Allah nasip ederse yarından sonraki gün, Perşembe günü, kurban bayramı. Herhalde yakınlarınızdan duymuşsunuzdur ya da televizyonlardan, haberlerden hacılar bu akşam Arafat’talar. Yarın da bayram yapacaklar. Her zaman olduğu gibi yine insanların zihinleri karışıyor. Onlar mı doğru biz mi doğru diye. Şurası son derece kesin yani %100, %100’ün üzerinde bir rakam olsa onu da söyleyeceğim. Kesinlikle yanlış yapıyorlar. Yarın bayram olmasına imkan ve ihtimal yok. Ama her zamanki yaptıkları gibi yine yaptılar. Onların temel bir hataları var. Kavuşum gününü esas alıyorlar, yani ayla güneşin bir hizaya geldiği, güneşin ayla birlikte battığı zamanı esas alarak dini günlerini ilan ediyorlar. Ay güneşle birlikte battığı zaman ayın görünmesine ihtimal yoktur. Çünkü güneşin ışığı ayı tamamen kapatır. Asla görülemez. Bu batılıların esas aldığı takvimdir. İslam’ın esas aldığı takvimde ayın çıplak gözle görülmesi prensibi vardır. Hem Kuran’ı Kerim’den çıkmış olan bir prensiptir hem hadis-i Şerifeler açıkça bunu ifade eder. Dolayısıyla Türkiye’de uygulanan ay takvimi tamı tamına Kuran’a ve sünnete uygun olarak tatbik edilmektedir.
İnşallah namaz vakitleriyle ilgili de aynı şey yapılır. Namaz vakitlerinde ciddi problemler var. Onu zaman zaman size söylüyorum. Şimdi ona girecek değilim. Ama bu vesileyle zihinlerdeki şüphe gitmesi lazım yani yarın asla bayram değildir. Ancak öbür gün, Perşembe günü bayram olabilir.
Şimdi tabii haklı olarak diyeceksiniz ki o zaman Diyanet İşleri Başkanlığı neden Araplarla birlikte Arafat’a çıktı ve neden yarın onlarla birlikte bayram edecek? Orada bir disiplin var. Peygamber (sav) zamanından beri uygulanan ‘Hac Emirliği’ denen bir görev var. Dolayısıyla hac emiri karar verdikten sonra ona kimse muhalefet edemez. Yani Diyanet’in bu yanlıştır demesi, diyebilir tabii yanlış olduğunu söyler geçer. Ama yanlıştır deyip de yarın Arafat’a çıkamaz, öbür gün bayram yapamaz. Hac Emirine aykırı davranışta bulunamaz. Zaten öyle olsaydı hac işi tam bir keşmekeş içine girerdi. Dolayısıyla orada yapılmış olanlar yanlış değil. Yani gelen hacılara siz zamanından önce Arafat’a çıktınız, önce bayram yaptınız falan deme hakkımız yok. Ama Suudi Arabistan’ın yaptığı yanlıştır.
Şimdi kurbanla ilgili ayetleri okuyacağız Allah nasip ederse. Elimizdeki Kuran mealinin 336-337. sayfaları. Biz 337’den başlayalım. Çünkü 336’dan başlarsak zamanımız yetmez. Birkaç dakika geç başlamak zorunda kaldık zaten derse. Burada Allahu Teala şöyle buyuruyor 34. Ayette
(Arapçası) Her ümmet için bir mensek oluşturmuşuzdur.
‘Mensek’ kelimesinin anlamı daha çok kurbandır. Ama bu öyle bir kelime ki Arapça’da ismi zaman, ismi mekan, mastar mimi yani aynı anda üç anlamı içinde taşıyan bir kelimedir. Burada üç anlamı da vermek mümkündür. Yani kurban kesme zamanı, kurban kesme yeri ve kurban. Üç anlam da verilebilir bu kelimeye. Kurban kesmenin bir zamanı vardır. Hacıların kurban kestiği günlerde insanlar kurban keserler. Onu da Allahu Teala hemen sağdaki sayfaya bakarsanız, yani hac suresinin 28. Ayetinde diyor ki. Hatta 27. Ayette Allah’u Teala İbrahim (as)’a’ insanları hacca çağır. Yaya ya da bitkin binekler üzerinde derin vadilerden geçerek sana gelsinler. Kendileri için birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın adını bilenen günlerde Allah’ın onlara rızık olarak verdiği behimet’ül enam üzerine anlasınlar.’
Behümetül enam, yani enam hayvanları manasına geliyor. Enam da bizim kurban kestiğimiz hayvanlardır. Yani işte koyun, keçi, sığır, deve. Bunların adı behimetül enamdır. Onların kurbanlık olması Kuran’ı Kerimle sabittir. Ondan dolayı onların dışındaki hayvanlar kurban olmaz. Yani işte horoz kurban olmaz mesela. Ya da keklik kurban olmaz. Behimetül enam olmadığı için işte geyik kurban olmaz ve kurbanın günleri var. Diyor ki belli günlerde. ‘eyyamin malumat’ belli günlerde. Niye belli günlerde diyor? Demek ki bunun günleri taa baştan beri belliymiş. Bu belli günler ifadesini Allahu Teala bu ayette İbrahim (as) için kullanıyor. Bundan şu da anlaşılıyor. Demek ki İbrahim (as)’dan önce de o belli günler vardı ki İbrahim (as)’a o belli günlerde Allah’ın adını ansınlar diyor. Zaten yeryüzünde ibadet için yapılan ilk bina Kabe-i Şerif’tir. İlk binayı kim yapar? İlk insan yapar değil mi? Adem (as) işte.
‘Arafat’ yani ‘arefe’ tanıdı demektir. Zaten biz Arafat diyoruz. Arapça’da arife denir. Yani tanıdığı yer anlamında. Adem (as)’la Havva annemizin o cennetten çıktıktan sonra, yani o bir bahçeden çıktıktan sonra birbirlerini görüp tanıdıkları yer olduğu rivayeti var. ‘Müzdelife’ de yerleşmek manasına geliyor. Oranın bir adı da ‘cem’dir. İşte orada karı-koca birlikte oldukları söyleniyor. İşte Kabe-i Şerif ilk ev. Mesela ‘cidde’ onun adının da ‘cedde’ olduğunu söylerler. Hatta bazı Araplar da cedde diye telaffuz ederler. ‘cedde’ de nine demektir. Havva annemizin kabrinin orada olduğu söyleniyor. Yani şeyler çok uygun düşüyor. Zaten Kuran’ı Kerim’de üzerine dikkat çekilen tek yer Mescid-i Haram’dır. Yani Kabe-i Şerif’tir. Oranın çok büyük bir önemi var tabii.
‘Malum günlerde’ sözü İbrahim (as)’a söylendiğine göre demek ki ondan önce de kurban kesmenin malum günleri varmış. İşte o malum günler bugün kurban kestiğimiz günlerdir.
Kurban Bayramının gününe ‘yevmin nahr’ denilir. Nahr günü, kurban kesme günü. Ondan sonraki 3 güne de ‘eyyamin teşrid’ denir ve bu dört günde de kurban kesilebilir. Hanefiler 3 günde kesilmeli demişler ama delilleri nedir bilmiyorum doğrusu. Şafiiler 4 günde kesilebilir demişler. Deliller onları destekliyor. Şimdi tekrar 34. Ayete geçelim.
(Arapçası) Her ümmet için bir kurban kesme zamanı belirledik.
Niçin belirlemiş Cenabı Allah
(Arapçası) Onlara ???? olarak verdiği behimetül enam üzerine Allah’ın adını ansınlar diye.
Şimdi belli günlerde behimetül enam üzerine yani işte bizim kurbanlık hayvanlar dediğimiz şey. Behimetül enam dediniz mi sadece onlar akla gelir. Onların üzerine hem başka yerde Allah’ın adı anılıyor hem Kâbe ve çevresinde Allah’ın adı anılarak kesiliyor. Her ümmet için Allahu Teala bunu belirlediğini söylüyor. Bizim de kurban kesme günlerimiz aynı günler. Yani bayramın 1., 2., 3. Ve 4. günleri.
‘Fe ilahikum ilahun vahid’ ‘Hepinizin ilahı bir tek ilahtır.
Dolayısıyla aynı emri vermesi çok tabiidir elbette. İkinci bir ilah yok ki o da falanca günleri tayin etsin değil mi?
(Arapçası) ‘ siz ona teslim olun. Allah’a içten teslim olanlara müjde ver. Allah’a içten telim olanlara Allah’ın adı anılır, ayetleri okunursa içleri titrer.
Böyle bir heyecan basar. Hoşlarına gider. Siz onu hep yaşarsınız. Yani Kuran ayetlerini dinlediğiniz zaman isterseniz yüzüncü kez dinleyin içinizde onun bir tazeliğini, rahatlığını, heyecanını yaşıyorsunuz.
(Arapçası) Bir de bunlar, o samimi olan kişiler, başlarına gelene sabrederler.
Başlarına gelene sabrederler ne demek? Burada imtihan yapıyor Allahu Teala. İmtihanı yapan o. Seni yaratan o. Sahip olduğun her şeyi veren o. O zaman sana düşen boyun eğmektir. Sabretmek demek tembel tembel yatmak demek değil. Her şeye rağmen hedefe doğru yürümek için bütün çabasını göstermektir kişinin. Ama isyan etmemek. Bileceğiz ki burası imtihan dünyasıdır. Hiç hoşumuza gitmeyen şeyler olur. Hangi öğrenci imtihana hoplayarak zıplayarak gider. İmtihan her zaman sıkıcıdır. Her zaman rahatsız edicidir. Zaten insanın mihnet ve meşakkat içerisine girmesi demektir. O zaman sabırlı olmak lazım.
(Arapçası) ‘ ve namazı sürekli kılan kimselerdir.
Yani şimdi kıl. Arada sırada kılarım. Şimdi bazıları bir kısım insanlara nasihatte bulunuyorlar. ‘ Ya sen şöyle bir hele yatsılardan başla. Günde bir vakit kıl. Sonra 2 ye 3 e 4 e 5 e çıkarırsın.’ ‘Güzel de bu bol keseden kimin adına konuşuyorsun?’ ‘ e biraz alıştıralım.’ ‘Kardeşim san ibadet edecekse istediğini yapabilirsin. Hatta adama diyebilirsin ki hiç namaz kılma. Ben seni idare ederim. Bendensin.’ Dersin. Güzel. Ama bu emri veren Allah’sa neyse odur kardeşim. Efendim alışması lazım falan. Yok kardeşim. Allah bu emri vermiş. Bu emri tutması lazım. Bu emir ona her şeyini verenden gelen emirdir. Öyle şaka bir şey değil. Öyle alıştırma malıştırma yok. Kılacaksın. Alıştırma için söyleyeceğiniz şudur. Sadece farzları kıl kardeşim. Çünkü Allah’ın bizden istediği odur. Diğerlerini de kılarsak güzel olur. Kılmazsak bir zararımız, eksiğimiz olmaz.
(Arapçası) Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de harcarlar.
Az-çok öneli değil ama harcarlar. Allah rızası için malını verebilir.
(Arapçası) Şimdi büdnü de sizin için kıldık.
Şimdi bu ‘büdn’ kelimesi ‘bedene’ diye anlatılıyor. İşte bugün Enes hocayla birlikte bir çalışma yaptık. Ayetlere baktık. Sözlüklere baktık. Şimdi burada ‘büdn’ ‘bedene’ kelimesinin çoğulu. ‘bedene’ de sığır ve deve olarak geçiyor. Koyun-keçi onun içerisine sokulmuyor. Bu yanlış olmalı dedik. Mümkün değil. Çünkü eğer bu bizim için farz kılınmış bir şey, bizim görevimiz buysa Peygamberimiz Efendimiz koyun kesmezdi. Tokluğu ??? kesmezdi değil mi? Yani derdi ki mutlaka büyük baş hayvan keseceksiniz. O zaman bu kelimenin anlamı ‘bedenli’. Mesela iri yarı adama ‘bediin’ denir Arapçada. Bu bir vasıf. Bel budne dediğiniz zaman da şimdi bu hayvanların her birisinin zayıfı, çelimsizi, sakatı, şusu, busu olur. Ama siz öylesini değil, şöyle zayıf olmayan, insanların bakmak istemediği işte eksiği kusuru olmayan hayvanları kesin. Zaten biliyorsunuz işte kulağı kesik, kuyruğu kopmuş, kesileceği yere gidemeyecek kadar zayıf falan bir kısım hayvanların kurban olamayacağı ifade edilir. İşte buradan çıkar o. Yani bedenli olmalı. Peygamber (sav) semiz, gösterişli, siyahı ve beyazı olan, gayet güzel tokluyu kurban etmiş. E şimdi Allah için kesiyorsanız en iyisini yapacaksınız. Çünkü o zat sahip olduğunuz he rşeyi verendir. Ona karşı cimrilik yapılır mı?
Bakayım bizim bu mealde nasıl tercüme etmişler. ‘Hem o bedenliler, o gövdeli hayvanlar’ güzel, mana güzel. Yani gövdeli yani iri ya da işte semiz-şişman gibi.
(Arapçası) bunu da sizin için Allah’ın şearinden kıldık.
Yani sizin için simgelerden. Allah’a ibadeti simgesi. Onun için kurbanı süslerler. Dolaştırırlar. Bu çok güzel bir şey. Kuran’ı Kerim’de de ona dair kelimeler var. ‘Laid’ deniyor. Boynuna bir gerdanlık gibi bir çiçekten şey yapar, takarsınız. Boynuzlarına birtakım süsler geçirirsiniz. Alnına birtakım şeyler asarsınız. Şöyle bir dolaşır. Gerçekten çok güzel bir şey. Yani Allah’a ibadetin bir nişanesi olarak olur.
(Arapçası) onda sizin için hayır vardır. Sıra sıra dizildikleri zaman Allah’ın adını onların üzerine anın.
Şimdi bu ‘savaap’ sıra sıra dizilme ne hatırlatıyor size? Kesilirken sıra sıra. Şimdi sen senin evinde kessen, o onun evinde. Herkes kendi evinde kesse sıra sıra dizilir mi? Demek ki bir kesme yeri ayarlama anlaşılıyor. Yani sıra sıra dizilme dendiğine göre. Yani bir mekan olacak işte orada tedbirlerinizi alacaksınız. Hayvanlar böyle sıra sıra kesilecek.
(Arapçası) yanı yere yapıştığı zaman.
Yanı ne zaman yere yapışır? Hareketsiz halde kalır, kesilir, canı çıkar artık hareket etmez. Kalk desen kalkmaz artık. İplerini de çözersin. Daha yapacağı hiçbir şey yok.
(Arapçası) ‘Ondan siz yiyin.’
Siz yiyin dediği için bu bir sadaka değil. Sadaka olsa, bir insana sadaka olarak verdiğimiz şeyden mesela, diyelim ki bir tepsi baklava veriyorsunuz komşunuza ya da bir fakire, bir tabak yemek veriyorsunuz, al da ye diyorsunuz. ‘Ya bir kaşık da ben alayım.’ derseniz ne olur? Olmaz yani. Sadaka verdiysen o artık onun oldu yani ondan bir şey isteyemezsin. Dolayısıyla kurban sadaka değil. Yani kurbanda esas olan o hayvanın eti değil. O hayvanın üzerine Allah’ın adını anıp kesmek. Tabii ki eti de önemli, etini de zay edecek değilsin. Onunla ilgili de emir var. Ama esas olan onu Allah rızası için kesmektir. Allah burada Allah’ın size rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine Allah’ın adını anıp kesesiniz diye bu görevi bize yüklediğine göre tutsanız da mesela bir şehir halkının bütün fakirlerine ramazan bayramında et dağıtsanız. Buradaki emir yerine gelir mi? Gelmez. Bitti. Emir bu. Emir belli günlerde Allah’ın bize rızık olarak verdiği küçük ve büyük baş hayvanlar üzerine Allah’ın adını anarak onları kesmektir. Emir o. Mutlaka kesilecek.
Kesmede de esas olan kişinin kendisinin kesmesidir. Bayan da kesebilir erkek de kesebilir. Ben kesemiyorum başkası benim yerime kesse olur mu? O da olabilir. Çünkü Peygamber (sav) bir hayvanı kesmiş ve bu benden ve ailemden, bir de ümmetimden. Gerçi orada vekalet yok ama yani başkasının yerine kesilebiliyor demek ki. Bir de ümmetimden kurban kesemeyenlere diye hayvanı kesmiş. Şimdi bu sadaka değil. Mutlaka kesilmesi lazım.
Kurban bayramı yaklaşınca Türkiye’de son zamanlarda bir yönüyle çok iyi bir yönüyle de tehlikeli bir adet ortaya çıktı. Şimdi bunun başlangıcını biliyorsunuz. Bir zamanlar kurban derileri toplanıyordu. Kurban bayramı günleri çeşitli dernekler, Kuran kursları, yardım kuruluşları dolaşıyor, insanlardan kurban derilerini topluyorlardı. Sonra 28 şubat döneminde bu yasaklandı. Sadece Türk Hava Kurumu toplayacak dendi. Bu defa vatandaş kendisine yapılan bu müdahaleye pasif bir direniş göstererek birçoğu vermedi. Daha sonra bu kurban derisi toplama kurban toplamaya dönüştü. Çünkü kurban toplamayı yasaklayan bir hüküm yok. Siz derisini vermek istiyordunuz gerisi de gitti. Hepsi toplanmaya başladı. Şimdi topluma karşı, topluma rağmen hiçbir şey yapılamaz. Ben dinlemedim ama dün bir siyasi partinin lideri demiş ki bu türbanla ilgili olarak ‘Türbanı serbest bırakırsak korkuyorum yarın türbansızlar okullara sokulmaz.’ diye. Bu cümle son derece yanlış. Onun şunu demesi lazım. ‘Türbanı serbest bırakalım ki türbansızlara da kimse dokunmasın. Çünkü bunlar topluma rağmen bir şey yaptığınız zaman tepki alıyorsunuz. Karşı tarafın eline fırsat geçtiği zaman hıncını çıkarıyor ve bu da sosyal huzursuzlukların kaynağı oluyor. Huzur istiyorsanız hürriyet ortamında huzur olur. Siz kendi çocuklarınıza bakın. Bazı babalar vardır çok baskıcıdır. Onların aile ilişkileri berbattır. Çocuk biraz büyüdüğü zaman ailesini terk eder. Hatta bazen de babasına inat birtakım şeyler yapar. Çoğu zaman yapar. İnançlıysa, yapamıyorsa bu defa tepkisini başka bir şekilde gösterir. Bir de her şeye rağmen çocuklarına karşı iyi davrananlar vardır. Bunların dostlukları hiçbir zaman bitmez. Sürekli birlikte olurlar. Sürekli birbirlerine destek veririler. İşte bu kurbandaki tepki de böyle ortaya çıktı. Siz misiniz insanların kurban derisine mani olan. Hadi kurbanın kendisini veriyoruz. Şimdi ne yapacaksınız?
Burada şöyle bir tehlike var. Bu istismar edilebilir. Yani kurban keseceğim diye toplar. Hatta bazı kuruluşların da böyle yaptığına dair birtakım haberler alınıyor. Ne olacak işi sadakaya çeviriyor. Evet hayır için kullanıyor. Belki cebine atmıyor, bir şey yapmıyor ama o parayı kullanıyor. Diyor ki ne olacak, kurban kesse ne olacak? Diyor. Kurban kesse ibadet olacak. Onun için eğer birisine böyle bir şey verecekseniz emin olmadan vermeyin. Kesin olarak kesileceği kanaatine varırsanız verin. Aksi takdirde vermeyin. Çünkü eğer birkaç kuruluşun yanlış yaptığı ortaya çıkarsa artık hiç kimsenin kurban toplamaya da yüzü olmaz.
Şimdi ondan sonra Allahu Teala diyor ki
(Arapçası) O kestiğiniz kurbandan siz yiyin.
Çünkü bu sadaka değil ki. Sen yiyeceksin. Başka?
(apaçası) Kanaatkara da yedirin.
Yani kendi elindekiyle yetiniyor, kimseden bir şey istemiyor. Yani biz kendi yağımızla kavrulalım neme lazım. Kimseye bir şey hissettirmeyelim. Kol kırılır yen içinde kalır gibi diyen insanlara da yedirin.
(Arapçası) ve insanlardan isteyebilen, yani ihtiyacını ortaya koyabilen kişilere de yedirin.
Şimdi biz yiyebiliyorsak, diyelim ki bir tencere et pişirdiniz, yiyorsunuz. O sıra komşunuz geldi. Kusura bakma biz yiyebiliriz ama sen yiyemezsin diyecek halimiz yok değil mi? Ona da yedireceksin. İsteyebilen veya isteyemeyen, bunların her ikisi de fakir değil mi? Yani birisi ihtiyacını hissettirmiyor öbürü hissettiriyor. İkisi de fakir.
İşte bu ayeti kerimeye tam uygun olarak Peygamber (sav) etin üç gruba ayrılmasını tavsiye etmiş. Bir grubunu ailede yersiniz, bir parçasını eşe dosta yedirirsiniz, bir parçasını da fakir fukaraya verirsiniz. Ne kadar çoğunu fakir fukaraya verirseniz sizin için daha hayırlı olur.
(Arapçası) İşte böylece o hayvanları sizin emrinize verdik.
Allah eğer o hayvanları bizim emrimize vermeseydi bizim bir tosunu, bir ineği, bir deveyi kememiz mümkün olur muydu? Bize boyun eğiyorlar. Bir koyunu, bir keçiyi de kesemezdik. Gücümüz yetmezdi yani, kaçardı. Bir kurdu kesebiliyor muyuz? Ancak uzaktan, televizyon ekranından güzel bakılıyor. Orada hiç problem yok. Ama duysanız ki bu sokaktan bir tane kurt geçmiş herhalde hiç kimse tehlike geçti haberini almadan dışarı çıkamaz. Ama bir sürü koyun gidiyormuş, hele bir bakalım. Ben de çok severim. Hele bir gideyim de sırtını okşayayım dersiniz değil mi? İşte onları Cenabı Hak bizim onlardan kolaylıkla istifade edebileceğimiz bir vasıfta yaratmış.
Belki teşekkür edersiniz Allah’a. Verdiği nimetlerin kıymetini bilirsiniz.
(Arapçası) Bu hayvanların ne eti ne de kanı Allah’a ulaşacaktır.
Eti kanı değil
(Arapçası) Allah’a ulaşan sizin içinizdeki takvadır.
O korunma hissinizdir. Allah’a kul olma, günahlardan kaçınma arzunuz ve kararlılığınızdır Cenabı Hakka ulaşacak olan. Allah’ın çünkü mala mülke şuna buna hiçbir ihtiyacı yok. Allah birini birine muhtaç kılarak insanları imtihan ediyor. Bu imtihanı Allah rızası için yapacaksınız ki bir işe yarasın. Yani yaptığınız bir işi Allah rızası için yapacaksınız başka bir şey için değil. İşte o zaman bu din takva olarak Cenabı Hakka ulaşır.
(Arapçası) İşte bu şekilde Allah o hayvanları sizin emrinize amade kıldı. Size boyun eğdirdi. Size gösterdiği bu yol sebebiyle Allah’ın büyüklüğünü kavrayasınız. Sen içten, samimi davranan, yaptığını en güzel yapmaya çalışanlara da müjde ver.
Bir şey yapıyorsanız güzel bir şekilde yapın.
Şimdi birçok hadisi şerifler var kurbanla ilgili. Hz. Aişe anlatıyor:
Resullullah (sav) buyurdular ki: bu Tirmizi de İbn Mace’de geçen bir hadis.
‘Hiçbir kul kurban günü Allah yanında kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz.’
Yani hayvanın kanını Allah rızası için akıtıyorsunuz. Buradaki ibadet o. Biliyorsunuz birçok toplumlarda hayvanlara tapılır. Bilhassa büyük baş hayvanlar, boğa, koyun da diğer hayvanlar da birçok yerlerde totem olur. Yani insanların ilahını temsil eder. Onu kestiğiniz zaman, kesebildiğiniz zaman artık ona ilah demezsiniz. Çünkü insan kestiği şeye ilah demez. Bu aslında şirki kesmektir. Şirki ortadan kaldırmaktır. Hayvanlara kutsallık inancını vermeyi ortadan kaldırmaktır. Onun için kan akıtma bu bakımdan çok önemli. Yani o kutsallığı ortadan kaldırdığı için. Yoksa hayvanı kesme, hayvanın kanını akıtmanın bir faydası olmaz. Yani kan akıtmak iyi bir şey olur mu? Ama çok iyi bir şeye hizmet ettiği için, hayvanların kutsanmasını engellediği için, tanrılaştırmasını engellediği için çok güzel.
Mısır’da Musa (as) zamanında Apis denen bir boğaya tapılırdı. Tevrat’ta vardır. O Apis’i alırlar, ona ibadet ederler, o ölünce ruhunun bir başka apise geçtiğine inanılır. Bir defa din adamları bütün yaylaları, meraları dolaşır. Hangi apisin ruhuna geçmişse, hangi öküzün ruhuna geçmişse onu seçerlerdi.
Kuran’ı Kerim’de de hani Yahudilere Musa (As) diyor ki ‘Allah sizin bir boğayı kesmenizi emrediyor denildiği zaman Yahudiler hakim güç olan firavun ve hanedanının apise taptıklarını gördükleri için onların içerisine onun sevgisi de işlemiş, benimsemişlerdi. Çocukluklarından beri onun tanrı olduğunu görmüşler. Onun için kesmeme konusunda direnmişlerdi yoksa bir öküzün parası ne ki? Bir şey değil. Bir tane kesecekler. O bir taneyi kestiler mi o inanç yıkılacak zaten. Şimdi siz gidin Hindistan’da bir tane inek kestirin. Hintliler bir tane inek kessin inanç biter.
İşte İsrailoğullarının direnmesi ondandı. Önce sen bizimle dalga mı geçiyorsun dediler. Öyle şey olur mu? Sonra ciddi olduğunu anlayınca git Rabbine sor rengi nasıldır? Git Rabbine sor o nasıl? Tarif edilen boğa tam onların apis kıvamında bir boğa. Onları kestiler ve o inanç bitti tabii. Ama az daha kesmeyeceklerdi.
İşte bu kurban günü Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yoktur diyor. ‘Zira kesilen hayvan kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla, tırnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmeden önce Allah yanında yüce bir mevkiye ulaşacak. Öyleyse onu gönül hoşluğuyla ifa edin. ‘ yani bu hayvanı keserken gönül hoşluğuyla kesin.
Ebubekir es Sıddık anlatıyor:
Resulullah (sav)’e sorulmuş: ‘Hangi hac daha efdaldir? Diye. Peygamberimiz yüksek sesle telbiye getirip ‘Kurban kesilerek yapılan hac’ demiş.
İnsanlar Allah rızası için yapılan şeyde asla cimrilik yapmamalıdır. Bilmeliler ki en iyi yatırım odur. En sağlam yatırım Allah rızası için yapılan yatırımdır. Şimdi unutmak lazım ki İbrahim (as) çok değerli bir peygamber. Bugün dikkat edin ne Yahudiler, ne Hristiyanlar, ne Müslümanlar İbrahim (as)’ı yere göğe sığdıramıyorlar. Niye? Çünkü İbrahim (as) çok büyük imtihanlardan geçmiş ve kazanmıştır. Kendi oğlunu kesmesinin emredildiğine inandığı için kurban kesmek üzere yatırıyor. Alnı üzere. Bıçağı tam çekerken ‘Tamam İbrahim, sen imtihanı kazandın.’ Diye haber geliyor ve Cenabı Hak onun yerine bir toklu gönderiyor. Böyle güzel bir hayvanı gönderiyor. Büyük bir tokluyu gönderiyor. İbrahim (as) imtihanı kazanmış oluyor. Ama o tam kararlılık gösteriyor. Gerçekten kesecek. Yani bir evladı kesmek Allah rızası için. Niye? Çünkü o evladı veren O. Şimdi bizim, bizim dediğimiz bir sürü şeyler var. Hangisi bizim? Hepsi Allah’ın verdiği değil mi? Biz bizim diye övünüyoruz. Ama hepsi Allah’ın verdiği. O zaman Allah’tan hiçbir şey esirgenmez. Allah rızası için yapılan her şey en iyisi olmalıdır. Allah ne emir vermişse tartışılmaz. Başüstüne denir. İslam odur zaten. İslam demek teslim olmak demektir. Sorgulamak değil. Allah sorgulanmaz. ‘Evet, Allah bunu yasaklamış ama bilmiyorum neden bunu yasaklamış.’ Sana mı soracaktı? Haşa sanki diyecek ki bize bir çaya gel, seni ikna edeyim. Tövbe estağfurullah. Yasakladım. Bitti. O kadar. Madem Allah bunu yasaklamış bitti kardeşim bunun sorgulaması olmaz. Yapacağın tek şey ona uymaktır. ‘Allah bunu emretmiş ama pek de aklıma yatmıyor.’ Yatmasın. Yarın öyle güzel yatar ki… sen yani bunun hesabını Cenabı Hakka vereceksin. Allah emretmişse ve bunu doğru yerden öğrenmişsen artık burada bunun tartışması falan olmaz. Burada yapılacak tek şey emre uymaktır. İşte onun adı islamdır. Teslim olmaktır.
Şimdi diyelim ki düşmanı kıstırdınız bir yerde. Teslim ol diyorsunuz. Makineli tüfeği de dayamışsınız kafasına ‘teslim ol’ diyorsunuz. Olurum ama bir şartım var diyor. Bu teslim olmak mıdır? Ne şartı ya? Benim de bir şartım var. Bir tane kurşun sıkarım olur biter. Ya da tararım. Öyle şey mi olur? Cenabı Hakka şart ileri sürülmez. Allah emretti bitti. Sağı solu yok. Başüstüne.
‘E bana çok zor geliyor.’ Tabii ki zor gelecek. Hiç kolayınıza gelen şeylerin emredildiğini gördünüz mü? Mesela tatlı yiyin diye bir ayet var mı? Ya da şöyle güzel bir cızbız yapın da yiyin diye bir emir var mı? Bunu herkes seviyor. Ya da efendim 10 metrelik binanın üstünden atlamayın. Kimse atlamaz ki. Dikkat ederseniz emirler insanlara zor gelen, yasaklar insanlara kolay gelen, hoş gelen şeylerdedir. Şimdi şurada canın şunu istiyor. Allah istemiyor. O zaman tercih yapacaksın. Allah’ın dediği mi senin istediğin mi? Allah’ın dediğini yaparsan o anda bir sıkıntı çekersin ama ilerisi çok güzel gelir. O güzelliğini daha sonra yaşamaya başlarsın. Ama o anda sıkıntı çekersin. O da imtihanın gereğidir. Canının istediği mi? O anda rahat edersin ama giderek işin zorlaşır. Giderek sıkıntıların artar. Artık içinden çıkılmaz hale gelirsin.
Şimdi hayvan kesilirken yapılan bir dua var.
(Arapçası) ‘Benim namazım, ibadetlerim, yaşamam ve ölmem varlıkların sahibi Allah içindir.’
Ben namazı kılıyorsam birisi bana Müslüman, iyi adam desin diye değil. Allah emrettiği için yapıyorum. Kurbanı kesiyorsam komşulara karşı ayıp olmasın diye değil. Allah için kesiyorum. Yaşıyorsam kendim için, çoluk çocuğum için, şunun için bunun için değil. Allah için. Öldüğüm zaman da Allah için öleceğim. Zaten Allah için çalışırsan çoluğuna çocuğuna da çevrene de herkese de en büyük faydayı zaten sağlarsın. En azami. Çünkü Allah hiçbir zaman yanlış bir şeyi emretmez.
(Arapçası) ‘Namazım ve ibadetlerim, yaşamam ve ölmem tüm varlıkların sahibi olan Allah içindir.’
Benim de sahibim, benim sahip olduğum her şeyin de sahibi. Her şey yok olacak, yalnız o kalacak.
La şerike leh. ‘onun hiçbir ortağı da yoktur.’ Dolayısıyla ondan başka sığınacağım herhangi bir şey yok. Ortağına sığınayım, beni ona karşı korusun falan yok. Kurtarıcımız, koruyucumuz, şuyumuz, buyumuz yok. Ahrette Peygamberimiz kurtaracak diyorlar. E kimden kurtaracak? Olmaz öyle şey diyor. O zaman dikkatli düşün. Peygamberimiz Allah’tan kurtaracaksa daha merhametli, daha güçlü olması lazım. Peygamberin görevi yol göstermek ve örnek olmaktır. O da onu yapmıştır. Bitti.
Allah’ın huzurunda hesabını veremeyeceğin hiçbir işe girmeyeceksin.
(Arapçası) ben böyle emir aldım diyeceksin. Ben Müslümanların bir numaralısıyım.
Ben en önde gelen Müslümanlardanım.
Şimdi Kurban bayramı namazına Peygamber (sav)-kurban/ramazan farkı yok tabii- bayram namazlarına Peygamber (sav) kadınların gelmesini de emrederdi. Hatta hayızlı kadınlar bile gelin, siz arkada ayakta durun. Yani bir kalabalık yapma. Bu adet Mekke’de uygulanıyor. Benim çok hoşuma gitti. Medine’de rastlamadım bayrama da Mekke’de rastladım. Bakıyorsunuz ki e güzel elbiselerini giymiş, çoluk-çocuk bütün aile gelmiş. Bayram namazını kılıyorlar hep birlikte. Ondan sonra da bayramlaşıyorlar. Gayet güzel bir manzara oluşuyor. İnşallah ülkemizde de olur.
Evet, böylece dersimizin birinci bölümünü bitirmiş olduk.