(Abdülaziz Bayındır) Kuran-i Kerimin 48 inci suresi olan Fetih Suresi nin yirmidördüncü ayetinden inşallah sonuna kadar okuyacağız bu Ayetler içerisinde peygamberimizin SAV gördüğü bir rüyadan bahsedildiği için, rüya konusu ile ilgili diğer ayetleri okuyarak anlamaya çalışacağız.
Allah u Teala şöyle buyuruyor:
Fetih 48/24 “Sizi onlardan engelleyen O dur; onları da sizden engellemiştir.” Mekke nin göbeğinde bunu yapmıştır, bu Hudeybiyye Antlaşması sırasında olan ya da barış anlaşması, karşılıklı bir barış anlaşması o sırada olmuş olan olayları anlatan ayetlerdir. Hudeybiye biliyorsunuz Hicret in altıncı senesinde Peygamber SAV in Hac için Medine den çıkıp, Mekke ye kadar gelip Hudeybiyye den ileriye gidememesi ile gelişen olaylar silsilesini anlatıyor. Zilkade de çıkmış Medine den Hudeybiyye ye kadar gelmiş, fakat Mekkeliler oradan içeriye Peygamberimizi sokmamışlar. Zilhice de Haccın yapıldığı aydır. Zilhice nin onuncu günü Kurban bayramının birinci günüdür, Müzdelife de Mina ile ilgili vazifeler yapılır sonra Mekke ye inilerek Kabe tavaf edilir, Zilhice nın dokuzuncu günü de Arafatta vakfe yapılır. Ramazandan sonraki ay Şevval Zilkade ve Zilhice bu üçü Hac aylarıdır. Kuran ı Kerim de geçiyor. Bakara suresinde “Hac; bilinen aylardır.” Bilinen denmesinin sebebi Mekke de bunu biliyorlar. Ne zamandan beri biliyorlar? İbrahim AS dan beri biliyorlar. Çünkü Mekke de Kabe yi eski temelleri üzerine bina eden kimdi? İbrahim AS. O zaman niye eski temelleri diyoruz? Ayeti Kerime de var değil mi?
Ali İmran 3/96 “İnsanlar için konmuş ilk Beyt (Mabed) Mekke deki o Kabe dir.” İlk Mabed dendiğine göre, O zaman ilk Mabedi ilk insanın yapmış olması lazım. Sonra Nuh Tufanında bu Kabe i Şerif in yeri kaybolmuş;
Hacc 22/26 “O Beyt in yerinde İbrahim e bir (yer) sığınak oluşturduk” O beyt in yeri ne olmuş oluyor? ilk Beyt. Dolayısıyla İbrahim A.S. meleklerin göstermesiyle kazmış ilk temelleri bulmuş ve binayı onun üzerine yapmıştır. Sonra da Cenab ı Hakka “Ya Rabbi bizim ibadetlerimizi göster” demiş. Cenabı Hak ta ona yapacağı ibadet yerlerini göstermiş, Arafat daki vakfe, Müzdelife deki vakfe, Mina daki Şeytan taşlama diye bizim vasıflandırdığımız o taş yığınlarına Cemerat deniyor; buralardan toplayıp taş atma, Bunlar İbrahim AS zamanından beri Mekke de yapılan ibadetler. Mekkeliler yani Kureys Kabilesi, kendisini İbrahim A.S ın soyundan kabul ediyor. Onun için Kuran ı Kerim de:
“Babanız İbrahim in Dini..” buyuruluyor. Mekkeliler İbrahim AS ı kendi babaları biliyorlar. Hac ve Umre ibadetlerini de hiçbir zaman aksatmamışlar, sürekli yapmışlar. Bu ibadetler dolayısıyla da Mekkeliler, Araplar tarafından kutsal kişiler olarak kabul edilmiştir. Onun için de bunların Suriye ye ve Yemen e yaptıkları seyahatlerde, Araplar bunlara kolaylıklar tanımışlar.
Kureyş 106/01 “Kureyş in ısınması için ve onların da Kureyş e ısınması için,” Kureyş o insanlara karşı sıcak, onlar da Kureyş e karşı sıcak. “…yaz ve kış yolculuklarında,” Yazın Mekke ye göre daha kuzeyde olan Şam bölgesine, Kışın ise daha sıcak olan Güney e yani Yemen bölgesine yolculuk yapıyorlardı. İşte burada bunlar, Mekke için Hac ve Ümre ibadetleri çok önemli. Çünkü Hac ve Ümre dolayısıyla onlar çevre tarafından önemseniyorlar. Kendilerinin de kutsallığına inanıyor Mekkeliler. Onun için de Harem bölgesinin dışında olduğu için Arafat a çıkmıyorlar, şimdi Arafat a çıkarak Arafat da kutsanır diyorlar, biz Harem in dışında hiçbir yere kutsallık tanımayız diyerek daha sonra dan Arafat a çıkmamaya başlıyorlar, önceden çıkarlarken. Şimdi Mekkeliler Hac ve Ümre ibadetlerini biliyorlar, Umreyi senenin her mevsiminde yapıyorlar, çevrelerindeki Araplar da yapıyor ama Hac belli aylarda yapılıyor, Bu konuya değinmekte fayda var. Aylar ifadesi kullanılıyor, bu konularda ileri geri konuşanlar oluyor. Lütfen şu Bakara Suresinin 197 inci ayetini açarsanız; biraz o ayetin üzerinde duralım, sonra asıl konumuza devam edeceğiz.
Bakara 2/197 “Hac bilinen aylardadır,” niye bilinen? Çünkü Mekkeliler bunu biliyor çevredekiler de biliyor. Herkes biliyor ki şevval zilkade zilhicce. Zilkade zilhicce ve muharrem bu üç aylar haram aylar bugün de öyledir haram aylarıdır. Haram ay ne demek? Yani düşmanınıza bile rastlarsanız o ayda dokunmuyorsunuz. Bunların birlikleri aylar bunlar, hac için çıkıyorlar;
“…Kim o aylarda Hacca başlarsa, orada kadının eşi ile ilişkisi yoktur günaha girme yok, ve birileri ile didişmek yok hac esnasında. Hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık edinin en hayırlı azık takvadır. Ey içi temiz olan kişiler; (sağlam öze sahip olan kişiler) Benden korkun.”
Bakara 2/198 “Size bir günah yoktur; O aylarda rabbinizin size yapacağı ikramı (ticarette) aramanızda” Burada kalalım bundan sonrasına devam etmeyelim.
Şimdi Bugün deniyor ki; efendim “Haram ayı artık anlamını yitirmiştir”, niye anlamını yitirmiş olsun? Bakın üç haram ayı Hac aylarına rastlıyor ve burada da Allah u Teala diyor ki, “O günlerde Allah ın fazlını aramanızda size bir günah yoktur” yani ticaret yapabilirsiniz. Araplar O aylarda panayırlar kurarlardı, Haram aylar olduğu için adam babasının katilini görse elini kaldırmazdı. Dolayısıyla herkes malını oraya rahatlıkla getirir, orada onu satar alacaklarını alır, Haccını da yapar memleketine giderdi. Ciddi bir Pazar oluşmuştu Haram ayları da o günlerde insanların kendisini güvende hissetmesine sebep oluyordu. Şimdi siz malınızı getirdiniz hadi Şevval ayında ülkenizden kalkarsınız, güvenlikli bölgenizi terk edersiniz; Zilkade zilhice ve Muharrem bu üç ayda da burada bulunabilirsiniz malınızı sattıktan sonra toparlanıp geri getirmenizde epey bir zaman alır. Fuarcılık dünyaya Araplardan yayılmıştır, pazarcılık da öyle. Bu gün İstanbul daki Pazar yerlerine bakın hala Arapların hakimiyetindedir. Her tarafta çünkü oradan gelmiştir bu pazarcılık bize. Dolayısıyla zamanla bu kaybolmuş, iş asliyetinden uzaklaştırılmış bugün de aynı şeyi yapmamız gerekir. Müslümanlar olarak O Kabe nin bulunduğu bölgede büyük panayırlar oluşturmalıyız, üç ay içerisinde bütün düşmanlıklar unutulmalı. Mesela şimdi Araplar İsrail e ambargo uyguluyorlar: O üç ay o ambargo unutulmalı, tüm Dünyaya orada malını getirip pazarlama imkanı verilmeli; ondan sonra üç ay sonra kim kimle dövüşüyorsa dövüşsün herkes çeksin gitsinler.
Böyle bir şeyin olduğunu düşünün şimdi biz bunları uygulamadığımız için geçende birisi bana diyor ki: “Hocam Kuran ı Kerim de Haram ayları ile ilgili ayetin bugün ne anlamı var?” diyor. Tarihi bir vakayı anlatıyor… Değil kardeşim bu gün de devam ediyor. Sen bunu işletmiyorsan suç Ayette değil ki sende. Dolayısıyla hac gün değil ayları alan bir ibadettir. Hac tek başına bir ibadet değil aynı zamanda büyük bir ticari organizasyonun sebebidir, oraya gidiyorsunuz ticaret yapıyorsunuz ticaret yaptığınız yerde diğer fuarlardaki gibi oyun eğlence düzenlemiyorsunuz, ibadet yapıyorsunuz. Tavafınızı yapıyorsunuz Haccınızı yapıyorsunuz, ondan sonra da memleketinize dönüp geliyorsunuz. İşte şimdi bazıları kalkıp diyorlar ki: HAC malum aylardır yani bu 3 ay içerisinde haki gün istersen haç yapabilirsin diyorlar. Şimdi bu ayetleri ilk muhatabı olan Araplar, hangi gün gidersen haç yaparsın ı hiçbirzaman anlamamışlardır. Bu üç ayın sadece Zilhice nin dokuzunda mutlaka Arafatta bulunulması gerektiğini Arapların hepsi biliyor ve uyguluyorlar. Sonra müzdelife mina ve diğer vazifeler. Bir de zaten devam eden ayetler buna izin vermiyor. Az önce okumayalım dediğim kısmı okuyayım şimdi gelen soru sebebiyle;
Bakara 2/198 “…Arafat tan aktığınız zaman, seller gibi,” orası bir vadidir gerçekten Arafat tan boşalan insanlar vadinin iki yanını tamamen dolduran bir sel gibi akarlar 17:44
Şimdi Haccın 3 ayda istediğiniz günde olur derseniz, Arafat tan böyle insanların akma imkanı olur mu? Sonra mesela yine diyor ki;
Bakara 2/203“Ve sayılı günlerde,” bakın malum Aylar dan sayılı günlere indi. Ondan sonra da:“…2 günde acele eden için bir günah yoktur” o 2 gün hangi gün? Bayramın birinci gününden sonraki 2 gün. Yani Şeytan taşlama günleri dediğimiz günler. İsteyen orada bayramın birinci günü artı 2 toplam 3 gün o işi yapar isteyen de 1 artı 3 dört gün yapar. Dolayısıyla aylardan günler’e indiriyor. Daha sonra ne diyor?
Bakara 2/198″…Oradan aşağı indiğiniz zaman, aktığınız zaman sel gibi, Meşar-i Haram ın yanında Allah ı anın,”
Bu ayetlere uygun, taa İbrahim AS dan beri yapılan Hac var. Şimdi bütün bunları yok sayıp, ondan sonra 3 ay içerisinde her gün Hac yapabilir, istediğiniz her gün yapabilirsiniz dediğinizde, o sadece kendi arzunuza göre söylediğiniz bir söz olur. Hiçbir ilmi kıymeti olmaz, hiçbir dini kıymeti olmaz. 1 soru daha geldi: Medine’deki kırk rekat namazın hükmü nedir? Hacca gidenlerin yapacakları şey Mekke de olanıdır yani sadece Mekke dir hac yeri Medine değildir. Zıp Medine nin Hac ile uzaktan yakından alakası yoktur. Şöyle düşünün peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bir kere hac yapmıştır Medine den kalkıp Mekke ye gitmiştir, çevreden de insanlar Hac için buraya gelmiştir, ama tekrar Medine ye kimler geri dönmüştür? Yalnız Medine den gelenler Medine ye geri dönmüştür. Onun dışında hiç kimse Medine ye geri gelmemiştir. Çünkü Hac açısından Medine nin hiçbir önemi yok. İnsanlar Medine ye niye gidiyorlar bir tarihi hatırayı canlandırmak için. Peygamberimiz Medine de yaşamış orada Bedir in geçtiği yer var Medine ye yakın, Uhud Savaşının geçtiği yer var Hendek savaşının geçtiği yer var, Peygamberimizin mescidi var işte Kıblenin değiştiği yer var. O tarihi zihninizde canlandırıyorsunuz bir de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin kabrini ziyaret edip geliyorsunuz o kadar. Hac açısından Medine nin hiçbir önemi yok. Sadece bu bakımdan gidip ziyaret edebilirsiniz. İnsan ömründe zaten bir kere oraya gidiyor gitmek de kolay değil, gitmişken bir de Medine yi görelim demek gayet güzel bir şey yani insanın canı ister. Ama bunu Haccın bir parçası saymak yanlış olur. Sonra burada 40 rekat 40 vakit namaz kılacaksınız deniyor, ben namazı dünyanın her yerinde kılarım, benim doğal hakkım ziyaret ettin bitti. Gittin ziyaret edecek yerleri ettin, namaz vakti eğer mescitte namaz vakti gelmişse orada kılarsın, gelmemişse başka yerde kılarsın o akşam hiç kalmadan dönebilirsin. Biraz daha kalıp bu şehri daha fazla tanımak istersin o zaman kal, senin bileceğin bir şey. Bunu Hac ile ilgilendirme Hac ile alakası yok bu işin. Evet şimdi tekrar Fetih suresindeki ayetlere geçiyoruz:
Fetih 48/24 “Mekke nin göbeğinde sizi onlardan engelleyen onları sizden engelleyen Allah u Teala dır.” Hudeybiyye bugün Mekke nin mahallelerinden bir tanesi haline gelmiştir. İyice yaklaşmışlar ama oradan ileri gidememişlerdir. “…Allah size Mekkelilere karşı zafer verdikten sonra sizi engelledi” Sizin Mekke ye girmenizi engelleyen Allah tır. Daha önceki derslerimizde söylemiştik; Peygamberimiz SAV zaten bir sene önce Hendek savaşı sebebi ile Mekkelilerle savaşta karşılaşmıştı. Mekkeliler O savaşta çok büyük hazırlıklar yapmışlardı büyük bir ordu oluşturarak oraya gelmişlerdi. Ama oradan hiç bir şey elde edemeden geri döndüler. Bir de kuraklığa yakalandılar, kıtlık senesi geçirdiler hicret in beşinci yılında. Peygamberimiz SAV onlara ciddi yardımlar yaptı Yemame başkanı Müslüman olmuş onlara buğday vermek istemiyordu Peygamberimiz Buğday vermesini emretti. Ayrıca Mekke ye yardım gönderdi, Beş yüz altın. Oradaki fukara ya dağıtıldı, ayrıca Ebu Süfyana yüklü Hurma gönderdi yüklü miktarda bir Alım satım görüntüsü altında ondan deri isteyerek deriye karşılık gönderdi. Mekke ye ciddi yardım yaparak bir de Mekke nin içerisine Mekkelilerin Müslüman olduğunu bilmedikleri insanlara göndererek Mekke nin durumunu da kontrol etti ve havayı kendi lehinde çevirmeye çalıştı. Onun için Mekke yi zaten içten Fethetmişti SAV, ayrıca Hac mevsimi yani haram ayları denen aylar Mekke geleneğinde o ayda savaş yok, üstelik 1400 kişilik bir gurup ile gelmiş psikolojik de bir baskı sağlamış Mekkeliler üzerinde. Yanında da kurbanlıkları getirmiş Mekkelilerin bunları engellemeleri için hiçbir gerekçeleri yok ellerinde ama öyle bir noktada Mekke den bunları taciz etmek için elli kişilik bir süvari birliği gelmiş bunları esir almış SAV in ashabı… Sonra Peygamber efendimiz onları serbest bırakmış. Hazreti Osman’ın Mekke ye elçi olarak gönderilmesi, onların onu bir süre alıp koymaları üzerine öldürüldüğü haberi gelmiş sonra Peygambere kendisi ile beraber Umre yapıp Hacca gelen kişilerden bağlılık yemini etmişler Peygamberimize..
Sonra Müslümanlar üstün duruma gelmişler Mekke yi fethetmeleri için hiçbir engel yok çünkü şehrin içerisinde zaten insanların bunlara karşı bir sevgisi oluşmuş. 26:37
Yapılan yardımlarla. ve mevsim o şekilde bunlar Müslümanları içeriye sokmamakla kendilerine karşı bile tutarlı olamıyorlar, o noktada Müslümanlar çok rahatlıkla Mekke yi, alabilecek durumdalar ama Cenabı Allah buna mani oluyor. Peygamberimizin Hudeybiye Mütalaası; buradan anlaşılıyor ki o emri Cenabı Hak vermiş oluyor Peygamberimize, ve biliyorsunuz Müslümanlar hiç ondan hoşnut değillerdi.
“…Cenabı Hak ne yaptığınızı görüyordu.”
Fetih 48/25 Kafirlik edenler; onlar ve sizi Mescidi Haram dan engellediler ve kurbanlıkları da,” işaretli kurbanlıklar belli orası için hazırlanmışlar. Bu kurbanlıkların kesilecek yerlere ulaşmalarını engellediler. Kurbanlıkları Müslümanlar çadırlarının yanında kestiler. Aslında öyle muhteşem bir hazırlık yapmış ki Peygamberimiz, Mekke deki yiyecek sıkıntısı nedeni ile Mekkelilerin bu kurbanlıklara da ihtiyacı vardı. Dolayısıyla buradaki çok sayıda kişi bunlar gelsinler kurban kessinler biraz da para bıraksınlar diye bekliyordu. Alışveriş yapacaklar yatacaklar kalkacaklar, Şartları o kadar güzel hazırlamış SAV. Şimdi Allah u Teala diyor ki:
“…Mekke nin içerisinde Mümin erkekler ve Mümin kadınlar olmasaydı, siz onları tanımıyordunuz. Mekke ye baskın yapsaydınız onları ezerdiniz, bundan dolayı size Ar (utanç) isabet edecek olmasaydı,” tanımıyordunuz kim olduklarını bilmiyordunuz Müslüman kafir birbirinden ayırmadan adamı ezdik geçtik, utanacak bir duruma düşerdiniz bak gördün mü? Bak bunlar Müslüman kafir ayırmadan ezip geçiyorlar diye laflar söylerlerdi.
“…O zaman Cenabı Hak size Mekke’ye girmenize müsaade eder, bu Mekke yi almanızı sağlardı.” Ama böyle bir durum olduğu için ona müsaade etmemiştir. Mekke de Müslüman kadınlar ve erkekler var. Fakat Müslümanlar bilmiyor. Mekkeli bu Müslüman kadınlardan birkaç tanesi Peygamberimize gelip sığınmıştı, O da alıp götürmüştü değil mi oradan. Ama gelip sığınmayanlar da vardı erkeklerden gelenler olmuştu onlar geri çevrilmişti Hudeybiye anlaşması sebebi ile… Bu neden böyle?
“…Allah Rahmetine soksun (ikramını göstersin) diye, ” kime? O kişi istiyor, Allah ın ikramını görmek isteyenlere… Allah ikramını göstersin diye . Müslüman olmuş o insanlar kadın erkek, Allah ın ikramından görmek istiyorlar eğer Müslümanlar başka bir şey yapacak olsalar hiç bir şey diyemeden ölecekler evet Mümin olarak ölecekler ama Allah ın bu dünyadaki ikramından görememiş olacaklar. Ahiret teki ikramı tabii ki görecekler. Men yaşa fiilinin faili men e gelir çok daha uygun oluyor. Allah istediğine diye de verilebilir ama bu daha uygun
“… Eğer bunlar ayrılsalardı,” oradaki Müslüman kadınlar ve erkekler Mekkelilerden ayrılmış olsalardı onlar da arzularına kavuşacaklardı, ezilmeyeceklerdi ama iç içe oldukları için siz Mekke baskınında bunları ezecektiniz.
“…O kafirler acıklı bir azap ile azaplandırırdık” size müsaade ederdik girer onlarım ezer geçerdiniz.
Fetih 48/26 “O Kâfirler; kalplerinde bir cahiliyet hamiyeti vardı,” bir cahiliyet gayreti düşünmeden duygusallıkla kibirle hareket eden bir tavır içerisindeydiler, kalplerinde bu vardı. “…Allah Peygamberinin üzerine sükunetinini indirdi, müminler üzerine de Cenabı Hak bu sükuneti indirdi ( rahat davranıyorlardı). Onlara Takva kelimesini de ilzan etmiş yerleştirmişti (içine işlemişti)” Kendilerini Peygamberin emrine, sözüne aykırı davranışlardan koruyorlardı. (Peygamberin emrine aykırı davranış Allah ın emrine aykırı davranış a karşı korunmak demektir.) Allah ın emirlerine aykırı davranışlardan koruyorlardı.
Hak sahibi ve ehillerdi Takva sözü onlara yakışıyordu.. Böyle bir noktada Müslümanlar orada Mekke nin hazır bir lokma olduğunu gördüler onu hemen fethedeceklerdi. Zaten her birinin içi Mekkelilere karşı kin ile doluydu neden? Çünkü ülkelerinden zorla çıkarılmışlardı bunları Medine de öldürmek için her türlü yolu denemişler, mallarını yağmalamışlar her türlü kötülüğü yapmışlar tam işte fırsat ele geçmiş burayı alalım derken almaları için de her türlü şart oluşmuşken Peygamber Efendimizin Mekkeliler ile yaptığı Hudeybiye anlaşması Müslümanları epeyce rahatsız etti ama ses çıkarmadılar. Hatta Peygamberimiz SAV: “Traş olun kurbanlarınızı kesin ihram dan çıkın” dediği zaman hiç kimseden ses çıkmamıştı. Sinirli olarak çadırına girmişti o sırada Ümmü Seleme validemiz demiş ki: “Ya Resul Allah sen tıraş ol kurbanını kes, onlar artık Mekke ye girmekten tamamen ümitlerini keserler.” Peygamberimiz de onu yapmış; hepsi de tıraş olarak kurbanlarını kesmişlerdi. Mekke ye girmek artık mümkün değil diye itaat etmişlerdi hiç birisi baş kaldırıp isyan etmemişti. Yoksa bunlar hepsi de akıllı insanlar şuurlu hareket eden insanlar.
“…Allah her şeyi bilir.”
Fetih 48/27 “Elbette Allah Resulünün rüyasını tasdik etmiştir(gerçektir),” Doğruluğunu Allah tasdik etmiştir. Rüya ne? Ne olduğunu buradan Allah u Teala bize bildiriyor:
“…İnşallah (Allah isterse) O Mescidi Haram a mutlaka gireceksiniz.” Cenabı Hakk ın sünneti Sünnetullah Allah ın ifadelerinde bir prensibi vardır, İnşallah gibi ifadeleri mutlaka koyuyor, Mutlaka gireceksiniz demiyor yetkiyi sürekli kendisinde bulunduruyor. Allah isterse, Allah isterse Mescidi haram a gireceksiniz; nasıl gireceksiniz?
“…Güven içinde ve başlarınızı da tıraş edeceksiniz, kısaltacaksınız” ümre yaptıktan sonra insanlar saçlarınız ya dipten kazıtırlar ya da kısaltırlar.
“…Bir şeyden de korkmayacaksınız.” Peygamberimizin rüyasının ne olduğu ortaya çıkıyor. Demek ki rüyasında görmüş peygamberimiz Mekke ye güven içerisinde girdiklerini, Müslümanların bir kısmının saçlarını dipten kestiğini bir kısmının da kısalttığını. Yani ümre ya da Hac ibadetini güven içerisinde yapacaklarını görmüş. Korkusuzca bu işi yaptıklarını görmüş. İşte aynen bu kalıpta rivayetler var; Peygamberimiz bu rüyasını Medine den ayrılmadan ashabına anlatmış. Onlar da büyük bir sevinçle Mekke ye gidiyoruz, Mekke ye gireceğiz Umremizi yapacağız, Haccımızı yapacağız, ve geri döneceğiz herhangi bir şey yolumuzda olmayacak diye sevinçle geliyorlar. Birden bire önleri kesiliyor, önleri kesilince şoke oluyorlar. Hz Ömer diyor ki: Peygamber Efendimize, “Sen bize demedin mi? Rüyamda gördüm, güven içerisinde gireceğiz saçımızı tıraş edeceğiz diye.” Peygamberimiz de: “Tamam dedim ama bu sene gireceğiz dedim mi?” diyor SAV. “Bu sene gireceğimizi söylemedim.” Bu sure Hudeybiye dönüşünde iniyor… ve Cenabı Hak Peygamberin rüyasını tasdik ediyor. Allah Peygamberin rüyasının Hak olduğunu tasdik etmiştir. O rüya Hak rüyadır, ne demek? Yani nasıl görmüş ise öyle çıkacaktır. Muhammed SAV, rüyasında nasıl görmüşse öyle çıkacaktır.
“…Sizin bilmediğinizi Allah biliyor, bundan önce (sizin Mekke ye güven içerisinde gireceğiniz günden önce) size yakın bir fetih oluşturmuştur.”
Hudeybiye dönüşünde üç hafta sonra Hayber i Fethetmişlerdir. 40:00 Önce………Orada zeng zenginleşeceksiniz, sonra geleceksiniz bir sene sonra zaten Kaza Ümresi diye ümre yapmışlardır. Bu vesile ile Rüya konusuna biraz girelim:
Rüya, biliyorsunuz insanların gece uyurken gördükleri şeylerdir. Bugün önce bir temel yaklaşıma dikkatlerinizi çekelim eskilerin ne olduğunu pek bilemiyorum ama çağımızdaki batılılar. Bugün batı felsefecileri ruh ve beden ayırımı yapmıyorlar. Tek bir insan var tek bir varlık var insanın bütünlüğü gibi bir kelime ile bunu ifade ediyorlar. Akılla kalp ayrımı da yapmıyorlar. Burada size sık sık şikayet ettiğim bir durum var; son çeyrek asır mı diyel,m o kadar oldu çünkü Türkiye den Avrupa ya İslami ilimler sahasında Doktora yapmaya giden kişiler var. Bunlar içerisinde burada zaten yetişmiş olarak giden orada da onlara kendisini kaptırmayıp doğru bilgiler alarak gelenler var. Gerçekten iyi yetişmiş olarak gelenler var ama bunlar maalesef azınlıkta. Gidenlerin çoğunluğu burada doğru dürüst bir Arapça bilmeden İslami ilimleri de kaynağından öğrenmeden, gidiyor Allah ın kitabını kabul etmeyen Allah ın Peygamberini de kabul etmeyen Müslümanlığı din olarak kabul etmeyen bir kültür olarak kabul eden insanların yanında; Fıkıh, kelam doktorası mezhepler tarihi doktorası hadis doktorası tefsir doktorası yapıp geliyorlar. Bu insanlar orada zaten 4 yıl içerisinde din öğrenmekle meşgul. İlim namına onların anlattığından bir şeyler anlarsa? Bu arada onlara karşı büyük bir aşağılık psikolojisi içerisinde oluyorlar ülkeye dönünce de oradakinin hayıfını çıkarıyorlar buradakilerden. Bu defa burada milletin tepesine biniyorlar. Oradaki ezikliklerini burada tersine çevirerek başkalarını ezmek için kullanmaya çalışıyorlar.
Bizde de acayip bir batı hayranlığı var adam iki kelime İngilizce konuştuğu zaman ooo felan. Kardeşim bu esas olan ilmin kendisidir dil önemli değil bilgi önemlidir. Dil; bu bilgiyi biliyorsan başkasına aktarabiliyorsan dili bilmenin de bir anlamı olmaz. Bakın Türkiye ye gelen dört sene kalan yabancılar Türkçe yi ne kadar öğrenebiliyorlarsa yurtdışına giden de o kadar öğreniyordur. Ama biz o kadar da bilmediğimiz için adam çatır çatır konuşuyor…
Şimdi arada sırada bahsettiğim bir hacı arkadaşım var imam; beraberce karayolundan Hacca gittik, adamın Arapça namına bildiği tek bir kelime var o da “Mazbut” kelimesi bundan da Araplar çok hoşlanıyorlar Arap konuşuyor, bu da karşısında “mazbut” dedi mi bak anladı söylediğimi diyor. O imam arkadaşı Hac da alışverişe götürüyorlardı kurban almaya oraya buraya götürüyorlar tek bildiği bir mazbut kelimesi; diyorlardı ki: “ hocam çatır çatır Arapça konuşuyor.” O birtek kelime bilmediği için diyor ki çatır çatır konuşuyor.
Neyse bizim asıl konuya gelelim; bizim bu arkadaşlarımız içerisinde de son zamanlarda yaygın bir hal aldı ruh ve ceset ayrımı yok; ruh yok demeğe getiriyorlar, ruh vücudun canlılığıdır. Kalp ile akıl ayrımı da yok; şimdi ruh ve ceset ayrımını da inkar ederseniz rüya konusunda çuvallarsınız. Ne yapacağınızı bilemezsiniz onun için saçma şeyler söylersiniz kendinizi de tatmin edemezsiniz. Halbuki, bakın Allah u Teala vücuda ruhu ne zaman üflediğini söylüyor? Hangi suredeydi o Secde suresindeydi değil mi? Bir secde suresinde var bir de Müminun suresinde var. Secde suresindeki ayetleri bir okuyalım Secde suresindeki ayetler şimdilik bize yeter, kısaca üzerinde duracağım Ruh ve ceset olayı üzerinde duracağım sadece Allah u Teala burada diyor ki:
Secde 32/7-9 “Yarattığı her şeyi güzel yaratandır O. İnsanı yaratmaya sulanmış topraktan başlamıştır.” Toprak sulanmadan hayat olur mu? O topraktan biten bitkiler? “…Ananızın babanızın vücudunda bir özden,” Topraktan gelen gıdalar ile vücudumuzda bir su öz oluşur, o gıdalardan alınan özden,
“…bir su oluşur bu zayıf bir sudur.” Uzun süre dayanmıyor değil mi? Çabuk ölüyor uzman tabip var burada ona soruyorum… Onun için herhalde Cenabı Hak “zayıf” diyor.
“…Sonra O onu tespih etti.” Organları dengeli hale getirdi, bu safhaya kadar gelişi de 23 üncü surede orayı bir açın kısaca oraya da bir bakalım
Müminun 23/13 “Nutfe (Döllenmiş yumurta) yı da sağlam bir yere yerleştirdik.
Müminun 23/14 “Sonra o döllenmiş yumurtayı (rahim cidarına) asılı hale getirdik. O alakayı bir çiğnem et haline getirdik, O mudgayı kemikler halinde yarattık, O kemikleri de ete büründürdük” İşte bu noktada oraya kadar canlı mı bu? Canlı değil mi, işte bu noktada diyor ki Allahu Teala:
Secde 32/9 “…Allah ona kendi Ruhundan üfledi,” Allah her insana kendi ruhundan üflemiştir. İşte şimdi Hıristiyanlar kendilerini bir acayip zannediyor İsa A.S. Ruh denince özel bir durum; her insanda var bu, her insan Allah a ait ruhtan bir parça taşıyor yalnızca İsa A.S değil ki. İsa AS Allah ın peygamberidir, Ondan daha büyük bir lütfu olur mu? Ruh üflendikten sonraki durumu; “…Bundan sonra Allah size görme işitme ve idrak duygularını oluşturmuştur.” Uh üflendikten sonraki durumu Müminun Suresinde de Allah Şöyle buyuruyor;
Müminun 23/15 “O nu bir başka mahluk olarak inşa ettik (oluşturduk)” yani ruh üfleninceye kadar ana rahmindeki cenin herhangi bir canlı gibidir. Bir koyunun cenini gibi bir, atın cenini gibi herhangi bir canlı cenindir ama o ruh üflenince “İnsan” oluyor. Onu insan yapan o ruhtur o ruh; vücut teşekkül ettikten sonra üflenen ruh; her gün vücudumuzu terk ediyor.
Zümer 39/42 “Allah O nefisleri vefat ettirir ölümü sırasında ölmeyeni de uykusunda, (vefat ettirir)” Vücut tam teşekküllü hale geldiği zaman Ruh geldi girdi; öldüğü zaman da çıkıp gidecek ölmeyenin ruhu da uykusunda iken gider. İşte uykuda ayrılan bu ruh rüyalar görür.
(İzleyici sorusu):…………………………(anlaşılmadı)
(Abdülaziz Bayındır) Akıl ve irade diyenin onu anlatması ispatlaması gerekir bu kadar ayetler içinde öyle bir şey geçmedi. Bu ruh vücuttan çekip gidiyor nereye gidiyor? Bir yere gidiyor işte o bir yeri de Cenabı Hak şöyle anlatıyor.
Zümer 39/42 “… Ölümüne karar verdiği Ruhu tutar, ama öbürünü tutmaz,” demek ki bir yere gidiyor ölen kişinin ruhunun gittiği yerle uyuyan kişinin ruhunun gittiği yer aynı olabilir. Onun için biz zaman zaman ölülerle de konuşuyoruz rüyamızda değil mi? Çok rahat bir şekilde konuşuyoruz bir şeyler anlatıyorlar, öyle yerlere gidiyoruz ki gerçek hayatta ben buraya gelmiştim diyorsunuz. Sanki vücudumuzla dolaşmış gibi oluyor bu bazılarını; işte ben birinci hayatımda buraya gelmiştim bir şeytani aldatmaya da getiriyor. İşte rüya böyle bir ortamda Cenabı Hak tarafından insanlara gösteriliyor. 54:28
(İzleyici sorusu)……………………..
(Abdülaziz Bayındır) Soru güzel de konuyu değiştirmemek için duymazdan geliyorum şimdilik…
Bazı rüyalar bu ayette belirtildiği gibi, bazı rüyalar olduğu gibi gösteriliyor insana; “Mescidi Haram a geleceksiniz saçlarınızı tıraş olacak, bir kısmınız dipten, bir kısmınız kısaltacaksınız, güven içinde olacaksınız hiçbir şeyden korkmayacaksınız.” Aynen olduğu gibi gerçekleşmiştir. Hiç yorum yok o zaman rüyaların bir kısmı böyle demek ki. -Sadaka kelimesi burada geçtiği için bunlara da “Sadık Rüya” denir. Bazı kitaplarda deniyor ki; sadık rüyayı bir tek Allah u Teala gösterir. Bunun özelliği şudur, derler ki bana da mantıklı geliyor oldukça; kendi hayatımda rastladıklarıma da tıpa tıp uyduğu için burada anlatıyorum. Diyorlar ki: “Bu sadık rüya kişiye çok kısa bir süre içerisinde gösterilir, ama anlatılması uzun bir zaman alır, bütün detaylar kişinin zihninde kalır.” Böyle diyorlar.
Rüyayı görme zamanı olarak da şunu söylüyorlar vücut dinlenmiş olmalı vücut ile ruhun ilişkisi uykuda da devam ediyor. Çünkü siz kişiyi uyandırdığınız zaman ruh geliyor geriye bu ilişki devam ediyor. Dolayısıyla vücudun da dinlenmiş olması lazım dinlenmiş olmazsanız hasta olursanız işte o rahatsızlığınızın verdiği sıkıntılar gözünüzün önüne gelir rüya zannedersiniz o rüya değildir. Kâbustur ya da sizi çok etkileyen birtakım olayların rüyanıza gelmiş olmasıdır onun için arada bir dinlenme zamanı geçmeli ki insanın günlük olaylarla alakası bitmiş olsun, tam rüya görmüş olsun. Onun için sabaha yakın bir zamanda bir de güneşin doğmasından sonra kuşluk vaktinde görülen rüyalar vardır bunlar vücudun dinç olduğu zamanlardır.
Bu sadık rüya: Nasıl görülmüşse o şekilde çıkıyor işte ayette de belirtildi. Bir de sahih rüya diyorlar, başka bir adlandırma olsun Yusuf AS ın gördüğü rüya gibi. Nasıl görmüştü Yusuf AS babasına diyor ki;
Yusuf 12/4 “Yusuf babası Yakup a demişti ki: Babacığım ben onbir yıldız gördüm, Güneşi ve Ayı gördüm, onları gördüm bana secde ediyorlardı.” Yusuf AS ın Onbir tane kardeşi var kendisi ile birlikte oniki. Annesi ve babası Yakup AS da Yusuf AS da bunu bu şekilde yorumluyorlar, yani onbir kardeşin anne ve babanın Yusuf a secde edeceklerini yani karşısında saygıyla eğileceklerini düşünüyorlar demek ki Yusuf böyle bir konuma gelecek.
Bakın öbür ayette Peygamberimiz, olacak şeyi aynen görmüştü, Mescidi Haram a girmesi, saçlarını kestirmesi güven içinde olması bu birebir çıkmıştı ama bu öyle değil. Burada sembol yıldız sembolü var güneş sembolü var ay sembolü var sonra bu rüyanın çıktığını da görüyoruz ama 46 sene sonra çıkıyor rüya. Yusuf AS Kardeşleri Yusuf A.S. ı kıskandı biliyorsunuz kuyuya attılar o kuyudan; gelen kervanlar Yusuf u çıkardılar o sırada kardeşleri de oradaydı O bizim kölemiz diyerek Kervana sattılar. Yusuf AS Mısır a gitti Mısırda bakan yetkilisi onu satın aldı eve götürdü. Evlat ediniriz dedi, yanımızda kalır diyerek ona iyi bir şekilde baktı. Yusuf AS büyüdü yakışıklı bir delikanlı olunca evin hanımı Yusuf AS ile birlikte olmak istedi Yusuf AS kabul etmedi. Sonra şehrin hanımları biliyorsunuz; Yusuf AS ı görünce Ellerini kestiler sonra bir iftira attılar ve Yusuf AS hapse girdi bir süre hapiste kaldı sonra çıktı vezir oldu yine yıllar geçti aradan en sonunda annesini babasını Mısır a getirdi. Mısır da en yetkili bakan Kral dan sonra;
Yusuf 12/100 “Onun da bir tahtı var tahtta oturuyor Annesi ile babasını tahtına çıkardı,” Topkapı sarayına gidip de Şah İsmail in tahtını görürseniz tahtta tek kişi oturmaz birkaç kişi de yanında oturabilir. Annesi ile babasını tahtına çıkardı
“…Kardeşleri de gelmişti oraya, hepsi saygı ile eğildiler,” Eğilmeye de secde derler Araplar rüku dediğimiz şeye de alnını yere koymaya da secde ifadesi kullanılır.
“… Dedi ki: Baba işte bu benim rüyamın neticesi, Rabbim bu rüyayı Hak Rüya yaptı, ” Bakın rüyada bir şeyler gördüğünüz zaman emin olamazsınız. Sizin için ufkunuzu açar, bir görüş verir ama Emin olamadığı için Yusuf AS ın kaybolduktan sonra Yakup AS çok üzülmüştü, gözlerine ak inmişti, ama hep ümidi vardı.
Yusuf 12/86 “… Ben, Allah ın bildirmesi ile sizin bilmediğinizi biliyorum,” Ayete baktığımız zaman Yakup AS ın bildiği o rüya. Başka bir şeyde Cenabı Hak bildirmiş mi biz bilmiyoruz ama Yusuf Suresine baktığımız zaman onu görüyoruz. Ama rüya kesinlik ifade etmiyor. Onu şuradan da anlıyoruz “Rabbin O rüyayı Hak yaptı,” O rüyanın da hak olduğu kesinleşmiş oluyor. Sonra bir rüya daha var biliyorsunuz Onu da şey görmüştür; iki tane rüya; Zindandaki arkadaşlar görmüştü orada Yusuf Suresinin 36 ncı ayetinde Allah u Teala şöyle buyuruyor,
Yusuf 12/36 “Hapse onunla birlikte iki genç girdi,” tabii aradan yıllar geçiyor,
“… Birisi dedi ki Ben içki (üzüm) sıktığımı gördüm, Ben de gördüm ki başımız üzerinde ekmek taşıyorum o ekmeği kuşlar yiyor, sen bu rüyanın tevilini bize haber ver.” Yani bu rüya neyi gösteriyor bundan ne sonuç elde edelim? Şimdi o arada Yusuf AS nasihatlerde bulunuyor, ama asıl rüya tabiri şöyle oluyor Diyor ki Yusuf AS.
Yusuf 12/41 “Ey Hapishane arkadaşlarım; sizden birincisi efendisine içki sunacaktır hapisten çıkacak, ama öbürü asılacak (başının üzerinde ekmek taşıyan) başını kuşlar yiyecek; işte benden görüş istediğiniz şeyler de bu şekilde sonuçlanacaktır.” 01:07:29
Bu böyle olacaktır diyerek kesin konuşuyor Yusuf AS, sonra oluyor bu olay hatta kurtulacağı zannediyor, kesin bir kanaat değil de yukarıdaki ifade kesin olsa da “kurtulacağı zannında kanaatinde olduğu zaman” zan da aslında bir ilim manasına gelir ama Kurtulacağı kanaatinde olan kişiye dedi ki: “Beni Rabbinin yanında hatırla,” dedi. Benim burada olduğumu unuttular galiba; “beni burada hatırla.” Bir başka rüya daha var bu da melikin gördüğü rüyadır. Yani Kralın gördüğü rüya, melik demişti ki:
Yusuf 12/43 “Ben yedi tane sığır (inek) görüyorum,” barka kelimesi inek te olabilir boğa da olabilir. “….Bunları yedi tane zayıf sığır yiyor, yedi tane yeşil başak yedi tane de kuru başak görüyorum ey ileri gelenler (aklı başında olan kişiler) bu rüya konusunda bana sağlam bir yorum yapın; eğer rüyanın tabirini yapabiliyorsanız.”
Tabir kelimesi, bir yerden bir yere geçmek. Caddenin bir kıyısından diğer kıyısına geçiyorsanız ona “obur” derler Araplar tabir de oradan oraya geçmek anlamındadır. Siz şurada tabirde bakacaksınız simgeler var burada işte; yedi tane semiz sığır, yedi tane arık (zayıf) sığır, bu onu yiyor buradan bir mana kavrayacaksınız ve gerçek hayattan bir şeyle ilgilendireceksiniz. Onun için tabir oluyor, tıpkı bir caddenin bir köşesinden öbür kıyısına geçmek gibi. Yedi yeşil başak yedi kuru başak buna bir anlam yüklemeniz lazım zihninizde ki rüyayı yorumlayabilesiniz.
Kralın söylediği kişiler bu rüyaya bir anlam yükleyemediler. Dolayısıyla buna ne dediler?
Yusuf 12/44 “Bunlar kâbus gibi karışık, (her rüya yorumlanabilecek rüya değildir) biz bu şekilde rüyada görülen şeyleri bilmiyoruz” dediler.
Sonra tabii Yusuf AS a gelip sormuşlardı bunlar. Orada bunlar rüyayı yorumlayamayınca hapisten çıkan ve efendisine içki sunan kişi; içki sunduğu için her yerde melikin yanında bulunuyor tabii onlar sürekli içki içiyorlar bu konuşmaları duyuyor. Orada söze karışıyor, diyor ki:
Yusuf 12/45 “Beni birazcık serbest bırakın, ben sizin bu rüyanızın yorumunu alıp geleceğim.” Ona müsaade ediyorlar tabii serbest bırakın demek hapishaneye gireyim, girilmez oraya herkes giremez bana izin verin demek istiyor. Yusuf AS ın yanına geliyor giriyor ve diyor ki:
Yusuf 12/46 “Ey doğru sözlü adam, bize şöyle sağlam bir yorum yap; yedi semiz sığır hakkında. Bunları yedi arık (zayıf) sığır yiyor, yedi yeşil başak, diğerleri kuru. Bunların yorumunu insanlara anlatayım belki onlar da (senin yerini) öğrenirler?” Yusuf AS bu rüyayı yorumluyor diyor ki;
Yusuf 12/47 “Yedi yıl aralıksız ziraat yaparsınız, (bolluk olacak) bu dönemde elde edeceğiniz mahsulü başağında bırakın yediğiniz az bir kısım hariç. Arkasından zor geçecek yedi yıl gelir. Bu yedi yıl daha önce hazırladığınız yiyecekleri tüketir, sakladığınız az bir kısım hariç. Arkasından bir yıl gelir (ikinci yedi yıldan sonra) işte o zaman insanlar bol yağmur görürler ve o zaman da sağarlar.” Şimdi ne yapıyor Yusuf AS burada? O yeşil başakla semiz sığırı yorumluyor bolluk ve bereket olarak öbürünü de başka şekilde yorumluyor. Böyle de çıkıyor sonra tabii Yusuf AS biliyorsunuz hapisten alıyorlar hazinenin başına geçiyor, bu yedi kıtlık yılı içerisinde hazineyi o idare ediyor. O insanları bolluk ve bereket içerisinde, kıtlık olmasına rağmen herkes orada geçimini sağlıyor ve bu arada kendi kardeşleri de geliyor onlara da yiyecekler veriyor ve onlarla da ilişkisi doğuyor. Sonuçta bunlar hep Kuran ı Kerim de geçen rüyalar. Kaç tane rüya saydık? Bir peygamberimizin gördüğü, iki Yusuf AS ın gördüğü rüya, üç arkadaşlarının gördüğü rüyalar dört, Kralın gördüğü rüya. Bunlar yeter konuyu kavramamız için; başka rüyalar da olacak ama bunlar konuyu kavramaya yetiyor. Rüya kelimesi farklı da olabilir oraya girmeyelim şu anda. Şimdi; bir, peygamberin gördüğü rüya Muhammed A.S. bu olduğu gibi çıkıyor hiç yoruma gerek yok. Demek ki bizim bazı rüyalarımız yoruma gerek olmadan olduğu gibi çıkabilir. İki, Yusuf AS ın gördüğü rüya yoruma ihtiyaç duyuyor, diğer iki rüya da iki kişinin gördüğü rüya ile Kralın rüyası da yoruma ihtiyaç duyuyor.
Rüyayı gören iki kişi, hapisteki o iki kişi mümin değildi onun için onlara Yusuf AS tebliğde bulunuyor. Kralın Mümin olduğuna dair de hiçbir emare yok. O zaman rüyayı görenin Müslüman olması falan da gerekmiyor. İster Müslüman ister Kâfir olsun vefat ettiği zaman veya uyuduğu zaman onun ruhunu da Cenabı Hak alıyor. Müminin ruhu nereye gidiyorsa Kafirin ruhu da aynı yere gidiyor. İnanıyor inanmıyor ayrı bir konu.
Gördüğümüz rüyalar bizim için geleceğe yönelik bir işaret olabilir. Ama o sadece bizi ilgilendirir ve bir ümit kapısıdır. Kendi kendinize bakın en zor zamanlarınızda çok güzel rüyalar görürsünüz. En sıkıntılı zamanlarımızda ve Cenabı Hak size bir yaşama ümidi aşılıyor. Kulum önün açık korkma gibi; Allah u Teala nın bir yardımı bir desteği; başka zamanlarda normal durumlarda da rüyalar görebiliriz, bir de şunu da aklımızdan çıkarmayalım Muhammed SAV Medine de hazırlanmış, Mekke ye doğru gidiyor. Harekete geçmeden rüyayı görmüş, ama o sene giremiyorlar bütün şartlar sanki o sene gidip hac yapacaklarmış gibi gösteriyor, ama giremiyorlar. Onun için ben bu sene gireceğiz demedim ki diyor. Yani rüyalar hemen çıkacak diye bir şey yok hemen de çıkabilir. Yusuf AS ın rüyası neden sonra çıkmıştır rivayet edenler diyorlar ki 46 yıl sonra çıktı. Hani 46 mı değimli yanlış olabilir ama Yusuf AS rüyayı gördüğü zaman çocuktu, rüya çıktığı zaman da Mısır ın hazinelerinden sorumlu bakanıydı. Arada ciddi bir zaman geçtiği de kesin. O kadar çok zaman geçmiş ki bu zaman aralığı sırasında Yakup AS ın gözleri kör olmuş. Çok bir zaman geçtiği de kesin. O zaman demek ki rüyanın çıkışı da epey bir zaman sonra olabilir. Peygamberimiz SAV den de Hadis i Şerif var: “Peygamberliğin kırk altıda biridir, diye” Peygamberimizin 23 yıllık vahiy dönemi içerisinde 6 ay kadar vahyin kesilgiği bu dönem içerisinde rüyalar ile peygamberimizin desteklendiği şeklinde rivayetler var. Yani bizler rüya görebiliriz ama rüyayı sadece Müslüman görür diye bir olay yok Müslüman da görür, Kafir de görür herkes de görür ve yorumlanmaya ihtiyacı olan rüya da vardır, ihtiyacı olmayan da vardır yorum da o sembollere yüklediğiniz anlam ile anlaşılır.
Sizin bulunduğunuz bölge de çok önemlidir. Sizin bulunduğunuz bölgede ve mevsimde yağmurun yağması güzel bir şey ise güzel yorumlanır; yağmur yağması zararlı ise o zaman olumsuz yorumlanır. Yani bir sembol iki yerde aynı anlamda yorumlanmaz. Duruma ve şartlara göre onun için rüya yorumlayacak kişi sizi çok iyi tanımalı toplumu, ortamı çok iyi tanımalı ona göre yorum yapmalıdır.
Rüya Vahyin bir şekli de olabilir elbette; bakın Vahiy ne demek: Vahiy kelimesi, vahiy ile hitap aynı anlama gelir. İnsanlar vahiy alır, her insan alır…
Kassas 28/7 “…Musa nın annesine vahyettik,” belki bu bir rüya şeklinde olabilir bilemiyoruz. Hz Meryem e Vahiyetti, Arı ya Vahyetti,
Şems 91/8 “Kişiye günahını takvasını ilham etmiştik,” bu zaman zaman içimize bir takım şeylerin doğduğunu ve bunların gerçek çıktığını da görürüz. Biz buna Vahiy ile İlham kavram kargaşası olmasın diye içimize doğana ilham diyoruz öbürüne Vahiy; kelime anlamı itibariyle bir farkları yok.
Şimdi siz birisiyle konuşursunuz falanca adama git şunu söyle dediğiniz zaman o adamı ne yapmış olursunuz? Kendinize elçi yapmış olursunuz. Bunu söylemediğiniz zaman yine konuşursunuz ama elçi yapmış olmazsınız. İşte Peygamberlerin farkı bu, Allah ın elçilerinin farkı bu.
Allah elçilerine insanlara git şunu söyle dediği için onlara gelen vahiy farklı oluyor. Dolayısıyla bizim içimize doğan yalnızca bizi ilgilendirir, bir başkasına söylemeye görevimiz yok Allah böyle bir görev vermemiş ya da gördüğümüz rüya sadece bizi ilgilendirir. Zaten içinize gelen Allah ın ilhamı mı şeytan vesvesesi mi onu da ayırmanız çok zor. Ama peygamber kesin olarak ayırır çünkü Allah u Teala Peygambere Vahiy gönderdiği zaman çevrede koruma tedbirlerini alır.
Cinn 72/26 “Allah gaybını kimseye açıklamaz razı olduğu elçi hariç.” Peki ona nasıl açıklıyor?
Cinn 72/27-28 “O elçinin önünden ve arkasından gözcüler diker (melekler orada çepeçevre olur şeytanlar yaklaşamaz). O elçi bilsin ki: Gelen melekler Allah ın (elçiliğini) emirlerini tebliğ ettiler” Allah ın gönderdiği emirleri tebliğ ettiler. Peygamber bunu kesin olarak bilsin ama biz mesela içimize gelenin Allah tarafından olduğunu kesin bilemeyiz şeytan vesvesesi de olabilir o bakımdan çok dikkatli olmak lazım. Ama elçi kesin bilir.
“…O Gelenlerin yanında bulunanı iyice kavrasın her şeyi tek tek kuşatsın.” teker teker sayacak hale gelsin çok emin olur peygamberler ondan dolayı
Bakara 2/285 “O peygamber kendisine indirilene inandı,” ilk inanan peygamberin kendisidir. En küçük şüphesi yoktur peygamberin o konuda, işte insanlar Allah ın sözünü anlatma görevidir elçilik. Biz de şimdi Allah ın Kuran da bulunan Allah ın sözlerini Allah ın kullarına anlatırsak o zaman o elçinin görevini yapmış oluruz. Onun için Ulema Peygamberin varisleridir, buyruluyor. O görevi yaparsak ama başka bir şey anlatırsak olmaz o zaman elçilikte Peygambere varis olmuş olmayız.
(Seyirci sorusu) İstihare ne demektir?
(Abdülaziz Bayındır) İstihare kelime anlamı “hayırlısını istemektir.” İstiharenin rüya ile bir alakası yoktur. Peygamberimiz SAV. İn öğrettiği istihare de iki rekat namaz kılınır, namazın birinci rekatında Kafirun suresi, ikinci rekatında İhlas Suresi okunur, sonra da istihare duası diye bir dua yapılır. Ya Rabbi ben hayırlısını istiyorum dersiniz ondan sonra da içinize gelecek kanaate göre hareket edersiniz. Rüya yoktur. Rüyayı sonradan ilave etmişlerdir. Rüya diye bir olay yoktur. Dolayısıyla siz iki rekat namaz kılacak durumda olmayabilirsiniz bazen o duayı da bilmeyebilirsiniz ya da vaktiniz çok ta dar olur, gene istihare yaparsınız Ya Rabbi Hayırlısı ise nasip et, dersiniz o da bir istiharedir.
Bir de İstihare sektörü oluştu tabii şimdi maalesef, istihare genel müdürleri valileri var, maalesef her şeyi istismar edildiği gibi bu da çok istismar ediliyor. Bazı istihare memurları var şimdi biliyorsunuz bir gurupta var bu; bizim komşulardan birisi oğru için gitmiş istihare yaptırmış şimdi cevabı da evet hayırlı veriyorlar. Memur Hayır demiş kadın sevinmiş Oh bizim oğlanın istiharesi Hayırlı çıktı diye. Meğer Hayır değilmiş hayırmış sonradan öğrenmiş bunlar çok çirkin şeyler çok çirkin şeyler… Bunun dinle imanla İslam ile uzak yakın alakası yok. Bu tamı tamına bir din istismarıdır. Çok çirkin bir davranıştır. Siz kendiniz Cenabı Hak tan hayırlısını istiyorsunuz, iki rekat namaz kılarsanız, arkasından dua edersiniz, Peygamberimizin öğrettiği duayı bilirseniz onu yaparsınız ama bunun Arapçasını değil Türkçesini… O istekte bulunmaktır ne istediğini bilmen lazım… Dolayısıyla istihare de Peygamberimizin bize öğrettiğinde rüya diye bir olay yok bu sonradan ortaya çıkmış, tabii iyice çığırından çıkarılmıştır.
(Seyirci sorusu) Peygamberimiz Ruh ile ilgili…………….Anlaşılmadı
(Abdülaziz Bayındır) Ruh ile ilgili şöyle bir ayet var
İsra 17/85 “ Sana Ruh u soruyorlar De ki: Ruh Rabbimin işlerindendir. Size bilgiden çok az verilmiştir.” Bizim burada bir Felsefe Profesörü var şu anda Azerbaycan da. Bu zat Moskova da yetişmiş kendisini iyi yetiştirmiş bir kişi gerçekten bir ilim adamı Ruh konusunda diyor ki: Okumadığım kitap kalmadı bu ayeti ona gösterdim. Bu ayeti gördü gördüğü günden beri sık sık bu ayetten bahsediyor Allah ne güzel anlatmış ya diyor, “ya hocam keşke benim bu ayetten daha önce haberim olsaydı ne kadar uğraştım hep boşuna uğraşmışım…”
Ruh Allah ın emrindedir, hakkında bu kadar bilgi var o yüzden oturun oturduğunuz yerde O zaman Allah ın bildirdiği kadar ile yetinmek lazım. Bu konudaki bilgi size az verilmiştir, Ruh hakkında bilginiz azdır diyor Allah u Teala onun için mesela Psikoloji Ruhbilim diye tarif ettiler sonra baktılar ki bu olmuyor, Ruhun Fonksiyonları ile ilgili bilim demeye başladılar. Çünkü Ruhu anlama imkanı yok.
BİTTİ