Geçen dersimizde Bakara Suresinin 53. ayetinde kalmıştık. Burada Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor: “Musa’ya o kitabı ve furkanı verdik. Belki doğru yolu bulurdunuz. Bir gün Musa kavmine şöyle demişti: Ey kavmim siz kendinizi kötü duruma düşürdünüz, kendinize kötülük yaptınız, o buzağıyı kendinize tanrı edinmekle.” Bu buzağıya tutunmanızla kendinizi kötü duruma düşürdünüz. “Öyleyse sizi farklı yaratan Allah’a yönelin ve kendi kendinizi öldürün. Bu sizin için hayırlıdır. Yaratıcınızın yanında sizin için hayırlıdır. O da sizin tövbenizi kabul eder. Çünkü o tövbeleri kabul eden ve pek merhametli olandır, ikramı bol olan Allahü Teâlâ’dır. Şöyle demiştiniz bir gün de Musa Allah’ı açıkça görünceye kadar biz sana inanmayacağız. Hemen sizi o gök gürültüsü şeklinde olan yüksek ses, yıldırım sesi yakalamıştı. Siz böyle bakakaldınız.” Yani şaşkınlıktan gözleriniz açıldı, kapatamadınız. “Ölümünüzden sonra sizi kaldırdık belki şükrederdiniz. O beyaz bulutları sizin üzerinize gölgelik yaptık. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin. Onlar kötülüğü bize yapmadılar ama kötülüğü kendilerine yapıyorlar.”
Şimdi tekrar ilk okuduğumuz ayete dönelim, 53. ayet. “Musa’ya o kitabı ve furkanı verdik.” Şimdi Musa aleyhisselama kitap ve Furkan veriliyor. Furkan, kitabın dışında bir şey değil, kitabın özelliğidir. Buradaki yapılan atıf da atf-ı tefsirdir yani açıklayıcı bir atıftır. Furkan, Kuran-ı Kerim’in de özelliğidir, Tevrat’ın da özelliğidir, Allahü Teâlâ’nın indirdiği bütün kitapların özelliğidir.
Cenabı Hak kaç kitap indirmişti? Efendim? 104, buradan 104 dediler var mı artıran. 1 tane, peki başka? Açık artırmaya çıkardık. Her peygambere bir kitap indirilmiştir diyor Hacı Bey, katılan var mı? Epeyce taraftarın var. Peki, kaç tane peygamber var? Hayır, Kuran-ı Kerim’de kaç tane var diye değil. Adem aleyhisselamdan beri kaç peygamber var? Her topluluğa bir elçi gelmiştir. Kaç toplum var? Evet, şimdi bizim bir yanlışımızı daha düzeltmemiz lazım. Bunu daha önce söylemiştim, unutulmuş demek ki. Şimdi elinizdeki kitabın yani Kuran-ı Kerim’in 137. sayfasını açın.
Enam Suresinin 83’ten 89’a kadar olan ayetlere şöyle bir kısaca bir göz gezdirelim. Okumayacağım hepsini de. Şimdi burada “Bu bizim hüccetimizdir, kavmine karşı İbrahim’e verdik.” Şimdi burada arzu eden kendisi bakabilir. Burada Nuh aleyhisselamdan başlıyor İsmail aleyhisselama kadar, işte Musa aleyhisselam, İsa aleyhisselamdan, Harun, Yahya aleyhisselam, 18 tane peygamber sayılıyor. Yani Nuh aleyhisselamdan başlamak suretiyle 18 tane peygamberin adı zikrediliyor. İbrahim aleyhisselam var, İshak, Yakup, Nuh, şimdi Nuh aleyhisselamdan başlamak suretiyle dememin sebebi en büyükleri Nuh aleyhisselam olduğu için, İbrahim aleyhisselam ondan sonra gelen peygamberler. Sırayla sayılmıyor burada. Ondan sonra Davut aleyhisselam, Süleyman aleyhisselam, Eyüp, Yusuf, Musa, Harun, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas.
Mesela Sabiler var, bugün Irak’ta vardır. Kuran-ı Kerim’de de birkaç ayette geçer. İki ayette geçer Sabiler. Sabiler, kendisine Ginza adı verilen bir kitap indirildiğinden bahsederler. Hakikaten Ginza’yı okursanız orada bir ilahi kitap havasını görürsünüz. Tevrat ve İncil’i okuduğunuz zaman da bazı yanlışları olmakla birlikte bir ilahi kitap havasını orada bulursunuz. Ginza’yı okuduğunuz zaman da bulursunuz. Kendilerine Yahya aleyhisselamın peygamber olarak geldiğini söylerler ve bir kitap indirildiğini söylerler. Şimdi bakın burada Yahya aleyhisselamdan bahsetti ayeti kerime.
Zerdüştleri biliyorsunuz. İran’da daha çok bulunur. Bugün dünyanın birçok yerine dağılmışlardır. Zerdüştler de İdris aleyhisselamın kendi peygamberleri olduğunu iddia ederler. Tabi orada İdris demiyorlar. Onlar da İdris aleyhisselama indirilmiş olan kitaba inandıklarını söylerler. Gata derler. Gata’ları da okuyun orada da bir ilahi kitap kokusunu duyarsınız.
E şimdi birisi bir çalışma yapmış Veda’larla ilgili. Hindistan’daki kitaplar. Orada Muhammet aleyhisselama inanılmasına dair birtakım ifadeleri bulmuş. Fakat bizim bölgelerimizde biliyorsunuz, yani bizim kitaplardan hangisine bakarsanız gökten kaç tane kitap indi? İşte 4 kitap. Hangileri? Tevrat, İncil, Zebur, Kuran. Ondan sonra 104 suhuf denir ama o 104 suhuf ile ilgili hiçbir sağlam delil yoktur. İlginç olanı da akaid kitaplarında yer alır ama onla alakalı hiçbir sağlam delil yoktur.
Şimdi buraya dikkat edin. İsmail’de kalmıştık. İsmail, Elyasa, Yunus, Lut. Buraya kadar 18 tane peygamber sayılıyor. Diyor ki ondan sonra Allahü Teâlâ, “Babalarından…” Nuh aleyhisselamı düşünün. Nuh aleyhisselamın babaları derken kimler girer? İdris aleyhisselam girer mi, Şit aleyhisselam girer mi, Adem aleyhisselam girer mi? Hah. Aşağıya doğru gelirseniz “soylarından gelenler” diyor. 18 tane peygamberin soylarından gelenler. Bizim Peygamberimiz hangisinin soyundan geldi bunlardan? İsmail aleyhisselamın. İsmail aleyhisselam da İbrahim aleyhisselamın oğludur. Babaları, soylarından gelenler ve kardeşleri. Yani şimdi 18 tane peygamber sayılıyor. Yukarıya doğru, babaları; aşağıya doğru, bunların soylarından gelenler; sağa ve sola doğru, kardeşleri. Onlardan gelen peygamberler. O zaman kaç peygamber sayılmış oluyor? 18 peygamberin babaları yukarıya doğru, soylarından gelenler aşağıya doğru ve sağ ve sola doğru kardeşleri. Kaç peygamber oluyor? Ne kadar peygamber varsa hepsi. Yani ya babalarıdır bunların değil mi? Ya bunların soylarından gelenlerdir ya da kardeşleridir. Çünkü insanlığını babası zaten Adem aleyhisselam. Zaten Nuh aleyhisselam ondan sonra tekrar insanlar yeniden çoğalmadı mı? O zaman burada kaç peygamber sayılmış oluyor? Yani Enam Suresinin 83’ten 87’e kadar bütün peygamberler sayılmış oluyor mu? Tamamı sayıldı.
Peki, ne diyor burada Allahü Teâlâ? 89’da şöyle diyor: “Onlar, kendilerine kitap verdiğimiz peygamberlerdir.” Sadece buradaki 18 tane peygamber olsa kaç kitap indirilmiş olur? 18. Peki bunların babaları, soyları, yandan yöreden? O zaman şimdi Hacı Bey’in ve diğer birkaç arkadaşımızın el kaldırarak söyledikleri ne kadar peygamber varsa hepsine birer kitap inmiştir sözü doğru oluyor mu? Delili ne? İşte bu ayet. “Onlar kendilerine kitap verdiklerimiz…” Kitap!
Peki, Allahü Teâlâ az önce okuduğumuz Musa aleyhisselamla ilgili ayette ne diyor? “Musa’ya o kitabı vermiştik.” diyor değil mi? Peki burada da Musa geçiyor. Her birine kitap verdik değil mi? Burada da İsa geçiyor. O zaman kendisine kitap verilmemiş bir peygamber var mı? Yok. Böyle bir olay yok. Kendisine kitap verilmemiş peygamber yok.
Peki, ondan sonra ne geliyor? “…Hüküm verdik” Buradaki hüküm, hikmet demektir. Hüküm, hüküm işte, karar verme özelliği. Yani kitap veriyor ama birisine işte al bu kitabı. Ne yapayım o benimle konuşmuyor ki dersiniz değil mi? İçeriğini bilmiyorsunuz. O peygamberlere kitap verilmiş postacı gibi değil. Al bu kitabı götür falancaya ver değil. İçeriğini de öğretmiş, bu kitapla nasıl hüküm verilir, bu kitaptan nasıl hüküm çıkarılır, bu kitap nasıl uygulanır onu da öğretmiş. Onu da vermiş. İşte onun adına hikmet deniyor. Bizim peygamberimiz için de aynı şey kullanılıyor Kuran-ı Kerim’de. “İnsanlara kitabı ve hikmeti öğretir.” diye. Yani Kuran’dan nasıl hüküm çıkarılacağını öğretir peygamberler. Bu sadece bizim Peygamberimize ait bir husus değil, demek ki bütün, ne kadar nebi varsa hepsiyle alakalı bir hüküm. Bütünüyle ilgili.
Başka ne verdik? “Nebilik verdik.” Bu nebilik meselesi de çok önemlidir. Esas olan nebiliktir, resullük değil. Ama bizde o da tersine çevrilmiştir. Şimdi siz dikkat ediyor musunuz Allahü Teâlâ bu ayette açıkça bütün peygamberlere kitap ve hikmet verdiğini söylüyor mu? Kapalı bir tarafı var mı? Yoruma açık bir tarafı var mı? E peki, bu kadar açık ayet olduğu halde ne diye siz dersiniz ki 4 tane kitap inmiştir? Ondan sonra da hiçbir delili olmadan 104 de sahife inmiştir dersiniz? Ve bu ümmeti Muhammedi buna inandırırsınız? Ondan sonra da işte birisi Gata’larla çıkarsa şaşırıp kalacaksınız. Birisi Ginza ile çıkarsa şaşırıp kalacaksınız. Birisi Veda ile çıkarsa şaşırıp kalacaksınız. Yani Cenabı Hak demek ki yanılarak o ayeti indirmiş öyle mi? Haşa. Haşa Allah’ın yanlışını mı düzeltiyorlar burada? Tövbe estağfurullah. Bak, hükme de hükümdarlık diyor. İşte yanlış mana verirseniz böyle olur. Bağdat’tan döner.
Esas olan nebiliktir. Nebi demek vahiy alan kişi demektir. Yani o haberi alan, Allah’tan o kitabı alan kişiye nebi denir. Şimdi, Peygamberimizle nebilik bitmiştir. Onun için Peygamberimize ne der Allahü Teâlâ? “Ve hatemen nebiyyi” değil mi? Yani Azhap Suresi 40. ayette “Muhammet sizin erkeklerinizden birisinin babası değildir ama Allah’ın elçisidir…” Başka? “…ve peygamberlerin sonuncusudur.” Artık peygamberlik defterini mühürlemiştir, bitti o defter, artık kapandı.
Şimdi, nebilerin sonuncusudur diyor. Burada da nübüvvet dedi değil mi bir önceki ayette. Hepsine nebilik verdik diyor. Kuran-ı Kerim’de resullerin sonuncusu diye bir ifade yoktur. Onun için mesela Nuh kavmiyle ilgili “Nuh kavmi resullerini inkar ettiler.” diye ayet geçer. Nuh kavmine kaç tane peygamber gelmişti, resul gelmişti? Nebi olarak tek Nuh aleyhisselam vardı ama resul olarak çok kişi vardı. Yani resul demek, bir peygamber dese ki git şu ayetleri falan yerde tebliğ et. O resul olur. Yani elçi olur. Ama Allah’tan ayet alamaz. Ayetler sadece Nuh aleyhisselama iner ama Nuh aleyhisselamın döneminde binlerce kişi gider köylerde, kasabalarda, şehirlerde bunları tebliğ eder. Tebliğ edince neyi tebliğ etmiş oluyorlar? Allah’ın sözünü. O zaman resul olur. Ama nebi olamazlar. Fakat bizim kitaplarda tam bunun tersidir. Şimdi mesela “Ad kavmi resullerini inkar ettiler.” vardır. Ad kavmine kaç tane nebi gitti? Belki Hud aleyhisselam gitti, başka yok. Ama resuller Hud aleyhisselama indirilen kitabı gidip de köylerde, kasabalarda, şehirlerde anlatan kişiler resul olur. Onun için Kuran-ı Kerim’de peygamberler dışında hiç kimse için nebi kelimesi kullanılmamıştır. Ama resul kelimesi başkaları için kullanılmıştır. Mesela firavunun, Yusuf aleyhisselama göndermiş olduğu kişiye resul diyor. Yusuf Suresi 50. ayette “o resul Yusuf’a geldiği zaman rabbine git dedi.”. Rabbi kimdi o resulün? Kraldı, firavundu. Rabbine gitti. Ama resul kelimesi bakın onun için de kullanılıyor ama nebi kelimesi Allah’tan vahiy alan dışında hiç kimse için kullanılmıyor ve de nebilik Muhammet s.a.s. ile bitmiştir. O zaman sizin herhangi biriniz Kuran-ı Kerim’e hiçbir şey katmadan, herhangi bir şey de çıkarmadan bir ayeti çok iyi anlar ve kavrarsanız, gider bir insana anlatırsanız ne yapmış olursunuz? Resullük yapmış olursunuz. Ama nebilik olmaz. Alamazsınız, vahiy alamazsınız. Alınmış, bitmiştir.
Şimdi burada gördünüz mü? Her birine nebilik verdik diyor, resullük kelimesi geçmiyor. Çünkü alınan tebliği niye alıyor peygamber? Tebliğ etmek için. Tebliğ ettiği zaman resul olur, aldığı zaman nebi olur. Yani mesela sizden biriniz diyelim ki öğretmen oldunuz. 24 saat öğretmensiniz değil mi? Günde kaç saat öğretmenlik yaparsınız? Birkaç saat, bazı günler hiç yapmazsınız. Yazın tatil olduğunda size öğretmen demezler mi? İşte nebilik, öğretmenlik gibi bir görevdir. Yani bir unvandır. Muhammet aleyhisselam ve diğer peygamberler nebi oldukları günden ölünceye kadar nebidirler. Ama tebliğ ettikleri saatte resuldürler. Allah’ın ayetini anlattıkları zaman resuldürler, anlatmadıkları zaman nebidirler. Dolayısıyla Peygamberimiz s.a.s. ile ilgili uyarılar yapıldığı zaman hangi isimle yapılır? Nebi mi, resul mü? Nebi. Çünkü resullük görevinde hata yaparsa Cenabı Hak adamın şah damarını koparır.
Yani şimdi öğretmen olarak siz günlük hayatınızda hata yapabilirsiniz. Ama derste hata yaparsanız bunu affetmezler değil mi? Dersi verirken yapmamanız gerekir. Ama günlük hayatta insansınız. Onun için Peygamber s.a.s. ile ilgili gelen uyarılarda hep nebi kelimesiyle gelmiştir. Mesela Enfal Suresinin 67. ayeti: “Hiçbir peygamberin (nebinin) harp meydanında tam hakimiyet kurmadan esir almaya hakkı yoktur.”. Hiçbir nebinin diyor. Bu peygamber kelimesi de aldatıcı oluyor. Bu kelimeyi kullandığımız zaman Türkçemizde her ikisine de peygamber diyoruz. Bu da aldatıcı oluyor. Aslında nebi ve resul kelimelerini kullanmak lazım ki. Ama alışkanlık, insan farkına varmadan kullanıyor. Birbirine karışmasın.
İşte mesela “Ey nebi Allah’ın sana helal kıldığını sen niye haram kılıyorsun?”. Resul olarak olduğundan ne diyor Allah, resul olarak? “Allah’ın ve resulünün haram kıldığını haram kılmayanlar…” diyor. Resul dendiği zaman haram kılan kelimesi var. Allah’ın ve resulünün haram kıldığı. Ya da Araf 157’de “Resul olarak temiz şeyleri helal kılar, pis şeyleri haram kılar.” diyor. Resul olarak. Resul olarak kendiliğinden bir şey söyleyebilir mi? O zaman haram kılan resul mü yoksa onu gönderen mi? Gönderen. Şimdi mesela ben size desem ki içki haramdır. Siz gidip başka yerde deseniz ki Abdülaziz Hoca diyor ki içki haramdır diyor. Ben mi haram kılmış oluyorum. Allah haram kılmıştır, ben onu size bildiriyorum. Onun için resul sadece tebliğ eder. Dolayısıyla Allahü Teâlâ ne diyor? “Resule düşen sadece tebliğdir, başka bir görevi yoktur resulün.” Sadece tebliğ olduğu için işte o haram kılar ifadesi geçer ama bunu anlayamayanlar şöyle söylerler: Peygamberin de haram kılma yetkisi vardır derler. Haşa, Allah’ın yanında. O zaman ikinci bir otorite, ikinci bir şari devreye girer, iki başlı bir din haline gelir ki zaten hep onun sıkıntılarını çektiğimizi her derste söylüyoruz size.
Onun için bunlar son derece önemli şeylerdir. Yani bizim İslam alemi için belki çok yeni bilgilerdir, bildiğim kadarıyla. Ben şahsen anlattıklarımın Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir yerde yazılı olduğunu bilmiyorum. Fakat çok ilginç bir şey var. Mesela biz her zaman övünüyoruz hoşgörülüyüz diye. Doğru bu, hoşgörülülük bizden kaynaklanmıyor, Allahü Teâlâ’nın emrinden kaynaklanıyor. Cenabı Hak ne diyor? “Dinde zorlamanın hiçbir şekli olmaz.” diyor. Allah böyle diyor ama biz ne yapıyoruz? Bir adam Müslüman oldu mu kafir olma hürriyetini kaybetmiş oluyor öyle değil mi? Kafir olursan sana 3 gün müsaade. Ya tövbe eder Müslüman olursun ya da öldürülürsün. Güzel de sen bir kere öldüreceğini peşin olarak bildiriyorsun. Öleceği belli olan bir kişinin tövbesi kabul ediliyor mu? Nisa Suresinin 17. ayetinde “Kötülük yapıp duran, ölüm gelip çattığı zaman ben tövbe ettim diyenin tövbesi tövbe değildir.” diyor Allahü Teâlâ. Sen adama diyorsun ki seni öldüreceğim ya tövbe et ya da öldüreceğim. Kardeşim o saatteki tövbe zaten geçersiz. Birincisi, adam sana mı tövbe edecek? Sen kimsin? Sen ilah mısın? Hani sen Hıristiyanları tenkit ediyorsun, günah çıkartıyorlar diye? Sen ne çıkartıyorsun burada? Senin çıkarttığın ne? Başka bir şey mi çıkartıyorsun. Sonra tövbe ağızdan mı kabul edilir, kalpten mi olur? Nereden çıkarıyorsun sen bunu? Ondan sonra Cenabı Hak insanlara inanma ya da inanmama hürriyeti vermiş, adam inandıktan sonra kafir olma hürriyetini elinden aldım diyorsun. Ya sen bırak Allah’ını seversen, sen kimsin?
Şimdi bir başka şey, yani bu dediğim 4 mezhepte de, hatta başka mezheplerde de ittifakla kabul edilen bir hükümdür. Dinden dönen öldürülürmüş. Halbuki Cenabı Hak çok açık ve net olarak… Ha o da var. Peygamberimize söverse diyor tövbe etse dahi kabul edilmez, tövbesini Allah affeder ama biz öldürürüz. Bazıları bütün mürtetlerle ilgili diyor evet.
Şimdi anlatırlar. Temel, Galata Köprüsünden geçiyormuş, birisi gelmiş çarpmış. Pardon demiş. O da adamı almış atmış denize. Ya niye böyle yaptın dediklerinde Temel: Bana pardon dedi. Ya kötü bir şey söylediyse demiş. Şimdi o her ihtimale karşı adamı öldürüyorlar. Tövbe ederse ahirette Cenabı Hak şey yapsın. Tamam da sen hangi hakla öldürüyorsun? Ve buna İslam dini diyoruz.
Şimdi gelelim öbür tarafa. Bakın Cenabı Hak burada bütün nebilere kitap verdiğini bildiriyor mu? O zaman dünyanın neresinde bir dini oluşum varsa altını karıştırın bir peygamber çıkar. Ellerinde de bir kitap olur. Ama o kitabı bozmuşlardır, o başka bir şey. Olmayabilir de. İbrahim aleyhisselamın kitabı mesela Mekke’de yoktu, kaybolmuştu. Onun için onlara ehli kitap demiyordu ellerinde kitap olmadığı için. İbrahim aleyhisselama kitap indirilmediği için değil, Mekkelilerin elinde kitap olmadığı için ehli kitap denmiyordu onlara.
O zaman niye böyle küçültülmüş, bir kere şu olmuş. Mesela Anadolu’yu biz fethettiğimiz zaman kaç tane din vardı Anadolu’da? Alparslan’a yardımcı olan Kürtler, Alparslan’a yardımcı olan Kıpçaklar, diğer Türk boyları ne oldu? Müslüman mıydı bunlar? Anadolu’da sadece Yahudi ve Hıristiyan mı vardı? E niye sonra bakıyorsunuz 3 tane din kalmış? Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık. Diğerleri nereye gitti? Duman mı oldu bu adamlar? Hani sizde din özgürlüğü vardı? İnsanların kafir olma hürriyetinin olmadığı bir yerde Müslüman olma hürriyetinden bahsedilemez. Yani adam zorla Müslüman’ım demek durumundaysa adamın Müslüman’ım dediğini de inanamazsın. İnsanları zorla münafık yaparsın. Başka bir şey yaptığınız yok.
İşte buradan öyle anlaşılıyor ki bunlar kendi aralarında anlaşmışlar gelin 3 tane kitap kabul edelim. Zaten Zebur, Tevrat’ın içerisinde Mezmurlar diye bir bölüm olarak duruyor. Tevrat, İncil, Kuran. Onun dışındakilerin hepsi tukaka. Mesela gidiyorlar Hindistan’a ya Müslüman olursunuz ya da ehli kitaptan birisi. Yoksa hepinizi öldürürüz. Adamlar bakıyor ne yapalım? Sih diye bir şey oluşturuyorlar, görüntüsü Müslüman ama içerisi yine Hindu.
Peki, Anadolu’da ne oluyor? Anadolu’da da birçok yerde alevi şemsiyesiyle o insanlar eski inançlarını devam ettiriyorlar. Onun için bakın hiçbir yerin alevisi, diğerlerine benzemez. Çünkü bir kere büyük bir korkuyla bizi öldürecekler diye bir sır perdesi içerisine bürünmek zorunda kalmışlardır. Din hürriyeti bu mu? Bu hürriyet sadece Yahudi’ye Hıristiyan’a mı var? Bakın mesela Yahudi ve Hıristiyan’a müşrik bile denmez bizim geleneğimizde. Müşrik başkalarıdır. Çünkü bir siyasal kategoridir bu. Dini bir kategori değil. Çünkü müşrik dediğiniz zaman yaşama hakkı yoktur. Ama Yahudi ve Hıristiyan dediğiniz zaman o ehli kitaptır. Peki, Kuran-ı Kerim bunlara müşrik diyor, ne yapacağız? O ayetleri hiç görmezler.
İşte bakın çok açık, herhangi bir tevile ihtiyaç olmadığı halde bütün peygamberlere kitap indiğinden bahsediyor Allah. Yani bütün nebilere. Ama bizim işte hepinizin bildiği öyle. Geçende işte ilahi kitaplarla ilgili mastır yapmış bir arkadaşa anlattım durumu. Ayetleri gösterdim. Mastır yaptığı halde hocası böyle bir şeyden haberdar olmadığı için, tefsir hocası bundan haberdar olmadığı için aynı bizim gelenekte olduğu gibi 4 tane büyük kitap, 104 tane de suhuf, o kadar. Dedi ki valla ben mastır yeniden yapmam lazım dedi.
Şimdi tekrar başa dönüyoruz. 53. ayeti tekrar okuyoruz. “Musa’ya o kitabı verdik ve furkanı verdik.” Furkan bütün ilahi kitapların ortak adıdır, hakla batılı ayıran vasıf demektir. O Âl-i İmrân Suresi ilk ayetlerinde de belirtiliyor. Onu da az sonra okuruz. “Belki doğru yolu bulurdunuz.” Şimdi Tevrat kime indirilmiştir? Korktunuz tabi değil mi? Tevrat kime indirildi? Musa aleyhisselama Tevrat indirilmedi. O bizim gelenekte o var. Kuran-ı Kerim’in hiçbir ayetinde Musa’ya Tevrat’ı indirdik diye bir ifade yoktur. Bakın bu ayette ne diyor? “Musaya el kitabı verdik.” Şimdi deniyor ki bu el kitap işte Tevrat’tır elimlamlı olduğu için. E kardeşim az önceki o bütün nebilerle ilgili de el kitap kelimesi geçti.
Tevrat, bugünkü Tevrat işte Ahd-i Atik deniyor. Eski Ahid diye adlandırılan o kitap, Tevrat içinde Musa aleyhisselama indirilmiş olan kitap var, içinde Davut aleyhisselama indirilmiş olan Zebur var. İçinde Süleyman aleyhisselama indirilmiş olanlar var. Çok sayıda demin işte Yahya sayıyordu da ooo şimdi sayacak olsa kaç dakika sürer. Şimdi o İsrailoğullarının peygamberlerinin tamamına indirilmiş olan kitapların ortak adı, hepsinin toplu adı Tevrat. Dolayısıyla mesela İsrailoğullarına Tevrat verdik diye ayet var ama Tevrat’ın kime indirildiğine dair bir ayet yok. Çünkü Tevrat tek bir peygambere indirilmiş olan bir kitap değildir.
Mesela Maide Suresinin 44. ayeti kerimesinde Allahü Teâlâ şöyle diyor: “Tevrat’ı indirdik, içerisinde hidayet var, doğruyu gösteren bilgiler var ve nur vardır. Onunla Allah’a teslim olmuş olan nebiler hükmederler.” Nebiler kimdi? Kendine kitap indirilenler değil mi? İşte her birinin kendine indirilen onun bir bölümü, diğerleri de dahil. “Yahudiler için onlar hükmederler.” Başka kim hükmeder? “Rabbaniler hükmederler Tevrat’la.” Rabbani kimdir? Kendisini Rabbe vermiş, kendisini dine vermiş olan kimseler, ibadete vermiş olan kimseler. Başka kim? “İlim adamları hükmederler” Onunla, Tevrat’la. Şimdi rabbaniler, din adamlarıdır. Ahbar, ilim adamlarıdır.
Şimdi ilim adamları Tevrat’la nasıl hüküm veriyorlar? Mesela bunun bir örneği var. Süleyman aleyhisselam zamanında o kitaptan bilgisi olan kişi ne yapıyordu? Yemen’den Belkıs’ın tahtını Kudüs’e getiriyordu. İşte o da öyle hükmediyordu. Ama şimdi bakın orada hem ilim adamları Tevrat’la hükmediyor, hem din adamları Tevrat’la hükmediyor.
Şimdi bizde biliyorsunuz epey bir zamandır bir hareket başlattık Allah’a hamdolsun. Yavaş yavaş yaymaya uğraşıyoruz ama bayağı zor. Kuran-ı Kerim bir din kitabı değildir diye sürekli burada anlatıyoruz. Kuran-ı Kerim din kitabıdır da Allah’ın tarif ettiği manada din kitabıdır. Ama Allah’ın tarif ettiği manada din, bizim kitaplarda yok ki. Yani bizim kitaplar dini Allah’ın tarif ettiği gibi tarif etmiyor ki. Din dediğiniz zaman işte ibadetler, inanç, birtakım muameleler falan anlaşılıyor. Halbuki Allahü Teâlâ’nın tarif ettiği din ne? Allah, dini nasıl tarif ediyor? Hangi ayetle tarif ediyordu? Allahü Teâlâ hangi ayetle dini tarif ediyordu? 30. Surenin 30. ayeti, kafanıza böyle iyice yazın. Eğer dinin tarifini doğru bilmezseniz o zaman sizin ne iddianız olacak? O zaman bizim gelenekle farkımız ne olur?
Orada ne diyor Allahü Teâlâ? “Yüzünü dosdoğru bu dine çevir.” Hanif, dosdoğru demektir. Ama mealde ne diyor? “Sen yüzünü hanif olarak dine…” Bak önce şuradan bir okuyayım. “Sen yüzünü hanif olarak dine.” Ne anlarsınız “hanif olarak dine”? Herhalde Hanefi Mezhebinden bahsediyor dersiniz. Ne diyeceksiniz? “Sen yüzünü hanif olarak dine.” Bak hanifi de açıklamış. Eğriliğe sapmaksızın doğru yoldan giden demek. Kardeşim bunun Türkçe karşılığı yok mu, dosdoğru desene şuna. Eğriliğe sapmaksızın doğru yoldan giden dediğiniz zaman, şu bak falanca yere git, şu yoldan git, dosdoğru git, sağa sola sapma dediğin zaman hanif olarak git mi diyorsun, dosdoğru git mi diyorsun? Türkçede bunun karşılığı varsa niye o kelimeyi kullanmıyorsun. “Yüzünü hanif olarak dine Allah’ın insanlara hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur.” Ne anladınız buradan? “İşte dosdoğru din budur fakat insanların çoğu bilmezler.” Nedir dosdoğru din? Anlaşılıyor mu buradan? Yani ben mi anlayamıyorum? Yani ya hakikaten neyse. Ben çoğu zaman kendi kendime diyorum ki acaba diyorum bizde bir anormallik mi var yani?
“Yüzünü dosdoğru bu dine çevir.” Bu din ne? “Allah’ın fıtratına çevir.” Fıtrat ne demek? Bak fatara, bak şu kağıdı şöyle ikiye böldüm bunun adı fataradır. Bölünme demektir. Çoğalmada hangi bölünmeden bahsederler? Mitoz ve mayoz bölünme. Birisi oluşumu, birisi gelişimi sağlar. İşte fıtrat o, bölünme. Onun için gökler ve yerde de fatıris semavati vel ard burada da fıtratallahilleti fatarannasi aleyha diye geçiyor. Bu Allah’ın fıtratı ki insanları ona göre yaratmıştır. Şimdi insanın yaratılışında bölünme nedir? Ana rahminde yumurta döllendikten sonra ne yapıyor? Bölünüyor değil mi? Ondan sonra ikiye bölünüyor, dörde, sekize, on altıya bölünerek çoğalıyor.
İşte bu oluşumda, gelişimde, değişimde uygulanan kanun ve kuralların tamamına fıtrat deniyor. Bir başka deyişle Kainatta geçerli tüm kanunlara fıtrat deniyor. Yani varlıkların oluşması, gelişmesi ve değişmesinde uygulanan kanun ve kurallar fıtrat. Kainatta geçerli bütün kanunlar fıtrat. O zaman dine ne diyor Allah? Diyor ki “Yüzünü dosdoğru bu dine çevir, Allah’ın fıtratına. İnsanları ona göre yaratmıştır.” O zaman din nedir? Kainatta geçerli tüm kanunlar bütünüdür değil mi? Varlıklarda geçerli kanunların bütününe Allah’ın dini denir.
İnsanları da ona göre yaratmıştır Allah. İnsanları ona göre yarattığı için insanlar dine uydukları zaman ama uydurulmuş dine değil, indirilmiş dine. Yani Allah’ın indirdiği dine uydukları zaman içi ve dışı rahat eder, son derece mutlu olur. Mesela şimdi siz Allah’ın ayetlerini dinlediğiniz zaman zihniniz rahatlıyor mu? İçiniz açılıyor mu? Yaşadığınız zaman da öyle oluyor. Son derece mutlu olur.
Şimdi ne dedi burada Cenabı Hak? Allah’ın insanları ona göre yarattığı fıtrata. İşte bakın dini, kainat kanunları olarak gösteriyor. İlk inen ayetleri hatırlar mısınız? Ne diyor orada? “Oku, yaratan Rabbinin adıyla.” Hemen neye dikkat çekiyor? Fıtrata. O zaman bakın, peki sonra ne oluyor? Her zaman yine burada tekrarladığımız sizin inşallah unutmadığınız bir şey var. Az öncekini de çok tekrarlıyoruz ama hepinizin hemen cevap vereceğini zannetmiştim, o 30’a 30 için ama neyse.
Şimdi, Allah’ın kaç tane kitabı vardı? İki tane kitabı vardı. Bunu başka açıdan sordum. Şimdiye kadarki başka, o başka. Biri, indirdiği kitap, bu kitap. Bir de yarattığı kitap, tüm varlıklar alemi. Bu kitabın en küçük bölümüne Allah hangi adı veriyor? Ayet adını veriyor değil mi? Peki, yeryüzünde yarattıklarına ne diyor? Onlar da ayet. Bu kitapta kaç tane ayet var? 6248 tane. Peki, kainatta kaç tane ayet var? Sayma imkan ve ihtimali yok. Peki, ilim adamları neyi okuyor? Kainattaki ayetleri okuyor. Peki, kendine din adamı diyen kişiler neyi okuduklarını iddia ediyorlar? Kuran’daki ayetleri.
Şimdi peki, ikisi de ayet okuduğuna göre yani ilimle meşgul olanlar da ayet okuyor, hangi ilim olursa olsun. İster sosyal bilimler olsun ister tabi bilimler, ister hangisi olursa olsun. İki taraf da ayet okuduğuna göre o zaman birisinin diğerine caka yapmasının bir anlamı var mı? İkisi de Allah’ın ayetlerini okuyor. Ama bir fark var. şimdi bilim adamları gecelerini gündüze katarak, binlerce deney yaparak, birkaç satırlık bilgiye ulaşmaya çalışıyorlar değil mi? Yazılı hale getirmeye çalışıyorlar. Yazdığınız zaman ciddi bir noktaya ulaşmış oluyorsunuz ama doğruluğundan emin olamıyorsunuz. Peki, Kuran-ı Kerim tüm kainatı yaratmış olanın yazdığıdır. O zaman asıl ilim kitabı hangisi?
Biz ne yaptık Kuran-ı Kerim’i? Din kitabı yaptık. Bizim anladığımız manada din. Ama Allah’ın tarif ettiği manada din olursa elbette ki öyledir. Ama biz Allah’ın tarif ettiği dini anlıyor muyuz? Yani kainatta geçerli tüm kanunlar bütünüdür din demiyor mu Allah burada? Biz öyle mi tarif ediyoruz? Öyle tarif etmediğimiz için o zaman olayı giderek küçültüyoruz.
Sadece işte mesela bakın 6248 ayet var Kuran-ı Kerim’de. Ben fakültede talebeyken bitirme ödevini ahkam ayetleri konusunda aldım. ve hakikaten elhamdülillah bayağı ciddi çalışmışız ki ben onu lisansta, yüksek lisansta, doktorada okuttum talebelere. Yani bitirme ödevi olmasına rağmen çok iyi olmuş Allah’a hamd olsun.
Şimdi, orada ahkam ayetlerini sayarak en fazla 150’ye çıkarıyorsunuz. Bazıları böyle kırpıntı birtakım kelimelerle işte 1000’e kadar çıkartıyorlar. E peki, Kuran-ı Kerim’in 6000 küsur ayetin o 5000 küsur tanesi niçin indirilmiş? Kaldı ki bu 1000 tane ayetin içerisinde de her bir konuyla ilgili o kadar çok mesele var ki. Bakın biz Kuran-ı Kerim’i ne yapıyoruz? Öldürmüyor muyuz? İşte Kuran-ı Kerim bilim kitabıdır. İnşallah, lütfen hepinize söylüyorum, elinizden ne geliyorsa yapın, yemeyin içmeyin, eğer gerçekten dünyada da ahirette de başarılı olmak istiyorsanız, büyük bir şeref kazanmak istiyorsanız, hem dünyalığı hem ahireti kazanmak istiyorsanız yemeyin içmeyin, elinizden geldiği kadar bu hizmete yardım edin. Kuran-ı Kerim’i bütün ilim dallarının ana kitabı haline getirelim. Biz getirmeyeceğiz, ana kitabı olduğunu ispatlayalım, gösterelim onlara. Ama bu benim söylediklerimi Kuran’ı savunanlara anlatırsanız hayal der. Kuran’a karşı olanlara anlatırsanız hayal der. Gülüyorlar. Ya bırak Allah’ını seversen, öyle şey mi olur? Ben de diyorum gelin birlikte okuyalım. Gelin.
İşte onun için bakın, şimdi tekrar okuyorum. Maide 44. ayeti, diyor ki Allahü Teâlâ: “Biz o Tevrat’ı indirdik. İçerisinde bir hidayet ve nur var. İnsanın önünün aydınlatıyor ve doğru yolu gösteriyor. Onunla peygamberler hüküm veriyorlar.” Yani ondan hüküm çıkarıyorlar, hikmet çıkarıyorlar yani kanun ve kurallar çıkarıyorlar onlar. “Allaha teslim olmuş olan nebiler,” Başka kimler? Kim için çıkarıyorlar? “Yahudiler için” Çünkü Yahudiler ona inanıyordu, başkaları inanmıyordu. Ne yapacaksın ki başka alakalı olarak? “Rabbaniler de hükmediyor, ilim adamları da.” Rabbaniler, din adamları; ahbar, ilim adamları da hükmediyor. İşte ilim adamları hükmettiği için o şeyde Süleyman aleyhisselamın yanında kendisine kitap verilmiş olan, bu kitaptan aldığı ilimle uzaktan o eşyayı getirmiş. O ilim bu Kuran-ı Kerim’de var. Ama daha da ilerisi vardır tabi. Daha da büyükleri de vardır. Ama önce bunu insanlara ispatlamak mecburiyetindeyiz.
Dolayısıyla gerçekten bu hareket çok büyük bir hareket de. Mesela biz Avrupa’da 4 konuda birlikte çalışacağız diye protokol imzaladık. Adamlar bunu yapacağımıza inandılar ve her birisinin de yürütmesi yani lideri durumunda olan biziz. Bizim ağzımıza bakıyorlar. Bu söylediğimin doğru olup olmadığını öğrenmek isteyenler lütfen bizim internet sitemizdeki o görüşmelere baksınlar. Öyle sıradan üniversiteler de değil bu gittiklerimiz. Birisi dünyanın yeni ekonomik düzenini felsefi altyapısını birlikte oluşturalım. Diğeri tabi hukuk. Üçüncüsü insanın başlangıcı, yaratılışı, kişisel hayatın başlangıcı. Dördüncüsü de tarih boyunca Müslüman Hıristiyan ilişkileri. Şimdi orada tamam da burada geldik maalesef çok ciddi manada zorlanıyoruz bize arkadaşlık yapacak kişileri bulmakta. Bulamayınca oraya da gidemiyoruz. Şimdi, inşallah bir ay sonra arkadaşlar gidecek diyecekler ki valla biz Türkiye’den kimseyi bulamadık, gelin sizinle yapalım demek için gidecekler bir ay sonra Allah nasip ederse.
Şimdi tamam, şeyi bitirdik. Kaseti bitirmişiz başka şeyi değil de. Ha, duyuru var bir duyuruda bulunayım da bu konuya devam ederiz. Çünkü bu konu son derece önemli bir konu. Ve o zaman tam dünya hakimiyeti kimin eline geçecekmiş haftaya inşallah o ayetleri okuyacağım. Bugün Yahudiler, Hıristiyanlar dünya hakimiyeti peşinde koşuyorlar. Boşuna koşuyorlar. Yapacakları hiçbir şey yoktur. Ellerine hiçbir şey geçmez. Boşuna. Müslüman olmadıktan sonra hiçbir şey elde edemezler. Bunu bilmeleri lazım.