A.Bayındır : Elhamdulillahi rabbil alemin vel akibeti lil muttakin esslatu vesselamu ale resuline Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Bugünkü dersimiz Bakara suresi 67 ve devamı ayetleridir.
Burada Allah’u teala şöyle buyuruyor :
“Ve iz kale musa li kavmihı innellahe ye’müruküm en tezbehu bekarah” “Birgün Musa kavmine demişti ki ; Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor.”(Bakara 2/67)
Şimdi Bakara kelimesi Bakar kelimesinin tekilidir. Bakar Türkçede ki sığır karşılığıdır. Sığır dediğiniz zaman kelime her ne kadar tekil ise anlamı çoğuldur. Onun tekili işte biz bir sığır diyoruz Araplarda da Bakara deniyor. Dolayısıyla Bakara inek de olabilir, öküz yada boğada olabilir, her ikisine de müsaittir. Şimdi burada ilk bakışta uygun olan bunun bir inek olmasıdır. “Ve iz kale musa li kavmihi” “birgün Musa kavmine şöyle” demişti; İsrailoğullarına “innellahe ye’murukum en tezbehu bekarah” “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.”
“Kalu ettehizuna huzuva” “onlar tabi buna şaşırdılar”, sen bizimle eğleniyor musun dediler. Yani ağzından çıkanı kulağın işitiyor mu? Bu ne biçim bir istektir. Ya da sen bizi ne zannediyorsun.
Şimdi bunu söylemelerinin bir sebebi var tabi, Mısır’da sığıra tapılıyor o zaman hem boğaya tapılıyor adına apis deniliyor işte apis öküzü apis boğası duymuşsunuzdur, hem de ineğe tapılıyor onun adına da athor diyorlar. Aslında bunlar ineğe yada öküze falan tapmıyorlar, o hayvanların içerisine tanrılarının ruhunun girdiğini düşünüyorlar işte ona tapıyorlar. İsrailoğulları Mısır’da yetişmişler yöneticiler Firavun tabi üsttekiler, bunlar ezilen bir gurup, biliyorsunuz ezilenler üst tabakada olanlara sürekli bir özenti duyarlar hep onlar gibi olmak isterler. İşte onları çocukluktan itibaren apis’e yani boğaya hem de athor’a yani ineğe tapar gördükleri için o iki hayvanın onların içinde bir kutsallığı oluşuyor. Dolayısıyla ister inek olsun ister boğa olsun bunun kesilmesi hiç olacak şey değil.
Şimdi düşünün gidiyorsunuz Hindistan’a bir Brahman’a diyorsunuz ki ineği kes. Brahman ne der senin ağzından çıkanı kulağın işitiyor mu der, sen dalgamı geçiyorsun, Bu ne biçim laf. İşte İsrail oğullarının Musa aleyhisselama söylediği de aynı söz. “ve iz kale musa li kavmihi innellahe ye’murukum en tezbehu bekarah” “Birgün Musa kavmine demişti ki Allah bir sığır kesmenizi emrediyor.”
“Kalu ettehizu huzuva” “dediler sen bizimle eğleniyor musun” “kale euzü billahi en ekune minel cahilın” “kendini bilmez kişilerden olmaktan Allah’a sığınırım” siz ne konuşuyorsunuz. Karşınızda Allah’ın bir elçisi var, Allah’ın elçisi Allah’ın adını kullanarak sizinle eğlenecek olacak şey mi? Neyse işin ciddiyetini hissetmeye başlıyorlar öyle kolay değil.
“Kalud’u lena rabbeke yübeyyi lena ma hi” “dediler ki Musa aleyhisselama; Rabbine bir sor bunun ne olduğunu bize açıklasın”,(Bakara 2/68) yani nasıl bir şey kesmemizi istiyor. Mutlaka farklı bir şeydir yani o tanrı sayılanları kastetmiyor herhalde diye düşünüyorlar.
“Kale innehu yekul inneha bakaratun la feriduv ve la bikr” “dedi ki Allah’u Teala şöyle buyuruyor; o bir sığır yaşlı değil gençte değil”, “avanüm beyne zalik” “ikisinin ortası yani tam olgun yaşında bir sığır.”
“fefalü me tu’merun” işte öğrendiniz o zaman size ne emrediliyorsa onu yapın. Şimdi baktılar ki ya bu tanrı kesilecek yani ilk önce inek kesileceğini düşünüyorlar kullanılan kelimeler hep müennes inekle ilgili kelimeler dişil kelimeler kullanılıyor burada. Tabi hala ihtimal veremiyorlar yani bu nasıl olur diye. Hiç olacak şey değil.
“Kalud’u lena rabbeke yübeyyi lena ma levnuha” “dediler ki Rabbine bizim için dua et söyle sor rengi nedir onu bize açıklasın.” “kale innehu yekulü inneha bekaratün safra” dedi ki Musa aleyhisselam : Allah-u Teala şöyle diyor o sarı bir sığırdır inektir –diyelim buraya kadar- sarı bir inektir. “fakıul levnuha tesurrun nazırın” “sarı ama sapsarı parlak tüyleri var bakanların hoşuna giden çok güzel bir görünümü olan bir inek.”(Bakara 2/69)
Şimdi giderek iş biraz daha ağırlaşıyor, hiç olmayacak noktaya kadar gidiyor. Şimdi bu diyorlar ki bu defa “kalud’u lana rabbeke yübeyyi lena ma hi” “diyorlar ki Rabbine sor bunu bize tam açıklasın” “innel bekara teşabehe aleyna” “çünkü bizim zihnimiz karıştı sığır sığıra benzer hangisini keseceğiz.” ”ve inna in şaellahü le mühtedun” “yani Allah-u Teala tam açıklarsa o zaman hedefe tam olarak ulaşmış oluruz.”(Bakara 2/70)
“Kale innehu yekul” “Musa aleyhisselam dedi ki : Allah-u Teala şöyle diyor” : “inneha bakaratun” “o bir sığırdır” şimdiye kadar inek şimdi boğaya dönüşüyor. Boğa en yüksek tanrıları inek onun bir altında kalıyor yani apise, apis öküzüne dönüşüyor. Her sordukça sorumluluk artıyor.” İnnehu yekul” “Allah-u Teala şöyle diyor” : “inneha bekaratun ya zelulun tusirul erd” “boyunduruk altına alınmış değil”, inekler boyunduruk altına alınır mı? İnek bitti siz misiniz o küçük tanrıyı kesmek istemeyen sıra büyük tanrıya geldi. “la zelulün tusirul erd” boyunduruk altına alınmış değil yeri sürmüyor inekle tarla sürülür mü yeri sürecek şekilde boyunduruk altına alınmamış.
Biliyorsunuz boğa boyunduruk altına alınmaz boğa ile tarla süremezsiniz. Onun içi burarlar ve sonra öküz haline gelir sürerler. O zaman bu bir öküz değil. “ve la teskıl hars” “ekini de sulamıyor” yani su taşıyan cinsten de değil yada işte dolabı çeviren cinsten de değil. “Musellemetul” “bütün organları tamam”. “laşiyete fiha” az önce sapsarı demiştiya bu defa “üzerinde hiç leke yok”. Demin kesseydiniz dişide olabilirdi sarıda şurada beyaz bir renk olabilirdi ama şimdi yok, sapasağlam üzerinde hiç başka bir renkte yok. Yani tam bir apis artık Firavunların en yüksek tanrıları.
“Kalül ane ci’te bil hakk” “diyorlar ki artık sen gerçeği söyledin”. Daha fazla ileri gidecek bir şey kalmadı artık ondan sonra söylenecek bir söz yok. Daha ne diyecekler. “fezebehuha” “o apisi kesdiler”. Yani o apis sayılan boğayı kestiler. “ve ma kadu yef’alun” “neredeyse yapmayacaklardı”. Yani bir türlü elleri yapmıyor. Diyor ki elleri titreye titreye zorla apisi kesmişler. (Bakara 2/71)
Şimdi bu olay biliyorsunuz Bakara Suresine adını vermiş bir olaydır ve basit bir olay değil dikkat ediyorsanız. Bugün hala dünyanın bazı bölgelerinde hayvanlara tapma olayı var işte Hindistan’ı herkes biliyor kimse –az önce vakıfta Mehmet Hoca anlatıyor diyor ki oralarda görmüş; bu inekler diyor kırmızı ışıkmış yeşil ışıkmış eğitimli değillermiş yani yola çıkarlarmış yeşil ışıkta durup kırmızı ışıkta geçerlermiş mesela. O şekilde arabaların korna çalması da yasak. Hayvanı rahatsız etmekte yasak. Orada bekleyeceksiniz yolu açarlarsa geçeceksiniz açmazlarsa bekleyeceksiniz. Ne zaman açarlarsa o zaman geçersiniz.
Şimdi bazı dinler tarihi kitaplarda okumuştum bu ineğin tanrı sayılması düşüncesinin Mısır’dan Hindistan’ a geçmiş olduğu söyleniyor tabi bizim uzmanlık sahamız değil, burada yanlış şeyler söylemiş olabiliriz. Ama burada çok ilginç bir şey var; inekle başladı boğa ile bitirdi. Demek ki bunlar onları puta tapıcılıktan kurtarmak için yapılan bir şey. Hayvanı kestiğiniz zaman bütün kutsallığı gider. Kesiyorsunuz, hayvancığa tam bir hâkimiyet kurmuş oluyorsunuz. Ey kendini bile koruyamayan başkalarına nasıl tanrılık yapacak değil mi?
Şimdi bu boğaya yada sığıra tapma olayı İsrail oğulları’ nın içine o kadar işlemiş ki; Tevrat ta bir çok yerde vardır bu. İsrail oğulları’na uyarılar yapılıyor Tevrat’ta –şuraya almıştım ben oradan okuyayım ben size ; mesela Yeremya 46. Bab 13.cümlede şöyle bir ifade var Tevrat’ta: Mısır’ da bildirin, Mikdold da duyurun, Nafta, Tahbanes e duyurun yerini al hazırlan çünkü çevrendekileri yiyip bitiriyor kılıç. İlahın apis neden kaçtı. Boğa neden ayakta kalamadı. –yani apisin ne olduğunuda ifade ediyor ileride Boğa diyor- boğa neden ayakta kalamadı çünkü Rab onu yere serdi. Yani şu an onların Rab’liği söz konusu değil. Yani bunlara apisin kesilmesiyle ilgili emirleri yerine getirmemeleri onla bir çok kayıtlar Tevrat’ta var okumuş olanlar hatırlayacaktır.
Yine mesela Kur’an-ı Kerim’de yirminci sureyi açalım. Burada Taha suresi 88.ayeti okuyalım: Musa aleyhisselam Sina dağına gittiğinde kırk günlüğüne biliyorsunuz Samiri bir buzağı heykeli yapmıştı niye yapmıştı buzağı çünkü koskoca şeyi yapamaz ki, altından yapmış küçücük bir şey yapacak tabi. Koskoca öküz yapamaz ya onun için kim bilir kaç kilo altın harcaması lazım.
Estağzibullah “ Fe ahrace lehüm ıclen ceseden” “bir buzağı bir ceset çıkardı” “lehu huvarun” “ses çıkaran” bir buzağı demek ki öyle bir teknikle yapmış ki bir rüzgar hareketiyle ve ya artık başka neyse biliyorsunuz teknoloji o zaman çok ileri biliyorsunuz anahtarsız kilitleme işlemi yapmışlar hala bugün bu Ehramların üzerinde araştırmalar yapılıyor. Diyor ki Samiri orada “haza ilahüküm” bu sizin ilahınızdır niye onu diyor? Çünkü bütün israiloğulları bunu görüyorlar zaten çocukluktan itibaren. Hepsinin içinde bu düşünce var bu inanç var. Yoksa bunun bir altyapısı olmazsa koskoca bir topluluk hemen Musa aleyhisselam’ın bir dağa çıkmasından sonra dönecek başlarında Harun aleyhiselam olduğu halde tutup buzağıya tapacak bu bu kadar basit bir olay değil. “Haza ilahukum ve ilahü musa fe nesiye” “Musa’nın da ilahı bu ama unuttu. Musa’nın da ilahı bu diyor.” Hatta şöyle bir ifade de kullanılıyor Elmalılı kullanmış biraz sonra okuyacağız. Musa dağa niye gitti diyor tanrısını aramaya gitti diyor. Dağda bu apisi arıyormuş haşa. Çünkü onlarda bir şey var mesela şöyle bir ifade var dinler tarihi kitaplarında; diyor ki orada menfis denen bir yer varmış menfis de apis adlı boğaya tapılırdı. Menfis Kahire’ den otuz beş km güneyde kalan bir şehir. Nil üzerinde bulunuyor. Bu inanç Mısır’ın diğer bölgelerine yayılmış, apis bir tane olurmuş, bir apis öldüğü zaman onu törenle gömerlermiş, apis mezarlığı varmış orda, onun ruhunun bir başka boğanın bedeninde yeniden dünyaya geldiğine inanılırmış. Yeni boğayı rahipler otlaklarda arar, belirgin özellikleriyle diğerlerinden ayırır bulularmış –işte bu özelliklerde ayeti kerimede belirtilen özellikler.
Şimdi burada diyorlar ki Musa ilanı aramaya gitti. Hani bu insanların kültüründe var bir öküz bir boğa öldüğü zaman gidip arayıp onun ruhunun gittiği boğayı bulma inancı var. Şimdi öyle dedikleri için koskoca bir cemaati değiştirebiliyorlar. Onun için bu yanlış inançlar bulaşıcı hastalık gibidir ona çok dikkat etmek lazım. O kadar çabuk yayılır o kadar kolay ortaya çıkar ki siz yıllarca uğraşırsınız onu ortadan kaldırırsınız, birisi getirir bir virüs atar ortaya kısa sürede her tarafı kapsar. İşte orda da bu işin bir alt yapısı olduğu için herkesin zihninde onlar böyle yapıyor.
Bakın şimdi Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR bu konuyu tespit etmiş şöyle söylüyor diyor ki : Samiri’nin icat ettiği buzağı olayı da bunun açıkça ip uçlarını verdiği gibi Musa kavmi o zamana kadar Bakarayı sığırı mukaddes bir hayvan olarak görüyor ve öyle kabul ediyorlardı. Bundan dolayı Bakaranın yani sığırın kurban edilmesini/edilebilmesini tasavvur bile edemiyorlar. Böyle bir şey olur mu? Bunu akılları almıyordu. Böyle olması ise bu emrin onlara henüz Mısır’da iken Hz. Musa’nın peygamberliği zamanlarına işaret eder. Firavun kavmi olan putperest Mısırlıların Apis öküzüne taptıklarını tespit etmiş ve boğanın en yüksek mabutlarını temsil ettiğini tarihi rivayetlerden olduğuna göre sığır kurban etmek o zaman İsrailoğulları üzerinde şiddetle hakim olan Firavun kavminin taptığı tanrıları boğazlamak demek olacağı için İsrailoğulları açısından Mısır’da iken bir ihtilal anlamı taşıyan böyle bir müthiş bir emir elbette kolayca yerine getirilebilecek bir emir ve tasavvuru mümkün bir iş değildi. Mısır’dan çıktıktan sonra bile yine bu buzağı meselesinin dinden sapma ve dalalete alet edilmesinden anlaşılıyor ki Musa kavmi sığır kesilmesini henüz içine sindiremeyecek, bundan memnun olmayacak, bunun Allah tarafından bir hayır vesilesi olduğunu kolay kolay aklına yatıramayacak durumda idi.
Burada şunu da söylüyor; Tur’a giden Musa’nın arkasından Samiri –az önce okuduğumuz ayetlerde- altından bir buzağı heykeli yapmış, onu bağırtmış ve Apis öküzüne tapan Mısırlılar diğer puta tapıcılar gibi israiloğulları’nın bir kısmını ‘işte Musa bunu aramaya gitti’ diyerek ona taptırmıştı. Yani Musa dağa niye gitti diyorlar Allah ile buluşmaya, işte o buluşmak istediği tanrı bu Apis idi diyor. Dağda Apis aramaya gitti diyor. Onun haberi yok işte bak o burada diye onun heykelini yapıyor ve insanları taptırıyor.
Şimdi gerçekten çok ilginç bir hadise. Demek ki insanların zihninden hurafeleri temizlemek çok kolay bir şey değil. Son derece zor bir şey. Onun için de Peygamberler işte bak Musa aleyhisselam o kadar mucizeler göstermesine rağmen kısa bir süre kavminden ayrılıyor ve onlar puta tapıyorlar. Tabi o putunda bir geçmişi var. Şimdi Müslümanlarda dikkat ederseniz hayvanlara tapma yoktur. Mesela biz kurban kesiyoruz. Kurban keserken küçük ve büyükbaş hayvanları kesiyoruz. İslam alemin de yoldan çıkan hiç kimse bu hayvanlara tapmaz. Kesilen hayvana kim tapacak. Ama buradaki mantık yani bu Apis de ki mantık yada sığıra tapmadaki mantık maalesef bizim bazı guruplar arasında aynen devam ediyor. Şimdi onlar diyorlar ki burada bir enkarnasyon olayı var. Yani onların bir takım tanrıları var, bedenleşmiş diyorlar.
İşte kainatta her şeyi doğurmuş olan bir ana olarak düşünüyorlar ineği, bir ana tanrıçanın bedenleşmiş şekli diyorlar. Onun vücuduna girmiş ruhtur diyorlar. Apis içinde yine bir başka tanrı’nın bedenleşmiş şekli olarak söylüyorlar, dolayısıyla Cenab-ı Hakk’ın Allah’ın bir insan bedeninde ortaya çıkması inancı bugün bizde de değişik şekillerde yaygın olarak kabul ediliyor. Mesela Yunus EMRE’ den bir çoğunuz bilirsiniz ;
“Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm “ ne demek bu ben Allah’ım ama işte ete kemiğe bürünerek sizin karşınıza Yunus diye çıktım. İşte mesela ;
“Beni bende demen ben bende değilem
Bir ben vardır benden içeri” oda öyle işte o kendisinden içeri olan ben Cenab-ı Hakk’tan bir hulul akidesi derler buna inancın onun içerisine girmesidir. Mesela Mevlana Mesnevi’nin ön sözünü okursanız görürsünüz. Der ki bu Allah’ın kitabıdır. Dini anlamada dini asıllarının asıllarının asıllarıdır der. İlk cümle böyledir.
Şimdi bu dinin aslı nedir? Nerden alıyoruz? Kur’an’dan alıyoruz. Kur’an nerden geliyor? Lehv-i Mahfuz’dan onun aslı. Peki onun aslı nerden? Allah’tan. İşte bu doğrudan Allah’tan geliyor. Bu öyle Lehv-i Mahfuz’dan Kur’an’dan alınma bir şey değil diyor. Dinin asıllarının asıllarının asıllarıdır. Mesela İmam Gazali diyor ki El Munkisu Mined Dalal’ da peygamberler diyor Cebrail’den alırlar bilgilerini biz doğrudan Allah’tan alırız diyor.
Bir katılımcı : Onların ki vehbidir bizimkisi vehbidir.
A.Bayındır : Evet onların ki vehbidir bizimki kesbidir yani onları hazır bulmuştur biz gayretle almışızdır
diyor. Şimdi bu oldukça yaygındır. Dikkat ediyorsanız mesela kullandığımız isimlerin kutsallığı hiç tartışılmaz yani bir İslam toplumunda tartışılır mı Mevlana, imam Gazali hiç tartışılır mı? İnsanlar tartıştırırlar mı? Mesela Said Nursi’ de diyor ki; Kur’an’ın alındığı yerden alınmıştır bu kitap, kendi kitabı için. Şarkın ilminden Felsefesinden Garbın biliminden medeniyetinden değil Kur’an’ın mertebe-i arşisinden alınmıştır. Yani bu oldukça yaygın bir şeydir. Şekil değiştirerek devam ediyor. Bunda da son derece dikkatli olmak lazım. Son derece dikkatli olmak lazım.
Dolayısıyla Cenab-ı Hakk bize sürekli takvayı emrediyor ya korunmayı hani bulaşıcı hastalıklarda da korunma meselesi vardır biliyorsunuz. Asıl korunmayı şirke karşı yapmamız lazım. Son derece dikkatli olmak lazım. Çünkü o kadar kolay Tanrılaştırlıyor ki insanlar. Mesela şimdi bir şey söylüyorsunuz –Mehmet Hoca burada mıydı?- Mehmet Hocanın bir usulü vardı arkada oturuyor bugün buraya gelmiş. Mehmet Erol Hoca bizim vakıfta uzun süre kaldı. Şimdi mesela bir tane kitabı gazeteye sarar gider birisine açar şurayı bir oku der. Adam okur bu ne biçim şey ya bunu kim yazmış, bunu yazan kişinin dinle imanla alakası yokmuş, diye. –onun usulüdür bu- Sonra alır kitabı birde sen oku der, adam eline alınca gazete açılır kitabın kendisi görünür yazarı falan hemen geri verir bunda bir hikmet vardır der. Öyle değil mi Mehmet Hoca. Aynen öyle bunda bir hikmet vardır der.
Enes Hoca: Enam Suresi 93. Ayet
A BAYINDIR. Enam Suresi 93. Ayet diyor Enes hoca. Evet 138. Sayfa “Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziben.” İşte mesela az önce Mevlana dedik okuyun o baş tarafı bunun isimlerini de Allah vermiştir diyor, buna asla şeytan dokunamaz diye anlatır da anlatır. Bu içinde şüphe edilecek hiç bir şey olmayan kitaptı der Mesnevi için. O birinci sayfada öylesine bir kutsar ki girişte yani evinize gidin bakın mutlaka vardır evinizde o önsöz kısmını bir okuyun görürsünüz.
Şimdi burada Allah’u Teala şöyle diyor: -Enes hoca o ayeti okuyalım dedi- estağzubillah “Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziben.” “Allah’u Telaya bir yalanı mal edenden daha zalim kimdir.” Yani yalan bir şeyi bu Allah’a mahsustur diye işte Allah’ın kitabıdır, Allah tarafından indirilmiştir diyor. “Ev kale uhıye ileyye” “ya da şöyle diyen bana vahiy gelir.” Bazıları ilham diyerek işi kurtardıklarını zannediyorlar ama ikisi de aynı manaya kullanılır. ”ve lem yuha ileyhi şey’üv” “halbuki ona hiçbir şey vahyedilmez.” “ve men kale seunzilü misle ma enzelellah” “yada Allah’ın indirdiği gibi ben de indiririm diyenden daha zalim kimdir.” “ve le v tera iziz zalimune fı ğameratil mevti” “O zalimleri o ölüm esnasında o ölümün sıkıntılı anların da ölüm perdeleri altında bir görsen “vel melaiketü basitu eydıhim” “Meleklerde onlara ellerini uzatmışlar” “ahricu enfüseküm” Meleklerde onlara diyor ki “canınızı siz çıkarın bakalım” diyorlar. “elyevme tüczevne azabel hun” “bugün alçaltıcı azapla azaplandırılacaksınız.” “bi ma küntüm tekulune alellahi ğayral hak” “Allah’a karşı gerçek dışı şey söylemiş olmanıza karşılık” “ve küntüm an ayatihı testekbirun” “Allah’ın ayetleri karşısında kendinizi üstün gördüğünüz için kendi sözünüzü Allah’ın sözüne denk hatta daha üstün gösterdiğiniz için çekin bakalım cezanızı diyor.”
Şimdi mesela başlangıçta gerçekten –bakın bir de şey yapalım- Süleyman aleyhisselam kavmine diyor ki Allah size bir bakara bir sığır kesmenizi emrediyor, bunu böyle okuduğunuz zaman dersiniz ki ya bunlar ne biçim bir toplum yani bir sığır kesmek ne ki? Zaten Mısır hazineleri de bunların elinde maddi sıkıntıları da yok. Koskoca bir topluluktan sadece bir sığır istiyor Allah’u Teala ne var ki yani. Çok basite alırsınız. Ama az önce anlattığım bağlamlarda bir düşünün bakalım benim mesela az önce telaffuz ettiğim isimler birçoğunuzu rahatsız etmiş olabilir. Çünkü onlarla ilgili zihinsel arka planda oluşmuş olan yolların vermiş olduğu tortular var. Onları hemen yıkıp atamıyorsunuz, kolay bir şey değil. Onla birlikte düşünürseniz bu ayetlerin hemen ne anlama geldiği kolay olur. İşte diyor ki mesela Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor , o kadar basit bir olay değil ki. Çocukluktan kalkmışlar onun kutsallığını görmüşler, milletin ona taptığını görmüşler. sonra tapanlar da hakim milletler. Üsttekiler tapıyor alttakilerde ona özen gösteriyorlar. Belki çok şeye yaklaştırmamış olabilirler.
Şimdi Yahya Araf 138 de diyor. 166. Sayfada; Evet bu da olayın başka tarafını gösteriyor “Ve câveznâ bibenî isrâîlel bahr” “İsrailoğullarını o denizden geçirdik”, yani o Kızıldeniz’den geçiyorlar deniz açılıyor kupkuru bir yol haline geliyor ve geçiyorlar. Müthiş bir mucizeyi görüyorlar iki tarafta su dağları dağ haline gelen sular var. “feetev alâ gavmiy yağkufûne alâ asnâmil lehum” “bir kavme geldiler ki kendilerine ait puta tapıyorlar” belki o putlarda apis olabilir oda mümkün. “gâlû yâ mûsec’al lenâ ilâhen kemâ lehum âliheh” “dediler ki Musa bunların ilahları var bize de bir ilah yap da bizde tapalım dediler.” Peygamberlerin asıl görevi nedir şirkle mücadele değil mi. O kadar mucizeler görmüşler yıllarca mücadele verilmiş daha yeni en büyük mucizeyi gördünüz işte denizden geçtiniz, arkanızdan o Firavun ordusu size yetişemedi gözünüzün önünde boğuldu daha yeni. Yok. Ya Musa diyor onların ilahları var bize de bir ilah yap tapalım diyorlar. “gâle innekum gavmun techelûn.” “Musa aleyhisselam diyor ki siz cahil bir topluluksunuz”. Cahil kelimesinin anlamı bu.kendisine hakim olamayan bir topluluksunuz. Aklınızı kullanmıyorsunuz bilginizi kullanmıyorsunuz alışkanlıklarınızı terk edemiyorsunuz burada ki cahilliğin manası bu. Yani o tövbe ile ilgili ayette de cahillik bu anlamda kullanılıyor. Estağzubillah; “İnnemet tevbetu alallâhi lillezîne yağmelûnes sûe bicehâletin” “Allah’ın kabul edeceği tövbe kendine hakim olamayarak kötülük yapan kişinin tövbesidir”. Şimdi bunlar da; siz kendisine hakim olamayan bir topluluksunuz. Biliyorsunuz ki bunlar beş para etmez şeylerdir ama şimdi hala ne istiyorsunuz yani alışkanlıklarınızı bir türlü terk edemediniz diyor Musa aleyhisselam onlara. “İnne hâulâi mutebberum ma hum fîhi ve bâtılum mâ kânû yağmelûn.” “Bunların içerisinde bulundukları şey tarımar olup gidecek yaptıkları da boştur boş bir şeydir bunun bir faydasını da göremeyecek”. “Gâle eğayrallâhi ebğîkum ilâhev” “dedi ben size Allah’tan başka bir ilah mı bulacağım?” “ve huve faddalekum alel âlemîn.” “Bakın o size ne nimetler verdi, sizi alemlere üstün kıldı,” Peygamber gönderdi, kitap verdi, işte devrin en büyük devleti olan firavunları yıktı, onların bütün imkanlarını size verdi.
“Ve iz enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâb” “Hani sizi Firavundan kurtardık, en ağır azabı size vermek için gayret gösteriyorlardı.” “yugattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum” “oğullarınızı öldürüyor kadınlarınızı da yaşatıyorlardı başka emellerine alet etmek için” “ve fî zâlikum belâum mir rabbikum azîm.” “İşte bu sizin için Rabbinizden sizin için yıpratıcı bir azaptı.”
İşte böyle yani demek ki başkalarını tenkit etmek çok kolay ama şöyle birde kendimizi karşımıza koyup biraz düşünelim. Şimdi biz bunu yani sizde bu derslere devam eden hemen herkes bunu her gün yaşıyor. İnsanların önüne ayeti kerimeyi koyuyorsunuz, karşınızda ki bunu anlamayan birisi değil gayet iyi anlıyor, çok iyi anlıyor ayeti fakat ayet alışkanlığına ters. Geçmişten devraldığı o geleneğe, babalarından devraldığı inanca ters. Öyle olduğu için bakıyorsunuz bakıyor bakıyor hiçbir şey konuşmuyor. Evet de demiyor hayır da demiyor. Hayır diyemiyor çünkü ayet var ortada, evet diyemiyor çünkü kendisi ile ters düşecek. Bakıyor bakıyor bakıyor çekip gidiyor. Ne demek istiyor sen ne dersen de; ben demiyorum ki mesela bizim o tarikatçılığa bakış kitabında vardır. O diyaloglarda birisinde Allah’u Teala “iyyake nağbudu ve iyyake nestain” diyor biz bunu her namazda okuyoruz Yarabbi yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım isteriz demiyor muyuz dediğim zaman bana verilen cevap şu oldu sen ne dersen de biz inanıyoruz ki Allah ile bizim aramızda evliya-ı kiram ve maşayiğ-i hizam hazeratının ruhları vardır biz onlardan istianede bulunur istimdak ederiz. Yani bunu manası şu Allah ile bizim aramızda büyük evliya ve büyük şeyhlerin ruhları var biz o ruhlarda yardım isteriz diyor. Ey kardeşim “iyyake nağbudu ve iyyake nestain” benim sözüm olsa sen ne dersen de, peki burada muhatap ben miyim, Allah mı? Ben kendi sözümü mü söyledim size? Sonrada onlara şunu söyledim o zaman ben size bir şey tarif edeyim, namaz kılıyorsunuz ya Fatiha Suresini okurken bu iki ayeti atlayın. Hiç olmazsa sözünüz yaptıklarınıza uygun olsun. Fakat enteresan hiç birinin bir etkinin olduğunu da göremedik yani. Onlarda diğer insanlarda etkileyen oldu.
Neyse burada asıl mesele şu: başkalarını tenkit etmenin biz hiçbir faydası yok. Vefat ettiğimiz gün tek başımıza kalacağız. Ben bu binayı kimseye vermem, ben bu makamı kimseye vermem, ben bu paramı kimseye vermem diyen, işte bu benim oğlumdur, bu benim hanımımdır, bu benim kocamdır, işte ben şunun için hayatımı veririm falan filan dediklerinizin hepsi geride kalacak tek başınıza Cenab-ı Hakk’ın huzuruna gideceksiniz. Orada hesabını veremeyeceğimiz bir işi şimdiden yapmayalım. Dolayısıyla dine yönelen insanlar duygusallaşırlarsa doğruları tutturmaları çok zor olur. Duygu mutlaka ikinci planda olacak akıl birinci planda olacak.
Mesela bir toplantıdaydık hiç unutmuyorum, orada birisi kalktı dedi ki: bizim efendi bizi kurtaracak dedi. Medine’de Hacca gelmişler. İşte kabirde kurtaracakmış, sıratın başında oturuyormuş kurtaracakmış falan filan. Dedim ki peki sizin efendiyi kim kurtaracak? Öyle deyince toplantıyı terk etti. Bu defa bu sorunun cevabını bulamadı ya, bu kelimenin altında kaldı ama ondan sonra ne oldu bilmiyorum. Türkiye’ye gelmiş bir çok yerlere konuşmuş ‘sizin efendiyi kim kurtaracak’ diyor.
Şimdi bak doğru söz kadar doğru bir şey yok. Peki sizin efendiyi kim kurtaracak? Evet yani demek ki Kur’an’ı Kerim’in en büyük suresinin adını veren olay basit bir olay değilmiş. Öyle sıradan bir hayvan kesme hadisesi değilmiş. Ve buranın iki ayrı şeyi var: Bakara kelimesi de boşuna seçilmemiş, öyle bir kelime ki lafzen müennes dolayısıyla inek olarak algılanabiliyor. Ondan sonra kelime boğaya dönüştürülüyor. Ve bu birkaç ayetin içerisine bütün o Firavun ve hanedanının inançları yerleştirilmiş oluyor.
Ey şimdi Kur’an’ı Kerim’in bir özelliği var biliyorsunuz Tevrat ve İncil’i tasdik eden kitap değil mi? Ey Tevrat ta ve İncil’de olan bazı şeyleri Kur’an’ı Kerim’de doğru olarak kabul edecek ki tasdik etmiş olsun değil m? Tevrat ta ve İncil’de olan şeyler hep yanlıştır derse tasdik olur mu? Demek ki bazı doğrular var ki orda o doğrular Kur’an’da olan doğrular olacak oda tasdik etmiş olacak. İşte burada onu da rahatlıklar görüyoruz. Bakıyorsunuz ki aynı ifadeler Tevrat’ın içerisinde var. O zaman ne oluyor işte dinler tarihi istiyorsanız Kur’an’ı Kerim’de var, insanların inançları karşısındaki yanlışlıkları istiyorsanız hepsi de var. İşte hulul denen ruhun bedenleşmesi reenkarnasyon da diyorlar oda var. Hepsi de var. Yani Kur’an’ı Kerim’e yaklaşırken bu şekilde yaklaşmak lazım, birde metot son derece önemli. Gerçekten son derece önemli.
Şimdi bakıyorsunuz büyük büyük alimler çok çok çalışmışlar ama hiç bir şey elde edememişler. Ey niye öyle oluyor? Çünkü ekip çalışması yapılmıyor bizde. Bakın ben size bu dersi anlattım ama bu dersi anlatmadan önce ne kadar ekip çalışmaları yaptık bu noktaya gelsin diye. Daha buraya gelmeden yarım saat önce yine arkadaşlarla toplaştık, yani yeni bilgilerimiz var mı yok mu diye.
Şimdi bir kişi olarak bir burada bu işin sözcülüğünü yapıyoruz yoksa arkada o kadar çalışan bu işi hazırlayan insanlar var ki; şimdi düşünün mesela ben bu bilgisayarı böyle koyuyorum siz oradan baktığınız zaman bu bilgisayarın sadece arka tarafını görürsünüz o da boş bir yer bir levha bunun bilgisayar olduğunu bilmezseniz önünde başka şeyler olduğunu bilmezsiniz bilmediğinizi düşünün ne olacak bu bir şeye yaramaz yazı bile yok bir yere asasın değil mi? Ama birde bu taraftan baktığınız zaman iş değişiyor. Ey oradan bakan buradan bakan alttan bakan birde içeriğini bilen bütün bunlar birleştiği zaman bir bütünü oluşturuyor.
Ama siz gözünüz ne kadar keskin olursa olsun isterseniz dürbünle bakın ancak bir taraftan görebilirsiniz, ancak görebildiğiniz kadar görebilirsiniz, algılayabildiğiniz kadar konuşursunuz. Şu taraftan bakan küçük bir çocuk bile olsa gördüklerini söyler sizin için ufuk açıcı olur. Onun için bizim çalışmalarımız da insanlar alimmiş cahilmiş bilmem öyle bir ayrım yoktur. Niye çünkü en âlim de ile en cahili de yaratan Allah’u Teala değil mi? İnsanların içerisine o kabiliyeti Allah yerleştirmiş değil mi? Bazen alimler zararlı oluyor. Niye biliyor musunuz? Zihin şartlanmış oluyor. O cahil dediğimiz insan şartlanmadığı için gerçeği söylüyor ama o biri şartlanmış bir de acaba şunu desem ayıplanır mıyım falan diye endişe var. Bazen öyle oluyor. Onun için Kur’an’ı Kerim çalışmalarında son derece dikkat etmek lazım.
Mesela işte şu 30. Cüzün mealini aldınız. Orada ki farkı herhalde görmüşsünüzdür değil mi? Yani baya fark olduğunu görmüşsünüzdür, hemen o bir Abdülaziz Hoca’nın çalışmasıyla olması mümkün değil. İmkan ve ihtimal yok. O önsözünde okuduysanız, iki ayrı gurubun Arapça bilenler ve bilmeyenler diye çalıştığını. Niye bilmeyenler? Şimdi birçok kişi bırak Allah’ını seversen öyle şey mi olur diyor bize. Güzel de bunu kim anlayacak kardeş. Hedef kitlen kim? Malı ürettin muhatabının ihtiyacını karşılamazsa senin malını alır mı? Bu ne iştir. Yani senin o hedef kitle dediğin kişi bunu anlayacak. Bunu kavrayacak. Biz şimdi Arapça ile Türkçe arasında zorlanıyoruz, zihnimiz de başka bir şey oluyor. Karşı tarafta ki başka bir şey söylüyor ve bazen hatta çoğu zaman son derece ufuk açıcı şeyler söyleniyor. Son derece faydalı şeyler ortaya çıkıyor. Ve ben şahsen şunu söyleyeyim; o Arapça bilmeyen arkadaşlarla yaptığımız çalışmalarda ki başarı Arapça bilenlerden hiçte eksik değil. Birçok zaman çok daha iyi sonuçlara varmamıza sebep oluyor.
Ben bu kadarını niye söyledim? Çünkü toplantılara katılıyoruz bakıyoruz ki ulema tek başına çalışıyor. Geçende birisi anlatıyor: efendim şu konuda görüş belirtebilmek için mezhebin jeoloji ise jeolojiyle ilgili onu bileceksin bunu bileceksin ya kardeşim ne gereği var. Bir ekip oluşturursunuz jeolojiyle ilgili çalışıyorsanız jeolojinin her dalında uzman olan insanların ekipte bulunur, Arapçayı bilen bulunur, Kur’an’ı Kerim bilen bulunur. Ben ne kadar uzman olursam olayım ben jeolojiden ezberlesem bile bildiğimin bir uzmanla kıyaslanmayacak kadar az olduğunu zayıf olduğunu herkes bilir. Yani her ilim dalının kendi uzmanları ile mutlaka çalışmalı ve Kur’an’ı Kerim’i o şekilde anlamayı …..
Peki böylece dersimizin birinci bölümünü bitiriyoruz.