Abdülaziz BAYINDIR:Euzubillahimineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim. Bugünlerde ve dünyada çok rahatsız edici olaylar oluyor. Terör olayları, Müslümanların birbirlerini öldürmesi çok üzücü, çok rahatsız edici sonuçlar doğuran hadiselerle karşı karşıyayız. Müslümanlar asırlardır yanlış gidişatlarının meyvelerini şimdi topluyorlar. Ve dünyaya maalesef İslam, ‘silm’ huzur ve güven getirecek bir din olarak değil, terör, öldürme ve insanları yok etme aracı gibi gösteriliyor. Her dersimizde bunun sebeplerini anlatıyoruz. Bugün de yine okuyacağımız ayet sebebiyle Müslümanların ne kadar yanlış bir yolda olduğunu tekrar göstermeye çalışacağız. “Mâesâbekeminhasenetinfeminallâh” “senin başına gelen iyilik Allah’tandır.” “ve mâesâbekeminseyyietinfeminnefsik” “başına gelecek kötülüğün sebebi de sensin.” Yaptığın yanlışlardan dolayı sıkıntıya sokulursun. “ve erselnâkelinnâsirasûlâ” “Ya Muhammed seni insanlara elçi olarak gönderdik.” “ve kefâ billâhi şehîdâ” “şahit olarak Allah yeter.” (Nisa 79) Burada başımıza gelen kötülüklerin sebebinin biz olduğu ifade ediliyor. Geçen haftaki dersimizden hatırlarsınız. Müslümanlar Bedir Savaşında birçok sıkıntılarla yüz yüze geldiler. Sıkıntılar başlangıçta Bedir’e değil, kervanın arkasından bile gitmeye razı olmayan Müslümanlar vardı. Bedir’de düşmanla karşılaşınca ilk hamlede galip geldiler. Ama sabredemediler, esir aldılar. Allahu Teâlâ Bedir’de düşmanı tamamen ezip Mekke’ye gitmelerini istiyordu. Ama onlar bunu yapmadılar. Mekke’yi de alamadılar. Cenabı Hakkın oradaki iradesi gerçekleşmedi. Sonra Cenabı Hak dedi ki, “Eğer sizin Bedir’de zafere kavuşacağınızı size daha önceden söz vermiş olmasaydım, aldığınız bu esirlerden dolayı (yaptığınız yanlışlardan dolayı) sizi büyük bir cezaya çarptıracaktım” dedi. Dolayısıyla Allah, Resulullah’ın (s.a.v) başına gelen sıkıntıların sebebinin kendisi olduğunu söylüyor. Sen kelimesinin ilk muhatabı o ama hepimiz de aynı şekilde muhatabız.
Bugün ki dersimizi imtihana ayırdık. Biliyorsunuz AllahuTeâlâ düzenini insanları imtihan etmek için kurmuştur. “Ve huvellezîhalegassemâvâtivel arda fî sittetieyyâmiv”“Gökleri ve yeri altı günde yaratan o’dur.” Burada gün kavramı üzerinde duralım. Henüz yer yaratılmamış. Dünyanın kendi etrafında bir kere dönüşüne biz bir gün diyoruz. Ama Allah katında bazen 1000 yıl bir gün oluyor, bazen de 50000 yıl bir gün oluyor. Gün kavramı yerine göre değişiyor. Buradaki gün kavramının karşılığını Allah bize bildirmediği için 6 gün yani 6 evre ama uzunluğu ne kadar? İşte Allah’ın bildirdiği kadar 6 gün diyeceğiz. Söyleyeceğimiz başka bir şey yok. “ve kânearşuhûalelmâi” “yaratmadan önce Allah’ın arşı suyun üzerindeydi.” Demek ki gökler ve yer yaratılmadan önce su vardı. Peki, gökleri ve yeri niye yaratmış? “liyebluvekum” “sizi zorlu bir imtihandan geçirmek için yaratmış.” Demek ki göklerin ve yerin yaratılışının asıl gayesi neymiş? İnsanları zorlu bir imtihandan geçirmek için. Henüz insan var mı yaratılırken? “eyyukumahsenuamelâ” “Hanginiz daha iyi iş yapacak diye yarattım” “ve leingulteinnekummeb’ûsûne mim bağdil mevti” “bu insanlara desen ki öldükten sonra tekrar dirileceksiniz.” “leyegûlennellezînekeferû” “kâfirler diyecekler ki” “in hâzâ illâ sıhrummubîn” “bu apaçık bir büyüdür.” (Hud 7) Halbuki her insan görür ki tabiat ölür, yeniden dirilir. İşte tüm insanların ölmesinden sonra yeniden dirilmesi çok tabii bir şeydir. Fakat “keferu” sözcüğünün anlamı çok önemlidir. Doğruları görmek istemeyen demektir. Yine tekrar edelim. Sık sık söylüyoruz. Küfür, örtmek demektir. Çiftçi tohumu örttüğü için ona kâfir denir. Kuranı Kerimde de o anlamda Cenabı Hakkın kullandığı ayet vardır. “ağcebelkuffâranebâtuhû” “bitkisi çiftçileri hayranbırakır.” (Hadid 20) Buradaki küffar kelimesini Allah çiftçi olarak kullanmıştır. Yani Allah küfür kelimesini çiftçi için kullanmıştır. Ama aynı küffar kelimesini kâfirler için de kullanmıştır. Çiftçinin elinde tohum olmasa örteceği bir şey olur mu? Dolayısıyla bütün kâfirlerin örteceği şeyde onlardaki doğru imandır. Yani hepsi doğruları bilir. Peki, niye örterler? Zaman zaman birçok kimse bana söyler. Bu adamların derdi nedir, neden böyle yapmışlar derler. İşte zaten imtihan budur. Yani adam doğruları bilecek, örtecek ki kafir olsun. Niye örtüyor? Hesabına gelmiyor. Onun için bugün bu konuda en çok kullanılan kelime şudur. “Konjonktür müsait değil.”Tabi müsait olmayacak. Konjonktür müsait olsa imtihan olmaz ki… Senin orada neyi tercih ettiğin önemlidir. Ama senin bildiğin gibi değil, derler. Tabi doğru. Yani herkesin başında o şeyler olur. Onun için insanlar zanneder ki imtihandan geçen sadece kendisidir. Konuşunca der ki, Ah benim başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Gelmez tabii ki. Pişmiş tavuk imtihandan geçmiyor ki sen geçiyorsun. Ondan dolayı Ali İmran 106. Ayette “Yevmetebyadduvucûhuv ve tesvedduvucûh, feemmellezînesveddetvucûhuhum, ekefertumbağdeîmânikum” “O gün bazı yüzler ak, bazı yüzler kara olacak. Kara olanlara Allah şöyle diyecek; inandıktan sonra kâfir mi oldunuz?” Demek ki kâfir nedir? İnancını gizleyen kişidir. İnancı olmayan kişi değildir. Allah, gökleri ve yeri niçin yaratmış? İmtihan için yaratmıştır.
“Heletâalelinsânihînummineddehrilemyekunşey’emmezkûrâ” “şurası kesin, insanın üzerinden uzunca bir zaman geçmiştir. Kendi hakkında henüz bir şey değildi.” (İnsan 1) “Şey değildi.” Buna çok dikkat edin, lütfen. Henüz şey değil, hakkında bilgi olan bir şey değil. Şey iki şekildedir. Şey, Arapça’da mevcut olana denir. Olmayana şey denmez. Onun için ayeti kerimede AllahuTeâlâ “kulluşey’inhâlikun illâ vecheh”“herşey helak olacaktır. Allah’ın zatı başka.” (Kasas 88) Allah’ın zatı da şeydir. Çünkü Allah burada kendisine de şey diyor. Helak olması için var olması lazım. “şeyenmezkura” kelimesi de çok önemlidir. Lütfen buna çok dikkat edin. Çünkü bu konularda maalesef çok oyunlar oynanıyor. Zikir kelimesi, akıllı olan için kullanılır. Mesela sizin aklınızda bir şey vardır. Dersten sonra şunu yapmayı planlıyorum dersiniz. O sizin zihninizde mezkûr bir şeydir. Mezkûr ne demek? Aklınıza koyduğunuz bir şeydir. Peki, insan yaratılmadan önce insan “şeyi mezkûr” değilken onu aklına koyacak olan kim olur? Allah olur. Allah, yaratılmadan önce hiçbirinizle ilgili herhangi bir bilgi yok, diyor. Ayette söylüyor. Yani ezelden bunu şöyle kabul etmişti, şunu böyle kabul etmişti değil. “Şeyenmezkûra” değil. Yani hakkınızda bilgi olan, yaratılması planlanan bir kişi değildiniz. Planlamada bile yoktunuz yani. Zaten insanoğlunun yaratılması ana rahmine düşmesinden sonra başlar. Ondan dolayı AllahuTeâlâ der ki, “Oruçlu olduğunuz gecelerde eşlerinizle birlikte olabilirsiniz. Allah’ın sizin için yazdığını isteyin.” (Bakara 187) Yazdığı ne demek? Yazma işi döllenmeyle birlikte olur. Ondan önce değil. Ezelden yazma yok. Ezelden yazma olmadığı için Cenabı Hak bize dua ettiriyor. “Vektublenâ fî hâzihiddunyâhasenetev” “Ya rabbi bize bu dünyada bir güzellik yaz” (Araf 156) diyedua ettirir. Ezelden olsaydı böyle bir dua olmazdı. Bir erkekle bir kadın evlenmezse çocukları olmaz. Ezelden hesap edilmişse isteseler de istemeseler de evlenirler değil mi? Anne de bellidir, baba da. Ezelden böyle şeyi mezkûr diye bir şey yoktur. Kuranı Kerim her konuda çok ayrıntılı bilgi verir ama… Mesela kader konusunu inanç esası diye ortaya atanlar… Ki İslam’da bize anlatılan şekilde kadere inanç diye bir kader inancı kesinlikle yoktur. Uydurmadır. Kader vardır. Kader, ölçü demektir. Yani kanundur. Allah hayrında kanununu koymuştur, şerrin de kanununu koymuştur. Şu ayette de bundan bahsediyor. “İnnâhalagnelinsâneminnutfetinemşâcin” “İnsanı çok karışımlı nutfeden yarattık.” (İnsan 2) Yani döllenmiş yumurtadan. Yumurta döllenecek ki insan yaratılmaya başlasın. Ondan önce yok. “Huvellezîyusavvirukum fil erhâmi keyfe yeşaé’” “Size tercih ettiği şekli ana rahimlerinde verir.” (Ali İmran 6) Gökleri ve yeri imtihan için yarattı dedi. Burada da “nebtelihi” “insanı beladan geçireceğiz.” (İnsan 2) Belaya sokacağız. Bela kelimesi Arapçadan bize gelmiştir. Buradaki asıl konu şudur. Arapça’da “bel” yıpranma demektir. Hepinizi yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz. Elbise yıpranır, yırtılır altını gösterir. Onun için bir şeyin altını göstermek manasına gelir. Kişinin gerçek kişiliğini gösterme anlamında da kullanılır. Yani olaylar onu öyle bir yıpratır ki Cenabı Hakka güveniyor mu, güvenmiyor mu orada ortaya çıkar. İsyan mı ediyor yoksa itaat mi ediyor. Yani her şeye rağmen Allah’a kullukta devam edip etmediğini gösterir. “fecealnâhusemîambasîrâ” “bundan dolayı insanı semi ve basir olarak yaratmışızdır.” Kılmışızdır. Ona bu özellikleri vermişizdir. Yani bütün canlılar işitir ama insan dinler. Bütün canlılar bakar ama insan görür. Yani ilerisini görebilir. İlerisini görebilecek ve ona göre plan proje yapabilecek yapıda yaratılmıştır. “İnnâhedeynâhussebîle” “biz ona yolu gösteririz.”(İnsan 2) Şurada hak yol var. Burada batıl yol var. Hangisinden gidiyorsan git. İşte hak yolun kurallarını koymuştur, o kaderdir. Hak yolun kaderi yani ölçüsüdür. Batıl yolun kurallarını koymuştur, o da batılın kaderidir. Hangisini yaparsan o sonuca ulaşırsın. Maalesef Emeviler kendi suçlarının faturasını Allah’a kesmek için Kadere imanı uydurmuşlardır. Abbasilerinde çok hesabına gelmiştir, onlarda iyice sağlamlaştırmıştır.
Mesela ayetler okuyacağız biraz sonra orada AllahuTeâlâ biz bilene kadar, biz bilinceye kadar ifadeler kullandığını göreceksiniz. Ne derler? Allah zamandan münezzehtir derler. Allah’ın zamanla bir ilgisi yoktur derler. Allah kendi fiillerini tamamen zamanla ifade ediyor. Hiçbir insan yokken göklerin ve yerin altı günde yaratılması kime göreydi. Bana göre miydi? O altı günü Allah kimin için söyledi? Ya da tüm insanlar vefat ettikten sonra, hiçbir canlı kalmadıktan sonra AllahuTealanın yeniden dirilme için Mearic Suresinde belirttiği 50 bin sene kime göredir. Hâlbuki o süre insan için gözünü kapayıp açacak kadar kısadır. Öldüğü için hareket bitmiş. Hareketin olmadığı yerde zamanda olmaz. İnsan için göz açıp kapayacak kadar olan dönem Allah için 50 bin senedir. Siz bu kadar ayeti görüp de nasıl bunu söyleyebiliyorsunuz?
Allah bu dünyayı yaratmış. Bizim için çok da cazip yaratmıştır. Onun için orada “Zuyyinelinnâsihubbuşşehevâti minen nisâivel benîne velganâtîrilmugantaratiminezzehebivelfiddati” “insanlar için çok süslü gösterilmiştir.” (Ali İmran 14) Çok büyük bir istekle elde etmek ister insanlar. Önce “kadın.” Kadınlar diyebilir ki niye erkekler değil de kadınlar? Erkek de kadına çok ilgi gösterir, kadın da kadına çok ilgi gösterir. Buradaki kadınlar çok iyi bilirler. Biz erkekler hiçbir arkadaşımızın giydiği elbise falan bizi ilgilendirmez. Ama onların başörtüsünün rengi, elbisenin kılığı, kıyafeti vs. herşeyi onları ilgilendirir. Yani Allah öyle yaratmıştır. Bunun ayıplanacak tarafı yoktur.Onları birer ziynet yaratmış. Ziynet oldukları için tıpkı mücevherlere nasıl insanlar ilgi duyarsa o da öyledir. Kadınlara, erkeklerde ilgi duyar, kadınlarda ilgi duyar. “vel benîne” “oğul sahibi olmak.” “velganâtîrilmugantaratiminezzehebivelfiddati” “kantarlar dolusu altın gümüş.” “velhaylilmusevvemeti” “alımlı atlar” “velen’âmi” “koyun, keçi, sığır, deve” “vel hars” “ekin.” (Ali İmran 14) Yani insanlar bunları elde etmeyi çok isterler. Elde ettikten sonra ne olacak? Bir gün ölmeyecek misin? Allahu Teâlâ bunları bize çok cazip gösterir. Çünkü imtihan bilgi imtihanı değildir. Dünyayı ahirete tercih edip etmeme imtihanıdır. Dolayısıyla sizin niyetiniz dünyaysa dersiniz ki şunu bir yapayım sonra tövbe ederim. İblis gibi yaparsınız. Ona bir daldınız mı bir daha da çıkamazsınız. Çünkü herkes doğruları biliyor ya. Kâfir doğruları örtmek ya. Niye örtüyor? Dünyada bir takım şeylere ulaşmak istiyor. Ulaş. Kaç sene kalacaksın ki burada? Ama öbür tarafta ebedidir. Aklını kullanırsan ona göre hareket edersin. Duygularını kullanırsan burada kalırsın. “Lâ yes’emulinsânuminduâilhayr” “insan mal istemekte bıkkınlık göstermez.” (Fussilet 49) Usanmadan, bıkmadan şu da olsun, bu da olsun der. İlla mal değil. İlim de öyledir. Yani dünyada size itibar verecek olan şeyi istemekle bitiremezsiniz. Başlangıçta dersiniz ki şu olsun yeter. O olduğu zaman onu anında unutursunuz. Şuda olsun, şuda olsun… Bakarsınız ki bir gün küt diye ölür gidersiniz. Geriye hiçbir şey kalmaz. “ve im messehuşşerrufeyeûsunganût” “ama bir sıkıntı gelirse bütün umutları yıkılır, her şeyden umudunu kesmiş olur.” Çok üzülür. Onun için çok üzülenlere ne derler? Karadeniz’de gemilerin mi battı derler. Onunla ifade edilir. “Ve leinezagnâhurahmetemminnâ mim bağdidarrâemessethu” “başındaki sıkıntıdan sonra Allahona bir rahatlık, bir huzur verecek olsa” bunlar birer imtihandır. İmtihan başkadır. Başımıza gelenlerin bizden olması başkadır. “leyegûlenne” “şöyle der” “hâzâlben bunu hak etmiştim zaten.” Biliyordum böyle olacağını der. Yani Allah’a şükredeceğine bunu ben hak etmiştim diyor. Kendisine mal eder. Hamd olsun, Cenabı Hak verdi demez. “ve mâezunnussâategâimetev” “zannetmiyorum kıyamet olmaz ya” “ve leirruciğtu ilâ rabbî” “rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam da” Şımarmış ya. “innelîındehûlelhusnâ” Elbette Allah bana vermeyecek de kime verecek onu. “Tabii ki benim payıma daha güzeli vardır.” “felenunebbiennellezînekeferûbimâamilû” “o kâfirleri yaptıklarından haberdar edeceğiz.” Ahirette herkes ne yaptığını tek tek görecektir. “ve lenuzîgannehumminazâbinğalîz” “kaba bir azaptan onlara tattıracağız.” (Fussilet 49-50)
Allah, gökleri ve yeri imtihan için yaratmış ya. “Ve lenebluvennekum” “sizi çok yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz.” Peki, nasıl bir imtihan ya rabbi? “bişey’imminelhavfi” “biraz korku.” Korktuğunuz zaman hiç korkmayın. Bu bir imtihandır. Başarmak için gayret gösterin. “velcûı” “açlıkla da” imtihan edeceğiz. İmtihanı başarmaya çalış. “ve nagsimminelemvâlivelenfusivessemerât” “mal noksanlığı, can noksanlığı ve gelir noksanlığıyla” da kesinlikle imtihan edeceğiz. “ve beşşirissâbirîn” “sabredenlere müjde ver.” “Ellezîneizâesâbethummusîbetun” “başlarına bir sıkıntı geldiği zaman” “gâlûinnâlillâhi ve innâileyhirâciun” “derler ki” ya bizim neyimiz var zaten. Her şey Allah’ındır. “Zaten onun huzuruna çıkacağız. Bende Allah’ınım. Sahip olduğum her şeyde.” “Ulâike aleyhim salevâtum mir rabbihim ve rahmetuv ve ulâikehumulmuhtedûn” “onların üzerinde Cenabı Hakkın yarattığı olgunluklar olur. Allah’ın ikramı olur. Yani onlar her gittikleri yerde insanlara faydalı olurlar ve doğru yolda olanlar onlardır.” (Bakara 155-157)Cenabı Hak cümlemizi onlardan eylesin.
Birde mesela Belçika’da olan bir olay var. Son derece üzücüdür. Kendisini patlatıyor ve birçok insanın ölümüne sebep oluyor. En başta bu insanın kendisi niye ölüyor? Bir insanın kendisini patlatması ne demektir? Hem Müslümanım diyeceksin hem kendini öldüreceksin. İslamiyette intihar var mı? Ama maalesef bugün fetvayı veren Dünya İslamÂlimleri Birliği başkanıdır. Her bir intiharın günahından mutlaka Yusuf el Karadavi’ye de gidiyordur. Ne kadar üzücü bir şeydir. Siz onlara saygıda kusur etmeyin bakalım. Ahirette peşinden gidersiniz. Müslümanların gayri Müslümlerle ilişkilerini düzenleyen ayetlerin büyük bir bölümünü… Ne kadar iyi ilişkileri emreden ayetler varsa hepsini seyf ayeti (Tevbe 5) dedikleri bir ayetle nesihederler. Hâlbuki o ayetin herhangi bir ayeti nesih etmesine imkan ve ihtimal yok. Çünkü maalesef Müslümanlar Kurandan nasıl hüküm çıkaracağını bilmezler. Bugün bu noktalara gelmelerinin sebebi budur. Sağda solda cahil-cühelayı konuşturuyorlar. Biz burada şii-sunni ayrımı yapmadan hepsine çağrı yapıyoruz. Bunlar neredeler? Hani Türkiye’de Ehli-Sünnet Âlimler birliği kurulmuştu. Neredeler? Ne iş yapıyor bunlar? Türkiye Âlimler Birliği kurmuşlardı. Neredeler? Niye hiç sesleri çıkmıyor? Hani Dünya Âlimler Birliği? Hani Diyanet İşleri Başkanlığı? Hani İlahiyatlar? Niye bir tanesinin sesi çıkmıyor? Sesleri çıkmaz, çıkamaz. Çünkü bunların tamamı ümmidir. Ümmi ne demek? Allah’ın kitabından haberleri yoktur. Cumartesi günkü ders için bakmıştım. Cumartesi günü de söyledim. Ama o Taksim olayını duyunca çok canım sıkıldı. Dersin verimi biraz düştü. Ders sırasında o haber gelmişti. Şimdi bilgisayarlar var ya hemen kolayca araştırılıyor. Bütün mezheplerin kitaplarına baktım. Allahu Teâlâ’nın Kuranı açıklama ilmi diye belirttiği o ilimden haberi olan bir tanesine rastlayamadım. Tabii ki o şekilde herhangi bir problemi çözemezsiniz. Siz sadece problem çıkarırsınız. Öyle olduğu için açın Fıkıh kitaplarının tamamını “müşrikleri yakaladığınız yerde öldürün” yazar. Bu bombayı patlatanlarda Allah’ın emrini yerine getirdiklerini düşünüyorlar. Ben ölüyorum ama kaç tane daha müşrik öldürürsem kim bilir ahirette ne işime yarar diyor. “Letublevunne fî emvâlikum ve enfusikum”“mallarınız ve canlarınız konusunda kesin olarak zor bir imtihandan geçirileceksiniz.” “ve letesmeunneminellezîneûtulkitâbemingablikum” “sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan kesinlikle işiteceksiniz.” “ve minellezîneeşrakû” “ve müşriklerden” Ne? “ezen kesîrâ” “can sıkıcı çok söz işiteceksiniz.” (Ali İmran 186) Karikatür yaptılar, Peygamberime hakaret ettiler derler. Elbette yapacaklar. Sen ne bekliyordun? Adam kâfir zaten. Senin vazifen o insanlara doğruları anlatmak. O insanların zihnindeki yanlışları öldürmektir kendilerini değil. “ve letesmeunneminellezîneûtulkitâbemingablikum ve minellezîneeşrakû ezen kesîrâ” “müşriklerden ve kendilerine daha önce kitap verilenlerden çok eziyet işiteceksiniz.” (Ali İmran 186) Yani çok canınız yanacak. Canınızı yakacaklar. Çok rahatsız sözler işiteceksiniz. Peki, ne yapacağız ya rabbi? “ve in tasbirû” “sabrederseniz.” (Ali İmran 186) Söylesin. “fezerhum ve mâyefterûn” “bırak iftiralarını yapsınlar.” (Enam 112) “ve tettegû” “kendi tedbirinizi de alırsanız” Kendinizi de koruma altına alırsanız. “feinnezâlikeminazmilumûr” “işte kararlılık gerektiren işlerdendir bunlar.”(Ali İmran 186)Sabırlı davranacaksın. Onlar söylesin. Siz söylemeyeceksiniz. Ve sonunda bu insanlar, Müslümanların gerçekten Allah’ın dinine çağırdığına kanaat getireceklerdir. Gerçeği göreceklerdir. İnanırlar ya da inanmazlar. Ama şu anda öyle değil ki. Herhangi bir mezhebin kitabını açın. Ana ayet müşrikleri nerede bulduysanız öldürün. Diğer ayetlerin hepsi mensuhtur. Bunlar Allah’ın kitabını kendi kafalarına göre tefsir ederler. “kitâbunuhkimetâyâtuhûsummefussılet mil ledun hakîmin habîr” “bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra hakim ve habir olan Allah tarafından ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.” “Ellâtağbudûillallâh” “ondan başkasına kulluk etmeyesiniz diye.” (Hud 1-2) Şimdi bakın burada görün. Allahu Teâlâ bizi imtihan için yarattığını söylüyor. Gökleri yeri imtihan için yarattığını söylüyor. Peki, bu kader inancını uyduranlar ne diyorlar? Her şey ezelden bellidir diyorlar değil mi? O zaman imtihanın manası nedir? Fatih, imtihan ile ilgili olarak Elmalılı Hamdi Yazır ne söylüyor? Mesele anlaşılsın diye imtihan ile ilgili ayetlerden çok az okudum size. Bakın imtihan ile ilgili ne diyor?
Fatih ORUM: Elmalılı Hamdi Yazır, Bakara Suresinin 124. Ayetinin tefsirinde Allah’ın kulları imtihan etmesini anlamanın ne olduğuna dair açıklama yapıyor. Söz konusu ayete şu meali veriyor. “Ve izibtelâibrâhîmerabbuhûbikelimâtinfeetemmehunn” “ve o vakti iyice hatırda tutun ki İbrahim’i Rabbi bir takım kelimelerle mübtela kılmış.” Yani mükellef tutmuş, imtihana çekmiş. Neticede İbrahim o kelimeleri tamamlayıp ikmal etmişti.
Abdülaziz BAYINDIR: Bakın imtihan etmiş yerine mükellef tutmuş diyor. Yani burada çok dikkat edin. Bu basit bir söz değil. Yani sorumlu tutmuş diyor. Allah imtihan ettim diyor. Elmalılı, sorumlu tutmuş diyor.
Fatih ORUM: Sonra bu mealde geçen ibtila ve bela kelimelerini açıklıyor ve şunları söylüyor. Tecrübe ve imtihan manasına gelir bunlar. Esasen iki farklı anlamı içine alır. Birisi bir şeyin gizli olan özelliğini, iç yüzünü tanımayı istemek, diğeri de o şeyin iyi ve kötü yanlarını eksik veya üstün taraflarını ortaya çıkartmaktır. Birinci mana gizliyi ve açığı bilen Cenabı Allah hakkında zaten tasavvuru bile mümkün olmayan bir mesele olduğundan Allah’ın İbrahim’i imtihana çekmesi ancak ikinci anlamıyla ele alınabilir.
Abdülaziz BAYINDIR:Yani Allah’ın İbrahim’i imtihan etmesi diye bir şey olmaz. Her şeyi ezelden biliyor. Neden imtihan etsin ki? Peki, bu söz kime ait kardeşim? Allah gökleri ve yeri imtihan için yarattım diyor. İnsan nutfe haline gelmeden önce onunla ilgili hiçbir bilgi ne zihinde vardı, ne dışarda vardı. Hiçbir şey yoktu diyor. Bunu söyleyen Allah… Ama Elmalılı diyor ki, ezelden her şeyi bilen imtihan etmez. Peki, sana kim söyledi diye sormak lazım.
Fatih ORUM: İmtihana verdiği ikinci anlam; o şeyin iyi veya kötü yanlarını, üstün veya eksik taraflarını ortaya çıkartmaktır.
Abdülaziz BAYINDIR:Var da ortaya çıkaracak. Allah mı imtihan oluyor ki ortaya çıkarsın. Görüyor musunuz? İşte bizim devraldığımız miras bu. Bizim Medreselerimizde cahil yetişir. Bizim üniversitelerimizde cahil yetişir. Aslında batılı eğitim sistemi de öyledir. Bakın üniversiteyi bitirene kadar okuma yazma dışında ne öğrenir üniversitedekiler? En verimli çağlarını üniversitede geçirirler. Ondan sonra hiçbir işe yaramazlar. Ne olur? Çünkü vasıflı köle yetiştiriyorlar. Kendi emirlerinde olması lazım… Bizde de aynıdır. O kadar kitap yazmışsın. Ne olacak ki yani? Cenabı Hakkın sözünü sağa sola çekiyorsun haşa.
Fatih ORUM: Cenabı Hakkın kullarına ait sorumluluk emirleri de kulun nefsani temayülleriyle Allah’ın rızası arasında dönüp dolaştığından bir taraftan bir külfet 38:52sn anlaşılmıyor.öbür taraftan kulda sevap ve azaba sebebiyet verecek hal ve davranışların ortaya çıkmasını gerektiren ve bu bakımdan kulun iyi yönde gelişmesini sağlayan terbiyeye ait özellikler taşıdığından onlarda tecrübe ve imtihana benzer şeylerdir. Kulların kendi içlerinde tecrübe ve imtihana dayanan gerçekler üzere amel etmelerini mücerred nazariyelerle soyut düşüncelerle yetinmemelerini öğretmek için bunları emretmiş olabilir.
Abdülaziz BAYINDIR:Olabilir! Hâlbuki Allah ben imtihan ediyorum diyor. O olabilir diyor.
Fatih ORUM:Cenabı Hak, İbrahim’e kendi fiilini imtihan suretinde anlatmak istemiş olabilir.
Abdülaziz BAYINDIR:İbrahim’e anlatmak istiyor. Allah imtihan etmiyor. İbrahim mi imtihan ediyor? İmam Maturidinin tefsirini getirdim. Maturidi mezhebinin kurucusudur. Vefatı çok erkendir. 333’de vefat etmiş. Bakara 124 ile ilgili şöyle diyor. “Bu ayet şöyle de okunmuştur. ‘ve izibtelaibrahimurabbehu’ ‘İbrahim rabbini imtihan ettiğinde.’” Ne demek bu yani? Çünkü koydukları sisteme imtihan uymuyor. Her şey ezelden belli diyorlar. Kader diye bir inanç uydurmuşlar. İmtihan bu işi ortadan kaldırıyor. Ne yapacaklar? Abdurrahman bizim meşhur kelamcı Fahreddin Razi ne demiş? Onunda tefsiri var.
Abdurrahman YAZICI:AllahuTeala için imtihan ve ihtibar caiz olmaz.
Abdülaziz BAYINDIR:Allah’ın imtihan etmesi caiz değilmiş. “Ezelden ebede kadar Allahu Teâlâ her şeyi ayrıntılarıyla bilir” diyor. Şey yok ki bilsin kardeşim. Arapçada olana şey denir. Bunlar kitaplarında şey olana denir diye kitaplarında yazarlar. Olmayana şey denmez. Şey haline geldiği zaman Allah onu yaratmış demektir. Yaratan tabii ki bilir.
Abdurrahman YAZICI:Bundan sonra da Hişam bin Hakem’in görüşünü naklediyor. Vakit olursa Hişam bin Hakem hakkında Fatih ORUM bilgi verecek. Bu zatın konuyla ilgili görüşünü şöyle söylüyor. “Allah ezelden yarattığı varlıkları biliyor.”
Abdülaziz BAYINDIR:Eşya şeyler manasına gelir. Yani işte gökleri yaratmış, yeri yaratmış, kurallar koymuş. Hepsini tabii ki biliyor.
Abdurrahman YAZICI:“Bunların imtihanları konusuna gelince olay olmadan önce Allah bunu bilmez.”
Abdülaziz BAYINDIR:Zaten bunu bilmez diyen Allah’ın kendisidir. Biraz sonra ayeti okuyacağız.
Abdurrahman YAZICI:Hişam bin Hakem çeşitli ayetleri delil getiriyor. Muhammed Suresinin 31. Ayeti.
Abdülaziz BAYINDIR:Diyanet İşleri Başkanlığının mealinden ben okuyayım. Bu meal oldukça doğru mealdir. İnşallah bu ayete de doğru anlam verilmiştir. Maalesef doğru mana vermemişler. Diğer mevcut meallere göre iyidir ama… “Andolsun ki içinizden cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye” Tamam demek ki daha önce belirlenmemiş. Hâlbuki Allah “bilinceye” diyor ayette. Bilmeyi belirleme diye değiştiriyorlar. Belirleme diye değiştirsen de daha önce belirli olmayana belirleme denir. “ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.”
Abdurrahman YAZICI:Hişam bin Hakem doğru anlamıyla bunu söylüyor. “Çünkü Allahu Teâlâ birçok ayeti kerimede açık bir şekilde kullarını imtihan ettiğini, onları denediğini belirtir” diyerek Muhammed 31. Ayeti delil getiriyor. Hud Suresinin 7. Ayetini de delil getiriyor. “Hanginizin daha iyi amel yapacağı konusunda imtihan etmek için.” Bakara Suresinin 155. Ayetini de delil getiriyor. Az önce okumuştuk. Taha Suresinin 44. Ayetini de delil getiriyor. “Ona deki umulur ki tezekkür eder veya korkar.”
Abdülaziz BAYINDIR:“Fegûlâlehûgavlelleyyinelleallehûyetezekkeru ev yahşâ” Allahu Teâlâ Musa ile Harun’a (a.s) Firavuna gidin diyor. “Ona yumuşak davranın. Belki aklını başına alır ya da korkar.” (Taha 44) Önceden belirlenen için böyle bir şey denir mi? Zaten önceden belliyse Allah’ın elçi göndermesinin manası nedir? Bu kitabın gelmesinin anlamı nedir? Dikkat ediyorsanız adamlar bir inanç ortaya koyuyorlar. Tüm Kuranı anlamsız hale getiriyorlar. Tüm hayatı anlamsız hale getiriyorlar. Bir toplum kadere inanıyorsa o toplumdan hiçbir şey olmaz. Yani bu geleneksel anlamda kadere inanıyorsa ondan hiçbir şey olmaz. Kuranı Kerime bakın hiçbir yerde kadere inanma diye bir kelime bulamazsınız. Allah ölçü koymuştur. O başkadır. Resulullah’a da sonradan uydurarak bin civarında hadis mal etmişler. Çünkü minareyi çalan kılıfı hazırlar. Onu da yerleştirmişler. Bitti mi?
Abdurrahman YAZICI:Birçok ayetin buna delil olduğunu söylüyor. Bu zatın görüşünü bu şekilde bildiriyor. Kendince akli delilleri de var hocam.
Abdülaziz BAYINDIR:Zaten Kuranı Kerimin tamamı onun aleyhinedir. Gerek yok akli delillere. Zaten herkes onu düşünür.
Muhammed Suresinin 31. Ayeti şöyledir. “Ve lenebluvennekum” “sizi kesinlikle yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz.” Bunu diyen kim? Allah. Çünkü gökleri ve yeri onun için yaratmış. İnsanları onun için yaratmış. Tüm bunları ortaya koyduktan sonra “yok Allah imtihan etmez” derler. Bir dakika sen kimsin? “hattânağleme” “biz bilene kadar.” Birçokları çıkıyor. Efendim bu alamet koymaktır, bayrak koymaktır diyor. Tamam, bayrak koymak olsun. Daha önce konmamış demek ki. Kimin başına hangi bayrağı koyacağını ortaya koyacak. Ya ne çılgınlıklar yapıyor insanlar. Yani ayeti inkâr edemiyorsun. Ne yapacaksın? Şimdi tarihselcilik çıktı. Eskiden olsaydı rahat ederlerdi. O tarihte o toplumun anlayışı öyleymiş. Bizim ilahiyatçıların önemli bir bölümü şimdi Kuranın tamamından kurtuluyor.O, o zaman öyleymiş diye… Onların zamanında tarihselcilik olsaydı öyle yaparlardı kurtulurlardı. Ondan da kurtulamıyorlar. “Ve lenebluvennekum” “kesinlikle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz.” Bu Allah’ın sözüdür. “hattânağlemelmucâhidîneminkum” “içinizden cihad edenleri biz bilene kadar.” Çünkü imtihan cihad imtihanıdır. Nedir? Zorluklar karşısında ne yapıyorsun? Direniyor musun? Yoksa gevşetiyor musun? Her şeye rağmen yürüyor musun? Aman ben mi kaldım âlemi düzeltecek deyip de mücadeleden vaz mı geçiyorsun? Vazgeçersen kaybedersin. Yürürsen kazanırsın. “vessâbirîne” “içinizden sabredenleri de bilene kadar” Bir de, “ve nebluve” “ortaya çıkaralım” Neyi? “ahbârakum” “haberlerinizi.” Niye? Çünkü AllahuTeala sizin ne yaptığınızı başkasına da gösteriyor. Bak burada o da var. Başkasına da gösteriyor. Çünkü şahit alıyor. Bir çok ayette var. “Ve kezâlikecealnâkumummetevvesetallitekûnûşuhedâealennâsi ve yekûnerrasûlualeykumşehîdâ” “sizi merkezde bir ümmet yaptık. İnsanlara şahit olasınız. Örnek olasınız. Ne yaptıklarını göresiniz. Resulde size örnek olsun.” (Bakara 143) Muhammed 31. Ayette “Ve lenebluvennekum” “kesinlikle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz.” “hattânağlemelmucâhidîneminkum” “içinizden cihad edenleri biz bilelim” “vessâbirîne” “ve sabırlı olanları bilelim diye” Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz diyor. Bu Allah’ın kendisi içindir. Eskiden biliyor olsa böyle bir ifade kullanır mı? Bilelim diye diyor. Kendi sözü. Şimdi çıkıp da buna karşı çıkanlaroluyor. Kardeşim ben Allah’a inanıyorum, sen inanmıyorsan o senin problemindir. Allah böyle diyor. Baş üstüne ya Rabbi diyorum. Aslında o şöyledir diyor. Tamam, aslında o şöyledir diyen o kadar kitap var ki sende onların gittiği yere gidersin.
Esas ilginç olanı şudur. İmam Maturidi, Hanefilerin akaid de imamıdır. Elimdeki kitapta onun tefsiridir. Muhammed 31. Ayete bakın nasıl meal vermiş. Yani imtihanı ne yapmış? “Bunun birkaç tane anlamı vardır.” Allah biz bilene kadar diyor. Maturidi, “1. Anlamı: Allah’ın evliyası bilene kadar” diyor. Bu ne demek? Müminlerin bilmesiyse “ve nebluveahbarakum” diye söylüyor Allah. Kendi de “ve nebluveahbarakum” söylemiş. “Haberlerinizi Müslümanlar için ortaya çıkaralım” diye söylemiş. Yani Müslümanlar görsün.“Kim münafık kim gerçek mümin…” demiş. Müslümanlar Allah’ın evliyası değilse, Allah’ın evliyası kim? Zaten ayetin son bölümünde Allah onu söylüyor. “ve nebluveahbarakum” diyor. Onu sende burada yazmışsın. Peki, Allah’ın evliyası kim? “Elâ inneevliyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn”“Allah’ın veli kulları var ya onların üzerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.” Peki, bunlar kim ya Rabbi? “Ellezîneâmenû” “Onlar müminlerdir.” “ve kânûyettegûn” “ve kendilerini koruyanlardır.” (Yunus 62-63) İlk koruma şirkten korumadır. O da Meryem Suresinde var. Ve diğer büyük günahlardan korumadır. Peki, mümin olup da kendini şirkten koruyanlar Allah’ın nesi oluyormuş? Evliyası. Peki, Allah’ın velisi olmayan hiç kimse yok. Ayetin son bölümü için diyorsun ki, Müslümanlar da görsün. Peki, ilk imtihan için Allah’ın evliyası bilsin diyor. Bu ne demek oluyor? Allah kendisi için biz bilelim diyor. Arapçada bu ifade kullanılır. Yani ben yerine biz kullanılır. Bazen Türkçede olmayabiliyor. Arapçada olur. Buna iltifat derler. 2. Anlamı çok açık değil. “3. Anlamı: Allah’ın olacağını daha önce bildiğinin olduğunu bilmesi için.” Önce kararlaştırmıştı ya. Onun ortaya çıktığını bilsin diye. Allah kendini mi imtihan ediyor? Sen mesela bir robot yaparsın. Robot buradan karşı duvara 3 sn de koşacak dersin. 4 sn de koşarsa robot mu imtihanı kaybeder, yapan mı? Yapan. Allah mı imtihandan geçiyor ki böyle yazıyorsun? Daha önceden belirlediğinin ortaya çıkması için deneme yapıyormuş. Ne oluyor? Yoksa yarın adam ahirette Cenabı Hakkı mahkemeye verecek de, haşa birisi birisine mi şikâyet edecek de Allah böyle ortaya çıkarıyor. Şimdi İslam ulemasının ne halde olduğunu görüyor musunuz? İslam ümmeti A’dan Z’ye yenilenmek zorundadır. Her derste söylüyorum. Ama şunu söyleyeyim. Dünyayı ahirete tercih edenlerden hiçbir şey beklemeyin. Efendim konjonktür müsait değil diyen adamlardan hiçbir şey beklemeyin. Öyle bildiğin gibi değil diyenleri boş verin. Onlar hep imtihanları kaybedenlerdir. Siz şunu söyleyin. Ben ne yapabilirim? Dünyada hiç kimse yok, sadece ben varım. Ne yapabileceksem yapmalıyım demem lazım. Tamam, yapılacak ama başkası yapsın derseniz, başkası yapar sevabı o kazanır. Siz sevabınızı kaybedersiniz. Onun için bu hocaları hizaya getirecek olan sizlersiniz. Gidip Araf Suresinin 52. Ayetini bir gösterin. Bak burada Allah açıklama ilmi diyor. Bunu bana bir izah eder misiniz, diye bir sorun bakalım. Ancak siz yola getirebilirsiniz onları. Bu ne biçim bir şey. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ne yazıyor, Fahreddin Razi ne yazıyor, imam Maturidi ne yazıyor… Bu şekilde olan bir İslam Âleminden ne bekliyorsunuz? Ne beklenebilir? Bu kadar okullarda dirsek çürütenler sadece kafalarını şartlandırmak için mi kendilerini zorluyorlar? Herhalde bu yazıları yazabilmek için çok fazla kendisini şartlandırmış olması lazım. Onun için çok mücadele etme mecburiyetimiz var. Dünyada insanların dikkatleri İslam’a çekilmişken bunu göstermemiz lazım. Bir arada Avrupa’da Tevbe 5. Ayetten dolayı çok ciddi tartışmalar vardı. Türkiye’ye de yansımıştı. Zannedersem daha önce size anlatmıştım. Hepinizin tanıyacağı bir hoca, 28 Şubat döneminde bizim İstanbul Üniversitesinin Rektör Yardımcısı ile birlikte televizyona çıkmışlardı. “Haram aylar çıktıktan sonra o müşrikleri nerede bulursanız öldürün” ayetini orada okudu. Hocaya soruyor. Hocanın tefsiri var, meali var. Hocaya, “siz bizi müşrik sayıyorsunuz, yarın iktidara gelince bizi öldüreceksiniz” diye soruyor. Senin mealinde de böyle yazıyor, diyor.O da Kurana bütüncül bakmak lazım diyor. Cevabı bu. Bak o zaman. Tefsir yazmışsın, meal yazmışsın. Ne manisi var? Bak işte. Bütün söylediği o. Avrupa’da da öyle yapıyorlardı. Hatta bir akşam şey yapmıştım. Eskiden televizyona bakma fırsatım oluyordu. Arada sırada gece gidiyordum. Birazda İngilizcem gelişsin diye evangelistlerin bir tane televizyonu vardı. Onu açıyordum. Bir akşam baktım ki adam önüne bir Kuranı Kerim koymuş. Papaz yanına da bir haham almış. Haham’a, “bu Müslümanlar yarın iktidara gelseler bize ne yapacaklar” diye soruyor. Şuanda hâkimiyet biz de bunların eline geçse ne olacak diyor. Haham’da ben şimdi sana gösteririm diyor. Bak 9. surenin 5. ayeti dedi. “Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün.” Zaten temel bunu alıyorlar. İyiliği emreden bütün ayetleri de mensuh sayıyorlar. İyi ilişkileri emreden bütün ayetleri yürürlükten kalkmış sayıyorlar. Bak görüyor musun dedi. Hiç unutmuyorum Ramazanın son haftasıydı. Haham Ramazanı haram ayı zannediyor. Şu anda oruç tutuyorlar dedi. Bir hafta sonra bu ay çıkacak, bir hafta sonra bu kitap onlara emrediyor, bizi nerede bulurlarsa orada öldürecekler dedi. Avrupa’ya giden her arkadaşa bunu soruyorlar. Duyduklarımı hemen telefon edip çağırıyordum. Mümtehine Suresi 8. ve 9. ayetleri onlara okuyun diyordum. Bizim Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabında görürsünüz. Bu konu geniş geniş anlatılmıştır. Sonra epeyce Avrupa’ya gittim. En çok sordukları soru buydu. Hemen açın Kuranı diyordum. Benim toplantılarımda ellerinde Kuran oluyordu. Biliyorlar ki Kurana göre konuşuyorum. Hemen soru bitti. Bir müddet sonra o konu tamamen kapatıldı. Şimdi ne? Bu kendini patlatanlara birisi fetva veriyor. Kendini patlat, en büyük şehit sevabı alırsın diyor. Ne kadar çok adam öldürürsen o kadar da sevap alırsın diyor. Ondan sonra İslam dini ne hale geliyor. İnsanlara nasıl diyeceksiniz ki gelin bu dine inanın? Böyle bir din anlayışına kim inanır? En büyük âlimlerinin ne halde olduğunu görüyorsunuz. Tekrar ediyorum. Çünkü sahabeden sonra AllahuTeâlâ’nın “Ve legadcié’nâhumbikitâbinfassalnâhualâılmin” “onlara bir kitap getirdik. Onu bir ilme göre açıkladık.” (Araf 52) O ilim kaybolmuştur. Allah’a şükür Erdem ile Fatih 15 güne bir bunu Hilal TV’de anlatıyor. Hamdolsun yavaş yavaş halka mal olmaya başladı. Çok sevindirici şeyler var. Bu hafta Eskişehir’de idiler. Son derece mutlu bir şekilde döndüler. Ondan önce Kayseri’de idiler. Son derece mutlu bir şekilde döndüler. Arkadaşlarımızın hepsine buradan çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Diğer bölgelerden de gelen haberler var. Zaten çok az bir durumdayız. Yetişemiyoruz. Hepimize düşen vazife budur. Elimizden geldiği kadar yapalım. Gayret gösterelim. Elimizdeki imkânları kullanarak şu ilmi bütün dünyaya ulaştıralım. Allah hepinizden razı olsun.