Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekin. Esselatu vesselamu ala resuline Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün ki dersimiz, Ehli Kitaptan Münafık olanlar… Ehli kitap derken hemen anlaşılan Yahudi ve Hıristiyanlardır. Gerçi onların dışında da ehli kitap var da… Bu akşam okuyacağımız ayetlerde sözü edilenler daha çok Yahudilerdir. Maide Suresinin 51 ve 52. Ayetlerini okuyacağız. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudileri ve Hıristiyanları kendinize evliya etmeyin.” (Maide 51) Yani onlarla çok yakın olmayın. Onlarla iç içe olmayın. Yani onları birinci derecede dostunuz olarak kabul etmeyin. Buna birinci derece dememizin sebebi Ali İmran Suresinde Cenabı Hak tarafından belirtiliyor. “Lâ yettehızil mué’minûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mué’minîn” “Müminler kâfirleri müminlerden önce yani müminlerle aralarına koyacakları veliler edinmesin.” (Ali İmran 28) Yani kâfirlere öncelik vermesinler. Birinci derecede müminler ikinci derecede kâfirler… Tabi bu Yahudi ve Hıristiyanlarda kâfir olanlardır. Bunlar içerisinde kâfir olmayanlar var ama onlar çok azınlıktadır. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudi ve Hıristiyanları sizin en yakınınız kabul etmeyin.” Yani yakın dostunuz kabul etmeyin. “bağduhum evliyâu bağd” “onlardan bir kısmı diğerinin dostudur.” Onlar birbirleriyle dostluk yaparlar. “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “İçinizden kim onları kendi yakın dostu kabul eder ona göre davranırsa” Yani içli dışlı yağlı ballı denir ya… O da onlardandır. “innallâhe lâ yehdil gavmez zâlimîn” “Allah zalimler topluluğunu yoluna kabul etmez.” (Maide 51) Zalim yanlış yapan demektir. Siz bu yanlışlığa düşerseniz Allah’ın yoluna giremezsiniz. Allah sizi yoluna kabul etmez. “Feterallezîne fî gulûbihim meraduy yusâriûne fîhim” “Kalplerinde hastalık olanları göreceksin.” Kalplerinde hastalık olanlar kim? Münafıklardır. Göreceksin ki “yusâriûne fîhim” “onların içerisinde oraya buraya koşuşturuyorlar.” İçlerinde bir oraya bir buraya gidiyorlar. “yegûlûne nahşâ en tusîbenâ dâirah” “Biz bunlarla iyi geçiniyoruz ama başımıza bir olay gelir diye korkuyoruz, diyorlar.” (Maide 52) Yani onlara karşı bir koruma tedbiri alıyoruz. Çünkü az önce okuduğum Ali İmran Suresi 28. Ayette “Lâ yettehızil mué’minûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mué’minîn” “Müminler kâfirleri müminlere göre önceliği olan dostlar edinmesin.” “ve mey yef’al zâlike feleyse minallâhi fî şey’in illâ en tettegû minhum tugâh” “Bunu yapanın Allah’tan yana herhangi bir beklentisi olamaz. Ancak onlara karşı kendinizi bir şekilde koruyacak durumda olursanız başka.” (Ali İmran 28) Yani onların hâkim olduğu yerlerde yaşayanlar kendini onlara karşı koruma ihtiyacında olanlar yapabilir. Yani burada da bakmayın biz o ayete uymuş oluyoruz diyorlar. Hem onlarla bir zorunlulukları olmadıkları halde içli dışlı oluyorlar. Hem de ondan sonra “yegûlûne nahşâ en tusîbenâ dâirah” “korkuyoruz başımıza bir şey gelir diyorlar.” (Maide 52) Yani biz tedbirimizi alıyoruz diyorlar. Yani buna çok dikkat edin. Hep böyle masum gerekçelerle kendilerini korurlar. “feasallahu ey yeé’tiye bil fethı” “Belki bakarsınız ki Allah gerçekleri ortaya çıkarır.” “ev emrim min ındihi” “ya da kendi katından bir durum söz konusu olur.” “feyusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn” “içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olurlar.” (Maide 52) Yani aslında içlerinde kâfirliklerini gizliyorlar. Münafıklık yapıyorlar. Dışarıda Müslüman görünüyorlar. Aslında Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili aralarında herhangi bir problem yok. Çok ciddi bir şekilde içli dışlı olmuşlar. Böyle münafıklık yapanlar gibi olmayın diyor. Bundan daha önemlisi şudur. Bakara Suresi 75. Ayettir. Bakara Suresi 40. Ayetten 75’e kadar Allah Yahudileri anlatıyor. 75. Ayetinde şöyle diyor. “Efetatmeûne ey yué’minû lekum” “Siz ne bekliyorsunuz? Bunların size inanmasını mı bekliyorsunuz?” Oraya kadar Yahudileri anlattığına göre Allah kimi söylemiş olur? Yahudiler… Bunların size inanmalarını mı bekliyorsunuz diyor. “ve gad kâne ferîgum minhum yesmeûne kelâmallâhi” “Bu Yahudilerden bir grup gelip Allah’ın kelamını dinliyorlar.” Allah’ın kelamı ne olur burada? Kuran olur. “summe yuharrifûnehû mim bağdi mâ agalûhu” “o Allah’ın ayetini iyice anlayıp kavradıktan sonra” Akıllarına iyice yerleştiriyorlar. Tamam diyorlar. Anlam kaydırması yapıyorlar. O da var. Aslında Allah böyle demek istiyor derler. Şimdi de hep böyledir. Aslında şöyle demek istiyor diye anlam kaydırması yapıyorlar. “ve hum yağlemûn.” “bunu bile bile yapıyorlar.” (Bakara 75) Hangi şeyde anlam kayması yapar? Allah’ın kelamını dinliyor. Yahudiler gelip Allah’ın kelamını dinliyorlar. “Efetatmeûne” “siz umuyor musunuz ki” diyor. Size inansın. Bize inanma ne demek olur? Müslüman olmaları değil mi? Onlardan bir grup Allah’ın kelamını dinliyor. Allah’ın kelamı ne olur? Kuran olur, başka bir şey olur mu? “summe yuharrifûnehû mim bağdi mâ agalûhu” “onu iyice anlayıp kavradıktan sonra tahrif ediyorlar.” Yani bir anlam kayması yaptırıyorlar. “ve hum yağlemûn” “bunu bile bile yapıyorlar.” (Bakara 75) Ondan sonrasına dikkat edin bakın. “Ve izâ legullezîne âmenû gâlû âmennâ” Medine’de Resulullah’ın yanına gelip Kuran’ı dinliyorlar, anlıyorlar, anlam kayması yaptırıyorlar. Orada müminlerle yüz yüze geldikleri zaman amenna, işte bizim beklediğimiz nebi geldi diyorlar. Bizim beklediğimiz kitap budur diyorlar. Bu ne demek? Biz Müslümanız demektir. Müslüman olduk demektir. “ve izâ halâ bağduhum ilâ bağdın” “birbirleriyle baş başa kaldıkları zamanda.” Yani iki tane Yahudi gidip Resulullah’ın yanında Kuran dinlemişler, anlamışlar. Karşılaştıkları müminlere diyorlar ki… Mesela birisine rastlıyorlar. Nereden geliyorsun diye sorduklarında mescitten diyor. Ne yaptın? Kuran dinledim diyor. Nasıldı diyor. İşte biz bunu bekliyorduk zaten diyorlar. Ondan sonra “ve izâ halâ bağduhum ilâ bağdın” “birisi diğeriyle baş başa kaldığı zamanda.” Yani diğer Müslüman oradan ayrılıyor. Birbirleriyle… 12:04 12:07 sn. arası anlaşılmıyor. “gâlû etuhaddisû nehum bimâ fetehallâhu aleykum” Ya sen deli misiniz diyor. O dinlediğin kitabın Allah’ın kitabı olduğunu Allah sana açtı. Anladın. Ama niye bunlara söylüyorsun? Niye bu Müslümanlara biz inandık diyorsun. Niye söylüyorsunuz? Ya da orada söylemişler. Kendi toplumlarına gidiyorlar. Böyle böyle dedik deyince siz aptal mısınız diyorlar. Tamam, Allah onun Allah’ın kitabı olduğunu gösterdi. Ama niye bunlara söylüyorsunuz? Allah size gösterdi. Allah sizin gözünüzü açtı, gördünüz. “liyuhâccûkum bihî ınde rabbikum” “Yarın Allah’ın yanında bunlar size karşı şahitlik ederler.” Ya rabbi bu adamlar Kuran’ın hak olduğunu bize söylediler derler. “efelâ tağgılûn” “aklınızı kullansanıza.” (Bakara 76) Burada kimi kandırmaya çalışıyorlar? Kimi kandıracaklarını düşünüyorlar? Allah’ı… Münafıklarla ilgili bir ayet vardı. Eskiden beri o ayeti anlamakta hep sıkıntı çekerdim. Burası benim anlamama sebebiyet verdi. “İnnel munâfigîne yuhâdiûnallâhe ve huve hâdiuhum” (Nisa 142) Bunlar Allah’a karşı kurgular içerisinde bir oyun oynarlar. Yani güya öyle değilmiş gibi… Allah’ı kandıracaklarını zannediyorlar. Burada tam açıklanıyor değil mi? “efelâ tağgılûn” “aklınızı kullanmaz msınız?” (Bakara 76) “E ve lâ yağlemûne ennallâhe yağlemu mâ yusirrûne ve ma yuğlinûn” “Bunlar bilmiyorlar mı ki Allah bunların gizlediklerini de bilir açığa vurduklarını da.” (Bakara 77) Pekâlâ biliyorlar. Bunlar kim? Yahudiler. Dinledikleri nedir? Kuran. İnandık dedikleri ne? Kuran. Tahrif, anlam kayması demektir. Ama bizde tahrif kelimesi de tahrif edilmiştir. Kelimelerde değişiklik derler. Tahrif uç tarafa çekmek demektir. Yani kelimenin anlamını başka tarafa çekmektir. Bizde laf cambazlığı yapmak derler. Tahrif odur. Bu tahrifi yapıyorlar. Allah onları da iki gruba ayırıyor. “Ve minhum ummiyyûne” Resulullah’ı gelip dinleyen Yahudiler… “içlerinde ümmiler var.” Ümmi ne demek? Anasından doğduğu gibi kalmış demektir. Doğduğu günden beri o konuda bilgi sahibi olamamış. O konu ne? “lâ yağlemûnel kitâbe” “o kitabı bilmezler.” Kendi kitaplarını bilmezler. Bugünde Kuranı bilmeyen dünya kadar insan var. Kendi kitaplarını bilmedikleri için Muhammed’e (a.s) indirilenlerin Allah’ın kelamı olduğu konusunda kendi kararları olmaz. Yani karşılaştırıp da Tevrat’ta da bu var, Kuran onu tasdik ediyor diyecek durumda değillerdir. “ve in hum illâ yezunnûn” “onlar sadece zanlarını yürütürler.” Yani doğru bir bilgi, benim içime yattı falan derler. Ama Tevrat’ın şu hükmüyle uyuştu, tasdik etti diyemezler. Ama “ve in hum illâ yezunnûn” “bunlar sadece zan yürütürler.” (Bakara 78) “Feveylul lillezîne yektubûnel kitâbe bieydîhim” “Ama kitabı kendi elleriyle yazan” Hangi kitap olur? “summe yegûlûne hâzâ min ındillâhi” “sonra bu Allah katındandır derler.” Allah katındandır dedikleri… Tevrat zaten Allah katındandır. Bu kendi elleriyle yazdığı şey olur mu? Kuranda zaten Allah katındandır. Ne olur? Başka şeyler yazmış oluyorlar. “hâzâ min ındillâhi” “bu Allah katındandır” diyorlar. O zaman Resulullah hayattayken Yahudiler ne yapıyormuş? Tahrif yapıyorlarmış ve bunu yazarak yapıyorlarmış. Bunu yapanlar Yahudi ulemasıdır. Sıradan Yahudiler değildir. Bunlar gelip Müslümanlara ne diyor? Amenna diyorlar. Müslümanlar bunlar için ne diyecek? Bunlar Müslüman oldu diyecekler. Bir de sevinip mutlu olacaklar değil mi? Peki, Müslüman mı bunlar? Anlam kayması yapıyorlar. Niye bunu yapıyorlar? “liyeşterû bihî semenen galîlâ” “bununla küçük bir karşılık alsınlar diye.” Birilerinin gözüne girmek için yapıyorlar. Belki kendi zenginlerinin, halkının, şunun bunun gözüne girmek için yapıyorlar. “feveylul lehum mimmâ ketebet eydîhim” “Elleriyle yazdıklarından dolayı onlara yazıklar olsun.” “ve veylul lehum mimmâ yeksibûn” “bundan dolayı kazandıkları şeyden dolayı da yazıklar olsun onlara.” (Bakara 79) Hocalık insanlara para kazandırmadığı için birçok kimse dini karşı tarafın arzusuna uydurarak itibar kazanmaya çalışır. Bu Müslümanlarda da çoktur. İstemediğiniz kadar vardır. Onları biraz sonra göreceğiz. Ama bu işi başlatan kimmiş? Resulullah zamanında Medine’de Yahudiler. Ve bunu neyle yapıyorlarmış? Yazıyla… Bu okuduğumuz kitap kimin? Peki, bu konuda hiç falanca kitapta okudum, Yahudiler Medine’de kendilerini Müslüman göstererek münafıklık yaparlarmış diye yazan bir şey hatırlıyor musunuz? Bilen var mı? Üstlerini kendileri kaybetmişler. Kendileri de bir şeyler yazıyor. Allah katındandır diyorlar. Peki, bu cesareti nereden gösteriyorlar? “Ve gâlû len temessenen nâru illâ eyyâmem mağdûdeh” “Biliyoruz cehenneme gideceğiz ama birkaç gün ancak yanarız diyorlar.” Yansak yansak birkaç gün yanarız diyorlar. “gul ettehaztum ındallâhi ahden” “gul” “de onlara.” Bu emir önce kime? Resulullah’a… Onlara de bakayım. Sonra da hepimize… “Allah katından bir taahhüt mü aldınız?” Allah söz mü verdi? “feley yuhlifallâhu ahdehû” “Allah söz verdiyse sözünden caymaz.” “em tegûlûne alallâhi mâ lâ tağlemûn” “Yoksa siz Allah’a bilmediğiniz şeyi mi isnat ediyorsunuz?” (Bakara 80) “Belâ men kesebe seyyietev ve ehâtat bihî hatîetuhû feulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn” “Kim bir kötülük yapar, o kötülüğe batarsa onlar cehennemliktir. Orada ölümsüz olarak kalacaklardır.” (Bakara 81) Buradan ne öğrendik? Medine’de kim varmış? Yahudi ulemasından münafıklık yapanlar varmış. Bu Yahudi uleması da üçkâğıtçılığı çok iyi bilenlerdir. Zaten oraya kadar ayetler onların üçkâğıtçılıklarını anlatıyor. Cenabı Hakka karşı, Musa’ya (a.s) karşı neler yaptıklarını… İsa’yı (a.s) öldürmeye kalktılar. Bunu nasıl yaptıklarını bir başka ayetten görelim. Oda Ali İmran Suresi 78. Ayettedir. “Ve inne minhum leferîgay” Yahudi ve Hıristiyan… İkisi de işin içerisine giriyor. “Onlardan bir grup vardır.” “yelvûne elsinetehum bil kitâbi” “dillerine kitabı dolarlar.” (Ali İmran 78) Yani ayet okuyorlar. Tamam, doğru diyorsunuz. Mesela geçen hafta burada cizye konusunu anlatmıştım. Kendilerini Müslüman gösteriyorlar. Ehli kitapla savaşın cizye verinceye kadar… (Tevbe 29) Cizye kelimesi geçiyor mu? Cizyenin içerisini kendileri dolduruyorlar. Bu ehli kitaptan alınan vergidir diyorlar. Resulullah böyle bir şey yaptı mı? Yok. Sahabe yaptı mı? Yok. Nereden çıkardınız? Bunu bilmeyenler yapamaz değil mi? Çünkü mağdur edebiyatı oynayacaklar. Öyle yapıp vatandaşlarına, bu adamlar size kâfir muamelesi yapıyor, bunlara inanmayın diyecekler. Sürekli onları Müslümanlara karşı düşmanlık duygusuyla dolu hale getirecekler. “litahsebûhu minel kitâbi” “siz zannedersiniz ki bunlar Allah’ın ayetinden okuyorlar.” Allah’ın hükmü zannedeceksiniz. “ve mâ huve minel kitâb” “Bu Allah’ın kitabından bir hüküm değil.” “ve yegûlûne huve min ındillâhi” “Allah katından, Allah böyle diyor derler.” Kendi kafalarına göre… “ve mâ huve min ındillâh” “Hâlbuki Allah katından değildir.” “ve yegûlûne alallâhil kezibe ve hum yağlemûn” “Bunlar bile bile kendi yalanlarını Allah’a mal ederler.” (Ali İmran 78) Allah böyle demiştir derler. “Mâ kâne libeşerin ey yué’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete” “Bir insana Allah kitap versin, hikmet versin, nebilik versin de” “summe yegûle linnâsi” “sonra insanlara desin ki.” “kûnû ıbâdel lî min dûnillâhi” “Allah’tan önce bana kul olun desin.” Mesela bizim geleneksel yapıda resul ve nebi kelimeleri değiştirildiği için… Resul Allah’ın sözünden başkasını söylediği zaman resul olmaz. Allah’ın sözünü söylediği zaman itaat kime olur? Allah’a. Ama tutup ta onu Resulullah’ın kendi sözü gibi bütün mezhepler kabul ettiği için Allah’ın yanında emir ve yasak koyan ikinci kaynak nedir? Muhammed’dir(a.s). Onu ilah yapmış oluyorlar. “Mâ kâne libeşerin” “Hiçbir beşerin hakkı yoktur.” “ey yué’tiyehullâhul kitâbe” “Allah ona kitap vermiş.” “vel hukme” “hikmet vermiş.” “ven nubuvvete” “nebilik vermiş.” “summe yegûle linnâsi” “kalksın insanlara desin ki.” “kûnû ıbâdel lî min dûnillâhi” “Allah’tan önce bana kul olun.” Mesela İsa (a.s) için öyle diyorlar değil mi? Ama bizimkilere de bunu öğretmişler. Çünkü adamlar hem alim hem de kimliklerini gizliyorlar. Biz Müslümanız diyorlar. “ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bimâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn” “siz kitabı okuyorsunuz, siz de öğretiyorsunuz buna karşılık siz rabbaniler olun der.” (Ali İmran 79)Yani hep Allah’tan yana olun. Allah’ın kitabından yana olun der. Kendisini ikinci bir emir kaynağı olarak kabul etmez. “Ve lâ yeé’murakum en tettehızul melâikete ven nebiyyîne erbâbâ” “Melekleri ve nebileri rabler edinmenizi de istemez sizden.” “eyeé’murukum bil kufri bağde iz entum muslimûn” “siz Müslüman olduktan sonra sizin kâfir olmanızı isterler mi?” (Ali İmran 80) Bu bir kâfirliktir. Allahu Teala Ali İmran Suresinin 98 ila 100. Ayetlerinde şöyle diyor. Ehli kitap kitapta uzman olan kişiler demektir. Diğerleri bilmiyorlar. Bunlar biliyorlar. Bile bile yapıyorlar. “Gul yâ ehlel kitâbi” “de ki ey ehli kitap” Bunu diyen kim? Muhammed (a.s). İlk söyleyecek olan odur. “lime tekfurûne biâyâtillâh” “Niye Allah’ın ayetlerini örtüyorsunuz?” İnatla görmek istemiyorsunuz. Bu görmek istemeyenlerle ilgilidir. Açıkça kâfir olduklarını söyleyenlerle ilgilidir. “vallâhu şehîdun alâ mâ tağmelûn” “Allah ne yaptığınıza şahittir.” (Ali İmran 98) Görüyorsunuz, anlıyorsunuz ama inanmıyorum diyorsunuz. Ondan sonra da ikinci gruba “Gul yâ ehlel kitâbi” “de ki ey ehli kitap” Bu inandım diyenlerle ilgilidir. “lime tesuddûne an sebîlillâhi men âmene” “Neden müminleri Allah’ın yolundan uzaklaştırıyorsunuz?” “tebğûnehâ ıvecev” “orada zihin karışıklığı yaparak.” Yani ayetlerin anlamını kaydırarak… Niye böyle yapıyorsunuz? “ve entum şuhedâé’” “yaptığınızı da gayet iyi biliyorsunuz.” Biliyorsunuz ki yanlış yapıyorsunuz. “vemallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn” “Yaptıklarınızdan Allah gafil değildir.” (Ali İmran 99) Allah’ı kandıramazsınız. Allah bize dönüp konuşuyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “in tutîû ferîgam minellezîne ûtul kitâbe” “eğer kendilerine kitap verilenlerden bir gruba boyun eğerseniz.” İçten boyun eğerseniz, itaat ederseniz. Yani yağlı ballı olup onlar ne diyorsa onu kabul etmek var ya… “yeruddûkum bağde îmânikum kâfirîn” “inandıktan sonra sizi kâfir yaparlar.” (Ali İmran 100) Yani onların bütün arzuları odur. Niye? Kendi kitaplarında bir nebi beklediklerini söylüyorlar. Ona inandıklarını ifade ediyorlar. Gelecek diyorlar. Gelene inandıkları zaman Kuranı Kerime inandık derlerse kiliselerini kapatmaları lazım. Havralarını da kapatmaları lazım. O zaman dükkân kapanacak. Kimin dükkânı kapanacak? Bilenlerin… Orada vatandaşın bir sıkıntısı yok. Onun için onların en büyük düşmanı Allah’ın nebisi ve Kuranı Kerim’dir. O zaman Müslümanları öyle bir hale getireceksiniz ki kafalarını öyle bozacaksınız ki onlar ayetleri sizin yaptığınız tahrife göre anlayacaklar. Sizin yaptığınız yanlışa göre anlayacaklar. Az önce gözüme takılan bir şeyi de söyleyeyim. Daha önce farkında değildim. Bu meal Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı mealdir. Bakara Suresinin 75. Ayetinin dipnotuna bir bakın. Ayete nasıl mana vermişler? Önce verdiği manaya bakalım. “Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler.” Allah’ın kelamı ne olur burada? Kuran’dır. “İyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.” (Bakara 75) Bunun dipnotuna bakın. Mealinde problem yok ama yaptıkları dipnota bakın. “Bu ayet Yahudilerin kutsal kitapları Tevrat’ı tahrif ettiklerini açık bir ifadeyle ortaya koymaktadır.” Gördünüz mü? Tefsirlerde de böyledir. İşte tahrif budur. Bu Kuranı Kerim’in verdiği mesajın anlamı ne oldu? Tarihe gömüldü. Günümüz için bir anlamı yok. Hâlbuki çok açık değil mi bu adamların münafıklıkları? Siz bugün bu dipnotu okuduğunuz zaman onlarmış diyorsunuz. Ne oldu şimdi? Ayetlerin ne anlamı kaldı? Müslümanları nasıl etkilemişler görüyor musunuz? Allah niye benim ayetlerimi gizleyip kâfir oluyorsunuz dedi.
Önce ben size ayeti okuyayım. Ondan sonra bakalım. Bakalım ki bizim ulema ehli kitaba müşrik diyor mu? Kuranı doğru anlamak için hoca olmak gerekiyor mu? Ama saptırmak için mutlaka hoca olacaksınız. Yahudilerde de öyledir. Tevbe Suresinin 30. Ayetinde “Ve gâletil yehûdu uzeyrunibnullâhi” “Yahudiler dedi ki Üzeyir Allah’ın oğludur.” “ve gâletin nasâral mesîhubnullâh” “Nasraniler yani Hıristiyanlarda Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Üzeyir ile ilgili bizim sitede yazı var. Onun ayrıntılarını orada okuyabilirsiniz. “zâlike gavluhum biefvâhihim” “Bu onların kendi ağızlarıyla söyledikleri sözdür.” Yani ne Üzeyir Allah’ın oğludur, ne de İsa… “yudâhiûne gavlellezîne keferû min gabl” “daha önce kâfir olanların sözlerine benzedi.” Çünkü Mekkeliler Meleklere Allah’ın kızı diyorlardı. Herkes Allah ile araya koyduğu birisiyle Allah arasında bir soy ilişkisi ortaya koyar ki onu tanrı yapsın. “gâtelehumullâhu” “Allah kahretsin onları.” Kim onlar? Yahudi ve Hıristiyanlar değil mi? “ennâ yué’fekûn” “nereden güç alıyorlar da yanlış yollara düşüyorlar?” (Tevbe 30) Haktan çevriliyorlar? “İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâbem min dûnillâhi” “Allah ile kendi aralarına ilim adamlarını ve din adamlarını rabler olarak koydular.” Yani Allah’ın emirlerinden önce ilim adamlarının ve din adamlarının görüşlerini kabul ederler. Bizde de farklı mı? Adama Allah şöyle diyor diye söyleyince ben Hanefiyim, ben Şafiyim diyor. Bende Müslümanım. Ben değil miyim derler. Bilmem kardeşim. Ben Müslümanım, seni bilmem. Sen Hanefiyim, Şafiyim diyorsun. Onlar yanlış yolda mı derler. Ya yanlış yoldaysa… Bir baksana… “vel mesîhabne meryem” “Meryem oğlu Mesih’i de rab edindiler.” “ve mâ umirû illâ liyağbudû ilâhev vâhıdâ” “Hâlbuki onlara verilen emir tek bir ilaha kulluk etmeleriydi.” “lâ ilâhe illâ hû” “ondan başka ilah yoktur.” “subhânehû ammâ yuşrikûn” “onların koştukları şirkten Allah uzaktır.” (Tevbe 31) Onlar kim burada? Yahudiler ve Hıristiyanlar… Peki, müşrik mi? Müşrik. Ali İmran Suresi 98, 99 ve 100. Ayetlerde de kâfir oldukları yazılı mı? O zaman Yahudi ve Hıristiyanlar Kuranı Kerime göre kâfir mi? Müşrik mi? Evet. Münafıklık yapan da kafirdir aynı zamanda… Peki, Kuranda böyle de bu Yahudi ve Hıristiyanlar öyle bir algı yönetimi yapıyorlar ki kendilerine farklı bir kategori oluşturuyorlar. Ona ehli kitap deniyor. Müşriklere de farklı bir kategori oluşturuyorlar. Orada da ayeti ciddi anlamda tahrif ediyorlar. Bizimkiler akıllı olsun uymasınlar derler. Onun için uğraşıyoruz. Destek vermeleri gerekirken herkes Süleymaniye Vakfı’nı nasıl durdurabiliriz diye elinden geleni yapıyor. Çok büyük bir gayret içerisindeler…
Mesela Tevbe Suresinin baş tarafını açın. Diyanet İşleri Başkanlığının mealinden okuyayım. “Allah ve Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere kesin bir uyarıdır.” Kime uyarı? Antlaşma yaptığınız müşriklere… Bütün müşriklere değil. Kimler Resulullah ile antlaşma yaptı? Hudeybiye’de… Bütün müşriklerle mi anlaştı? Sadece Mekke ve çevresindeki bazı kabileler… “Fesîhû fil ardı erbeate eşhuriv” “Yeryüzünde dört ay daha dolaşın.” “Şunu bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise, inkârcıları perişan edecektir.” “Hacc-ı ekber gününde , Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir.” Bildiri ne zamanmış? Haccı Ekber günü ne zaman? Bazıları Arafat derler. Ama Kurban Bayramının 1. Günüdür. Zaten gece gündüze tabi olduğu için ikisi de doğrudur yani… Güneş battığı andan ertesi akşama kadar olan vakit Haccı Ekber günüdür. Haccı Ekber gününden itibaren dört ay… Haccı Ekber günü Zilhicce’nin 10. günüydü. Zilhicce’nin 10’unda başladığı zaman arkasından Muharrem geliyor. Arkasından Safer ile devam ediyor. Yani 1,5 ay haram aylarından… 4 ay… Başlangıcı Kurban Bayramının 1. Günü… Bitişi de o andan itibaren 4 aydır. Peki, haram ayları denen aylar ne zamandır? Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Recep ayıdır. Muharrem 1. Ay Recep 7. Ay olduğu için arada 6 aylık bir süre vardır. Arkasından da “Ancak Allah’a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır” diyor. Bunlar kim? Bunlar da müşrik değil mi? Ama antlaşmayı bozmamış. Bu hükmün dışındadır derken 4 aylık süre bunlar için geçerli değildir diyor. “Onların antlaşmalarını süreleri bitinceye kadar tamamlayın” diyor. On yıllıktı zaten… On yıllık süre bitene kadar onlar güven içerisindelerdir. Antlaşmalarına uyulacak, şartlara uyulacak. Şuraya bakar mısınız? “Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün.” Ayrım yaptı mı? Bütün müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün dedi. Peki, haram aylar çıkınca derken ne anlaşılır? Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep… Kardeşim yukarıda 4 ay dedi. Onların can dokunulmazlığının olduğu aylar dedi. Bu bir anlam kaydırması değil mi? Bu tahrifi de eminim ki Yahudi ve Hıristiyanlar yapmıştır ki kendilerine müşrik demiyorlar. Müşriklik dışında ehli kitap diye bir şey ortaya koyuyorlar. Kendilerini farklı bir kategoriye koyuyorlar. Cizyeyi ortaya koyarak ehli kitabı süreklin Müslümanlara karşı kinlerinin olmasını sağlıyorlar. Cizyenin de nasıl verildiğini geçen hafta anlatmıştık. Hakaret ederek, onları hafif görerek… Yani düşmanlığı sürekli canlı tutmak istiyorlar. Ama bunların keyfi bozulmuyor. Kiliseler açık, Havralar açık işlerine devam ediyorlar. Ama onların dışındakiler ya Müslüman olacak ya da öldürüleceklerdir. Tevbe Suresi 5. Ayete dayandırılır. Böyle bir şey bu ayete dayandırılabilir mi? Bu tam bir anlam kayması değil mi? Bunu kim yapmış olabilir? Tamamen onlar yapmıştır. Ama bizimkiler… Allah akıl versin, dinleseydiniz kardeşim. Düşünen yok ki. Diyanetin ilmihalinde Yahudi ve Hıristiyanları hak din mi sayıyor, batıl din mi sayıyor?
Vedat YILMAZ: İslam İlmihali var hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tamam, fark etmez. Hepsi aynı…
Vedat YILMAZ: 21. Sayfada şöyle deniyor. Başlığı Dinlerin Tasnifi… “İslam bilginleri Kuranın ışığında dinleri hak din ve batıl dinler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Hak dinlere örnek; İslam dini Yahudilik, Hıristiyanlık gibi Peygamber aracılığıyla gönderilen dinler…” Sanki Yahudiliği, Hıristiyanlığı peygamberler tebliğ etmiş gibi… Bu birinci kategoriye giriyor. İkincisine yani Batıl dinlere örnek; “Hint, Çin, İran bölgelerinde ve dünyanın daha başka yerlerinde çıkmış bulunan düalist (iki tanrılı) veya politeist (çok tanrılı) dinleri göstermek mümkündür.” Yani müşriklik batıl dinler kategorisine giriyor. Diğerleri Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi dinler hak dinler kategorisine giriyor. Çünkü onlar peygamberler aracılığıyla gelmiş diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hak din deniyor görüyor musunuz? Hâlbuki ayette bunlar müşriktir, kafirdir dedi. Kafire, müşrike nasıl dini haktır denir. Zaten Yahudilik, Hıristiyanlık diye ayrı bir din yok ki… İslam var. “Ve mey yebteğı ğayral islâmi dînen feley yugbele minh” “İslam’dan başka din arayandan dini kabul edilmeyecektir.” (Ali İmran 85) Bunu Allah söylüyor. Hani Kuran ışığında diyorlar. Hangi ayete dayandırıyorlar?
Vedat YILMAZ: Devamında şöyle diyorlar. “Hak dinlerde ikiye ayrılır. Orijinalliğini koruyan ve tahrif olan dinlerdir. Birincisine örnek; Müslümanlık. İkincisine örnek de Yahudilik ve Hıristiyanlık.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tahrif oldu, o zaman ne oldu bozulduysa?
Vedat YILMAZ: Hak dinler kategorisinde olmaya devam ediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yine Hak din oluyor. Haşa tövbestağfirullah.
Vedat YILMAZ: Bu ayrımın sebeplerinden bir tanesi de şirk ve küfür ayrımından kaynaklanıyor. Diyanet İslam Ansiklopedisinin Şirk maddesinde şöyle tanımlanıyor. “Şirk, İslam alimlerinin üzerinde en çok durduğu konulardan biridir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Üzerinde hiç durmadıkları konulardan biridir. Laf o. Kuranın üzerinde çok durduğu ama ulemanın hiç bilmediği bir konudur. Bilmediklerini şimdi göreceksiniz.
Vedat YILMAZ: 39. Cilt, Sayfa 196. “İslamiyette dini hayatın bütün yönleri kişiye vicdan özgürlüğü kazandıran tevhid inancına göre anlam ve değer kazanır. Şirk bir tür küfür olması sebebiyle ferdi söz konusu anlam ve değerlerden uzaklaştıran, inananları dini ve dünyevi bütün haklardan mahrum bırakan belirleyici etkendir. Şirk ile küfür birbirine yakın kavramlardır. Ebu Hanife’ye göre küfrün kapsamı daha geniş olup her şey küfürdür. Fakat her küfür şirk değildir. Şirkin ulûhiyette ve fiillerinde Allah’ın ortağı bulunduğuna inanmak, küfür ise Allah’ı doğrudan inkar etmek olduğuna dikkat çeken Eşari’de her kafirin müşrik sayılmadığını belirtmiştir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Orada Yahudi ve Hıristiyanlara müşrik diyor mu?
Vedat YILMAZ: “Kuran’da ehli kitap ve müşrik ayrımı yapılmış olmakla beraber Ali İmran 186, Hac 17, Tevbe 30, Maide 72 gibi ayetlerde ehli kitap küfür diye nitelendirilmektedir. İslam alimleri tarafından zatın hulul ettiği 3 sıfat ilah, 3 unsur teslis inancıda açıkça reddedilmektedir. Ehli kitabın bu inançlarının yanı sıra Hz. İsa’nın kendi uluhiyetini hiçbir şekilde telkin etmediği ve kavmine Allah’a ortak koşmayın diye uyardığını belirten ayetler dikkate alınarak ehli kitaptan şirkin sadır olduğu belirtilmiştir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ehli kitaptan da şirkin sadır olduğu” ifadesi onlar müşrik anlamına gelir mi? Müşrikler var, demek istiyor. Ensar Vakfı yeni kurulduğunda bir ilmi toplantı yapılmıştı. Bende o zamanlar İstanbul Müftülüğündeydim. Beni de çağırmışlardı. Orada Yahudi ve Hıristiyanların müşrik olmadığını anlattılar. Kâfir ama müşrik değildir dediler. Peki, o zaman bunlar cennete girecek mi dedim. Hayır. Bakın Allah ne diyor? “İnnallâhe lâ yağfiru eyyuşrake bihî” “Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz” “ve yağfiru mâ dûne zâlike limey yeşâé’” “bunun dışındakileri tercihine göre bağışlar” diyor. (Nisa 48) O zaman Yahudi ve Hıristiyanlar bağışlanacak mı dedim. Dedim ve toplantı bitti. Mutlaka ondan sonra yazmış. Gene hiç olmazsa bazı yerlerini düzeltmişler. Her kâfir müşrik değildir diyor. Kuranı Kerime bakın. Kuran’a göre diyor değil mi?
Vedat YILMAZ: Hocam bu Eşari’nin söylediğiydi. Azam Ebu Hanife ise “her şirk küfürdür fakat her küfür şirk değildir” demiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Her küfür şirk değildir” diye Ebu Hanife’ye söyletmişler. Ali İmran 151. Ayete bakın. “Senulgî fî gulûbillezîne keferur ruğbe” “Kafirlerin kalplerine korku salacağız.” Neden? “bimâ eşrakû billâhi” “Allah’a şirk koştukları için”. (Ali İmran 151) Şirk koşanlar kim? Kâfirler… Peki, bütün kâfirler müşrik miymiş? Bakın kafa karışıklığını görüyor musunuz? Bazı ehli kitap müşrikmiş diyorlar. Evet. Ehli kitap içerinde doğru yolda olanlar var. Zaten Allahu Teala “Leysû sevââ,” “Aynı değillerdir” “min ehlil kitâbi ummetun gâimetuy yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli” “ehli kitaptan bir kısım ümmet vardır. Gece, Allah’ın ayetlerini yani Tevrat’ı İncil’i okurlar.” (Ali İmran 113) Çünkü kendilerine Kuran tebliğ edilinceye kadar sorumlu oldukları o kitaplardır. Kuran’ı tebliğ ederseniz Kuran’ı okumaları lazım. “ve hum yescudûn” “secde ederler.” “Yué’minûne billâhi vel yevmil âhıri” “Allah’a ve ahiret gününe inanırlar.” “ve yeé’murûne bil mağrûfi ve yenhevne anil munkeri” “İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarlar.” “ve yusâriûne fil hayrât” “hayırlı işlerde yarışırlar.” (Ali İmran 113-114) Böyleleride var. Mesela dün İsviçre Gothenburg Üniversitesinden zaman zaman bizimle irtibat kuran bir Türk vatandaşımız var. Orada çalışıyor. Onun ifadesine göre Süleymaniye Vakfı’nı taklit ederek Üniversite’de Din ve Fıtrat Enstitüsü kurmuşlar. Burada bir Papaz bir de Haham var diyor. İkisi de Profesör diyor. Öyle Kuran biliyorlar ki hayret ediyorum diyor. Şunu anlattı. Geçenlerde çocukların evlendirilmesi ile ilgili medyada haberler çıkmıştı ya. Adam ben utandım diyor. O haham Profesör Kuranı getirip Nisa Suresinin 6. Ayetini açtı diyor. Çocukların evlendirilmesi neredeymiş, bu ayeti hiç görmüyorlar mı demiş. Yani doğruyu kabul edenler var. Kendilerine indirilenlere de bize de indirilenlere de inananlar var. İşte öyle oyunlar oynanıyor ki… Aslında Kuranı Kerime baktığınız zaman ehli kitabın kâfirliği diğerlerinden çok daha ağırdır. Mesela birisinden bir yardım istedin. Bir fakirden yardım istersin de sana yapmazsa o fakire küser misin? Zaten kendinde yok, bana ne yapsın dersin. Ama bir zenginden istersin de yapmazsa küsersin. Sizin kitabınız var. Sizin kitabınız yeni gelecek nebiye inanma mecburiyetini size söylüyor. Siz kalkıp kendiniz yoldan çıktığınız yetmiyor, bir de insanları yoldan çıkarıyorsunuz. Yani bunu bile bile yapıyorsunuz. Onların günahı diğer müşriklerden daha fazla değil mi? Ama bak görüyorsunuz. Öyle bir oyun oynamışlar ki İslam Âleminde onlara müşrik bile denmiyor. Ve Kuranı Kerim’i de tahrif etmişler. Anlamını da kaydırmışlar. Ve bugün onarla iç içe olanlar… Tekrar Maide Suresinin 51. Ayetine gelelim. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudileri de Hıristiyanları da kendinize çok yakın kişiler yapmayın.” Onlarla birlikte olmayın. “bağduhum evliyâu bağd”. (Maide 51) Veli kelimesi… Mesela siz çocuğunuzun velisisiniz değil mi? Yani çok sıkı dost denebilir. Yani arasından su sızmaz deriz ya biz. İşte veli o şekildeki bir dostluktur. Öyle bir dostluk ki arasından su sızmaz. Mesela atletim benim birinci velimdir ama gömleğim ikinci velimdir. Çünkü vücudumla gömleğin arasında atlet vardır. Aranızda su sızmayacak şekilde dostluk olmasın diyor. Düşman olun manasında değildir. Çünkü birinci derecede dostluğu Ali İmran Suresi 28. Ayete göre Müslümanlara vereceksiniz. “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “İçinizden kim onları veli edinirse onlardandır.” “innallâhe lâ yehdil gavmez zâlimîn” “Allah yanlış yapanları yola getirmez.” (Maide 51)
“Feterallezîne fî gulûbihim meraduy” “kalplerinde hastalık olanları göreceksin.” “yusâriûne fîhim” “onların içerisinde yürüyüp gidiyorlar.” (Maide 52) Mesela şimdi bu konuda apayrı bir ders yapılabilir. Mesela Said Nursi’nin kitaplarında şu var. Şuanda tam kaynağı aklımda değil ama çok iyi biliyorum. “Ahir zamanda İsa’nın (a.s) dini hakikisi hâkim olacak. Müslümanlar ona omuz verecekler” diyor. Hâkimiyet kimde olacakmış? Hıristiyanlarda… İkinci derecede olan kim? Omuz veren nedir? Destek verendir. Hâkimiyet onda değil ki… Bizim partimiz iktidarda sizde bize oy veriyorsunuz. O kadar. İktidar kimde oluyor? Hıristiyanlarda… Muhammedun resulullah demeye gerek yok demiyorlar mıydı? La ilahe illallah dedin mi yeter diyorlardı. Vatikan’da Fetullah’ın adamlarıyla beraber Vatikan Başbakanı’nın yanına gittiğimizde bana söylediği söz, siz Kuran’a uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmazdı. Demek ki onlar Kuran’a uymamayı kabul etmişler. Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğunu söylememeyi kabul etmişler. Peki, bu ne oluyor? Şimdi bunlar bize döndükleri zaman kendilerinin Müslüman olduklarını söylemiyorlar mı? Peki, şu ayet onları anlatmıyor mu? “Feterallezîne fî gulûbihim meraduy” “kalplerinde hastalık olanları göreceksin.” “yusâriûne fîhim” “içlerinde koşuşturup duruyorlar.” “yegûlûne nahşâ en tusîbenâ dâirah” “biz tedbirimizi alıyoruz, diyorlar.” (Maide 52) Yani bunlardan başımıza bir olay gelmesin diye… “feasallahu ey yeé’tiye bil fethı” “bakarsın ki Allah gerçekleri ortaya çıkarır.” Gerçekler ortaya çıkmadı mı? Allah çıkarmadı mı? “ev emrim min ındihi” “ya da kendi katından bir şey olur.” Oldu işte. “feyusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn” “içlerinde gizledikleri o şeyden dolayı pişman olurlar.” (Maide 52) Şuanda pişman değiller mi? Şu çok mühimdir. Yahudi ve Hıristiyanlara çok dikkat edeceğiz. Bugün kendisine âlim denilen nice insanlar var. Onların hepsini tespit etmiştim de… Az önce Vedat’ta okudu. Bugün ki Hıristiyanları doğru yolda kabul edenler var değil mi? Ama Allah kabul ediyor mu? Mesela Araf Suresinin 157. Ayetinde ne diyor? “Ellezîne yettebiûner rasûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehû mektûben ındehum fit tevrâti vel incîl” “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ümmi, nebi olan bu resule uyanlar.” (Araf 157) Uymaları gerekiyor değil mi? Nerede buluyorlar? Tevrat ve İncil’de buluyorlar. Ne yapmaları gerekiyormuş? Uymaları gerekiyormuş. Kitaplarda, Muhammed Allah’ın elçisidir derlerse yeterlidir diye ifadeler var. Bizim uymamız gerekmez derler. “yeé’muruhum bil mağrûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise” “Bu elçi, onlara iyiliği emreder, kötülükten engeller. Onlara temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri haram kılar.” (Araf 157) Elçi sıfatıyla olduğu için haram, helal kılan kim olur? Allah olur. Kimin sözünü naklediyorsa o olur. Allah’ın sözünü naklettiği için o olur. “ve yedau anhum ısrahum vel ağlalelleti kânet aleyhim” “üzerlerindeki bağları ve ısrlarını yani yeni bir nebiye inanma görevini de kaldırır.” Artık son nebi gelmiş. Bundan sonra bir nebiye inanmaya gerek yoktur. Tefsirlerde Isr kelimesi de maalesef kaybedilmiştir. “fellezîne âmenû bihî” “Bu Yahudi ve Hıristiyanlardan ona inananlar” Sadece inanmak yetiyor mu? O, Allah’ın elçisidir demek yetiyor mu? “ve azzerûhu” “ona destek veren” “ve nasarûhu” “ona yardım eden” “vettebeun nûrallezî unzile meahû” “onunla birlikte indirilen nura, aydınlatıcı kitaba tabi olan.” Demek ki Kuran’a uymaları gerekiyormuş değil mi? İşte onlar nedir? “ulâike humul muflihûn” “İşte umduklarına kavuşacak olan sadece onlardır.” (Araf 157) Burada bir kapalılık var mı? Ama görüyorsunuz, ne oyunlar oynanıyor. Bugün İslam Alemi berbat vaziyette… Son olarak şu ayeti okuyayım. Bakın ki bugün size, bana öğretilen dine göre Allah bizi Müslüman sayıyor mu? Bununla dersi bitirmiş olayım. “Ve gâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû” “dediler ki doğru yolda olmak için ya Yahudi olacaksınız ya da Hıristiyan olacaksınız.” “gul bel millete ibrâhîme hanîfâ” “Hayır, ibrahim’in dosdoğru dininden olun.” “ve mâ kâne minel muşrikîn” “o müşriklerden değildi.” (Bakara 135) Ne diyor? Yani sizin gibi müşrik değildi, diyor. Şuraya bakın ki böyle bir inanç bizde var mı? “Gûlû âmennâ billâhi” “Deyin ki biz Allah’a inandık, güvendik.” Tamam, bu var. “ve mâ unzile ileynâ” “bize indirilene” Tamam, hepsi de Kuran’a inandık derler. “ve mâ unzile ilâ ibrâhîme” “İbrahim’e indirilen.” Hadi ona şu kadar suhuf der kitaplar. “ve ismâîle ve ishâga ve yağgube” “İsmail’e, İshak’a ve Yakup’a indirilene.” İsmail’e kitap indirildi diyen var mı? İshak’a kitap indirildi diyen var mı? Yakup’a kitap indirildi diyen var mı? Ama Allah’ın kitabında var işte… “vel esbâtı” “ve Yakup’un 12 soyundan gelen nebilere indirilene.” “ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ” “Musa’ya ve İsa’ya verilen.” “ve mâ ûtiyen nebiyyûne mir rabbihim” “bütün nebilere rablerinden verilen.” Bütün nebilere kitap indirildiğini kabul eden var mı? Yok. “lâ nuferrigu beyne ehadim minhum” “bunlardan birini diğerinden ayırmayız.” Hepsine aynı şekilde inanırız diyen var mı bugün? Muhammed’e (a.s) ne deniyor? “Ya seyyide evveline vel ahirin”, “kâinatın efendisi”… Bu ne Allah aşkına ya? Devamını okuyalım. “ve nahnu lehû muslimûn” “Allah’a teslim olduk deyin” (Bakara 136) diyor. “Fein âmenû bimisli mâ âmentum bihî fegadihtedev” “sizin inandığınız gibi bu şekilde onlarda inanırlarsa (Yahudi ve Hıristiyanlarda böyle inanırlarsa) yola gelmiş olurlar.” Peki, biz böyle inanıyor muyuz? Var mı bizde bu? Bu din ne hale gelmiş görüyor musunuz? “ve in tevellev” “yüz çevirirlerse.” “feinnemâ hum fî şigâg” “onlar ayrı bir yoldadırlar.” Demek ki bizde ayrı bir yola girmişiz. Allah muhafaza buyursun. “feseyekfîkehumullâh” “yakında Allah seni onlara yeterli hale getirecektir.” “ve huves semîul alîm” “İşiten ve bilen odur.” (Bakara 137) Allahu Teala doğru yolda olmamızı nasip eylesin. Yani problemler ne kadar büyük, görüyorsunuz.