Bu gün Allah nasip ederse Bakara Suresinin 29.ayetini anlamaya çalışacağız. Bu vesileyle göklerin ve yerin yaratılışı ile ilgili ayetleri görmeye gayret göstereceğiz. Allahu Teâlâ burada söyle buyuruyor; “Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan” yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O’dur. “summestevâ iles semâi” sonra Allahu Teâlâ göğe yönelmiş, “fe sevvâhunne seb’a semâvât” o gökleri yedi gök olarak düzenlemiş, “ve huve bi kulli şey’in alîm” O her şeyi bilendir. Diyor ki, yeryüzünde ne varsa sizin için onları yaratan O’dur. Mesela domuz aklıma geldi. Domuz bize haram değil mi? Domuzu da bizim için yaratmıştır. Herhalde üzerinde çalışma yapılsa domuzun varlığı ekolojik denge bakımından çok önemli olabilir. Yani her şeyin bir şekilde bize bir faydası vardır. Göklerin ve yerin yaratılması da bizim içindir. Yani insan içindir. Başka birşey için değil. “Huvellezî halaka lekum” sizin için yaratmış ve şekillendirmiş olan O’dur. “mâ fîl ardı cemîan” yeryüzünde ne varsa hepsi. Onun için yeryüzünde bulunan bütün varlıklar prensip olarak bize helaldir. Haramlık istisnaidir. Onun için helaller sayılmaz haramlar sayılır. Helâları saymakla bitiremezsiniz. Haramları ayıkladığınız zaman gerisi helaldir. Bir çuval pirincin içerisinden pirinçleri değil taşları ayırırsınız. Kaldı ki burada bir çuval pirinç değil de depolar dolusu pirinçlerden birkaç tane taş ayırıyorsunuz. Gerisi helaldir. Bu sebeple herhangi bir şeyle yüz yüze geldiğiniz zaman aksine delil yoksa helal demektir. Yani şunu yemek helal mıdır? diye şüphe ettiğiniz zaman haram olduğuna dair bir delil yoksa helaldir. “ve huve bi kulli şey’in alîm” O her şeyi bilir. Şimdi göklerin ve yerin yaratılışıyla alakalı ayetleri kısaca görelim. Birazcık cevremizle ilgili malumatımız olsun.11.Surenin yedinci ayetinde Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor; “Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin” gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Şimdi buradaki günle, bizim günümüz, güneşin durumuna göre degil mi? Dünya kendi ekseni etrafında bir kere döndüğü zaman gün oluyor. Dünya yok , güneş yok o zaman gün nedir? Henüz dünyanın ve güneşin yaratılmadığı zaman ki o gün nedir? O zaman o günün uzunluğu farklı bir uzunluktur. Yani bizim bildiğimiz uzunluklardan değil. O zaman farklı bir zaman dilimi içerisinde yarattığını anlıyoruz Cenab-ı Allah’ın. “ve kâne arşuhu alel mâi” Allahu Teala gökleri ve yeri yaratırken arşı suyun üzerindeydi.Arşa hakimiyeti suyun üzerindeydi. Demek ki gökler ve yer yaratılmadan önce su vardı. “li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ” bütün bunları niçin yaratmış? Hanginiz daha iyi iş yapıyor onu görsün, sizi onunla denesin diye “ve le in kulte” şunu söylesen insanlara, “innekum meb’ûsûne min ba’dil mevti” “öldükten sonra tekrar diriltileceksiniz” desen “le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn” O kafirler diyecekler ki “Ya! Bu bir büyü safsata!” 21.Surenin 30 ve 31 ayetlerini açalım, 323.sayfa “E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma” o kâfirler görmedi mi? Gökler ve yerler bitişikti. Başlangıçta. Şimdi düşünün yaratılmadan önce su var. Cenab-ı Hakk’ın arşı suyun üzerinde, gökler ve yer bitişik vaziyette. Ayrılmamış. “fe fetaknâhuma” Biz o ikisini patlattık. Patlattık manasını nasıl verdiğimizi biraz sonra öbür Ayet-i Kerimeden göreceğiz. “ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy” tüm canlıları da sudan yarattık. Ne kadar canlı varsa hepsini sudan yarattık. Şimdi bunları görmediler mi diyor demek ki göklerin ve yerin bitişik konusunda ilmi bir çalışma yapılacak olsa insanlar bunu görecekler. Ve bugün işte büyük patlama falan diyorlar. Bu büyük patlama diyenler göklerle yerin bitişik olduğunu tespit etmişler ki, bunu söylüyorlar. Bu bilgiler araştırma yapıldığı zaman bulunabilecek bilgiler demektir. “e fe lâ yu’minûn” durum böyle iken neden inanmazlar. Şimdi her zaman burada tekrar ettiğimiz bir şey var biliyorsunuz. Allah’ın ayetleri iki türlü. Yarattığı ayetler var, bir de indirdiği ayetler var. Biz doğduğumuz günden itibaren Allah’ın yarattığı ayetleri okuyoruz. İster Müslüman olsun ister, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın. Allah’ın yarattığı ayetleri okuyorlar yani bilgiler elde ediyorlar, tabiattan çevrelerinden kendi nefslerinden. Bir de Allah’ın indirdiği ayetler var. O zaman yeryüzünde herkes her gün Allah’ın ayetlerini okuyor. Her ilim adamı bilgisini Allah’ın ayetlerinden öğreniyor. Allah’ın yarattığı ayetlerden bilgisini öğrenenlerle, Allah’ın indirdiği ayetlerden bilgisini öğrenenler içerisinde, bunu kendi menfaatlerine arzularına alet etmek isteyenler çıkar. Dolayısıyla her iki tarafa da bir sürü hurafeler girer. İlim dediğimiz tarafta da hurafeler dolu olur, din dediğimiz tarafa da insanlar hurafeler yığabilirler. Ama dürüst olanlar doğruyu bulurlar, her iki taraftan da. Onun için Allahu Teâlâ “innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu” Allah’a derinden saygı duyanlar, alim kullarıdır, diyor.Hangi ilimle meşgul olursa olsun. “Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim” yerin içine doğru ağır baskılar koyduk, yani dağlar. Onları yeryüzü sarsar, diye koyduk. Demek ki yerin içerisinde yeryüzünü sallayacak birtakım yapılar var. Dağlar bu sarsıntıyı engelliyor. “ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen” dağların arasına derin yollar ve başka yollar da oluşturduk. “leallehum yehtedûn” Belki istedikleri taraflara gidebilirler. Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun öbür tarafa geçeceğiniz bir yol orda bulunur. Allah yaratılıştan bunu koymuş. Bir de Fussilet Suresi’ni açıyoruz, 41.sure 9.ayet. oradan itibaren okuyacağız. 476.sayfa. Burada Allahu Teâlâ diyor ki “Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni” şu yeryüzünü yani dünyayı iki günde yaratan Allah’ı görmezlikten mi geliyorsunuz? “ve tec’alûne lehû endâdâ(endâden),”O’na benzer nitelikte varlıklar oluşturuyorsunuz. “zâlike rabbul âlemîn” O tüm varlıkların sahibidir. Tüm varlıkların sahibine benzer nitelikte varlıklar oluşturuyorsunuz kendi zihninizde. “Ve ceale fîhâ revâsiye min fevkıhâ” Allahu Teala üsten aşağıya doğru dağlar yerleştirmiştir. Biz dağları aşağıdan yukarıya zannediyoruz ama üsten aşağı doğru diyor ayette. Bu meseleleri iyi anlamak için, çok iyi jeoloji bilgisine ihtiyaç var. Bu konunun uzmanları ile çalışmak nasip olsa biz çalışmaktan büyük bir zevk alırız. O zaman bu ayetleri çok iyi anlama imkanımız olur. “ve bâreke fîhâ”Allah yerin içerisine bereket koydu. “ve kaddere fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâm” Allah gıdaların ölçüsünü de dört günde yerin içerisine koydu. Toprağın içerisinde üreteceği bütün gıdaların ölçüsü orada hazır duruyor. Öyle ki toprağa domates atarsanız, domates bitiyor. Biber atarsanız, biber bitiyor. Elma tohumu atarsanız, elma bitiyor. Çünkü her birinin toprağın içerisinde ölçüleri var. Her birinin orada yapısı oluşturulmuş. Bu da dört günde oluşturulmuş. İki günde yarattı Cenab-ı Allah dört günde gıdalarını toprağın içerisine yerleştirdi. Etti 6 . Bu yeryüzü, dünyaya baktığımız zaman çok küçük bir gezegen fakat son derece önemli bir gezegen. “sevâen lis sâilîn” Araştıranlar için eşit uzaklıktadır. Yani sizin hepinize o gıdalar eşit uzaklıktadır. Yeter ki onu araştırın. Araştırın bu toprakta ne tür ürünler yetiştirilir. Deneyin şunu yapın, bunu yapın. Herkese eşit uzaklıktadır o çalışan kazanır. Gereken bilgilere sahip olan kazanır. Olmayanlara bişey yok. Yani Müslüman kafir ayrımı yok herkese eşit uzaklıktadır. “Summestevâ iles semâi” bununla beraber gök yüzüne yöneldi.Gökyüzü bir duman halindeydi. Gökler ve yer bitişikti, patlattık diye mana vermemizin sebebi bu. Patlatılan şey dumana dönüşür değil mi? Yoksa ayırdık ikiye böldük diye mana verilebilir kelime itibariyle ama bu iki ayeti birleştirdiğimiz zaman orda bir patlama olduğu anlaşılıyor. Çünkü yeryüzü yaratılıyor, iki günde yaratılıyor. Ben bunu kaba inşaat gibi düşünüyorum. 4 günde de gıdalar oluşuyor.(ANLATILMAK İSTENEN ANLAŞILAMAMIŞTIR. Dakika16:43) Gökle yer bitişikti o zaman burada bir patlama oluşuyor. Yani duman haline geliyor.Yani gaz bulutu falan deniyor bu gün. “fe kâle lehâ ve lil ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn” gökyüzünü yedi gök olarak da düzenliyor diğer ayette okumuştuk. Göklerle yere diyor ki Cenab-ı Hak ister gönüllü ister gönülsüz, benim emrime geleceksiniz diyor. Çünkü bütün eşyanın dili var, eşya konuşabiliyor. Artık biz bu devirde öğrendik eşyanın konuşabildiğini, teypten bilgi yüklenen şeyler, bilgisayarlar şunlar bunlar bugün eşyanın konuştuğunu yavaş yavaş öğreniyoruz. Allahu Teâlâ göklere ve yere emrini veriyor. Onlarla konuşuyor. Ama onlarda irade yok. İstesen de istemesen de benim emrime geleceksin diyor. Ama insanlara öyle demiyor. İster yaparsın, ister yapmazsın diyor. Çünkü insanlarda irade var göklerde ve yerlerde yok. Onlarda diyor ki “eteynâ tâiîn” İsteyerek emrine boyun eğdik Ya Rabbim! “Fe kadâhunne seb’a semâvâtin” Allah o duman halindeki gökleri, yedi gök olarak düzenledi. “fî yevmeyni” iki gün içerisinde “ve evhâ fî kulli semâin emrehâ” her gök katına emrini vahyetti. Her birinin yapacağını söyledi. “ve zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha” O yedi gökten, en yakın gök, onu süsledik. Yıldızlarla. O zaman birici kat sema hangisi oluyor? Yıldızların bulunduğu sema. Bu gün astronomi hangisiyle uğraşıyor? Yıldızlarla. Yıldızların ötesine geçebildiler mi? Daha birinci kat semayı insanlar keşfedebilmiş değil. Onun arkasında ikinci, üçüncü, dördüncü giderek genişleyen gökler vardır. Aslında onların her birini gözümüzle görmüş gibi keşfetmemiz gerekiyor. Biraz sonra ilgili ayet okuyacağım. Keşke bilim adamları Kuranı keşfetseler de ilimde ilerlemenin ne demek olduğunu bir görseler. Şimdi Cenab-ı Hak nasip etse benim arzum o. Bütün üniversitelerin tepesinde bir üniversite kurmak istiyorum Cenab-ı Hak lütfederse. Bütünün üniversiteler, dünyada ne kadar üniversite varsa hepsine, her bir bilim dalından Kuran-ı Kerim’den ayetler. O zaman siz görün bilimsel kalkınmanın ne demek olduğunu, bilimsel gelişmenin ne demek olduğunu. Geçen sene CERN de gerçekleştirilen deneylerle ilgili beni bir televizyon kanalına çağırmışlardı. Uzmanlar var konuşuyorlar onunla alakalı. “Ben bu işin uzmanı değilim. dedim. Kuran-ı Kerim’deki ayetleri okuduk, baktık ki onların bilgileri bu ayetlerin çok çok gerisinde. Ve işte onlar bu ayetleri okusalardı kim bilir hangi noktaya geleceklerdi, çünkü onların uzmanlık sahası. Bizim anlamamız mümkün değil bizim çalışma alanımız değil ki, bu tip konularda çalışan insanlara bizim yapabileceğimiz, arapça bakımından yardımcı olabiliriz, ilgili ayetleri bulma bakımından yardımcı oluruz ondan sonrası onları işidir. “ve zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ” Birinci kat semayı hem yıldızlarla süsledik, hem de bir koruma yaptık. Birinci kat sema aynı zamanda dünyayı koruyor? Neden koruyor? Tabi bunu ayetten öğreniyoruz, bunu da ilim adamları ortaya koymaları lazım. “zâlike takdîrul azîzil alîm”güçlü ve her şeyi bilen Allahu Teala’nın koyduğu bir ölçüdür. Allah bir ölçü koymuştur, her şeye . O ölçüyle ilgili bir takım ipuçlarını da birazdan göreceğiz. Şimdi 37.sureyi açalım 6.ayetten itibaren okuyacağız. 445. sayfa. “İnnâ zeyyennes semâed dunyâ bi zîynetinil kevâkib” Biz en yakın göğü, yıldız süsleriyle süsledik. Gerçekten hava açık olduğu zaman bakarsınız, bakmaya doyamayacağınız güzellikler olur gökyüzünde. “Yıldızlarla süsledik” diyor gökyüzünde. Dünyayı güzel yaratmış, o gökyüzündeki yıldızları da dünyanın tavanındaki süsler haline getirmiş Allahu Teâlâ. “Ve hıfzan min kulli şeytânin mârid” işe yaramaz her şeytandan da koruma yeri yaptık. Ondan koruduk. “Lâ yessemmeûne ilel meleil a’lâ” Birinci kat semadan ötesine, yıldızlardan yukarsına şeytanlar çıkamıyor. Meleği alaya kulak kabartamıyorlar, o zaman meleği ala nerede? Birinci kat semanın üstünde olduğu anlaşılıyor Birinci kat semada yani. “ve yukzefûne minkulli cânib” Her taraftan onlara taşlar atılır şeytanlara. Şimdi Allahu Teâlâ Adem(a.s.)’a secde etmediği zaman şeytanı kovmuştu değil mi , nerden kovmuştu o zaman? Birinci kat semadan. Bir de ikinci kez kovdu, o da Adem (a.s.)’ın bahçesinden, Adem (a.s.)’la beraber. Ve şeytanlar artık kovuldukları yere tekrar çıkamıyorlar. Orda onlarla ilgili engeller var. “Duhûran” kovularak onlardan uzaklaştırılır her taraftan taşlar atılır, “Duhûran ve lehum azâbun vâsib” bir de onlardan ayrılmayan bir azap da vardır, ızdırap da çekerler. “İllâ men hatıfel hatfete” Oraya kadar çıkıyorlar yıldızların bulunduğu yere kulak kabartarak bir takım şeyler duyabiliyorlar. Çünkü kâinatın yönetim merkezi orada olduğu için her şey orada konuşuluyor. “fe etbeahu şihâbun sâkib” öyle bir durumda hemen bir göktaşı, bir meteor onları delecek şekilde peşlerine düşer. Şimdi bir başka ayet daha okuyoruz. 15. surenin 21.ayeti. 262.sayfa. Burada Allahu Telala şöyle buyuruyor. “Ve in min şey’in illâ indenâ hazâinuhu”, her şeyin hazineleri mutlaka bizim katımızdadır, diyor. 21. Ayet. “ve mâ nunezziluhû illâ bi kaderin ma’lûm” Onu belli bir miktarda ancak indiririz. Yani hepsi göklerde bütün şeyler. Şimdi hatırlayın, kainat yaratılmadan önce su ve Allah’ın arşı vardı değil mi? Bir de yerlerle gökler bitişik haldeydi. Her şey bizim katımızdadır. 43.Surenin 11. ayetinden itibaren okuyalım. 489.sayfa. “Vellezî nezzele mines semâi mâenbi kader(kaderin)” gökten belli bir ölçüyle su indiren Allahu Teâlâ dır. Şimdi hazinelerden geliyor ya demek ki insanlar göklerde bir araştırma yapsalar su hazinelerini görecekler. “fe enşernâ bihî beldetenmeyten” o suyla ölü bir beldeyi diriltiriz. Beldenin bitkilerini çıkarırız, yayarız. “kezâlike tuhrecûn” sizde böyle çıkarılacaksınız. Demek ki insanlar öldükten sonra, hepimiz öleceğiz ,hepimiz toprak olacağız biliyorsunuz, ama hepimizin vücudumuzdaki tüm özellikleri taşıyan o küçücük adına Cenab-ı Hakk’ın “Nefs” dediği küçük madde artık adına ne denirse Kuranı Kerim “nefs” diyor. O bizim tohumumu o alarak toprakta olacak demek ki o zaman geldiğinde göklerden yağmur yağacak, ve toprakla su birleşince gene çamur olacak, tıpkı Adem (a.s.)’ın vücudunun oluşması gibi toprak ana rahmi gibi görev görecek ve biz o şekilde yeniden yaratılacağız. Zaten bir başka ayette de okuyacağız “Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ” Sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirmiştir Allah. Adem (a.s.)’ın ilk oluşması öyle. Yani bunlar ilim adamları öyle ufuk açacak şeyler ki bizim için işte genel bir özet okuyoruz. Onun için bir şey anlamıyoruz ama bu konunun uzmanları olsa kim bilir neler söylerler. “Vellezî halakal ezvâce kullehâ” tüm çiftleri yaratan, eşleri yaratan Allahu Teala’dır, yani her şeyi eş olarak yaratmış, işte erkekli dişili, her şeyi çift olarak yaratmış. “ve ceale lekum minel fulki vel enâmi mâ terkebûn”Allah sizin için gemilerden ve “enâm” denen hayvanlardan bineceğiniz binekler oluşturmuştur. “Li testevû alâ zuhûrihî summe tezkurû ni’mete rabbikum” onların üstünde şöyle düzgün durasınız ve Allah’ın size verdiği nimeti hatırlayınız. “izesteveytum aleyhi, ve tekûlû” üzerlerine oturup da kurulduğunuz zaman şöyle diyesiniz. “subhânellezî sehhare lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehu mukrinîn” Bunu bizim emrimize veren Allah’ın hiçbir kusuru ve eksiği yoktur. Onun için siz arabalarınıza bindiğiniz zaman mutlaka bu duayı yapın. Çünkü Allah’ın bizden istediği o. “subhânellezî sehhare lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehu mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ le munkalibûn” ya da şöyle mana vermek daha doğru olur mu? Bu aracı benim emrime veren Allah’a boyun eğerim. Eğer o vermeseydi biz bunları kullanamazdık. Biz zaten rabbimize döneceğiz. 39.surenin 6.ayetini açıyoruz. Hani göklerde her şeyin hazinesi var diyor ya, ayeti kerime 458.sayfa. Burada diyor ki Allahu Teâlâ ayetin bir kısmından itibaren okuyorum. “ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvâc”Allah size enamdan sekiz eş indirmiştir. “en’âm” neydi koyun keçi sığır deve dört hayvan türü, sekiz nasıl oluyor? Bunların erkeği ve dişisi. Onları sizin için indirdi diyor. Kim bilir nerden indirdi bilmiyoruz ki .Hazineler ile ilgili. Ama diğer hayvanlar için denmiyor dikkat edin. Bu hayvanların çok farklı bir özelliği vardır. Diğer hayvanlar gibi değildir. Mesela diğer hayvanlar çok zekidir. Eşek yani hayvanlar kuşlar çok. Ama bunlar öyle değil. Mesela aptal adamlar için koyun derler koyun gibi, inek derler falan. Pek zekasını kullanamazlar. Kafirleri Cenab-ı Hak enama benzetir. “yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın” Allah sizi annelerinizin karnında bir şekilde yaratır, sonra başka bir şekilde, sonrada başka bir şekilde yaratır. “fî zulumâtin selâs” üç karanlık içerisinde yaratır Cenabı Hak. İşte bir annenin vücudunun oluşturduğu karanlık , ikincisi Ana rahminin oluşturduğu karanlık, üçüncüsü onun içindeki kesenin oluşturduğu karanlık, ana rahminin içindeki kesenin oluşturuduğu karanlık “zâlikumullâhu rabbukum” sizin rabbiniz olan Allah budur. “lehul mulk” tüm yetki ve hakimiyet O’nundur. “lâ ilâhe illâ huve” O’ndan başka bir ilah yoktur. “fe ennâ tusrafûn” o zaman niye başka taraflara bakıyorsunuz da Cenab-ı Hakk’ın bu şeyine bakmıyorsunuz. Allah size akıl ve irade verdi diye niye kendinizi sağa sola çekiyorsunuz? Yani nerden güç alıyorsunuz da böyle sağa sola gidiyorsunuz? Allah’ın yolundan gitsenize. Kendinizi ne zannediyorsunuz? Bütün yetki Allah’ındır. Şimdi Nuh Kavmiyle ilgili 71.Sure 15.ayet 570.sayfa. Allahu Teâlâ burada şöyle diyor, yani Hz. Nuh’un şu sözünü bize naklediyor. Bu söz Hz.Nuh’a ait “E lem terev” kendi kavmine diyor, “görmediniz mi?” “keyfe halakallâhu seb’a semâvâtin tıbâk” Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmış görmediniz mi? Bu söz Nuh kavminden başka hiçbir topluluk için söylenmiyor. Biz görmedik bunu biz görmedik. Bizde böyle bir bilgi yok. Şuanda bizim elimizdeki bilgi en fazla birkaç semayla alakalı o kadar astronomide. Ama Nuh kavmi de yedi katıda böyle gözüyle görüyor gibi biliyormuş. Bilgileri bizden çok çok yüksek. Peki nerden öğrendi bunlar. Nerden öğrenecekler Adem (a.s). Yakın Adem (a.s.) Torunları Allahu Teâlâ Adem (a.s.)’a bütün isimleri öğretmedi mi? Onların içine bütün bu göklerin katları hepsi de dahil işte. Ama bizim de bunları bu şekilde öğrenmemiz gerekiyor. Buna teşvik eden bunu emreden çok sayıda ayet var. Demek ki daha önümüzde keşfetmemiz gereken namütenahi yerler var. Sınırsız yerler var. Şimdi yedi tane gök “Ve cealel kamere fîhinne nûren” Şimdi şöyle düşünün benim elimin durumunu birinci kat sema olarak düşünün, bunu etrafında yedi tane gök var. Ay ve güneş birinci kat semaya dâhil değil. Yani katlara dahil değil ayrı bir yapı bunların içerisinde. “Ve cealel kamere fîhinne nûren” ayı bunların içerisinde bir nur yani ışık, ışığı yansıtan bir alet , güneşi de sıraç kandil yaptı. Güneş ışığı oluşturan üreten bir yapıdır. Ay gelen ışığı yansıtan bir yapıdır. Ama nerde bu birinci kat semanın içerisinde. Birinci kata dâhil değiller onlar yıldızların dışında zaten bugün de onları yıldızların dışında sayıyorlar değil mi? Sonra diyor ki başka bir şey daha söylüyor? “Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ” Allah sizi topraktan bir bitki gibi bitirdi. Gerçekten öyle . Topraktan gelen gıdalar anamızın vücudunda babamızın vücudunda bizim tohumumuzu oluşturuyor. Sonra bunlar ana rahminde birleşerek ilk yapımızı oluşuyor. Sonra devamlı topraktan gelen gıdalarla besleniyoruz. Ve bizden ayrılan bütün parçalar da toprak oluyor. “Summe yuîdukum fîhâ” sonra sizi tekrar toprağa iade edecek “ve yuhricukum ihrâcâ” ve yeniden çıkaracak “Vallâhu ceale lekumul arda bisâtâ”Allah bu yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına sermiştir. “Li teslukû minhâ” oradan oraya gidebilesiniz diye “subulen ficâcâ” yollar ve derin vadiler oluşturmuştur. Bir de 65.surenin 12.ayetini okuyalım. Yer nasıl?. 558.sayfa Talak 12.ayet. “Allâhullezî halaka seb’a semâvâtin” gökleri yeri yaratan Allah, “ve minel ardı mislehunn” yerden de onların bir mislini yaratmıştır. Evelki yedi gök var ya o yedi göğün benzerini yerin içinde yaratmış Allahu Teâlâ . Peki yeryüzünü biz gök yüzünün bir maketi olarak kabul edebilir miyiz? O zaman yeryüzüne göre biz kaçıncı semada yaşıyoruz? Yedinci katta yaşıyoruz değil mi? Peygamber(s.a.v) İn miraca çıktığını düşünün. O da “sidretül münteha” diyor. “Sidre” kiraz demek. En son noktadaki kiraz ağacına kadar çıkıyor. “İndehâ cennetul me’vâ.” Onun yanında “mehva” cenneti var, bahçesi var diyor. Şimdi siz alt tabakalarda yerin üst tabakası gibi bahçeler duydunuz mu hiç? Demek ki esas şeyler yedinci kat semada. Çünkü onun misli olduğuna göre o zaman yedinci kat sema şu yaşadığımız yere benzer bir yapı da olması lazım. Buradan yerin içine kadar yedi tane tabaka olacak ve o tabakalar da gökyüzünün maketi olacak, denmek ki gök yüzüne çıkmadan onun maketi üzerinden inceleme imkanımız olacak. “yetenezzelul emru beynehunne li ta’lemû ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr” işler bunların arasında döner dolaşır. Aşağıya iner yukarı çıkar, bütün işler, demek ki en üst kattaki işin en alt kattakiyle bir alakası var. Ya da birinci kat semadan, yedinci kat semaya kadar yer yüzünde olan işlerle gökyüzünde olan işlerin bir alakası var. Şunu bilesiniz ki Allah her şeye bir ölçü koymuştur. “ve ennallâhe kad ehâta bi kulli şey’in ilmâ” Allah her şeyi bilgisiyle kuşatmıştır. İşte burada Allahu Teâlâ bize emir veriyor. 29.Surenin 20.ayetinde diyor ki 397.sayfa. “Kul sîrû fîl ardı” de ki yeryüzünde gezin dolaşın. Diyor ki Allahu Teâlâ “fânzurû” düşünün, bakın, “keyfe bedel halka” Allah Yaratılışı nasıl başlattı. Araştırın bunları düşünün. “summallâhu yunşîun neş’etel âhıreh” Allah bir sonraki yaratılışı da ortaya koyacaktır, yani bir yaratmış bi kere daha yaratacaktır. “innallâhe alâ kulli şey’in kadîr” Allah her şeye ölçü koyar. Her şey ölçüyledir. Ölçüsüz hiçbir şey yoktur. Ve 79.sure Naziat Suresi’ne geliyoruz. 583. sayfa 27.ayet. Orada Allahu Teâlâ şöyle diyor “E entum eşeddu halkan emis semâ’” sizin yaratılışınız mı daha güçlü yoksa göklerin yaratılışı mı? “benâhâ.” gökleri Allahu Teâlâ bina etmiştir. Adeta bir apartmanın katları gibi işte. “Refea semkehâ” onun yüksekliğini de yükselmiştir. Onun tavanını da yükseltmiştir. göklerin yüksekliği de oldukça fazladır. “Ve agtaşe leylehâ” gecesini karanlıkta tutmuş “ve ahrece duhâhâ” ve aydınlığını da çıkarmıştır. “Vel arda ba’de zâlike dehâhâ” yani gökleri oluşturmuş, gecesini oluşturmuş, aydınlığını çıkarmış, bundan sonra yer yüzünü döşemiş, bütün hayvanlarıyla bitkileriyle her şeyiyle. “Ahrece minhâ mâehâ ve mer’âhâ” yeryüzünden sularını çıkarmış. Hayvanların otlayacağı meraları çıkarmış. “Vel cibâle ersâhâ” dağları yeryüzüne yerleştirmiş. Niçin? “Metâan lekum ve li en âmikum” sizin ve enamınızın yiyeceği olarak. Bütün bunlar hazırlandıktan sonra Allah insanlarıı yaratmıştır. Yani adeta bir gelin odası gibi döşemişler, yiyecekler hazırlanmış, tüm ikramları var, “hadi buyur gel!”. Gelinle damat gelsinler. Yeryüzü her şey için hazırlandıktan sonra Cenab-ı Hak bizi yaratmış. Yani bütün hayvanlar yaratıldıktan sonra. Yani onun için insanlar herhangi bir hayvanın ya da canlının evrimleşmiş şekli değildir. Çünkü bütün bunlar bizim için yaratılmıştır. O zaman hangi hayvandan geliştiysek başta onun için yaratılmış olması lazım. En son İnsan Suresini okuyoruz. 76.Sure, 577.sayfa. Burada Allahu Teala diyor ki; “Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ” insan oğlunun üzerinden uzunca bir zaman geçmiştir. Yani bütün bu varlıklar yaratılmış, Allahu Teâlâ’ nın arşı başlangıçta suyun üzerindeydi.Göklerle yer bitişikti. Cenab-ı Hak bunları patlattı. Önce yeryüzünü yarattı. Altı gün içerisinde yeryüzünde her şey oluşurken bu altı günün iki gününde de gökleri yarattı. Gökleri yedi kat olarak yarattı. Yeryüzünü de aynı göklere benzer şekilde içeriye doğru yedi kat olarak yarattı. Sonra yeryüzüne bütün hayvanları yarattı bütün bitkileri yarattı. Gökten enamı yeryüzüne indirdi. Yani o bizim zevkle yediğimiz, istifade ettiğimiz hayvanları. Bütün bunlar oluşuncaya kadar çok zaman geçti. İnsanla ilgili hiçbir bilgi yoktu. Hiçbir bilgi yoktu. Evet ruhlar alemi de yoktu. Yahya oradan soruyor. Ruhlar âlemi diye çok açık ayetler olmasına rağmen. Son derece zayıf rivayetlere dayanılarak ruhlar alami diye bir şey oluşturuluyor. İnsana ruhunun üflenmesi Secde Suresinin 9.ayeti olacak 32.sure. Ana rahmindeyken vücut 102. gününe girdikten sonra olur. O zamana kadar öyle bişey yok. O zaman. Ruhlar alemi diye bir olay yok. Zaten bu ayette diyor hiçbir bilgi yoktur diyor. “İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin” insanı şu hayvandan bu hayvandan değil döllenmiş yumurtadan yarattık diyor. O yumurta da toprağın içerisinde olmuş. Şimdi nasıl yediğimiz gıdalardan bizim vücudumuzda eşimizin vücudunda oluşursa ilk başta o toprakta oluşmuş. Ne kadar uzun sürede oluşmuş onu Allahu Teâlâ bilir. Cenabı Hakkın koyduğu kurallara göre. “nebtelîhi” biz insana bütün bu imkânları verdikten sonra zorlu bir imtihandan geçiririz. “fe cealnâhu semîan basîrâ” bu sebeple onu Semi ve Basir dinleyen ve basiret sahibi bir nüsha olarak oluşturmuşuzdur. Yani hem gözüyle görür, hem aklıyla görür. Hem kulağıyla dinler hem aklıyla dinler. Dinlemiş olduğu şeylerin değerlendirmesini yapar. İşte bu farktır insanı insan yapan. Ve insana bu farkı veren de sahip olduğu ruhtur. Başka bişey değil. Burada sık sık tekrarladığımız gibi ruh şu bilgisayarın yazılımına benzer. Vücut bunun mekanik tarafı, can da elektriğidir. Eğer bu bilgisayara yazılımını yüklenmezsen bu elektrikli aletten fakı kalmaz. Diğer elektrikli aletler bişeye yarar bu hiçbir şeye yaramaz. Hiçbir şeye yaramaz, eğer buna bir yazılım yüklemezseniz. Yazılım yüklediğinizde de nelere yaradığını biz hpim iz biliyoruz. Ruh insanın yazılımı gibidir. İşlte bnu diğer elektrikli aletlerden ayıran nasıl bundaki yazılımsa insanı da dğer tüm canlılardan ayıran ondaki ruhtur. “İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin nebtelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ” insanı döllenmiş yumurtadan , semi ve basir olarak yarattık, gözüyle de görür, aklıyla da görür, kulağıyla işitir, işittiklerini aklıyla değerlendirir. “İnnâ hedeynâhus sebîle” ve onu yola yönlendirdik, “hadi bakalım! Çık önünde iki tane yol var. İster doğru yoldan gidersin ister yanlış yoldan tamamen sana kalmış” “immâ şâkiren” ya bütün bu nimetleri verene teşekkür ederek, nimetleri verenin emrine göre yürürüsün, “ve immâ kefûrâ” bütün bu nimetleri vereni görmezden gelir kendine göre bir dünya kurar kendini tanrılaştırır, başkasını tanrılaştırır ve kendini zayi eder gidersin. Ahirette de bunların hesabını verir. Şimdi bu ayetler arası yaptığımız bu yolculuktan sonra tekrar ilk ayetimize geliyoruz. Bakara Suresi 29.ayet 4.sayfa burada da Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor, “Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan” yeryüzünde ne varsa Allah her şeyi sizin için yaratmıştır. Allahu Tealla başka ayetlerde de Göklerde olanları da sizin içi yarattım diyor. Hepsi sizin için diyor. Bunlardan yararlanarak ilim üretmemiz lazım, medeniyet kurmamız lazım, inşallah haftaya halifelik konusuyla ilgili ayeti anlamaya çalışacağız. Ve gerçekten şaşırtıcı bir şekilde İslam âleminde yaygın bir hurafe var bu konuda, çok kötü bir hurafe var. İnsanı Allah’ın halifesi gibi göstererek bundan acayip hurafeler oluşturuluyor. O halifelik ve ondan sonra gelen şeyleri inşallah haftaya okuyacağız. İnsanın bilgi ve medeniyet üretmesine sebep olan yapısıdır o İnşallah haftaya okuyacağız. Bizden başka bilgi ve medeniyet üretecek bir varlık da yok. Zaten meleklerin secde etmesinin sebebi de odur. Şeytanın kıskanmasının da sebebi odur, ondan kaynaklanıyor. “summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât” sonra Allahu Teâlâ gökyüzüne yönelmiş ve onları yedi gök olarak düzenlemiştir. “ve huve bi kulli şey’in alîm” her şeyi bilen O’dur. Böylece bugün bir farklı yolculuk yapmış olduk.
NOT: BAZI YERLERİ ANLAYAMADIĞIM İÇİN BÜYÜK HARFLARLE NOT YAZDIM
TURGUT ÇETİN
05066319133