Vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Bakara suresinin 240. ayeti ile başlayıp devam eden bir kaç ayetini daha okuyacağız inşallah.Bu ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor;“Sizden kim ölür geriye eşler bırakırsa, eşleri için vasiyet etmesi gerekir bir yıl geçindirilmesi ve evden çıkarılmaması için vasiyet etmesi gerekir.” “ Ama kendileri çıkarsa, bundan dolayı size herhangi bir günah yoktur, kendi başlarına marufa uygun olarak yaptıkları şeyden dolayı bir günah yoktur.”Marufa uygun denen, mesela; evlenecekse Kuranı Kerim’in koyduğu kurallara göre evleniyorsa müdahale edemezsiniz ama kuralları çiğniyorsa o zaman müdahale edersiniz..“Allah güçlüdür ve doğru karar verir.”
Şimdi bu kocası ölen kadınlarla ilgili olarak, fıkıh kitaplarında bunların evlerinden çıkmayacaklarına dair hükümler vardır. Yani, dört ay boyunca evlerinden çıkamazlar derler, işte kocası ölmüş kadın gündüzün çıkar gece çıkamaz ama kocası tarafından boşanmış kadın gündüzün de gece de çıkamaz derler. Bunun sebebi talak sure sindeki birinci ayettir. 65.sureyi lütfen açalım.
“Burdaki ilk ayette Allahu Teala şöyle buyurur:”Ey nebi ! kadınları boşadığınızda iddetleri içerisinde boşayın, ve iddeti sayın, Rabbiniz olan Allah’tan korkun onları evlerinden çıkarmayın onlarda çıkmasınlar, ispatlanabilir açık bir fuhuş yaparlarsa o zaman başka, bu Allah ın koyduğu sınırlardır ,kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kötülüğü kendisine yapmış olur. Bilemezsin , belki Allah bundan sonra bir şey ortaya çıkaracaktır.”Şimdi burada kadının evden çıkmaması yani boşanan kadının evden çıkmaması ve çıkarılamaması, Allah kendinin çıkmasınıda yasaklamış kocasının çıkarmasınıda .
Bunun sebebi,bunlar üç ay süren bu vakit içerisinde araya arabulucularda girecekler, Nisa suresinin 35.ayeti gereği aralarının ayrılmasından korkacağımız zaman bir tane erkeğin ailesinden bir tane de kadının ailesinden hakem gönderme sorumluluğu var müslümanlara.O süre içerisinde, aynı çatı altında yaşayacak olan karı koca, eğer çok ciddi bir problem yoksa aileyi yeniden kurarlar.Yani burada bir psikilojik ortam meydana getiriliyor.Eğer çok ciddi bir problem yoksa, ailenin yeniden kurulması için Cenabı Hakkın şart koştuğu süredir bu.
Şimdi kocası ölmüş bir kadın için böyle bir şey düşünülebilir mi? Şimdi enteresan yani, gerçekten bizim ulemayı anlamak mümkün değil. Mesela; Talak konusunu işlerken sistemlerini bu ayetler üzerine kurmaları gerekiyor ama bu ayetleri almamışlar. İddet konusunu hiç alakası olmadığı halde, bu ayetler üzerine bina etmişler. Şimdi diyorlar ki iddet bekleyen kadın evden çıkamaz, şimdi genelleştiriliyor halbuki burda boşadığınız kadınlar diyor.
Kocası ölen kadın dört ay on gün iddet bekler .Bu süre içerisinde evden çıkamaz yani bir başka yerde geceyi geçiremez, bu evde geçirmesi lazım.Hatta yolculuk sırasında kocası ölse, gidecekleri yere üç günden fazla bir mesafe olsa, kocasının öldüğü yer de bir yerleşim bölgesi ise, dört ay on gün orda beklemesi lazım.Şimdi bunların bir temeli yok.Şimdi hac zamanı karı koca hacca gitmeye niyet etmiş olsalar, koca vefat etse kadın hacca gidemez. Niye? Dört ay on gün, burda beklemesi lazım. Bütün bunların bir dayanağı yok, bunu çok iyi bilmek durumundayız.
Bakara suresinin 234.ayetine bakarsak, orda buna dair en küçük bir işaret olmadığı görülür.Diyor ki Allahu Teala: “İçinizden ölen geriye eş bırakanlar, onların eşleri kendi başlarına dört ay on gün beklerler.”Kendi başlarına denmesi, yani evlenemezler demektir.Çünkü devamı diyor ki:
“Sürelerini tamamladıkları zaman, sürenin sonuna ulaştıklarında marufa göre, kendileri hakkında yaptıkları şey konusunda, size bir günah yoktur” diyor.Marufa göre; yani dinen evlenmesi yasak olmayan birisi ile evleniyorlar ise, müdahale edemezsiniz ama yasak olan birisi ile evleniyorsa müdahale edersiniz, evlilik denetlenmiş olur.
Şimdi bugün okuduğumuz ayette de aynı onun benzeri ayet, diyorki Allahu Teala: (Bakara suresi 240.ayet) “Sizden ölen ve geriye eş bırakanlar, eşleri için vasiyet etmek zorundadırlar,seneyi devriyesine kadar” yani bir yıl bitene kadar, geçindirilmelerini vasiyet etmeleri lazım, kocası öldü hadi bakalım sende git denmez.”oturduğu evden çıkarılmaması şartıyla””ama kendiliklerinden çıkarlarsa” bakın boşanan kadınlar için siz çıkarmayın, onlar çıkmasınlar dedi Allahu Teala.Ama burada diyor ki çıkarmayın, çıkarılmamaları bir yıl boyunca şartıyla ama kendileri çıkarsa ,çıkarsa çıkar .”Budan dolayı size herhangi bir günah yoktur.Kendi başlarına marufa uygun bir şekilde,yaptıkları şeyden dolayı bir günah yoktur.Allah güçlüdür ve doğru karar verir.”
Şimdi herşeyi yerli yerine oturtmak gerekiyor.Sonuç ne?Yani, bir kadın kocası vefat ettiği zaman bulunduğu yerden bir yere çıkamaz, bir yere gidemez değil,sadece dört ay on gün evde kalsın o kadar. Bir hadisi şerif sebebiyle de eğer hamile ise doğuma kadar evlenemez.Onu biz daha önce burda dersimizde anlatmıştık.
Mesela şimdi hep örnek olarak veriyorum bunu, 1980’li yıllarda hacca gidiyoruz.Bağdat yakınlarında Bağdat’a 30 km kala bir yerleşim bölgesinde arabamızı kenara çektik.Orda, oranın evleri birdenbire böyle harekete geçtiler, bizi misafir ettiler, inanılır gibi değil hemen çaylar pişti, ikramlar yapıldı anında.Altı otobüs üç beş kişide değil.O arada hacılardan bitanesi o Bağdat’ ın Musul-Bağdat yolu var transit yol.Orda yolu karşıdan karşıya geçmiş, hiçte gerek yok karşıdan karşıya geçerken bir araba vurmuş ve adam ölmüş, adamında karısı var. Şimdi bizim orda, bu kadını orda bırakmamız gerekiyor.Niye? Orası yerleşim bölgesi, kadın hacca gelemeyecek orda dört ay on gün bekleyecek.
Tamam bu insanlar canla başla bize hizmet ettiler ama hiç birisi türkçe bilmiyor,hacılara hizmet edelim diye bir şey yaptılar, harekete geçtiler orda nasıl bekleyecek bu kadın, tabi biz bu şeylerin hiçbirisine uymadık çünkü insanın fıtratı kabul etmiyor böyle şeyleri, o zaman ben fıkıh kitaplarında yazılanların doğru olduğuna inanıyordum ama içime yatmadığı için hiç aklıma bile, aklıma geldide hiç uygulamayı düşünmedim.Aldık götürdük kadını,kadın haccını yaptı bizimle beraber, geriye döndü geldi,ailesine teslim ettik.Şimdi o kadının ızdırabı kaç kat artar düşünebiliyor musunuz?
Yani bazan bu din öyle bir hale getiriliyorki, insanlara adeta sakın ha bu dine inanmayın deniyor.Halbuki bu din Allah ın ayetlerine dayanan bir dindir.Biliyorsunuz Allah ın iki türlü ayeti vardı değil mi? Birisi indirdiği ayetler bide yarattığı ayetler yani bu dinde, bu dindeki hükümleri her insan “doğru ya öyle olmalıdır.” diyecek şekilde insanların anlaması gerekir.Yani fıtrattır din.Allahu Teala Rum suresinin yani 30.surenin 30.ayetinde dini fıtrat olarak tanımlıyor.Fıtrat ne demektir?
Fıtrat demek;varlıklardaki oluşum, gelişim, değişim, kanun ve kuralları yani bütün insanların vücudunun yaratıldığı kanun ve kurallar tüm tabiatta geçerli kanun ve kurallar ki bu kanun tabii kurallar. Biliyorsunuz insanlar hep tabiliği arıyor rahat edebilmek için, değil mi?
Dolayısıyla, bu din herkesi hem zihnen rahat ettirir, hem içini rahat ettirir hem de kendisini güven içine sokar her açıdan.
E şimdi az önce söylediğim insanın fıtratı tarafından kabul edilebilir mi? Şimdi o kadını oraya koysan desen ki kardeşim dinimiz böyle emrediyor o kadın ne yapar? Valla dinden bile dönebilir, böyle din mi olur der.
Halbuki din onu emretmiyor ki dinin emrettiği nedir bak fıtrata ne kadar uygun, adam karısını boşamış ,aynı çatı altında yaşasınlar araya aracılar girsin, problemleri yabancıların müdahalesi olmadan çözülsün.Çünkü yabancılar müdahale ettikleri zaman problemi kangren haline getiriyorlar.Mesela mahkemeye gidipte karı koca birbirinin açıklarını anlatmaya başlayınca artık o aile daha düzelmeyecek bir hale geliyor.
Bakın o fıtratı şurda fıtratsızlığa delil olarak alıyorlar.Bu konularda çok dikkatli olmamız lazım o bakımdan da size herzaman söylüyorum bunu tekrar tekrar da söyliyeceğim şurda yapılan çalışmalar, Cenabı Hakka sonsuz şükürler olsun,tüm İslam aleminde bir numara, rakipsiz.Yani şu çalışmaların bir eşi bir başka yerde yok.Buna hem müslümanların çok büyük ihtiyacı var hem tüm insanlığın ihtiyacı var.Çünkü insanlığı rahat ettirecek kurallar Kur an ve sünnet bütünlüğü ile ortaya çıkacak kurallardır.
Dolayısıyla, bizim çok büyük bir yapılanmaya ihtiyacımız var. Hem geçmişten gelen yanlışları düzelteceğiz hem doğruları anlatacağız hem bunu evrensel dille tüm insanlara ulaştıracağız. Bu bakımdan da herkesin görevi var bu işte, hepimize görev düşüyor.Başkası yapsın diyebilirsiniz, başkasının yaptığından siz sevap alamazsınız.Ben de sevaptan pay alayım diyorsanız elinizden ne geliyorsa onu yapmanız lazım çünkü bu, abarttığımı hiç düşünmüyorum ama şu ana kadar okuduğum kitaplara baktığım zaman,en azından o kitapların yazıldığı tarihten bu güne, hiç yapılmamış bir iş, dolayısıyla bunu hepimiz canla başla en ileri seviyeye getirmek dünyanın bu gününde mevcut iletişim,haberleşme araçlarını en üst seviyede kullanarak,tüm insanlığa anlatmak zorundayız ,tüm insanlığa! Niye? Bu tıpkı, susuz insana kaynağından su götürmek gibi birşeydir. O insanlar müslüman olduğu zaman biz onları sömürmeyeceğiz bu bir siyasi mana da fetih hareketi değil. O insanlar müslüman olduğu zaman hürriyetin doruk noktasına ulaşacaklar, yalnız Allah’a kul olacaklar.Bize kul edecek değiliz,bize bir şey verecek değil. Bizim alacağımız sadece Cenabı Hakk’ın vereceği sevaptır oda zaten herşeyin üstündedir hiçbirşeyle kıyaslanamaz.
Dolayısıyla bu ne demek? İnsanları hürriyetine kavuşturma hareketidir, aslında kimseyi kimseye köle etmeden, herkesi Allah’ın kulu yapma, herkesi hürriyetine kavuşturma hareketidir.Dolayısıyla bu muhteşem birşeydir bunu hep birlikte yapmamız lazım. Kim ne yapabilecekse elinden geleni yapsın,bundan daha çok sevap kazanılacak bir iş yoktur.
Şimdi öbür ayete geçiyorum burda Cenabı Hak şöyle buyuruyor;
(Bakara suresi 241.ayet)
Şimdi kocası ölen kadınların belli bir süre geçindirilmelerini anlattı ”boşanan kadınlarında marufa göre nimetlendirilmesi gerekir.” diyor
Maruf dediği,Kuranı Kerimde ölçüleri belli ,şimdi bir kişi eşini boşadığı zaman ona vereceği şey,o kişiyide sıkıntıya sokan şey değil.Mesela adam evleniyor boşanıyor ömür boyu karısını geçindirmek zorunda, bu olmaz yalnış, yalnış boşadıysan boşadın.
Peki marufa göre olan nedir?
Kişi evlendiği zaman eşine bir mehir verir eğer ilişkiye girdikten sonra boşamıssa, bu mehrin tamamı kadınındır, hiçbir şey alamaz eğer ilişkiye girmeden boşanmıssa yarısı kadınındır eğer mehir belirlenmeden boşanmıssa kişinin maddi durumuna göre, kadının sosyal durumuna göre alacağı bir şey vardır. Maddi yardım vardır kocasından alacağı.Yani kadın belli bir süre, kimseye muhtaç olmadan yaşar, sonrada zaten eğer bir toplumda zina yoksa, kadınlar son derece matlup olan yani kendilerine olan talep çok yüksek olan varlıklar olurlar.
Daha önce okuduğumuz ayettede Allahu Teala şöyle diyordu; İddet sırasında kocası ölmüş bir kadına çıtlatabilirsiniz ama sakın ha sözleşme yapmayın. Niye? Çünkü insanlar gerçekten evlenecek kadın ararlar.Şu an Türkiye’de kadın erkek arasındaki oranda, bildiğim kadarıyla erkeğin oranı daha fazladır.
Şimdi böyle bir ortamda evlilikten başka bir yol olmazsa kadınlar çok büyük bir şekilde talep edilen kişiler haline geliyorlar yani yapı öyle,evet.
_salonda konuk…..
A.Bayındır- yok erkek çok fazla makas çok fazlaydı biraz azaldı,ben öyle biliyorum.
_salonda konuk….
A.Bayındır-öyle mi! her zaman mı bayan, yenimi çıktı?
Evet fazla olsalar bile bayanlar erkeklerden yaşlı biliyorsunuz, erkekler daha çabuk ölüyor gene o evlenme çağında olanlar şey yapar.Neyse son istatistikleri demek ki iyi bilmiyorum.
Şimdi bundan sonraki ayeti okuyoruz.Allahu Teala şöyle buyuruyor burda;
Haa… orayı atladım mı? Sağol.
“hakkan alel muttekîn” “ muttakiler üzerinde bir görevdir bu” diyor Allah.Yani sen müminsen müttaki isen,bu senin görevindir öyle kaçmak, kurtulmak, işte ben bu kadını boşadım bidaha benden birşeymi istiyor, yok kardeşim bu görevdir bunu yapmadığın takdirde bunun hesabını Cenabı Hakka verirsin.
Ha o şey o iddet süresi içerisinde, onun bütün geçimini kocası sağlayacak zaten onu şeyden okumuştuk Talak suresinden.Eğer kadın hamile ise,doğum yapana kadar tüm geçimini kocası sağlayacak,doğumdan sonra çocuğu emzirirse,emzirme zorunluluğu yok,boşanmamışsa emzirme görevi var kadının yani evlilik devam ediyorsa çocuğun emzirme görevi var ama evlilik bitmişse o zaman çocuğun emzirme görevi yok,emzirirse ondan dolayı ücret alıyor. Şimdi emzirme görevinin olmaması,o kadının evlenmesi önündeki engeli kaldırıyor ama emzirecem diyorsa zaten kimse ona mani olamaz.O zaman kocası onun ücretini vermek zorunda ama böyle astronomik ücret istiyorsa o zaman kusura bakma,ben başkasına emdirteceğim der.Yani kimse kimseyi sömüremez.
Kadının çocuğundan uzaklaştırılması diye birşey yok, ona bırakılıyor, o zaman kendisi yanlış davranıyorsa cezasını kendisi çeker.
Oda Talak suresinin 6.ayetiydi galiba değil mi? Evet 6 evet 65 isterseniz o ayetleri bir okuyalım yani 558.sayfada evet
Şöyle diyor burda;
“Boşadığınız kadınları kendi gücünüze göre oturduğunuz yerlerde oturtun.”Ben boşadım hadi git sen şu odada,hayır öyle değil,sen nerde oturuyorsan oda orda oturacak.
“Ona hayatı dar etmek içinde baskı yapmayın, sıkıntı vermeyin” boşadığınız kadınlara sıkıntı vermeyin diyor.
“Eğer hamileyseler, doğum yapana kadar onlara nafakalarını verin. Eğer sizin için çocuğunuzu emzirirse, doğumdan sonra ücretini verin. Çocukla ilgili olarakta,aranızda görüş alışverişi yapın.”“Sıkıntıya girerseniz” kadın başka yere gitmek durumundadır,başka yere gitmek istiyor sen burdasın git gel,senin için sıkıntı var onun için sıkıntı var ,”o zaman bir başkası emzirir.”
(TALAK SURESİ 7.AYET)
“İmkanı olan,maddi durumu geniş olan kendi imkanına göre, eşine harcamada bulunsun ama dar gelirli ise, Allah ona ne vermişse ona göre harcamada bulunsun.” Borçlanmasına gerek yok yani. ”Allah hiç kimseye verdiğinden daha fazla bir sorumluluk yüklemez. Allahu Teala sıkıntıdan,o girdiğiniz sıkıntıdan sonra mutlaka bir kolaylıkta açacaktır.”Bunuda bilin demiş oluyor.Evet şimdi ondan sonraki ayet şöyle;
(Bakara Suresi 242.ayet)
“kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâtihi leallekum ta’kılûn.” ”İşte Allah ayetlerini böyle açıklar, belki aklınızı kullanırsınız.” Yani bağlantılı ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman, bu açıklamalar oluyor.
(Bakara suresi 243.ayet)
“Şu ülkelerinden çıkan insanları öyle zihninde bir canlandır, gözünün önüne bir getirsene, getirmezmisin. Bunlar birbirleri ile iyi geçinen insanlardı, aralarında hiç düşmanlık yok.”
“Uluf” “Âlif’in” cemi olarak kabul ediliyor ama binlerce anlamınada gelir. Burda hangi manayı vermiş? Binlerce mi demiş?
(Gaid guğud net anlayamadım 27.dakika 46.saniye)
Gibi Alif uluf.Birbirleri ile anlaşmazlıkları olan insanlar değil,ama ülkelerinden çıkmışlar ölüm korkusuyla işte bir bulaşıcı hastalık gelmiş biz kaçalım ölmeyiz demişler.”Allahu Teala onlara ölün dedi hepsi öldüler, sonrada Allah onları tekrar diriltti, tekrar canlarını verdi onlara.”Deniyorki işte bir Nebi geldi Cenabı Hakka yalvardı, bunlar tekrar dirildiler o da, o Nebinin peygamberlik belgesi oldu deniyor, bunlar fazla önemli değil bizim için.“Şurası bir gerçek Allah’ın insanlar üzerine gerçekten çok ikramı vardır ama insanların çoğusu Cenabı Hakka teşekkür etmez, nankörlük yapar.” Şimdi burda arkasından şu emir geliyor;
(Bakara suresi 244.ayet)
“Allah yolunda savaşın, bilinki Allah işitir ve bilir.”
Şimdi önceki ayetle, arkasındaki ayet arasında bir bağlantı var.Şimdi Allah yolunda savaşın dendiği zaman savaşa gitmek,gerçekten çok zor gelir ya, ölme felan var yani işin ucunda.
Bir önceki ayette diyor ki:”Ölümden kaçanları öldürdüm.” Bakın!! Ölüme gidenlerin, öleceği diye bir şeyleri yok,dolayısıyla siz kaçmakla kurtulamazsınız.
O zaman,,öyleyse size cihad,Allah yolunda savaş yazılmıştır.Cihad ile savaş arasında bir fark vardır.Bizim Türkçemizde cihad, savaş diye anlaşılır.Cihad olumsuzluklarla mücadele etmektir,savaş ta onun içine girer.Yani her savaş cihattır ama her cihad savaş değildir.
Asıl cihad fikirle yapılandır, kalemle yapılandır yani insanlara doğruları anlatmak şeklinde yapılandır ama bazen sizin karşınıza adam silahla çıkarsa,mecburen silahla cevap vermek zorunda kalırsınız.
(Bakara suresi 245.ayet)
“Allahu Teala’ya güzel bir borç verecek kim” yani şimdi siz Allah yolunda savaşa gittiğiniz zaman şu canınızı Allah için vermeye gidiyorsunuz.Cenabı Hakkın koyduğu bir prensip var.Diyor ki:
(Enam suresi 160.ayet)
”Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ” “Kim bir iyilik yaparsa,en az onun on katı sevap alır.”
Peki siz Allah için canınızı verdiniz, bunun karşılığında alacağınız nedir? Enaz on can alırsınız, vermeseniz bile vermek için gittiniz ya, on can alırsınız en az ve fazlası var.
(Bakara suresi 154.ayette)
“Allah yolunda öldürülenlere, ölüler demeyin.” denmesi bundandır.
Yani onlar canlarını aslında görünüşte veriyorlar ama gerçekte onlara Allah ölümsüzlük veriyor.Onlar yaşıyorlar son derecede mutlu bir şekilde de yaşıyorlar.Savaşa gidenlerde bizzat o da ölümü göze alarak gitmiştir. Ölmemesi şey değilki o da aynı konumda, dolayısıyla o da en az on can kadar sevap alır yukarısı tabi ne kadardır onu Allahu Teala bilir. Dolayısıyla, son derece karlı bir iştir. Allah yolunda malınızla, canınızla savaşın cihad edin dendiği zaman bu. Canınıza karşı en az on can malınıza karşı en az on katı, en az fazlasını Cenabı Hak bilir tabi.
(Bakara suresi 245.ayete devam)
“Allah borç verin bire on değil, Allah onu kat kat katlasın.” İşte öyle bir kat kat katlıyorki, canını vereni sonuna kadar canlıyapıyor ölü yapmıyor.Onun için,
(Bakara suresi 154.ayet)
“Allah yolunda öldürülünlere ölüler demeyin onlar diridirler,ama siz bilemezsiniz.” denmesi bundandır.Kat katını veriyor.
(Bakara 245.ayete devam)
“Daraltanda Allahtır yayanda ve ona döndürüleceksiniz, onun huzuruna döndürüleceksiniz.”
Evet böylece dersimizin birinci bölümünü bitirdik.