Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Allah nasip ederse bugün Maide Suresinin 4. ve 5. ayetlerini okuyacağız. 4. ayette daha çok avcılıkla alakalı hüküm var. 5. ayette evlilikle ilgili… 5. ayet biraz ağırlıklı olduğu için Evlenmede Namus Şartı diye başlık koyduk. Allahu Teala 4. ayette “Yes’elûneke mâzâ uhılle lehum” “Sana soruyorlar, kendilerine helal olanlar nelerdir?” “gul uhılle lekumut tayyibâtu” “Deki size temiz olan şeylerin hepsi helal kılınmıştır”. (Maide 4) Geçen hafta Maide Suresinin 3. Ayetini okurken ölü hayvanın haram olduğunu görmüştük. Başına vurulan, boynuz darbesi alan, bir yerden yuvarlanan, boğularak öldürülmüş olan hayvanların yenilmeyeceğini görmüştük. Bir de avcıların avla elde ettikleri hayvanları var. Atıyorsun hayvan ölüyor. Ya da bir av köpeğini salıveriyorsun. Bir avı yakalayıp getiriyor. Getirene kadar ölmüş oluyor. Bu da helal olur mu, olmaz mı? Ciddi bir soru… Burada Allahu Teala “ve mâ allemtum minel cevârihı” Avcı hayvanlar diyelim. “Isırarak ya da yaralayarak avını yakalayan hayvanlar”. “mukellibîne” “onlara avlanmayı öğreterek onları avcı hayvan haline getirirseniz”. Mukellibin, kişilerin şeyi… Onlara avcı olmayı öğretmişseniz. “tuallimûnehunne mimmâ allemekumullâh” “Allah’ın size öğrettiğini onlara öğrettiyseniz”. Yani bilgi ve kabiliyetinizle bir avcı hayvanı, bir köpeği ya da diğer hayvanı avın üzerine salıveriyorsunuz. Çağırdığınız zaman geliyor. Tuttuğu hayvanı size getiriyor. Kendisi yemiyor. Bu şekilde eğitmişsiniz. Peki, ne olacak burada? “fekulû mimmâ emsekne aleykum” “sizin için tuttuklarını yiyin”. Burada kesmeden bahsedilmiyor. O tutmuş olduğu hayvanı öldürebilir. Size gelinceye kadar ölmüş olabilir. Ona bir şey demiyor. Ama siz hayvanı eğitmişsiniz, öğretmişsiniz. “vezkurusmallâhi aleyhi” “bu hayvanlar üzerine Allah’ın adını anın”. Çünkü “aleyhi” de ki zamirin “mimmâ emsekne” de ki “ma” yı göstermesi daha uygundur. Yukarıda hayvanlarla ilgili “tuallimûnehunne” diye çoğul zamir kullandı. “mimmâ emsekne” “tuttuklarından yiyin” diyor. “vezkurusmallâhi aleyhi” “o tuttukları hayvanın üzerine Allah’ın adını anın”. (Maide 4) Tabi burada hayvanı salıverirken de Allah’ın adını anın anlaşılabilir ki genelde öyle anlamışlardır. Ama tuttukları üzerine Allah’ın adını anın ifadesi de olur. Ulemadan bazıları mutlaka besmele çekilmesi gerektiğini söylüyor. O şekilde hadisi şerif var. Bazıları besmele çekilmese de yenebilir diyor. Burada her iki tarafı da haklı çıkaracak ifadeler var. Canlı yakalanırsa kesilir. Yoksa kesmek gerekmiyor. Yani bir avcı köpeğini salıverdiniz. Gidip yakalayıp getirdi. Besmele çekip yersiniz. Ya da salıverirken hadisi şerifte besmele çekilmesi belirtiyor. Yani o şekilde de ayeti kerime anlaşılabilir. Yani hayvan gider, yaralar, alır gelir. Tabi bu köpek olması gerekmez. Av için kullanılan bütün hayvanlardır. Kuşlar, diğer hayvanlar… Bu ifadenin içerisine girerler. Mesela bir de deniz avı var. Onlarda canlı hayvanlardır. Deniz avının besmele ile kesilmesi şartı olsa herkes hamsiye doyar. Yani tuttuğunuz hamsi ölmeden keseceksiniz. Deniz avında besmele şartı yoktur. Mesela köylerde olur. Nehir akar. Nehirden tarlanıza bir ark götürürsünüz. Suyu suladıktan sonra bakarsınız orada balık ölüleri var. Yukarıdan suyu kesersiniz. Bakarsınız arkın içerisinde balık ölüleri var. Onlar yenir. Deniz hayvanı gibi değil. Maide Suresinin 96. Ayetinde “Uhılle lekum saydul bahri” “deniz avı size helal kılınmıştır”. Av kaçan hayvanlarla ilgili olarak yapılır. Kaçmayan hayvanlarda avlanmanın bir anlamı yok. Başka? “ve taâmuhû” “denizin yiyeceği de size helal kılınmıştır”. Midye, vs. Yani denizdeki kaçmayan canlılar. Onlarda helal kılınmıştır. “metâal lekum ve lisseyyârah” “sizin için yani denizin kenarında oturanlar için bir de denizde yürüyen kişiler için, yolcular için”. İster yerli olsun, ister yolcu olsun. Onlar için bir mal, bir imkân olarak helal kılınmıştır. Yani bu deniz yiyecekleri ile ilgili herhangi bir sınırlama yok. Hanefilerin getirmiş oldukları sınırlamanın herhangi bir delili yoktur. Mesela balık helaldir de diğer deniz ürünleri helal değildir şeklinde ayırım vardır. Bunun hiçbir delili yoktur. Daha önce de burada söylemiştim. Yani kendilerini haklı çıkarmak için bu ayete yanlış meal verirler. “Uhılle lekum saydul bahri” “deniz avı size helal kılındı”. Peki, “ve taâmuhû” “bir de onu yemek helal kılındı” derler. Denizde adam oyun olsun diye mi avcılık yapar? Yemek için yapar. Helal kılındı’nın anlamı nedir? Hâlbuki doğru meal “denizin avı ve denizin yiyeceği size helal kılındı” (Maide 96) olmalıdır. Fatih, Diyanet vakfının Mealinden okusun.
Fatih ORUM: Diyanet Vakfı Meali “Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Görüyor musunuz? “Deniz avı yapmak ve onu yemek”. Bu ne demek yani? Peki, devam et bakayım.
Fatih ORUM: Diyanet Vakfı Meali “İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Kara avı ihramlı olduğunuz sürece haram kılındı”. Peki, bide onu yemek dese ya… Burada da demesi lazım değil mi? Kara avı ve onu yemek demesi lazım. Görüyor musunuz, yani gerçekten içler acısı… Yani bunlar bu dini öylesine bitirmişler ki… Ortada İslam diye bir şey kalmamış. Halbuki ayetin doğru meali… Gerçi Diyanet İşlerinin Mealinde doğru meal vermişler. “Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı”. (Maide 96) Bu doğru mealdir. Ben bunu geçen hafta görünce şaşırmıştım. Demek ki doğru meal verende varmış. Çok şükür. Efendim midye yemek helal mi, istiridye yemek helal mi diye sorarlar. Kardeşim seviyorsan yersin. Sevmiyorsan balık da yemezsin. Demek ki hayvanların tutuğundan da yenirmiş. Mesela köpek tutup ısırdı. Köpeğin salyası üzerine bulaşır mı? Köpeğin salyası necistir deniyor. Niye burada Allahu Teala onu yıkayın da ondan sonra yiyin demiyor? Köpeğin salyası elbisene bulaşırsa üç kere yıkayacaksın derler. Bazıları daha fazla derler. Ama bu tür konularda Maliki mezhebinin görüşü daha uygundur. Çünkü o da Medine’nin görüşünü yansıtır. Maliki mezhebinde herhangi bir problem yoktur. Zaten ayetten de anlaşılıyor. Yıkayın diye bir şey yok. “vezkurusmallâhi aleyh” Ayetin esas doğru anlamı “gelen avın üstüne Allah’ın adını anın”. Ama hadislerde de var. Her ne kadar uzak olsa da o şekilde de meal verilebilir. Hayvanı salıverirken besmele çekin denebilir. “innallâhe serîul hısâb” “Allah hesabı çabuk görendir”. (Maide 4)
“Elyevme uhılle lekumut tayyibât” “Bugün bütün temiz şeyler size helal kılınmıştır”. “ve taâmullezîne ûtul kitâbe hıllul lekum” “kendilerine kitap verilmiş olanların yiyecekleri size helaldir”. “ve taâmukum hıllul lehum” “sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir”. (Maide 5) Siz onların yiyeceklerinden yiyebilirsiniz. Onlar sizin yiyeceklerinizden yiyebilirler. Tabi bize haram olan domuz yerler. Biz domuzu yiyemeyiz. Onu da zaten Cenabı Hak açıkça haram kılmıştır. Burada niye ehli kitap, neden yiyecek diye ister istemez aklınıza gelir.
Fatih ORUM: Utul kitap olacak.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hemen uyarıyor. Alışmışız. Öyle kolay mı alışkanlığı terk etmek. Ehli kitap o kitapta uzmanlaşmış kişi… Çocukluktan beri kullandığımız kelimeler… Utul kitap ise Yahudi ve Hıristiyanlardan herkes… Maide Suresinin 3. Ayetinde Allahu Teala Allah’tan başkası adına kesilenler dedi. Ehli kitapta böyle bir şey olmaz. Yani Yahudilerde, Hıristiyanlarda Allah’tan başkasının adına kesme diye bir şey olmaz. Dolayısıyla onların getirdiği hayvanlar domuz değilse yersiniz. Sorgulamanıza gerek yoktur. Fakat onun dışındakilerde bu olabilir. Yahudi ve Hıristiyanlarda da Kurban Bayramı kurbanı vardır. Bugün Hıristiyanlara bakarsanız İsa kendisini bizim için kurban etti derler. Artık kurban kesmemize gerek yok derler. Yahudilerde Beyti Makdis yıkıldı, -şu anda ki Kudüs’te ki mabed- Beyti Makdis yapılıncaya kadar, kurbanı orada kesmemiz gerekiyor, orada kesilmeyince olmaz derler. Onlarda Beyti Makdis yıkıldı diye Kurban Bayramı kurbanını bırakmışlardır. Hıristiyanlarda İsa bizim için kendini kurban etti diyerek bırakmışlardır. Bu ayeti kerimede kendine kitap verilenlerden bahsedilmiş olmasının sebebi onların Allah’tan başkası adına hayvan kesme diye bir uygulamaları yok. Ama onun dışındakiler Allah’tan başkası adına kesebilirler. Geçen hafta okumuştuk. Mesela bu ayete şöyle meal verilir. Ehli kitabın yiyeceği değil de kestiği diye anlam verilir. Diyanet İşleri Meali “Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir” diye doğru meal vermiş. Diyanet Vakfı Mealinde nasıl?
Fatih ORUM: O da doğru.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İyi güzel. Dipnot var. “Kitap ehlinin yiyeceklerinin Müslümanlara helal olması izni domuz eti, boğazlanmadan ölen veya öldürülen hayvanların etleri gibi İslam’da yenmesi yasaklanmış bulunan yiyecekleri kapsamaz”. Tabi bunları onlarda kabul etmezler. Onlarda da bu var. Yani ölmüş hayvan etini onlarda yemezler. Bilhassa Yahudilere bakarsanız koşer dedikleri şey vardır. Haham kesmezse yemezler. O kadar hassastırlar. Tabi buradan ehli kitabın dışındakilerin kestiği yenmez diye bir hüküm çıkarılmıştır. Fıkıh kitaplarında ve mezheplerde vardır. Hiçbir geçerliliği yoktur. Geçen hafta burada anlatıldı. Yani hayvanı kesen kişinin dini kimliğinin hiçbir önemi yoktur. Hayvanı keserken besmele çekip çekmemesinin hiçbir önemi yoktur. Geçen hafta bütün ayetler burada okunarak anlatıldı. Yani açık ve net ayetler bırakılıyor. Hiçbir şüpheye meydan vermeyecek ayetler bırakılıyor. Burada bir taam kelimesinden ehli kitabın kestiği yenir hükmü çıkarılıyor. Kaldı ki burada ehli kitap değil, utul kitap var. Neyse önemli değil. Bu manada söylüyorlar zaten onu… Kendilerine kitap verilenlerin kestiği yenir diye fıkıh kitaplarında buradan çıkarılan bir hüküm vardır. Ondan sonra “vel muhsanâtu minel mué’minâti” “mümin kadınlardan muhsana olanlar size helaldir”. Muhsana ne demek? Arapça’da hısn neye denir? Kale demektir. Muhsana da kale gibi korunmuş kadın demektir. “vel muhsanâtu minel mué’minâti” “müminlerden muhsana olanlar, kendini kale gibi korumuş olanlar”. (Maide 5) Peki, kale gibi korumak ne demek? Mesela Tahrim Suresinin 12. Ayetinde “Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ” “kendi namusunu korumuş olan Meryem”. “fenefahnâ fîhi mir rûhınâ” “onun içerisine ruhumuzdan üfledik”. (Tahrim 12) Ne zaman üflendi? Hamile kalıp çocuğu büyüdüğü zaman… Yani ana rahminde 15. haftayı tamamladığı zaman… Müminlerden namusunu koruyan kadınlar size helal kılındı diyor. Çocuk için namusunu koruma diye bir şey olur mu? Yani namusunu koruyan Meryem sözünden Meryem’in çocukluk yaşı anlaşılır mı? Kendini koruyabilmek için biraz büyümüş olması, akıllı olması gerekir. Ondan sonra “vel muhsanâtu minellezîne ûtul kitâbe” “kendilerine kitap verilenlerden muhsana olanlar, kendisini korumuş kadınlar”. (Maide 5) Korunmuş olan kadınlar… Kadını hem kendisi korur hem de toplum korur. Korunmuş olan kadınlarda size helal kılındı. Kimden? Ehli kitaptan… Yani neden korunmuş? Zinadan korunmuş olan kadınlar… Gayrı meşru ilişkilerden korunmuş olan kadınlar size helal kılınmıştır. “minellezîne ûtul kitâbe min gablikum” “sizden önce kendilerine kitap verilenlerden”. Peki, hangi şartla? “izâ âteytumûhunne ucûrahunne” “Onların mehirlerini verdiğiniz zaman”. (Maide 5) Yani mehirlerini de vereceksiniz. Çünkü erkeklerin kadınlara karşı büyük bir arzuları vardır. Mesela senin için dünyayı ayaklarına sererim derler. Öyle mi hadi ver bakayım şunu. Bir görelim. Öyle lafla kolay. Fiilen yap bakayım. İşte Cenabı Hak burada mecbur ediyor. Mehirlerini vermek şartıyla… Peki, mehir verdik. “muhsınîne” “siz de kendinizi zinadan korumuş olacaksınız”. O şartla… Bakın burada mümin kadınlar içinde, kendilerine kitap verilmiş olanlar içinde, hem kadınların kendi namuslarını koruma şartı var hem erkeklerin… Peki, muhsinin ne demek? Onu da daha açıklıyor. “ğayra musâfihîne” “Açıkça zina ediyor”. Çekinmiyor. Bazıları böyle yapmıyor. Bazıları da kimseye çaktırmadan yapıyor. “ve lâ muttehızî ahdân” “gizli dostlar da tutmayacaklar”. (Maide 5) Yani ne gizli ne açık… Zinanın hiçbir şekli olmamışsa eğer… Aynı şartlar kadınlar içinde Nisa Suresi 25. ayette var. “muhsanâtin ğayra musâfihâtiv ve lâ muttehızâti ahdân” “muhsana olan, suyunu boşa akıtmayan” (Nisa 25) Suyunu boşa akıtmayan dediği ergenlik çağına da girmiş olmasını şart koşuyor. Çocuk için suyunu boşa akıtma diye bir kelime kullanılır mı? Böyle bir şey söz konusu değil. Ve gizli dostlarda tutmamış olacak. Bu şartlarla… Bu ayette evliliğin şartı namusunu koruyabilmektir. Gizli ve açık zina etmemektir. Erkek içinde kadın içinde geçerlidir. Peki, bu ayet varken herhangi bir insan diyebilir mi ki çocuk yaşta evlenme olur? Yani bir kadın için namusunu koruyacak, suyunu boşa akıtmayacak yani karı koca ilişkisi olacak, gizli dost tutmayacak. Bu çocuk olabilir mi? Erkek için namusunu koruyacak, suyunu boşa akıtmayacak, gizli dost edinmeyecek. Bu çocuk olabilir mi? Ve kendini koruyabilmesi içinde belli bir şuura ulaşması lazım. Mesela deliyse, ne yaptığının farkında olmayacak şuur kaybı içindeyse onun için… Hani delidir ne yapsa yeridir derler. Çünkü akli melekesi yerinde değil. Ama bu ayet burada açıkça var. Daha nice ayetler var. Mezheplerin % 100’ün de… Fatih bu konuda sen makale yazdın. Çocuklar evlendirilir mi söyle bakalım. Onu da sen konuş.
Fatih ORUM: Sizin de söylediğiniz gibi bu konuda herhangi bir ihtilaf yok gibi… Gibi diyorum geleneksel fıkıh kitaplarında birkaç kişinin ismi zikredilir. Onlara da hakaretler edilir. Yani küçük yaşta kız ya da erkek çocuğunun evlenmesinin Kuran açısından mümkün olmadığını söyleyen bir iki kişi vardır. Neredeyse 1400 yıla yakın zamandaki bütün fıkıh külliyatında… Ama onlara da hakaret edilir. Mesela bir tanesinin adı Ebu Bekir el Esamm’dır. Hanefi fakih Serahsi el Mebsut isimli kitabında “küçük çocukların evlendirilebileceği konusunda icma vardır. Ancak Ebu Bekir el Esamm diye birisi bunun caiz olmadığını söylüyor. Muhtemelen sağır olduğu için konuyla ilgili ayetleri duymamış olsa gerek” diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: El Esamm sağır manasına geliyor.
Fatih ORUM: Adamın künyesiyle dalga geçer. Dolayısıyla neredeyse bu konuda ittifak vardır. Bir kişi hariç tutularsa…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama Osmanlılarda 1917’de Hukuki Aile Kararnamesi çıkarılmıştı. Bu kararnamede kız çocukları 9, erkek çocukları için 12 yaş şartı getirilmiştir. Orada da şöyle söyleniyor. Çocuk yaşta evlendirilenler dolayısıyla sonu alınmaz büyük problemler yaşandığından bahsediliyor. 9 ve 12 yaş… Ama uygulayamamışlardır. Büyük bir tepki oluşmuştur. Ayeti görüyorsunuz değil mi? Çok açık ve net… “ve mey yekfur bil îmâni” “kim imanı örterse”. Bu iman ne oluyor? Yani Cenabı Hakka karşı bir güven problemi olursa… Allah bunları açıkça söylüyor, sen kendi kafana göre başka şeyler söylüyorsun. Allah’ın dediğini örtüyorsun. “fegad habita ameluh” “onun bütün yaptıkları boşa gider”. (Maide 5) Çocukların evlendirileceğini söyleyenler öyledir. Fatih’in söylediği gibi çok ilginç. Bir tane mezhepte Allah rızası için kalksın da şu ayetleri okusun. Açık ve net ayet… “ve huve fil âhırati minel hâsirîn” “ahirette kaybedenlerden olacak”. (Maide 5) Peki, bitireyim de ondan sonra başka şeyler söyleyeceğim. Namuslu olacak diyor. Bu ayete göre erkek de namuslu olacak, kadında namuslu olacak. Peki, bu ayete göre kadın zina etmiş olursa zina etmiş bir kadınla zina etmemiş bir erkek evlenebilir mi? Evlenemez. Peki, erkek zina etmiş, kadın etmemiş olursa evlenebilir mi? Evlenemez. Nur Suresinin 3. Ayetini açalım. Bu ayete de doğru meal veren birisini bulamadım ama… Çünkü ayetlere doğru meal verirlerse sistem çöküyor. Kuran çökerse çöksün ama önemli olan onların sistemlerinin çökmemesidir. Mesela Diyanetin televizyonda çıkıp imsak diye gösterdiği resim % milyon yalandır. Söyledikleri % trilyon yalandır. Ama değiştirebiliyor muyuz? Aynı şey, değişen bir şey yok ki… Böyle bir şey asla olamaz. Ama yapıyorlar. Ne fark eder ki… Cenabı Hak bu dünyada da cezalarını verir, ahirette de… Yalan falan diyorum ki bizim manevi şahsiyetimize hakaret etti desinler de çıkalım milletin huzurunda bir konuşalım. Milyonlarca insana her gün yatsı ve sabah namazlarını, bilhassa sabah namazını yanlış vakitlerde kıldırmak neymiş milletin huzurunda bir ortaya koyalım bakalım. Kendilerini bir savunsunlar da görelim. Hadi hodri meydan… “Ezzânî” “zina eden erkek”. “lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşrikeh” Zina eden erkek… Bu mümin tabi… “ancak kendisi gibi zina eden bir kadını nikâhına alır ya da müşrik bir kadını nikâhına alır”. Bildiğinize göre… Birisi bilmiyorsa öbür tarafı bilir. Bilmeyene günah olmaz ki… Bilene haram olur. Kendi durumunu bile bile yaparsa… “Ezzânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşrikeh” “zina eden erkek ancak zina eden bir kadını ya da müşrik bir kadını nikâhına alabilir” “vez zâniyetu” “zina eden kadın” “lâ yenkihuhâ” “onu nikâhına almaz”. “illâ zânin ev muşrik” “zina eden erkek ya da müşrik olan erkek”. (Nur 3) Yani zina eden erkekle ancak zina eden kadın ve müşrik kadın evlenebilir. Zina eden kadını da ancak zina eden erkek veya müşrik erkek nikâhına alabilir. Peki, bizim gelenekte bir Müslüman kadının ehli kitaptan birisiyle evlenmesi diye bir şey var mı? Yasaktır. Kardeşim bu ayet nedir? Bakın ayetin yasakladığı yasak değildir. Yasaklamadığı yasaktır. “ve hurrime zâlike alel mué’minîn” “bu nikâh o müninlere yani namuslu müminlere haram kılınmıştır”. (Nur 3) Çünkü o diğer ayetlerde anlatılan müminlere haram kılınmıştır.
Fatih ORUM: Mealini okuyayım. “Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.” (Diyanet Vakfı Meali, Nur 3) Dipnotunda da “İslam’da müşrik kadın ve erkek ile evlenmek caiz değildir”…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah İslam’ı bilmiyor değil mi? Allah’ın yanlışını çıkarıyor orada dikkat ediyor musunuz? Bu ayet neyi anlatıyor peki? Bu ayet hangi dinin ayeti? Başka bir şey var mı?
Fatih ORUM: “Böyle bir nikâh akdi geçersizdir. Ayette zina etmiş Müslüman ile evlenmenin çirkinliği de belirtilmiş olduğu kabul edilmekle birlikte ayetin nüzul sebebi ve diğer deliller dikkate alınarak İslam âlimlerinin çoğunluğunca böyle bir nikâh akdinin geçerli olduğuna hükmedilmiştir”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın Allah’ın haram kıldığı evliliği İslam âlimlerinin çoğunluğu helal diye hükmetmiş. Müşrikle evlenir dediğine de İslam’da böyle bir şey yokmuş. Peki, bu ayet hangi dinin ayeti? O Diyanet Vakfının mealiydi. Bir de Diyanet İşleri Başkanlığının mealine bakalım. “Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenir.” Ancak demesi iyi… Evlenebilir demesi lazımdı. Ama neyse evlenir diyor. “Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır”. (Diyanet İşleri Meali, Nur 3) İyi burada yanlış yok. Doğru meal yok demiştim ama varmış. Meğer doğru meal elimdeymiş. Mezheplerden hiçbir tanesinde namuslu olma şartı diye bir şart yoktur. Ama ayetlerde olmazsa olmaz şarttır. İşte burada da böyle… Mesela Müslüman bir erkek Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlenebilir derler. Okuduğumuz Maide suresi 5. Ayeti delil getirirler. Bir Müslüman kadın Yahudi veya Hıristiyan bir erkekle evlenemez derler. Onun içinde bakara Suresi 221. Ayeti delil getirirler. Peki, Bakara Suresi 221. Ayet müşrikle evlenmeyi yasaklıyorsa ki okuyacağız. Bunlar Yahudi ve Hıristiyanlarında müşrik olmadığını söylerler. Hâlbuki Allahu Teala müşrik olduklarını söyler. Müşrik değilse o zaman kadın da Yahudi veya Hıristiyan ile evlensin.
Bakara Suresi 221. Ayet şöyledir; “Ve lâ tenkihul muşrikâti” “müşrik kadınları nikahınıza almayın”. “ve leemetum mué’minetun hayrum mim muşriketiv” “mümin bir esir kadın” Mümin olma sıfatıyla esir bir kadın. “bir müşrik kadından hayırlıdır”. “ve lev ağcebetkum” “müşrik kadın sizi hayran bırakmış olsa bile”. (Bakara 221) Çok beğenmiş olsanız bile… Daha hayırlıdır. Mesela burada iki tane su var. Birisinin kapağı açık, birisinin ki kapalı… Diyelim ki Taha kapağı açık olan suyu alıp götürmek istedi. Taha’ya kapalı olanı götür bu daha iyidir derim. Niye? Götürürken dökülmez. Peki, kapağı açık olanı götürmen kötü demek olur mu? Daha iyi iki iyinin karşılaştırılması sırasında söylenir. Birisi haram olsa Allah daha iyidir der mi? Mesela Nisa Suresinin 23 ve 24. ayetlerinde size şunlar haram kılınmıştır diyor. Hiç orada din hanesinden bahsetmez. Az önce Meryem validemizle ilgili örnek verdiğimiz Tahrim Suresinde Allahu Teala örnek verir. Cenabı Hak mutlaka her konuda örnekler vermiştir. Ama çok sayıda ayet olmasına rağmen bizim ulemanın bundan hiç haberi yoktur.
Fatih ORUM: “Daraballâhu meselel lillezîne keferumraete nûhıv vemraete lût” (Tahrim 10)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Daraballâhu meselel” “Allah bir örnek veriyor”. Kim için? “Kâfir kadınlarla ilgili örnek veriyor”. Kimi? “Nuh’un karısını, Lut’un karısını”. (Tahrim 10) Nuh ve Lut ikisi de Allah’ın elçisidir. Ve ikisinin de eşi kafir…
Fatih ORUM: “kânetâ tahte abdeyni min ıbâdinâ sâlihayni fehânetâ humâ felem yuğniyâ an humâ minallâhi şey’ev ve gîledhulen nâra mead dahılîn” (Tahrim 10)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bunlar iki salih kulumuzun nikâhı altındaydılar. İkisi de eşlerine ihanet etti”. (Tahrim 10) Bir kadının eşine ihanet etmesinden ne anlarsınız? Gayrı meşru ilişkiye girdi demek değil mi? Mesela Nuh’a (a.s) Allah söz vermişti, aileni bindir diye… O zaman Cenabı Hakka ne demişti? “Ya Rabbi o benim ailemdendir. Senin vaadin haktır”. Allah dedi ki “o senin ailenden değil”. Sen bunu bilmiyorsun. “innehû amelun ğayru sâlıh” Amel mamul anlamına… “O uygunsuz bir iş ürünüdür”. (Hud 45-46) Kocası bilse ihanet denmez buna değil mi? Haberi yok. Ya Rabbi bu benim oğlumdur dediği zaman… Çünkü Allah aileni de gemiye bindireceksin dedi. Bu Müslümandır demiyor. Çünkü ailemden… Karısı biniyor. Karısında problem yok. Kâfir olmasına rağmen ailesinden olduğu için biniyor. Ama Allah “o uygunsuz bir iş ürünüdür” diyor. O senin ailenden değil. Bilmediğin şeyi benden isteme diyor. Oğlu değil. Ama Nuh (a.s) oğlu zannediyor. Peki, Lut’un (a.s) karısı da o cezaya çarptırılanlardan oldu. Çünkü oda onlardandı. O da gayrı meşru ilişkiler içerisindeydi. Ayet öyle söylüyor. Hem kâfir hem kocalarına ihanet etmişler. Peki, bunların nikâhları düşmüş mü? Yok. Ama mezheplerin tamamında karı kocadan birisi kâfir olursa nikâh düşer derler. Nereden çıkardınız? Ondan sonra “Ve daraballâhu meselel lillezîne âmenumraete fir’avn” “Allah mümin kadınlar için de Firavun’un karısını örnek verir”. “iz gâlet rabbibni lî ındeke beyten fil cenneti” “Ya Rabbi kendi katında, cennette bir ev inşa et diyor”. “ve neccinî min fir’avne ve amelihî” “Beni bu Firavundan ve bunun işlerinden kurtar”. “ve neccinî minel gavmiz zâlimîn” “ve bu yanlışlar içerisinde olan toplumdan beni kurtar” diye dua ediyor. (Tahrim 10) Onun karısı mümin, koca Firavun… Peki, Allah onun karısı diyor burada değil mi? Bu ayeti de okuduğumuz zaman… Ayetler birbirleriyle açıklanır. Kendi kafanıza göre yaparsanız işte bugün ki din anlayışı ortaya çıkar.
“Ve lâ tenkihul muşrikâti hattâ yué’minn” “Müşrik kadınları nikâhınıza almayın, inana kadar”. Niye? “ve leemetum mué’minetun hayrum mim muşriketiv” “bir mümin esir kadın hür müşrik kadından hayırlıdır”. “ve lev ağcebetkum” “çok hoşunuza gitse bile”. (Bakara 221) Hayırlıdır dediği zaman bu nikâh geçersizdir demiş oluyor mu? Hayır, haramdır demiyor. Nur Suresinin 3. ayetinde “zina etmiş olan bir kadın namuslu bir erkeğe, zina etmiş olan bir erkek namuslu bir kadına haramdır” dedi. Açıkça haramdır dediği halde onu haram kabul etmediler. Burada haramdır demiyor, hayırlıdır diyor. Ama burada ittifakla bir Müslüman erkek bir gayrimüslim ile evlenemez diyorlar. Hele kadın… Mesela bugün Avrupa’da en büyük sıkıntı o… Bir kadın Müslüman olmak istiyor, Müslüman olursan kocandan ayrılman lazım diyorlar. Bu ne biçim din ya… Hani bu dinde hiç baskı yoktu. Bundan daha büyük bir baskı olur mu?
Bizim Hisham anlatıyor. Bir Fransız Hisham’ın sitesini takip ederek Müslüman oluyor. Fransa’da Pakistanlı bir kadına rastlıyor. Ben Müslüman oldum diyor. Kadın da sen evliydin, artık bundan sonra eşinle beraber olamazsın diyor. Adam şok oluyor. Eşinde Müslüman oldu mu, yok. Sonra Hisham’a sorunca Hisham cevabını veriyor ve rahatlıyor. Ama üzücü olan şu, bu cevap maalesef İslam Âleminde bizden başka hiçbir yerde yok. Çünkü kimsenin Kuranı Kerimle ilgisi yok ki… Yani Allah’ın haram kılmadığını haram, haram kıldığını da helal… Görüyor musunuz? Böyle yapıyorlar.
İslam Üniversitesinin hocalarıyla beraber Medine’yi Münevvere’deyiz. Medine’ye iki günlüğüne gitmiştim. En son gidişim oldu. Ondan sonra bir kere daha gittim. İki günlüğüne gitmiştim. Beş tane toplantı yaptık. Medine’de ki hocalarla bir de birisini de İktisatçılarla yapmıştık. O toplantılardan bir tanesinde… Evlenmede gelenekte çok büyük yanlışlar vardır. Yani boşanma, evlenme hükümleri Kuran ile uzaktan yakından alakalı değildir. Yani dört mezhebin dördünde de öyledir. Yani Roma ve Yunan Hukukunu İslam’a uyarlayarak bir fıkıh oluşturmuşlar. Fıkıhta, Kuran’a %100, Resulullah’ın uygulamasına %100 aykırı evlenme ve boşanma sistemi vardır. Orada kızın onayı olmadan evliliğin geçersiz olacağını ona söyleyince onların en yaşlılarından Ali Nasır fakihi kalkıp “Abdülaziz Bey ben küçük bir kız çocuğuna kızım sen şununla evlenmek ister misin diye nasıl sorarım. Ne anlar ki ben onun görüşünü alayım” dedi. Küçük kız çocuğunun evlendirileceğini nereden çıkardınız dedim. Şimdi o ana kadar bana karşı çok büyük sıkıntıya girmişlerdi. Söyledikleri her şey yanlış çıkmıştı. Orada bir rahatladılar. Şimdi seni yakaladık diye düşündüler. Orada Abdussamed el Ğamidi adında hadisçi hocaları vardı. Çocukların evlendirilmesi yok mu dedi. Çocukların evlendirilmesi fıkıhta var ama İslam’da yok dedim. Resulullah, Aişe validemizle 6 yaşında evlenmedi mi dedi. Ben sana Kuranı Kerimden Aişe validemizin rüşt yaşının altında olmadığını ispatlarımda vakit daraldı, onunla uğraşamam dedim. Ama sen bu konularda en iyi uzmanlardansın dedim. Gerçekten hadis konusunda çok iyidir. Nerede oldu bu dedim. Mekke’de oldu dedi. Peki, Medine’de herhangi bir çocuğun evlendirildiği ile ilgili sende bir bilgi var mı dedim. Yok dedi. Bir şey söylemeye çalıştı, sonra sözünü geri aldı. Peki, evlenme ile ilgili ayetler nerede indi dedim. Medine’de… Farz edelim ki o doğru… Yani Aişe validemizle evlendiği zaman 6 yaşında olması mümkün değil. Kaynaklarda gelen bilgilere göre en kötü ihtimalle 17 yaş olur. Farz edelim doğru, peki ayetler geldikten sonra o hüküm devam eder mi dedim. Sustular. Ondan sonra evlenme yaşı kaçtır dedim. Öyle bir şey yok dediler. Peki, Kuranı Kerimde evlenme yaşı diye bir şey olduğunu biliyor musunuz dedim. Hangi ayette, nerede var dediler. Nisa Suresi 6. Ayette “Vebtelul yetâmâ hattâ izâ beleğun nikâh” “Yetim çocukları nikâh çağına ulaşıncaya kadar denemeden geçirin” demiyor mu dedim. A, varmış dediler. Şaşırıp kaldılar. Bundan sonra birkaç tane ayet okuyacağıma ama o uzmanlık ister, içinizde en iyi Arapçayı hanginiz biliyorsunuz dedim. Orada Arap Dili Edebiyatının Dekanına söylediler. Tamam, gel dedim. Birkaç tane ayet gösterdim. Tabi yüksek sesle konuştuğumuz için diğerleri de dinliyorlar. Kalkıp başını iki elinin arasına koyup bu ne ya dedi. Evlenmek için buluğ da yetmiyormuş, reşit olmak gerekiyormuş dedi. Bunların hepsi Medine İslam Üniversitesinin hocalarıdır. İslam Âleminin tamamı böyledir. İslam Âleminin bütün uleması böyledir. Cenabı Hak boşuna bu cezayı vermiyor. Ondan sonra tabi hepsi de şok oldular. Bu ayetler çok açık dediler. Biz bu ayeti talebelere okutuyoruz, bir takım basın yayın organlarında bunlara değinirler ama böyle bir şey hiç aklımıza gelmedi dediler. Bu çok açık ya bu ne zaman olmuş dediler. Koskoca Üniversitesiniz, onu da siz araştırın, tarihini ben ne bileyim dedim. Yani İslam Âleminin durumu böyledir. Yani sadece bu ayette değil, Nisa Suresinin 24-25. Ayetlerinde de bu şart erkekler içinde, kadınlar içinde vardır. Yani Allahu Teala namuslu olma şartını olmazsa olmaz şart olarak ortaya koyuyor. Ama din şartını koymuyor. Resulullah (s.a.v) hiç kimseye eşinde Müslüman oldu mu diye sormamıştır. Resulullah (s.a.v) hiçbir aileyi din farkından dolayı ayırmamıştır. Kendi kızı Zeynep’in kocası müşrikti, onları ayırmamıştır. Çünkü ikisi de birbirlerini sevdikleri için ayrılmak istemediler. Sadece Zeynep’i Medine’ye getirdi. Çünkü Mekke’de kalsaydı, Mekkeliler onu Resulullah’a karşı kullanırlardı. Mekkeliler ona her türlü kötülüğü yapmak isterlerdi. Hiç bu şekilde değil. Fakat çok enteresandır. Yine Kuran’dan iki tane kelimeyi cımbızla seçerek Müslüman kadınların kâfir kocalarına haram olduğunu söylerler. Şimdi Fatih meali okusun. Bakalım ne anlıyorsunuz? Çünkü o ayeti öyle bir bozmuşlardır ki o ayet kadınların boşama hakkıyla alakalıdır. Öyle bir tahrif etmişlerdir ki… Kadının boşama hakkı olur mu? 52:51 53:00 sn. anlaşılmıyor. Oku bakalım meali…
Fatih ORUM: “Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları, imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlar da sarfettiklerini istesinler. Allah’ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.” (Diyanet Vakfı Meali, Mümtehine 10)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela sondan başlayalım. Birisinin nikâhında kâfir bir kadın var. Onu nikâhında tutma hadi git diyor. Tamam, giderse gitsin. Sana verdiğim mehri ver bakayım diyecek. Gönderen sensin ne mehri alıyorsun? Ayet nikâhınızda tutmayın mı diyor. Ama öyle derler. Çünkü bu ayet Kuranı Kerim’de kadının boşama hakkıyla ilgili bir örnektir. Hudeybiye Antlaşmasında bazı kadınlar kocalarından ayrılıp Medine’ye gelmişler. Yani eşleriyle birlikte olmak istemiyorlar. Bir kadın kocasından ayrılmak istediği zaman araya hakem girer. Sebebini sorar. Bunlar biz müminiz onun için geldik demişler. Sebebi bellidir. Kocalarımız kafir, biz müminiz demişler. Ondan dolayı Allahu Teala burada “onları imtihan edin. Bakalım gerçekten imanlarından dolayı mı geldiler, yoksa başka sebepten dolayı mı geldiler” diyor. İmanlarından dolayı geldiklerini anlarsanız iddialarında haklılardır. O zaman kocalarına geri gönderemezsiniz ama Bakara Suresi 229. Ayeti gereği bu defa kocalarının harcamasını iade etmeniz gerekir. Mekke’den gelmiş kadın nasıl versin? Onların yerine kocalarına siz verin diyor. Peki, Mekke’de ki bir kadın kocasından ayrılıp Medine’ye gelme hakkına sahip de, Medine’de ki müşrik bir kadın Mekke’ye gitmek isterse buradaki Müslüman kocaları onları tutar mı? Sen Müslüman kadına kafir kocasından ayrılma hakkı veriyorsan kafir kadına da Müslüman kocasından ayrılma hakkı vereceksin? Müslüman kadın ayrılınca harcadığını geri veriyorsun, kâfir kadından da isteyebilirsin. Onun için “ve lâ tumsikû bi ısamil kevâfiri” “kâfir kadınların bileklerine yapışmayın” (Mümtehine 10) diyor. Gidemezsin, bizde boşama yok, ancak ölüm ayırır… Bunu diyemezsiniz diyor. Bileklerinden tutmayın diyor. Gidecekse gitsin diyor. Kimin bileğinden tutulur? Gitmek isteyenin değil mi? Kendi gitmek istediğine göre harcadığım şeyi ver bakayım der. Çünkü ayrılmayı sen istiyorsun. Sen istedin mi yaptığım harcamayı ödemen lazım. Öbüründe de Müslüman kadınlar istedi. Onların harcamalarını da Müslümanlar ödüyor. Çünkü o Mekke’den gelmiş. Zavallı oraya yanında bir şey getiremez ki… Peki, bu kadınlarda Mekkeliler gibi kocasına hiç haber vermeden kaçıp da Mekke’ye giderse ne olacak? Olabilir. Mekkeliler kocalarından kaçıp geldiler de Medine’de kocası Müslüman olan kadınlar kaçıp giderse ne olacak? Allahu Teala onu da burada anlatıyor. “Ve in fâtekum şey’um min ezvâcikum ilel kuffâri” “eşlerinizden birisi kâfirlere kaçar giderse”. Mesela Mekke’ye gitti. Harcamanızı alamadınız. “feâgabtum” “onlara ceza verdiniz”. Yani diyelim bir savaşta onlardan ganimet aldınız. “feâtul lezîne zehebet ezvâcuhum” “o zaman eşleri bir şey ödemeden gitmiş olanlara verin”. “misle mâ enfegû” “yaptıkları harcamanın dengini verin”. Yani kadından alamamışsınız. O ganimetten önce alsınlar. “vettegullâhellezî entum bihî mué’minûn” “İnanmakta olduğunuz Allah’a saygılı olarak kendinizi koruyun”. (Mümtehine 11) Yine Diyanet Vakfının meali Diyanet İşlerin Başkanlığının mealinden iyiydi. Diyanet İşleri Başkanlığının mealinde şöyle diyor. “Çünkü müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir.” (Diyanet İşleri Başkanlığı Meali, Mümtehine 10) Diğer mealde böyle bir ifade yok. Bu bir hüküm cümlesi değil mi? Böyle bir ayette bu hüküm cümlesi olur mu? “Kâfirler de müslüman hanımlara helâl olmazlar”. (Diyanet İşleri Başkanlığı Meali, Mümtehine 10) Kardeşim bu kadın kocasından ayrılmak için gelmiş. Hâlbuki Fetih Suresi 25. ayetinde Mekke’de bulunan eşlerinden ayrılmamış erkek ve kadınlardan bahsediyor. Bu ayetleri niye görmüyorsunuz kardeşim… Az önce anlattım. Medine İslam Üniversitesi… Bunların hepsi Arap… Hepsi o üniversitenin önde gelen hocaları… Ama çocukluktan ezberlettiriliyor. Öyle bir şartlanma ki aksini düşünemiyorsunuz. Fetih Suresinin 25. Ayetinin mealini Diyanet Vakfı mealinden oku.
Fatih ORUM: “Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer (Mekke’de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemezdi)”. (Diyanet Vakfı Meali, Fetih 25)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın, Mekke’de bilmediğiniz Müslüman kadınlar var, bilmediğiniz Müslüman erkekler var. Bu Müslüman kadınların kocası da Müslüman demiyor değil mi? Dikkat edin, Müslüman karı kocalar var demiyor. Mekke’de bilmediğiniz Müslüman kadınlar var, bilmediğiniz Müslüman erkekler var. Ama Müslüman kadınlardan birkaç tanesi Medine’ye gitmiş. Diğerleri orada kalmış. Peki, Allah burada onların nikâhları yoktur diyor mu? Onlar var diye sizi Mekke’ye girmekten bundan dolayı ben engelledim diyor. Yoksa siz orada rahatlıkla girip Mekke’yi fetih edebilirdiniz. Ama bilmediğiniz bu Müslüman erkek ve kadınları ezme ihtimaliniz vardı. Bundan dolayı da utanacak bir iş yapmış olacaktınız. Bu ayet açıkça gösteriyor değil mi? Mekke’de Müslüman kadınlar var, kocaları kâfir… Müslüman erkekler var, karıları kâfir… Zaten Resulullah’ın herhangi bir karı kocayı din farkından dolayı ayırdığı söz konusu değil. Böyle bir şey en büyük baskı olmaz mı? Allah “Lâ ikrâhe fid dîni” “Dinde baskının hiçbir çeşidi olmaz” (Bakara 256) demiyor mu? Ama din ne hale getirilmiş? Bugün Avrupalılara sakın Müslüman olma deniyor. Birçok şeylerde şu kelimeyi söylerse nikâh düşer falan derler. Bakın şöyle olmuş. Bu fıkıh kitaplarında da var. Kadınların boşama hakkını ellerinden almışlar ya… Kâfir olursa nikâh düşer. Bir de kâfir olursa kadınları öldürmüyorlar, erkekleri öldürüyorlar. Kadınlar tutup kocalarından kurtulmanın yolunu bulmuşlar. Ben kâfir oldum diyorlar ve ayrılıyorlar. Fakat Fıkıh kitaplarında bu defa onların kâfirliği kabul edilmez diyor. Çünkü bunu kocalarından ayrılmak için kullanıyorlar diyor. Yani köleden daha kötü olduğunu kendi kitaplarında yazıyorlar. Yani Müslüman hanımların… Böyle bir aileden ne beklersiniz? Onun için bir kadın kâfir oldum derse nikâh bozulmaz diyorlar. Onunda önünü kapatmışlar. Neyse… Dersimizi burada bırakmış olalım. Her derste gördüğünüz gibi bu derste de gördünüz. Bu din ne hale getirilmiş? Allah nasip ederse önümüzdeki haftada abdest konusunun ne hale getirildiğini hep beraber göreceğiz. Allah yardımcımız olsun.