şey yok. “Ulaike etubu aleyhim: onların tevbesini kabul ederim”. “Ve enet tevvabur rahim: ben tevbeleri kabul eden ve ikramı bol olanım”(BAKARA 160). Şimdi bak bunlara Allah kafir diyor. “İnnellezine keferu ve ve matu ve hum kuffarun” bu ayetleri görmezlükten gelen ve görmezlik ederek ölenler. Yani bunlar kafir olup, kafir olarak ölenler. “Ulaike aleyhim lanetullah: bunların üzerinde Allah’ın laneti vardır. “Vel melaike: meleklerin laneti vardır”,”ven nasi ecmain: tüm insanların laneti vardır”(BAKARA 161), çünkü Allah’ın ayetini biliyordun, bir okusaydın belki oradan bir tanesi doğruyu bulup, doğru yaşayacaktı.
“Halidine fiha: sürekli bu lanet altında kalırlar”. “La yuhaffefu anhumul azab: o azab onlardan hafifletilmez”. “Ve la hum yunzarun: gözetilmezler”(BAKARA 162).
“Ve ilahukum ilahin vahid: hepinizin ilahı bir tek ilahtır”. “La ilahe illahu: ondan başka ilah yoktur”. “Errahmanur rahim: rahman ve rahimdir”(BAKARA 163).
Katılımcı: Bu şehit kelimesi Allah yolunda öldürülenler için bizzat kuranda kullanılmış mı?