Elhamdu lillahi rabbil alemin. Vel akıbeti lil müttakin. Vessalatu Vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bilgisayarları başında bizi izleyen arkadaşlarımız kusura bakmasınlar. Elde olmayan sebeplerle birkaç dakika geç kalmış olduk. Daha önce Bakara suresini okurken bir ayeti atlamışız. Arkadaşlarımızın hatırlatması üzerine bugün o ayeti okuyacağız. Bakara suresi 230. Ayet.
Burda Allah-u Teala şöyle buyuruyor. “Fein tallegahâ felâ tehıllu lehû mim bağdu hattâ tenkiha zevcen ğayrahu” “Eğer eşini üçüncü kez boşarsa bir kimse, o kadın boşayan erkeğin dışında bir başkasıyla evleninceye kadar, birinci kocaya helal olmaz.” “fein tallegahâ” “O kadını nikahlayan ikinci koca da boşarsa,” “felâ cunâha aleyhimâ ey yeterâceâ” “bunların birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah yoktur.” Yani yeniden evlenebilirler “in zannâ ey yugîmâ hudûdallah” “Allah’ın koyduğu sınırları ayakta tutacakları kanaatinde iseler böyle yaparlar. O sınırlarda duracaklarını düşünüyorlarsa böyle yaparlar.” Ama yine birbirleriyle didişecekler, huzurlu bir aile ortamı olmayacaklarsa bu defa nikahlanmasınlar. “Ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ ligavmiy yağlemûn. “ “Bu Allah’ın koyduğu sınırlardır, bunu bilenler topluluğu için açıklar.” Yani bu sınırları hemen okuyan herkes anlayamayabilir, ama bilenler topluluğu bunu anlar.
Size daha önce de söylemiştik. “hududullah”, “ Allah’ın çizdiği sınırlar” anlamına gelir.
Şimdi mesela biz, şu anda şu salonun içerisindeyiz. Salonun sınırları var, duvarları var. O sınırların dışında oturursanız, buradaki sohbeti izleyemezsiniz. Yani yüz yüze izleyemezsiniz. İnternet üzerinden izleyebilirsiniz o başka bir şey. Ama buradaki sohbete bizzat katılmak istiyorsanız, şu salonun sınırları içersinde olmanız gerekir. İşte Türkiye’nin sınırları dışına çıktığınız zaman kimse sizi Türkiye’de kabul etmez.
Dolayısıyla Allah-u Teala talak için sınırlar çizmiştir. Ve diyor ki o sınırları bilenler topluluğu için Allah açıklıyor. Şimdi “hududullah” kelimesinin Kur’an’da en fazla geçtiği konu talak konusudur. Allah’ın koyduğu sınırlar. Sekiz tane miydi Yahya sen saymıştın? Toplam on iki taneydi galiba yanlış hatırlamıyorsam.
(Yahya Şenol)
Miras konusunda var.
(Prof. Dr Abdulaziz Bayındır.)
Evet. Yani, miras konusunda “hududullah” kelimesi geçiyor. Oruç konusunda geçiyor. İki. Üçüncüsü nerdeydi? Talakta en fazla geçiyor. Talakta….. başka nerede, Arapçasına bakmıyorsunuz. Şamile’ye bakabilirsin ““hududullah”” diye.
Allah’ın çizdiği sınırlar tamamında çiğnenmiştir. Yani Kur’an’ı Kerim’de nerede “hududullah” kelimesi geçiyorsa bunların tamamı çiğnenmiştir. Kıtal, kutibe aleykumul kıtal mi? Neyse şimdi baksınlar da çıkarırlar ayetleri…..
Şimdi en fazla talak konusunda erkeğin karısını boşaması veya kadının kocasından ayrılma hakkı konusunda bu kelimeleri geçiyor. Burada hiçbir sınır kalmamıştır. Mevcut dört mezhepte; Hanefi, Şafii. Maliki, Hanbeli, bu dört mezhebin dördünde de bu sınırlar tamamen çiğnenmiştir. İşler bitiriliyor, bu dinin şekli değiştiriliyor, her şeyiyle. Ondan sonra da, bu değiştirilmiş şekline ehl-i sünnet deniyor.
Siz zannediyorsunuz ki; ordaki sünnet, Peygamber Efendimizin sünnetidir. Allah-u Tealanın koyduğu “sünnetullah”tır zannediyorsunuz, kelime gayet güzel bir kelime. Ama o güzel kelimenin içerisi farklı bir şekilde dolduruluyor. Bu bir siyasi konu haline geliyor. Siyaset bunun arkasında dimdik duruyor. Ulema siyasete boyun eğiyor. Siyasete boyun eğdiğiniz zaman zaten din diye bir şey ortada kalmamış oluyor. Emevilerden beri yapılan budur.
Şimdi buda olanlar neler? Şeyden bak, bak şurdan. Bir dakika. “hududullah” yaz, tamam.
Bu ayeti kerimelerden Bakara 228, 229… 229’da Allah-u Teala şöyle diyor. “Ettalâgu merratâni “ “ O talak iki keredir” diyor. Biliyorsunuz Cenab-ı Hakkın Kur’an’ın açıklanmasıyla ilgili koyduğu bir kural var. O kural neydi? Estauzubillah “Kitâbun uhkimet âyâtuhû summe fussılet mil ledun hakîmin habîr.”
“Bu bir kitaptır ki, ayetleri muhkem kılınmış, sonra da hakim ve habir tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.”
Kaç tane?
(Servet Bayındır)
6 tane çıktı. Altı yerde geçiyor. Birincisi Bakara. Nisa.
(Sözlerinin tamamını anlayamadım.) 09.00 dakika
(Prof.Dr. Abdulaziz Bayındır)
Tamam. Neyse bunu anlatayım da sonra oraya sıra geldiği zaman şey yaparız. Şimdi şu an çok dikkat edelim lütfen. Şimdi şu anlattığım İslam aleminin ölüm kalım çizgisi, çizgisine bir örnektir. Bir örnek. Ve bunun hala devam ettiğinin örneği de, bizim namaz vakitleri meselemizdir. Şimdi bakın göreceksiniz.
Allah-u Teala ne diyor? Diyor ki; Estauzubillah. “Bu bir kitaptır ki, ayetleri muhkem kılınmış, hüküm ifade eden ayetleri var.” Şimdi mesela diyor ki burada, “Ettalâgu merratâni “ “O talak iki kerredir.” Şimdi siz ister istemez sorarsınız, o talak nedir diye. Sormaz mısınız? O talak iki kere, ama o ne ki? Değil mi? Şimdi sonra ayrıntılı olarak açıklamıştır diyor ya Allah-u Teala. O zaman mecburen Cenab-ı Hak nerede bunu ayrıntılı olarak açıkladı diye bakmanız gerekiyor. O ayrıntılı açıklamayı da talak adını verdiği surede yapmış. Bir sure ki; adı Talak suresi. Talak erkeğin eşini boşaması anlamına geliyor. Orada diyor ki, anlatıyor Allah-u Teala, bütün ayrıntılarıyla. Onu daha önceki derslerimizde anlattığımız için çok hızlı bir şekilde geçeceğim.
Diyor ki Allah-u Teala; “Yâ eyyuhen nebiyyu izâ tallagtumun nisâe fetalligû hunne liıddetihinne ve ahsul ıddeh, vettegullâhe rabbekum, lâ tuhricû hunne min buyûti hinne ve lâ yahrucne illâ en yeé’tîne bifâhışetin mubeyyineh, ve tilke hudûdullâh, ve men yeteadde hudûdallâhi fegad zaleme nefseh, lâ tedrî leallallâhe yuhdisu bağde zâlike emrâ.” “ Ey Peygamber, eşlerinizi boşadığınız zaman iddetleri içersinde boşayın. “İddetinin içinde” nin ne olduğunu da, onu da açıklayan ayetlere baktığınız zaman, bunları ayrıntılı olarak açıkladığımız için, onun için kısa geçiyorum. Kişi eşiyle cinsel ilişkiye girmemiş olduğu, eşinin temiz olduğu bir dönemde eşini boşayacak. Öyle bir dönemde ki; o dönemde ilişkiye girmemiş ve eşi temiz. Adetli olmayacak. “Böyle bir zamanda boşayın. Eşinizi evden çıkarmayın. O da çıkmasın.” O kendi evi sayılıyor o dönemde. Evinden çıkarmayın. Evinizden çıkarmayın demiyor. Evinden çıkarmayın diyor. İddeti sayın diyor. İddet bekleyen kadın; sayacak olan erkek. Yani adet gören kadın; başladı mı bitti mi diye sorması gereken kişi de erkek. Bu ne demektir? O süre içerisinde aynı evi paylaşıyorlar. Kaç göç yok. “Siz çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar.” Bilemezsin Allah belki…… “Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, sınırları aşan kendine kötülük yapmış olur” diyor. “Bilemezsin belki Allah bir yol açacaktır, bir çıkış yaratacaktır.” Yani bu süre içersinde belki barışacaksınız. Zaten o konuda da verdiği Nisa 35. Ayetteki emir var. Ailelerden birer hakem gönderme emri var.
Ondan sonra da diyor ki, “süresi tamamlandığı zaman, ya güzellikle tutun, ya güzellikle ayırın. İki tane şahit getirin. Şahitler de, Allah için şahitliklerini tam yapsınlar.” Sizi, siz diyor “Rabbinizden korkun, onun huzuruna çıkarılacaksınız.” Ondan sonra da diyor ki, bu Allah’ın… Neydi o ayeti kerime? “Ve mey yettegıllâhe yec’al lehû mahracâ. Ve yerzughu min haysu lâ yahtesib. Ve men yetevekkel alallâhi fehuve hasbuh, innallâhe bâliğu emrih, gad cealallâhu likulli şey’in gadirâ”
Diyor ki, “kim Allah’tan korkarsa Allah ona mutlaka bir çıkış yolu yaratır.” Yani siz boşandığınız zaman kurallara uyun gerisine karışmayın. Kadın da olsanız, erkek de olsanız Allah size mutlaka bir yardım edecektir. “Hiç beklemediğiniz yerden, ummadığınız yerden size rızık verir.” Bu rızık kelimesinin içersinde Türkçe’mizde girmez ama, Arapçada eş de girer. Yani hiç ummadığınız kişilerle evlenebilirsiniz. “Allah her şeye bir ölçü koymuştur” diyor. Bu da talakın ölçüsüdür.
Şimdi bir insanın karısını bir kere boşamasının bütün ölçülerini Allah-u Teala bu surede anlatmış. İddet denen de; kişi adet görüyorsa, kadın, üç kere adet görüp temizlenmesidir. Adetten kesilmiş ya da düzensiz adet görüyorsa üç ay beklemesidir. Şimdi tüm bu özellikler, kurallar gözetilerek yapılan boşama, bir tek boşamadır. Ki üç ay gibi bir süreden önce gerçekleşmiyor, yani sonuçlanmıyor. İşte Bakara 229 da Allah-u Teala “o talak iki keredir” dediği, orada açıkladığı talaktır.
Peki, bu mezhepler ne yapmış? Ben gelirken, yani bugün tekrar baktım. Mezheplerin kitaplarına. “Ettalagu merratan” ayetiyle “izâ tallagtumun nisâe” yani talak suresindeki ayet arasında ilgi kuran olmamış. Yani Allah-u Teala diyor ki, ben bir yerde ayet-i muhkem koyarım, öbür tarafta da açıklarım, diyor değil mi? Şimdi bakın biz burada Allah’ın koyduğu kurala uyunca sistem böyle ortaya çıkıyor.
Peki, “Niye açıklarsın ya Rabbi?” dediğinizde, “El la tabudu illallah” “Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz” diye. Çünkü o zaman Allah’ın açıklaması olursa sistem farklı olur, ama açıklama başkasının açıklaması olursa farklı olur. Şimdi bu, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye” ifadesinde o başkası kim? Söyler misiniz? O açıklamayı kendisi yapan değil mi? Allah’ın açıklaması değil de, kendi açıklaması olarak ortaya koyan, ona göre helal haram belirleyen kişi. Kendini neyin yerine koymuş oluyor?
(Katılımcı) Allah’ın yerine.
(Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır)
Allah’ın yerine koymuş oluyor. Bu Allah’ın affetmeyeceği bir günah değil mi? Şimdi bakın, bakın da neden bize karşı büyük bir tepki var onu anlayın. Ama Allaha çok şükür çok şükür Cenabı Hakka bunun etkisi, bu çalışmaların etkisi hiç aklınızdan hayalinizden geçmeyen yerlere ulaşıyor. Onu Allah-u Teala ulaştırıyor. Çok şükürler olsun.
Şimdi, bu dört mezhebin dördü ne diyor? Bu ayeti öbür ayetle açıklatmadığınız zaman, bir kere, o sistem çöküyor. Hiçbirinde yok o. Yani boşamak istediğiniz zaman şu şu şartlara uymak zorundasınız diye bütün şartları ortaya koyan herhangi bir uygulama yok. Kısmen ortaya koyanlar var. İşte Ahsen Talak diyorlar. Bir kere boşayacaksın iddet bitene kadar dokunmayacaksın. O boşama kadın temizken olacak. Ve ilişkiye girilmemiş olacak diye söylüyorlar. Ahsen Talak diyorlar. Ama mesela evden çıkarılmayacak, kadın çıkmayacak. İki tane şahit gelecek kısımları yok. Yani tüm şartlarını gözeterek şöyle bir boşama vardır diyene ben rastlayamadım. Yani bu dört mezhebi kastediyorum.
Peki, ne yapıyor ondan sonra? Açıklamayı kendisi yaparak, diyorlar ki, bakın Allah sınırları çizdi değil mi? En çok “hududullah” kelimesi burada geçiyor. Ve burada sınır diye bir şey kalmamış. Sınırın biri, kadın adetli olmayacak. Aşıldı mı? Dört mezhebin dördüne göre; “bir insan adetli iken karısını boşarsa boşanma haramdır ama geçerlidir.” Haramdır ama geçerlidir, diye bir mantık olur mu? Hem yasak diyeceksiniz, hem geçerli diyeceksiniz.
Şimdi Ramazan’da oruç tutan bir kimsenin yemek yemesi nedir? Haramdır. E yersen, içersen oruç tutmuş mu olacaksın? “Haramdır ama geçerlidir.”in manası bu değil mi? Sınır gitti mi bir tanesi? İki; eşi temizlik döneminde olacak, ilişkiye girmemiş olacak. İlişkiye girmiş olursa ne olur? Boşama geçerlidir ama haramdır aynı şey. Dört mezhebin dördünde de. Sınır gitti mi? Zaten şahitliği hiçbirisi aklına bile getirdiği yok. O da gitti. Evden çıkarmayacaksın, o da çıkmayacak meselesini zaten yazmanın bir anlamı yok.
Şimdi bütün sınırlar tarumar edildiği için, bu defa yeni boşama şekilleri ihdas ediliyor. İşte bana karşı bir daha bağırmayacaksın, bağırdığını görürsem boşsun. Bana karşı çehre yaparsan boşsun. Homurdanırsan boşsun. Babanın evine gidersen boşsun. Pencereden bakarsan boşsun. Bu kapıdan çıkarsan boşsun. Şunu yaparsan boşsun. Bunu yaparsan boşsun. Bunu da dört mezhebin dördü de geçerli saymıştır. Hiçbir delili yoktur. Şimdi ne oldu? Ne oldu? Hani ayetleri Allah-u Teala açıklayacaktı? Kim açıkladı?
Burdan şuraya geçin. Tevbe suresi 31. Ayet. 9. Sure 31. Ayet. Allah-u Teala orda diyor ki; “İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâbem min dunillah“ “ Allah ile kendi aralarına ahbar ve ruhbanlarını Rabler olarak koydular.” Ahbar ne demek? Ahbar demek hibr kelimesi vardır, mürekkep. İlim adamının mürekkeple ilişkisi sıkıdır değil mi? Yani kitap yazar. Mürekkep bir, mürekkepli kalemi defterin üzerinden gezdirdiğiniz zaman bir iz oluşur. Onun için bundan hareketle ahbar, iz bırakan alimler demektir. Yani birtakım görüşler ortaya koymuş, arkasından gelenler o görüşleri okuyorlar, etkileniyorlar, kabul ediyorlar, etmiyorlar, ama bir etkisi var. Ruhban da, korkma manasına gelir. Allahtan korkan kişiler. Şimdi insanlar din adamlarının Cenab-ı Haktan en çok korkan kişiler olduğunu zannederler. Gerçek bunun tam zıddınadır. Bunu şaka söylediğimi düşünmeyin lütfen. Lütfen yani ben burada bir şey yapmak için söylemiyorum. İstisnalar elbette ki vardır. Olmaması da mümkün değil. Tabii ki var. Şimdi ruhban da Allah’tan korktuğuna inanılan din adamları. Şimdi bu ayetin anlamı şu. İlim adamlarını ve din adamlarını, Allah ile kendi aralarına Rabler olarak koydular. Bu Rab kelimesini Müslümanlar pek kullanmaz ama onun yerine efendi kelimesini kullanırlar. Efendimiz diye. Aynı anlama gelir.
Peki şimdi, o ayete nasıl meal verilmiş. Yahya nasıl, senin elindeki bir oku bakalım.
(Yahya Şenol)
Elmalılı’nın sadeleştirilmiş meali elimdeki. Allahı bırakıp hahamlarını ve papazlarını Meryem oğlu İsa’yı Rabler edindiler.
(Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır)
Şimdi hahamları ve papazları dediğiniz zaman ne oluyor? Bizimkiler devre dışı kalıyor değil mi? Peki, Hud suresinin ayetleri ile talaka verilen manaları karşılaştırdığınız zaman, Tevbe suresi 9. Ayet bu olayı açıklamıyor mu? Şey Tevbe suresi 31. Ayet. Tamamen bunu açıklamış olmuyor mu? Şimdi ordan bir talak sistemi oluşturuluyor. Allah-u Tealanın koyduğu bütün sınırlar ortadan kaldırılıyor.
Evet. Servet hoca ayetleri sıralamış, “hududullah” ile ilgili. 7 ayette 11 kez geçiyor diyor. Talakta 7 defa, yalnız o, sen “hududullah”, bir de hududehu var, onla sekiz oluyor. Sekiz tane talak… Bir tane oruçta, iki tane mirasta, bir tane de zıharda var. Şimdi talakla ilgili sekiz tane sınır duruyor mu? Yok. O gitmiş. O yok.
Peki mirasla ilgili iki tane var. Mirasta sınırlar duruyor mu? Onda da maalesef yok. Orda da yok. Bizim mirasla ilgili yazılarımızı okursanız orada görürsünüz. Hiç hak etmeyen kişilere miras verilir. Hak eden kişiye hiçbir şey verilmez. Mesela bir örnek vereyim. Örnek olsun. Buradaki sınırın aşılmasının sebebini söyleyeyim de, örneği oradan vereyim.
Peygamberimiz SAV geriye oğul bırakmadan vefat etti biliyorsunuz. Tek mirasçısı kızı Fatıma validemizdi. Nisa suresi 176. Ayete göre, Peygamberimizin bütün mirası, Hz. Fatıma’ya kalmalıydı. Ordan da torunlarına intikal edecek tabi.
Çünkü orada Allah-u Teala diyor ki; “Yesteftûnek, gulillâhu yuftîkum fil kelâleh” “Senden fetva istiyorlar. Deki; Allah kelâle konusunda size fetvayı veriyor.” Kelâle demek, babası ve çocuğu olmadan ölen kişi demektir. Peygamberimiz babası ve çocuğu olmadan öldü mü? Babası yoktu ama çocuğu var mıydı? Fatıma validemiz varsa, çocuğu var. Eğer babası ve çocuğu yoksa miras, orda kardeşine düşer, işte kız veya erkek kardeşlerine düşer diye devam ediyor ayeti kerimede. Peygamberimiz çocuk bırakarak vefat ettiği için, tüm miras Fatıma validemize düşmesi gerekiyor.
Fakat, Emevi’lerin son zamanlarında yönetime karşı müthiş bir tepki oluşmuş. Müthiş bir tepki oluşmuş. Onun için insanlar, Ehl-i Beyti iktidara getirmek için büyük bir çalışma yapmışlar. Ve burada önderliği de, Ebu Müslim Horasani olan, Horasani isminde bir, samimi bir Müslüman yapıyor. Ama bu şahıs bilgisi yok. Şimdi ordan gelirken Peygamberimizin torunlarını değil de, Abbas’ın çocuklarını iktidara getirmek istiyor bir grup. Ama bütün insanlar Ehl-i Beytin iktidara gelmesi için hazırlanmışlar. Zihinler buna şartlanmış. Ama kimsenin hesabına gelmiyor, Fatıma Validemizin çocuklarının iktidara gelmesi. Ya da; bazı kimselerin hesabına gelmiyor diyelim, kimsenin değil de.
İnsanlar Ehl-i Beyt diye hazırlandığına göre, o zamana kadar Akabe limanı yakınlarında bir köyde yaşayan Abbasiler, o gün ortaya çıkartılıyor ve Ebu Müslim Horasani yolda karşılanıyor. Ona anlatılıyor ki, Peygamberimizin asıl mirasçıları Hasan’la Hüseyin değil, Abbas’ın çocuklarıdır. Bunun için bir kılıf hazırlamak lazım. Diyorlar ki; Hasan, Hüseyin Peygamberin kızının çocuklarıdır. Araya kız girdiği zaman, sülale kızdan devam etmez, erkekten devam eder. O Ehl-i Beyt değildir diyor. Abbas’ın çocukları Ehl-i Beyttir. Şimdi burada bir problem kalıyor. Güzel de, o kızının çocukları aynı zamanda Peygamberimizin amcasının oğlu olan Ali’nin çocuklarıdır. Abbas’ın çocukları da amcasının oğlu. Hani minareyi çalan kılıfı güzel hazırlıyor ya, bu defa bir başka şey söylüyorlar. Peygamberimiz vefat ettiği zaman, Ebu Talip hayatta değildi ki, Peygamberimize Ebu Taliple bağlanıyor Ali. Ama Abbas hayattaydı. Dolayısıyla Abbas’ın çocukları. Şimdi, Ebu Müslim Horasani bilmiyor, ikna oluyor, tamam, öyleyse öyle. Bunları iktidara getiriyor. Bunları iktidara getirince ilk işleri Ebu Müslim Horasani’yi çağırıp kellesini uçurmak oluyor. Esas büyük problemi kaldırıyorlar ortadan. Ondan sonrası kolay. Onları iktidara getiren kişiyi büyük bir törenle çağırıyor Bağdat’a. Makamında kellesini uçurtuyor. Son derece hakkaniyetle.
(Yahya Şenol)
Devrim kendi çocuklarını yer…
(Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır)
Devrim çocuklarını değil babasını öldürüyor orda. Devrimin babası o.
Şimdi, ondan sonra da bu fikri yerleştirmeye çalışıyorlar. Nedir o? Bir. Bir kimsenin kızı, kızı ile sülalesi devam etmez. Bunun devam etmesi için de bir kelime uyduruyorlar. Asabe. Yeni bir kavram. Ve onu fıkha yerleştiriyorlar. Bu, dört mezhebin dördünde de, asabe son derece önemlidir.
Peki ne oluyor? Şimdi Fatıma ölmüş. Yani bu ihtilal zamanında. Fatıma öldüğüne göre, öldükten sonra çocukları kalmış. Burdan şuna varıyorlar. Bir kimsenin bir kızı olsa, kızı kendisinden önce ölse, gerçi peygamberimizden önce ölmemiş ama, fark etmez, bu artık, senaryo dağılıyor. Onun çocukları bu kişiye mirasçı olmaz, tüm miras hayatta iken bulunan erkek akrabasına geçer. Yani Fatıma’nın, eğer Fatıma babasından önce ölmüş olsaydı, Hasan ve Hüseyin hiçbir şey alamayacak, Peygamberimizin bütün mirası Abbas’ın çocuklarına kalacaktı. Yani sizin kendi torunlarınız hiçbir şey alamıyor, hayatta belki hiç görmediğiniz bir erkek akrabanız tüm mirasa konuyor. Bu niçin oldu? Sırf Abbasileri iktidara getirmek için. Bunun için Kur’an’ı Kerim’in sistemi tamamen çökertilmiştir.
Ondan dolayı, çok haklı olarak ateistlerin, “Allah matematik bilmiyor muydu?” diye internet sitelerindeki dalga geçme olayları var. Ve Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler ediyorum. Ona ilk cevabı biz vermişizdir. O yanlışları göstererek, hatanın Kur’an’dan değil, Kur’an’ı devre dışı bırakan insanlardan kaynaklandığını, avliyye konusunda ilk cevabı biz vermişizdir. Çünkü mevcut kitapları okuyan insanların böyle bir cevap vermesi mümkün değildir. O çünkü perdenin arkasını göremiyorlar onlar.
Şimdi orda sınırlar kalmış mı? Bakın Cenab-ı Hakkın sınır dediği şey, bir de mirasta. Kalmış mı? Gitmiş. Bir sınır da biliyorsunuz, oruçta. Allah neyin orucu bozup, neyin bozmayacağını açıklıyor mu? Çok net bir şekilde. E kadınlara diyorlar ki, “adet gördünmü oruç bozulur.” Ya kardeşim, yeme, içme, cinsel ilişki değil mi? Ayet çok açıkça söylemiyor mu? Adet kanı bunlardan hangisine giriyor? Ondan dolayı bize gösterilen tepkiyi çok iyi biliyorsunuz değil mi? Ama tepki gösterenlerin söylediği ne? “On dört asırdır kimse bilmiyordu da, siz mi biliyorsunuz?” Peki biz biliyorsak suç mu? Dünya kuruldu kurulalı insanlar mikrofonu bilmiyordu, bilgisayarı bilmiyordu da, niye onlara ses çıkarmıyorsunuz?
Birisi de, şeyde, zihar konusunda. Orda da sınırlar aşılmıştır maalesef. Ordaki hükmü getirmişlerdir, Ramazan’da orucunu bozan kişiye kefaret olarak uygulamışlardır. Adam bir gün oruç bozdu mu, işte altmış gün ceza, bir gün de kaza, onu almışlar buraya. Ya kardeşim, Allah’ın vermediği ruhsatı siz nasıl veriyorsunuz? Allah orucu kaza etme yetkisini sadece hasta ve yolcuya veriyor, diğerlerine böyle bir ikramda bulunmuyor. Diğeri bütün ömrünü oruçlu geçirse bir günün yerine geçmez, olduğu ayetten anlaşılıyor. Peygamberimiz de bunu açıkça söylüyor. Şimdi o sınırlar da gitti mi? Hiçbir tane kalmadı. Ve bunlar da Ehli sünnet oluyor. Bunları anlatan da ne oluyor? Bid’at oluyor. Bid’atçı oluyor.
(Yahya Şenol) Zındık oluyor.
(Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır)
Ha zındık oluyor. Bid’atçı oluyor. Her şeyi söylüyorlar. Her şeyi söylüyorlar. Evet kelime çok güzel seçilmiş de, içeriğinin ne olduğunu insanlar bilmiyor ki. “Biz sünniyiz” diyor. Zannediyor ki, biz sünnete uyuyoruz demek istiyor, öyle zannediyor. Çünkü kelimeyi seçen çok güzel seçmiş. Onun için biz müslümanız deyip, başka bir kelime kullanmıyoruz. Biz sadece müslümanız.
Peki başka neler oluyor? Burda birçok mesele var. Yani şimdi Servet yanımda, ona hemen burda söylemiş olayım da. Bu ayeti kerimeyi okuyunca, bu konuda bir doktora yaptırmamız lazım. Yani unutma da. Burda çünkü çok şeyler olmuş. Bütün bu yanlışları ortaya çıkarmak gerekiyor. Şu üç talakla boşama, boşama değil, yani üç talak konusu çünkü acaip bir şekilde sulandırılmış, oraya birçok hadisler konmuş araya. Biliyorsunuz hadisler Kur’an’ı Kerim’deki hükümlerin Peygamber diliyle anlatılmasından ibarettir. Ama onun yerine birçok uydurmalar da oluyor. O uydurmaları ayırabilmek için, o Kur’an’ı Kerim’in koyduğu metodu uygulamak gerekiyor. Burada da ona çok büyük ihtiyaç var.
Yani bugün okuduğumda baktım ki, bu öyle o kadar basit bir olay değil. Ben şimdi üstünkörü bir anlatacağım size ama iyi bir doktora yapıldıktan sonra inşallah ayrıntılı bir anlatmak da nasip olur. Ben şu anda ayrıntılı anlatırım da, bana yarın öbür gün internetten bir sürü sorular soracaklar, ben onları cevaplandıracak kadar vaktim yok. Yani onlara vakit ayıramam. Ama bir doktora talebesi çalıştı mı, onlar zaten hazır olur, hemen alır verirsiniz. Çünkü yok şunun kaynağı neydi, bunun ravisi kimdi, falan ya onlarla nasıl uğraşacağım kardeşim. O çok ciddi bir zaman ister. Ondan dolayı üstünkörü geçeceğim yoksa. Allah’ın izniyle şurda bütün detayları anlatırım. Bu da güzel bir şey, bizi çok yakından takip ediyorlar, tenkit etmek için, çok güzel bir şey ama o kadar vaktimiz yok. Vakit olsa keşke.
Şimdi burada, bugün okuduğumuz ayette, “Fein tallegahâ,” “Kişi eşini üçüncü kez boşarsa” “Felâ tehıllu lehû min bağdu” “Artık ondan sonra bu kadın o erkeğe helal olmaz.”
Şimdi bu üçüncü kez meselesi çok önemlidir. Yani erkek karısını boşarken karısının rızasını alması gerekmiyor. Bunu daha önce okumuştuk. Kadın da kocasını boşarken, onun rızasını alması gerekmiyor. Çünkü birlikte yaşayamayacağım dedikten sonra zorla bunları yaşatmanın bir anlamı yok. Bu Kur’an’ı Kerim’de anlatılan şekliyle boşamayı şartlarına uygun olarak dünyaya anlatsak, şu anda dünyada boşama konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor, dünyanın her tarafında. Bunu düzgün bir şekilde anlatsak eminim ki bütün insanlar rahat edecektir. Ciddi manada rahat edecektir. Ama bunu da anlatmamız lazım. Ama insanlar İslam Hukuku dedikleri zaman bu mezheplerle yüz yüze geldikleri için Ya bırak Allah’ını seversen öyle şey mi olur diyor, bu dini Allah’ın dini olarak kabul edemiyorlar, çünkü karşılarına çıkan Allah’ın hükümleri değil ki.
Evet “Fein tallegahâ,” üçüncü kez boşarsa, bir başka eşle evleninceye kadar şey yapmaz. Nasıl oluyor bu? Bakın insanlarda fıtraten bir durum vardır. Yani bir kimse birisini, birisinin yaptığı bir hatayı birinci kez bağışlar değil mi? İkincisinde de bağışlar. Üçüncüsünde bağışlar mı? Yok.. Şimdi burada adam kadına tek başına tek taraflı boşuyor. Bu kadını bak bir kere boşadın, şartlarına uygun bir şekilde tabi. Aldın. Bir kere daha boşadın. Aldın. Üçüncü….. bir dakika olmaz artık. Kusura bakma, artık senin bir ceza görmen lazım. Sen bir ceza görmen lazım. Bu kadın başkasıyla evlenir, o başkası boşarsa o zaman sen evlenebilirsin. Bir kere onun o çizgiyi bir kapatma, önceki hesabı bir kapatmak lazım.
Musa Aleyhisselamla Hızır olayı var Kehf suresinde. Orda Hızır kelimesi geçmiyor ama, o kelime Peygamberimizin hadisinde geçiyor. O bir melektir. Ama bir kuraldan bahsediyor. Diyorsun, Musa Aleyhisselama diyor ki, “sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin.” O da, “Sabrederim.” O da diyor ki, “Ya sen bilmediğin bir konuda nasıl sabredeceksin?” Yani bunun bağlantısından haberin yok ki. Yani bu senin boyutunla alakalı bir olay değil. Yani insan şeyi değil, melek….
Ama Musa Aleyhisselam onu insan zannediyor. Melek olduğunu bilmiyor ki. Biliyorsunuz İbrahim Aleyhisselam da, gelenleri insan zannetti, et pişirdi. Lut Aleyhisselam da, insan zannetti. Onları istemek için gelenler karşısında çok büyük bir sıkıntıya düştü. Musa Aleyhisselam öğreniyor ama, en sonunda öğreniyor.
Birincisinde…. Diyor ki; “bana hiçbir soru sormayacaksın.” O, “Tamam diyor, ben sabredeceğim” diyor. Gemiyi delince, ne diyor? “Ya niye bu gemi halkını batırmak için mi deldin” diyor. “Ben sana demedim mi sabredemezsin.” Diyor ki, “Unuttum kusura bakma.” O zaman ikincisinde, o devrilmek üzere olan duvarı doğrultuyor, “ya bir hiç olmazsa ücret alsaydın, bu millet bize yemek bile vermedi” “Sana söylememiş miydim” deyince, “Bir daha sorarsam benimle arkadaşlık yapma.” Bak bir, iki, ondan sonraki ne? Üçüncü hakkı.
Orda söylediği bir söz var. Kur’an’ı Kerim’in. “Gad belağte mil ledunnî uzrâ” “Artık benden yana, benim özür dileyeceğim son noktaya ulaştı.” Üçüncüsünden sonra artık, “afedersin kusura bakma” diyemem diyor.
Şimdi, bir erkek de….. Bak şimdi Yahya iyi, güzel bir şey anlattı gerçekten, hatırlattı. Kaçıncı ayet? Kehf suresi 78. Ayette, orda Allah-u Teala’nın kullandığı kelime de çok ilginç diyor. Doğru gerçekten, burada tam. “hâzâ firâgu beynî ve beynik, seunebbiuke biteé’vîli mâ lem testetığ aleyhi sabrâ.” “Bu benimle senin aranı ayırır” diyor. Şimdi üçüncü talak ne yapıyor? Karı ile kocanın arasını ayırıyor. Çünkü birinci boşamadan sonra kadın erkek yeniden nikahlanabiliyor, ikincisinden sonra yeniden nikahlanabiliyor, üçüncüsünde ne diyor, yok bir dakika diyor. Bir kere aranız bir ayrılsın. “Hâzâ firâgu beynî ve beynik” Şimdi o kuralı Cenab-ı Hak buraya uygulamış. O şeydeki, talakta Cenab-ı Hakkın koyduğu kurallara insanlar uyarsa, bu çok az kimsenin ömrüne sığar. Ama bazı insanlar kural tanımazsa, kuralı tanıttırırlar böylece.
Sonra da şunu söylüyor, bak diyor ki, “Hattâ tenkiha zevcen ğayrah” “Başka bir eşi kadın nikahlayıncaya kadar” “Kadın bir başka eşi nikahlayıncaya kadar.” Bunu da çok iyi biliyorsunuz. Bu da Hanefi, değil de diğer üç mezhep tarafından ortadan kaldırılmıştır. Kadın nikah kıyamaz. Ne hakkı? Şimdi, ama Hanefiler buraya ne mana veriyorlar. Hatta “tenkiha’ya, hatta “tataa” anlamını veriyorlar. Halbuki yani bir kadın bir başka zevc’le ilişkiye girinceye kadar anlamını veriyorlar. İlişki manasını veriyorlar.
Şimdi Arapça bilenler için söyleyeyim. Üzerinde fazla durmayacağım dedim. Çünkü birkaç kelime söylersem beni uğraştırırlar. Her ne kadar doğruysa, anlatmak zor oluyor bunu, yani muhataplara anlatmak zor oluyor, çok vakit alıyor, zorluk da ordan, vaktimiz olmamasından kaynaklanıyor. İnşallah Cenab-ı Hak lütfeder de, şu Süleymaniye Vakfında birkaç yüz tane araştırmacı olursa o zaman hiç problem değil. İstediklerini sorsunlar, birisine görev verirsin iki dakikada netice gelir. Hep bizlerin üzerinde kalınca artık, hepimiz böyle artık boğuluyoruz gelen şey karşısında.
(Buradaki vat kelimesini doğru duyduğuma emin olamadım)
Şimdi vat kelimesi vardır. Cinsel ilişki anlamında kullanılır. Ama erkeklerin fiilidir. Burada kadınlarla ilgili geçmesine rağmen Hanefiler burdaki nikahın vatı manasında olduğunu söylemişlerdir. Ve o kadar rahat hareket ediyorlar ki, uyuyor mu, uymuyor mu önemli değil. Nasıl olsa söylediklerini dinleyen adamlar buluyorlar. Onun için Onun arkasından bir sürü şeyler geliyor. Niye geliyor? Çünkü bu mezhepler, şunu da söylemişlerdir. Bir insan… yani sınırlarını çiğnemişler ya, sınırları aştıktan sonra her şeyi yapabilirsin ne olacak? Diyorlar ki bir insan; bir anda eşini üç talakla boşayabilir diyorlar. İttifakla, hepsi. Yani “seni üç talakla boşadım.” “Üç talakla boşadım” dediği andan itibaren, artık tekrar evlenme imkanları ortadan kalkıyor. Şaka da söylerse olur, geçerlidir. Ciddi de söylerse geçerlidir. Kızgınlıkla söylese de geçerlidir. Baskı altında söylese de geçerlidir. Hanefilere göre; adam tabancayı çıkarır, karşındakinin alnına dayar, “karını üç talakla boşayacaksın, boşamazsan tetiği çekiyorum” adam da korkarak, “karımı üç talakla boşadım” derse, bunu da mahkemede ispatlasa, kamera kayıtları var mesela, adam çekmiş tabancayı, ya da şahitler var. Mahkemede dese ki, “bu adam alnıma tabancayı dayadı, karını boşamazsan seni öldürürüm” dedi. Ben de üç talakla boşadım dese, mahkeme bu boşamayı geçerli sayar. Boşamasaydın kardeşim der. Ve bu İslam. Buyurun. Bakın, hiçbir sınır yok görüyor musunuz? Kızdım böyle oldu, bilmem ne oldu, falan filan. Ve bu aile. İslam aileye çok büyük önem verirmiş der. İslam verdi de, hani o İslam? Nerde? Bana gösterebilir misiniz, nerde o İslam? Bunları söylediğimiz için toplumdan aldığımız tepkileri hepiniz görüyorsunuz. Halbuki söylediklerimizi her defasında dört dörtlük ispat etmeyi nasip ediyor Cenab-ı Hak hamdolsun. Hani o İslam?
Şimdi böyle olunca, böyle olunca bir başka yanlışa kapı açılıyor. E ne yapalım? Bu adam, bu kadın bir başka erkekle evlensin bari. Anlaşmalı evlilikler başlıyor. Hulle denen olay devreye giriyor. Önceki eşe helal kılmak için.
Ne derece tarihen doğrudur bilmiyorum ama, şöyle bir olay anlatılır. Padişahın kızını damadı boşamış. Üç talakla. Sonra damat pişman olmuş,tekrar geri alacak. Geliyor Fatih camisindeki medreseye. Ordaki talebelerden bir tanesini buluyorlar. Diyorlar ki, bu kızla evlendirelim, bir gece beraber kalsınlar. Sabah…Boşama hakkını da kadına veriyorlar, çünkü gelenekte kadının boşanma hakkı yoktur, erkek verirse ancak olur. Şimdi o akşam gerdeğe giriyor. Ama, kocası boşadıktan sonra iddeti bitene kadar bekliyor, sonra yeni nikahla. Ertesi gün, o talebeye diyorlar ki, boşa. “Tövbe” diyor, “Niye boşayayım ya? Tam istediğim bir kadın” diyor. Kadına diyorlar ki, senin elinde yetki var kullan, ayrıl bu adamdan. “Niye ayrılacağım, tam hayalimdeki erkeği buldum” diyor. Ya, Padişahın damadı nasıl talebe olur? O zaman buna bir hocalık payesi verelim, diyorlar. Onu hoca yapıyorlar. Sonra da paşa diyorlar, Hoca Paşa. İşte Sirkeci’deki Hoca Paşa’nın şeyinin bu olduğunu söylerler. Tarihçiler ne der bilmiyorum, ama ben duyduğumu söylüyorum. Bu bir belge, bende elimde belge falan yok, sadece duyduğumu söylüyorum. Hoca Paşa var ya Sirkeci’de. Hoca Paşa camisi var, Hoca Paşa vergi dairesi var. O bölgenin adı biliyorsunuz. Ondan sonra bu tür hulle olayları devreye giriyor. Halbuki; Kur’an’ın koyduğu şartlar yerine gelse, o erkeğin böyle bir talepte bulunması da mümkün olmaz. Kimin yanına giderse gitsin der ki; “hadi oradan kardeşim, sen bu kadının değerini bilmemişsin” Kadın da orda ciddi manada küser bu adamdan. Ama öyle bir hale getiriliyor ki, ya bir anlık heyecan. E ne yapalım, o zaman katlanalım. İnsanlar da bir çözüm arıyorlar. Bu tabi, fıtrata ters.
Bakın 1976’dan beri, İstanbul’da fetva veriyorum biliyorsunuz. Bugüne kadar bana böyle bir taleple gelen olmamıştır. Yani, o hulle talebiyle gelen olmamıştır. Belki bizim yapımızdan da kaynaklanabilir bu ama, bana bu şekilde talep gelmemiştir bugüne kadar. Çünkü; insanın fıtratına aykırı. Fakat eğer bunlar, şartlarına uygun bir şekilde üç ayrı boşamayı gerçekleştirmiş olsalardı, o zaman erkeğin sızlanmaya hakkı olmazdı, kimse onun lafını dinlemezdi. Ama adam geldi, alnıma tabancayı dayadı ne yapayım, üç talakla boşadım dedim. Fetvaya gittik geçerliymiş, mahkemeye gittik geçerli, nasıl yapalım? Kadın da diyecek, o da çare hulle oluyor. Ya da başka şekillerde. Yani bir yanlış birçok yanlışın sebebi oluyor.
Halbuki Allah-u Teala bakın burada ne diyor? “Fein tallegahâ” “Erkek karısını üçüncü kez boşarsa,” “Felâ tehıllu lehû mim bağdu,” “ Boşayan erkeğe bu kadın helal olmaz,” “Hattâ tenkiha zevcen ğayrah,” “ bu kadın bir başka, ondan başka bir erkeği kendisine nikahlayıncaya kadar.” Yani başka erkekle nikahlanıncaya kadar “Fein tallegahâ” “ O ikinci erkek de bu kadını boşarsa,” “Felâ cunâha aleyhimâ ey yeterâceâ” “ Bu kadınla onu önce boşayan erkeğin birbirlerine dönmelerinde günah olmaz,” ama bir şartla, “İn zannâ ey yugîmâ hudûdallah, “ “Allah’ın koyduğu sınırları tam olarak tutacakları kanaatinde iseler.” Yani demek ki; problem çok ciddi noktalara ulaşmış olması lazım ki, “İn zannâ ey yugîmâ hudûdallah” şartını getiriyor. Yani Allah’ın koyduğu sınırda duracakları kanaatinde iseler. Yani erkeğe diyor ki, sen bu kadına eşlik yapacaksan, tekrar evlen, kadına da diyor ki, sen bu adamın sana eş olacağına inanıyorsan evlen. Hala eskisi gibi olacaksa yapma. Fakat, öyle kafası bozulmuş, boşamış, bilmem ne yapmış. Olmaz.
“Ve tilke hudûdullâhi” “İşte bu Allah’ın koyduğu sınırlardır.” “Yubeyyinuhâ ligavmiy yağlemûn.” “ Allah o sınırları bilenler topluluğu için açıklar.” Bu bilenler kelimesi çok önemli, onun için az önce ayetler arası ilişkiyi falan söyledik. Bu bağlantıyı herkes kuramaz, normaldir. Onu bilenler, ama kim bozmuş? Bilenler bozmuş. Bilenler yapar, bilenler bozar. Evet. Şimdi birkaç dakika ara verelim.