Kur’an-ı Kerim’i anlama çalışmasında Bakara suresinin 34 ve devamı ayetlere geldik. Oradan itibaren okuyacağız.
“estaizübillah”
“Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis, eba vestekbera ve kane minel kâfirîn. ”
“Meleklere Âdem’e secde edin dediğimiz zaman, hemen secdeye kapandılar, sadece iblis kapanmadı. Direndi, büyüklendi, kendisini büyük gördü ve kâfirlerden oldu.” (Bakara, 2/34)
“Ve kulna ya ademuskun ente ve zevcukel cennete ve kula minha rağaden haysu şi’tuma, ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimîn.”
“Âdem’e Dedik ki: “Sen ve eşin şu bahçeye yerleşin. İstediğiniz yerden bol bol yiyin. Şu ağaca yaklaşmayın, yanlış yapanlardan olursunuz””( Bakara, 2/35)
“Fe ezellehumeş şeytanu anha fe ahracehuma mimma kana fih, ve kulnehbitu ba’dukum li ba’din aduvv, ve lekum fil erdi mustekarruv ve metaun ila hîn.”
“Şeytan ikisini de oradan kaydırdı ve bulundukları yerden ikisini de çıkardı” yani cennetten çıkardı, o bahçeden çıkardı. “Dedik ki: “ İnin oradan aşağıya. Biriniz diğerine düşman olacak” Sizin için bu topraklarda yerleşme yeri var ve belli bir sürede yararlanma imkânınız olacaktır.” (Bakara, 2/36)
“Fe telekka ademu mir rabbihi kelimatin fe tabe aleyh, innehu huvet tevvabur rahîm.”
“Âdem Rabbinden bazı sözler işitti (bazı azarlar işitti), hemen Rabbine dönüş yaptı”. Yani o uyarılardan payını aldı ve Rabbine dönüş yaptı. “Çünkü O tövbeleri çok kabul eden ve pek merhametlidir.” (Bakara, 2/37)
“Kulnehbitu minha cemia, fe imma ye’tiyennekum minni huden fe men tebia hudaye fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenûn. “
“Dedik ki: “Oradan hep birlikte inin. Size benden bir hidayet gelir, ne yapacağınıza dair bir yol gösteren gelirse, ya da yol gösteren bir kitap inerse “Kim benim gösterdiğim yola uyarsa” o yoldan giderse, “Böylelerinin üzerinde ne korku olacak ne de üzüntü çekeceklerdir.” (Bakara, 2/38)
“Vellezine keferu ve kezzebu bi ayatina ulaike ashabun nar, hum fiha halidûn.”
“Ama kim kâfirlik eder, görmezlikten gelir emirlerimi ve ayetlerim karşısında yalana sarılırsa, bunlar cehennemliktirler, bunlar cehennemde sürekli kalacaklardır.” (Bakara, 2/39)
Tekrar başa dönelim, ayetleri biraz daha ayrıntılı olarak anlamaya çalışalım. Biliyorsunuz Allah-u Teâlâ bir yerde kısa ve özlü olarak anlattığı şeyi başka bir yerde ayrıntılarıyla anlatıyor ve insanların o konu hakkında geniş bilgi edinmesini sağlıyor. Hûd suresinin baş tarafında:
“estaizübillah”
“….kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet mil ledun hakimin habîr.”
“Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış,” yani hüküm, bir takım emirler, yasaklar ifade edecek şekilde, bir takım hükümler ifade edecek şekilde sevk edilmiş. “sonra da hakim ve habir tarafından” doğru karar veren, her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından “açıklanmıştır”. (Hûd 11/1)
Bunun böyle olması:
“Ella ta’budu illellah…”
“Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir…”(Hûd 11/2)
Şimdi, Kur’an-ı Kerim’de bir ikili sistem var, bunu da sık sık söylüyoruz. Bunun adına Cenab-ı Hak “Mesâni” diyor, “ikişerliler” diyor. Ve bir “muhkem” ayet var, bir onun “müteşabihi” var, onu açıklıyor, bunlar ikiliyi oluşturuyor. Onun iki tane daha müteşabihi yani benzeri lan ayetler var, o da ediyor dört, böyle iki iki gidiyor. Ve bunlar kümeler halinde oluyor.
Şimdi, Âdem (a.s.) la İblis olayı Kur’an-ı Kerim’de sekiz yerde, sekiz ayrı küme halinde açıklanmıştır. Biz bunlardan konumuzla ilgili olanlarını okuyacağız inşallah. Bu da enteresan, şimdi, sekiz; önce iki, ikinin iki katı dört, dördün iki katı sekiz. Bazı yerlerde böyle ama tamamında bunu böyle henüz tespit edebilmiş değiliz. Daha zaten işin başındayız. Belki ilerisinde bunla alakalı çalışmalar artarsa, bu sayılarla ilgili, ikinin katları şeklinde mi gidiyor, başka şekilde mi gidiyor, onu daha net olarak ortaya koyabiliriz. İkinin katları şeklinde gittiği çok kesin de, iki, dört, sekiz, on altı, otuz iki öyle mi gidiyor, yoksa iki dört altı sekiz on şeklinde mi gidiyor bu birbirini açıklayan ayetler. Onlar inşallah daha sonra bu konuda uzun uzun çalışmalar yapıldığı zaman ortaya çıkar.
Şimdi, tekrar 34. ayet-i kerimeye dönüyoruz;
“Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis”
“Meleklere Âdem’e secde edin diye emretmiştik” diyor Allah-u Teâlâ “hemen, hepsi secdeye kapandı, sadece İblis kapanmadı”
Bu emir verilinceye kadar İblis gayet itaatkâr, hiçbir problemi yok, mümin bir varlıktı
“eba vestekbera ve kane minel kâfirîn. ”
“eba” “direndi”, “vestekbera” “kendisini büyük gördü”, “ve kane minel kâfirîn.” “ve böylece kâfirlerden oldu.”
Demek ki burada kâfirliğin iki sebebi anlatılmış oluyor ki bu son derece önemli, ilk kâfir olan İblis olduğu için. “Direnmek” ve “Kendini büyük görmek”. Allah’a karşı direniyor ve kendisini Cenab-ı Hakk’a karşı büyük görüyor.
Şimdi bunun direnmesinin nasıl olduğunu Âraf suresinde biraz daha açık şekilde görme imkânımız olacak. 7. surenin 12. ayetini açabilirseniz oradan biraz daha, 151. sayfa. orada Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kale ma meneake ella tescude iz emartuk, kale ene hayrum minhhalakteni min nariv ve halaktehu min tîn.”(7/12)
“Cenab-ı Hakk, İblis’e şöyle dedi: “Sana emrettiğim sırada secde etmeni engelleyen ne oldu?”
Önce şunu söylememiz lazım; Âdem (a.s.)a Allah-u Teâlâ, secde etmesi için meleklere emir verince İblis secde etmedi. Secde etmediği sırada Cenab-ı Hakk ona bir ceza vermedi. Önce savunmasını istedi. “Neden böyle yaptın” diye.
Adem (a.s.) a da işte, “Şu ağaca yaklaşmayın”, “Şeytanı kendine düşman bil” demişti, Adem (a.s.) o ağaçtan yemiş, şeytanı da kendine dost bilmişti, o zaman da hemen cezayı vermedi Cenab-ı Hakk, yine savunmasını aldı. Dolayısıyla bu “direnme” ya da “teslim olma” savunmanın içerisinde gizli.
Şimdi, burada şunu göreceğiz net olarak; gerçekleri herkes bilir. İblis gayet iyi biliyor gerçekleri, hiçbir problemi yok; Allah-u Teâlâ’nın varlığını, birlini, ahiret gününü, gücünü, kudretini… her şeyi gayet iyi biliyor, ama teslim olamıyor. Teslim olamıyor. Çünkü kendi kafasına göre bir yol çiziyor kendisine, bir yol haritası çiziyor. Âdem (a.s.) da suç işliyor, ama teslim olabiliyor Cenab-ı Hakk’a, şimdi onu göreceğiz. Yani neden şeytan kâfir oldu; direnmesi ve kendini büyük görmesi ne demektir, onu görmeye çalışacağız.
Araf suresinin 12. ayetinde Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kale ma meneake ella tescud”
yani İblis’in savunmasını istediği zaman sorduğu soru bu.
“Secde etmeni engelleyen ne oldu” diyor, “sana emir verdiğim zaman”. (7/12)
“kale ene hayrum min”
“Dedi ki; “Ben ondan hayırlıyım”.” (7/12)
Şimdi bu bir kibir değil mi? “ben Adem’den daha hayırlıyım”.Neden hayırlısın?
“Halakteni min nariv ve halaktehu min tîn”
“Beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın” (7/12)
Şimdi, kökeni itibariyle kendini üstün görüyor. Peki, senin ateşten yaratılmanda bir katkın var mı? Sen mi dedin, sen mi sipariş verdin bunu, “Ya Rabbi beni ateşten aratırsan dünyaya gelirim, yoksa gelmem” mi dedin? Ya da o ateş senin miydi ki beni bunan yarat dedin?
Hiçbir katkısı yok. Biliyorsunuz Allah-u Teâlâ Necm suresinde şöyle buyurur:
“Este’izü billah”
“Ve el leyse lil insani illa ma sea.”
“Kişinin kendi yaptığından başkası kendinin değildir.”(53/39)
Kendi yaptığın bir şey varsa onun üzerinde konuş. Ama seni ateşten yaratan Allah-u Teâlâ’dır.
Şimdi insanlarda da bu çok vardır. Kendi kökenlerini, işte “bize kimler derler, ben işte şu ırktanım, bizim ırkımız üstündür, ırkım için ölürüm, bilme ne…” bir takım şeyler vardır. İşte, “biz şu gruptanız” falan. Güzel de bu konuda senin bir katkın var mı? Sen senin katkın olan konuşlarda konuş. Bu bir. İşte şeytan böyle yapıyor. Dikkat ederseniz insanlarda şeytanın bu davranışına uygun davranış oldukça yaygındır.
Şimdi, burada bir şey var, şeytan Âdem’den üstün gibi gösteriyor kendisini, yani sanki esas hareket noktası o imiş gibi gösteriyor. Emri veren Âdem mi? Yok. Yani, “gel bana secde et” demedi ki Adem (a.s.), “sende kim oluyorsun, benden böyle bir istekte bulunuyorsun” desin. Emri işte seni ateşten yaratan veriyor, onun için O’na itiraz etme hakkın yok.
Şimdi, birde İsra suresinin 61. ayetini açalım, 287. sayfa. Orada da aynı olay anlatılıyor. Şimdi bu ayetlerde böyle sık sık tekrarlanıyor, sekiz yerde tekrarlanıyor olay. Hem bu eğitimde, Kur’an-ı Kerim okudukça bu olay zihnimizde canlanmış oluyor. Her defasında yeni tarafını öğrenmiş oluyoruz olayın.
“Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis, kale e escudu li men halakte tîna.”(17/61)
Aynı şey. İşte bu, ayetlerin müteşabihliği bu. Bakın Öbür ayete de bu var burada da bu var, yani karşılıklı olarak birbirine benzemeleri bunlar. Bu benzemelerden hareketle açıklamalara ulaşılır.
“Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis, e escudu li men halakte tîna.”(17/61)
“Meleklere Adem’e secde edin diye emir vermiştik (verdiğimiz sırada) hepsi secdeye kapandılar, İblis kapanmadı.” Şimdi İblis’in söylediği sözlerden bir tanesi de şu: “Senin çamur olarak yarattığına mı secde ederim?”. (17/61) diyor.
“Çamurdan yaratmışsın bana secde et diyorsun…” Bakın şimdi büyüklüğü görüyor musunuz, kime karşı büyüklük; Allah’a karşı Adem’e değil. Ondan sonra diyor ki:
“Kale e raeyteke
“Sen kendine baktın mı,” (17/62)
Benden istiyorsun bunu yapmayı, kendine baktın mı? Allah’a diyor bunu.
“hazellezi kerramte aleyye”
“Benden üstün kıldığın bu mu?” (17/62)
“bunu mu bana üstün kıldın?” Şimdi, ne yapıyor burada iyice kimliğini ortaya koyuyor di mi. Çok net bir şekilde; “bunu mu bana üstün kıldın” diyor. Cenab-ı Hakk’ın yaptığının yanlış olduğunu iddia etmiş oluyor.
Ondan sonra bir başka şey daha yapıyor, diren. İşte bu, kendini büyük görme, ondan sonra direnmesi, ilerisi için de kararlılığını bildiriyor. Diyor ki:
“le in ehherteni ila yevmil kiyameti le ahtenikenne zurriyyetehu illa kalîla.”
“Hele sen beni kıyamete kadar bir yaşat, onun soyunu kendime bağlayacağım.” (17/62)
“ve ahtenikenne hanik” hayvanlara yular bağlanır ya, hani yular bağlanır, yularlarından tutup çekerler hayvanı. “Bende işte bu Adem’in soyundan gelenlere yular bağlayıp kendime bağlayacağım onları” diyor. “Yularlarından tutup götüreceğim”. Kesin kararlıyım demek istiyor.
Şimdi, “büyük görmesi” ve “direnmesi”. O yanlışta direniyor değil mi? Hem kendi o yanlışta devam etmekte kararlı, hem de insanları saptırmakta kararlı. Bakın “kıyamet gününe kadar beni yaşatırsan”. Kıyamet gününe inanıyor değil mi problemi yok. Ondan sonra “Beni sen yarattın” diyor, yaratıcının Allah-u Teâlâ olduğunu da biliyor. Peki, sana ait ne var? Neyin varda Cenab-ı Hakk’a karşı geliyorsun? Hiçbir şeysi yok. İsyan ederken de Allah’ın verdikleriyle isyan ediyorsun. Niye? Kendisi için bir kurgu yapıyor, kurgu. Bütün kâfirler böyle. Bir kurgu yapıyor, bir dünya oluşturuyor, o dünyanın kanunlarını kendisi koyuyor ve Cenab-ı Hakk’a karşı ayrı bir yola, yani Allah’ın yoluna teslim olmuyor, kendisi için bir başka yol. Fakat yolunun yanlış olduğunu da her zaman biliyor. Onu ayetlerden görürüz inşallah.
Kehf suresinde de Allah-u Teâlâ şöyle diyor, “kane minel cini” bu şey, 50. ayette:
“…Şeytan görünmeyen varlıklardandı…”(Kehf 18/50)
Cin kelimesi görünmeyen varlık demektir, bunlar da işte bizim cin dediklerimiz var bir de melekler var.
“fe feseka an emri rabbih”
“…ve rabinin emrinden çıktı…” (Kehf 18/50)
Kimin emrine girdi? Allahın emrinden çıkınca kimin emrine girdi? Kendi emrine değil mi, kendi, bakın bilgisi var bunun, her şeyi biliyor, bilmediği bir şey var mı? Ne diyor Allah-u Teâlâ bu konuda: o hangi ayetteydi “Eferaeyte”
Yahya ŞENOL: Casiye
Abdülaziz BAYINDIR: kaçıncı sayfa?
Yahya ŞENOL: Beş yüz.
Abdülaziz BAYINDIR: Beş yüz? Tam beş yüzüncü sayfayı açın.
Yahya ŞENOL: 23. ayet
Abdülaziz BAYINDIR: 23. ayet, Casiye suresi. Şimdi, Allah-u Teâlâ burada şöyle diyor:
“Eferaeyte”
“gördün mü” ya da “gözünde canlandırdın mı?” (Casiye, 45/23)
Bu olayları gözümüzde canlandırmamız lazım. Şeytanı çok iyi tanımamız lazım, yaptığı işleri, Âdem (a.s.)ı, hepsi.
“menittehaze ilahehu hevahu”
“kendi hevasını kendine ilah edineni” “gördünmü”. (Casiye, 45/23)
Bakın Allah-u Teâlâ’nın varlığında, birliğinde şüphesi yok, kendini yaratan o, onda da şüphesi yok, ahiret konusunda da şüphesi yok. Çünkü “ahirete kadar beni…” “kıyamet gününe kadar beni yaşatırsan”(17/62) diyor. Kendi arzusunu kendine tanrı yapmış, Allah ‘a teslim olmuyor, kendisi için yeni bir düzen kurmuş. Kendi kafasından yeni bir düzen kurmuş. Böylece kendine tanrı edinmiş, kendi arzularını. Yani, kendi arzusuna uyarsa, ibadet de yapabilir. Mesela işte, şeytan bir insana “kâfir ol” diyor, o kişi kâfir olduktan sonra ne diyor, diyor ki, “ben senden uzağım” diyor. O kâfir olduktan sonra hemen kaçıyor; “bak benim bu işle alakam yok ha. Ben Allah’tan korkarım” diyor. Adamı kafir yaptıktan sonra, “inni beri’um mink inni ehafullah” diyor; “benim senle bir alakam yok” diyor, “ben senden uzağım, ben Allah’tan korkarım” (59/16) diyor. Yani yaptığının yanlış olduğunu biliyor mu? Bakın adama kâfir ol dedikten sonra yaptığına bakın:
“…inni beri’um mink” “ben senden uzağım” “inni ehafullah” “ben Allah’tan… “inni ehafullahe rabbel’alemîn” dimi öyleydi, “ben tüm varlıkların sahibi olan Allah’tan korkarım”(59/16)
Kendisi de o varlıklardan birisi olduğu için onun da rabbi, zaten “Rabbi” diye de hitap ediyor Allah-u Teâlâ’ya. Evet, “Ya Rabbi” diye Cenab-ı Hakk’ka hitap ediyor.
Yahya ŞENOL: Araf suresinde değil mi?
Adülaziz BAYINDIR: Araf’ta “Rabbi” değil.
Yahya ŞENOL:anlaşılmıyor…..
Adülaziz BAYINDIR: Evet şimdi, Araf suresinde diyor ki bakın. Yok “Rabbi” yok burada, Araf’ta Rabbi yok. “rabbi fe enzirni ila yevmi yub’asûn” Araf’ta değil.
Yahya ŞENOL: Hicr, Hicr.
Adülaziz BAYINDIR: Hicr suresinde evet. Hicr suresinde evet.
Yahya ŞENOL: “rabbi fe enzirni”
Adülaziz BAYINDIR: “rabbi fe enzirni ila yevmi yub’asûn” gene Rabbi iki kere Rabbi diyor orada bakın. Hicr suresinin 38 ve 39. ayetlerinde.
Yahya ŞENOL: 36
Adülaziz BAYINDIR: Şey, evet 36 ve 39. ayetlerinde. Diyor ki:
“rabbi fe enzirni ila yevmi yub’asûn” (15/36)
“Rabbim” (Hicr 15/36)
Diyor. Rabbim, ne demek? Sahibim, beni yaratan, yaşatan, besleyen, büyüten, her şeyimi borçlu olduğum zat demektir. Onun için bütün kâfirler böyledir. Kâfirleri Kur’an-ı Kerim2den tanımak lazım.
“Kale rabbi fe enzirni ila yevmi yub’asûn” (15/36)
“Bunların tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı” (Hicr 15/36)
Diyor. Süre tanımazsa ölüp gideceğini de biliyor. Her şeyi Allah’a borçlu olduğunu biliyor. İşte, bazıları zannediyor ki bu bilgi beni mümin yapar. En büyük sıkıntı o. Bu insanı mümin yapmaz, bu bilgi herkeste var. Aşağı yukarı herkeste var. Herkeste aynı seviyede olmaz elbette, şeytandaki tam. İşte bunun için burada ne diyor Allah-u Teâlâ beş yüzüncü sayfadaki Casiye 23. ayette:
“Eferaeyte menittehaze ilahehu hevahu ve edallehullahu ala ilmiv …”
“O akıllı varlığı gördün mü” yani şeytan “kendi hevasını kendi ilahı edinmiş” “kendisindeki o bilgiye rağmen Allah onu sapık saymıştır…”(Casiye 45/23)
Demek bilgi yetmiyor. Yani bir insan İslam’ı herkesten daha iyi bilebilir, Kur’an-ı Kerim’i çok iyi ezberlemiş olabilir, Arapçası mükemmel olabilir, hatta mesleği gereği belki müftü olur, belki bir üniversitede İslam’ı öğreten bir hoca olur, falan hepsi olur. İşte şeytanın durumunu düşünün. Ama Cenab-ı Hakk’a teslim olamaz da, Allahın çizdiği yolun yanına kendine göre de bir yol çizerse, bu kişi tam şeytan olmuş olur. Kendi nefsini tanrılaştırmış olur. İşte bazıları diyor ki, “bazıları bilmiyor, öğretelim” doğrudur tabi ki öğreteceğiz bilmeyen insanlara, ama bakın en iyi bilen ne yapıyor.
Zor olan teslim olamamaktır. Mesela “iman” var, “bilmek” var. “İman” kelimesi, “em” kökündendir, güvenmek anlamına gelir, güvenmek. Allah’a iman nedir, Allah’a güvenmektir. Şimdi, şeytanın Allah’a güveni var mı? Yani bilmek başka güvenmek başka. Sizi her şeyinizle bilen bir sürü insan vardır, ama her şeyinizle size güvenenler çok mu? Ya da sizin bildiğiniz, tanıdığınız, her şeyini bildiğiniz insanlar vardır, ama güvendiğiniz insan sayısı çok azdır.
Onun için Allah’a tam güvenmektir, Allah’a inanmak. Yoksa Allah vardır, birdir, ondan başka ilah yoktur, cennet var, cehennem var, Kur’an-ı Kerim var, şu var… tamam, Muhammed (a.s.) Allah’ın peygamberidir falan. Peki, teslim olabiliyor musun? Sen onun yanında kendine göre yeni bir çizgi mi çizmişsin, yoksa o yolu mu doğru kabul ediyorsun. Onun için yani, bütün kâfirlerin başı sıkıştığında sığındıkları tek şey Allah-u Teâlâ’dır, çünkü hepsi biliyor.
“Eferaeyte menittehaze ilahehu hevahu ve edallehullahu ala ilmiv ve hateme ala sem’ihi ve kalbihi ve ceale ala besarihi ğişaveh….” (45/23)
“Kendi arzusunu kendine ilah edineni gördün mü?” işte Kur’an-ı Kerim’in sekiz ayrı yerinde detaylı olarak bilgi veriliyor İblis’le ilgili olarak. Tabi bunların hepsi, kâfirle mümin’i anlayabilmemiz için verilmiş olan şeylerdir. “Ondaki ilme rağmen Allah onu sapık saymış, işitmesine ve kalbine bir mühür basmıştır. Gözüne de perde çekmiştir…” (45/23)
Nedir bu? Bu kendisinin yapmış olduğu davranışlarla. Kendisine öyle bir çizgi şey yapmış ki aslında bu, bu perdeyi kendisi yapmıştır, hepsini kendisi yapmıştır, Allah’ta o sonucu doğurmuştur. Terli terli rüzgârlı bir havada dışarı çıktığınız zaman hasta olursunuz. Sizi hasta eden Allah-u Teâlâ’dır, çünkü neticeleri O’nun yaratması lazım, siz yaratamazsınız. Ama o şekilde dışarı çıkan insanın hasta olacağı kuralını Allah-u Teâlâ koymuştur. Siz çıkarsınız, Cenab-ı Hakk’da sizi hasta eder. Dolayısıyla siz, gözünüzü kör etme, kulağınızı sağır etme, kalbinizi mühürleme konusunda gereken gayreti gösterdiniz mi Cenab-ı Hakk’ta onu yaratır.
“…fe mey yehdihi mim ba’dillah..”
“Allah’tan sonra bunu hidayete gelmiş sayacak olan kimdir?” (45/23)
Sen kendini doğru yolda kabul et, ya da bütün dünya seni falan hazretleri, filan hazretleri diye şey yapsın, öldükten sonra da kabrini hac mekânı yapsınlar. Cenab-ı Hakk’a karşı bir şey değişir mi?
“e fe la tezekkerûn.”
Diyor. Asıl bu.
“tezekkür etmez misiniz?” (45/23)
Bu, ne diyor Allah-u Teâlâ, “bakın bunun bilgisi hepinizde var, hepiniz bunu kavrayabilecek bir bilgiye sahipsiniz. O zaman bu bilginizi kullanın” diyor Allah-u Teâlâ. “bu bilginizi kullanmaz mısınız?”
“Bilmek”le “yapmak”, “telim olmak” aynı şey değil.
Şimdi, şeytanın direnmesine en güzel örneklerden biri isra suresindeki okuduğumuz ayetlerin devamı. 17. sure 61 ve devamı ayetler. Tekrar okuyalım, o direnmenin ne demek olduğunu dörelim.
“Ve iz kulna lil melaiketiscudu li ademe fe secedu illa iblis,”
“Meleklere Adem’e secde edin dedik, hepsi secdeye kapandı, iblis yapmadı bunu.” (İsra, 17/61)
“kale e escudu li men halakte tîna.”
“dedi ki “sen çamur olarak yaratmışsın” dedi “ben ona secde mi ederim” dedi.” (İsra, 17/61)
Yani çamur değil Âdem (a.s.) yani insanların hiçbiri çamur değil. Evet hepimiz, vücudumuzun bütün parçaları çamurdan gelmedir ama hiçbirimiz çamur değiliz. Mesela yediğimiz ekmek de çamurdan gelmedir. Yani, toprakla su birleşmezse o ekmek olmaz. Yediğimiz elma da, armut da, ama bunların hiçbirisi çamur değildir ki. Fakat bu, hakaret etmek istiyor; “çam ur olarak yaratmışsın” diyor. Onu gösteriyor.
“Kale e raeyteke hazellezi kerramte aleyye”
İşte kendini büyük görmesi, burada:
“Bana üstün kıldığın bu mu? Sen kendine baktın mı?” (İsra, 17/62)
Diyor Cenab-ı Hakk’ka.
“le in ehherteni ila yevmil kiyameti le ahtenikenne zurriyyetehu illa kalîla.”
“Beni kıyamet gününe kadar yaşat, göreceksin bunun soyundan geleni” affedersiniz “bir hayvan gibi kendi peşime takacağım, kendime bağlayacağım” (İsra, 17/62)
Niye öyle diyor? Çünkü öyle bir hava meydana getiriyor ki, Âdem (a.s.) ‘ı nasıl kandırdığını görelim. Neyse biraz sonra ayetlerden görür, ondan sonra şey yaparız şurayı bitireyim de.
“Kalezheb” “fe men tebiake minhum fe inne cehenneme ceazukum cezaem mevfûra.
(Cenab-ı Hakk) diyor ki: “Git, bunlardan kim senin peşine takılırsa, cehennem sizin cezanızdır.” (İsra, 17/63)
Yani “size ceza olarak cehennem yeter, tamı tamına yeter, cehennem sizin hakkınızdan gelir” diyor.
“Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şarikhum fil emvali vel evlad”
“Sesinle onlardan kime gücün yeterse onu yerinden oynat, senin yayalarınla ve atlılarınla yaygarayı kopar onlara karşı, mal ve evlat konusunda onlara ortak ol….” (İsra, 17/64)
Ne demek bu: malları olduğu zaman, zengin olduğu zaman, biraz daha kibirlenmeye, kendin başkalarından üstün görmeye başlayacak, evladı olduğu zaman üstün görmeye başlayacak, aynen şeytan gibi bu defa büyüklük taslama ve direnme tarafına…
Şimdi mesela birçok kimse vardır parası oluncaya kadar hayır, hasenatı yapmaya karar verir, olduğu zaman yapmaz. Fakirse mesela, faiz de haramdır, işte kumar da haramdır, işte şu da haram, bu da, zenginleştiği zaman, kıyısından köşesinden kırpmaya başlar. İşte bu yani, mal “konusunda onlara ortak ol” demek budur. Zenginleştiğin zaman, yavaşça kıyısından köşesinden şurdan buradan şey yapacaksın. Evlat konusunda da öyle. Etrafında evladın şuyun buyun var, başlayacaksın; “Kimin oğlu.” Mesela.
“Elhamdülillah Cenab-ı Hakk bize böyle bir evlat verdi” diye Cenab-ı Hakk’a hamd etmek varken kendinden bilir. “Kimin oğlu, tabi ki öyle olacak” falan. Haşa. Ya da “Kimin kızı”.
“veidhum ve ma yeiduhumuş şeytanu illa ğurûra.”
“Onlara söz de ver. Şeytanın onlara verdiği söz sadece aldatma sözüdür.” (İsra, 17/64)
Arkası boş, boş şeyler, boş sözler verir. Onun için bu sözlere kanmaya “ğayy” ifadesi kullanılır Kur’an-ı Kerim’de. “ğava” kelimesi, yanlış bir inançtan dolayı kişinin kendini aldatması, yani boş hayallere kapılması. İnsanları boş hayallere kaptır. Düşünseler o hayallere kapılmazlar. Düşünmedikleri içinde işte Cenab-ı Hakk onların, yani hayvan gibi şeyde öyle şey yapıyor.
Bakın insanı öyle tanıyor ki şeytan, demek ki işte o bulunduğu yerde insanla ilgili bütün bilgileri öğrenmiş. Ama Allah-u Teâlâ şöyle diyor:
“İnne ibadi”
“benim kullarım varya…” (İsra, 17/65)
Bana teslim olanlar, benim emirlerim karşısında kendilerini bir varlık görmeyen, “Allah ne emretmişse odur”, diyebilen, “başüstüne” diyebilenler var ya;
“leyse leke aleyhim sultanun ve kefa bi rabbike vekîla.”
“Senin onlar üzerinde hiçbir yetkin olmaz, Rabbin onlara vekil olarak yeter.” (İsra, 17/65)
Aslında, burada şu da var; Şeytanın hiç kimse üzerinde bir yetkisi yoktur. İbrahim suresinde bir ayet vardı onu bulsana Yahya. Şeytanın…”ve ma kane liye aleykum min sultan” diye.
Yahya ŞENOL: 257. sayfa 22. ayet
Abdülaziz BAYINDIR: Evet 257. sayfa 22. ayet. Şeyde, ahirete şeytanın yapacağı konuşmayı anlatıyor Cenab-ı Hakk burada:
“Ve kaleş şeytanu lemma kudiyel emr”
“İşler sonuca bağlandığı zaman…” (İbrahim, 14/22)
yani her şey bitmiş cennetlik cennete, cehennemlik cehenneme gitmiş, her şey bitmiş, şeytan başlıyor konuşmaya. Cehennemde. Ne diyor:
“innellahe veadekum va’del hakk”
“…Allah size gerçek söz verdi…” (İbrahim, 14/22)
Mesela Âdem (a.s.) a ne demişti; “Şu ağaçtan yeme, yoksa cennetten çıkarsın” dedi. Allah’ın söyledi doğruydu. Şeytan ne dedi: “şu ağaçtan yersen, ebedi kalacaksın ve büyük bir saltanata kavuşacaksın”. Yalan!
Adem (a.s.) kendisini o yalana kaptırdı. Adem (a.s.) birazcık düşünseydi bunun olmayacağını bilmiyor muydu? Aklını kullansa bilmez mi, Allah’ın yasağından bir şey çıkar mı? Allah bir şey yasaklayacak, sen ondan medet umacaksın.
“innellahe veadekum va’del hakk ve veadtukum fe ahleftukum,
“…Allah size gerçek söz verdi bende söz verdim ama ben sizi yanlış taraflara sürüklettim…”(İbrahim, 14/22)
Şimdi, “ahlefe” kelimesi, sözümden döndüm diye tercüme ediliyor, yanlış olur. Yani sanki şeytan o verdiği sözü yerine getirecek güçteymiş de sözünden dönmüş. Olmaz, bu yanlış bir şey.
Şimdi, bu “ahlefe” burada bir “ifal babında duhulet” anlamı vardır. “sizi yanlış yola soktum” manasına gelir. “fe ahleftukum” “söz verdim ve sizi anlış yola soktum”.
“ve ma kane liye aleykum min sultan”
Bak şimdi, az önce okuduğumuz ayette, “İnne ibadi leyse leke aleyhim sultanun” aslında bu bütün kullar, yoldan çıkan çıkmayan hepsi dâhil şeytanın hiç kimse üzerinde bir yetkisi yok. Zaten bir başka ayette de Allah-u Teâlâ diyor ki:
“inne keydeş şeytani kane daifa.”
“Şeytanın tuzağı zayıfır” (Nisa, 4/76)
Şeytanın bir şeye gücü yetmez. O sadece, zaten burada da anlatıyor:
“ve ma kane liye aleykum min sultan illa en deavtukum festecebtum li, fe la telumuni ve lumu enfusekum, ma ene bi musrihikum ve ma entum bi musrihiyy, inni kefertu bima eşraktumuni min kabl, innez zalimine lehum azabun elîm.”
“Benim sizin üzerinizde hiçbir yetkim yoktu ki” diyor. “ben sadece sizi çağırdım, sizde benim çağrıma kulak verdiniz, geldiniz” Gelmeseydiniz. Ben sizi zorla getiremezdim ki. “o zaman beni ayıplamayın” diyor “siz kendinizi ayıplayın” diyor. “şimdi ben sizi kurtaramam” diyor “siz de beni kurtaracak değilsiniz. Zaten siz beni Allah’a ortak koşuyordunuz ya ben bunu hiç tanımamıştım ki” böyle bir şey olmayacağını gayet iyi biliyordum diyor. “İşte zalimlerin, yanlış yapanların payına düşen, asıklı bir azaptır.”(İbrahim, 14/22)
Bundan önceki ayeti de okuyalım da tam olarak zihninizde şekillenmiş olsun. 21. ayeti. Diyor ki Allah-u Teâlâ:
“Ve berazu lillahi cemian fe kaled duafau lillezinestekberu inna kunna lekum tebean fe hel entum muğnune anna min azabillahi min şey’,”
“Hep birden Allah-u Teâlâ’nın huzuruna çıktılar. Zayıf olanlar kendini büyük görenlere şöyle diyor:” aynı yoldan giden zayıflar kendini büyük görenlere şöyle diyor: “Biz sizin arkanızdan gelmiştik” “sizi büyük gördük arkanızdan geldik” “siz Allah’ın azabından küçük bir şey olsun bizi kurtarırsınız değil mi?…” (İbrahim, 14/21)
bu “hel” kelimesi tasdik içindir. Onun için öyle mana verdik. Yani, bir şey bekliyor, hala bekliyor orada. “bak biz sizin peşinizden gelmiştik, Allah’ın azabından bizi biraz az da olsa kurtarırsınız değil mi diye soruyor.
“kalu”
“dediler ki:” (İbrahim, 14/21)
lev hedanellahu le hedeynakum,
Halâ Allah’ı suçluyorlar dikkat ederseniz.
“..Allah bizi yola getirseydi biz de sizi yola getirirdik…” (İbrahim, 14/21)
Kardeşim Allah kimseyi ne yola getirir ne yoldan çıkarır. Sen yola gelmek için gerekeni yaparsın, yoluna kabul eder, yoldan çıkmak için gerekeni yaparsın, yoldan çıkarır. Aynen okul, şeyde adil bir öğretmenin çalışan talebeyi sınıf geçirmesi, çalışmayanı bırakması gibidir bu. Hala Cenab-ı Hakk’ı suçluyor orada. Öbürü de hala ümitli, bu da hala Cenab-ı Hakk’ı suçluyor. Cehenneme gitmiş. Çünkü onda yeni bir huy haline gelmiş, yeni bir yapı oluşturmuş. Orada diyor ki:
“sevaun aleyna ecezi’na em saberna ma lena mim mehîs.”
“Şimdi iste bağıralım ister sabredelim iç fark etmez, netice değişmeyecek” sabretsek de sabretmesek de buradayız. “bizim kurtulma diye bir ümidimiz yok.” (İbrahim, 14/21)
Evet, ondan sonra şeytan başlıyor konuşmaya ve az önce okuduğumuz şeyleri söylüyor.
Evet, şimdi Âdem (a.s.) ‘ı nasıl kandırdığına dair şu Araf suresindeki ayetleri bir daha okuyalım. Yani, içi boş. Şeyde, Taha suresinde Cenab-ı Hakk diyor ki:
“ve asa ademu rabbehu fe ğava.” “Âdem Rabbine isyan etti” 121. ayetinde Taha’nın.
“ve asa ademu rabbehu fe ğava.”
“Âdem Rabbine isyan etti” (20/121)
Çünkü “şu ağaçtan yeme” dedi, yedi, “şeytanı düşman bil” dedi, bilmedi, dost bildi.
“fe ğava.”
“azıttı” (20/121)
Ama bu azgınlık şu. Bu “ğava” kelimesi çok iyi kavranması gereken bir kelime. Ben bunun tam Türkçe karşılığını bulamadım doğrusu. Azıtma kelimesi yanlış, ya da şöyle diyeyim yanlış demeyeyim de kelimenin tam anlamını ifade etmiyor. Ben şimdi size söyleyeyim siz ona bakalım Türkçe karşılık bulabilecek misiniz? Yani kelimenin esas ifade ettiği anlamı.
Şimdi, bir yanlış, bir yanlışa düşüyorsunuz, kendinizi o yanlışa kaptırıyorsunuz ve onun, aslında onun çıkmaz yol olduğunu da düşünüyorsunuz, fakat o yola giriyorsunuz. Kendini aldatma biraz uyuyor, azıtma kelimesi fazla uymuyor buraya.
Şimdi, “cehlün anitikadin fasidin” diye şey yapıyor Müfredat sahibi. Mesela Adem (a.s.)’ın durumunu düşünün, Allah-u Teâlâ diyor ki “bu ağaçtan yemeyin”, şeytan da diyor ki, “yiyin”, “yerseniz şöyle şöyle olur”. Adem (a.s.) pekala biliyor ki Cenab-ı Hakk’ın bilgisi doğru, şeytanın bilgisi yanlış. Zaten kendine secde etmedi. Bu olaylar onun yanında cereyan ediyor. Şeytanın bilgisinin yanlış olduğunu bile bile o yola giriyor. Yani yanlış bir yola bile bile giriyor. Onun için Allah-u Teâlâ… bu azıtma benim zihnimde pek oturmuyor. Yani, kendi kendini aldattı, kendi kendini yanlışa soktu yanlış bir yola girdi. Belki “yanlış bir yola girdi” daha uygun olur burada. Bana öyle geliyor, bilmiyorum sizin teklif ettiğiniz bir kelime var mı.
“Âdem Rabbine isyan etti ve yanlış bir yola girdi” (20/121)
Yani yanlış olduğunu bile bile giriyor o yola. Peki o yola nasıl girdi? Onu da Araf suresinde görelim detaylı olarak. Kaçıncı sayfada, 151. sayfa evet.
Fe vesvese lehumeş şeytan”
“Şeyatn o ikisine vesvese verdi…” (7/20)
Böyle fısıldıyor fıs fıs fıs fıs fıs böyle, vesvese o.
“li yubdiye lehuma mavuriye anhuma min sev’atihima”
“ikisinin de edep yerlerinden kendilerine kapalı olan kısımları açmak için” vesveseyi verdi. Onun hedefi bu.
ve kale “ve söyledi”
Şimdi yalan söylüyor Adem (a.s.)’a
ma nehakuma rabbukuma an hazihiş şecera illa en tekuna melekeyni ev tekuna minel halidîn.
“Rabbiniz” diyor “sizi bu ağaçtan yasaklamadı” niye yasakladı peki? “ikiniz” “melikeyn” kıraati uygundur yani “melekeyn” değilde “melikeyn”. Melekeyn kelimesi, anlamı uygun değil yani “birer melek olursunuz” diye sizin meallerinizde var. Az önce bunlara secde etmiş olan melekler gibi olmayı Adem (a.s.) hiç aklından bile geçirmez. Dolayısıyla Taha suresindeki “ve mülkin la yebla”, birde “melik” kıraati de vardı burada. Ben hep o kıraati tercih ederek anlam vermeye çalışıyorum. “Birer melik olursunuz (biriniz kral biriniz kraliçe olacaksınız)” ya da “sürekli burada kalırsınız” işte “bu bahçeden hiç çıkmazsınız” (7/20)
Şimdi, şeytan böyle diyor. Allah ne diyor, Taha suresinde? Allah-u Teâlâ diyor ki, Taha 117:
“..ya ademu inne haza aduvvul lek ve li zevcik…”
“Bu sana ve karına düşmandır” (20/117)
“fe la yuhricennekuma minel cenne”
“Bu bahçeden ikinizi çıkarmasın ha” (20/117)
Bak, Allah’ın uyarısı ne; “Buradan çıkarsınız”. Şeytan ne diyor; “ebedi kalacaksınız” diyor.
“fe teşka”
“Mutsuz olursun” Diyor, “Buradan çıkarsan mutsuz olursun.” (20/117)
İnne leke ella tecua fiha ve la ta’ra.
“Çünkü sen bu bahçede kaldığın sürece acıkmayacaksın”, yiyeceğin her şey var burada “açıkta da kalmayacaksın” çıplak da kalmayacaksın. (20/118)
Ve enneke la tazmeu fiha ve la tadha.
“Burada susamazsın,” su var, “güneşte de kalmazsın” gölgelikler var(20/119)
Allah böyle diyor, şeytan ne diyor; “bundan yersen, şöyle şöyle olacak” diyor.
Şimdi, mesela bir örnek vereyim. Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de diyor ki, bugün ki Müslümanların durumuyla ilgili, dünyanın durumuyla ilgili bir örnek vereyim. Kur’an-ı Kerim’de diyor ki Allah-u Teâlâ:
“Yemhakullahur riba ve yurbis sadekat,” (2/276)
Allah faizli işlemleri darlığa sokar” faziz varsa önü darlıktır. Yani dara gidersiniz diyor. ama “sadakalarla meşgul olursanız, hayır hasenat yaparsanız bu da gelişmenin sebebi olur” (Bakara 2/276) diyor.
Şimdi Cenab-ı Hakk böyle diyor. Müslümanlar ne yapıyorlar bugün? Birileri diyor ki, “faizsiz ekonomi olmaz kardeşim” diyor “gelişmenin motoru budur, tüm ekonomik faaliyetler faizle harekete geçer”. Allah-u Teâlâ diyor ki “sadakalarla”.
Sadakalarla, dediğimiz bizim geleneksel manada değil. Yani zekât bunun içerisine girer, faizsiz borç bunun içerisine girer ve bütün yardımlaşalar girer.
Mesela faiz sürekli piyasanın parasın topladığı için, her defasında ekonomik faaliyette bulunan kişilerin sayısını azaltır. Mesela bakın artk mahallelerde bakkallar yok süpermarketler oluştu, süpermarketler de yavaş yavaş kapanıyor, şeyler büyük alışveriş merkezleri, bir müddet sonra onlar da kapanacak ondan sonra ne olacak. Sürekli ekonomi dışına atıyor küçükleri. Ama zekâttır, sadakadır, yardımlardır, yardımlarda o ekonominin dışında kalanları sürekli içerisine alıyor. Dolayısıyla aktörlerin sayısını sürekli artırıyor.
Şimdi, Allah-u Teâlâ böyle diyor, e birileri de kalkıp diyor ki, “faiz ekonominin motorudur” diyor, bizim Müslümanlar hangisine inanıyor? Kararı siz verin. İşte Adem (a.s.)’ın durumu ile bugün ki durumu da karşılaştırın. Sanki yani, Cenab-ı Hakk‘ın, mesela şöyle bir şey söyleniyor: efendim “zaruret fıkhı” diye bir şey uydurulmuş “zaruret fıkhı”. E Köprüyü geçe kadar affedersiniz ayıya dayı deme hesabı. E “biz bu şeyden geçebilmek için bunları uygulamalıyız”.
Yani ne demek istiyorsun; demek ki senin problemini öbürü çözüyor, bütün problemler çözüldükten sonra, her şey rahatladıktan sonra ancak Allah’ın emrini yerine getireceksin öyle mi? Yani, Cenab-ı Hakk’ın emri problem çözmez, problemini öbürü ile çözeceksin “zaruret fıkhı”. Ne demek kardeşim! Sen dünyada tek başına yaşasanda Allah’ın emirlerini yerine getirmen lazım. Yapabildiğin kadarıyla, yapamadığın, yapamadıkların, gücünün yetmediği kısımlardan zaten sorumlu olmazsın. Evet.
Peki, şimdi, akşam ezanı okundu mu? Ha çoktan. Peki, namazda kılacağız, bir ilanımız var, bir ilanımız var, ondan sonra gidin:
Biliyorsunuz epey zamandır Pazar sohbetleri ile ilgili talep vardı, Zeytinburnu’nda bunu yapmaya çalıştık, yeri müsait eğildi, oraya ulaşım son derece zordu, birkaç kere yaptık ve onu bıraktık. Evet, arkadan Zeytinburnulu bakıyor. Şimdi, Allah nasip ederse bu pazardan itibaren saat 10-12 arasında vatan caddesindeki Ali Emiri Kültür Merkezinde Pazar sohbetlerine başlayacağız. Sizleri bekliyoruz, bizi yalnız bırakmayın.