Bu akşamki okuyacağımız ayeti kerime şefaatle ilgili. Bakara suresinin 254. ayeti. Burada Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor. 2 Bakara/254: Müminler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcayın. Bu harcamayı bir gün gelmeden önce yapın ki, o günde ne alam satım vardır, ne dostluk, nede şefaat vardır. Kafirler zalim olan kimselerdir. Şimdi ayeti biraz daha yakından anlamaya çalışalım. Müminler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcayın. Rızık olarak verdiğimiz deyince biz bunu yeme içme olarak düşünürüz. Sadece yeme içme değil, insanın sahip olduğu her türlü değer rızıktır. Mesela ilim de bir rızıktır. Bir kimse sizden bir şey istiyorsa, size bir bilgi danışıyorsa o bilgiyi ondan esirgememek de rızık sayılır. Onun için yani insanlara, başkalarına faydalı olabileceğiniz bir şey varsa ölüm gelmeden önce o faydanızı yapın. O demektir. İlla da bu mal para olacak şeklinde değil. Herkes kendine göre, kendi imkanlarına göre yapabileceğini yapar. Hep başkalarına faydalı olmanın imkanlarını aramak gerekir. Bunu bir gün gelmeden önce yapın ki o gün alım satım yoktur, dostluk da yoktur, şefaat de yoktur. Kafir demek örten demektir, gizleyen demektir. Buradaki terim anlamındaki kafirden çok, sözlük anlamındaki kafir daha uygun düşüyor. Bütün bunları görmezlik edenler yanlış yapmış olurlar.
Şimdi insanlara sorsanız. “Yeniden dirildiğiniz zaman alışveriş yapacak mısınız?” Hayır derler. Peki “O gün dostluk olacak mı?” Yine hayır derler. Şefaat deyince, herkes şefaat konusunda son derece şediddir. Neden? Çünkü herkes bir kurtarıcının peşindedir. Ahirette kurtarıcılar olur. Yani insanların kendi kafalarından uydurdukları kurtarıcılar. Başka bir kurtarıcının olması için öncelikle Allah’ın peygamberin kurtarıcı olması gerekir. Allah’ın nebisi kurtaracak ki diğerleri de kurtarabilsin.
Kelamda inanç haline gelmiş olan bir şefaat vardır. Şefaati uzma derler. Yani en büyük şefaat. Şefaati uzma nasıl oluyor? Kıyamet günü insanlar hep bir araya toplanıyor. Güneş insanlara iyice yaklaştırılıyor. Güneşin yaklaşmasından dolayı da insanlar ciddi manada sıkıntıya giriyorlar. O sırada herkes o sıkıntı içerisinde hesabın başlamasını bekliyor. Adem as.’a geliyorlar. “Ya Adem sen Allah’ın kendi eliyle yarattığı kişisin, melekler sana secde ettiler, Allah sana kendi ruhundan üfledi. Halimizi görüyorsun, şefaat et de şu hesap bir an önce başlasın.” Böyle başlayıp devam eden Buhari’de ve Müslim’de geçen bir hadis var. Adem as. da diyorki “Ben rabbime karşı günah işledim. Bundan dolayı cennetten kovuldum. Nefsi nefsi. Nuh’a gidin” diyor. Şimdi burada hani deveye neden boynun eğri demişler o da nerem doğru ki demiş. Burda doğru olan hiçbir şey yok. Öncelikle bir kere ahirette güneş yok. Allah’u Teâlâ Tekvir suresinde ne diyor. “Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar söndürüldüğü zaman, denizler birbirine karıştırıldığı yada kaynatıldığı zaman, aradaki dostluklar ortadan kaldırıldığı zaman, vahşi hayvanlar bir araya geldiği zaman” (Tekvir/1-6). Mahşer yerini anlatan bu ayette ve bunun gibi daha çok ayetler var. Güneşin dürüldüğünden bahsediyor. “Gökler Allah’ın yemininde dürülü vaziyettedir.”. Böyle bir yerde güneş yok. Peki güneş yok da ne var? Yeryüzü, rabbinin nuruyla aydınlanmış olacak. Diyor Allah’u Teâlâ. Yani güneş yok. Güneşin olmadığı yerde tutuyorlar, insanlara güneşi iyice yaklaştırıyorlar ve insanlar büyük bir sıkıntı çekiyor. Ondan sonra Adem as.’a gidiyorlar. Adem as. da diyor ki “Ben günah işledim.” Ya tamam günah işledin ama Allah afetti. Allah affetti. Affettikten sonra sana tekrar sorumu soracak. Sonra ayette Allah’u Teâlâ “Rabbim Allah’tır diyen, sonra istikametli olan düzgün davranan insanlara, melekler onların üzerine iner de iner. Korkmayın üzülmeyin, size söz verilen cennetle müjdelenin.” Diyor. Sonra Allah’u Teâlâ çok sayıda, sekiz tane ayette, ahrette hesabı çok çabuk göreceğini bildiriyor. Bunlar hesap bir an önce başlasın diye Adem as.’a gidiyorlar. Adem as. Nuh as.’a gönderiyor. Nuh as. diyorki “Benim bir tane duam vardı. Onu ben kavmimin aleyhine yaptım, benim şuanda yapacağım bir şey yok. Gidin İbrahim as.’a.” İbrahim as. diyor ki: “Ben üç tane yalan söyledim.” Nasıl yalan yani. O üç yalandan bir tanesi; hani o, Kur’an’ı Kerim’de geçiyor, İbrahim as.’a iddia edilen. Putları kırdıktan sonra gelip diyorlar ki “Bunları ilahlarımıza kim yaptı? İbrahim sen yaptın değil mi?” İbrahim as. onları düşünceye sevketmek için “Belki de büyükleri yapmıştır. Sorun onlara” diyor. Onlar da “Sen biliyorsun ki onlara sorulmaz” diyorlar. “O zaman niye konuşmayan şeylere tapıyorsunuz.” Deyince hepsinin akılları başlarına geliyor. Bu olay yalan olsa, İbrahim as.ın olayı yalan olsa, Allah bunu bize örnek gösterir mi? Bir kurgu hadis oluşturuluyor. İbrahim as. da diyor ki “Gidin Musa’ya”. Musa as. da diyor ki “Ben bir adam öldürdüm”. Öldürdün de ne zaman? Allah’ın elçisi olmadan önce. Öldürmek için mi vurdun? Hayır. Adama bir tokat vurdun, eceli gelmiş ölmüş. Yani ne bir aletle vurmuşsun, nede bir başka şeyle. Bundan dolayı Allah’u Teâlâ Musa as.’ı suçlamıyor ki. Sonra İsa as.’a gidiyorlar. İsa as.’da diyor ki “Gidin Muhammed sav.’e”. Geliyorlar “Ya Muhammed durumumuzu görüyorsun. Şefaat et de Allah bir an önce şeyi başlatsın. Yargıyı başlatsın, hesap görsün”. Peygamberimiz de diyor ki işte “Giderim, arşın altına orda secdeye kapanırım. Dualar ederim, benimle ilgili çok güzel şeyler söylenir, ya Muhammed kaldır kafanı şefaat eyle, ben de ümmeti ümmeti derim. Ya rabbi ümmetimi kurtar derim.” Nasıl oluyor bu? Bütün insanlık Adem as.’dan beri sana geliyor. Sen de ümmeti diyorsun. O kadar gelen insanlar boşuna mı geliyor. Bu ne yani. Yani yalanı da becerememişler söylerken. Tutmuyor. Ondan sonra da diyor ki. “Ümmetimden üzerinde hesabı olmayanları cennetin kapısından içeri koyarım” diyor. Üzerinde hesap olmayanlar zaten direk cennete gidecekler. Üzerinde hesap olmayanlar zaten hiçbir sıkıntı çekmeyecek ki. Bunu Allah’u Teâlâ bunu söylüyor. Müslim’in rivayetinde de peygamberimiz diyor ki “Cehennemde olanları çıkarırım” diyor. Hani mahşer yerindeydi. Daha hesap başlamadan insanlar cehenneme mi gidiyor?
Görüyormusunuz, yani kurgu olduğu ne kadar açık. Bu kurgu hadis ile şefaati uzma diye bir inanç ortaya çıkmış. Akaid kitaplarına bakın görürsünüz. En büyük şefaat. Ya bu biçim bir şeydir. Neymiş efendim. Herkesin nefsi nefsi dediği zaman peygamberimiz ümmeti ümmeti diyormuş. Ümmeti ümmeti demesi bir fayda değil ki. Bütün insanlık oraya geliyor bari dedirtiyorsanız o insanların hepsini söyletin de hiç olmazsa kurgu azıcık bir şeye benzesin. İlk insandan beri gelecekler oraya, ondan hesap başlatılsın diye şey bekleyecekler. O da ümmeti ümmeti diyecek. Ya rabbi ümmetim. Peki ondan sonra. “Cehenneme gidenleri oradan çıkarırım”. Şimdi görüyor musunuz?. Hiçbir tutarlı tarafı yok, ama bu Buhari ve Müslüm’ün hadisi. Hadisi rivayet eden kim olursa olsun, Kur’an’ı Kerim’e vurmak gerekiyor. Yani Kur’an’ı Kerim’le ciddi bir şekilde karşılaştırma yapmak gerekiyor. Tabi karşılaştırma herkesin yapabileceği bir şey değil. Ancak büyük bir ekibin yapacağı bir şey. Onu da size her zaman hatırlatıyoruz. Ama bazı sözler varki hemen sırıtır. Hemen çabucak onun yanlışlığını bulabilirsiniz. Ortaya çıkarabilirsiniz.
Bakın bu ayet var. Az önce okuduğum. Müminler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcayın. O gün gelmeden önce yapın ki o gün alım ne satım var, ne dostluk var, ne de şefaat var. Şefaat yok diyor. Bunu Allah’u Teâlâ söylüyor. Ne zaman yok? Mahşer yerinde yok. 751 de vefat eden İbnil Kayyum El Cevzi vardır. Aklı başında bir İslam alimidir. Allah rahmet eylesin, makamını cennet eylesin. Bu zatın şöyle bir ifadesi var. Sünen Ebu Davut’a bir şerh yazmış. O şerhde şöyle bir ifade kullanıyor. Diyorki “İnsanlar ahrette mahşer yeri ile ilgili bir sürü şefaatten bahsediyorlar. Ben mahşer yerinde şefaatle ilgili bir tek hadis bulamadım diyor. O kadar aramama rağmen bir tane hadis bulamadım”. Zayıfı da yok yani. Az önce Buhari ve Müslim’de geçtiği söylenen hadisi sahih kabul etmek de mümkün değil. Çünkü her tarafı dökülüyor. Zaten en sonunda hesabın başlatılması için geliyorlar. Hesabın başlatılması diye bir şey yok orda. “Mahşer yerinde şefaat ile ilgili bir tek hadis bulamadım” diyor.
Her zaman Kitap sünnet bütünlüğü diyoruz, biliyorsunuz. Bakın burada mahşer günü bir şefaat yok diyor. İnfitar suresi 82. sure açalım. Burada Allah’u Teâlâ şöyle diyor. 13. ayetten itibaren. İyiler, elbette ki nimetler içerisinde olacaklardır. Günahkarlar da elbette o alevli ateşte olacaklardır. Hesap günü o ateşe sokulacaklardır. Günahkarlar o ateşten uzak kalamayacaklardır. Yani günahkarlar: günahkarlar iki guruba ayrılır. Birisi, şirk günahı işlemiş olandır. En büyük günah, şirk günahı, affediliyor muydu? Hayır. Ne diyor Allah’u Teâlâ : Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında kalanı bağışlar, gerekeni yapan kişi için. Gerekeni yapacaksın ki bağışlasın. Gerekenin yapılmasından bir tanesi de: günahınız sevabınızdan çoksa cehenneme girip, o azabı çekmektir. Dolayısıyla şirk günahı işlememiş, ama diğer büyük günahları işlemiş, terazide günahı sevabından çok hale gelmişse bunun yapacağı şey, o cehennemden uzak kalamayacaktır. Yani onun için oradan kurtulup da cennete gitmek yok. Bunlar o cehennemden sıvışamayacaklardır. Yani Türkçe karşılığı olarak ifade edebiliriz. Oraya girmezlik edemeyeceklerdir.
Bizim şefaat anlayışında ne var. Kurtaracak. Bu şefaat anlayışı Hıristiyanlarda da var. Hıristiyanlar diyorlar ki “ İsa aracılığıyla Allah’a ulaşmak isteyenleri İsa’nın kurtarmaya gücü yeter.” Diyorlar. İsa kimden kurtaracak? Allah’tan. Gücü yetiyorsa… Allah’tan daha güçlü olması lazımdır değil mi? Peki bizimkiler ne diyor? Adeta “Benim babam senin babanı döver” cinsinden, “Benim peygamberim de senin peygamberini döver” cinsinden, “Bizim peygamberimiz de bizi kurtaracak” diyorlar. Nerden kurtaracak? Muhammed sav.’e ahirette kurtaracak diyeceksiniz ki bazı insanlara kurtarıcılık görevi veresiniz. Allah’ın elçisi kurtaramıyorsa o zaman falan filan kişi hiç kurtaramaz. Biliyorsunuz insanlara dağıtıyorlar. Ölürken imanını kurtarıyor, kabirde kurtarıyor. Mesela şey, Mahmut efendinin bir Sohbetler diye bir kitabı vardır. Orada şöyle bir ifade geçiyor. “Şahı Nakşibendi hazretleri vefat ettiği zaman kabirde onu bir tahta oturttular. Kabirde tahta oturtmuşlar, -kim görmüşse,- yanına iki tane melek geldi. -Yırtmaçlımıydı değil miydi onu da sormak lazım kendilerine.- Yanına iki tane melek geldi. Dedi ki: Ben rabbimle anlaşmışım. Müritlerimin tamamını yerlerine yerleştirmeden hiçbir işle meşgul olmayacağım.” Cennete yerleştirecekmiş. Ee tabi böyle bir şey söylemek için ondan önce Muhammed sav.’ı kurtarıcı yapmak lazım. Sonra bu ayetlerden hiç birisini bu insanlara, gözlerini oysanız gösteremezsiniz. Hadisleri de gösteremezsiniz. Onlar kendi kafalarınca bir kurgu oluşturmuşlardır, bir dünya kurmuşlardır, onların bütün dünyaları orasıdır.
Diyor ki Allah’u Teâlâ ; 82. İnfitar suresi; Hesap gününün ne olduğunu sana kim bildirdi. Evet sana kim bildirdi hesap gününün ne olduğunu, ki ileri geri konuşuyorsun. O gün hiç kimse, hiç kimse lehine, hiçbir şey yapamaz. Şüphe var mı şimdi. Çok kesin değilmi? O gün hiç kimse, hiç kimsenin lehine, hiçbir şey yapamaz. Hesap günü. 82.İnfitar suresinin son ayetleri bu ayetler. O gün hiç kimse, hiç kimsenin lehine, hiçbir şey yapamaz. Şefaati uzma denilen hadisin konuyla ilgisi olmadığını gördük. İbnil Kayyim El Cevzi de araştırdım diyor. “Konuyla alakalı yani mahşer yerinde şefaat ile ilgili bir tek hadis bulamadım.” Zaten bulamaması gerekir değil mi? Bulursa, o zaman Allah’ın elçisi Kur’an’a aykırı söz söylemiş olur. Halbuki öyle bir şey yapamaz. Allah’ın elçisinin görevi Cenabı Hakk’ın emri gereği Maide suresinin 49. ayetinde buyrulduğu gibi Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği ayetlerden bir kısmından seni saptırabilirler. Bu konuda dikkatli ol. Bu uyarıyı Allah’u Teâlâ elçisine söylüyor.
Peki şefaat yok mu? Haftaya inşallah okuruz da. Ayetel kürsi hergün okuruz. 2 Bakara/ 255. ayet. Burda diyor ki Allah’u Teâlâ: Allah katında, Allah’ın izni olmadan şefaat edecek olan kimmiş? Demek ki izniyle yapılacak bir şefaat var. Peki. Böyle bir şefaat varsa bunun manası ne? Ne anlama geliyor? Onun için Meryem suresini açalım. 72. ayetten. Hatta ondan önce isterseniz Araf suresini açalım. Bilgilerimizi tazelemiş olalım. Yani yedinci surenin ilk sayfalarına bakalım. Araf/ 8. ayetinde diyor ki Allah’u Teâlâ 7 Araf/8. O gün tartının yapılacağı bir gerçektir. Yada doğru bir tartı yapılacaktır. Kimin tartıları ağır gelirse yani kimin sevabı ağır gelirse, onlar kurtulmuş olanlardır. /umduklarına kavuşanlardır. Herkes direk cennete gitmeyi umar, onlar gideceklerdir. Nedir? Günah işlemişsiniz, sevap işlemişsiniz, teraziye geliyor. Sevabınız günahınızdan fazlaysa tamam, kurtuldunuz. Ama burda bir şey var. Şirk günahı varsa terazi kurmaya gerek yok. Doğru cehenneme gideceksiniz. Kimin de tartıları hafif gelirse onlar kendilerini kaybedenlerdir. Yani şurda sevapları var, şurda günahları var, tarttınız, günahı sevaptan fazla geldi. “Sen gel” diyecekler. Vereceğin hiçbir şey yok, “sen gel” diyecekler. Kendini zarar etmiş oluyor. Borçlanırım, ilerde öderim yok. Sen kendin gel denecek. Kendini zarar etmesi nedir? Cehenneme girmesidir. Niye? ayetlerimiz karşısında yanlış yapmaları sebebiyle böyle olacaktır.
Biraz sonra Meryem suresinde cehenneme girişin nasıl olduğunu göreceğiz. 309. sayfa 68. ayetten okuyorum. 9 Meryem /68. Rabbine yemin olsun onları ve şeytanları toplayacağız. Sonra onları hazır tutacağız o alevli ateşin çevresinde diz çökmüş olarak hazır tutacağız. Bunlar kim? Bunlar yukarıda belirtiliyor. Ğay suçu işleyenler. Ğay suçu ne demek? Kendinize göre bir kurgu kuruyorsunuz. Mesela Allah’u Teâlâ faizi haram kıldı. Kendinize göre düşünüyorsunuz ki “Ben faizli kıredi alırsam, zenginleşirim. Zenginleştikten sonra da biraz şey yaptıktan sonra, bir müddet sonra tevbe ederim, sonra alışıyorsun. Bir daha, zenginlik, kaybediyorsun, bir daha, bir daha, bir daha derken artık bir müddet sonra diyorsun ki: canım, ekonominin gereğidir faiz.” Bunu söylediğin zaman senin işin bitti. Sen doğru cehenneme. Senin çıkışın yok. Çünkü Allah’ın emrini hafife aldın. Ama diyorsun ki, “Ya, bu günahı işledik. Yarabbi affet”. Diyorsun ama bırakmıyorsun. Affedilmek için bırakman lazım. Hem o günahı işlemeye devam et, hem de yarabbi beni affet. Böyle bir tevbe olmaz. Allah’ım beni affet diyorsan o günahı bırakacaksın. Ondan sonra, yarabbi beni affet, diyeceksin. Her günah işleyen kendi kafasından bir kurgu kurar. İşte o suçun adı ğay suçudur. Şeytanın işlediği de ğaydır. Cenabı Hakka diyor ya. Sen sebeb oldun bu günahı işlememe diye Cenabı Hakkı suçlu sayıyor.
Günahkarların işlediği suçta aynıdır. Bu suçun içerisinde eğer şirk günahı yoksa o zaman bu kişi cehenneme girer ama kurtulabilir. Onun için şeytanlar ile beraber cehennemin etrafında toplanacak bunlar. Bu defa her guruptan rahmana karşı kim daha çok baş kaldırmış onlara siz gelin bakalım. O alevli ateşin çevresindeler ya, “Siz gelin bakalım. Siz burda değil, siz daha ağır ceza çekeceksiniz.” Onları diğerlerinin yanından ayıracaklar. Yani o şirk günahı işlemiş olanlara, “gelin bakalım siz” denecek. Sonra biz elbette çok iyi biliyoruz, o cehennemde kızarmayı hak eden kim olduğunu. O ateşin karşısında kızarmayı hak eden kim? Pişmeyi hak eden kim? Onu elbette biz daha iyi biliyoruz. Ey günahı sevabından çok olanlar, siz mutlaka oraya gideceksiniz. Yukarıdan beri okursanız bu ayetleri dikkatli bir şekilde bunun böyle olduğunu görürsünüz. Ama hemen benim başladığım yerden başlarsanız onu anlayamazsınız. Vakit yeterli olmadığı için oradan başladım. Ama ayrıntılı bilgi edinmek istiyorsanız “Müslüman Cehenneme Girer mi” diye bir yazımız var sitede onu okursunuz. İçinizden yani o ğay suçunu işleyen günahı sevabından fazla olanlar, mutlaka cehenneme uğrayacak, cehenneme gireceklerdir. Bu rabbini de bağlayıcı kesin karardır. Allah bu kararı koymuş, kendisi de bu karara uyacaktır. Öyle kimseye torpil yok. Sonra muttaki olanları oradan kurtaracağız. Müttaki ne demek? ‘Kendini koruyan’ demektir. Bu kendini nelerden korumuş? Şirk suçundan korumuş. Diğer günahlardan değil, şirk suçundan korumuş. Şirk suçundan korumuş olanları oradan kurtaracağız. Gördünüz mü şimdi cevabı. Ondan kurtaracağız. Diğer zalimleri orda diz çökmüş olarak bırakacağız. Onlar orda kalacaklar. Bakın hepsi aynı yerdeler, o takva, (yani şirk suçundan kendini korumuş olanları,) oradan çıkaracağız, kurtaracağız, diğerlerini öyle bırakacağız. Şimdi burda kapalı bir şey var mı? Son derece açık.
Şimdi sayfayı çevirin bunu biraz daha anlaşılır şekilde 86. ayetten devam edelim. İşte şefaat burada. Şefaat: cehenneme giren kişilerin çıkarılmasında. Onun şefaat olduğunu hemen bu ayetten göreceğiz. Diyorki Allah’u Teâlâ burada Meryem/86. muttakileri rahmana bölük bölük, rahmanın huzuruna çıkardığımız gün (müminler,) günahkarları cehenneme suya koşar gibi sevkederiz. Günahkarlar cehenneme suya koşar gibi gidiyorlar niye? Mahşer yerinin sıkıntısından “Hadi gidin” denince zannediyorlar ki orada su var gidip bir sabah kahvaltısı yapacağız. Onun için koşa koşa gidiyorlar. Bu günahkarlar diyor. Kafirler demedi dikkat ediyor musunuz?. Bak günahkarlar. Çünkü şirk günahı işleyen var işlemeyen var bunların içerisinde. Şefaat kelimesi burda geçti. Şefaat hakkını elde edemezler. Şefaat kelimesinin manası; yalnızlıktan kurtulmaktır. Cehenneme giden herkes tek başına, yalnız. Bunlar yalnızlıktan kurtulma hakkını elde edemezler. Rahmanın katında taahhüt almış olan başkadır. /söz almış olan hariç. Cehenneme girmişler bakın bunlar. O yalnızlıktan kurtulamazlar: şefaatin anlamı o. Rabbinden söz almış olanlar başka. Rabbinden söz almış olanlar kimler? Şirk günahı işlemeyenleri affederim demedi mi Allah Teâlâ? Nisa 48. ayet. Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Onun altında kalan günahı gerekeni yapan için bağışlar. Gerekeni yapmaktan birisi de eğer günahı sevabından çoksa cehennemde cezayı çekmektir. Cezayı da çektik “Yarabbi bağışla” deme hakkı doğuyor mu bunların işte taahhüt alma, bu bir taahhüttür. Öbürlerinin böyle bir hakkı yok. Peki bu nasıl oluyor?
O yalnızlıktan kurtulma işi nasıl oluyor? Ondan önce size söyleyeyim de, bir şey eksik kalmasın. Allah’u Teâlâ büyük günah işlememiş olanların diğer günahlarını ne yapacaktı? Görmeyecekti değil mi? Bunu nisa /31. ayetinde, Necm suresinin 32. ayetinde bildiriyor. Nisa /31. ayetinde diyorki Allah’u Teâlâ Nisa /31 Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden kaçınırsanız sizin diğer günahlarınızın üstünü örteriz. O zaman büyük günah işlememiş olanların diğer günahlarının üstü örtüleceğine göre mahşer yerinde hesap vermeleri diye bir şey var mı? Onlar doğru cennete gidecekler. Hiç onlar için tartı falan da kurulmayacak. Tartılacak bir şeyleri yok ki. Hesap defterinin eksi hanesi boş. Tartıya sadece büyük günah işlemiş, o günahtan tevbe etmemiş olanlar girecek. Az önce de söyledim ya, tevbe için günahı terk etmek, kendini düzeltmek, sonra “Beni yarabbi affet” demek gerekir. Hem günahı işlemeye devam et, hem de yarabbi beni affet, dersen, böyle tevbe olmaz. Çünkü tevbe dönüş yapmak demektir.
Nebimiz Muhammed sav. Tirmizi’nin rivayet ettiği bir hadiste diyor ki, “Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir”. Şimdi bu hadisi bir düşünelim. Bakalım doğru mu değil mi? Kur’an’ı Kerim’e uyuyor mu, uymuyor mu? Büyük günah işlememiş olan kişiye hesap kurmaya gerek yok. Doğru cennete gitti. Büyük günah işleyenler içerisinde de sevabı günahından fazla olanlar olabilir. O da hesap, tartıdan sonra kurtulacak. O zaman günahı sevabından fazla olanlar sadece büyük günah işleyenler arasından çıkmaz mı? Şefaat de “Yanına almak”tır. Muhammed ümmetinden cehennemden çıkarılanlar nereye gidecek? Cennete değil mi? Kimin yanına gidecekler? Allah’ın elçisinin bulunduğu bölgeye gidecekler. Onun sahasının içerisine girecekler. Ha bu noktaya geldikten sonra Cenabı Hak bunlara da şefaat ettirerek. Bunların değerini cehennemliklere de göstermiş olur. Yani “Gelin yanımıza” dedirtir. Oradan çıkar. Hadislerde “Kalbinde zerre kadar imanı olan kişi cennete gidecektir” buyruluyor. Çünkü zerre kadar iman dediği: şirke bulaşmamış imandır. Şirke bulaşmış imanın zaten hiçbir kıymeti yok. Bu ne demektir?. Adam şirke bulaşmamışsa hiçbir sevabı olmasa bile onunla kurtulabilir demektir. Yani Allah’ı ikinci pilana koymamışsa hayatında Allah her zaman birinci pilanda, bir başkasını Cenabı Hakka tercih etmemişse o kurtulur. Allah’ın ayetlerine bir başkasının sözünü tercih etmemişse o kurtulur. Peki nereye gider bunlar? Hani yalnızlıktan kurtulacaklar, deniyor ya. Diyorki burada: 52.Tur suresi/ 17-21. ayetler. Muttakiler cennetlerde ve nimetler içerisinde olacaklardır. Müttakiler iki guruba ayrılıyor. Kendini koruyanlar. Bir, kendisini büyük günahların en büyüğü olan şirkten koruyan. İki, büyük günahlardan koruyan, üç, diğer günahlardan da koruyan. Buna göre müttakiler derece derece. Kendisini büyük günahlardan korumuşsa direk cennette. Diğer günahlardan da korumuşsa zaten cennette çok daha iyi bir konumda. Kendilerini büyük günahlardan, diğer korumuş olanlar cennetlerde ve nimetler içerisinde olacaklardır. Rablerinin kendilerine verdikleri nimetten dolayı son derece mutlu, rahat, huzur içerisinde olacaklardır. Rableri bunları cehennem azabından korumuştur. O zaman bunlar hangi muttakiler. Kendilerini büyük günahtan koruyan yada sevabı günahından fazla olanlardır. O zaman Meryem suresinde belirtildiği gibi cehennemin o alevli ateşinin etrafında oturanlar bunlar değil. Allah oradan korumuş bunları. Yiyin için afiyet olsun. Bu sizin yaptığınızın karşılığıdır. Siz bunu hak ettiniz. Koltuklar üzerinde böyle sıra sıra otururlar, dayanmışlar, keyf içerisinde. Yanlarına da iri gözlü hurileri hizmetçi olarak vermişizdir.
Şimdi bu huriler sadece erkeklere verilir biliyorsunuz gelenekte. Erkek kadın ayrımı yok. Her cennete gidene en az iki tane huri hizmetçi olarak verilir. Odalık falan değil. O konuda da ayrıntılı bilgi bizim sitemizde var. Arzu edenler orada görebilirler. Maalesef evlendirmişizdir diyorlar. Yani şey yapılmıyor ki. Evlendirme kelimesi muhterem arkadaşlar, Arapça bilen arkadaşlarımız için söylüyorum. Zevvece kelimesinin yanına ba harfi ceri eklenmeden ifade edilirse evlendirme manasına gelir. Onun için Zeynep validemizle Muhammet sav. in evlendirilmesinden bahseden Ahzap suresinin ayetinde zevvecnakeha geçer. Onu seninle evlendirdik. Ama yanına verme, birlikte olmaları manasında olduğu zaman ba harfi ceri olur. Zevvecnehumbihurineyn dediği zaman onların hizmetine hurileri verdik demektir. Yani yakın hizmet. Cennete giden bir kadınla huriyi karşılaştırmak mümkün değildir. Huri çok güzeldir falan, tamam ama cennete gidecek bir kadının güzelliğini anlatabilmek için dünyada hiçbir kelime yok. Dolayısıyla cennetlik bir erkeğin o kadın varken o huriye bakması mümkün değil. Ama o güzellikte olanlarda hem kadın hem erkeklerin hizmetindeler. Bunları siz ayrıntılı olarak arzu ederseniz bizim sitede bunların hepsi delilleriyle birlikte anlatılıyor.
Kur’an’a bütünlük içinde bakmadığınız zaman buraya evlendirmişizdir diye manalar verilir. Bakın bu mealde şu ne kadar yanlış görüyor musunuz. “Ayrıca biz onları ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir”. Peki kadınlar ne oldu. Onlara da nuri buldunuz mu? Ne oluyor yani, ne kadar aceleciliktir bu. Bu meali yapanlardan bir hocaya bir ayet gösterdim. Dedim “Hocam bak, bu ayete şöyle mana vermişsiniz, bu ayetin anlamını tamamen sıfıra çıkarmaktan başka bir şey değil, bu ayeti katletmişsiniz” dedim. Aldı baktı, okudu. “Abdülaziz Bey senin dediğin gibi meal yapsak bir ömür yetmez”. Yani mecbur musun böyle alelacele bir meal yapmaya. Birinci yapanın ömrü yetmez, ondan sonrakiler de şey yapar, düzgün götürürler.
Şimdi buraya dikkat edin. İnanan, az önce, inanmış muttakiler hiç cehenneme uğramadan cennete gelmişlerdi değil mi. Şimdi bunların soyları da imanla onlara tabi olurlarsa, iman var. Yani ne demek iman var? Müşrik değiller. Soylarını onlara eklemişizdir. /Tabi kılmışızdır. Yani o cehennemden çıkan yakınları bunların yanına yerleştirilecek. Niye? İmanlı onlar. Sadece imandan bahsediyor burası. Onu onlara ilhak ettik. İlhak kelimesi Arapça, Türkçemizde de bu manadadır. Mesela diyelim ki, Kıbrıs Rum kesimi Türkiye’ye ilhak edildi, ne demek? Sonradan katıldı, demektir. Baştan yoktu, sonradan katıldı. Peki onları, o imanla gelenleri bunlara ilhak etmiştir, demek ne demek? Bunlar cennette değillerdi. Başlangıçta bunlar cennete girmediler. Öbürleri doğru cennete gitti. Nimetleri başında. Bunlar cehenneme gittiler. Cezalarını çektiler. İmanlı oldukları için oradan bunları yakınlarının yanına yerleştirdik. Peki yakınlarının yanına yerleşince yalnızlıktan kurtarılmış oluyorlar mı? İşte şefaat bu. Yalnızlıktan kurtulmuş olmalarıdır. O yakınları da Muhammed sav. ile birlikte olduğu için onunla da birlikte olma şerefini elde etmiş oluyorlar.
Peki o yakınlarını bunların yanına yerleştirirken acaba Allah’u Teâlâ bunlardan fidye alıyor mu? Cenabı Hakka “Yarabbi sen bize işte şu köşkleri verdin. Bu köşkleri biz bağışlayalım da o köşkün karşılığında oğlumu, kızımı ver” mi diyecekler? Ama şunu da söyleyeyim. O Araf suresindeki o araf olayı varya, o araf olayında, onu da derslerimizde bulabilirsiniz. Cennetlikler cehennemdeki yakınlarının ceza çektiklerini görecekler. Ve orada Allah’u Teâlâ’ya yalvaracaklar. Onlar da cezalarını çektikten sonra gelecekler bunların yanına. Bir hadiste cehennemde cezalarını çekenlere cehennemiyun denir diye ifade ediliyor. Cehennemliler. Bunlar cehennemden gelen gurup diye. Yakınlarını bunların yanına getirdik ama onların amellerinden de hiç bir şey eksiltmedik. Yani bunlara verdiğimiz nimetten bir şey almadık. Fidye yok. Çünkü bir insan yanında oğlunu, kızını, babasını, dedesini görmek ister yani. Buna karşılık bir ödeme de yapmayacaklar. Herkes kendi çalışması karşılığında rehindir. Yani o cehennemlik kendi çalışmasıyla giderse gider. Cennetlikte kendi çalışmasıyla giderse gider. Herkes kendi çalışmasının karşılığını alacak. Ahrette kimsenin kimseye faydası yok.
Peki böyle bir şefaat anlatılıyor mu bize? İşte peygamberimizin “büyük günah işleyenedir şefaatim” demek; o cezasını çektikten sonra benim yanıma gelecek, manasınadır. O hadisi rivayet eden zat diyor ki “Zaten büyük günah işlemeyenin şefaate ne ihtiyacı varki” diyor. O zaten doğru cennete gidecek. Bütün bunları birleştirdiğin zaman nasıl kitap sünnet bütünlüğü ortaya çıkıyor değil mi? Peki ayetler böyle, hadisler böyleyken bu şefaat inancını nerden çıkarıyorlar. Gel şefaat eyle kemter kuluna. Adı güzel kendi güzel Muhammed. Kemter kuluna. Allah’ın kulu olmak yetmiyor, bir de peygamberin kulu oluyor. Bir de güzel de bir musiki yapıyorlar. Milletin de çok hoşuna gidiyor. Ne güzel, istediğini yapacaksın. Ahrette de birisi seni kurtaracak. Doğrudan cennete. Oh ne güzel. Dünyada da keyfin yerinde ahrette de. Dine uymak istemeyenler dini kendilerine uyduruyorlar. tamam güzel uydur da Allah kabul edecek mi bunu? Önemli olan o. Böylece dersimizin birinci bölümünü bitirdik.
Lokman 31/33. Ey İnsanlar! Rabbinize karşı saygılı olun. Şöyle bir günden korkun ki: Ne babanın evlâdından, ne evlâdın babasından hiç bir şeyi gideremez. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz haktır/gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve garur olan varlık: şeytan sizi aldatmasın, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın. “O aldatıcı şeytan, sakın sizi Allah ile aldatmasın.”
Zümer 39/43. Yoksa onlar Allah’tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?
Zümer 39/44. De ki: Bütün şefâat Allah’ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.
İnfitâr 82/19. O gün, kimsenin kimse için bir şey yapamayacağı gündür. O gün bütün yetki Allah’ındır. /O gün hiçbir kimse, hiç kimsenin /başkası lehine hiç bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır