Her şeyimizi Allah’a borçluyuz. O ne yaparsa en güzelini yapar. yolundan gidilecek, izine uyulacak olan da Rasulullah sav.dir.
Bugün faizle ilgili ayetleri okumaya devam edeceğiz. Biraz kıredi sisteminden ve kıredi sisteminin piyasaya etkilerinden de bahsedeceğiz. Bakara 278. ayet, geçen hafta okumuştuk tekrar okuyalım. Allah’u Teâlâ burada şöyle buyuruyor.
(2/Bakara 278.Ayet)
“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe”
“Müminler Allahtan korkun,”
“ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn”
“inanıyorsanız faizden arta kalan ne varsa bırakın.”
Faizden arta kalan, az çok demeyin bırakın ve almayın.
(2/Bakara 279.Ayet)
“Fe in lem tef’alû”
“Bunu yapmadınız mı”
“fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih”
“Allah ve Rasulü tarafından açılmış bir savaşla yüz yüze olduğunuzu bilin.”
Allah ve Rasulü, biliyorsunuz rasul kendiliğinden bir şey yapmaz. Cenabı Hakkın dinini tebliğ eder. Allah’u Teâlâ’nın dini de fıtrattır. Fıtrat da: Kainatta bulunan denge ve o dengelere uygun olarak her hak sahibinin hakkının verilmesidir. Savaş toplumdaki dengeleri bozar biliyorsunuz. Onun için Allah ve Rasulü tarafından açılmış savaş demek: Yani Allah’u Teâlâ’nın koyduğu dengenin bozulması, hakkın kaybolması ve zulüm ve haksızlıkların ortaya çıkması demektir. Savaşın bir toplumu ne hale getirdiğini Neml suresinden öğreniyoruz. 34. ayette. Süleyman as.ın mektubu Belkıs’a ulaştığı zaman, Belkıs devletinin önde gelenlerini topluyor “Bana bu konuda bir görüş bildirin” diyor. Sonrada şöyle bir şey söylüyor diyor ki:
(27/Neml.34. Ayet)
“innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâve cealû eizzete ehlihâ ezilleh, ve kezâlike yef’alûn.”
“Melikler bir ülkeye girdikleri zaman,”
(-yani bir ülkede savaş yaparda başarıya ulaşırlarsa-)
“Oradaki mevcut düzeni bozarlar. Üsteki izzetli ve şerefli olan kişileri en alta düşürür, şerefsiz ve etkisiz hale getirirler.
“ve kezâlike yef’alûn.”
“İşte böyle yaparlar.”
Bu cümle tenkitsiz olarak Kur’ân’ı Kerim’de yer aldığı için savaşın etkisini bize anlatıyor. Yani Belkıs’ın o sözünün aslında hikmetli bir söz olduğunu bize bildirmiş oluyor.
Allah’u Teâlâ’nın dini, biliyorsunuz, fıtrattır. Fıtrat da: Denge ve hak ölçülerine göre hayatın sürdürülmesi, demektir. Faiz bu dengeyi ve ölçüyü tamamen bozar, haksızlıklara, zulümlere ve ciddi sıkıntılara sebebiyet verir. Onun için Allah’u Teâlâ diyor ki:
(2/Bakara 278.Ayet)
“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe”
“Müminler Allah’tan korkun,”
“ve zerû mâ bakiye miner ribâ”
“faizden geriye kalan ne varsa hepsini bırakın. Hiçbir şeyi almayın.”
Yani faiz alacaklarınızdan vazgeçin. Borçlulara faiz borcunuzu vermeyin diyemez çünkü onlar zaten zayıf durumda olan insanlardır. Karşı taraf zorla alır. Güçlü olanların almaması gerekiyor. Onun için emir onlara.
“ve zerû mâ bakiye miner ribâ”
“Faizden geriye ne varsa onu bırakın.”
“in kuntum mu’minîn”
“İnanıyorsanız eğer böyle yaparsınız.”
Yani Allah’u Teâlâ’nın söylediğine inanıyorsanız böyle yapar, dengesizliğin, zulmün ve haksızlığın bir parçası olmazsınız.
(2/Bakara 279.Ayet)
“Fe in lem tef’alû”
“Bunu yapmazsanız”
“fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih”
“Allah ve Rasulü tarafından açılmış bir savaşla yüz yüze olduğunuzdan haberiniz olsun.”
Yani toplumun düzeni bozulur hepiniz sıkıntı çekersiniz.
Şimdi işte Suriye’yi görüyorsunuz düzen bozulmuş. Bundun bir müddet önce oranın meşhur yazarlarından birisi gelmişti. Vakıfta görüştük, otelde kalıyormuş. Adam iki geceden fazla kalamam dedi. Bir başka yere geçeceğini söyledi. “Çünkü oraya ödeyecek param yok,” dedi. Sonra da dedi ki, “Benim aslında Halep’te sitem var dedi. Sahilde de dairelerim var,” dedi. Ama onlar para olmadığı için hiçbir işe yaramıyor. Bakın orada zengin bir adam burda iki gün otelde kalamıyor. Çünkü savaş düzeni tamamen altüst ediyor, sistemi bozuyor. Dolayısıyla faizin etkili olduğu bir ekonomide kırizlerin, sıkıntıların, zulümlerin, haksızlıkların, dengesizliklerin olmaması imkansızdır. Bu gün birazcık ondan bahsedeceğiz Allah nasip ederse.
“ve in tubtum fe lekum ruûsu emvâlikum,”
“Eğer faizcilikten tevbe ederseniz ana malınız sizindir.
“lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn”
“Zulmetmezsiniz, zulme de uğramazsınız.”
Şimdi biliyorsunuz batıda ekonomi kıredi sistemi üzerine kuruluyor. Kıredi sistemi de faizsiz olarak işlemesi mümkün olmayan bir sistemdir. Ve o sistemin faydalı olduğunu göstermek için iktisat fakülteleri gece gündüz gayret gösterirler. Televizyonlarda reklamlar yapılır. İnsanların zihinleri müthiş bir şekilde şey yapar, hazırlanır, beyin yıkama ameliyesi yapılır. Ondan dolayı bugün bir çok müslüman da bu propagandaya kanmıştır. Faizli kıredinin ekonominin olmazsa olmazı olduğunu zannediyor.
Burada, “Cenabı Hakka güveniyorsanız bu işi bırakırsınız” diyor. Bazı kimseler işte tutuyor “Efendim işte bekara karı boşamak kolaydır. Faizli sistem son derece önemli bir ihtiyaçtır,” diye. İşin başına geçtikleri zaman bakıyorsunuz, faizden yana olmaya başlamışlar. Şimdi burada bütün mesele şu. Siz Allah’a inanıp güveniyor musunuz? Güvenmiyor musunuz? “Canım Allah’a tabiî ki inanıyoruz. Amenna ve saddakna.” Yav o manada inanmayan hiç kimse yok ki yeryüzünde. Allah’a inanmak demek: Allah’a tümüyle güvenmek, demektir. Allah’u Teâlâ diyorsa ki, ‘Faizden arta kalanı bırakın,’ bırakacaksın. Bunun sağı solu yok. Eğer inanıyorsanız böyle yaparsınız diyor. Siz bana güveniyor musunuz? O manadadır bu. Bana güveniyorsanız böyle yaparsınız. Bunu yapmazsanız ne olur? O zaman bütün dirlik ve düzeniniz bozulur.
“Tevbe ederseniz ana malınız sizindir. Ne zulmedersiniz ne de zulme uğrarsınız.”
Yani fazlası ve noksanı olmadan alacağınızı alabilirsiniz. Bu sizin hakkınızdır. Peki karşı taraf veremiyorsa ne olacak? Onun içinde Allah’u Teâlâ diyor ki:
(2/Bakara 280.Ayet)
“Ve in kâne zû usratin fe naziratun ilâ meysereh”
“Eğer borçlu darlık içerisindeyse, sıkıntı içerisindeyse genişliğe çıkıncaya kadar beklemek gerekir.”
Yani borçluya fırsat vermek lazım. Ödemiyor ne yapalım?
“ve en tesaddekû hayrun lekum”
“Onu sadaka olarak vermeniz sizin için hayırlıdır.”
Yani borçlu olduğu için zekat da alabilir. Zekatınıza da sayabilirsiniz.
“in kuntum ta’lemûn”
“Bilirseniz sizin hayrınıza olan budur.”
FAİZİN SEBEP OLDUĞU EKONOMİK SIKINTILAR
Şimdi faizin sebep olduğu ekonomik sıkıntılarla ilgili birkaç kelime söylemeye çalışalım. Şöyle faizsiz bir toplum düşünün. Mesela şimdi şurayı bir toplum kabul edin. İnsanların ceplerindeki paranın tamamı bin lira. -Rakamı yüksek söylemeyelim ki çok kolay anlaşılsın.- Yani işte şu küçük bir toplum. Herkesin cebindeki paranın tamamı bin lira. Bu bin lira sürekli dolaşıyor. Para öyle bir şeydir ki kimin yanına giderse onun işini görür. Bakkala gider ekmek alırsınız. Ekmeğinizi alırsınız arkadan yeni ekme üretme imkanları ortaya çıkar. Bakkal onu fırıncıya verir. Fırıncı işçisine verir. İşçisi tekrar gider ev kirasını öder. Bilmem artık çocuğuna bir şeyler alır. Tekrar gelir bakkala. Elbise alır, ayakkabı alır… Para sürekli dolaşır. Kimin yanına giderse, birisi için ekmek olur, birisi için ayakkabı olur, birisi için ev kirası olur, birisi için işçi parası olur, bir başkası için başka şey olur. Herkesin işini görür. Fakat paranın bir özelliği vardır. Ne kadar dolaşırsa dolaşsın miktarı artmaz. Neyse odur.
Ama üretim öyle değildir. siz üretim yaparsınız, satarsınız, arkasından yeni üretimler, yeni üretimler yaparsınız. Niye? Çünkü o üretilen şeyler tüketiliyordur. Arkadan yenilerinin gelmesi lazım. Ama paranın tüketilmesi farklı bir anlam taşır. Yani elden ele geçmesi anlamına gelir. Yani bir başkasına verilmesi anlamına gelir. Yoksa para fiziki olarak hiç kimsenin işini görmez. Yani bir, şuranın dolusu kadar dünyanın en değerli parası olsa, bir bardak suyunuz yoksa susuzluktan ölür gidersiniz. O para size su olmaz. o para size ekmek olmaz, o para size elbise olmaz. Yani o para sizin fiziki olarak hiçbir ihtiyacınızı karşılamaz. Ama o para eğer toplumda dolaşırsa her şey olur. Ekmek de olur, ekmeğin de üretimini yapar, evin de üretimini yapar, elbiseyi de üretir. Her şeyi üretir. Birimin üretilmesine de, hizmetin üretilmesine de ki bunu şöyle özetlerler. Mal ve hizmetlerin üretiminde en önemli araçtır.
Şimdi şöyle bir toplumda, toplumun tüm parası bin lira olsa, banka kurulacak olsa, bankaya para yatırılması için toplumdaki mevcut, serbest dolaşan paranın bir kısmının tutuklanması gerekir. Adeta tutukluluk gibi bir şeydir yani. Yani insanlar bankaya para yatırmaları için dolaşımdan bir miktar para çekmeleri lazım. Dolaşımdan para çektiğiniz zaman artık o para sizin cebinizde kaldığı sürece artık hiç kimsenin işini görmez. Yani paranın öyle bir özelliği vardır ki dolaşımda değilse kimsenin işine yaramaz. Biraz dolaşımdan para çektiniz. Bankaya para yatırmak için iki yüz elli lirayı dolaşımdan çektiğinizi düşünün. Bu toplumda işler yüzde yirmi beş düşer. Artık insanlar ödeme güçlüğü çekmeye başlarlar. Para yok derler. Ne yapalım? Artık mal alımında satımında borçlanmaya başlarlar insanlar. Çünkü mal ve hizmet üretimindeki dolaşımdaki akışı sağlayan para yüzde yirmi beş azalmıştır. Şimdi banka o iki yüz elli lirayı aldığı zaman, diyelim ki yüzde on faizle alsa, iki yüz yetmiş beş lira geri vermek üzere alacak. Peki o yirmi beş lirayı nereden alacak? Banka para üretemez ki. Geçen haftaki kaydi para meselesine hiç dokunmuyorum. Sanki kaydi para üretilmemiş gibi düşünün. Kaydi para meselesi toplumda kısa sürede harekete sebep olur ama uzun sürede çok ciddi sıkıntıların sebebidir.
Banka piyasaya iki yüz yetmiş beş lira borçlanmış, elinde iki yüz elli lira var. o iki yüz elli liranın tamamını hiç munzam karşılık ayırmadan piyasaya faizli verdiğini düşünün. Yani bir kıredi sistemi kurulmamış da adi usullerle yapılıyor, öyle düşünün. Orada beri taraftaki yüzde onluk faizi ödeyebilmek için piyasaya yüzde on beşle vermesi gerekir. O zaman piyasaya iki yüz elli lira girmiş, zaten piyasanın parası olan o iki yüz elli lira oraya giriyor. Fakat öyle bir şekilde giriyor ki o iki yüz elli bin lira iki yüz seksen yedi bin beş yüz lira olarak oradan ayrılmak üzere giriyor. Ve bir süresi de var. Daha önce para dolaşırken rahat dolaşıyordu. Ama şimdi öyle rahat değil. Adeta tutuklular gibi kısa süreli serbest bırakılan tutuklular gibi belli bir süre ile piyasaya girer. Girdiği zaman piyasa eski canlılığını kazanır gibi gözükür ama kazanmaz. Çünkü o iki yüz elli lira onlarca kişiden toplanmıştır. Bir iki kişiye kıredi olarak verilir. Çünkü onu kıredi olarak alabilmek için ödeme garantisi vermek lazım. Toplumda da herkes onu yapamaz.
O zaman bakarsınız ki toplumda daha önce hiç kimsede yüz lira para yokken, mesela toplam parası bin liraydı en fazla parası olan kişinin elli liraydı, şimdi birisinin yüz lirası var, yüz elli lirası var. Birden bire çok parası olan insanlar ortaya çıkar. O çok parası olan insanlar buradaki üretim ve pazarlama sistemini bozucu bir takım davranışlar yaparlar. Dışarıdan çok paranın verdiği şeyle ucuz mal getirirler. Buradaki üreticileri perişan ederler. Onlar ürettiklerini satamaz olurlar, ellerinde mal kalır. Köylü şehre mal getiriyorsa getirmesinin bir anlamı olmaz. Sonra o para bir müddet sonra iki yüz seksen yedi buçuk lira olarak piyasadan alınır geriye. Alınacağı zaman piyasada müthiş bir sıkıntı ortaya çıkar. O zaman olmaması için yeniden bir kıredi ile borç kapatılır. Derken birkaç kere döndüğü zaman piyasada bakarsınız ki daha önce piyasanın tüm parası bin lirayken artık dolaşan para beş yüz liraya, dört yüz liraya düşmeye, üç yüz elli liraya düşmeye başlar. Öbür taraftan da mal üreten insanlar bankaya verecekleri faizi üretimlerine ilave edecekleri için fiyatlar anormal bir şekilde artar. Hem milletin parası azalır hem fiyatlar yükselir. İşte burada insanlara can simidi olan kağıt para sistemidir. Devlet de devreye girer kağıt para basar. Basılan kağıt paralar mal para dengesini yine bozar. Ondan sonra bakarsınız ki sistem tamamen değişmeye başlamış.
Şimdi ben size bir örnek vereyim de kolayca anlaşılmış olsun. Mesela bakın Türkiye Cumhuriyetinin ilk kurulduğu dönemlerde bir lira neydi biliyor musunuz? Bir lira dediğimiz zaman ne anlaşılıyordu? Bugün Ata Lirası deniyor. İşte Osmanlı lirası deniyor. Bir lira bir altındı. 7,364 gram ağırlığında bir altın. Bir lira bir altın demekti yani. Şimdi biliyorsunuz şeyde, mesela Kasım 1999 da ne olmuş bir lira? 35 milyon 750 elli bin liraya çıkmış. Bir altın 1926 dan 1999 a kadar ne yapar? Kaç sene eder? Yetmiş üç senede bir lira 35 milyon 750 elli bin kere değeri düşmüş.
Biliyorsunuz bu hükümet paradan altı sıfır sildi. Bu ne demek? Parayı bir milyon küçülttü. Yani daha değerli hale getirdi. Bir milyon liraya alacağınız bir şeyi, bir liraya bir milyon diyorduk, şimdi bir lira oldu. Ama bugün bir altın, altı yüz lira. Yine altı yüz katı bak bir milyon aşağıya çekilmesine rağmen yine altı yüz kat. Peki bu ne oluyor? Bu birilerinin servetinin devlet eliyle bir başkasına kayması oluyor. Piyasaya pahalılık olarak. … yok o herkesi batırıyor.
Köyler değişiyor, üretim mantığı değişiyor, yabancı şeyler devreye giriyor. Üreticiler devreye giriyor. Fiyatlar artıyor, ithal edilen mal sizin ürettiğiniz maldan daha ucuza geliyor. Dolayısıyla yerli üretim anlamsız hale geliyor. Çünkü faiz devreye girdiği zaman finansman maliyeti denen bir piyasanın hiç tanımadığı yeni bir maliyet türü ortaya çıkar. Bankalara ödenen faiz, fiyat farkı olarak mallara yansımak zorundadır. Aksi takdirde faizli kıredi alan kişi işlerini yürütemez.
Bir de şu var. Faizli kıredi aldığınız zaman, faizli kıredi ile bir iş yapıyorsunuz. Aldığınız malı yada ürettiğiniz malı paraya çevirmeniz o kadar kolay değildir. Önceden düşünürsünüz. Bu malı şu kadar zamanda satarım, şu kadar kar elde ederim, dersiniz ama evdeki hesap çarşıya uymaz. Uymaz yani, ticaretin şeyi odur. Bakarsınız ki tam ürettiniz, piyasaya sunacaksınız, çok da güzel de müşteri var. Fakat kırediyi ödeme zamanı da gelmiş. Banka hiçbir zaman sizin derdinize bakmaz. Sizin gözünüzün yaşına hiçbir zaman için bakmaz. Faiz sisteminin yapısı böyledir. Onun için şöyle derler. “Bankalar güneşte şemsiye verir, yağmurlu havada elinizden alır.” Yani sizin derdinizle hiçbir şekilde ilgilenmezler. O zaman siz ürettiğiniz malı çok da güzel pazarı var satacağım dersiniz, ama bakarsınız ki bir başkası gelir sizin o üretiminizin tamamını bankaya ödeyeceğiniz şeyin bir kısmıyla satın alır. Sizi tümüyle silebilirler piyasadan. Bütün yaptığınız sıfıra gider.
Dolayısıyla şey gibi işte, savaş gibi, bir bomba attı fabrika sıfıra düştü. Dolayısıyla faizli borç ekonominin başarısını engeller. Hem fiyatları artırır hem sistemi bozar. Dolayısıyla bakarsınız ki bugün, çok zengin, işleri çok iyi olan bir insan ertesi gün iflas etmiştir. Niye çünkü sizin malınız ne kadar çok olursa olsun, -hani o Suriyeli yazarı anlattım ya. Ne olacak. Elinde nakit paraya ihtiyacı var adamın. Siteleri var, sahilde de siteleri var ama cebinde para olmadığı için, o siteler burda hiçbir iş görmediği için iki gece otelde kalamıyor.- O şeyde de öyledir. İşçiye maaş verme zamanı gelir. Nakit vermeniz icap eder bulamazsınız. Bankadan da kıredi almışsınızdır, oradan da bulamazsınız. İşçi bir taraftan sıkıştırır, banka bir taraftan sıkıştırır, yan sanayi bir taraftan sıkıştırır. Ondan sonra sattığınız insanlar size para ödeyemezler, çünkü piyasanın parasını bankalar çekmiştir. Bankalar sıkıntıdadır çünkü ellerindeki para kullanılmadıktan sonra hiçbir işlerine yaramaz.
Bir kere şunu çok iyi kavramamız lazım. Faizli işlem asla ekonomik faaliyet değildir. Yani faiz ekonominin amansız düşmanıdır. Kıredi sistemi ekonominin amansız düşmanıdır. Bugün artık Batılılar yavaş yavaş bunu anlamaya başladılar. Şimdi onlar rahat ettiler, çünkü zengin bölgeleri sömürerek kendilerini ayakta tuttular. On liraya ürettikleri malları dışarıya yüz liraya satarak ayakta durmaya başladılar. Ama şimdi her tarafta üretim başladığı için bilhassa mesela Çin tarafı ucuz üretim yapıp ta beri tarafa şey yapınca ürettikleri malları yüksek fiyatlarla satamayan batılılar artık ciddi manada tökezlemek zorunda kaldı. Şimdi biz şu anda, ben Türkiye’nin gidişatını asla iyi görmüyorum. Çok açık ve net söyleyeyim. Bu ekonomik politikayla Türkiye asla iflah olmaz. ‘Efendim bugün IMF’ye olan bitti.’ Tamam çok sevindirici bir durum. Ama insanlar hala bankalardan kıredi almak zorundadır. Temerrüt faizleri anormal derecede yüksektir. Ve bugün tüketici kıredisine yönelmiştir bankalar. Yani o kıredi kartlarının taksitlendirilmesi yeni bir tüketici kıredisi sistemi ortaya çıkarmıştır. Bu da bir müddet sonra artık yürüyemeyecek hale gelecektir. Ama önümüzde çok güzel fırsatlar vardır eğer değerlendirilebilirse ondan da fırsat olursa birazcık bahsetmek istiyorum.
EKONOMİK FAALİYET NEDİR?
Az önce ‘Faizli borç asla ekonomik faaliyet değildir’ dedim orada kaldı. Çünkü ekonomik faaliyet, insanların ihtiyacını karşılayan bir faaliyettir. İnsanın ihtiyacı nedir? Mesela siz şu anda beni dinliyorsunuz. Şu anda beni dinleme ihtiyacınız var değil mi? beni dinlemeniz için kapalı bir alan lazım, bu salonun üretilmiş olması gerekiyor. Bizim vakfımızda böyle bir salon olsaydı buraya gelmeyecektik ama Allah razı olsun Ensar Vakfı burayı bize tahsis etti ve geldik. Ama böyle bir salon vardı, geldik oturduk, sohbet ediyoruz. Ses düzeni size ulaşıyor. Bunların hepsi birer ekonomik faaliyettir. Yani sizin bir ihtiyacınızı karşılıyor. Şimdi şuraya bir su koymuşlar, bu da eğer size konuşurken ihtiyacım olursa içmem içindir.
Ekonomik faaliyet: İnsanların ihtiyaçlarını karşılayan faaliyetlerdir. insanların ihtiyaçları, mal ve hizmetedir. Borç ekonomik faaliyet değildir. Bir insana yüz lira verip de yüz on lira istemek ekonomik faaliyet değildir. Aldığınız o yüz lirayı mal ve hizmet üretiminde kullanırsanız ekonomik faaliyet olur. Ama o parayı orada kullanırken rahat olamıyorsunuz. Mal ve hizmet üretimi için kullanılması gereken para birileri tarafından tutuklanmış. Yani faizli sistemi ancak öyle anlayabilirsiniz. Tutuklu. Para tutuklu. Halbuki para piyasada çok serbestçe dolaşması lazım. Hiçbir engel olmaması lazım.
Yani tıpkı damarlarda kanın dolaşması gibi sürekli dolaşması lazım ki. Bağırsaklarda hazmedilmiş olan gıdaları alsın. Karaciğere götürsün, karaciğerde o gıdalar işlensin. Alsın onu vücudun bütün hücrelerine dağıtsın, o hücrelerdeki bütün atık maddeleri alsın, boşaltım organlarına bıraksın. Öbür taraftan gitsin akciğere, akciğerdeki oksijeni alsın, bütün vücuda dağıtsın. O vücuttaki kullanılmış oksijeni alsın nefes boru yoluyla dışarıya atsın ve böylece vücut hayatiyetini devem ettirsin. Şimdi kan burda dolaşırken herhangi bir damarda daralma olduğu zaman vücut ne hale geliyor? Damar tıkanıklığı damar darlığı deniyor değil mi? Bir engel ortaya çıktığı zaman vücut çalışamaz olur. Ama faiz devreye girdiği zaman bırakın engeli o damara kan gitmiyor. Damardan kan çekiliyor. Peki damardan kanı çektin de ne işe yaradı? Hiçbir işine de yaramaz. Hiç kimsenin işine de yaramaz. O kan damarda dolaştığı sürece bir işe yarar. Bir yerde kalırsa ona ne diyorsunuz? Vücutta ödem olduğunu mu, ne diyorsunuz? Tıbben ağır bir rahatsızlık değil mi? Ağır bir rahatsızlıktır. Hatta bir yerde vücutta kan kaçağı olduğu zaman o da ciddi bir sıkıntı meydana getiriyor.
Halbuki, bu ekonomide sürekli dolaşması gereken para, birilerinin emrine giriyor. Birilerinin emrine giriyor. O birileri toplumla oyun oynuyor. Toplumu köleleştiriyor. Şimdi biliyorsunuz işte “Efendim kölelik kalktı” deniyor. Nasıl kalktı? Kölelik şekil değiştirdi, kalkmadı. Eskiden insanlar köleleri için ev temin etmek zorundaydılar, aş temin etmek zorundaydılar, karınlarını doyurmak zorundaydılar. Şimdi öyle bir kölelik sistemi ortaya çıktı ki bu sorumluluklardan zenginler kurtuldu. Şimdi düşünün insanlar işçi olarak çalışıyorlar. İşçi olarak çalışmak yanlış mı? Yo gayet güzel, çok doğru da, iş fıtratının dışına çıktığı zaman yanlış oluyor. Kişiyi köyünden kentinden koparıp getiriyorsunuz şehre. Şehirde bir ev kiralıyor, kiralamazsa da diyelim bir ev satın aldı. Öyle kabul edin yani en iyi şartları düşünün. Bu insan şehir yerinde yaşarken aldığı maaşla zor geçinir zaten. İşinden olduğu gün açlığa mahkum edilir. Halbuki bu kişi köyünden kentinden koparılmamış olsa, işi olmuyorsa olmasın, gider bir yerden odun keser, falanca yerden de suyunu getirir, nasıl olsa bir de evi vardır. Gider şuradan biraz soğan yolar. Öbür taraftan bir başka şey yapar, geçinir. Geçinir yani, bir şekilde geçinir. Boş kalmaz.
Bu sistemi bizim değiştirme mecburiyetimiz vardır. bu sistemi batıdan değiştirmesini beklememiz yanlıştır. Onlar yapamazlar çünkü onların kafaları tamamen sömürüye alışmıştır. Bir insanı alıştığı şeyden kurtarmak kolay değildir. uzunca bir zaman. Gerçi bizimkiler, bizimkileri kurtarmak kolay mı? Bu da kolay değil. Bir kere Müslümanların önce müslüman olmaya ihtiyaçları var. Ne demek bu? Adı müslüman değil kendi müslüman olacak. Allah’a teslim olmasını bilmek zorundayız. ‘Allah ne diyorsa o’ diyebilmemiz lazım. Bunu söyleyebilmemiz lazım. Senin Allah’a güvenin yoksa “Evet Allah öyle diyor ama, kurban olayım Allah’a” Allah senin gibi kurbana muhtaç değil. Hadi yürü, nereye gidiyorsan git. İnanıyorsan yaparsın. İnanmıyorsan öyle kıvırmanın bir anlamı yok.
Piyasaya giren her para ekonomiye hareket kazandırır. Kazandırır da, ama faizi girmişse, bir müddet sonra piyasayı büyük bir kıriz bekliyor demektir. Çünkü o piyasadan çekilecektir. Oraya tekrar yeni para girer, tekrar çekilir. Her giriş çıkışta emme basma tulumbası gibi piyasanın parasını azaltır.
FAİZ, GİRİŞİMCİLERİ EKONOMİNİN DIŞINA ATAR
Birde faizin en büyük zararı girişimcileri ekonominin dışına atar. Girişimci insanlar, desteklenmesi gereken insanlardır. Yani topluma bir mal ve hizmet üreten insanları desteklemek gerekir. Ona kıredi verdiğiniz zaman bu kişiyi bitirmek demek olur bu. Ondan dolayı devletler devreye girer bu tür insanlara teşvik kıredisi verirler. Ama teşvik kıredisi de her zaman faydalı olmaz. Çoğu zaman iktidara yakın olanların kayrılması şeklinde olur. Bakarsınız ki falanca yerde fabrika kurulsun diye verilmiş olan para ile o fabrika için bir arsa alınmış, çevresi dört tane duvarla çevrilmiş, o parayı gelmiş büyük şehirlerde insanların keyfi ve eğlencesi için harcanır olmuştur. Biz bunu çok gördük yani şeyde. Ondan sonra bakarsınız ki devlet yerli üretimi desteklemek için ithalatı kısıtlamak zorunda kalır. Peki bu yerli üretimi desteklemek midir? Dünya ile rekabet edemeyen üretime üretim mi derim ben.
Bir zamanlar biliyorsunuz yerli bir otomobili alabilmek için altı ay öncesinden parasını yatırırdınız, sırayı girerdiniz. O otomobilin bayileri toplumun en saygın insanları haline gelmişti. Fiyatları da dışarıdaki en pahalı otomobilin fiyatındadır. Satsan kimse almaz, dışarıya satacak halin yok ama içeride çok yüksek fiyatlarla satarsınız. Neymiş? Yerli üretimi destekliyormuşuz. Ne yerli üretimi? Üç beş kişiyi zengin ederek bütün toplumu onlara mahkum ediyorsunuz.
FAİZLİ SİSTEMİN TASARRUFA DA ZARARI VAR
Bir de şu var. Faizli sistemde insanlar hep tasarrufa teşvik edilir. Bir ara edilirdi artık halkın tasarrufu kalmadı yani. Eskiden reklamlarda işte tasarruflarınızı şu bankada biriktirin, bu bankada biriktirin denirdi. Milletin tasarrufu kalmadığı için artık kimse o reklamları yapmıyorlar. Şimdi kıredi kartıyla, ilerisinde alacakları paralara talip oldu. Çünkü kimsenin cebinde para kalmadığı için, ilerisindeki kazançlara ancak talip olmaya başladı bankalar. Tasarruf sahipleri, adam parasını bankaya yatırdığı zaman kar ettiğini zanneder. Halbuki bankaya elli lira -rakamları küçük olarak söylüyorum kolay anlaşılsın diye- bankaya elli lira yatırdığı zaman şekerin kilosu mesela diyelim bir liraysa, sene sonunda elli beş lira faiz alacağı için beş lira karlı sayacak ya kendisini ama sene sonuna kadar şekerin kilosu yüz yirmi beş kuruşa çıkar onun alacağı faizden en fazla on kuruşunu karşılar en fazla ama beş kuruş zarar etmiş olur. Bakarsınız ki neticede bu kişinin faiz geliri kaybının çok üzerinde olur. Çünkü enflasyon olur yani şu kağıt para sisteminde. Eğer altın para sistemi olsa hiçbir piyasanın/ sistemin bir iki sene bile bu faizli sisteme tahammül etme imkanı olmaz. Hemen kısa sürede batar. Kağıt para bir can simidi olarak devreye giriyor. Birazcık piyasayı rahatlatıyor.
İşte burda tekeller oluşur. Mesela bakın Türkiye’ye, böyle büyük büyük zenginler ortaya çıkıyor. Adeta büyükçe bir alanda ortaya çıkan volkanik dağlar gibi dışarıdan baktığın zaman yüksek yüksek şeyler ama içerisine bak, içi ateş gibi yanıyordur. Dışarıdan size çok güzel gibi gözükür. Onun için onlar o faizli parayla ürettikleri malları satamazlarsa kısa sürede batar giderler. Onların batması aynı zamanda onlara kıredi veren bankaların batması demektir. Onların batması orada çalışan işçilerin batması demektir ve ülkenin batması demektir.
Burda tabi o kadar konuşulacak şey var ki ben burda on bir sayfalık şey tespit etmiştim de ders biraz ekonomi dersine dönüşüyor ben biraz çok böyle can alıcı kısımlarından bahsetmeye çalışıyorum. Faizli sistemde aslında en büyük faizi ödeyen şeyde devlettir. Çünkü devletin işçisi vardır, memuru vardır. Yani günümüzdeki devlet her şeye burnunu sokmuştur maalesef. Yani şu batıdan alınan devlet sistemini ne zaman bırakacak bu dünya ben onu bekliyorum. Tam bir teokratik bir devlet sistemi var insanların hak ve hürriyetleri ellerinden alınmış, kişiliklerinden soyutlanmış bir devlet. Her şeyinizle ilgilenen bir devlet var. Birisine, bir dostunuza beş kuruş para verseniz hangi kayıtla.. Yav bu benim malım sana ne diyemiyorsun. Dediğin zaman suçlu sayılıyorsun.
Halbuki mesela Osmanlı’da insanlar toplumların her şeyiyle ilgileniyorlardı. Mahallenin bekçisini vatandaş tutardı. Temizlikçisini vatandaş tutardı. Polis vatandaştı, jandarma vatandaştı, asker gene vatandaştı. Bir yere ordu çıkarılmak isteniyorsa zaten işlerinin başında olan, tarlalarının başında olan, üretimle meşgul olan, aynı zamanda da askerlik eğitimiyle meşgul olan kişiler kısa sürede gelir ve orduyu teşkil ederlerdi. Sadece kapıkulu askerleri diye adlandırılan yeniçeri ocağı bir askeri şey olarak şey bulunduruluyordu ve problemler hep orada çıkıyordu biliyorsunuz. Başka bir yerde problem çıkmıyordu. Şimdi ayeti kerimeye tekrar dönelim de. burda Allah’u Teâlâ şöyle diyor;
(2/Bakara 278.Ayet)
“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn”
“Müminler eğer gerçekten inanıyorsanız faizden arta kalanı bırakın.”
Bakın paranın değeri bir milyon kat paranın değeri yükseltilmişken Türkiye’de 1926 da bir lira olan altın bu gün hala altı yüz lira. Bu birçok kimsenin servetinin başkasına kayması demektir.
(2/Bakara 279.Ayet)
“Fe in lem tef’alû fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih”
“Bunu yapmadığınız zaman Allah ve rasulü tarafından açılmış savaşla yüz yüze olduğunuzu bilin.”
Böyle bir ekonomide dünyayla asla rekabet edemezsiniz. Mesela şimdi duyuyorum Çin de kapitalistleşmeye başlamış. Görürsünüz kısa süre sonra Çin de tökezlemeye başlar. Zannediyorlar ki batıda bir şey var. Bir şey olsaydı onlar bu sıkıntılara girmezlerdi. Batıyı ayakta tutan yaptıkları sömürülerdir. Sömürülerin dışında bir şey yok. Bakın Afrika’yı sömürdüler, İslam ülkelerini sömürdüler, ne bileyim bir çok yerleri sömürdüler, soyup soğana çevirdiler. Onunla birazcık zengin gibi gözüktüler. Ama kendi içlerine döndükleri zaman ayakta durmaları mümkün değil. Çünkü o sistem batıyı hiçbir şekilde ayakta tutamaz. O sömürülerle elde ettikleri zenginlikleri paraları bankacılıkta kullandılar. Millet de zannetti ki o bankacılık sistemiyle bunlar zenginleştiler. Sömürü tarafını gösterirler mi?
Şimdi burda şey var. Yani bugün kağıt para sistemi gerçekten çok tenkit edilmesi gereken bir sistem ama onun faydalı taraflarından da yararlanmak mümkün. Bugün şöyle bir şey olabilir. Mesela piyasada biliyorsunuz vergi sistemi de çok anormal bir sistemdir. Mesela ben size bir belgeden bahsedeyim. Osmanlıda ben İstanbul Müftülüğü’nde çalıştım biliyorsunuz yirmi bir sene. Orası Şeyhülislamlıktır. Şeyhülislamlık da Osmanlı devletinde son derece önemli yeri olan bir kurumdur. Bir belge elime geçmişti. Kudüs’ten Ermeni ahali merkeze bir şikayette bulunmuş. Demişler ki “Sizin vergi memurlarınız bizden fazla vergi istiyor. Hazreti Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman bizim atalarımızla bir sözleşme yapmıştı. Biz ürettiğimiz ürünün şu kadarını vergi olarak vermeyi kabul etmişiz. Bunlar fazlasını istiyorlar.” Oraya giden emirine ne yazmışlar biliyor musunuz. ‘Hazreti Ömer’in yaptığı anlaşmanın üzerinde herhangi bir şey alamazsınız,’ diyor. Ne muhteşem bir şeydir değil mi? Boşuna altı yüz elli sene ayakta durmadı o devlet.
Evet tenkit ettiğimiz zaman söyleyeceğimiz şeyler çok ama. Biliyorsunuz ben şahsen Osmanlıyı ulema açısından çok tenkit ederim. Ama yönetim açısı, gerçekten çok güzeldir. Bugün bütün dünyaya örnek olacak o kadar çok şeyi var ki. Hani Osmanlının mahkemesinin arşivinde yirmi bir sene bulunduğum için çok sayıda yerli yabancı araştırmacılara yardımcı olmuşumdur. Hatta bir keresinde Edebiyat Fakültesinin Dekanı bir hanımefendi vardı. Bir gün beni ziyarete geldi. Beni görünce o zaman “Aa çok de gençmişsin” dedi. hayırdır dedim. “Amerika’da nereye gittiysem hep seni sordular,” dedi. Beni Amerika’ya da istemişlerdi de gitmedim yani. Çünkü onlar bizi tarihçi olarak biliyorlar. “Allah Allah yaa sen çok da gençmişsin iyi. Genç yaşta bu kadar nasıl tanındın,” dedi. Aslında benim tanındığım yok ki, onlar geliyorlardı, yardımcı oluyorduk. Hiç hayatımda gitmiş değilim Amerika’ya.
Dünyanın çeşitli yerlerinden… yirmi bir sene az bir zaman değil. çok sayıda araştırmacıya yardımcı olduk Allah’a çok şükür. Bundan dolayı. Mahkeme arşivi en güvenilir arşivlerdendir. Dolayısıyla orada işler nasıl yapılıyor, ne oluyor, ne bitiyor, sosyal hayatı çok güzel bir şekilde görmek lazım. Bir de Osmanlıda mahkeme bugünkü gibi değildir. Yani piyasa kontrolünü mahkemeler yapar, vakıfları mahkemeler kontrol eder, vakıflar dediğin zaman: diyanet işlerinin yaptığı işleri vakıflar genel müdürlüğünün yaptığı işler. Bir çok sosyal işler. Sosyal hizmetler falan hep o mahkeme tarafından yürütülür. Tapu işlemlerini mahkeme yapar. Evlenme işlemlerini mahkeme yapar, boşanma işlemlerini, her şey orada. Dolayısıyla aslında toplumun bir resmini çekeceğiniz en önemli merkezlerden bir tanesidir. Orada mesela o kadar çok istifade edeceğimiz yerler varki. Benim mesela doktoram mahkemenin işleyişiyle alakalıdır. Ben doktora yaparken üç gün süren bir dava bulmak için birkaç ay araştırma yaptım. Yani bir dava bulayım da üç gün sürmüş olsun, bakayım neler yaptılar. Yani şimdi üç gün süren bir dava, efendim çok çabuk oluyor da adalet yerine gelmiyor mu? Müthiş bir şekilde gelir.
Mesela geçende iki arkadaş gelmişti vakfa. Ben bir belge okudum onlara. “Hocam olmaz falan” dediler. Tabi siz sistemi bilmediğiniz için olmaz diyorsunuz. En büyük suçlardan bir tanesi bir adama zina iftirası. Sen zina ettin demektir. Bir askere ‘Sen zina ettin’ diyor bir başka asker. Bir subay ikiside subay. Ertesi gün şikayet ediyor. Karşı taraf inkar ediyor. Bu taraf şahit getiriyor. Şahitler bulundukları yerlerde ama güvenilir kişilerden yirmi sekiz kişiye soruluyor. ‘Siz bu adamları nasıl tanıyorsunuz? Namuslumudur? Yalan söylerler mi falan.’ Ondan sonra sen zina ettin denen asker de on bir kişi tarafından soruşturuluyor. On bir kişide önde gelen ve onu çok iyi tanıyan insanları. ‘Bu adamı nasıl bilirsiniz, namuslumudur, böyle şeylerle alakası var mıdır yok mudur’ diye. Hepsi tespit ediliyor ve o gün karara bağlanıyor dava. Öyle bir sistem var ki vatandaşın tamamı mahkemeye yardımcı oluyor.
Dolayısıyla bugünkü devlet sisteminden gerçekten tüm insanlığın kurtarılması için de yardımcı olmamız lazım. Ama biraz ara, parantez biraz uzun sürdü. Yani mesela vergiden buralara kadar geldik. Akşam karar veriyor bakıyorsunuz vergi oranları değişmiştir. Ertesi gün bakıyoruz falan yerde şu çıkmıştır. Filan yerde bu çıkmıştır. Yav kardeşim batıdan ne beklenir ki. Ne beklenir onlardan. Şu ayetleri okuyayım. Diyor ki Allah’u Teâlâ:
( 2/Bakara 278.Ayet)
“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn”
“Müminler Allahtan korkun eğer gerçekten inanıyorsanız faizden arta kalanı bırakın.
( 2/Bakara 279.Ayet)
“Fe in lem tef’alû”
“Bunu yapmadınız mı”
“fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih”
“Allah ve rasulü tarafından ilan edilmiş bir savaşla yüz yüze olduğunuzu bilin.”
“ve in tubtum fe lekum ruûsu emvâlikum,”
“Eğer tevbe ederseniz ana mallarınız sizindir. “
“lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn”
“Zulmetmezsiniz zulme de uğramazsınız.”
( 2/Bakara 280.Ayet)
“Ve in kâne zû usratin fe naziratun ilâ meysereh”
“Eğer borçlu darlık içerisinde ise genişliğe çıkıncaya kadar beklemelidir.”
İşte bugün bir kağıt para sistemi var. Bu devletin eline çok geniş imkan veriyor. Bugün vergi borcu olan insanlar var. Ben şahsen buradan yetkililere tavsiye ediyorum. Yani şimdi bizi tanıyanlar bilir yani, bu konularda ne kadar çok çalıştığımızı yani gayet iyi bilirler. İster yaparlar ister yapmazlar kendileri bilecekleri bir şey. Vergi borcu olan kişilere karşılıksız kıredi versinler, o kırediyi vergiye mahsup etsinler. Maliyeyi de sıkıntıya sokmasınlar. Piyasadaki meydana gelen o para dengesizliğinin bir kısmını buradan karşılamış olurlar. Müteşebbislere yine aynı şekilde yardımcı olsunlar faizsiz kıredilerle ve mevcut bankaları faizsiz işler hale getirsinler. Tıpkı bir kalbin vücuda kan boşaltıp kan organize etmesi gibi. Onun tabi sistemi üzerinde çalışmak lazım. Bu bütün detaylar üzerinde çalışmak lazım. Böylece kısa sürede Türkiye’yi Dünyanın bir numarası haline getirmek mümkündür. Çünkü diğer yerlerde sistem çok bozuktur. Biz de onların bir parçası olursak kısa sürede onlar nereye giderse bizde onlar gibi gideriz. Ama biz eğer kendimiz olmaya başlarsak kısa sürede çok büyük mesafeler kat ederiz. Çok ciddi başarılar elde ederiz. Bu dünyanın bu şaşkınlığı sırasında da inanılmaz fırsatlar elimize geçmiş olur. Aynı zamanda da diğer toplumlara da örnek olarak onları da sıkıntıdan kurtarmış oluruz. Çünkü Allah’u Teâlâ ne diyor.
“Eğer borçlu darlık içerisinde ise genişliğe çıkıncaya kadar beklemek gerekir ama bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.”
Devlet aslında vergi alacaklarını bağışlamış olacak bir açıdan ama onu hibe kıredisi haline getirip de bir taraftan da şimdi o bankacılar onu çok iyi bilir. Kayıttan kayıta paranın geçmesi açısından maliye de hiçbir sıkıntıya düşmez. Tüm vergilerini tahsil etmiş bir maliyenin rahatlığı içerisine girer. O bakımdan da çok güzel olur. Evet bu konuda söylenecek çok şeyler var ama şimdilik bunu bırakıyorum. Nasıl olsa sorular cevaplar verilecek.