Şimdi Ramazan dolayısıyla, biliyorsunuz bu sene, herkesin gündemini imsak olayları belirledi. Ramazandan önceki dersimizi devam ettirme fırsatımız olmadı. Bu akşam hiç olmazsa bir ayet okuyalım diyoruz. Ondan sonra yine namaz vakitleriyle ilgili zihinlerde oluşan şüpheleri gidermeye çalışırız.
Bakara Suresinin 232. ayetini açalım. Oradan bir ayet okumuş olalım. Burada Allah-u Teala şöyle buyuruyor. وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ “Ve izâ tallagtumun nisâe febelağne ecelehunne felâ tağdulû hunne ey yenkihne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil mağrûf” “Kadınları boşadınız, sürelerinin sonlarına vardılar” Süresini bitirdiği zaman boşanan kadın artık serbest olur, o zaman bir başkasıyla evlenebilir. Bekleme süresi bittikten sonra “فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ” “Felâ tağdulû hunne” “Onlara baskı yapmayın” اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ “en yenkihne ezvâcehunne” “Eşleriyle nikâhlanmaları konusunda onlara baskı yapmayın.”
Şimdi bu eşleriyle derken, kendilerini boşamış olan eşler akla gelebilir. فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ “Felâ tağdulû hunne” “Engel olmayın. Kendilerini boşayan eşlerle evlenmelerine engel olmayın.” Çünkü çoğu zaman; boşanan eşler, süre bitince vazgeçip tekrar evlenmek isterler. Aileler araya girer, “vermiyoruz” derler. Bu şekilde bir engel çıkarmayın diyor Allah-u Teala. Yani bu kadın kendini boşayan eşine dönmek istiyorsa, dönsün, اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ “İzâ terâdav beynehum bil mağrûf“ ”Aralarında marufa göre anlaşmışlarsa” Yani Allah-u Teala’nın kabul ettiği şartlar oluşmuşsa, karı-koca birbirine saygı duyacak noktaya gelmişlerse, asgari şartlar varsa engel olmayın.
Şimdi Allah-u Teala’nın sözü, bir insan sözü gibi değil. Bir cümle orda koyuyor; o cümleyi, o konuyla ilgili bütün ayrıntılarda kullanmak mümkün oluyor. “Felâ tağdulû hunne” deki engel olmayın, engellemeyin, o kadınları engellemeyin sözündeki ilk muhatap, onu boşayan kocadır. Boşayan kocaya diyor ki Allah-u Teala; “sen eşini boşadın, süresi bitti, artık seninle alâkâsı kesildi. Bir başkasıyla evlenmesine engel olma.” Fakat burada boşayan kocayı anlamaya engel var. O zaman ayetin başka bir anlamı devreye giriyor, o da veliler oluyor. Engellemeyin diye. Yani kadın eşinden boşanmış, süre de bitmiş, aralarında güzelce anlaşmışlarsa, engel olmayın. Eşleriyle evlenmelerine engel olmayın.
Şimdi buradaki engel olmayın emri, engel olma yetkisine sahip olan kişilerle ilgili olarak geçerlidir. Engel olma yetkisine sahip olan da, evliliği denetleyen kişilerdir. Evliliği denetleme velilere bırakılmıştır. Peygamberimiz SAV diyor ki; “Velisiz nikâh olmaz” diyor yani bugünkü anlamda, denetimsiz nikâh olmaz.
عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: قال رَسُولُ اللّهِ #: أيُّمَا امْرَأةٍ نَكَحَتْ بِغَيْرِ إذْنِ وَلِيِّهَا فإنَّ نِكَاحَهَا بِاطَلٌ، ثَثَ مَرَّاتٍ. ..
– Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikahlanırsa onun nikahı batıldır!” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler…” [Ebu Davud, Nikah 20, ; Tirmizî, Nikah 14,.
Abdulaziz Bayındır : “Eyyu memraetin nekehat biğayri izni veliyyiha fe inne nikeha ha batılun batılun batılun” “Hangi kadın velisinin onayı olmadan evlenirse, nikâhı batıldır batıldır batıldır” (Ebû Dâvûd Nikâh 20; Tirmîzî Nikâh 14; İbn Mâce Nikâh 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. VI, s. 66.) diyor. Eğer velilerle kadınlar arasında anlaşmazlık çıkarsa, yani kadın birisiyle evlenmek istiyor, veli de diyor ki, “ ben seni ona vermem.” O zaman yetkili makam devreye girer. O veli yok sayılır. Onun velisi yetkili makam olur. Yetkili makam objektif kurallara göre bakar. Bu kadının bu adamla evlenmesine bir mani yoksa, evlenmesine onay verir.
Şimdi ayeti kerimeyi kısaca özetleyelim. Biraz değişik açılardan ele aldık. Zihinler karışmış olabilir ki, normaldir. Şimdi bu ayet, kadınlara eş seçme hürriyetini veriyor. Eş seçme hürriyetini nereden veriyor? “İzâ terâdav beynehum bil mağrûf“ “Aralarında marufa göre anlaşmışlarsa” diyor. Aralarında marufa göre anlaşanlar, müstakbel eşler. Maruf dediğimiz şey de Allah-u Teala’nın Kuran’ı Kerim’de koyduğu kurallara uygun demek. Bir de toplumun Kur’an’a aykırı olmayan kuraları demek. Meselâ bir kadın zinakâr bir erkekle anlaşmış olsa, zina etmiş olan bir erkekle yaptığı bu anlaşma geçersizdir. Çünkü Allah-u Teala namuslu olmayı, olmazsa olmaz şart olarak ortaya koyuyor. Bir kadın bir gayr-ı Müslim erkekle evlenmeye karar vermiş olsa, ya da…evet, ya da sı yok, bir gayrı Müslim erkekle evlenmeye karar vermiş olsa, bu kadının velilerinin bu evliliğe engel olma hakkı var. Çünkü Bakara suresi 221. ayette Allah-u Teala وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّ “Ve lâ tenkihul muşrikâti hattâ yué’minn” diyor. “Müşrik erkeklere kız vermeyin.” Bir Müslüman kadının Gayr-i Müslim erkeğin evlenmesini yasaklamıyor ama, hiç de hoş görmüyor. Kız vermeyin diye bir engel koyuyor. Ama evlenirse de, yani kızı verirlerse de bu evliliği haram ve yasak saymıyor.
Şimdi kadın bu şekilde anlaşmışsa yani bu yasak olan sınırlar dışında anlaşmışsa evleneceği kişiyle, o zaman velilere Cenabı Hak diyor ki; ‘Kadının evlenmesine engel olmayın.’ Ne zaman engel olmayacak? Bakacaklar, Kuranı Kerim’in koyduğu kurallara uygun bir şekilde anlaşma sağlanmışsa kadınla erkek arasında, evlenmeye engel olmayacaklar. Peki, aykırı bir şekilde anlaşma varsa az önce dediğimiz gibi, zinakâr bir erkekle evlenmeye karar vermişse ya da Gayr-i Müslim bir erkekle evlenmeye engel olma hakları var. Zinakâr bir erkekle olursa zaten, onlar kabul etseler bile olmaz. Çünkü Allah-u Teala, namuslu bir kadının zina etmiş olan bir erkekle evlenmesini kesin olarak haram kılmıştır. Aynı şekilde, namuslu bir erkeğin zina etmiş bir kadınla evlenmesini de haram kılmıştır. Ama bu zina edenler tevbe etmiş, kendilerini düzeltmiş, artık o yolla ilişkilerini kesmişlerse, o zaman evlenmelerinde bir mani yoktur.
Sonuç olarak; denetimsiz evliliğe Kuranı Kerim yer vermiyor. Yani velilere diyor ki; ‘Bakın marufa uygun mu değil mi?’ Maruf da Kuran’ın koyduğu kurallar. Uygunsa, engel olmayın. Şimdi uygunsa engel olmayın dendiği zaman demek ki; bir kadın evlenmeye karar verdiği zaman evliliği ne olacak? Mutlaka denetlenecek. İşte o yüzden Peygamberimiz SAV. Demiş ki “Lâ Nikâha illâ bi Veliyyin” “Velisiz nikâh olmaz.”
Şimdi veli kelimesi de genel bir kelimedir. Meselâ İstanbul’u yöneten en yetkili organ kim ? Vali. Valiyle veli kelimesi birbirine benziyor mu? Vali velilik yetkisini elinde bulunduran kişiye denir. Veli ne demektir? Bir başkasını bağlayıcı hüküm verme yetkisine sahip olan kişi demektir. Şimdi İstanbul valisi bir emir verse dese ki; Ali Emiri’deki toplantı salonunda toplantı olmayacak, salon derhal boşaltılacak, dese bizim bu emre uymamız gerekiyor mu ? Gerekiyor değil mi. İşte hangi sıfatla vermiş oluyor o emri? Veli olma sıfatıyla vermiş oluyor.
Ha bizi buradan haksız yere çıkarmışsa, daha sonra yargıda hakkımızı takip ederiz. Kuranı Kerim yönetilenlerin, bütün yöneticileri yargıya şikayet etme hakkını tanımıştır. Nisa Suresi 59. Ayette bunu tanımıştır. Yani yöneticinin vasfı ne olursa olsun, yönetilenin vasfı ne olursa olsun, her fert bizzat doğrudan mahkemeye başvurarak, yöneticilerle ilgili yargı takibini isteyebilir.
Çünkü Nisa Suresi 59. Ayette diyor ki Allah-u Teala اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ “Atîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum” “Allah’a itaat edin. Rasule itaat edin. Sizden olan yetkililere” فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ “Fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûl” “ Herhangi bir konuda o yetkililerle nizaya girerseniz, anlaşmazlığa girerseniz olayı Allah’ın Resulune götürün.” Yani, Kur’an ve Sünnete göre hüküm veren mahkemeye götürün.
Dolayısıyla bugünkü yapıda olduğu gibi, hiçbir yöneticinin dokunulmazlığı yoktur. Yönetenleri yargıya şikayet etme hakkı, her vatandaşa tanınmış bir haktır. Buraya nereden geldik? İstanbul Valisi bir emir verse derhal Ali Emiri kültür merkezi boşaltılacak biz de boşalmak zorunda kalırız. Ama bu emir, yasalara aykırı bir emirse, valiyi şikayet etme hakkımız bakidir, vardır. İşte vali velidir. Yani veli, illa anne baba demek değildir. Veli illa yakınları demek değildir. Yetkili kişi demektir. Yani öyle bir kişi ki sizi bağlayıcı söz söyleme yetkisine sahiptir. Ama o da kendi kafasına göre değil, kurallara göre. Onun için Peygamberimiz hem diyor ki; “Lâ Nikâha illâ bi Veliyyin” “Velisiz nikâh olmaz” diyor. Ki; bu ayetin hükmü. Çünkü Allah, mutlaka nikâhın denetlenmesini emrediyor. Hem de veliyi istediği gibi davranmaktan engelliyor. Kuran diyor ki; “marufa göre anlaşmışlarsa engel olmayın.”
E peki kız bir erkekle evlenmek istiyor, ister dul olsun, ister bakire olsun. Babası, kardeşi, amcası neyse veli durumunda olan kimse. Diyor ki; “ben seni ona vermem.” Niye vermiyorsun? “Çünkü o zina ediyor,” derse zaten akan sular durur. O zaman olay başka bir şekil alır. “Çünkü o kafirdir derse,” yetkisini kullanmış olur. Ama böyle bir durum söz konusu değilse, o zaman kıza yetkili makama gitme hakkı doğar. Niye? Çünkü Allah-u Teala, “engel olmayın” diyor. Adam da engel olmuşsa, birisi bunu engellemeli. Ondan dolayı Peygamberimiz SAV diyor ki; “Velisiz nikâh olmaz. Hangi kadın velisinin izni olmadan nikâhlanırsa nikâhı batıldır, batıldır, batıldır.” Yani denetimsiz nikâh geçersizdir.
Bunu şöyle düşünün, bugün Türkiye Cumhuriyetinde bulunan kanunlar gereği iki kişi anlaşıyor. Kuranı Kerim’ in sünnetine, emrine göre nikâhlanıyorlar. Dinimize göre bunlar nikâhlıdır, hiçbir problem yok. Bugünkü yetkili makamlar bunu kabul eder mi? Etmez. Ne der? Der ki; “git evlenme dairesine, gerekli işlemleri yap, ondan sonra.” Yani demek istiyor ki, benim denetimim olmadan, benim olurum olmadan evlenirsen, ben seni evli kabul etmem.
İşte, “velisiz nikâh yoktur” un anlamı bu. Ha veli kim olacak? O ayrı bir konu. Yani, mantık bu, mantık aynı. İşte Peygamberimiz SAV “velisiz nikâh olmaz” derken Kur’an’ı Kerim ve sünnetin hükmünü tümüyle ortaya koyuyor. Kur’an’ın hükmünü ortaya koyuyor, sünnet kelimesini yanlış söyledim. Çünkü Peygamberimiz Kuran’da olandan başkasını söylemez.
Çünkü Allah-u Teala; Maide Suresinin 49. Ayetinde وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَاءَهُمْ “Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâh, ve lâ tettebiğ ehvâehum” “Onların arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların arzularına uyma.” demiştir.
İşte Allah’ın indirdiği ayetler, Peygamberimizin o sözü söylemesini gerektiriyor. Dolayısıyla o söz, “velisiz nikâh yoktur” sözüyle, “aralarında marufa göre anlaşmışlarsa, engel olmayın” sözü aynı hükmün değişik cümlelerle ifade edilmesidir. Engel olmayın emrini yerine getirmeyen bir kişinin de bir başkası tarafından engellenmesi lazım. O da Peygamberimizin, “eğer anlaşamazlarsa, yetkili makam, velisi olmayanın velisidir” diyor. Velisi olmayan ifadesi de önemli. Anlaşamadıkları takdirde, artık o baba veli olmaktan çıkıyor, yetkisi yetkili makama geçiyor. Yetkili makam kararını veriyor. Ama denetimsiz nikâh söz konusu değil. İşte yani nasıl bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları kendi denetiminden geçmeyen evlilikleri evlilik saymıyorsa, Kuran ve sünnet de, kendi denetiminden geçmemiş olan evliliği evlilik saymıyor. Bunu anlayabilmek için, iyi anlayabilmek için bu şekilde bir benzetme yaptım. Durum bu. Yani son derece açık ve net.
Burada korunan ne ? Meselâ erkekle ilgili böyle bir şey yok da, kadınla alâkâlı var. Niye kadınla alâkâlı var? Çünkü Kuranı Kerim’de kadın, daima korunandır. Muhsanat. Erkeğe Muhsin denir, kadına muhsana denir. Ama sistem kadını korurken, dikkat ediyorsanız, asla kadının hakkını çiğnemiyor. Yani, kadının çaresizliğe itmiyor. Hem koruyor, hem de babası engel oluyorsa, git falancaya diyor, yetkili makama git diyor. O yetkili makam da Kur’an ve sünnete göre hüküm vermekle yükümlü olan makamdır.
Şimdi durum böyle iken, mezheplerde farklılık var maalesef. Hanefî mezhebi, denetimi şart koşmaz. Yani “Lâ Nikâha illâ bi Veliyyin” hadisini almaz…
( : أيُّمَا امْرَأةٍ نَكَحَتْ بِغَيْرِ إذْنِ وَلِيِّهَا فإنَّ نِكَاحَهَا بِاطَلٌ، ثَثَ مَرَّاتٍ. .. ) “Eyyu memraetin nekehat biğayri izni veliyyiha fe inne nikeha ha batılun batılun batılun” Hadisini de almaz. Yani, “Hangi kadın, velisinin izni olmadan nikâhlanırsa, nikâhı batıldır, batıldır, batıldır. Anlaşamazsa veli yetkili makamdır.” şeklindeki hadisi de almaz. Yani Peygamberimizin sözlerinden hiçbir tanesini almaz. Peki almasın. Nasıl olsa Peygamberimiz Kuranı Kerim’in hükmünü vermiştir, Kuran’a göre öyleyse hüküm vermiş diyebilirsiniz. Kuranı Kerim’e göre de değildir.
Kuranı Kerim ne diyor? Diyor ki; “Eğer anlaşmışlarsa, marufa göre anlaşmışlarsa engel olmayın.” Bunun manası nedir? Anlaşma marufa göre değilse, engel olun. Değil mi? Çünkü, engel olmayın bir şarta bağlı, o şart yerine gelmezse engel olacaksınız. O zaman, Kur’an’ı Kerim denetimsiz evliliğe müsaade ediyor mu? Ediyor mu? Yok. Yani evlenmeyi denetleyecek birisi olmalı.
Dolayısıyla Hanefîlerin verdiği…. Hanefîler Kuran’a da uymamışlardır. Yani Hanefîlerden İmam Muhammed’in görüşü, az önce anlattığım ayeti kerimeye tamı tamına uygundur. Ama o, mezhebin esas görüşü değildir. Mezhebin esas görüşü, “velisiz evlenme olur.”
Dolayısıyla; meselâ şimdi şuraya bir kız gelse, şurada da bir erkek olsa, “Sevgili zevcem, ne yapıyorsun?” dese, “sevgili zevcem buyur bey!” diye cevap verse, sizde duysanız nikâh tamamdır. Sizi şahit tutmasına gerek yok. Duydunuz ya! Nikâh tamamdır. Onun için iki kişi, iki erkek ya da bir erkek iki kadın, -öyle şart koşar Hanefîler- şahit olursa, tarafları tanımalarının hiçbir önemi yok.
Bir kızla bir erkek buradan kalktılar gittiler, Edirne’nin bilmem hangi köyüne. Ordan giderken, “Arkadaşlar! Benim yanımdaki benim eşimdir ha, yanlış anlamayın” dese, öbürü de “Evet, ben bunun eşiyim” dese, “Tamam canım, biz de zaten yanlış anlamadık, size bir şey demedik kardeşim, kusura bakmayın” Şimdi, bu bir numarayla, orada nikâhı kıymış oluyor. Tamam mı. Yani bu şekilde geçerli sayılıyor, nikâh geçerlidir diyor Hanefîler’de. Mesele bu.
Şimdi hatta; kızı alıp götürse, alnına tabancayı dayasa, iki kişiyi de çağırsa “Bana eş olarak vardın mı? Vardım demezsen, tetiği çekiyorum ha!” O da ‘Evet vardım’ dediği zaman, nikâh geçerlidir. İki kişinin yanında. Hanefî mezhebi böyle.
Şimdi bu insanlar, bize bağırıp çağıracaklarına; yani bizim… bu sıralar bizi sevenler iyice arttı biliyorsunuz yani. Ya bunlara şunu söylüyorum; “Kardeşim bakın, dünyada ne kadar İslâmi ilimlerle meşgul olan üniversite, şu bu falan varsa hepsi sizden yana. Kalkın deyin ki, Abdulaziz Bayındır yalan söylüyorsun! Bak Hanefî mezhebi bu görüşte değil. “ Bir taneniz söyleyin bakalım, hadi. Buyrun.
Tıpkı namaz vakitleriyle ilgili Diyanet’e “Hodri Meydan!” dedik ya. “Türkiye’de değil dünyanın neresinde uzmanınız varsa, bulun getirin,” dedik. Bunu nasıl söylersiniz? Yüzde yüz emin olmazsanız söyleyebilir misiniz böyle bir şeyi ? Aynı şey için, e buyurun beyler. Hanefî mezhebinin en güçlü üniversitesi ya da okulu ya da şeyi nereyse gelsin, hadi buyursun. Desin ki “Abdulaziz Bayındır yanlış söylüyor, Hanefî böyle değildir” Buyursunlar.
Bir kutsallık halesi oluşturulmuş, çocukluktan beri bizi şartlandırmışlar. Ebu Hanife Hazretleri falan. İşte, mezhebimiz Hak’tır falan. Çocukluktan beri şartlanmışız. Dolayısıyla bunlar asla hata etmez, düşünüyoruz. E aynı şartlanma Hristiyanlık’ta Pavlus için var. Pavlus’a sıra geldiği zaman atıp tutuyoruz. Başkalarına gösterdiğimiz tepkiyi, aynı dürüstlükle kendimize de göstermek zorunda değil miyiz?
Peki bu hadisleri almadılar, Hanefîler. Peki, ayeti nasıl almazlar? diyebilirsiniz. Ayet gayet açık. Ayeti şöyle almışlar. İçinizde Arapça bilenleriniz varsa gitsin Mebsut diye Hanefîlerin en meşhur, en güvenilir kitabı olan Mebsut’da, 5. Ciltteydi değil mi Fatih hatırlıyor musun?
(Fatih Orum)
Hatırlamıyorum.
(Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır)
(Fatih Orum)
(Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır)
Meselâ siz Hanefîlerin bulunduğu bir yer de El Mebsut’tan bahsederseniz, yani methetmek için şiirlerde yazarlar, her şeyi de yaparlar. Yani öyle yüceltirler ki, Allah Allah dersiniz. Şimdi orada şu şekilde anlatılıyor, yani ayet şöyle delil alınıyor. Bak فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ “Felâ tağdulû hunne” kısmı alınmıyor. “Felâ tağdulû hunne” nin manası nedir? Engellemeyin. Neden alınmıyor? Çünkü engellemeyin sözü, engelleme yetkisi olmayan birine söylenir mi? Söylenir mi?
Yani şimdi yolda gidiyorsunuz. Bakıyorsunuz ki, bir gelin nikâh dairesine giriyor. Orada birisi size diyor ki; “Ya, ne olursun, engel olma da bunlar nikâhlansınlar.” Ne dersiniz? “Ya, bunlar kim ki? Ben tanıyor muyum onları?” “Yok tanımıyorsun.” “Daha nasıl engel olmayacağım yani? Benim ne yetkim var ki, engel olmayayım?” değil mi?
Dolayısıyla; engel olmayın emri, engel olma yetkisi olana verilir değil mi ? Engel olmayın emri, bir yetkiyi haber verdiği için ayetin bu kısmını almamışlardır. Burhan Yılmaz, o şeyleri yazıyorsun ya, aslında sen bakma neler var daha. Şimdi, o kısmı almamışlar. Çünkü o kısmı alsalar bir yetkili makamın olmasını gerektiriyor. Ondan sonra bir şart var ayette; اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ “ İzâ terâdav beynehum bil mağrûf” “Aralarında marufa göre anlaşmışlarsa.” Marufa göre anlaşmışlarsa dediğiniz zaman, bir şart varsa, bunun bir karşılığı da olması lazım. O da o karşılığı hatırlattığı için şartı da almamışlar. Kitaba bakın görürsünüz.
Peki neyi almışlar? اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ “En yenkihne ezvâcehunne” “Eşleriyle evlenmeleri.” Bakın bir cümlenin içinde, böyle bir kelimeyi çekip de alırsanız, dünyada her insana, her şeyi söyletebilirsiniz. Yanlış mı? Bakın baştaki yasağı almıyorsunuz, şartı almıyorsunuz, aradaki iki tane kelimeyi çekip alıyorsunuz. Konularla ilgili hiçbir hadisi almıyorsunuz, ayeti paramparça ediyorsunuz. Kaldı ki Allah-u Teala bir tek ayeti kendi kafasına göre tefsir etmeye ne diyordu? Kendini Allah’ın yerine koymak demiyor muydu? Bırakın bir ayeti de, parça parça ediyorsunuz, oradan iki tane kelime seçiyorsunuz, o oluyor şeriatın hükmü. Ve asırlardır, asırlardır, Abbasiler’den günümüze kadar, bugün hala, İslâm diye uygulanıyor.
Her defasında size soruyorum. Bir soru var. Neydi o hatırlıyor musunuz? Siz böyle bir dine inanır mısınız? Adeta insanlara; sakın ha Müslüman olmayın! demekten başka bir anlam taşımıyor. Çünkü bunu böyle parçaladıktan sonra, kadının alnına tabanca da dayıyor evet dedirtiyor ve mahkeme bunu geçerli evlilik sayıyor. Yani kadın ispatlasa ki, “alnıma tabanca dayadı da, can tehlikesinden evet dedim” Hanefî mahkemesinin umrunda değil, “Demişsin ya! Demeseydin kardeşim!” diyor.
(Katılımcılardan biri konuşuyor ama sözleri anlaşılmıyor.) Şimdi bu şuna benziyor Yaşar Bey bak, bu şuna benziyor. Diyor ki; hani meşhur hamsi hikayesi var ya, “ Havadan asılıdır, rengi sarıdır, durmadan öter, bil bakayım bu nedir?” demiş. Adam ne demişse, “hayır” demiş. Sonra demiş “hamsidir.” “Ya hamsi havadan asılı olur mu?” “Astım,” demiş “Rengi sarı olur mu?” “Boyadım.” “E ötmesi?” “O da yanıltmacasıdır.” Ona benziyor mu, benzemiyor mu?
Ama en kötüsü de, arkasından bu İslâm’ın emri olarak tanıtılıyor, bunu kabul etmeyenler kafir sayılıyor. Bir de öldürüyorlar adamı arkasından, kafir ve zındık diyerek. Sünnet yok, Kur’an yok, ama bunun adı şeriat. Asırlardır bu memlekette şeriat diye bu uygulanmıştır, bugün hala uygulanıyor.
Adam kızı kaçırıyor, nasıl olsa “evet” diyecek. “Evet” diyor sonra yasal olarak karısı haline geliyor. Ne güzel.
(Bir katılımcı soru soruyor, soruyu anlayamadım.) Öyle bir nikâhı Cenabı Hak kabul etmez asla. Peygamberimiz ne diyor? “ Velisiz nikâh olmaz.” Denetim olacak diyor. Hanefîler denetimi kaldırmışlar. Ama İmam Muhammed hariç, onun hakkını yememek lazım. Ebu Hanife’nin talebelerinden. Ben şahsen, Ebu Hanife’nin bu görüşte olduğunu asla kabul etmiyorum. Niye etmiyorum derseniz. Bu olacak şey değil! Bu şu. Abbasiler döneminde, hani bir takım tercüme hareketleri denilen olay var ya, o hareket….. o olayların ciddi bir şekilde irdelenmesi lazım. Eminim ki, o günden sonra bu din bu hale getirilmiştir. O zamana kadar böyle olması mümkün değil. Ebu Hanife’nin bunu söylemesi mümkün değil, asla söyleyemez. Ebu Hanife bunu söyleyecek, o zaman insanlar bunu linç ederlerdi. Söyleyemez mümkün değil, ama, söylettirirler. Vefat etmiş, bitmiş, üzerinden asır geçmiş, alırsınız kitabını istediğiniz gibi değiştirirsiniz. O önemli değil, o taraf bizim bilebileceğimiz bir şey değil ama, Abbasiler’den beri bu şeriat diye uygulanıyor.
Şimdi bugün bize karşı çıkanlar, Vay sünnet düşmanı! Diyorlar. Ya Allah rızası için bir bakın bakalım. Hepsine söylüyorum. Gene, Hodri Meydan! Şu mezheplerin tamamını bir tarafa getirin, hepsinin kullandıkları hadisleri şey yapın, bir de bizim kullandığımızı, bakın ki hepsini ikiye katlıyor mu, katlamıyor mu, en az. Ama biz o hadisleri, hadis kullanalım diye değil, Kur’an’ı Kerim’e uyduğun zaman o hadisler zaten kendiliğinden ortaya çıkıyor. Az önce de söyledik ya; Kur’an- Sünnet bütünlüğü ortaya çıkıyor. Peygamberimizin hadisleri Kur’an’a aykırı bir ifade taşıyor mu? Asla taşıyamaz. Öyle şey olur mu? Peygamberimiz Kur’an’a göre hüküm vermekle sorumlu idi.
Peki Hanefî böyle. Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhepleri nasıl? Bugünkü haliyle, esası değil. Onlar da bunun tam tersi işte. Onlar da diyorlar ki; Veli her şeydir, diyorlar, kadının hiçbir yetkisi yoktur diyorlar. Eğer kadın bakireyse, babası istediği kişiyle evlendirir, değilse kadın nikâhın tarafı olamaz, mutlaka veli, masaya oturmalıdır. Onlar da bunu yaparken kısa yoldan geçelim, ne bir ayete, ne de hadise dayanmışlardır. Ama bir hadise dayanmış gösteriyorlar kendilerini, -Velisiz nikâh olmaz, hangi kadın velisinin nikâhı olmadan nikâhlanırsa batıldır, batıldır, batıldır- diye gösteriyorlar. Ondan sonra da, onlar da bu ayeti kerimeyi alırken, تَعْضُلُوهُنَّ “Felâ tağdulû hunne” ‘ye farklı bir mana veriyorlar. تَعْضُلُوهُنَّ “Felâ tağdulû hunne” “Engel olmayın” Engel olmak kadının bir yetkisi olduğunu gösteriyor.
Desem ki, “ Ya, Burhan beye engel olmayın, uçsun” desem ne yaparsınız bana? “Hoca uçtu” dersiniz. “Ya adam uçar mı ki kardeşim, engel olmayın diyorsunuz.” Engel olmayın bir yetkiyi gösteriyor. Dolayısıyla, “kadınların nikâhlanmalarına engel olmayın” dediğiniz zaman demek ki, bu yetkileri var. Onun için o engel olmayana, engel olmayın sözüne, kendinizi kenara çekmeyin anlamı vermişlerdir. Engel olmak, müdahale etmektir; kenara çekilmek, ilgilenmemektir. Tam tersi anlamı vermişlerdir. Arapça bakımından bu anlamı vermek imkânsızdır. Onlar da, “aralarında anlaşırlarsa” kısmını asla almamışlardır. “Kadın hangi selâhiyetle gidip te, eşini seçecek? Sen kimsin ki? Sana eş seçecek olan benim.” dedikleri için, ayetin o kısmını da almamışlardır. “Aralarında marufa göre anlaşmışlarsa” kısmını da almamışlardır.
Geriye bir tek, اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ “En yenkihne ezvâcehunne” kalmış, “Eşleriyle evlenmeleri. O gene sistemi bozuyor. Çünkü, kadın nasıl eşiyle nikâh masasına oturur da evet der, onu ancak ben diyeceğim velisi olarak. O zaman da demişler ki, evlenmeleri aslında bu bir mecazdır, demişler. Kadın nikâhın konusu olduğu için, öyle mecaz olarak fail olmuştur. Ne demek nikâhın konusu? Kadın satılık mal gibi. İşte şu mause gibi. Ben bu mausu Fatih’e satsam, mause diyebilir mi ki; “Ben Fatih’e gitmem.” Diyebilir mi? Hah, öyle yapmışlar. Satılık mal. Onun da kitapla, sünnetle, fıtratla, herhangi bir şeyle bir alakası yok. O da oluyor şeriat. Bugün işte birçok yerde, dünyanın birçok yerinde şeriat diye uygulanıyor.
Bu sebeple sadece namaz vakitleri konusunda problem yok. Yani televizyona çıktık dedik ki, ”Bu namaz vakitleri ile ilgili uygulama; ne Kur’an’a uyar, ne sünnete uyar, ne mezheplere uyar, ne bilime uyar. Hiçbir şeye uymaz.” Dedik. Peki ya bunlar, uyuyor mu? Yani nikâhla ilgili kısım uyuyor mu? Talakla ilgili kısmı daha önce okuduk, uyuyor muydu? Onun için; Kur’an’ı Kerim bir vadidedir, kendine Müslüman diyenler de bir başka vadidedir. Kendine Müslüman diyenler diyorum, çünkü Allah-u Teala bunları Müslüman sayar mı saymaz mı? kuşkuluyum, emin değilim.
Onun için burada bu dersleri dinliyorsunuz, öyle başkaları gibi kenara çekilmeyin lütfen. Bu, topluca yapılması gereken bir harekettir. Yani, her biriniz demeniz lazım ki, burada ben ne yapabilirim? Çünkü bu, hem bir taraftan İslâm alemini girdiği bataktan kurtarma hareketidir, bir taraftan da bütün dünyaya doğru dini anlatma hareketidir. Yani tüm insanlığa borcumuzdur.
Zaten hayatımızın başka ne anlamı var ki? Şurada herhalde doksan yaşında bir kimse yoktur değil mi, şu anda? Doksan sene evvel, hangimiz bu dünyada vardık? Ya da bizim bu dünyaya geleceğimizi bilen var mıydı? Doksan sene sonra bizim geldiğimizi hatırlayacak kimse olacak mı? Çok nadir belki, bir iki kişi hatırlarlarsa hatırlarlar. O zaman Cenab-ı Hakkın bize tanıdığı şu vakti çok iyi kullanalım. Asıl yatırım ahirete olan yatırımdır, gelip geçici olana değil. Onun için, bakın önümüze ne kadar büyük bir imkân ve fırsat geçiyor. Allah’ın dinini, Allah’ın kullarına, doğru bir şekilde anlatma.
Bakın dersi en başta anlattığım zaman, kimsenin sesi çıkacak gibi değildi. Ne kadına sıkıntı veriliyor, ne erkeğe sıkıntı veriliyor. Ne kadının istismarına imkân veriliyor. Mutlu evliliklerin kurulması, aileyle birlikte. Aileden eğer birisi sıkıntı verirse, toplum işin içerisine giriyor. Yetkililer işin içerisine giriyor ve güzel bir evlilik oluşuyor. Kadın istemediği birisiyle evlenmiyor. Dolayısıyla birçok yerde gördüğümüz intiharlar olmuyor. Buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değil.
Ama iş mezheplere gelince, bu defa da kimsenin kabul etmesi mümkün değil. O zaman; arada bu kadar büyük fark varken, her birimize görev düşüyor. Tıpkı Peygamberimiz SAV’in recmle ilgili söylediği söz gibi. İki tane Yahudi getiriliyor Peygamberimize, birbirleriyle zina etmişler. “Sizin kitabınızda zinanın hükmü nedir” diyor, çünkü Kur’an’ı Kerim’de henüz onla ilgili bir hüküm inmemiş. Diyorlar ki, işte “yüzünü siyaha boyar, eşeğe ters bindirir, şehri dolaştırırız.” Gidiyor Abdullah bin Selam’la beraber Beyt-i Midras’a. Bu Tevrat eğitimi yapıldığı yere. Onlara da, yemin verdirerek, Tevrat’ın ilgili bölümüne baktırıyor. Recm olduğu ortaya çıkıyor. “Peki bunu niye yapmadınız?” Diyor. Diyorlar ki; işte “baştan recm cezasını fakirlere uygular, zenginlere uygulamazdık. Halk ayaklandı. Bu defa herkese uygulayacağımız bir orta nokta bulduk. Böyle yaptık. Ogün bugün bu cezayı uyguluyoruz “ O zaman diyor ki, “ya Rabbi bunlar senin bir hükmünü öldürmüşler, ben onu ihya ediyorum.”
Dolayısıyla biz de tıpkı Peygamberimizin söylediği bu söz gibi, “ya Rabbi, senin hükümlerin öldürülmüş biz ihya ediyoruz” dememiz lazım. Bizim için en büyük yatırım budur, bunları yapalım. Yani dikkat ediyorsanız akide, inanç tarafına gittiğimiz zaman felaket, ibadet tarafına gittiğimiz zaman, işte bu son zamanlarda namaz vakitleriyle ilgili ortaya çıkan sıkıntıları görüyorsunuz, o da başlı başına felaket, hukuk tarafına gittiğiniz zaman o da başlı başına bir felaket. Ortada Allah-u Teala’nın kitabı bozulmamış olan bir dini var. Peygamberimizin sünneti bütün haşmetiyle ortada. Kitap sünnet bütünlüğüne göre davranılacağına, çok farklı davranışlarla ortaya konmuş yanlış bir din algılayışı var ve bu dinle bugün İslâm aleminin ayakta durma şansı yok.
Zaten olmadığı için de, dikkat ediyorsanız her yerde, batıdan hukuk ithal etme yarışı vardır. Çünkü, insanların fıtratı onu reddediyor. Mevcudu reddediyor. Yani şimdi düşünün, bugün, resmi daireye gidip kadınla erkeğin hürriyet içerisinde evlenmelerini mi insanlar tercih eder? Yoksa kıza hiç sormadan, kız kaçırıldığı zaman iki kişinin yanında evlenmiş sayılmasını mı tercih eder? Alnına tabanca dayanarak evet demesini mi tercih eder? Orda ne diyor? Hiçbir etki altında kalmadan diyerek söylüyor değil mi? Evlenmeyi kabul ediyor musun? Diyor.
Kur’an ve sünnete baktığın zaman, öyle olmalı. Dolayısıyla; bundan dolayı insanlar, hep onları alıp uygulamak istiyorlar. Çünkü fıtratları hiç olmazsa, yani, oradan kaçıp öbür tarafa. Bu da bir başka sıkıntı doğuruyor.
Bu defa evlenmekteki bu, tabi gene birtakım sıkıntılar var ama, gene oldukça kolay gibi gözüken bu sistem boşanmaya sıra geldiği zaman başınıza bin bir türlü sıkıntı getiriyor. Allaah. Yani evlenirken taraflar birbirini razı etti mi, yetiyor. Boşanırken illa, hakimi razı edeceksiniz. Allah Allah. Ya kardeşim bizim evde hakim mi yaşıyor? Şimdi, dolayısıyla aslında insanlar burada bir güzellik var derken, buraya gelince de bir başka sıkıntının içine düşmüş oluyorlar. İşte bütün bu sıkıntıları giderecek olan doğru dürüst Müslüman olmamızdır. Elimizde çok büyük imkânımız var. Tekrar ediyorum. Ömrümüz son derece kısıtlıdır. Dün yoktuk, yarın gene olmayacağız. O zaman elimizdeki şu fırsatı çok çok iyi kullanalım. Bütün imkânımızı Cenab-ı Hakkın dini için kullanalım, kendi arzularımız için değil. Asıl yatırımı ahirete yapalım. Çünkü önümüzde ebedi cennet var. Evet.
Ondan sonra ayeti kerimenin devamı şu. ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُ “Zâlikum ezkâ lekum ve athar” “Sizin için temiz ve sizi geliştirecek olan budur.” Bu ism-i tafdil değildir. Sıfat-ı müşebbehe’dir. Bilenler açısından söylüyorum. وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ “Vallâhu yağlemu ve entum lâ tağlemûn” “Allah bilir, siz bilemezsiniz.” Yani siz kendi kafanıza göre bu hükümleri değiştirmeyin. Yani Cenab-ı Hak nerede bu tür uyarılarda bulunmuşsa, mutlaka aksi yapılmıştır. Enteresan bir şekilde. İnsanların cehenneme gitme hürriyeti var.
Şimdi ben, bu namaz vakitleri dolayısıyla gerçekten yani iyice dersimi aldım, almadım değil, bayağı dersimi aldım bu işten. İşte Süleymaniye Cami’sinde yirmi bir sene vaizlik yaptık. Oradakiler bizi tanır, bilmem ne falan filan. Şu Ramazan’da, bir sabah namazını tam kıldım orda, iki tane sabah namazına da ikinci rekattan itibaren katıldım. Çünkü erken kılıyorlar. Onun dışındakilerini kendi başıma, vakıftan bir arkadaşımla beraber kıldım. Oradaki bizi tanıyanlara, “Sizin kıldığınız bu namaz teheccüd namazıdır, olmadı” dedim. Sen konuş, demediler sadece. Ama tavır o. Gayet büyük bir zevkle gitti, evlerine yattılar. Ya öyle mi hocam. Ben olsam ne yapardım? “Ya gerçekten mi?” Hemen döner namazımı kılardım. Hiç kimsenin umurunda değil. Hiç kimsenin umurunda değil, sen istediğin kadar kendini parçala. Hiç.
Onun için ben de size söylüyorum, bu işleri yapacaksanız Allah rızası için yapın. Bir başkası için yapacaksanız, hiç yapmayın. Çünkü razı edemezsiniz insanları. Hiç mümkün değil. Kimsenin umurunda değil. Ve mesela bu sabah düşündüm. Herhalde Yunus Aleyhisselama da böyle davranmışlardır. Saygıda kusur etmemişlerdir ama, hiçbir dediğini de yapmamışlardır. O da kaçıp gitmiştir tabi şeyden.
Vallahi, işte mesele bu yani. Siz diyorsunuz ki, ya işte kardeşim, bak ayet ortada, çıkın bakın. Duymak istemiyor. İşte işin bilimsel izahı. Görmek istemiyor.
“Ennasu ala dini mulukihim” diye bir söz vardır. İnsanlar meliklerinin dini üzerinedir. Yöneticilerinin dini üzerine. Bu vesileyle iyice gördük. İslâm neden böyle bozulmuş onu da iyice gördük. Demek ki, yetkili bir makam emrettiği zaman Allah’ın emri o oluyor. Siz kendinizi parçalasanız, bin tane de ayet okusanız hiç umurunda değil. O zaman, yetkili makamda olanların sorumluluğu çok çok fazla. Bizden uyarması. Dinlerler, dinlemezler, onlar da herhalde öbür insanlar gibi bir insandır, kabul eden de olur, kabul etmeyen de olur.
Peki şimdi böylece yedi buçuğa kadar bir ara verelim.
Yazan: Serap Demir
Redaktör: Fikret Hekim