Euzubillahi Mineş şeytanir Racim, Bismillahirrahmanir Rahim
Elhamdulillahir Rabbil Alemin ves salâtu ves selâmu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün 7 Şubat 2012. Abdulaziz Hocamız, Umre seyahatinde olduğu için, bugün kü Sohbeti birlikte yapacağız. Cenab’ı Hakk’tan bu sohbetimizi, verimli, bereketli ve hayırlara vesile kılmasını niyaz ediyoruz. Geçen haftaki Hocamızın Sohbet’inde Sadaka konusu konusu üzerinde duruldu.
İnfak ve Sadaka’nın önemi anlatıldı. Ve özellikle Sadaka ile infak ile, faiz arasında, kısa bir karşılaştırma yapıldı. Bu derste de mümkün mertebe, aynı konular üzerinde duracağız. Ekranda da sanıyorum görebiliyorsunuz, dersin akışını şöyle düzenledik.
Birinci olarak, İnsan ve İktisadi Hayat. Ekonomik Hayat üzerinde kısaca durmaya çalışacağız.
İkinci olarak, bununla ilintili İnsan ve Din
Üçüncü olarak, İslam’ın, İslam Dini’nin Gönderiliş Amacı,
Dördüncü olarak, İslam’ın Mal’a verdiği önem, Değer
Beşinci olarak, Mal Edinmede Temel İlkeler Nelerdir?
Buradan hareketle, işte Meşru olan mal edinme yöntemleri, tabi bunlara kısaca temas edeceğiz. Yoksa bunların herbiri ayrı birer ders konusu. Batıl Mal Edinme yolları, buradan hareketle, Ticaretin Temel İlkeleri ve konumuzu, sohbetimizi, Faiz Yasağı ve Faiz Yasağının İhlali‘nin Kur’an’ı Kerim’deki Allah’u Teala’nın, faiz yasağına uyulmamasının, bugünkü insanlığın karşılaştığı, ekonomik krizler üzerinde durup, sohbetimizi bitireceğiz inşaallah.
Malumunuz, Bakara Suresi’ni, yani Kur’an’ı Kerim’in ikinci suresinin 21. Ayeti, ellerinizde Kur’an’ı Kerim’ler var. Ben belki biraz hızlı gidebilirim ama ekranda nasıl olsa numaralarını görüyorsunuz Ayet numaralarını.
Bakara Suresi 2:21. Ayet’te Yüce Allah şöyle buyuruyor: (04.04 dk. burada ilk başta nâsu’budû yu yanlış okudu ve sonra düzeltti, onun için Ayeti tekrar yazmadım. )
Bakara Suresi 2:21. Ayet’te, “Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezi halekakum vellezine min kablikum leallekum tettekûn – Ey insanlar, Rabbinize kul olun“. Kulluğu sadece Rabbinize yapın. O Rabb ki “Halekakum vellezine min kablikum – sizi de, sizden öncekilerini de yarattı. Umulur ki, bu kulluğu yapar da korunursunuz.” ve işte O Rabb ki, devam ediyor ikinci ayette:
Bakara Suresi 2:22 Ayet: “Ellezi ceale lekumul erda firâşev – yeryüzünü sizin için bir döşek yaptı”. “ves semâe binâe – gökyüzünü bir tavan yaptı”, “Ve enzele mines semâi ma en – Sema’dan su indirdi”. “fe ahrece bihi mines semerâti – ve o su ile yeryüzünden her türlü ürünleri çıkarttı”. Ne diye? “rizkal lekum – size rızık olsun diye”! Gökten su indirdi, yerden rızıklar çıkarttı. “Fe lâ tec’alû lillâhi endâdev ve entum ta’lemûn – siz bunu, bu işin böyle olduğunu bildiğiniz halde, bile bile Allah’a başka endatlar, başka ortaklar koşmayın, başka ortaklar kabul etmeyin”.
Ve yine A’râf Suresi 7:10. Ayetinde, yine konumuzla ilgili olarak; “Ve le kad mekkennâkum fil erdı – sizi yeryüzüne yerleştirdik”, “ve cealnâ lekum fihâ meâyiş – ve o yeryüzünde yaşayabileceğiniz, sizin yaşamanıza, hayat sürmenize yarayacak şeyleri kıldık, yarattık”. “kalilem mâ teşkurûn – ne de az şükrediyorsunuz“, kadrini kıymetini bilmiyor sunuz bu kadar nimetin, bu kadar ikramın.
Buraya kadar ki okumuş olduğumuz Ayet’i Kerime’lerde Yüce Allah genel olarak, insanoğlunu yarattığını, insanoğlunun ancak ve ancak kendisine kulluk etmesinin gerekli olduğunu. Fakat konumuzla ilgili tarafına baktığımız zaman, insanoğlunu yeryüzene yerleştirdiğini ve yeryüzünde de insanoğlunun hayatını sürdürebilmesi için, hertürlü imkanı, rızkı yarattığını Yüce Allah bize buyurdu.
Şimdi biraz daha somutlaştırıyor Yüce Allah, bu bölümde. Hani Adem (a.s.)’ın kıssası var ya. Adem (a.s.)’ın kıssasını, konumuz açısından bu gözle okuduğumuz zaman, az önceki o genel ilkeleri, genel prensipleri biraz daha somutlaştırıp Adem (a.s.) üzerinden bizlere örnek ile anlattığını görüyoruz. Ne diyor Yüce Allah?
Burada ayet numarası okunmuyor
Bakara Suresi 2:35 “Ve kulnâ yâ Ademuskun ente ve zevcukel cennete – biz dedik ki, ey Adem sen ve eşin şu bahçeye yerleşin”, “Ve kulâ minhâ rağaden haysu şi’tumâ – oradan dilediğiniz yerden, dilediğiniz kadar yiyin“. Bakın hemen Allah’u Teala yerleştiriyor, bir dünya diyelim, bir yere, insanoğlunu, yerleştirdiği an, çünkü hayatını sürdürebilmesi için önce yemesi lazım, ve yiyiniz diyor Cenab’ı Allah. Ama imtihan da var. “Ve lâ takrabâ hâzihış şecerate fe tekûna minez zâlimin – Fakat şu ağaca da yaklaşmayın, eğer yaklaşırsanız, yanlış yapanlardan olursunuz”. Tabi Yüce Allah, her türlü rızkı, insaoğluna ikram ettiğini söylüyor. Ama aynı zamanda da, hani Mülk Suresinin 2. Ayeti, nasıldı?
(bu arada 1. ayeti hızlı bir şekilde okuyup, geçiyor, ben de yazmıyorum)
Mülk Suresi 67:2 Ayet, “Ellezi halekal mevtâ vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ” Allah’u Teala yaradılışın, yani insanoğlunu yaratmasının temel sırrını veya espirisini de O Ayet’i Kerime de bizlere bildiriyor. Yani, “Ellezi halekal mevte vel hayâte – Hayatı ve Ölümü yarattı ki”, ” li yeblüvekum eyyukum ahsenu amelâ – hanginizin daha güzel amel yapacağını tespit etsin, imtihan etsin” diye. Dolayısıyla bu imtihan da, bakın dikkat edersek, Adem (a.s.) ve Havva annemiz ile başlıyor. Yani bir imtihan, hiç yesen olur, yemesen olur o ağaçtan. Ama imtihan orada başlıyor. Fakat yine biz konumuza dönersek; İktisadi hayat, Adem ve Havva ile başlıyor. Yani yeme-içme meselesi. Çünkü iktisat, nedir iktisat? Nasıl tanımlıyorlar, var mı içimizde iktisatçı? Nuri bey, nasıl tanımlıyorlar iktisadi.
İktisat: Mevcut kaynakların, en güzel, en verimli şekilde nasıl değerlendirilebileceğini ele alan, inceleyen bilim dalı. Bilim! E peki, mevcut kaynaklar, birinci olarak nerede nerelerde harcanıyor? Yeme-içme de. Başlangıçta yeme-içmede kullanılıyor. Dolayısıyla iktisadın da birinci meselesi, insanoğlu nasıl doyar. Dolayısıyla hayatını nasıl sürdürebilir? İşte yine Cenab’ı Allah, Adem babamız ve Havva annemizin kıssasına devam ederken;
Bakara Suresi 2:36 “Fe ezellehumeş şeytânu anhâ fe ahracehumâ mimmâ kânâ fih – fakat şeytan rahat durmadı. Onların ayağını kaydırdı”, “fe ahracahumâ mimmâ kânâ fih – o bulundukları o cennetten, o bahçeden onları çıkardı”, “Fe kulnâ – Biz de dedik ki” Yüce Allah buyuruyor; “ihbitû ba’dukum li ba’dın aduvv – ininiz oradan birbirlerinizin düşmanı olarak ordan ininiz” ama asıl konumuz “Ve lekum fil erdi mustekarruv ve metâun ilâ hıyn – orada ve yeryüzünde belli bir süre yaşayacaksınız” yaşayacaksınız, “Ve metâun – ve de orada meta’lanacaksınız” “ilâ hıyn – size tanınan süre içerisinde”
Dolayısıyla bakınız, Adem (a.s.)’ı o bahçe, o cennete yerleştirirken de, ekonomik olarak, orada yiyin-için buyurdu. Yeryüzüne, ordan çıkarırken gönderirken de, orada belli bir süre yaşayacaksınız ve orada metaa’lanacaksınız diye buyuruyor Yüce Allah.
Yine aynı benzer Ayet A’râf Suresi 7:24 Ayet “Kâlahbitû ba’dukûm li ba’dın aduvv” Allah’u Teala Adem ve Havva annemize buyurdu ki – “Oradan ininiz” “ve lekum fil erdı mestekarruv ve metâun ilâ hıyn – o yeryüzünde belli bir süre yaşayacaksınız, oraya yerleşip, orada istikrar edip, orada kalıp, yaşayacaksınız ve orada da metaa’lanacaksınız”
A’râf Suresi 7:25. Ayet “Kâle fihâ tahyevne – orada yaşayacaksınız” hayatın birinci şartı nedir? Yemektir, içmektir, havayı teneffus etmektir
“ve fihâ temutûne – ve orada öleceksiniz” “ve minhâ tuhracûn – ve tekrar o topraktan diriltileceksiniz, çıkarılacaksınız”.
Şimdi bütün bu Ayet’i Kerimeler, birinci olarak Yüce Allah, “Ey insanlar, sizi ben yarattım. Gökten su indirdim, yerden rızık çıkardım, onlardan hayatınızı sürdürebilesiniz” diye buyurdu.
İkinci olarak; bunu biraz daha somutlaştırarak, Adem ve Havva örneğinden bizlere bildirdi. Şimdi Yarabbi, yeryüzüne bizi, bizi yarattın, her türlü rızkı verdin de bizi bu rızıklardan bu meta alırken, bu imkanlardan bizi bağlayan, bizi sınırlayan uymamız gereken, bir takım ilkeler ve prensipler de vaaz ettin mi? Diye bir soru aklımıza geldiği zaman, Yüce Allah bunu bunu, Adem (a.s.)’a ve Havva Annemize söylüyor. Diyor ki;
Bakara Suresi 2:38. Ayeti “Kulnehbitû minhâ cemiâ – oraya ininiz”. “Fe immâ ye’tiyennekum minni huden fe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn”.
Yani Adem babamıza ve Havva annemize yeryüzüne gönderdiği an bir dini’de göndereceğini Yüce Allah hemen haber veriyor. Ve Kur’an’ı Kerim’de de bize, bir din gönderildiğini Adem (a.s.) ile birlikte bize haber veriyor. Yeryüzüne gidin! Fakat ben size bir din, bir hidayet göndereceğim.
“fe men tebia hudâye – her kim ki benim göndereceğim o hidayete, o dine tabi olursa”, “fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn – onlara ne bir korku, ne de bir hüzünlenme olmayacaktır” (Bakara Suresi 2:38).
Ama,
Bakara Suresi 2:39 Ayeti “Velledine keferû ve kezzebû bi âyâtinâ – fakat bizim ayetlerimizi, görmezlikten gelir ve ayetlere karşı yalancı bir tavır takınırlarsa, takınanlara gelince”, “ulâike ashâbun nâr, hum fihâ hâlidûn – onlar da orada ebedi olarak, orda kalıcı olarak, onlar cehennem ashabıdırlar. Cehennemin dostlarıdır, cehennemin arkadaşlarıdırlar” Yani Yüce Allah, Adem (a.s.)’dan bahsederken, bu prensipleri bildiriyor.
Peki Yarabbi, ne gönderdin, göndericem dedin ya? Hidayet göndereceğini söylüyorsun, Adem ve Havva’ya. Ne gönderdin? Evet,
“İnnâ dine âyndillahi islâm” 17.21 dk Bu ayetin nerede olduğunu maalesef bilemiyorum.
Allah’u Teala, işte o hidayet olarak, islamı gönderdi. Ve bu islamın, şu Kur’an’ı Kerim’deki ifadesi ile
Mâide Suresi 5:3 Ayeti “elyevme ekmeltu lekum dinekum ve etmemtu aleykum ve ni’meti ve radıytu lekumul islâme dinâ” Yani, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bu Kur’an’ı Kerim nazil olduğunda, ki, ne zaman nazil olmuştu? Tarih olarak, 610’dan 632-633 ? 633 diyelim, yani o süre içerisinde, o tarih miladi 610-632 yılları içerisinde, bu Kur’an’ı Kerim nazil olmuş idi. İşte bu Kur’an’ı Kerim nazil olurken, Yüce Allah buyuruyor ki, “elyevme” – yani 600 nasıl diyelim? 7. Asır’ın başı. 7. Asrın başında “ekmeltu lekum dinekum – sizin için dininizi tamamladım” ve etmemtu aleykum ve ni’meti – ve nimetimi tamamladım”. “ve radıytu lekumul islâme dinâ – ve islamı da din olarak seçtim”
Yarabbi, Peki, Hristiyanlığı, Yahudiliği veya Budizmi veya başka herhangi bir dini seçer isek, ne olur? Olmaz! Neden olmaz?
Femen yebtebi gayrel islamı dinen felen yu’melen 19.26 dk. hangi ayet olduğu söylenmiyor ve maalesef bende Sure ve ayet numarası veremiyorum!
Hani vardı ya, efendim şuna inanan şu kadarına inanan, ahireti inanan veya şöyle inanan da, kıyıcığından müslümandır. Azıcık müslümandır. Hayır! Hayır! Allah’u Teala buyuruyor ki, “Femen yebtebi gayrel islamı dinen felen yu’melen – Her kim ki İslam’dan başka, her hangi bir Şey’i din olarak seçerse, asla kabul edilmez”. Kabul edilmez ise ne olur?
“ve fil ahirâti minel hasirin – o kişi ahirette kaybedenlerden olur, hüsrana uğrayanlardan olur”. Dolayısıyla Allah’u Teala, peki bu dinin sadece; efendim, inanç esasları, itikad esasları, işte namaz, oruç, hac bunlardan mı oluşuyor? Yok hayır! Din. Din dediğimiz zaman; insanın, müslümanın hayatının her safhasını ilgilendiren hükümler ihtiva ediyor. İşte bu açıdan konumuza baktığımız zaman, iktisadi alanla ilgili de çok sayıda hükümler içeriyor. E neden? Az önce ne demişti Yüce Allah? Adem (a.s.)’ı gönderdi, insanoğlunu yeryüzüne gönderdi, eğer, din göndereceğim, eğer o dine uyarsanız
Bakara Suresi 2:38 Ayet “fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn – hüzün yok, hüzünlenme yok” E ama iktisadi anlamda birisi, birinin malını çalar, birinin işte faizcilik yapar, rüşvet olur, haksızlık olur, kıt’lık olursa, insanlar üzülmez mi? Üzülür! İşte savaşlar olur insanlar malı için, ülkesi için birbirini kırdığı zaman, hiç mi korku olmuyor? Hüzünlenme olmuyor? Oluyor! İşte Allah’u Teala, insanları hüzünlendiren, korkutan, bu dünyada ve dolayısıyla ahirette mutsuz eden, ekonomik hayatla ilgili de prensipleri koyuyor ki, sadece diğer alanlarda değil, bu alanda da insan gibi yaşayabilsin insanoğlu bu dünya üzerinde.
Dolayısıyla Din; bugün için, bugünkü ders için, Din derken, sadece iktisadi alanla ilgili bölümleri, o bölüme odaklanalım. Bunları düşünelim. İşte bu açıdan, Kur’an’ı Kerim’e baktığımız zaman, hatta Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in hadislerine baktığımız zaman, hani şimdi bilgisayarlar var ya, bakın işte böyle güzel-yakışıklı şeyler yapıyorlar bilgisayarlarla. Bilgisayarda istediğiniz şekilde şemalar, ne bileyim matematiksel, geometrik şekiller yapabiliyor sunuz. Kur’an’ı Kerim’in ayetlerini ve bu ayetlerin hayata tatbikinden ibaret olan Peygamberimizin hadislerini şöyle bir doldursak bilgisayara yüklesek, ve bir de bir program yapsak, desek ki: Bu programda, her bir Ayet ve her bir hadis öyle bir ayarlayalım ki, tuşa bastığımız zaman, ilgili alanlarda toplansın. Kümeler halinde toplansın desek; şöyle bir gruplanma ortaya çıkar. Burada sanırım salonda ekran var ve ekranı gösteriyor
Yani kısaca, Kur’an’ı Kerim’in Ayetleri’nin hemen hemen tümü, temel de şu beş şeyi sağlamak üzere, bu beş konuyla ilgili olarak gelmişlerdir.
Bunlardan birincisi; insanoğlunun can’ının korunmasıyla ilgili. Bir diğeri, Akıl’ın korunmasıyla ilgili bilgileri, tavsiyeleri, emirleri, yasakları içerir. Bir diğeri, din ile ilgili, dinin korunmasıyla ilgili ayetler hadisler vardır. Bir diğeri, neslin korunması. Çünkü, nesil olmadan ne din olur, ne iktisat olur, ne askeri olur, hiç birşey olmaz. Nesil bozulduğu zaman, herşey bozulur. Tabi bu nesil, illa nüfusun çokluğu değil. Burada neslin korunmasıyla ilgili ayetler, sadece nüfusun çokluğu değil, nüfusun kalitesiyle de ilgili. Ve asıl konumuzla ilgili olarak, işte bir diğer grup’ta, bir diğer öbek’te malın korunmasıyla ilgili hükümler.
Mal sonderece önemli. Kur’an’ı Kerim ve Peygamber Efendimizin Hadis’lerinde, son derece önemle üzerinde durulmuş alanlardan birisidir. Çünkü insanoğlu, az önceki ayetlerde de gördüğümüz gibi, bu yeryüzünde hayatını sürdürebilmesi için, Mal’a ihtiyaç duyacaktır. Ne gibi? Mesela, işte bir defa midesini doyurması lazım! Yoksa, arabaya nasıl ki mazot-benzin koymadığın zaman gitmiyorsa, mideyi de doldurmadığın zaman insan yaşayamaz. Gıda almadı mı gider.
İkincisi, efendim, üstünü başını giymesi lazım. Elbise lazım! Sıcaktan, soğuktan, haşarattan korunmak için. Üçüncüsü; başını sokacağı bir yer lazım. E efendim, kendini koruyabileceği düşmanlardan veya vahşi hayvanlardan koruyabileceği, koruma aletlerine ihtiyacı vardır. İşte bütün bunlar, bugün kü İktisadi Faaliyet dediğimiz zaman, bütün bunlardan oluşuyor zaten iktisadi faaliyetler. Yani insanların yemesiyle-içmesiyle ilgili sektörler, dünya üzerindeki bütün sektörler, ne oluyor, Gıda Sektörü! Efendim giyim-kuşamdan bahseden bu alana odaklanmış olan sektörler, işte Giyim veya Tekstil Sektörüdür. İşte efendim, insanın başını sokacağı binadan bahseden, İnşaat Sektörü. Ve korunmadan vesair silah sanayii. Diğer bütün alet ve edavatlar, işte şu teknik ekipmanlardan tümü, bunlardan bir veya birkaçının veya tümünün daha iyi, daha mükemmel, daha kolay elde edilebilmesi için üretilen şeyler.
E peki bütün bunlar neyle oluyor? Neyle olabilir? Mal ile olabilir. Mal mal! Mal olmadan olmaz. Mal olmadan hiçbir şey olmaz! Mal olmadan, Din de olmaz, onu size söyleyim. Neyse devam, peki Mal nedir? Mal’ı bakınız, bizim Mecelle, Mecelle malum önemli bir eserimiz. Osmanlı’nın son döneminde yazılmış olan, çok önemli bir eserimiz, kitabımız. Orada diyor ki, “Tab’ı insani mail olup ta vakt-i hacet için ihtihar olunabilen şeydir ki, menkul’a ve gayrimenkul’a şamil’dir” Eğer anladınsa osmanlı oluyum!
Biz bunu bugün, bugünkü ifade ile şöyle tarif edebiliriz. Şöyle ifade edebiliriz, Mal: İnsan ihtiyaçlarının karşılanmasına yarayan ve iktisadi değeri olan herşey’e Mal denir. Bugün mal dediğimiz zaman, insanın herhangi bir ihtiyacını karşılayan ve kendisinde iktisadi bir değer olan, herşey mal’dır. İşte, bir insanın mesela çok güzel bir fikri olur, bir projesi olur, bir düşüncesi olur, O da maldır. Efendim sadece işte bir aletin, bir yerinde böyle bir küçük işaret, bir marka vardır, o da maldır. Çünkü iktisadi bir değeri vardır. Bir daireniz vardır. Deniz manzaralıdır, O nun değeri, deniz manzaralı olmayana göre farklıdır. Dolayısıyla, O Manzara da bir maldır! Mal’dır da Mal’dır!
Bu Mal’ları gerçekten bu mallara, insanoğlunun ihtiyaç duyduğu şeyler. İnsanoğlunun günlük hayatını, dünyadaki hayatını sürdürebilmesi için, ihtiyaç duyduğu ve ihtiyaçlarını karşıladığı herşey Mal kabul ediliyor. Bunların içinde, Haram olanlar var Helal olanlar var.
İşte Mesela, bir Müslüman için, içki haramdır. Bunu gayrimuslim, islama inanmayan bir insan açısından bunun, bir iktisadi değeri vardır. Dolayısıyla onun açısından mal’dır ama bir müslüman için mal olamaz. Veya artık aklımıza gelebilecek diğer haram, gelir amaçlı kullanılan birçok sektör var hepimizin bildiğimiz. Kimileri bunları mal olarak kabul ediyor. Fakat bir müslüman, bunları mal olarak kabul edemez. Aynen şeye benziyor. Adem (a.s.)’e; Cennet’te “şu ağaçtan yeme!” denmesine benziyor. Yani mesela, “Domuzdan yemeyin” ya yesek ne olur? Yemesek ne olur? Efendim hani, şu şu hastalıkları var. Varsayalım ki yok! Ama işte bir imtihan vesilesi. En önemlisi O! Müslüman isen, seni bağlayan bir şey var! Bundan uzak dur! Efendim gerekçesi neydi? Hikmeti neydi? Onlar ayrı mesele! Yani bir insan sadece, Hikmeti’nden veya “efendim bu hastalığa sebebiyet veriyormuş, onun için ben domuzu yemiyorum” dese, Allah’ın emrine göre hareket etmiş olur mu? Olmaz! Dolayısıyla, bizi bağlayan nedir? Allah Teala’nın emridir.
Yüce Allah, az önce dedik ki, Mal’a değer veriyor. Mala önem veriyor.
Nisa Suresi 4:5. Ayet, “Ve lâ tu’tus sufehâe emvâlekumulleti cealellâhu lekum kıyâmev – Mallarınızı, ki, o mallar ki, sizin için bir omurga, bir ayakta durabilmenin temel sütunu olarak kılmış olduğumuz o malınızı, mallarınızı aklı ermezlere vermeyin“.
Hani mal önemli, önemli önemli dedik ya, Allah’u Teala bakın, hani dini yaşamak için de önemli dedik ya! Eğer ayakta duramıyorsan, sen dini de yaşayamazsın! Gelir silindir gibi gider üzerinden. Çolucuğunu çocuğunu, neslini alır kendi diniyle, kendi kültürüyle yetiştirir. Dolayısıyla ayakta durabilmenizin temel sütunu olan, temel direk olan Mal’dır buyuruyor Yüce Allah. Ve dolayısıyla “Bunu sakın aklı ermezlere verip te, malları zayii etmeyin!” Bakın malı zayii etmeyi, Allah’u Teala yasaklıyor!
Bir diğer Ayeti Kerimelerde bakınız;
Bakara Suresi 2:215. Ayet “Yes’elûneke mâzâ yunfikûn – ey Habibim soruyorlar ki sana, ne infak edelim”? Geçen hafta bu ayetleri, sanıyorum Abdulaziz hocamız okudu “Kul mâ enfaktum min hayrin” Bakınız Allah’u Teala Mal’ı, infak edilen şey nedir? Maldır, paradır veya herhangi bir şeydir! Bakın bunu Yüce Allah, Hayr olarak, güzel bir şey olarak adlandırıyor. Hayır olarak adlandırıyor. Veya
Burada ayet’in arapçası okunmuyor, sadece meal veriliyor ama ben yazıyorum.
Bakara Suresi 2:180 Ayet “Kutibe aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in terake hayrâ”
Bakara Suresi 2:180. Ayet’te, işte birisi öldüğü zaman, arkasından bir mal bırakırsa, O’nu şöyle şöyle taksim edin diye buyururken, arkadan mal demiyor Yüce Allah, Hayır bırakırsan. Bakın bırakılan malı, Hayır olarak adlandırıyor Allah Teala. Ya bu kadar değerli bir sıfatla Yüce Allah vasıflandırıyor malı. Ama biz de ne var? Tarihte maalesef, tarihte hatta günümüz de de Bir lokma, bir hırka! Efendim sen boşver şunu bunu. Bunlar Hint düşüncesinden, İslam Düşüncesine sokulmuş hurafelerdir! Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, ilk yaptığı icraat, Mescid’i inşaa etmek. Mescid’i Nebevi. İkincisi de Pazarı inşaa etmektir. Mescid’in temelini atıyor, hemen diyor ki; burada ki pazar nerede? Bakıyor ki, Yahudilerin pazarı var. Diyor ki, Asla! Bir Müslümanlar burada alış-veriş yapamazlar! Gidiyor, bugün kü, Cennet’ul Baki denen yerin oraya. Diyor ki, “Müslümanların Pazarı bundan sonra burasıdır! Buraya gelenden, buraya mal getirenden, buradan mal alandan vergi alınmayacaktır! Yani Serbest Bölge ilan ediyor. Ve Yahudilerin Pazarı’ndan bunu alanlar da buraya akın ediyorlar. Tüccarlar! Ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) alternatif bir Pazar oluşturuyor. Yoksa dayanamazsın!
Peki Mallar, Kur’an’ı Kerim’de mallar ile ilgili, çok sayıda Ayet’i Kerim’e var. Mesela Hayvanlarla ilgili. Hayvanlardan yiyeceğimiz, sütünden içeceğimiz, etinden beslenebileceğimiz, sırtına binebileceğimiz, derisinden yararlanabileceğimiz. Yani bugün kü Et-Gıda Sektörü. Yani bugün kü, Deri Sektörü vesair bütün bunların temelleri, Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de bizlere vaaz ediyor Hayvanlarla ilgili.
Bir diğeri Zirai Ürünlerle ilgili. İşte her türlü ürünler, her türlü ağaçlar, meyveler tümünü Yüce Allah bizlere Kur’an’ı Kerim’de anlatıyor.
Sınai Ürünler! Evet bu çok önemli! Davut (a.s.)’ın Sanaatkarlığından; Nuh (a.s.)’ın Gemi’yi yapmasından. Gemi Sanaatı’ndan bahsediyor Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de. Ve Şu Ayet’te de bakınız;
Hadid Suresi 57:25. Ayet “Ve enzelnel hadide fihi be’sun şedidun ve menâfiu lin nâs”
Bunun tercümesi galiba biraz karışmış gibi. Evet Demir’ide, yani bir önceki ayetin başından bakarsak
Hadid Suresi 57:25. Ayet “Le kad erselnâ rusulenâ bil beyyinâti – Peygamberlerimizi, elçilerimizi beyyinelerle, açık belgelerle gönderdik”, “
ve enzelnâ meahumul kitâbe – onlarla kitap indirdik”, “vel mizâne – ölçüyü indirdik”, “li yekûmen mâsu bil kıst – insanlar ölçü ile adaletle hayatlarını sürsünler diye”
“Ve enzelnel hadide fihi be’sun şedidun – ve demiri de indirdik ki, içinde yani kendisi çok kuvvetlidir. Çok kuvvetli nasıl diyelim dayanıklılık özelliği olan demiri de indirdik” “ve menâfiu lin nas – ve o demir’de insanların menfaati vardır”
Yani Demir derken, bu günkü demir ile ilgili hangi sanayi aklımıza geliyor? Bütün işte Demir-Çelikten yerli marka otomobil’den artık herşey, herşey bununla demirle ilgili. Dolayısıyla Yüce Allah, Demir’e vurgu yapıyor. Demirin önemine vurgu yapıyor. Silah Sanayii başta bununla oluyor. Ama neyle ilintilendirmiş Demir’i Yüce Allah? Peygamberlere gönderilen Kitap, artı ölçü-mizan ve demir! Ne alakası var diye aklımıza gelebilir? Kitap ne kadar önemliyse, Mizan-Ölçü ne kadar önemliyse Kılıç ta o kadar önemli. Silah ta o kadar önemli. Biri olmadan diğeri olmuyor! Boşuna Allah’u Teala aynı ayette birlikte zikretmemiş bunları.
Evet peki bütün bu mallar, bütün bu mallardan insanoğlunun faydalanabilmesi için değiş-tokuş etmesi lazım. Bütün, insan ihtiyaç duyduğu her malı, kendisinin üretmesi mümkün değildir. Ben şu slaytları üretebilirim, Fatih hoca kitabı üretebilir, bir diğeri saati üretir, bir diğeri ceketi üretir, bir diğeri şu mikrofonu üretir, bir diğeri şu ışıkları üretir, bir diğeri elektriği üretir. Ve bu herkes, kendisince birşey üretir ve bu üretilenler değiştirilerek insanlar, bunlardan faydalanır. İşte bunlara Mal ve Hizmetlerin Değişimi diyoruz. Peki bu Mal ve Hizmetlerin Değişimi ne adlandırılıyor bir üst başlık olarak? Ne deriz buna Ticaret! Evet Ticaret, işin özü bu! Allah Teala buyuruyor ki
41.11 dk. Ayet sayısı verilmiyor sanırım Nisa suresi.
Nisa Suresi 4:29. Ayet “Ya eyyuhellezine âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtıl – ey insanlar, aranızda mallarınızı batıl yollarla değiş-tokuş ederek yemeyin” Ya neyle Yarabbi,
“İllâ en tekûne ticâraten an terâdım minkum – Karşılıklı rızaya dayalı ticaret ile yiyiniz”
Peki bu batıl yollar neler olabilir? Kur’an’ı Kerim’e yine baktığımız zaman, çok kısaca böyle. Mesela Rüşvet, mesela Hırsızlık, mesela Gasp! Din’i bir araç olarak kullanmak! Din’i sömürü aracı olarak kullanıp, oradan menfaatlenmek, Kur’an’ı Kerim’in ifadesi ile batıl yol ile yemenin birisidir.
Ölçü ve tartıda hilekarlık yaparak mal yemek, Kumarcılık ve en son olarak da Faizcilik.
Batıl ne demek? Türkçe olarak ne anlıyoruz batıl derken? 41.31 dk. zleyicilere soruyor. gelen cevaplar.
Haram, yanlış, ama siz onu ekonomik olarak düşünün, hiç dini bişey söylemeyin! Boş demek boş! içi boş! Boş yollarla yemeyin! Yani ekonomik bir değeri olmayan, bir yöntemle bunu yemeyin. Ne demek bakınız Rüşvet! Birini aldın sen birşey verdin, bu ticari bir faaliyet mi? Adama verdin, efendim adam seni bir makam’a atadı. Ticari bir faaliyet değil. Birisi bir mal aldı, o malı karşılığında ekonomik bir faaliyette bulunmaksızın aldı. Ekonomik bir ilişki olmaksızın sen malı, malı bir diğerinden bir diğerine aktardın.
Veya Hırsızlık aynen. Veya Gasp aynı, dini kullanmak aynı. Yani diyelim ki, adam gerçekten bir dini eğitim verdi, karşılığında ücret aldı. Naptı? Bu boş değil, insanlara bir bilgi verdi. Ama bir diğeri de, sapıttırarak, insanları yanıltarak, dini gizleyerek, dini tahrif ederek yani insanları hem bozdu, insanların zihnini bozdu, bir bozuculuk yaptı, artı bir de para aldı. İşte batıl yol ile boş yol ile para almanın yöntemlerinden birisi. Ve ölçüde tartıda hile yapmak. Ve bir diğeri de Kumar! Kumar’a bugün kü şeyde ziro sam geym diyorlar
Zero Some Game diye yazılıyor ama Zero Some Gain galiba
Türkçesi, Sıfıra sıfır elde var sıfır! Toplamı sıfır olan bir işlem. İşte Kumar bu, toplamı sıfır ama birisi Trilyonları götürüyor. Düşünün ki şurada 200 kişi varız. Herkes onar lira koyuyor. Herkes 10 lira koydu. Sonuçta bir kumar oynadık, birisi bütün paraları aldı. Sonuçta hiçbir iktisadi faaliyet, yani buradan iktisadi faaliyet üretilmeden, bir kişi paraları ceplerine koydu, diğerleri paraları kaybetti. Sıfıra sıfır, elde var sıfır! Toplumsal hayat açısından, insanlık hayatı açısından hiçbir şey elde edilmedi, üretim geliştirilmedi ama birileri zengin mal bir tarafa aktarıldı. İşte bu kumar. Yani boş yoldan birisi zengin oldu. Birisi para aldı.
Bir diğeri Faizcilik! Gelelim Faiz’e. Faiz! Boş meselesi dediğimiz bu.
Faizle borç veren bir insan. Yanında Yüz kg’lık prinç, buğday olduğunu düşünün. Karşıda bir Çiftçi. Bu da gariban tarlasını ekecek, tohuma ihtiyacı var. Geliyor buradan borç istiyor. Yüz kilo gönderdi. Altı ay sonra hasat ettiği zaman geri istiyor. Hasat edildi, Çiftçi bir çuval prinç, buğday neyse, yanında on kilo da bir yavrusuyla geri gönderdi. Peki bu adam, bu borç veren kişi, hiçbir şeyine katlandı mı çiftçinin? Hayır, hiçbir şeye katlanmadı. Ne risk’ine ne şuna ne buna, ne çalışmasına. Hiç, hiç burda el ense yattı, altı ay sonra on kg prinç aldı.
Aynısını bir Banka olarak düşünün. Banka, Faizli bir Banka! Şurada da gariban, borca sıkışmış bir kişi! Banka’nın altı bin lira parası var. Burda kasasının bir köşesine, Altı bin dolar diyelim biz buna. Adam borç istedi. Altı bin doları gönderdi. Ve dedi ki, işte sana 2 ay 5 ay müddet. Beş ay sonra, altıbin artı iki bini geri aldı. Sen, bu tarafdaki kişi, sen, ister çalış, ister çalışma, çalıştın kar ettin, kar etmedin, şu sıkıntıya katlandın, şu sıkıntıya katlanmadın Banka’yı hiç bağlamıyor! Hiç ilgilendirmiyor. Ben verdiğim borcu, artı faizimi bilirim diyor.
Peki Ticaret nedir? Ona bakalım. Şurda Tayland’da veya Endonezya’da veya nerde Venedik’te mi böyle birşeyler var? Evet, Gondol’da ürün satan bir kişi, şurda da keyfi yerinde birisi, peşin alışveriş yapan, hani işleri tıkırında, yaklaşıyor. Hani burdan bişeyler almak istiyor, parasını çıkarttı, parayı verdi. Karşı taraftan bir sepet muz’u aldı gitti. İşte bu Ticaret! Neden? Bir parayı verdi, başka bir malı aldı gitti. İşte bu Allah’u Teala’nın onayladığı bir işlem! Ha şimdi bu adam, muzu götürür satar, burada Bir Lira verdiğini varsayalım; Muz’u İki Lira’ya satarsa Kâr etmiştir. Veya bu satıcı bir lira ile gider iki sepet muz alırsa, bu da Kâr etmiştir. Ama işte Ticaret budur.
Yani ne demek istiyoruz? Faiz, veya az önceki mallara dönelim. Herhangi bir Mal, kendi kendine dururken gelişir mi? Çalıştırmadan hiçbir şey geliştirmez. Mal gelişmez. Hayvan bile olsa, efendim dersin, bakmazsan O’nu da kurt yer kuş yer. O bile kendi kendine gelişmez. İlla bakacak! O ne ile gelişir? Bir emek ile birlikte mal gelişir, büyür. Bir insanın, iki insanın neyse, emek ile mal birleştiği an, mal artık büyümeye gelişmeye başlar. Emek olmadı mı Mal’dan birşey olmaz! Onun için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuş; “El gunun, bil gunur”! burayı çok iyi anlayamadım. Şimdi emeğini katan bir insan, emek ile birşey yapan bir insanın yüzde yüz garanti midir o malın gelişeceği, kar edeceği? Tarlayı ekti, veya bir işletmeci, herhangi bir sektörde yatırım yaptı, makinaları getirdi, bütün işçileri tuttu; kesin mi onun kar edebileceği? Hayır! Hangi işe girişirseniz girişin, sonunda mutlaka Risk var. Risk var!
İşte emek ile mal birleşip te, O Risk’i de içinde barındırarak gelir elde ederse, işte O Helal Kâr’dır. Kâr budur. Ama sen sadece malı verdin başka birine, bu X mal da olabilir, bu X miktar para da olabilir. İşte Faizcilik bu! Parayı verdin birisine; Al dedim Fatih Hoca, bu parayı çalıştır. Ben senden bir ay sonra, Yüz artı On Lira istiyorum. Bakın ben hiçbir Risk’e katlanmıyorum. Risk’i tamamen O’nun üzerine yükledim. onun için sadece mal, veya sadece Emek, her ikisi de sonuçta sadece bir gelir elde etmez, gelir getirmez! Ortada mal ve emek birleşecek ve artı Risk’i de içinde barındıracak! İşte Faizli Sistem’in, Faizli Sistem’in insanlığa açtığı en büyük bela’lardan birisi bu!
Geçen Hafta Hocamız okumuştu;
50.22 dk. burada sanırım kesinti olmuş. seyircilerden birisi birşey söyledi.
Hayır, güzel bir şey söylediniz. Evet Risk’te İktisadi Bir Değeri olan birşeydir bugün. Fakat Risk, İslam Hukuku’na göre, İslam’a göre, alıma-satıma konu edilebilecek bir şey değildir. İşte bugün kü Ticari Sigortacılık, Risk Alımı-Satımı’dır. Bugün kü Vadeli İşlemler, Döviz İşlemleri, Döviz Ticareti, Vadeli Döviz Ticaretleri Borsa’larda ki, Risk alım-satımıdır. Bugün kü Faiz, işte zaten Risk alım-satımıdır.
Yani Banka size Altı ay vade ile borç verdiği zaman, O Risk’i hesaplayarak Faiz’in miktarını belirliyor. Risk eğer yüksekse, bugün Yunanistan’da Risk yüksek olduğu için faiz oranlarını yükseltiyorlar. Filan yerde düşük olduğu için, faiz oranları düşüyor. Ve dolayısıyla Risk, kendisi bir tehlikedir. Risk’in Türkçe’deki karşılığı Tehlike!
Yani basitçe şöyle örneklendirelim: Bir Sokak düşünün; Mesela geçen hafta yurtdışındaydım. Gerçekten dikkatimi çok çekti. Belçika’da orda epeyde Türk Kardeşlerimiz vardı sağolsun onlar bizi orada ağırladılar. Genelde Türk’lerin yaşadığı büyük bir mahalle! Yani Kapıları pencereleri pimapen’den böyle dokunsan açılacak kadar, yani hiç demir falan yok! Valla dedim Helal olsun size. yani takdir ettim gerçekten Risk yok! Amma, düşünün ki hani benzetmekte hata olmasın, belki kırılanlar olmasın ama sadece örnek kabilinden söylüyorum. Bir Pencere Demir Doğraması yapan bir kişi, oraya bir köşeye bir dükkan açtı. Ya hiç te iş yok! En iyisi yalandan birkaç tane pencereyi, geceleyin birisi bir yoklasın Hırsızlık numarasıyla herkes gelir demir yaptırmaya başlar. Neden? Risk Sıfır’dı, Risk biraz yükseltti. Risk’i yükselttikçe değeri artıyor, fiatı artıyor.
İşte Faiz de bu! Risk olmadığı zaman, faizler iniyor, iniyor sıfır’a iniyor. Risk, ticari bir metaa olarak kullanılması, işte bugün kü Kapitalist Sistem’in zaten temel omurgalarından birisi. Ve bu kullanılarak Devletler yıkılıyor, devletler kuruluyor. Diyelim ki, parayı birden aktarıyorlar bir ülke’ye, orada millet bayram ediyor ama parayı bir çekiyor istediği an, para gitti falan derken Risk yükseliyor. İşte o zaman daha fazla yüksek faizle diyor gel! Gel sana borç veriyim diyor. İşte son günlerde gazeteleri falan okursanız, Faiz Lobi’si şöyle yaptı, böyle yaptı. Son zamanlarda da Türkiye’de de gündemde.
Peki ne oluyor? Asıl mesele şu: Faiz, para ile parababası, yani bir şekilde paraya sahip olan insanla, ekonomik faaliyetler arasındaki ilişkiyi koparıyor. Paraya hükmeden kişi adeta Parazit gibi, kendi malını başkalarının sırtına zerk ederek, oralardan besleniyor. Onun için, geçen haftaki hocamızın okuduğu Ayet’i Kerim’e de
54.10 dk. sure ve ayet sayısı belirtilmiyor. sanırım Rum Suresi 30;39
Rum Suresi 30:39 Ayet, “Vemâ âteytum mir ribel li yerbuve fi emvâlin nâsi fe lâ yerbû ındellâh”
yani faizcilerin tavrını Allah’u Teala orada çok güzel açıklıyor.
Yani şunu düşünün, şunu düşünün, Fatih Hoca’nın malları, mal varlığı, diyor ki Allah Teala; Başkasının malı içerisinde faizli olarak verdiğiniz mal artsın diye, faiz düşüncesi ile verdiğiniz mal gerçek anlamda artmaz diyor Allah’u Teala. Dolayısıyla Faizcinin mantığı ne? Ben bu parayı buraya koyuyorum bunun malının içine, ben bu tarafta duruyorum. O çalıştırsın, uğraştırsın, didinsin, gayret etsin, benim malım onun malı içerisinde artsın. Daha sonra gidiyim ondan alıyım. Peki ne oluyor? Ben hiç, o batmış-çıkmış, iyi çalışmış-kötü çalışmış, helal yapmış-haram yapmış hiç beni ilgilendirmiyor.
Bu 28 Şubat Döneminde idi. O zamandan daha önce dönemin meşhur bir Klub Başkanı vardı. İsmi çok meşhur ama ismini vermeye gerek yok.O’nunla bir röportaj yapılmıştı gazetelerin birinde, büyük bir gazetede; diyor ki, ne iş yapıyor sunuz? diye soruyor
Gazeteci: Ne iş yapıyorsunuz?
Başkan: Valla hiç iş yapmıyorum.
Gazeteci: Hayırdır! Ne demek hiç bir iş yapmıyorum?
Başkan: Binlerce işçim vardı. Deri Fabrikalarım vardı. Orta Asya’dan deri getiriyordum. İşliyordum. Bunu, işte Avrupa’ya satıyordum. Bir baktım ki, kim bunlarla uğraşacak? Bunun vergisi, harcı-borcu, uğraşısı… En iyisi, sattım fabrikaları, herşeyi sattım. Paramı koydum bankaya, şimdi faizini yiyorum!
Şimdi bu adam, bunu söyleyen, bu röportajı veren şahıs, çok ünlü, çok önemli bir Klub’un Başkanı, artı çok önemli bir Tüccar idi. Şimdi düşünün ki, bu insan diyor ki; Orta Asya’dan deri getiriyordum, burada işliyordum, Avrupa’ya satıyordum. Düşünün ki, O’nun Banka’ya koyduğu parayı, belki de köyünden hiç çıkmamış bir vatandaş köydeki bir vatandaş alıyor. Efendim ineğini besleyecek, tarlasını ekecek, traktörünü alacak. Köyünden hiç çıkmamış bir adam ile onun parasını değerlendirmesi, değeri ile dünyayı elinde oynatan bir adamın o parayı değerlendirmesi aynı mıdır? İnsanlık açısından, insanlığın yayarı açısından aynı mı? Aynı değildir! Ya ne yapıyor? Para işte, Faiz, insanoğlunu ekonomiden soğutuyor. İktisadi faaliyetlerden koparıyor. En önemlisi de, az önce ifade ettiğimiz gibi, Risk’i bir ticari metaa gibi kullanma mantığını insanlara öğretiyor. Ve sonuçta bugün, dünya üzerinde ekonomik krizlerin, işte temel sebebi de bu Faiz.
Bakınız geçen yıl yani 2008’de Amerika’da bir kriz patladı. O Amerikan, Amerika da 1818’den itibaren 10. (on)’ncu kriz. Geçen de bir kitap okudum; her yirmişer yılda bir kriz olmuş. Neden? Çünkü o mantık, devam ettiği için. E peki ne oluyor? İnsanlar, psikolojik bunalıma giriyor, aileler dağılıyor, her türlü insan, dinini de ahlakını da haysiyetini de şerefini de herşeyini kaybediyor. Onun için Allah Teala, faizle ilgili ayetlerde diyor ki;
58.10 dk. konu ile alakalı olduğunu düşündüğümden, Bakara Suresi 278 ve 279.ayetlerin arapca okunuşlarını yazıyorum. Anlayabildiğim kadarıyla 278. ayetin meali veriliyor ama 279. ayetin bir kısmı arapça okunuyor.
Bakara Suresi 2:278-279. Ayet, “Yâ eyyühelledine âmenut tekullâhevezerûmâ bekıye miner ribâ in kuntum mu’minin. Fe il lem tef’alû fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûlih, ve intubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn.”
Her kim ki faizcilik yaparsa bilsin ki, yani faiz ile ilgili emirler geldikten sonra bundan terk etmezse, bunu terk etmezse “fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûl – Allah ve Resuli ile harp halindedir.” (Bakara Suresi 2:279)
Kur’an’ı Kerim’de hiç bir günahla ilgili böyle bir ifade yoktur. Çünkü bütün günahların ana’sıdır Faizcilik. İnsan hırsızlığı, birçoğu bundan dolayı yapar. İnsan namusunu, haysiyetini, şerefini şunu-bunu bu sıkıntıdan, ekonomik sıkıntıdan dolayı yapar. İnsanlar devletlerle, birbirleriyle savaşı, ekonomik sebeplerle yaparlar. Dolayısıyla hepsinin temelinde; bu tür ekonomik anlamda insanları sömürü mantığı yatıyor da, onun için Allah Teala bu kadar ağır bir şekilde ifade ediyor ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in de hadislerinde, benzer hadisler vardır. Çok ağır faizcilik yapanları tel’in eden çok ağır içerikli hadisleri vardır diyelim ve bu fasl’ı böylece bitirelim.