Euzubillahimineşşeytanirracim,
Bismillahirrahmanirrahim,
Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
Bugün Cin Suresini inşallah okuyacağız. Bugünkü dersimizin bir özelliği var, 1.bölümde Cin suresini birazcık okuyacağız dersin 1.bölümünde, 2.bölümünde de Dr. Mehmet Ali Kulat kutsi hadislerle ilgili bize konferans verecek, kutsi hadisler onun doktora tezi konusudur. Hepiniz de bu konuyu merak ediyorsunuz, ben de merak ediyorum, inşallah bu konuda yeterli bilgiye sahip olmuş olacağız.
Cin suresi Kuranı Kerim’in 72.suresi, burada Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor;
feamenna bihi “biz de hemen ona inandık”
ve len nuşrike birabbina ehaden “biz Rabbimize hiçbir şeyi asla ortak koşmayacağız”. Demek ki Cinlerin ilk anladığı şey Allah’tan başkasını ona ortak koşmak. Biliyorsunuz ilk imtihana insan ve cin birlikte girmiştir, Adem AS ile İblis. İblis kendini büyük görmüş, Adem’i beğenmemiş, Adem’e secde etmemiş, verilen o emri yerinde görmemiş ve kâfir olmuştu. Adem AS’ı da daha sonra aldatmış, Allah’ın yasakladığı ağaçtan yemesini sağlamış, hem onun hem Havva annemizin edep yerleri açılmış ve bulundukları bahçeden Cenabı Hak tarafından çıkarılmışlardır. Dolayısıyla bu ilk imtihanda cinlerden İblis kaybetmiş ve kararlılık göstermiştir inandığı yolda ve inatçılık yapmış, hala sapıklığına devam ediyor. Ama Cinlerin hepsi şeytanın yolunda değil, onların içerisinde tıpkı bizim gibi mümin olanları da var, kâfir olanları da var, zaten bu surede onlar anlatılıyor. Onların içerlerinde Allah’tan başkasına kulluk etmeyeni de var, Allah’a şirk koşan da. Bildiğiniz gibi şeytan, Allah’a şirk koşanlardandır, şeytan kendi nefsini tanrılaşmıştır. Yani Allah’a şart koşabilecek kadar güçlü olduğunu, kendisini Allah’a şart koşabilecek güçte olduğunu zannetmiştir. Allah’ın verdiği emri yerinde görmemiş, yanlış bulmuştur. Böylece kendisini bir tek konuda da olsa Allah’la eşit görmüş ve müşrik olmuştur. Allahü Teâlâ da onu cezalandırmış, bulunduğu yerden indirmiştir. İnsanların ve cinlerin yaratılma sebebi aynıdır. Allahü Teâlâ Zariyat Suresinde şöyle buyuruyor, 524.sayfa (Zariyat 51/56);
(anlaşılamadı)07:40. “İnsanların ve cinlerin çoğusunu Cehennemlik olarak yaratmış olduk”.
(anlaşılamadı)07:55. “Demek ki insanların da cinlerin de kalpleri var, onunla anlamazlar”
(anlaşılamadı)08:06 “İkisinin de demek ki gözleri var görmezler”
(anlaşılamadı) “ikisinin de kulakları var onunla işitmezler”.
Şimdi buradaki göz, buradaki kalp, buradaki kulak bizim hayvanlarda gördüğümüz kalp, göz ve kulaktan farklı, ruhun kalbi, ruhun gözü, ruhun kulağıdır. Bunda biliyorsunuz Secde suresinin 7.ayetinde Allahü Teâlâ insanların ne zaman Fuat ve Basar’a sahip olduğunu bildiriyor, 9.ayetmiş (Secde 32/9);
ve nefeha fiyhi mir ruhıhı “ve ona kendi ruhundan üfledi”. Ana rahminde 4 aylık olan bir cenine.
ve ceale lekümüs sem’a vel ebsara vel efideh “sizin için sem, ebsar ve efideyi oluşturdu”. İşitmeyi, görmeyi ve kalpleri oluşturdu. Şimdi 4 aylık bir ceninin maddi kalbi var, maddi gözü var, maddi kulağı var. Ruhun üflenmesiyle oluşan sem, basar ve fuad insanı insan yapan özelliklerin temelini oluşturuyor, demek ki bu özellikler aynen cinlerde de var. Allahü Teâlâ insanları bu surede ve birçok ayette belirlediği gibi, tıyn’den yaratmıştır, yani su ile toprağın karışmasıyla oluşan bir yapıdan yaratmıştır, tabiattaki topraktan biten bitkilerin, ana ve babadan vücudunda süzülmesinden oluşan bir özden yaratmıştır. Cinleri de ateşten yaratmıştır, zaten şeytan esas bunu sebep göstererek İblis bunu delil göstererek Adem AS’ı beğenmemiş, diyor ki
(anlaşılamadı)10:42. “beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın” diyor. Dolayısıyla hafif görüyor, küçük görüyor ve Allah’ın secde emrini kabul etmiyor. Şimdi ateşten yaratılan zaten Kuranı Kerim’de cinlerin nelerden yaratıldığına dair ayetler var, (anlaşılmadı)11:13. “Canlı yani cinlileri yani cin taifesini bundan önce çok zehirli ateşten yarattık” diyor, bir başka ayette de,
(anlaşılmadı)11:38. “cinlileri ateşten bir mariçten yaratmıştır”. Şimdi bu mariç kelimesi bazı meallerde saf ateş olarak, dumansız ateş olarak tefsir ediliyor. Bu yanlış, mesela bu (anlaşılmadı)12:00. Ayeti kerimesinin geçtiği surede merace kelimesi ayrıca geçiyor. (anlaşılmadı) “Biri diğerine doğru gitti, yüz yüze merace tam karışacak noktaya geldi, ama”
(anlaşılmadı)12:20. “aralarında bir engel olduğu için biri diğerine karışmadı”. O zaman mariç karışan demektir, o engel olmasaydı karışacaktı o iki deniz. Karışan, karışık bir ateşten yarattık, ateşin karışık olduğu şey dumandır, dumanlı ateş te zehirlidir, insanı öldürür. Biliyorsunuz sobalardan sızan zehirden ölen insanların hepsi o ateşli dumandan ölen kimselerdir. İşte cinlilerin yaratıldığı madde o, yani bu bazı meallerde belirtildiği gibi saf ateşten falan değil, karışık ateşten. Ayetler arası ilişkiler de bu açıdan çok önemli, biliyorsunuz bazı ayetler muteşabih, yani biri diğerine benzer şekilde, mesela ikişerliler şeklinde indirilmiştir. İşte bir ayeti tek başına alırsanız hata edersiniz, mesela herkes bilir ki saf ateş, dumansız ateş zehirli değildir. Zehirli olan dumanlı olanıdır, dolayısıyla
(anlaşılamadı)13:35. ile zehirli ateş ifadesiyle, karışık ateş ifadesi birbirini tamamlamış olmaktadır. Buradan şuraya intikal etmemiz gerekiyor, cinlilerin yaratıldığı madde ateş, insanların yaratıldığı madde de çamur, yani tabii çamurun kendisinden değil, oradan gelen ürünlerden yaratılmıştır, şimdi ateş te cinlerin ana maddesi ama cine ateş diyemeyiz, mesela biz de topraktan yaratıldık ama hiç kimse bize toprak diyemez. Değil mi? Toprak değiliz yani, öldüğümüz zaman toprak oluyoruz o başka, onun için de cinler de ateşten yaratıldı diye ateş diyecek halimiz yok. Şimdi burada madem Allahü Teâlâ onlar içinde ruh üflendikten sonra o 3 özelliğin var olduğunu belirttiğine göre, yani sem, basar ve fuat, işitme, tabi bu işitme manaları kavrayacak, zihinde onları harç yapıp karıştırıp yeni bir oluşuma kadar götürecek şekilde bir işitme, bir hayvan gibi bir işitme değil, basar, basiret yani bir hayvanın görmesi gibi değil, arka planını da görebilme, o hayvandan maksat tabii enam, Kuranı Kerim’de Allahü Teâlâ kâfirleri enama benzetiyor, yani koyun, keçi, sığır ve deveye benzetiyor, onlar gibi görme değil, kalp de sadece bir kan pompalayan değil, ruhun gelmesiyle gelen kalp. O zaman buradan şu rahat bir şekilde anlaşılır, demek ki cinlilerde de bir ruh olması gerekiyor ve bunlar da ahirette yeniden diriltilecekler, yeniden yaratılacaklar, bunlar da mahşerde hesap verecekler. İşte onu anlatan ayeti kerime,
(anlaşılamadı)16:14. “O gün ruh ve melekler ayakta dururlar”. Şimdi ayetler arası ilişkiye bakılmayınca hemen ruha Cebrail AS deyip geçiştirilir, peki öyle diyelim. Lütfen Nebe Suresinin son sayfasını açarsanız, 584.sayfa (Nebe 78/38);
la yetekellemune illa men ezine lehurrahmanu “Rahman’ın izin verdiğinden başkaları da konuşmayacaktır”.
ve kale savaben “o da doğruyu söyleyecektir”.
femen şaettehaze ila rabbihi meaben “isteyen Rabbine sığınacağı bir şey edinir”
yevme yenzurulmer’u ma kaddemet yedahu “o gün kişi önündekine bakacaktır”. Peki, şimdi melekler ayağa kalkmış, ruh kalkmış, insanlar nerede bu ayeti kerimeye göre? Dolayısıyla buradaki ruh, cinler ve insanlar demektir. İşte ikisinin ortak noktası birer ruh sahibi olmalarıdır, ama birisinde ruh topraktan yaratılmış olan bedenin içerisinde, öbüründe de ateşten yaratılmış olan bedenin içerisindedir.
(anlaşılamadı)18:35. “işte o gün kişi önündekine bakar”
ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben “kâfir de şöyle der, keşke toprak olsaydım”. Yani vücut öldüğü zaman toprak oluyor ama ruh olmadığı için vücut yeniden yaratılıyor, ruhla vücut tekrar birleşiyor, keşke toprak olsaydım da bu günleri görmeseydim diyecektir kâfir. İşte biraz düşündüğümüz zaman aslında ateşin kaynağı da dünya açısından düşündüğümüz zaman toprak yani güneşi şey yapmazsak, dünya açısından düşünürsek ateşin kaynağı da toprak. Tabii cinliler bu dünya üzerinde mi yaratılmış ona dair ben şahsen bir şey bilmiyorum Kuranı Kerimden, ateşin kaynağı da toprak, dolayısıyla bir ateşin maddesi sönüp kaybolduğu zaman o da zerrecikler halinde toprağa dönüşmüş oluyor. Bu sebeple
“ya leyteniy kuntu turaben” sözünü cinlerin de söylemeleri mümkündür. Melekler neden yaratılmıştır tabii sorusu ister istemez akla geliyor. Meleklerin nasıl yaratıldığına dair Kuranı Kerim’de herhangi bir ayet yok, cinlerin nasıl yaratıldığına dair ayetler var ama meleklerin neden yaratıldığına dair bir ayet yok. Müslim’de bir Hadisi Şerif geçiyor, bu hadise dayanılarak meleklerin maddesi belirtiliyor. Peygamber SAV’in şöyle dediği rivayet ediliyor; “Melekler Nur’dan yaratıldılar, cinler ateşin maricinden, dumanla karışık olanından yaratıldı, insanlar da Kuran’da belirtilen topraktan yaratıldılar”. Ateşin marici de zaten Kuranı Kerimde belirtiyor, onu zaten az önce gördük. Şimdi nurun da ateşle bir alakası var. Şimdi az önce söylediğimin tespiti açısından, söyleyelim, şimdi şurada bir ateş yakalım. Şurada bir ağaç var, zaten ateşle ilgili ayeti kelime de var;
(anlaşılamadı)22:00. “sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturmuştur”. Yeşil ağaçtan bir ateş oluşturması, şimdi çırayı yaktık, onun ateşiyle birlikte çıkan o duman çıranın parçacıkları zerrecikleridir. İşte o dumanlı ateşten cinler yaratılmış. Bir de o ateşin yaydığı ışık var, mesela burayı bir oda olarak düşünün, o ateşten dumanlı bir ateş çıkıyor, ama ta öbür uçta bunun aydınlığı var, işte nur o aydınlığın adı, içinde sıcaklık da yok, duman da yok, o aydınlığın adı nur. Yine ateşle alakası var da yani bunun gibi toprak olabilecek tarafı yok. Bu ateşi söndürdüğünüz an onun yaymış olduğu ısı bir tarafa siner, yani hala o ısı vardır, onun yaydığı dumanlar hala vardır, ama onun yaydığı nur ateş söndüğü an kaybolur. Çünkü onun bir maddesi yoktur. Dolayısıyla işte melekler o nurdan yaratılmıştır, bu sebeple meleklerin toprak olması için bir sebep yok, böyle insanlar gibi cinler gibi maddesi olan bir varlık değil. Evet, insanın maddesi biraz kesif, işte o ateş narı semun, zehirli bir ateş, mesela bazen böyle insanın içine işler içeriye girer, hücrelerden içeriye girebilecek şekildedir bu narı semun, o şekilde şeytanın da insanların içerisine fısıldadığına dair böyle hadisi şerifler vardır. Şimdi maddesi böyle cinlerin, onlar da tabii bizim gibi topraktan oluşan bir vücut sahibi olmadıkları için çok çabuk hareket edebiliyorlar, bizden daha uzun ömürlü oldukları söyleniyor. Çabuk hareket edebildiklerini Kuranı Kerim’den öğreniyoruz. Onu çok çabuk hareket edebildiklerini Kuranı ayetinden öğrenebiliyoruz. Neml suresinde var biliyorsunuz, Kuranı Kerim’in 27.suresi, 381.sayfa. Süleyman AS’ın emrinde, cinler, insanlar ve kuşlar bulunuyordu. Süleyman AS Belkıs’ın tahtını kimin daha çabuk getirebileceğini sorduğu zaman cinlerden bir ifrit dedi ki ben onu sana yerinden kalkmadan getiririm dedi, gidecek ve getirecek. Yani birisi Kudüs’te birisi ta Yemen’de, bir insan için böyle bir şey mümkün değil. Tabii yanında bilgisi olan kişi ben getiririm dedi gidip getirme değil ama o kendi bilgisiyle gidip getirdi. O eşyanın uzaktan getirilmesi, o yanında bilgiden bahsediyor. Hem burada hem başka yerlerde insanların cinlerden çok daha kabiliyetli ve çok daha bilgili oldukları net bir şekilde gözlemleniyor. Bir kere başlangıçta Allahü Teâlâ cinlerin insanlara secde etmesini emrediyor. Yani o şeytan olayında, henüz iblis olmamış tabii. Tabii bu secde konusu illa alnın yere konması anlamında değil. Arapçada sözlükte secde birisi birisiyle karşılaştığı zaman şöyle kafasını eğiyor. O da secde sayılıyor, yani saygıyla hafifçe birisinin karşısında eğilmek de secde sayılıyor, öyle de olmuş olabilir, alnın yere konması da olabilir, onu bilemiyoruz tabii işin esası nasıldır, ne değildir. Çünkü o secdenin tarifi Kuranı Kerim’de yok, yani o meleklerin ve iblisin yapması emredilen secdenin tarifi Kuranı Kerim’de yok. Şimdi orada iblis Adem AS’a secde etmiyor, şimdi buradan şunu net anlıyoruz, İblis Adem’den önce yaratılmıştır, zaten Kuranı Kerim’de de bu belirtiliyor. O az önce okuduğum ayette Hac suresinin 27.ayeti bu (Hac 22/?)
(anlaşılamadı)28:10. “cinlileri bundan önce yani insanlardan önce zehirli ateşten yaratmıştık” diyor. Şimdi cinler var, cinler varken Allahü Teâlâ diyor ki
(anlaşılamadı)28:42. “ben yeryüzünde bir başkasının yerine geçebilecek kabiliyette insan yaratacağım/biri diğerine halife olabilecek bir varlık yaratacağım” diyor Allahü Teâlâ. Demek ki cinlerde bu yok, varsa da belki insanlar gibi değil. Belki başka mesela şeylerde hayvanlarda bir halifelik var. Bir kümeste 2 tane horoz oldu mu biri diğerini alt edip onun yerine geçmeye çalışıyor. Ama horoz başka kümeslere karışmıyor, kendi kümesine karışıyor, başka bir horoz geldi mi barındırmıyor, ya da o 2.horoz oradaki horozu yenerse krallığı o ilan ediyor, kümesin reisi o. Ama kümesteki tavukların umurunda bile değil o horozlar arası kavga, kim ne yaparsa yapsın onlar kendi keyiflerinde. Fakat Allahü Teâlâ yeryüzünde kadınıyla erkeğiyle biri diğerinin yerine geçebilecek vasıfta varlık yaratabileceğini bildirince, melekler eyvah diyorlar, bir kümeste iki tane horoz barınamıyor, tavuklar da biri diğerinin yerine oynayacak olursa kan gövdeyi götürür aman ne olacak, herkes birbirinin yerine geçecek bir sistem, onun için ilk korkuları o oluyor. Bu sebeple şiddet ve terör deniyor, işte insanlarda şu olursa şiddet olmaz, bu olursa terör olmaz gibi. Şimdi siz horoza gelin istediğiniz nasihati verin, sayın horoz seni her gün arpayla besleyeceğim, şunu yapacağım, tamam hepsi kabul kabul, ama 2.horoz geldiği zaman sakın sesini çıkarma. O 2.horoz gelene kadar hiçbir şey olmaz, o 2.horozu gördüğü an o bütün nasihatleri unutur, işte insanlar da öyledir. Hiç kimse kendi makamını başkasına terk etmek istemez. Mevki ve makamları elde etme mücadelesi hay hayvanlar arasında da var, insanlar arasında da, insanlar arasındaki bu mücadele hayvani bir mücadele olursa, hiçbir hayvanın yapamayacağı kadar çok kötü bir durum ortaya çıkar, anarşi olur, terör olur, kargaşa olur, toplu katliam olur, her şey olur. Çünkü hayvanlardan çok daha akıllı, bilgili bir insan var, ama insanlardaki bu özellik bilgiyle, beceriyle, kabiliyetle ortaya konacak hale gelirse o zaman da medeniyet oluşur. Birisi bir noktaya kadar bir şeyi getirir, arkadan gelen onun yerine geçmek için daha fazla çaba gösterir o onun yerine geçer. Daha iyi bilgi üretir, daha iyi kabiliyetlerini ortaya koyar, o onun yerine geçer. İşte hukuk bunun için oluşmuştur, hukuk devleti onun için çok çok önemlidir. Güvenlik kuvvetleri bunun için vardır, insanlardan biri diğerine affedersiniz hayvanlar gibi geçmeye çalışmasın diye. Eğitim müesseseleri bunun için kurulmuştur. İşte insanla cinler arasındaki bu farktan dolayı insanlar büyük bir medeniyet oluşturmuşlardır. Eğer biri diğerine karşı hayvanca davranmazsa bu medeniyet sürekli artar. Ama tarih boyunca yanlış davranışlarından dolayı kaybolmuş nice medeniyetleri Cenabı Hak bize Kuranı Kerimde bildiriyor. İşte cinlerde bu özellik yok. Ya da var insanlar kadar değil. Bunu neden söylüyorum, çünkü yeryüzünde insan yaratılmadan önce de aslan vardı, bir inde bir ya da iki aslan barınamıyordu. Horoz vardı bir kümeste iki horoz barınamıyordu ama dişi aslanların umurunda değildi ya da tavuklar böyle bir şeyi ummuyordu. Şimdi hiçbir erkek hiçbir erkeğin kendi yerine geçmesine razı olmuyor, hiçbir kadın hiçbir kadının kendi yerine geçmesine razı olmuyor. İşte bu imkânlarını bilgiyle, beceriyle, kabiliyetle kullananlar bu medeniyeti meydana getiriyorlar. Ondan dolayı Allahü Teâlâ bize şöyle diyor. Kıblemizin Kâbe olduğunu belirtmiş. (Bakara 2/144, 145, 146, 147);
ve innellezıne utül kitabe le ya’lemune ennehül hakku mir rabbihim “Kendilerine kitap verilenler bunun Allah tarafından bir gerçek olduğunu gayet iyi bilirler. Tevrat’ta da, İncil’de de bunun işaretleri var, bunlar çok iyi bilirler, sizin Kâbe’ye yönelerek ibadet yapacağınızı”
vemallahü bi ğafilin amma ya’melun “Bir grubu bu gerçeği bile bile gizlerler”
ve ma ba’duhüm bi tabiın kıblete ba’d “onlardan biri de diğerinin kıblesine uymaz”. Çünkü Hristiyanların kıblesi doğu, Yahudilerin kıblesi Kudüs’tür, Beyti Maktis’tir.
ve leinitteba’te ehvaehüm mim ba’di ma caeke minel ılmi “bu bilgi sana geldikten sonra onların arzularına uyarsan”
inneke izel le minez zalimın “o zaman sen gerçekten zalimlerden olursun”
ve inne ferıkam minhüm le yektümunel hakka ve hüm ya’lemun “onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler”
(anlaşılamadı)37:25. “bu insanlardan her birinin tutturduğu bir hedef vardır, (Yahudi’nin bir hedefi vardır, Hristiyan’ın bir hedefi vardır, işte şu ve bu gurubun bir hedefi vardır) sen onları ondan çeviremezsin, zorla onları mümin yapamazsın, zorla onların inancını değiştiremezsin”. O zaman ne yapacaksın? Çok mühim.
(anlaşılamadı)38:00. “siz hayırlı işlerde yarışın”. Kiminle? Kiminle yarışacağız? Yahudi’yle. Hristiyan’la, Budist’le, şununla bununla. Ve bunlar bizim emrimiz altında olduğu zaman da böyle yapacağız. Şimdi çoğulculuk deniyor, insan hakları deniyor. Öyle bir yönetim kuracaksın ki Hristiyan’ın bile bile sana inanmadığını, yanlışa gittiğini biliyorsun ama tamam kardeşim sen yaşa. Fakat hayırlı işlerde yarışacağız, yani medeniyeti geliştirmekte yarışacağız, hukukta yarışacağız, insanlıkta yarışacağız, yarışmada kimin birinci o da birinci gelebilir sen de birinci gelebilirsin. Şimdi siz bu güne kadar, bu ayeti kerimede olduğu gibi çoğulculuk, birbirine tahammül, karşılıklı saygı esasını bir yerde gördünüz ya da duydunuz mu? İşte hukukunu buna göre oluşturacaksın, sosyal yapını buna göre oluşturacaksın ve o Allah’ın yaratılıştan insana verdiği halifeliği gelişmenin dinamiği yapacaksın. İnsanların inançlarını değiştiremezsin, ama insanları böyle bir yolda yarışa sokabilirsin, çünkü insanların dünyaya arzuları müthiştir. Müslüman da olsa dünyalığa büyük bir arzusu vardır, Hristiyan da olsa büyük bir arzusu vardır, Yahudi de olsa vardır. İşte bu arzularını doğruya kanalize etmek lazım, hayırda yarıştırmak lazım ve birbirlerini hayvanların yaptığı gibi değil, insanca geçmeye çalışmaları lazım. İşte bu çoğulculuk diye artık ne düşünürseniz düşünün aksi takdirde, böyle bir ortam oluşturmazsanız zaten insanın yapısında var bir başkasının yerine geçmek, bilgisiyle, becerisiyle, medeniyetiyle geçemezse kaba kuvvetle geçmeye çalışacaktır, buna da engel olamazsınız, o zaman buna da engel olacak hukuki yapıyı oluşturmak zorundasınız. İşte Kuranı Kerim’in ortaya koyduğu şey, insanlar böyle bir medeniyeti kurabilecek vasıftalar, ama cinler öyle değil. Bak işte ifrit diyor ki, ben gidip getireyim sen yerinden kalkana kadar, işin bitinceye kadar ben getiririm diyor Süleyman AS’a. Ama o bilgi sahibi olan diyor ki senin gözünü açıp kapayıncaya kadar ben getiririm diyor, çok küçücük bir şeyle, gözü açıp kapayıncaya kadar o tahtı Yemen’den Kudüs’e getiriyor, bilgiyle, işte insanla cinlerin farkı. Ama Allahü Teâlâ sorumluluk bakımından aynı durumdayız işte biz de şirkten sorumluyuz, biz de ibadetlerden sorumluyuz. Şimdi böylece bir giriş yapmış olalım, şimdi ara veriyoruz, aradan sonra Mehmet Ali Kulat bey bize kutsi hadislerle ilgili konuşma yapacak, ben de şahsen büyük bir merakla bekliyorum, çünkü bu konuda ben konunun, tamam namaza kadar Mehmet Ali bey bir giriş yapsın o zaman şöyle bir 20 dakika, şimdi bir giriş yap istersen olur mu? Millet namazını kılsın, tamam hemen devam edelim.