Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin. Vel akıbetu lilmuttakin. Essalatu vesselamu ala resulüne Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Türkiye’nin güneyinde çok önemli bir savaş veriliyor. Hani yedi düvel bizi sarmış vaziyette… Hatta Avrupa’nın, Amerika’nın ve çeşitli ülkelerin tepkilerine baktığınız zaman bundan rahatsız olmayan kimse yok. Dolayısıyla bizde bu son zamanlarda derslerimizi bu tarafa doğru biraz yoğunlaştırmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz Cumartesi günü Yahudilerin durumuyla alakalı bir ders yapmıştık. Geçen haftada yine onunla ilgili yapmıştık. Bu haftada Yahudileri biraz daha yakından tanımaya çalışacağız. Tabii ki onları tanırken falanın filanın kitabına göre değil. Onları yaratanın kitabına bakarak tanımaya çalışacağız. Esas olan odur. Diğerleri, hele tarih kitapları, başka kitaplar genellikle duygusal öğelerin ağırlıklı olduğu kitaplardır. Ama Allah’ın kitabı bütün gerçeği ortaya koyar. İşte nebimiz Muhammed’in (a.s) siyaseti, Nebevi Siyaset… Onun Medine’de güttüğü Nebevi Siyaset… o açıdan ehli kitapla ilişkiler konusu üzerinde duracağız. Burada işi biraz daha ayrıntıya ulaştıracağız. Şöyle; yani Kuranı Kerim Yahudi’yi nasıl tarif ediyor? Bunların özellikleri nelerdir? Nasıl bir yapı içerisindedirler? Onu inşallah ilgili ayetlerden göreceğiz. Dolayısıyla bu ayetler bir şekilde ilgililerin kulağına ulaşır. Ulaştırmak Cenabı Hakka ait olan bir şeydir. Bizim yapabileceğimiz şey sadece bunu okumaktır, anlatmaktır. Biz yapabileceğimizden sorumluyuz. Böylece muhataplarını daha iyi tanımış olurlar.
Geçen hafta şu ayetleri okumuştuk. “Feterallezîne fî gulûbihim meraduy yusâriûne fîhim yegûlûne nahşâ en tusîbenâ dâirah” “Kalplerinde hastalık olanları göreceksin.” Yani münafıklar Medine’de Resulullah (s.a.v) Beni Kaynuka’yı Medine’den çıkarmak isterken Abdullah bin Ubey bin Selul, onlara gidip geliyor. Siz korkmayın, biz sizin arkanızdayız falan diye bir takım şeyler söylüyor. İşte bu ayet onu anlatıyor. Sadece o olaya mahsus değil. O vesileyle inmiş ama her zaman için geçerlidir. Yani ayetler tarihi değildir. Bir olay için iner ama her zaman için geçerlidir. Mesela şimdi şu su, ben susadığım için içtiğim zaman bu su sadece Abdülaziz Hoca için mi olur? Susayan herkes içer. Yani Allah’ın ayetleri evrenseldir. Her zaman ve her yerde geçerlidir. Abdullah bin Ubey bin Selul, Resulullah Medine’ye gelmeden önce Medine kralı yapılmak istenen bir kişiydi. Beni Kaynuka ile hareket ediyor. Yani Resulullah’ın Medine’den çıkarmak istediği toplulukla… Orada daha iki tane Yahudi kabilesi var. Beni Nadir ve Beni Kureyza… Onlarda Evs kabilesiyle birlikte hareket ediyorlar. Bunların Medine tarihinde oynadıkları rolleri Abdullah bin Ubey bin Selul çok iyi bildiği için orada duyan herkesi memnun edecek bir takım ifadeler söylüyor. Bunları tanımazsınız, ben işte gidiyorum, adamlarla görüşüyorum. Başımıza bir problem çıkmasından korkuyorum falan diyor. İşte bu ayetler bize şöyle diyor. “feasallahu ey yeé’tiye bil fethı” “belki Allahu Teala bir açıklık getirecektir.” “ev emrim min ındihi feyusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn” “kendi katından bir şey yapacak içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.” (Maide 52) O Abdullah bin Ubey bin Selul’un niyeti bu, Yahudilerden bize sıkıntı gelmesin değil. Onlarla birlikte acaba Muhammed’i (s.a.v) buradan çıkarabilir miyiz? Şimdi burada konuya başlamadan önce bir Vedat’ı dinleyelim. Bu Yahudilerin bir Babil sürgünleri vardır. Buhtun nasr zamanında… Babil’e gidenlerin bir kısmı orada kalmış. O sırada İran’da Yahudi olanlar var. Azerbaycan’da Yahudi olanlar var. Asıl Yahudi olanlar sonra bu tarafa geliyorlar. Falan derken… Buhtun nasr sürgünü içerisinde değil mi Abdullah… Medine’ye gelen üç tane Yahudi kabilesi… Babil sürgünü vesilesi ile…
Abdullah BAYINDIR: Tarihte öyle kayıtlar var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Babil sürgünü vesilesiyle üç tane kabilenin… Üç kabilede bunlar aslında kardeşler, parçalanmışlar. Üç ayrı kabile olmuşlar. Medine’ye geldikleri ifade ediliyor. Bir de İran’a gidenler var. Çünkü İran şu açıdan önemli… Bugün İran’da bu işlerden ciddi anlamda rahatsız olan ülkelerdendir. Onu Vedat’tan biraz dinleyelim.
Vedat YILMAZ: Babil sürgünü M.Ö. 600 ila 580 yılları arasında oluyor. Yahudiler burada Babil tarafına sürgün ediliyor. Tabi büyük sıkıntılar yaşıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Babil’i bilmeyen olabilir.
Vedat YILMAZ: Kuzey Irak bölgesi. Bu Fırat Nehri’nin olduğu bölgedir. Babil kentinin etrafı da Fırat Nehri’nin sularıyla çevrilip hendekler yapılmıştır. Bundan dolayı Babil Şehri, fethedilmesi mümkün olmayan bir şehir olarak görülüyormuş. Ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bu sürgün sırasında Hocamızın dediği gibi Yahudiler çok çeşitli yerlere dağılıyorlar. İşte bir kısmı güneye gidiyor. Bir kısmı kuzey tarafında gidiyor. Bir kısmı İran ülkesine doğru gidiyor. İran kralıyla bu dönem içerisinde Yahudilerin ciddi temasları oluyor. İran kralı Koreş o dönemde… Koreş’in imparatorluğu çok büyük bir imparatorluk… Yani Hindistan topraklarından tutun, Makedonya’ya kadar bütün bir Anadolu’yu da içine alan müthiş bir krallıktır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Kuranı Kerim’de ki Zülkarneyn’in o olma ihtimali çok yüksektir.
Vedat YILMAZ: Yahudiler kendi kaynaklarında kral Koreş için iki boynuz sahibi kişi derler. Buradaki iki boynuz biri Med krallığını diğeri Pers krallığını sembolize eder. Bundan dolayı ona iki krallığın sahibi deniyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gerçekte boynuzu olduğundan değil yani… Adamın boynuzu yok gerçekten…
Vedat YILMAZ: İki krallığın sahibi anlamına geliyor. Veya doğuyla batının topraklarının sahibi anlamına da geliyor olabilir. Kral Koreş ile gelen bilgilere baktığımız zaman kral Koreş’in İsrailoğulları’ndan farklı bir inanca sahip olmadığı görünüyor. Yani İsrailoğulları neye iman ediyorsa Kral Koreş’de yani İran kralı aynı şeye iman ediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten Tevrat’ın Ezra bölümünde Koreş’ten bahsediyor.
Vedat YILMAZ: Kral Koreş, Babil’i M.Ö. 539 senesinde fethettiği zaman orada bir ferman çıkartıyor. Bu ferman Tevrat’ta yazıyor. İsrailoğulları’nı Yeruşalim’e gönderip Rabbin tapınağını inşa etme işiyle görevlendiriyor. İsrailoğulları’nı tekrar Kudüs’e gönderiyor. Orada rabbin tapınağını tekrar yani Beyti Makdis’i Süleyman (a.s) tarafından tekrar…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Birde şunu da söyleyelim. Beyti Makdis’in ilk yıkılışı İsra Suresinde anlatılıyor. Buda Kuranı Kerim ile birebir örtüşen bir bilgidir.
Vedat YILMAZ: Bu tapınağın tekrar yapılması talimatını da kral Koreş, göklerin rabbi bana emretti diyor. Göklerin rabbi tarafından bu tapınağı tekrar inşa etme emrini aldım diyor. Bu tapınağın yeniden yapılması için her türlü mal, hayvan, gümüş, altın desteğini İsrailoğulları’na bulunuyor. Ve İsrailoğulları böylece tekrar Kudüs’e yerleşiyor. Ama o sırada Kral Koreş’in ömrü yetmiyor. Daha sonra yerine gelen kral Darius vs. onların gözetiminde bu tapınak tekrardan inşa ediliyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O zaman bu koreş aslen İran’lı…
Vedat YILMAZ: Evet.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dolayısıyla o zaman Yahudi olan İran’lılar var. Bazı Azerilerinde Yahudi olduğu söyleniyor. O zaman hak din elbette… Çünkü Tevrat’a inandıkları takdirde hak yolda oldukları kesin… Koreş’de hak yolda olan, gerçekten inanan birisidir. Zaten yaptıkları onu gösteriyor. Aksi olsa ismi Tevrat’ta geçmezdi. O zaman Babil Sürgününde Medine’ye gelip yerleştiği söylenen üç tane kabile var. Abdullah, o kabilelerin tarihini değil de Resulullah zamanındaki durumlarını anlatır mısın?
Abdullah BAYINDIR: Medine’de üç tane büyük Yahudi kabilesi var. Bunlar az çok zikredildi. Kaynukaoğulları, Nadiroğulları, Kureyzaoğulları… Bunlar Babil Sürgününde gelmişler. Medine’nin Arap kabileleri daha sonra gelmişler. Yahudi kabileleri sonradan gelen Evs ve Hazrec isimli Arap kabilelerini birbirlerine düşürüyorlar. Bugün yaptıkları gibi… Hazrec kabilesi Kaynukaoğulları ile müttefik, Evs kabilesi ise Nadiroğulları ve Kureyzaoğulları ile müttefik… Bunlar daha çok ticaret ile meşgul oluyorlar. Daha çok silah satıyorlar. Kendileri savaşlara dâhil olmadan bu Medine’nin önde gelen iki kabilesini birbirleriyle mücadele ettiriyorlar. İki tarafta sömürülüyorlar. Hazrec kabilesi nüfus olarak Evs kabilesinden daha büyük… Buna rağmen Buas Savaşı denilen iki taraftan bayağı kişinin, önemli liderlerin öldüğü en son savaş yaşanıyor. Bu savaş gerçekten o Arap kabileleri bayağı sarsıyor. Bayağı kişi ölüyor. İki kabilede çok zararlı çıkıyor. Aslında bu hani “Allah siz şer gördüğünüzde hayırlar var edebilir.” Ayeti mealen söylüyorum. Bu kabilelerdeki önemli küfür liderleri ölüyor ve diğer Arap yarımadasındaki kabilelere göre Hazrec ve Evs kabileleri İslam’a açık hale geliyorlar. Mekke’de de nebi çıktığını duyuyorlar. Hem de Yahudilerden bir nebi geleceğini duymuşlar. Resulullah özellikle Mekke’de çok zorlandığı bir vakit, Taif’te de kötü karşılandığı bir zaman… Medine’den gelip Müslümanlığı kabul eden kişilerle o akabe biatlarında olsun, daha evvelinde olsun gerçekten seviniyor. Müslümanlarda seviniyor. Netice itibariyle Resulullah ikinci akabe biatında Medine’ye davet ediliyor. Medine’ye gidiliyor. Medine’ye gidildiğinde Evs ve Hazrec yıllardır savaşan iki kabile ve üç tane Yahudi kabilesi var. Medine’de düzgün bir devletin oluşması için aralarında bir sözleşme yapılması gerekiyor. Resulullah’da Medine Sözleşmesi… Bir bakıma toplumsal bir sözleşme hazırlatıyor. Medine sözleşmesine bu üç Yahudi kabilesi de katılıyor. Bu birlik sözleşmesi… Medine Sözleşmesinde, özellikle şehrin savunma savaşında birlikte savaşılacak. Herhangi bir şekilde bir kişinin diyeti ödenmesi gerektiğinde hepsi katılacak diye maddeler var. Yahudiler aslında Müslümanları ciddiye almıyorlar. Müslümanların ilk vakitte gideceklerini düşünüyorlar. Mekkeliler ile Müslümanların ilk karşılaştığı savaş Bedir Savaşıdır. Nitekim Bedir Savaşında hemen Mekkelilerin Müslümanları cezalandıracağını düşünüyorlar. Özellikle de oradaki en güçlü yAhudi kabilesi olan Kaynukaoğulları Müslümanların büyük bir yenilgi alacaklarını düşünüyor. Fakat Müslümanlar Bedir Savaşında galip gelince Kaynukaoğulları ve onların müttefiki Abdullah bin Ubey bin Selul (Hazrec kabilesinin önemli lideri) bunlar çok üzülüyorlar. Kaynukaoğulları sağda solda Mekkeliler savaşı bilmiyorlar, savaşı bilen biziz, biz Müslümanlara savaşın nasıl olduğunu gösteririz falan gibi şeyler söylüyorlar. Resulullah bir Pazar yerinde onlarla konuşmaya gittiğinde açık açık ona da söylüyorlar. Onlar savaşmayı bilmiyorlardı, biz sana gösteririz gibi tehdit ediyorlar. Çünkü kendilerini üstün görüyorlar. Peşine bir de Müslüman bir hanımın edep yerlerinin açılmasıyla neticelenen kötü bir olayda yaşanıyor. Bu olay üzerine savaş ortamı doğuyor. “Ve immâ tehâfenne min gavmin hıyâneten fembiz ileyhim alâ sevâé’” “Bir topluluğun hainlik yapacağından bilgiye dayalı olarak korkarsan yaptıklarına karşılık antlaşmayı bozduklarını kendilerine bildir.” “innallâhe lâ yuhıbbul hâinîn” “Allah hainleri sevmez.” (Enfal 58) Bu ayeti kerime neticesinde Kaynukaoğulları’nın etrafı sarılıyor. Onların 700 tane savaşçıları var. Çok zenginler…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Müslümanların kaç tane var?
Abdullah BAYINDIR: Müslümanların Bedir’de savaşanlar 300 kadar… Her ne kadar Medine’nin nüfusu 10 bin olduğu söyleniyor. Bedir’de 300 kişi savaşıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Medine’nin hepsi Müslüman değil ki… Az bir kısmı Müslüman…
Abdullah BAYINDIR: Yani 700 kişi ve kendilerini çok üstün gören bir kabiledir. Çok zenginler maddi anlamda… Yahudiler her zaman ticaretle meşgul olmuşlardır. Bugünde öyle…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir de Medine’nin en büyük kabilesi olan Hazrec onların müttefiki… O zaman Müslümanlar bir şey değil ki…
Abdullah BAYINDIR: Kaleleri de var tabi… Muhasara altına alınıyorlar. Yardım gelir mi diye bekliyorlar. Yardım gelmiyor. Çıkıp gitmek zorunda kalıyorlar. Ellerindeki zenginlikleri bırakarak gidiyorlar. Bayağı bir zenginlik Müslümanlara kalıyor. İkinci kabile Nadiroğulları kabilesidir. Uhud Savaşından sonra bu kabileyle ilgili olaylar gerçekleşiyor. Uhud Savaşı kaybediliyor. Peşine bazı hadiseler yaşanıyor. Biri maune faciası oluyor. Orada bir Müslüman Resulullah’ın eman verdiği bir ya da iki kişiyi bilmeden öldürüyor. Onların yanlışlıkla öldürüldüğü için diyetinin yani kan bedelinin ödenmesi gerekiyor. Medine Sözleşmesine göre diyet noktasında Medine Sözleşmesine katılan bütün kabileler kendi üzerlerine düşen payı ödemek zorundalar… Resulullah Nadiroğulları’na payınızı gönderin diye haber gönderiyor. Şöyle söyleyelim. Medine’de yaşanıyor ama biz şuan İstanbul falan gibi düşünmememiz lazım. Her bir kabilenin Medine’de kendisine ait bir kalesi var. Kendisine ait bir mahallesi var. Yani öyle haber gönderiyor. Onlarda sen gel al gibi bir şey söylüyorlar. Resulullah’da yanına Hz. Ebu Bekir’i ve Hz. Osman ya da Hz. Ömer ikisinden birisini alıp gidiyor. Ama tedbirli gidiyor. Orada Resulullah’a karşı bir suikast düzenlenmeye çalışılıyor. Resulullah’ın başına kaya düşürülerek öldürülmesi planlanmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Oturacağı yeri belirleyip yukarıdan da kayayı ayarlamışlar. Cenabı Hak Resulullah’ı kurtarıyor.
Abdullah BAYINDIR: Orada tabi bu olayın gelişiminden itibaren o kadar kötü şeyler gelişince Resulullah tabii ki şüpheleniyor. Suikasti fark edip hızlı bir şekilde oradan çıkıyor. Onlarda neden hızlı bir şekilde çıktı diye anlayamıyorlar. Nadiroğulları’na teslim olun çıkın gibi bir haber gönderiyor. Etrafları sarılıyor. Onlarda önce çıkacağız diyorlar. Özellikle Münafıklardan (Abdullah bin Ubey bin Selul) biz size destek olacağız çıkmayın diye onlarda çarpışmaya karar veriyorlar. Fakat bir destek gelmiyor. Diğer Yahudi kabile olan Kureyzaoğullarından yardım istiyorlar. Onlar destek vereceğiz diye haber gönderiyorlar. Bunun üzerine Resulullah muhasarayı kaldırıp Kureyzaoğulları’nın üzerine yürüyor. Onların destek sözünü ortadan kaldırıp tekrar Nadiroğulları’nın etrafı sarılıyor. Onlarda münafıklardan herhangi bir destek gelmediğini görünce mecburen onlarda çıkıp gitmek zorunda kalıyorlar. Bu söylediğim şeyler Haşr Suresindedir. Direkt ayetlerde anlatılıyor.
Mesela Haşr Suresinin 11. ayeti “Elem tera ilellezîne nâfegû yegûlûne liıhvânihimullezîne keferû min ehlil kitâbi lein uhrictum lenahrucenne meakum ve lâ nutîu fîkum ehaden ebedev ve in gûtiltum lenensurannekum, vallâhu yeşhedu innehum lekâzibûn” “Münafıklık (ikiyüzlülük) edenleri görmedin mi? Ehli kitaptan ayetleri görmezden kardeşlerine şöyle diyorlar. Buradan siz çıkarılırsanız bizde sizinle çıkarız. Sizin karşınızda yer alan kimseye boyun eğmeyiz. Sizinle çatışmaya girilirse kesinlikle yanınızda oluruz. Allah şahittir ki onlar yalancıdırlar.” (Haşr 11)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu ayetleri dinlerken bugün ki Amerika ile Güneydoğu’da ki gruplar arasındaki sözleşmeleri düşünün.
Abdullah BAYINDIR: “Lein uhricû lâ yahrucûne meahum” “Onlar çıkarılırsa bunlar onlarla beraber çıkarılmazlar.” Yani münafıklardan bahsediyor. “ve lein gûtilû lâ yensurûnehum” “Onlarla çatışmaya girilse yanlarında ter almazlar.” “ve lein nasarûhum leyuvellunnel edbâr, summe lâ yunsarûn” “Yanlarında yer alsalar geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine kimse yardım etmez.” (Haşr 12)
“Leentum eşeddu rahbeten fî sudûrihim minallâh” “Sizden duydukları korku Allah korkusundan daha güçlü bir şekilde içlerini titretmektedir.” (Haşr 13)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Elhamdülillah, bugün iyi kötü bir Müslümanlık var. Nasıl korktuklarını bugün Amerika’nın tavırlarında görüyorsunuz.
Abdullah BAYINDIR: Zaten Kaynukaoğulları’nın çıkışına baktığımız zaman sayı olarak çok daha güçsüz Müslümanlara hiçbir şey yapmadan basıp gidiyorlar. Yüzyıllardır yaşadıkları yeri bir anda terk etmek zorunda kalıyorlar. Mallarını bırakıyorlar. Çok yüklü mal… Nadiroğulları’nın da hazineleri var. Nadiroğullarının durduğu kalelerinde hazine daireleri falan varmış. Onlarda onun büyük bölümünü bırakıp gitmek zorunda kalıyorlar.
“Lâ yugâtilûnekum cemîan illâ fî guram muhassenetin ev miv verâi cudur” “Onlar, surla çevrili yerlerde veya duvarların arkasında olmadıkça size karşı toplu halde çatışmaya girmezler.” (Haşr 14)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kureyzaoğulları kalelerin arkasından çatışmaya gayret gösterdi.
Abdullah BAYINDIR: “beé’suhum beynehum şedîd” “kendi aralarında şiddetli çekişme içindedirler.” “tahsebuhum cemîav ve gulûbuhum şettâ” “siz onları birlik sanırsınız ama gönülleri ayrı ayrıdır.” (Haşr 14)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İşte bütün Müslümanlar bu kısmı çok iyi bilmelidir. Siz Yahudileri birlik zannedersiniz. Kesinlikle değillerdir. Birer kum yığınıdırlar.
Abdullah BAYINDIR: “zâlike biennehum gavmul lâ yağgılûn” “Bu, akıllarını kullanmayan bir topluluk olmalarından dolayıdır.” (Haşr 14)
“Kemeselillezîne min gablihim garîben zâgû vebâle emrihim, ve lehum azâbun elîm” “Bunların davranışı, kendilerinden kısa bir süre önce yaptıklarının cezasını tadanların davranışı gibidir.” (Haşr 15) Yani burada Kaynukoğulları’nın davranışı gibidir. Bunların da hak ettiği acıklı bir azaptır. Şimdi onları şeytana benzetiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çok enteresan gerçekten… Allahu Teala tam şeytan gibidir, diyor.
Abdullah BAYINDIR: “Kemeselişşeytâni” “Şeytan gibidir onlar.” “iz gâle lil insânikfur” “Şeytan insana görmezden gel der.” “felemmâ kefera” “İnsan görmezden gelince” “gâle innî berîum minke” “Şeytan, ben senden uzağım der.” “innî ehâfullâhe rabbel alemîn” “Ben alemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Haşr 16) Yani bu Yahudilerin ve münafıkların örneği diyebiliriz. Destek sağlayacak ya bunlar birbirlerine…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunlar tek başlarına olan insanlardır. Biraz sonra ayetleri göreceğiz. Daha iyi anlatılacak. Hepsi tek başlarına yaşar. İkinci bir şeyleri yoktur.
Abdullah BAYINDIR: Haşr Suresi 17. Ayette ikisinin varacağı yer cehennemdir diyor. Yine bunlarla alakalı Ali imran Suresi 111 ve 112. Ayetlerde şöyle söyleniyor. “Ley yedurrûkum illâ ezâ” “Onlar size sıkıntıdan başka bir zarar vermezler.” “ve iy yugâtilûkum yuvellûkumul edbâr” “Sizinle savaşa girseler gerisin geriye dönüp kaçarlar.” “summe lâ yunsarûn” “sonra yardım da görmezler.” (Ali İmran 111) “Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sugıfû illâ bihablim minallâhi ve hablim minen nâsi ve bâû biğadabim minallâhi” “Allah’ın desteğini ve insanların desteğini almamış olanlar her yerde alçaklık damgası yer. Allah’ın gazabına gelirler.” “ve duribet aleyhimul meskeneh” “üzerlerine çaresizlik damgası vurulur.” “zâlike biennehum kânû yekfurûne biâyâtillâhi” “Çünkü onlar Allah’ın ayetlerini görmezden gelmişlerdir.” “ve yagtulûnel embiyâe biğayri hagg” “ve nebileri haksız yere öldürmüşlerdir.” “zâlike bimâ asav ve kânû yağtedûn” “bu ceza yaptıkları isyana karşılıktır.” (Ali İmran 112) Bunlar o döneme ait genel kurallardır. Hem o dönemi anlatıyor hem de kıyamete kadar Müslümanların çarpıştıkları dönemdir. Aslında tarihe baktığımız zaman Allah’ın ayetlerine göre Müslüman Yahudi ya da Müslüman Hıristiyan çarpışmalarının bu çerçeveye göre geliştiğini görürüz. Kureyza da aynı…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sugıfû illâ bihablim minallâhi ve hablim minen nâsi” “Nerede olursa olsun alçaklık onlara yapışmış bir vaziyettedir.” Yani alçaklık onları terk etmez. “Ancak Allah’ın desteği” Allah’ın desteği olması için Mümin olmaları lazım. Doğru inanan Yahudiler var elbette. Ama hepsi öyle değil. “ne de insanların desteği.” Medine’de o kadar zengin Yahudi kabilesi, o kadar kalabalıklar… Ama ayakta durmak için birisi Evs kabilesini değnek olarak kullanıyor, birisi Hazrec kabilesini değnek olarak kullanıyor. O değnek ellerinden düştüğü an yere yıkılıyorlar. Hazrec kabilesi münafık olduğu için destek veremiyor. O da korkuyor. Çünkü Allah bunların kalplerine korku salıyor. Bunlar kâfir oldukları için diyor.
Onlar Medine’de iken hava atıyorlarmış. Bir kitap gelecek biz ona inanacağız. Ve dünya hâkimi olacağız diyorlar. Cenabı Hak bunu yalanlamıyor. “evfû biahdî ûfi biahdikum ve iyyâye ferhebûn” “bana verdiğiniz sözü yerine getirin ben de size verdiğim sözü yerine getireyim.” (Bakara 40) Tamam ben sizi dünya hakimi kılacağım ama “Ve âminû bimâ enzeltu musaddigal limâ meakum” “beraberinizde olan Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğim Kuran’a inanın.” (Bakara 41) Kuran’a inanmazlarsa, Müslüman olmazlarsa sürünmekten başka şeyleri yok. Yahudiler sürünüyor mu diyeceksiniz. Aslında bunların en büyük karı Müslümanların hiçbir şeyin farkında olmamasıdır. Çünkü Müslümanlar en başta kitaplarının farkında değiller. Kendilerinin farkında değiller. Ve şu anda ekonomik yönden yüksek görünüyorlar. Hiçbir şeyleri yoktur. Ama onların kafalarını şartlandırdıkları kişiler ekonomist olarak karşımıza çıktığı için bizim hocalar nasıl Kuran ile Resulullah’ın uygulaması ile alakası olmayan fetvalar veriyorsa onlarda hayatla alakası olmayan yanlış bilgilerle milletin zihnini doldurarak hâkimiyetlerini sürdürüyorlar. “Ve lemmâ câehum kitâbum min ındillâhi musaddigul limâ meahum” “Yanlarında olanı tasdik eden bir kitap Allah katından gelince” Yani Kuranı bekliyorlardı, geldi. “ve kânû min gablu yesteftihûne alellezîne keferû” “Hâlbuki bundan önce o kâfirlere şöyle diyorlardı. “Kuran gelsin önümüz açılacak.” Öyle olacak, böyle olacak diyorlardı. “felemmâ câehum mâ arafû” “o tanıdıkları kitap gelince” “keferû bih” “onu tanımadılar.” Hani bekliyordunuz? Olur mu yani ama şimdi… Tam bir İblis gibi yani… Ben daha hayırlıyım. Biz daha iyiyiz. Baksana zenginiz. Bu kadar itibarlıyız falan. “felağnetullâhi alel kâfirîn” “Allah’ın laneti o kâfirleredir.” (Bakara 89) Lanet dendiği zamanda dışlanmadır. Cenabı Hak onları oradan dışladı. İlk lanete uğrayan İblis’di. 33:11 33:13 sn. arası anlaşılmıyor.
Şimdi dersin başında söylediğim ayetlere geleceğiz. Esas onlar çok önemli… Şu ana kadar anlattıklarımız onlar için bir giriş mahiyetindedir. “Ve iz ehaznâ mîsâga benî isrâîle” “İsrailoğulları’ndan kesin söz aldık.” “lâ tağbudûne illallâhe” “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz.” “ve bil vâlideyni ıhsânev” “Anne babaya iyi davranacaksınız.” “ve zil gurbâ” “en yakınlarınıza” “vel yetâmâ” “yetimlere” “vel mesâkîni” “çaresiz kalmış kişilere iyi davranacaksınız.” “ve gûlû linnâsi husnev” “insanlara karşı güzel sözler söyleyin.” “ve egîmus salâte ve âtuz zekâh” “namazı tam ve özenle kılın ve zekâtı da verin.” Allah onlardan bu şekilde bir söz almış. “summe tevelleytum” Ama “arkasından sırtınızı döndünüz.” “illâ galîlem minkum” “içinizden çok az bir kısım hariç.” Mesela az önce anlattığınız Koreş… Koreş onlardan az bir kısım… “ve entum muğridûn” “siz yüz çevirerek geri çekiliyorsunuz.” (Bakara 83) Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları zaman tam tersi olmuş olur değil mi? “lâ tağbudûne illallâhe” “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz.” Bu sözü tutmadıklarına göre ne yapmış oluyorlar? Başkasına kul oluyorlar. Hürriyetlerini kaybetmiş oluyorlar. “ve bil vâlideyni ıhsânev” “Anne babaya iyi davranacaksınız.” Bir insan anne babasına iyilikte bulunmadığı zaman ne olur? Bu evde birlik beraberlik olur mu? “ve zil gurbâ” “en yakınlarınıza da iyilikte bulunacaksınız.” Eşi olur, çoluğu, çocuğu… Bunlara da iyilikte bulunmuyorsa ne olur? Kişi tek başına kalmaz mı? Yani herkes kendini düşünür. Başka kimseyi düşünmez. “yetimlere de iyi davranacaksınız, çaresiz kalmışlara da iyi davranacaksınız.” Düşmeye gör. Adam sana tekme atar, yardımcı olmaz. “ve gûlû linnâsi husnev” “insanlara karşı güzel sözler söyleyin.” Demek ki konuşurken de hep yalan yanlış, üçkâğıtçılık… İşte dikkat edin. Onların hâkimiyetindeki medyanın yaptıklarına bakın. Hep yalan haberler, uydurma şeyler vardır. “ve egîmus salâte ve âtuz zekâh” “namazı tam ve özenle kılın ve zekâtı da verin.” Bugün Yahudiler içerisinde çok az namaz kılan var değil mi? Aynen bizim gibi beş vakit namaz kılanlar var. Bizim sitemizde var değil mi?
Vedat YILMAZ: Herkesin bildiği namaz diye yazabilirler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Namaz resimleriyle beraber… Aynı namazı kılanlar var. Ama çok az… “illâ galîlem minkum” “içinizden çok az bir kısım hariç.” (Bakara 83) Zekâtta vermiyorlar. Bugün Amerika bunlara 23 trilyon dolar bunlara borçludur. Onun 40 da 1’ini zekat verseler Afrika’da bir tane aç kalmaz.
“Ve iz ehaznâ mîsâgakum” “yine sizden kesin söz aldık.” “lâ tesfikûne dimâekum” “kendi kanınızı dökmeyeceksiniz.” Yani birbirinizi öldürmeyeceksiniz. “ve lâ tuhricûne enfusekum min diyârikum” “kendi arkadaşlarınızı ülkenizden çıkarmayacaksınız.” (Bakara 84) Hepsi tek başınaysa babasını öldürseler sesi çıkar mı? “tahsebuhum cemîav ve gulûbuhum şettâ” “hepsini birlik zannediyorsun, kalpleri başka başkadır.” (Haşr 14) Adamın babasını öldürseler umurunda olmaz. Sırtını döner. “summe agrartum ve entum teşhedûn” “siz bu sözü kabul etmiştiniz.” Tamam ya rabbi demiştiniz. Birbirimizi öldürmeyeceğiz demiştiniz. “Buna da şahittiniz.” (Bakara 84)
“Summe entum hâulâi tagtulûne enfusekum” “Şimdi siz kendi dindaşınızı/soydaşınızı öldürüyorsunuz.” Hem soydaşınız hem dindaşınız. “ve tuhricûne ferîgam minkum min diyârihim” “Sizden bir kısmınızı da ülkenizden çıkarıyorsunuz.” “tezâherûne aleyhim bil ismi vel udvân” “düşmanlık ve günah konusunda birbirinize destek veriyorsunuz.” (Bakara 85) Doğru konularda destek vermiyorlar, günahlara destek veriyorlar. Dikkat edin, “PKK’ya neden destek veriyorsun?” derler. Kardeşim, iyi bir şey olsa destek verirler mi? Düşmanlıkta destek verirler. İyilikte destek vermezler ki… Onların özelliklerini ayetler ne kadar güzel anlatıyor değil mi?
Abdullah BAYINDIR: Sinema filan hep ellerinde… Hep günahı yaymaya çalışıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sadece sinema mı? Eğitim de, her tarafta var. Bilhassa şu ekonomi… Allah’a çok şükür ekonomi konusunu çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Ekonomi konusunda yaptıklarını görünce karşısında da bu insanlar bunu nasıl kabul ediyor ya rabbi… Tabi o kadar söylüyoruz. Herkes gözlerini, kulaklarını kapatıyor. Ben bu insanları gerçekten anlamıyorum. Hesaplarına geldikleri zaman hesaplarına gelen şeylere hiç kimse itiraz etmiyor. Hesaplarına gelmediği zaman gözde, kulakta kapalı… Bunların en kolay batırılacak tarafları ekonomidir. Ama işte eğitimde de milletin kafalarını bozdukları için o işi de başarmışlardır. “ve iy yeé’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharramun aleykum ıhrâcuhum” “esir olarak geldikleri zaman onlara fidyelerini veriyorsunuz.” Hava atıyorlar. Alın fidyesini serbest bırakın diyorlar. “Hâlbuki oradan çıkarmanız size haramdı.” “efetué’minûne bibağdıl kitâbi ve tekfurûne bibağd” “Sizin Tevrat’ın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz.” (Bakara 85) Bugün Müslümanlarda öyledir. Yani ben gerçekten korkuyorum. Cenabı Hakkın yardımı her an kesilebilir. Gerçekten korkuyorum. Memleket gırtlağına kadar faize battı. Bugün piyasada kimsede para yok. Bu işi düzeltelim diye defalarca söylüyoruz. Allah ile savaş halindesiniz kardeşim… Allah ile savaşana Cenabı Hak zafer verir mi? Bu dinde seçici davranamazsın. Allah Yahudilere bak ne diyor? Onlar gibi olursan onun sonucuna gelirsin. “efetué’minûne bibağdıl kitâbi ve tekfurûne bibağd” “kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını görmezlikten mi geliyorsunuz?” “femâ cezâu mey yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fil hayâtid dunyâ” “bunu yapanın cezası bu dünyada rezil olmaktan başkası mıdır?” (Bakara 85) İslam âlemi onun için bu rezillik içerisindedir. Kuran’dan uzak kaldığı için… Yani şimdi Yahudiler yapıyor da bizimkiler daha mı iyi? Peki, ahireti de kurtarsanız bari… “ve yevmel gıyâmeti yuraddûne ilâ eşeddil azâb” “Kıyamet gününde de bu yaptıklarıyla tam bağlantılı bir azapla cezalandırılacaklar.” “ve mallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn.” “yaptıklarınızı Allah bilmiyor mu zannediyorsunuz?” (Bakara 85) Yaptıklarınızdan habersiz değildir. Burada Yahudileri anlatırken bizimkilerde onlardan geri kalmıyorlar. Gerçekten anlamak mümkün değil. Diyanet yalan resimlerle milleti kandırarak hala bugün sabah namazını vaktinden önce kıldırıyor. Teheccüd vaktinde millete namaz kıldırıyor. Bunun hesabını Allah’a nasıl vereceksiniz? Buna destek olanlar Allah’a nasıl hesap vereceksiniz? Allah size yardım eder mi? Derhal tövbekâr olmamız lazım ki Allah yardım etsin. Karşımızdakiler korkak insanlar… Ama onlar gibi olmamamız lazım. O düşmanı tanıyalım diyoruz ama kendimizde onlar gibi olmamak zorundayız. Bunlar birbirlerine karşı hiç destek olabilirler mi? Resulullah Medine’ye varmış. Nebevi Siyaset… Sen orada şeysin. Ben hep kendime bakıyorum. Ben yeni bir mahalleye taşındığım zaman 1,5 seneye komşularımı tanıyamıyorum. Resulullah 1,5 sene içinde Mekke’den gelen orduya galip geliyor. Kaynuka ondan 15 gün sonra değil mi? Bedir’den dönüşten 15 gün sonra Kaynuka… Kaynuka’ya hiç karşı çıkılır mı? O kadar zengin, her şeyleri var. Bir de Hayber var. Hayber’de İpek Yolunun üzerinde bulunan çok önemli bir ticaret merkezidir. Orası da Yahudilerin ellerindedir.
Abdullah BAYINDIR: Nadiroğulları özellikle Hayber’e gidiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nadiroğulları ayrıldıkları zaman Hayber’e gidiyorlar.
Abdullah BAYINDIR: 43:48 43:51 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi orada o kadar çok önemli şeyler var ki… Fazla vaktimiz yok.
Abdullah BAYINDIR: Hendek Savaşını onlar organize ediyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hendek Savaşını, Hayberliler organize ediyor. Para onlarda bol…
Abdullah BAYINDIR: Parayla yapıyorlar o işi… Kendileri en küçük silah kuşanmadan irili ufaklı bütün Arap kabilelerini organize ediyorlar. Zaten Hendek Savaşının diğer ismi Ahzab Savaşıdır. Kuranı Kerim’de de Ahzab Suresinde geçiyor. Ahzab, gruplar demektir. Hizipler…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi bugünden farkı var mı?
Abdullah BAYINDIR: Mesela Türkiye’nin karşısına değişik isimlerle grup şeklinde çıkıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Maddi destekle…
Abdullah BAYINDIR: DEAŞ vs. Aynı o günle benzerlikler var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bugün yedi düvel bizi çevrelemiş. Resulullah zamanında sadece yedi düvel değil, içerideki Yahudilerde, içerideki münafıklarda var. Bütün çevreleri sarıldı. Tüm Arap yarımadası onları bitirmeye çalışıyor. Onlar bitti mi? Çünkü zaferi Allah verir. Başkası değil. Savaşan kişinin kalbine korkusuzluğu Allah verir. 15 Temmuzda millet sokağa çıktıysa… O gece ben burada değildim. Kızım anlatıyor. Abdullah ile beraber gitmişler. Tank geliyor, asker geliyor korku aklımıza bile gelmiyor diyor. Kalplerine o korkusuzluğu veren kim? Allahu Teala. Öbürlerinin kalplerine korku salan kim? O da Allah. O zaman Allah ile ilişkileri çok iyi tutmak zorundayız. İşte Cenabı Hak onları bize anlattı mı? Yahudilerin birbirlerine güveni var mı? Hıristiyanlarda onlar gibidir. Ama bu ayetler Yahudiler ile alakalıdır. Peki, bunların kendilerine güvenleri var mı? O konuda da burada ayet var. Canları o kadar tatlı ki… “Ve le tecidennehum ahrasan nâsi alâ hayâh” “Onları yaşamaya en düşkün insanlar olarak bulacaksınız.” “ve minellezîne eşrakû” “müşriklerden de daha fazla düşkündürler.” “yeveddu ehaduhum lev yuammeru elfe seneh” “her biri ister ki keşke bin sene yaşasam.” Peki, bin sene yaşasam diyen adam canını hiç tehlikeye atar mı? “ve mâ huve bimuzahzihıhî minel azâbi ey yuammer” “o kadar yaşasa onu azaptan çekip çıkaracak değil ki.” Azaptan kurtulamayacak. “vallâhu basîrum bimâ yağmelûn” “Onların yaptıklarını Allahu Teala biliyor, görüyor.” (Bakara 96) Bunlardaki bu cesaretsizlik… Kendilerine güvenleri yok. Ancak Haşr Suresinde Abdullah okudu. “Lâ yugâtilûnekum cemîan illâ fî guram muhassenetin” “Ancak kaleler içerisinde sizinle savaşabilirler.” “ev miv verâi cudur” “ya da duvarların arkasında.” (Haşr 14) İsrail niye büyük bir duvar yaptı? Başka bir şey var mı? Korkudan… Biz Müslümanlar olarak şu hatalarımızdan bir tövbekar olalım. Biraz ilerleyelim. Kudüs’de bir tane Yahudi kalmaz, hepsi kaçar gider. Korkudan… Onlar hep propagandayla kendilerini güçlü göstermeye çalışırlar. Başka yapacakları bir şey yoktur. Babasına karşı, oğluna karşı, eşine karşı, komşusuna karşı bir sorumluluk duymayan bir kişi ve kendi canını her şeyden daha üstün gören bir kişi hiç savaşabilir mi?
Şimdi gelelim esas Maide Suresinin ilgili ayetlerine… Böylece dersimizin bu bölümünü bitirmiş olalım. 51. Ayetten itibaren hızlı bir şekilde okuyacağım. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Müminler, Yahudileri ve Hıristiyanları kendinize dost edinmeyin.” (Maide 51) Bunlardan dost olur mu? Güvenilir mi? Yahudileri Allah anlattı. Onlara güvenilmez ki… Mutlaka birisine dayanacaklar. Bak mesela Amerika’ya dayanıyorlar, başka bir ülkeye dayanıyorlar, şuraya, buraya… Yahudiler derken Vedat boşuna İran’dan bahsetmedi. Dolayısıyla İran ile araları her ne kadar şey yapsa bile bunlar birbirlerini de hiç sevmezler. Yani bir Yahudi diğer Yahudi’yi sevmez. Mesela şuna dikkat edin. Abdullah, Beni Kaynuka Medine’den çıkarılırken Beni Nadir’in, Beni Kureyza’nın hiç rahatsız olduğuna dair bir rivayet var mı? Hiç umurlarında değil. İşte Yahudi kabilesi… Resulullah Medine’den çıkarıyor. Bunların hiç umurlarında değil. Beni Nadir çıkarılıyor, Beni Kureyza keyfine bakıyor. Sonra da Beni Kureyza da çıkarılıyor. Böyle yani… Bunlar dost edinilir mi? “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudileri ve Hıristiyanları kendinize veliler edinmeyin.” Yani çok yakın dost bilmeyin. Tamam, kötü ilişkiler içerisinde olun demiyor ama öyle de dost yapmayın. “bağduhum evliyâu bağd” “Onlar birbirleriyle dosttur.” Ama o dostlukları da zaten; Allah, onları birlikte zannedersin, kalpleri farklı farklıdır, diyor. Yine birbirlerine karşı sizden daha iyi davranmaya çalışırlar. “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “kim onları veli edinirse o onlardandır.” “innallâhe lâ yehdil gavmez zâlimîn” “Allah yanlış yapanlar topluluğunu yola getirmez.” (Maide 51) Yanlış yaparsanız Allah size yardımcı olmaz.
“Feterallezîne fî gulûbihim meraduy yusâriûne fîhim” “Kalplerinde hastalık olanları göreceksin.” İşte Abdullah bin Ubey bin Selul gidip Beni Kaynuka’ya sizinle beraberiz diyor. Daha sonra Beni Nadir’e gidip sizinle herhangi bir savaş olursa bizde savaşa katılacağız diyor. Ama iş ciddiye binince o da kaçıyor, öbürleri de kaçıyor. “yegûlûne nahşâ en tusîbenâ dâirah” Resulullah’a, Müslümanlara, “siz bunları tanımazsınız, bunlar çok güçlüdür diyorlar.” Bugünde öyle işte… Amerika çok güçlüdür, İsrail çok güçlüdür, başımıza bir oyun gelir, onun için ilişkileri iyi tutmaya çalışıyoruz diyorlar. Onun gibi… “feasallahu ey yeé’tiye bil fethı ev emrim min ındihi” “Belki Allahu Teala bir açıklık getirir ya da kendi katından bir iş ortaya koyar.” “feyusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn” “içlerinde gizledikleri şeye pişman olurlar.” (Maide 52)
“Ve yegûlullezîne âmenû ehâulâillezîne agsemû billâhi cehde eymânihim” “Müminler de diyecekler, bunlar mı (Abdullah bin Ubey bin Selul gibi) olanca güçleriyle yemin ediyorlardı.” “innehum lemeakum” “bizimle beraberlermiş.” Yani Abdullah bin Ubey bin Selul gibi… Bütün foyaları ortaya çıkacak. Medine’de son derece saygın bir adamken sonra millet dalga geçmeye başlamıştı. Millet sokakta laf atıyordu. O hale gelmişti. “habitat ağmâluhum feasbehû hâsirîn” “bütün yaptıkları yandı, gitti.” (Maide 53) Kaybettiler.
Şimdi burada Cenabı Hak bizimle alakalı olarak, “Yâ eyyuhellezîne âmenû mey yertedde minkum an dînihî” “Müminler sizden kim dininizden dönerse.” Mesela kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz diye Yahudileri uyardı ya… Bizde de ayetler arasında şunu bugün yapayım, onu yarın yapayım olmaz. Allah’ın bütün emirleri herhangi bir sıralamaya tabi tutulmadan her zaman geçerlidir. “fesevfe yeé’tillâhu bigavmiy yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû” “Allahu Teala sizi oradan giderir, bir topluluk getirir. Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.” “ezilletin alel mué’minîne eızzetin alel kâfirîn” “Müminlere karşı Son derece alçak gönüllü ama kâfirlere karşı izzetli ve şerefli olurlar.” “yucâhidûne fî sebîlillâhi” “Allah yolunda cihad ederler.” “ve lâ yehafûne levmete lâim” “hiç kimsenin ayıplamasından da korkmazlar.” (Maide 54) “Ley yedurrûkum illâ ezâ” “Bu Yahudilerin, böyle sizin canınızı sıkacak sözlerden başka size verecekleri bir zarar yoktur.” (Ali İmran 111) O canları sıkacak şey nedir? Mesela bugün sosyal medyada yanlış resimler çıkarıyorlar. Can sıkıcı, moral bozucu yanlış ifadeler söylüyorlar. Ondan başka bir şey yapamazlar. Onu eskiden de yapıyorlarmış. “yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehafûne levmete lâim” “Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir ayıplayanın ayıplamasından da korkmazlar.” Siz söyleyin ben yürüyüşüme devam ediyorum der. İt ürür kervan yürür hesabı… “zâlike fadlullâhi yué’tîhi mey yeşâé’” “Bu Allah’ın bir ikramıdır. Allahu Teala onu gerekeni yapana verir.” “vallâhu vâsiun alîm” “Allah’ın imkanları geniştir ve her şeyi bilir.” (Maide 54)
“İnnemâ veliyyukumullâhu ve rasûluhû” “Sizin veliniz/dostunuz Allah’tır, resulüdür.” “vellezîne âmenu” “ve müminlerdir.” “ellezîne yugîmûnes salâte” “Namazı tam kılan, görevlerini eksiksiz yapan” “ve yué’tûnez zekâte” “ve zekâtı verenlerdir.” “ve hum râkiûn” “Onlar Allah’ın huzurunda da eğilirler.” (Maide 55)
Evet, Cenabı Hak meseleleri çok iyi kavramamızı nasip etsin. Gerçekten elimize çok büyük bir fırsat geçmiş vaziyettedir. İnşallah çok iyi bir şekilde yürütülüyor. Benim esas canımı sıkan şudur.
Abdullah BAYINDIR: Sonraki ayeti de okusak iyi olur. Çünkü ondan sonra konu bitecek.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ve mey yetevellallâhe” “Kim Allah’ı kendisine veli edinir.” Yani ben Allah’a güvenirim diyorsunuz. “ve rasûlehû” “Allah’ın resulüne güvenirim.” Yani Allah’ın kitabına güvenirim diyorsunuz. Allah ne diyorsa o. “vellezîne âmenû” “ve müminlere güvenirim derse birisi” “feinne hızballâhi humul ğâlibûn” “Allah’ın partisidir galip olan.” (Maide 56) Hizip, parti demektir. Allah’ın partisi demek de Allah’tan yana olanlar demektir. Şimdi Hizbullah diye partiler oluşturuluyor. Maalesef bunlar istismar ediyorlar. Zaten geleneksel dinden de başka bir şey beklenemez. Kuran’sız bir din anlayışı var. Maalesef. Yani “Allah’tan yana olanlar kesinlikle galip geleceklerdir.” (Maide 56) Dolayısıyla bakın Allah galibiyet sözü veriyor. Onun için derhal yanlışlarımızdan tevbe edip doğruya yönelmemiz, Allah’a şükür elimize geçmiş bu büyük fırsatı kullanmamız lazım. Bir de bütün dünyayı onların sahte paralarıyla yapmış oldukları sömürüden de kurtarmamız lazım. Olmayan parayla bütün dünyayı sömürüyorlar. Ondan da tüm dünyayı kurtarmamız lazım. O zamanda göreceksiniz ki herkes Allah’ın dinine yönelecektir. Şimdi biraz ara verelim.