Elhamdü lillahi rabbil âlemin. Vel akibetü lil muttakin. Essalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Her şeyimizi varlıkların sahibi olan Allah’a borçluyuz. Ne yaparsa güzelini yapar. Arkasından gidilecek, yoluna destek verilecek olan da Muhammed sav.dir.
Bugün bakara suresinin 284. ayetini okuyacağız. İnsanın kalbinden geçenle kalbinde olan arasındaki farkı anlamaya çalışacağız. Burada Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor.
(2/ Bakara 284. Ayet)
“Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard”
“Göklerde ne var , yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.”Her şey Allah’ın biz de Allah’a aidiz.
“ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh”
“İçinizde olanı açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çekecektir.”
İster açığa vurun, ister gizleyin Allah sizi içinizde olanla hesaba çekecektir.
“fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu,”
“Allah’u Teâlâ gerekeni yapanı bağışlar, yine azap için gerekeni yapana da azap eder.”
“allâhu alâ kulli şey’in kadîr”
“Allah’u Teâlâ her şeye ölçü koyar.”
Her şeyin bir ölçüsü vardır. Şimdi bu ayeti hep beraber anlamaya çalışalım. Diyor ki Allah’u Teâlâ
“Göklerde ne var , yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.”
Bu hiç kimsenin şüphe etmeyeceği bir şeydir. Yani onu kafire de sorsan o da Allah’ındır diyecektir.
“ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh”
“İçinizde sakladığınız bir şey, içinizde olan bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çekecektir.”
İçimizde dediğiniz zaman ne anlıyoruz? Kalbimizde olanı. İnsanların kalbinde olan en önemli şey nedir? İman, Allah sevgisi. En önemli husus. Şimdi Allah’ı seviyorum kelimesini herkes de söyler. Yani şimdi Hıristiyanlara bakın, hep sevgi üzerine kurmuşlardır sistemlerini. En önemli husus nedir sizce? İmandır, küfürdür. Değil mi? İki şey yani. İman ve kafirlik. Kafirlik ne? İnsanın içinde olan inancı örtmesi demektir. Yani küfür: Örtmek demektir biliyorsunuz. Olmayan bir şey örtülmez, önce olacak, sonra örtülecek.
Peki kafir olduğu halde kendisini müslüman gösteren insanlar vardır değil mi? Bu içinde olanı açığa mı vuruyor, gizliyor mu? Buna ne diyoruz? Münafık diyoruz. Kafirken kendisini mümin gösteren kişi. Şimdi o zaman insanın içinde olan neymiş? Ya iman yada küfür. İnsanı Allah’u Teâlâ buna göre hesaba çekmiyor mu? Onun için insanları, inananlar ve inanmayanlar diye iki guruba ayırmıyor mu? Allah’u Teâlâ. Müminler ve kafirler diye iki guruba ayırıyor değil mi? Peki bu ayeti kerimede anlaşılmayan bir şey var mı? Bak tekrar okuyorum.
“Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard”
“Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’a aittir.”
“ve in tubdû mâ fî enfusikum”
“İçinizde olanı ortaya çıkarsanız”
“ev tuhfûhu”
“yada onu gizleseniz.”
“yuhâsibkum bihillâh”
“Allah sizi onunla hesaba çekecektir.”
Yani ister ortaya çıkarın, ister çıkarmayın içinizde olanla hesaba çekileceksiniz. Burada anlaşılmayan bir şey var mı? Yani ne ile hesaba çekilecek insanlar? İman yada küfürle değil mi.
Kafirlerin İnancı
Peki şimdi, içinde kafir olan kişi, yani küfür olan kişi, kafirlik olan kişi ne yapıyordu? İçindeki imanı gizliyordu. Aslında bir iman var ama onun üstünü öylesine bir örtmüş ki gözükmüyor, yok. Arada sırada sadece ortaya çıkarıyor. Şimdi o kişi gizleyen kendisi olduğu için içinde iman olduğunu bilir mi? Elbette bilir. Onun için dikkat ederseniz kafirlerin hepsi kendisini mümin kabul eder. Kafirlerin problemi nedir? Teslim olamamaktır. Kafirlerin temel problemi teslim olamamaktır. Niye teslim olamıyorlar? Çünkü kendilerine göre bir dünya kurmuşlar, bir hayat tarzı belirlemişler, Kur’ân’ı Kerim’in yada Allah’ın elçilerinin belirlemiş olduğu hayat tarzı onlara ters geliyor. Her ne kadar doğru olduğunu görseler bile kendi hayat tarzlarını bozucu bir şey olarak görüyorlar. Çünkü onlar bir dünya kurmuşlar o dünyada bazı şeylere yer yok. Mesela faizsiz ekonomi olmaz demişlerdir, değil mi? E Kur’ân’ı Kerim’de faizi kesin olarak yasaklamış. Allah’a inanma dersen tamam, amenna diyecek. Peki yapamadığı için eksiği ne? Teslim olamamaktır.
Bunu nerden çıkarıyoruz. Hicir suresinin, 15. surenin ilk ayetlerini lütfen açalım. Bakın burda, 2 ayette ne diyor Allah’u Teâlâ.
(15/Hicir 2.Ayet)
“Rubemâ yeveddullezîne keferû”
“O kafirler (-yani içlerindeki imanı örten kişiler- )zaman zaman şunu çok isteyecekler.”
Vut, vut sevgi demek. Mesela kadın ile erkek arasındaki sevgiye Allah’u Teâlâ vut kelimesiyle mevetteke kelimesini kullanıyor. Eşine seven, bir kadın bir erkeği, bir erkek bir kadını sevdiği zaman ne yapar? En çok onu ister değil mi? Karşı cinsler arasında bir çekicilik vardır.
(15/Hicir 2.Ayet)
“Rubemâ yeveddullezîne keferû”
“Bu kafirler de zaman zaman böyle çok isterler. Neyi?
“lev kânû muslimîn”
“Keşke teslim olabilseler. Bunu çok isterler.”
Peki bu ayeti anlamadan önce size bir soru daha sorayım. Sık sık okuduğumuz bir ayeti kerime var. Yani her kafirde mutlaka bir doğru inanç vardır ve o inancın üstünü örtmüştür dedikten sonra bir ayet okuruz. Hangi ayet hatırlıyor musunuz? Ali İmran suresi 106. ayet. Bu ayet 62. sayfada. Allah’u Teâlâ burda diyor ki. Kıyamet sahnelerinden bir sahne anlatıyor.
(3/ Ali İmran 106.Ayet)
“Yevme tebyaddu vucûhun ve tesveddu vucûh”
“O gün bazı yüzler ak olacaktır. Bazıları da kararacak.
“fe emmellezînesveddet vucûhuhum”
“Yüzleri kararanlara şöyle denecektir.”
“e kefertum ba’de îmânikum”
“İmanınızdan sonra kafir mi oldunuz.”
İnandıktan sonra örttünüz mü bu inancınızı. Bu ayeti kerimeye göre örttüğünüz zaman kayboluyor mu içinizdeki iman?
Şimdi mesela burda su var siz görmeyesiniz diye ben şöyle (Önünü kitapla kapatıyor) yapıyorum. Birisi alıp içmesin diye. Böyle yaptım diye bu su kayboldu mu burda? Ben bu suyu görüyorum ama siz görmüyorsunuz değil mi? Peki ben bu suyu görüyorsam, siz suyu görmediğiniz için bende suyun olmadığını düşünüyorsunuz değil mi? Bu şahsın suyu yok diyorsunuz. İşte o kişide imanı görmediğiniz için ne diyorsunuz. Bu kişinin imanı yok diyorsunuz. Peki kendisi ne diyor. Var. Onun için kafirlerin hepsi kendisini mümin kabul eder. Müslümanlar da bunlara maalesef çanak tutarlar. Mümin kim diye tarif edildiği zaman, bizim kelam kitaplarında ne denir? Allah’ın varlığına ve birliğine inanan kişi, denir değil mi? Peki Allah’ın var ve bir sayma konusunda İblis’in bir problemi var mı? Onun için bizim fıkıh kitapları, kelam kitapları, yani İslam’ı anlatan kitapların tamamının baştan aşağı gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Bu şekilde insanlara imanı, küfrü anlatmakla o insanların müslüman olmasını değil, Müslümanlıktan uzaklaşmalarını meşrulaştırmış oluyoruz. Hicir suresinin 2. ayetine tekrar dönelim. Ne diyor Allah’u Teâlâ.
(15/Hicir 2.Ayet)
“Rubemâ yeveddullezîne keferû”
“O inançlarını örtmüş olan insanlar zaman zaman şunu çok isterler.”
“lev kânû muslimîn”
“Keşke teslim olabilsek.”
Bak ‘Keşke inansak’ demiyorlar dikkat ediyor musunuz. Çünkü üstünü örtseler bile kendinde olan inancı biliyorlar. Burda gösterdim, hani ben suyun varlığını biliyorum ya. Üstünü örtseler bile kendinde olan inancın varlığını biliyorlar. Ondan dolayı şu sözü onlardan duyarsınız. ‘Benim içim temiz. Herkesin içini Allah biliyor,’ yanlış söylemiyorlar, doğru. O temiz derken kendilerinde olan o örtünün altında olan inancı kastediyorlar. Ama bunun dışa yansıması lazım. Teslim olamıyorlar. Keşke biz de teslim olsak, keşke biz de yapabilsek dediklerini hep duyarsınız. Ne güzel siz yapıyorsunuz keşke biz de yapabilsek dediklerini duyarsınız. Yap, ne mani var.
Bir gün Büyük Larous Ansiklopedisindeyiz. 1984 yılı olabilir. 85 de olabilir. O zamanlar basılıyordu çünkü. Ben de onun yazar kadrosundanım. Ansiklopediyi çıkaran ekip kendisini ateist olarak nitelendiriyordu, dinsiz olduğunu söylüyordu. Birde onların başları vardı. Ben tabi o zaman İstanbul Müftülüğünde fetva işlerinde meşgulüm. Pazartesi günleri akşamüzeri gidiyorum. Yine sakalım var ama böyle ağarmamış siyah sakal tabi. Şimdi içeri girdiğin zaman bir hocanın girdiği belli oluyor yani. Görüntü son derece önemli. Çünkü görüntüde ben buyum diyorsunuz. Kimliğinizi ortaya koyuyorsunuz, ben buyum diyorsunuz. Şimdi bir gün Adnan BENK, oranın genel yayın yönetmeni, bana dedi ki: ‘Hoca dedi düşünüyorum da eğer ahiret varsa, Allah varsa demiyor. Eğer ahiret varsa her şeyi bırakıp ömrü ibadetle geçirmeye değer.’ Dedim ki: ‘Tabi yani şurada elli, altmış senelik ömrümüz var.’ ‘Yav hoca bırak Allah’ı seversen dedi. Atmış milyon sene olsa ne yazar dedi. Bir gün bitmeyecek mi? Bak dedi matematikte bir kural vardır. Sonsuz karşısında bütün rakamların değeri sıfırdır. Ahiret sonsuz, bu öyle bir kazançtır ki hiçbir kumar yeryüzünde bu kadar kazanç getirmez’ dedi. Bak
(15/ Hicr 2.Ayet)
Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn. var ya görüyor musunuz. Ben ona dedimki: Hadi şu kumarı oyna da göreyim dedim. Hemen yanımdan çekti gitti.
Siz bunu çevrenizde görürsünüz. Dikkat ederseniz görüntüye yönelik tavırlar insanların pek hoşuna gitmez. İnsanların bir çoğu ister ki, hem görüntüm müslüman görüntüsü olmasın, hem de kendimi müslüman olarak şey yapayım. Ne olacak. Çünkü orada fatura ödeyeceksin. Olmaz işte. Onu da yapman lazım
(15/ Hicr 2.Ayet)
“Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn.”
“Kafirler zaman zaman şunu çok isterler. Ah keşke biz de müslüman olsak.”
Bir gün Araplarla, Medine-i Münevvere’de, oranın ulemasıyla yapmış olduğumuz sohbette, onlar kafirin Allah’a inanmadığını düşünüyorlar. Ben de olur mu öyle şey dedim. Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmeyen bir tek kafir yoktur. Onların tek problemi teslim olmak, dedim. Ne demek dedi, şaşırdı kaldılar, böyle şok oldular. Bu ayeti gösterince büsbütün şok oldular. Şimdi ben bunu niye anlatıyorum. Müslümanların problemlerinin çok derinlerde olduğunu göstermek için anlatıyorum. Hep beraber, elbirliği ile bu şeyi temizlememiz lazım. Geçmişten bize gelen içi tamamen boşaltılmış olan kavramlar var. İçi bomboş. O boş kavramlar insanlara ilim diye anlatılıyor. Sadece boş olsa bir şey değil, bir de dolu olduğu söyleniyor. Doğrusu da budur diye. Çünkü boşaltmışlar kendileri doldurmuşlar içerisini.
Şimdi bu yapı şu ayeti kerimeyi, tekrar ayetimize dönüyoruz. Bakara suresi 284. ayete dönüyoruz. Bu ayetle ilgili birkaç tane hadis uydurulmuş. Niye uydurulmuş diyorum, biraz sonra göreceksiniz. Bakın siz Arapça bilmeyen insanlar olarak yirmi birinci asırda İstanbul’da yaşayan müslümanlar olarak ayeti anlamada hiçbir sıkıntı çekmediniz. Rasulullah’ın ashabı bu ayeti anlamada sıkıntı çeker mi? Hiç mümkün mü? İçinizde olanı gizlersen. Ama kavramlar değiştirildiği için daha sonra gelenler bu ayeti anlayamaz hale gelmişlerdir. O zaman da bir hadis uydurularak bu ayet neshedilmiş, yani yürürlükten kaldırılmış ayetler arasına sokulmuştur. İşte o hadis Müslüm’de de var. İbni Kesir bütün rivayetlerinde yer veriyor. Bütün tariklerine.
Bakara 284. deniyor ki işte şu ayet okunduğu zaman. Diyanet Vakfı Mealinde verilen meali okuyayım. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan dolayı hesaba çekecektir. Sonra dilediğini affeder, dilediğini azap eder. Allah her şeye kadirdir. Ayette o kadar çok meal hatası var ki bu ayette. Hangisini şey yapacaksınız. Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. Tamam, onda problem yok. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de.. İçinizdekileri dediği zaman, içinizde olan, içinizde bulunan, yani içinizdekiler dediğiniz zaman, zaman zaman içinize gelen vesveseler falan da şey yapar.
İçinde Olan Ve Vesvese
Hani ‘Namaz kılarken içine öyle şeyler geliyor ki söylemeye çekiniyorum’ dersiniz. İçinize gelenle, içinizde olan arasında büyük fark var. Çünkü şeytan vesvese verecektir. Şimdi bunla ilgili bir sure var. Allah’u Teâlâ bize ne diyor?
(114/ Nas 1.-6.Ayet)
“Kul eûzu bi rabbin nâs”
“Deki: insanların rabbine sığınırım.”
“Melikin nâs”
“İnsanların melikine,”
yöneticisine, insanların bütün yönetimini elinde bulundurana sığınırım, Allah’a sığınırım yani.
“İlâhin nâs”
“İnsanların ilahına sığınırım.”
Bak üç tane sığınırım. İnsanların rabbine, insanların melikine/ kıralına, insanların ilahına sığınırım. Neden?
“Min şerril vesvâsil hannâs”
“O sinsi vesvesecinin şerrinden.” Peki o sinsi vesveseci ne yapıyor?
“Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs”
“İnsanların içine vesvese veriyor.” Vesvese ile insanın içinde olan aynı olur mu? Peki bunlar kimlerden olur?
“Minel cinneti ven nâs”
İnsanlardan da olur cinlerden de.
Gözükmeyen varlıklardan da gözüken varlıklardan da olur. Gelir sizin kulağınıza bir şey fısıldar, içinizi karıştırır gider. Mesela bunu basın yayın kuruluşları da pek ala yapabiliyorlar.
İnsanlara verilen vesvese ile insanın içinde olan aynı olur mu? Allah’ın Rasulü’nün yetiştirdiği insanlar bunu ayıramayacak güçte mi? Ne anlatılıyor bu ayetle ilgili. Bu ayeti kerime indiği zaman ashabı kiram çok şiddetli bir sıkıntı içerisine girdi. ‘Ne yapacağız’ falan dediler. Rasulullah sav. in önüne gelip diz çöktüler. Ya Rasulullah ‘Allah bize namazı emretti, orucu emretti, zekatı emretti, cihadı emretti bunlara gücümüz yetiyor. Ama içimizde olandan bizi sorumlu tutacak buna gücümüz yetmiyor. İçimize hüküm geçiremiyoruz.’ Geçiremezsin işte vesvese bu işte.
Rasulullah ne demiş? Siz demiş sizden önce kendilerine kitap verilen iki gurup gibi Yahudi ve Hıristiyanlar gibi” semi’nâ” ve “ve ata’nâ” mı diyorsunuz. İşittik isyan ettik mi diyorsunuz. Onlarda hemen zelil bir şekilde sineye çekmişler, ondan sonra geri çekilmiş gitmişler. Bak Rasulullah’da anlamamış bunu, değil mi? haşa! Sonra Bakara Suresinin bundan sonraki ayetleri iniyor.
(2/Bakara 286.Ayet)
“Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ”
“Allah kimseyi gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmaz”demişte,
bu ayet yukarıdaki ayeti neshetmiş. Yani yürürlükten kaldırmış.
Bu ayeti niye neshetsin. Öncelikle Yahudi ve Hıristiyanlar “semi’nâ” ve “asaynâ” dedikleri zaman, işittik ve isyan ettik mi demiş oldular? Aseyna demek isyan ettik demek mi? Yani hakikaten o kadar çok yanlış var ki şeyde. Mesela bunun için delil gösterilen ayete bakalım. Bakara suresinin 93. ayetini lütfen açın.
(2/Bakara 93.Ayet)
“Ve iz ehaznâ mîsâkakum”
“Allah’u Teâlâ diyor Yahudilere söylüyor.
Bak burda Yahudilere, ‘o iki gurup,’ deniyor. Hadiste Hıristiyanları da katıyor. Burda Yahudiler diyor. Yani İsa as.ın ashabı ile ilgili böyle bir misak yok. Yani şimdi bir hadisin yanlışlığını anlamak o kadar kolaydır ki. Yeter ki Kur’ân’ı Kerim’le ilgili bütün ayetleri tabi, bir iki tane ayet olmaz. İlgili bütün ayetleri bütünüyle birlikte değerlendirin. Bak hadisler hemen döküldü. Kitap verilen iki gurup. Burda Yahudilerden bahsediyor.
“Sizden kesin söz aldık. “
“ve refa’nâ fevkakumut tûr”
“Turu tepenize dikerek,”
Yani söz verdiniz verdiniz yoksa tur üzerinize yıkılacak. O dağ. Peki ne dedik?
“huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin”
“Size verdiğimizi sıkı tutun, sıkı sarılın verdiğimize.”Peki şimdi ortamı düşünün.
Bir Allah diyor ki:
“Sizden kesin söz aldık. Üzerinize dağı kaldırarak.”
Söz aldık dediğine göre, “Buna sıkı sarılın” diye söz aldık dediğine göre, ne demeleri gerekir? Söz vermiş olmak için. ‘Tamam, kabul ettik ve sıkı sarıldık’ demeleri lazım ki söz vermiş olsunlar değil mi? Yoksa söz vermiş olurlar mı? Önce ben şu mealden okuyayım da bir görün.
Diyor ki hatırlayın ki tur dağının altında sizden söz almış, size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın demiştik. Söz almıştık. Onlar da ne yapmaları lazım. Tutacağız, anlayacağız diye söz vermeleri lazım ki Allah’u Teâlâ söz almış olsun. Peki ne demişler? Onlar da işittik ve isyan ettik dediler.
‘İşittik ve isyan ettik’ diyen kişilerden Allah söz almış olur mu? Ben şimdi size diyorum ki: ‘Bu gece saat birde hep birlikte Süleymaniye Camisinin bahçesindeyiz tamam mı arkadaşlar.’ “Hayır gelemeyiz’ diyorsunuz. ‘Hayır gelemeyiz, işimiz var gücümüz var hocam yapamayız’ diyorsunuz. Ondan sonra ben de dönüp Yahya’ya diyorum ki: ‘Bak bunlardan söz aldım.’ Şimdi Yahya ne diyecek? Sizin ne dediğinizi duydu. Şimdi ayıp olmasın diye bir şey demeyecek de, ‘Yav bu hoca kafayı mı yedi. Hocam yanlış anlamış olmayasınız’ diyeceksin değil mi. Ne dersin Yahya? ‘Şeyhimiz aka kara diyorsa o karadır, demeyeceğim.’ Şimdi size diyorum ki bu gece Süleymaniye camisinin bahçesindeyiz. Siz de diyorsunuz ki ‘Gelemeyiz.’ Ben de diyorum ki: ‘Bak Yahya söz verdiler, hepsi kesin söz verdiler.’ Yahya da diyor ki: ‘Hocam yanlış duymuş olmayasınız diyeceksin değil mi?
Yav Cenabı Hak ‘İşittik isyan ettik’ diyenden, onlardan söz aldık der mi? Böyle bir şey olur mu? Burada yanlışı yapan Allah olur değil mi? Onlar değil ki. İşittik ve isyan ettik dediler. İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. Kalplerine buzağı sevgisi doldurulduysa nasıl söz vermiş olacaklar. Kalplerine buzağı sevgisi olan bir kişi ‘İşittik isyan ettik’ de dedi, ondan sonra sende diyeceksin ki ‘söz aldık.’ Zaten başka ne beklenir ki ondan. De ki eğer inanıyorsunuz imanınız size ne şekilde emrediyor. Bu ne demek? Hem söz aldık inanıyorsanız. Yav şu cümlede bir tutarlılık görüyorsunuz. Bak tekrar okuyayım. Hatırlayın ki sizden tur dağının altında sizden söz almı,. size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın demiştik. Onlar işittik ve isyan ettik dediler. İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. Deki eğer inanıyorsanız imanınız size ne kötü emrediyor.’ Ne oldu? Ne olduğu belli değil mi. Yani şimdi Rasulullah tutacak bunu örnek verecek. Diyecek ki: ‘Siz de onlar gibi mi diyorsunuz,’ diyecek.
Hani Kur’ân’ı Kerim gerçekten muhteşem bir kitap. Bu “semi’nâ” ve “asaynâ” nin ne olduğunu Allah’u Teâlâ Nisa Suresinin 43. ayetinde bildiriyor. Ama bu mealden okursan ondan da hiçbir şey anlayamazsınız. Tefsirlerden okuyun gene bir şey anlayamazsınız. Neden öyle. Çünkü bizim ulemada çok ciddi bir yöntem hatası vardır. Kur’ân’ı kendileri açıklamaya kalkar. Halbuki Allah’u Teâlâ açıklama yetkisini hiç kimseye vermemiştir. Rasulullah dahil hiç kimseye vermemiştir. Kendi açıklamıştır. Cenabı Hakkın açıklamasında bu konunun ayrıntısını bizim Doğru Bildiğimiz Yanlışlar Kitabında bulabilirsiniz orada var.
Ama burada madem oradan bahsettik Nisa 46. ayeti de okuyalım. Şimdi şuraya bakın. Ayeti lütfen dinleyin. Mealden okumayacağım çünkü oradan bir şey anlaşılmaz.
(4/Nisa 46.Ayet)
“Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî”
“Kimi Yahudiler sözleri yerleşik anlamlarından başka tarafa çekerler.”
Hani derler ye, oku da adam ol baban gibi eşek olma. Ne dedi. Baban gibi adam ol mu dedi, baban gibi eşek olma mı dedi. Böyle kelime oyunlarıyla da insanlar bazıları dalga geçerler kelime oyunlarıyla. İşte bunlar da onu yapmışlar. Kelime oyunu yapıyorlar. Kelimeleri yerleşik anlamlarından başka tarafa kaydırıyorlar. İki anlama gelen kelimeler kullanıyorlar.
“ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ”
“Kimi Yahudiler sözleri yerleşik anlamlarından başka tarafa kaydırırlar.”
“semi’nâ” ve “ve “asaynâ” derler.”
Aynı ifade öbür ayette de var. Bir, böyle derler. ‘İşittik isyan ettik’ mi? İşittik isyan ettik, olan manayı, asıl manasından bir başka tarafa mı kaydıracaklar? Öbür taraf ‘işittik ve isyan ettik’ diye anlam verdi.
“esma’ gayra musmeın”
“Dinle sana söz işittirmek haddimize değil ama bizi dinle.”
Yani sana dinle demek bizim haddimize düşmez ama, dinle diyor. Lütfen, lütfet de dinle.
“ve râınâ”
“Bizi de gözet derler.” Peki bunu nasıl yaparlar.
“leyyen bi elsinetihim”
“Dillerini eğip bükerek”
“ve ta’nan fîd dîn”
“ve dine hücum ederek yaparlar.” Peki diyor ki,
“Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ”
“semiğna ve aseyna” nın yerine “semi’nâ ve ata’nâ”deselerdi.
Semiğna ve aseyna: İşittik ve isyan ettik diye tercüme edilmiş ya. Bir an için onların doğru yaptıklarını kabul edelim
. İşittik isyan ettik yerine işittik itaat ettik deselerdi. Ondan sonra
“Vesma” deselerdi.
“Dinle” deselerdi.
“venzurnâ”
“Bize bak deselerdi.”
“le kâne hayran lehum”
“Elbette daha hayırlı olurdu.” Daha hayırlı olurdu.
Şimdi gelelim semiğna ve aseyna, ‘işittik isyan ettik’ yerine ‘işittik itaat ettik’ demek daha hayırlı denir mi? ‘İşittik isyan ettik’ yerine ‘İşittik itaat ettik’ deselerdi daha hayırlı olurdu, demek için ‘işittik isyan ettiğin’ de hayırlı olması lazım değil mi? ‘İşittik isyan ettik’ sözü hayırlı olacak ki ‘işittik itaat ettik’ daha hayırlı olur. Öyle değil mi? O zaman ne yani, Allah’ın kelamı nasıl olur böyle. Bak öbürü de bir acayip bir hal aldı, bu da bir acayip bir hal aldı.
Aseyna ne demek Arapçada? Bir asa kelimesi vardır asa. Musa’nın asası nedir? Değneği değil mi? Musa’nın asası işte aynı kelime, asa. Peki bu asa ne işe yarar? Diyor ki ‘ben bunu işte destek olursun.’ Peki dağı yukarı asayla çıkarken gevşek tutabilir misiniz? Değnekle dağa çıkarken yada dağdan inerken. Gevşek tutarsan senin elinden kayar senin barsaklarını boşaltır, deler burayı. Onun için değnek sıkı tutulur, gevşek tutulmaz. Peki değnek başka ne işe yarar? Adamı dövmeye yarar. Yani isyana da yarar değil mi? Dolayısıyla değneği birisinin kafasına indiriyorsan orada isyan anlamı vardır. Ama değneğe dayanıp da dağa çıkıyorsan orada isyan yoktur, sıkı sarılma vardır. Onun için asa kelimesini Araplar iki anlamı da vermişler. Değneği tutar gibi tuttu. Peki değneği adamın kafasına indirmek için tuttuysan, o zaman ‘isyan’ olur. Değneği işini görmek için sıkı tuttuysan o zaman da ‘sıkı sarılmak’ olur. Yani ondan kaynaklanan kelime. Dolayısıyla o kelime kullanıldığı anlama göre sıkı sarılma yada isyan. İki manada da kullanılır bağlamına göre. Bağlamına göre her iki anlamında da kullanıldığı için, ayete bakın ne diyor Allah’u Teâlâ.
(4/Nisa 46.Ayet)
“Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ”
“Yerleşik anlamından başka tarafa çevirirler, diyor.
Yerleşik anlamı isyan olsa Allah böyle der mi? O zaman yerleşik anlamı neymiş?
“Sıkı sarılmak yani itaat etmek.”
Ama isyan manası da kastedilebilir orada. Cinaslı kelime iki anlamı da kastedilebiliyor. Peki adamlar bunun yerine ‘işittik itaat ettik’ deseler itaat ettik, kelimesi iki anlamda olabilir mi? Mümkün değil, değil mi? Peki dağ tepelerine kaldırılmış Allah da söz aldım demiş. O zaman “semi’nâ ve asaynâ” hangi manada olur. Sıkı sarıldık, işittik ve sıkı sarıldık. Allah’u Teâlâ da diyor ki:
(2/Bakara 93.Ayet)
“huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû”
“Onlara dedik ki, Verdiğimizi sıkı tutun,” Onlarda aseyna dediler ki
“deyneğe sarılır gibi sarıldık yarabbi, senin verdiklerine ve işittik,” diyorlar.
Şimdi buradaki mananın böyle olduğunu Rasulullah bilmez mi? İşte delili de bu ayet. Hani semiğna aseyna yerine semiğna ve atayna deselerdi daha iyi olurdu dediğine göre,”semi’nâ ve asaynâ” nın başka bir yere çekme imkanı var ama semi’nâ ve ata’nâ yı çekme imkanı yok. Daha hayırlı olurdu diyor. Çünkü adamlar dillerini eğip büküp kötü niyetle bunları söylediklerine göre isyan kastetmiş olarak söylerler. Rasullullah itaat anlar, onlar isyan kastetmiş olarak söylerler değil mi?
Bu Kur’ân Arapça bir Kur’ân’dır. İbranicede şamili ve aşilu diye geçer orada da itaat ettik manasınadır. O da isyan manasına değildir. O da ‘sıkı sarılma’ manasınadır da ben Kur’ân’da geçen anlamıyla konuşuyorum. Kur’ân’ı Kerim’de İbranice yok Kur’ân’ı Kerim Arapçadır. Bi lisanil arabiyye mübin. Açık arap diliyledir. Herhalde Salih AKDEMİR’in kitabında görmüştüm. Salih Bey bunu böyle yazmıştı şeyine. Tabi orada benzerlikleri göstermekte bir sakınca yok ama buradaki Arapça diliyle ifade ediliyor.
Şimdi ,”semi’nâ ve asaynâ”sözü burada ‘İşittik ve sıkı sarıldık’ demektir. Rasulullah hadisinde diyecek mi yani ‘Siz onlar gibi ,”semi’nâ ve asaynâ”diyorsunuz.’ O zaman olmuyor yani ayetle uymuyor. Hadisin ikinci parçası da yanlış. Sonra Allah’u Teâlâ insanların içinde olanla sorumlu tutuyor. Ve vesveseye karşı da kendine sığınmamızı emrediyor. Öyleyse Bakara Suresinin 284. ayeti yanlış anlamaya müsait bir ayet değil. Herhangi bir şekilde neshedilmesi de mümkün olan bir ayet değil. Allah’u Teâlâ kişiyi içinde olanla sorumlu tutar. İnsanın içinde olan imandır. İnsanın içi kişinin gaybıdır. Açığa vursanız da gizleseniz de diyor. gizli olduğu zaman karşınızdaki kişi bilmez. Açığa vurduğunuz zaman herkes bilir değil mi? Onun için 2.3 – Ellezîne yué’minûne bil ğayb..diyor Bakara Suresi 3. ayetinde yani…manasınadır. İnançları gayblarında olanlardır.(Bakara 2/3) Ona gayba inananlar deniyor. Gayb insanın bilmediği şeydir. Bilmediği şeye nasıl inanacaksın, inanmak demek bağlanmak demektir. Tekrar okuyorum.
(2/ Bakara 284.Ayet)
“Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard”
“Göklerde ne var, yerde ne varsa her şey Allah’ındır.”
“ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh”
içinizde olanı ortaya koysanız da gizleseniz de( Allahtan gizlemek mümkün değil. Allah bütün gaybları biliyor.)Allah sizi onunla hesaba çekecektir.”
İçinizde olan, iman olduğu halde bunu küfür olarak da gösterebilir bazen insanlar. Şeyde var Ammar bin Yasir’le alakalıydı değil mi ayeti kerime baskıdan dolayı inkar ettiğini söylüyor Allah’u Teâlâ da onu, kalbi imanla mutmain olduğu için affettiğini söylüyor. Baskıdan dolayı canını kurtarmak için bunu yapıyor. Ama bir de var, içinde küfür olduğu halde kendini mümin gösteriyor. İşte içinizde olan. Çünkü iman kalpte olan bir şeydir. İman kalpte olduğu için insanın en hür olduğu alandır orası. Bu sebeple inanca hiçbir şekilde baskı yapılamaz. Çünkü dışarıya çıkmıyor ki baskı yapasın. Amelde baskı olurda inançta baskı olmaz. Onun için Allah’u Teâlâ inanç özgürlüğünü bütün insanlara hiç kimsenin müdahale edemeyeceği şekilde vermiştir. İşte insanın içinde olan odur. Ondan dolayı Allah’u Teâlâ Nisa suresinin 65. ayetinde diyor ki;
(4/ Nisa 65.Ayet)
“Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum,”
“Rabbine yemin olsun onlar inanmış olmazlar.”
Şimdi bununla Hicr suresinin ikinci ayetini lütfen karşılaştırın.
“Fe lâ ve rabbike”
“Rabbine yemin olsunki”
“lâ yu’minûne”
“onlar inanmış olmazlar.”
“hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum,”
“Aralarında geçen anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe.”
Yani Rasulullah’ın hükmüne başvuracaklar. Allah ne diyorsa o. Rasulullah için diyor ki:
(5/Maide 49.Ayet)
“Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu”
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet”.
“ve lâ tettebi’ ehvâehum”
“Arzularına uyma”diyor Maide 49. ayette. Burda da ne diyor.
(4/ Nisa 65.Ayet)
“summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte”
“Verdiğin hüküm konusunda içlerinde bir sıkıntı duymadıkça.”
İçlerinde o sıkıntı ne olacak. “mâ fî enfusikum” (2/284)İçinizde, içlerinde bir sıkıntı duymayacak
“ve yusellimû teslîmâ”
“Ve ona tam olarak teslim olacaklar.” ( 4/65)
Yani Allah böyle mi demiş, başüstüne. Ama, derse. Ayeti okuyorsunuz birisine ‘E tamamda ben bunu hocama bir sorayım. E ama falan, ama işte.’ Bakıyorsunuz ki Rasulullah’ın sözüyle Kur’ân’ı Kerim’i ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Haşa Rasulullah’ın sözüyle Kur’ân’ı Kerim hiçbir zaman ortadan kaldırılmaz da. Uydurmak mümkün tabi. Bakın ayetlere yanlış mana verenler Rasulullah’ın sözlerine ne yapmazlar ki. Efendim falan alimin görüşüyle ayetleri anlamsız hale getirmeye çalışanlar. Ne oluyor? Bunlar teslim olan insanlar mı oluyor. Peki bunlar kendilerini mümin kabul ediyor diye Allah da mı mümin kabul edecek? İşte ne diyor Allah.;
(4/ Nisa 65.Ayet)
“Fe lâ ve rabbike”
“Hayır rabbine yemin olsun”
“lâ yu’minûne”
“inanmış olmazlar.”
“hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum,”
“Aralarında geçen her konuda seni hakem tayin edinceye kadar.”
“summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte “
“Ve verdiğin karardan dolayı da içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan öylemi başüstüne demedikçe”
“ve yusellimû teslîmâ”
“tam olarak teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”
Ve şimdi hicir suresinin 2. ayeti.
(15/Hicr 2.Ayet)
“Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn”
“O kafirler çok isterler ki biz de teslim olsak”
Çünkü doğru olduğunu biliyorlar. Bir şeyin doğru olduğunu bilmek başka yapmak başkadır. O zaman demek ki teslim olamayan kişi kendini mümin sayıyor ama Allah onu mümin sayıyor mu? Yani teslim olmak: Allah’ın dediği doğrudur, demektir. Onun için
“sadakallahül azim” diyoruz.
“Büyük olan Allah doğru söylemiştir.”
Ben yanlış yaptım. Bunu kabul etmek gerekir. Ve tekrar son olarak okuyayım o ayeti kerimeyi. Bu ayet mensuhtur dediğiniz zaman o kadar şeyler kayboluyor değil mi? .. Şahitliği gizlemek ondan önceki ayet o. 283. ayet şahitliği gizlemekle ilgili de olur. Onunla ilişki kurarsan doğru. Çünkü adam şahitliği bildiği halde yalan söylerse. Bundan da elbette ki sorumlu olacaktır. Yani yalan söyleyenler kendi bilgisinin dışındakini söylemiş oluyorlar. Ama yanılanlar öyle bilmediği için söylüyor, bundan dolayı yanılma deniyor. Onun için;
(2/ Bakara 286.Ayet)
“in nesînâ ev ahta’nâ,”
“Unutur yada hata yaparsak bizi sorumlu tutma” diyor.
Hata yapabiliriz. Mesela içerde kimsenin olmadığını biliyorsunuz. Meğer birisi gelmiş içeriye girmiş görmemişsiniz. Diyor ki ‘Falanca içerde mi?’ ‘Hayır yoktur’ diyorsunuz. Ama içeride. Siz yalan söylemiyorsunuz. Birisi onun içerde olduğunu biliyor da ‘Hayır yoktur’ diyorsa yalan söylüyor. Çünkü bildiğinin tersini söylüyor. Tabiî ki o yalandan dolayı elbette ki sorumlu olacak.
(2/ Bakara 284.Ayet)
“ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh”
“Allah sizi onunla hesaba çekecektir.
“fe yagfiru limen yeşâu”
“Bundan sonra bağışlamak için gerekeni yapanı bağışlar.” Şae fiilinin manası odur. …
“yagfiru limen yeşâu” (sebebel mafira limen yehtaru sebebel mafira)50:34 dk. Ayette gecmiyor, galiba Şae fiilinin deyerlendirmesi.
“Marifet tarafını tercih edeni onun için tevbe edeni Allah’u Teâlâ affedecektir.”
“ve yuazzibu men yeşâu,”( ve yuazzibu men y ehtaru sebebl azab)50:49 dk
“Azap sebebini tercih edeni de Allah azap edecektir.”
Yani tevbe edersen Allah tevbeni kabul eder. Etmezsen Allah’u Teâlâ seni cezalandırır. Şimdi öyle bir mana veriyor ki. ‘Bundan sonra dilediğini azab eder dilediğini affeder bir acayip bir şey, ne biçim şey yani. Bu zaten şaeye erade manası verildiği günden itibaren Kur’ân’ı Kerim maalesef çelişkili, ayetler kendi içinde çelişkili hale getirilmiştir. Ama ben esas şuna hayret ediyorum. Şu şae fiiliyle ilgili çalışmayı yapalı belki on seneden fazla oldu değil mi? Yav bu kadar uğraştık, ortaya koyduk da Allah rızası içinde bir taneniz alında kullanın, ne olur.
Yine Medine’de bu konuları şey yapıyoruz. Şae fiiliyle ilgili anlattım orada o Arapça konusunda uzman olan arkadaş Muhammed Yakup diyor ki: ‘Yav diyor. söylediklerin hep doğru ama bizim kitaplarda yok. Bu ne biçim bir Arapça yav dedi. Sen bu Arapçayı nerden öğrendin, dedi. Yav dedim siz Arapçayı falancanın, filancanın kitabından okudunuz ben de Allah’ın kitabından okudum, öğrendim buyurun, gayet açık ve net. Ama niye böyle insanlar yapıyor onu da anlayamıyorum.