“Yes’elûneke anil ehilleh” (Bakara 188)
“Sana hilalleri soruyorlar”
“kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc”
“deki o hilaller, insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir”
“İnsanlar için” denince dünyanın her tarafında yaşayan insanlar, “hac için” dendiği zamanda hacca gelen kişiler. Şimdi hacda aynı günlerde biliyorsunuz, Arafat’ta bulunur Müslümanlar, aynı gün Müzdelife’ye inerler, Mina’ya inerler, şeytan taşlarlar ve Kabe’yi tavaf ederler. O zaman hilallerin gözetlenmesinde biliyorsunuz bir takım sıkıntılar ortaya çıkıyor, yani birisinin aybaşı dediği vakte bir başkası ayın sonu diyor değil mi? Birisi diyor yeni ay başladı birisi diyor başlamadı. Bu mesela Hacda hep söz konusu olur. Hacca gideriz, mesela Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı bir tarih ilan etmiştir hacla ilgili olarak, Suudi Arabistan takvim komitesi bir başka tarih ilan etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin hac kafilesi oradaki kurallara uyduğu zaman bakarsınız ki insanlar arasında bir takım homurdanmalar oluyor, niye uyuyorsunuz, ramazanda uymuyorsunuz da şimdi niye uyuyorsunuz diye bir takım şeyler söyleniyor. Bir kere burada hac ibadetinin aynı gün yapılması esastır, peygamberimiz s.a.v.”Arafat insanların Arafat’a çıktığı gündür” şeklinde beyanda bulunmuş, yalnız burada şu çok önemli; Müslümanlarda çok ciddi bir problem var, Kuranı Kerim hilalle ilgili olan, hilalin tespiti ile ilgili olarak hesaba vurgu yapmaktadır. Yani aybaşılarının tespiti hesapladır. Rahman suresi, 55’inci surenin 5’inci ayetini açarsanız orada görürsünüz 530’uncu sayfa, orada Allah’ü Teala şöyle diyor;
“Eş şemsu vel kameru bi husbân” (Rahman 5)
“güneş ve ay hesaba göre hareket eder”
10’uncu surenin 5’inci ayetine bakalım, 207’inci sayfa burada da Allah’ü Teala şöyle buyuruyor:
“Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren” (Yunus 5)
“güneşi ziya kameri nur yapan o’dur”
“Ziya” dediğimiz zaman anlamı ışık kaynağı, ışık veriyor ama kendinden kaynaklanan bir ışık veriyor. Mesela kandilleri düşünün içerisinde yağ var o yağ yanıyor ve etrafa ışık veriyor. Şimdi mesela şu yanan lamba da ışığın kaynağı, ışık oradan çıkıyor. Peki “nur” ne? Nur’da, Şu anda burada gördüğümüz şu aygınlığın kendisidir, kaynaktan ayrı olarak aydınlığın kendisidir. “nur” kelimesi mastar Arapçada mastardır, ismi fail manasında kullanılır. Menevvir manasında ya da Münir manasında yani aydınlığı yansıtandır. Yani güneş aydınlığın kaynağı, ay’da aydınlığın yansıtıcısıdır. İşte Allah’ü Teala güneşi ziya kameri de ayı’da nur yapmıştır yani aydınlığın yansıtıcısıdır, aydınlık ondan çıkmıyor.
“ve kadderehu menâzile”
“güneş ve ay için bir takım menzileler belirlemiştir.”
Yani bu da daha çok ay için, ikisi içinde söylenebilir, bir takım evreler belirlemiştir, yani değişik bulunma yerleri belirlemiştir dolaşıyor tek yerde durmuyor. Niçin öyle;
“li ta’lemû adedes sinîne vel hisâb”
“yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye”
Olayı ay için düşünelim, ay’a evreler belirlemiştir ki hesabı bilesiniz. Yani ayın bütün hareketleri hesapla belirlenir, o hesabı bilebilmeniz içinde ay’a bir takım evreler belirlemiştir Allah’ü Teala.
“mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk”
“Allah bunları hak ile yaratmıştır.”
Yani gerçeğe tam uygun olarak yaratmıştır, yani bunların yaratılış şekilleri, hareketleri her şeyi tam ve doğru bir şekildedir. Dolayısıyla bugün şöyle yarın öyle değil yani her zaman aynı esasa göre hareket ediyor.
“yufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn”
“bilen bir topluluk için Allah bu ayetleri açık açık anlatıyor”
Yani bunların işaretlerini açık açık veriyor, ama kimin için? Bilen bir topluluk için. Yani ne demek, burada bunlar söyleniyor ama bunu herkes anlamaz bunu ancak bilenler anlarlar. Siz ayın nur olmasının ne demek olduğunu bilmeyebilirsiniz, güneşin ziya olmasının ne demek olduğunu anlamayabilirsiniz, işte anlayamadıkları için bazıları ay nurdur işte oraya inilmez falan diye birtakım biliyorsunuz zamanında o aya gidilmede görüş belirtenler vardı. Bakın Allah’ü Teala ne diyor “bilenler topluluğu için” topluluk kelimesi de burada çok önemli yani bu tür şeyler tek başına da kavranamaz, bir ekip çalışması ile kavranıyor, o ekip her birisi olayın başka tarafını inceliyor birleşiyorlar bir ilim ortaya çıkıyor. Pergamberimiz s.a.v.’in bir hadisi şerifi var, diyor ki; ”inna ummetun ummiye”, ”biz ümmi bir topluluğuz” diyor. Şimdi burada “bilenler topluluğu” dedi değil mi ayeti kerime? Peygamberimizde diyor ki “biz ümmi bir topluluğuz” ümmi ne demek? Yani o konuda anasından doğduğu gibi, yani bilgi sahibi olmamış demektir, okuma yazma bilmiyor kelimesi hafiftir, okuma yazma bilmek adamı her zaman ümmi olmaktan kurtarmaz. Şimdi herkes alimdir, bildiği şeyler farklıdır, herkes cahildir bilmediği şeyler farklıdır, her insanın bir ümmi tarafı vardır. Bilgi kirliliği, o biraz siyasi bir slogan, bilgi kirliliği meselesi, o kirli şeye bilgi denmez. Ümmi, mesela peygamberimiz s.a.v. okuma yazma bilmediği için ümmi idi ama bilgi açısından ümmi değildi. Yani alimliği açısından, bilgi açısından ümmi değildi sadece okuma yazma bilmiyordu ama Mekke’de Medine’de okuma yazma bilenler vardı, okuma yazma bilmek demek herhangi bir ilim dalını bilmek manasına gelmez ki değil mi? Peki şimdi diyor ki “biz ümmi bir topluluğuz”, “la nektubu vela nahsubu” diye açıklıyor, yani “yazmamızda yok hesap etmemizde yok”. Şimdi ayet ne dedi güneş ve ay için
“Eş şemsu vel kameru bi husbân”
“güneş ve ay hesap iledir”
Diyor, Peygamberimiz ne diyor, “biz hesabı bilmiyoruz, yazıyı da bilmiyoruz” diyor. “eş şehru hakeza ve hakeza”, diyor ki “ay şöyle ellerini açıyor bir aylık süresi için eş şehru hakeza hakeza ve hakeza” diyor, iki kere on parmağını şey yapıyor, üçüncüsünde, parmağın birisini katlayarak dokuz, çünkü muhatapların bilgi seviyesi aynı değil yani, adam gözüyle görecek ki tam olarak anlayabilsin. Ondan tekrar böyle yapıyor “hakeza hakeza hakeza” böyle üç kere yapıyor otuz, bazen yirmi dokuz gün olur bazen otuz gün olur. Sonrada diyor ki, “sumuluyuretihi ve aftiru li yuretihi”, “hilali gördüğüz zaman orucu tutun, hilali gördüğünüz zaman oruca son verin”. Peki neden böyle, çünkü biz ümmi bir topluluğuz, çünkü biz astronomi bilmiyoruz. Bak burada ne dedi ayet:
“yufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn”
Bilenler topluluğu için Allah ayetleri açıklıyor, yani siz aydır, güneştir, gök cisimleridir, bunlarla ilgili ayetleri okuduğunuz zaman anlayamazsınız ki, peygamberimizde anlayamıyor. Onun için:
“Yes’elûneke anil ehilleh”
“Sana hilali soruyorlar”
Hilalin hareketlerini peygamberimiz bilemez ki astronomi alimi değil. O zaman soruya cevap vermiyor, sorunun hedefi için cevap ver diyor.
“kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc”
“deki o hilaller, insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir”
Tamam. Astronomini hesabı şöyledir, güneş şöyle yapar, bu peygamberin bilmesi gereken bir bilgi değil. Onun için “evlere arkalarından girmeyin kapılarından girin”(bakara 189) diyor, yani siz kime ne soru soracağınızı bilin. Peygambere bu soru sorulmaz, yani astronomi bilgisini niye oradan öğrenmeye çalışıyorsun? Tamam onun hükümleri Kuranı Kerim’de var, ama o husustaki uzmanlar ancak onu anlar, ne diyor ayet?
“kavmin ya’lemûn”
“bilenler topluluğu için”
Peygamberimiz ne diyor; ”inna ummetun ummiye”, ”biz ümmi bir topluluğuz” , yani biz bilenler topluluğu değiliz, yani bizim içimizde astronom yok, astronomi bilgisine sahip olan kişiler yok. Var mıydı peygamberimizin Mekke’sinde Medine’sinde hiç bu konuda bilgisi olan var mı? Yok! Böyle bir uzman yok. Peki böyle bir uzman yoksa, ayın hareketlerini hesapla belirleyebilir misiniz? Ne yapacaksınız o zaman? Yapabileceğiniz tek şey; hilali gördüğünüz zaman oruca başlayacaksınız, gördüğünüz zaman bitireceksiniz. Başka çareniz yok. Şimdi bu da Peygamber s.a.v.’in öğrettiği bir husus, ondan sonra diyor ki; “baktınız ki hava bulutlu hilali göremiyorsunuz otuza tamamlayın” diyor. Otuza tamamlayın diyor, otuzdan fazla olacağı yok ya. Böylece hesabı bilmeyen, ayın ve yıldızların hareketlerini, güneşin hareketlerini bilmeyen, oradaki astronomik hesapları bilmeyen kişilerin nasıl davranacaklarını gösteriyor Peygamberimiz (s.a.v.). O zaman, Kuranı Kerim bize ne diyor? “güneş ve ay hesapladır” diyor değil mi? Esas olan ne? Esas olan hesap, esas olan ruiyet değil, çünkü Peygamberimiz ruiyetin gerekçesini ifade ediyor, bakın dikkat ediyor musunuz? Ben size her defasında anlatmaya çalışıyorum, dikkatlerinizi çekmeye çalışıyorum. Peygamberimizin ağzından çıkan sözle, Kuranı Kerim arasında birebir, yüzde yüz uyuşma var. İşte o peygamber sözü olduğunu çok net bir şekilde anlıyorsunuz oradan. İşte şu Yunus suresinin beşinci ayetini nasıl bitiriyor Allahü Teala; “ayetlerini bilenler topluluğu için açıklar “ diyor, iyi biz bilmiyoruz, o zaman biz o açıklamaları anlayamayacağız demektir değil mi? Dolayısıyla peygamber s.a.v.’e hilalleri sordukları zaman,”benim bu konuda bir bilgim yok” ama benim size söyleyeceğim nedir? Bunların birer vakit ölçüsü olmasıdır, tamam o beni ilgilendiriyor. Onun için ayetin devamında ne diyor?
“Yes’elûneke anil ehilleh, kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc, ve leysel birru bi en te’tûl buyûte min zuhûrihâ”(bakara 189)
“iyilik evlere arkasından girmeniz değildir.”
Nedir yani? Bir peygambere sorulmaması gereken bir soruyu sormakla ne yani bir astronomi bilgisi mi alıyorsunuz ondan? O bu iş için gelmedi ki.
“ve’tûl buyûte min ebvâbihâ”
“evlere kapılarından gelin”
Yani her şeyi yerli yerinde yapın, peygambere sorulması gereken soruyu sorun, başka soru sormayın. Burada da ne diyor ”bilenler topluluğu”, ama biz bilmiyoruz. Bilmiyorsan, bilmeyenlerin nasıl davranması gerektiğini işte o zaman peygamberimiz söyleyecek. Çünkü Allahü Teala’nın bir ayeti daha var;
“Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ”(bakara 286)
“Allah, hiç kimseyi gücünün üstünde bir sorumluluk altına sokmaz”
Hesabı bilmeyenlerin gücü neye yeter, güneş battıktan sonra batan hilali görmeye yeter. Görebilirlerse o gün ay bitmiş yeni ay başlamış sayılır. Göremezlerse bitmemiş kabul edecekler. Peki, hesabı yapabilseler hilali gözetlemek için çıkmalarına ihtiyaç var mı? Çünkü hesap başka bir şey değil mi? Oturursunuz yaparsınız, o işin usulünü bilirseniz, hatta bir yıllık, beş yıllık, birkaç yıllık hesap yapılıyor ve insanlar herhangi bir şaşma olmadan bunu yapabiliyorlar. Peki madem ayetler ve hadisler böyle, İslam aleminin hilali gözetleyeceğim diye çırpınmasının anlamı ne? Her ramazanda her bayramda ihtilafın anlamı ne? Bugün hesabı yapacak insanlarımız yok mu? Astronomi çok geri bir bilim dalı mı şu anda? Bunun bütün detaylarını biliyorlar. Ne yaparsınız? Bir kural oluşturursunuz; güneşin batmasından sonra batan hilalle yeni ay başlayacak dersiniz. O zaman astronomik bilgi kendisine ulaşmamış insanların da fazlaca yanılmadan ulaşabilecekleri bir sonuca vardırırsınız. Demek ki kameri aylar neyle tespit ediliyormuş rüviyetle mi? Hesapla, fakat biliyorsunuz yani hepiniz bilirsiniz, yıllarca, yıllardır her sene bu işin tartışması yapılır, “falan yerde hilali görmüşler”, “filan yerde görmüşler” ve bu işlerde birçok şeylerde oluyor maalesef gerçek dışı beyanlarda oluyor. Bir gün İstanbul Müftülüğünde çalışırken, Allah hayırlı uzun ömürler versin İstanbul Müftüsü Selahattin KAYA hocamız beni çağırdı odasına, gittim. Orada (vefat etti) bir hoca çağırmışlar, ramazandan bir gün önce şey yapmış, bayramdan bir gün önce bayram namazı kıldırmış camisinde ve şikâyete konu olmuş, onun için çağırmışlar oraya, yanında da şahidini getirmiş hilali gördüm diye. Şimdi orada gittim, beni de gayet iyi tanıyor o imam, böyle de havalı da birisi, üst perdeden de konuşuyor, diyor ki; “hoca efendi” müftü bey’e öyle diyor, şimdi Selahattin Bey’i tanıyanlar bilir tam bir beyefendidir gerçekten. Diyor ki; “biz hilali gördük” diyor,”ertesi gün bayram olmuş mecburum namaz kıldırdım, işte bak bu adam da şahit”, o da hiç sesini çıkarmıyor. İmama dedim ki; hilali nerede gözetlediniz? “Fatih camisinin bahçesinde” dedi. Ne zaman gözetlediniz? “yatsı namazına yakındı”, peki ne tarafta gördünüz hilali dedim? Dedi ki;”gelenbevi tarafında” dedi, “bayağıda yüksekti” dedi. Dedim ki öyle bir kuyruklu yalan söylüyorsun ki, o senin dediğin hilalin olması için beş-altı gün geçmesi lazım. Bir kere gelenbevi tarafında olmaz orası doğu tarafı, mutlaka o Macar kardeşler caddesi tarafından görmeniz lazım. Yatsıya yakın öyle gökyüzünde olan hilal, hani şey tarafı olsa Macar kardeşler tarafı olsa üç-dört günlük hilal gözükebilir o şekilde, dört günlük gözükür, üç günlükte gözükmezde ama sen tutuyorsun gelenbevi tarafında diyorsun ki yani yedi günden evvel mümkün değil. Falan, tabi adamın yalanı ortaya çıkınca, inanmıyorsanız inanmayın dedi çekti gitti, yine müftü beyin efendiliğinden istifade etti. Şimdi böyle şeylerde gördük. Ben mesela işte, Diyanet’te çalışırken, Türkiye’nin birçok yerine gitmişimdir yani gidiyorsunuz, işte falanca yerde hilali görmüşler. Falanca adam görmüş diyorlar da o adama gidip soruyoruz, diyor ki başkası görmüş. Hiç şu ana kadar görene rastlamadım yani o şey dönemleri, müftülükte çalıştığım süre içerisinde. Onun için ben hilali gördüm diyenlere “komşu kızı hilal olmasın!” diyordum. Tabi bu bir maalesef şey, yani sıkıntılı bir durum, yani Suudi Arabistan’da da nasip olmuştu. Orada da takip etmiştim, bakıyorsunuz ki gerçeğe uymuyor ama neden böyle yapıyor Müslümanlar? Müslümanların böyle yapmalarının temel sebebi; Kuranı Kerim’in ortaya koyduğu usule uyulmaması, Kuranı Kerim’in ortaya koyduğu usule uyarsanız, yani Kuranı Kerim ayetlerle meseleyi açıklar, en az dört tane ayet okumanız lazım, bizde burada okuduk işte, şeyle beraber Bakara suresinin 189’uncu ayeti ile beraber dört ayet okuduk, dördüncü ayet burada daha onu okumadık ama çok sayıda ayet var bu konuda. Şimdi bakın bu ayetlerin tamamı, güneş ve ayın hesaba bağlı olduğunu söylüyor. Birde ilk okuduğumuz ayete tekrar dönelim, diyor ki Cenabı Hak burada;
“Yes’elûneke anil ehilleh” (Bakara 188)
“Sana hilalleri soruyorlar”
“kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc”
“deki o, insanlar için vakit ölçüleridir”
Öyle bir şey ki hilal, ayın başında ve sonunda ince gözükür. İşte ilk dördünde ve son dördünde birbirine benzer şekilde görünür. İşte ondan sonra ortasında farklı gözükür. Öyle ki birazcık usta olduğunuzda, yani birkaç kere baktığınız zaman, çok küçük bir farkla ayın kaçında olduğunu bilirsiniz, yani takvime ihtiyacınız olmaz. Bugün ayın kaçıncı günü aşağı yukarı bilirsiniz yani çok kesin olmasa bile, yani ayın birinden haberiniz olmasa bile aşağı yukarı bilirsiniz. Yani en fazla belki bir gün bir hata olabilir. Oda topluca onun üzerinde düşünüyorsanız o hata da ortadan kalkar. Şimdi diyor ki, insanlar için vakit ölçüsü, birde hac için vakit ölçüsüdür. Eğer hilal,rüiyetle tespit ediliyor olsa, yani insanların kendi gözlemleriyle tespit edilecek olsa, haccın aynı günde, hac ibadetinin yapılması mümkün olur mu? İmkânsız olur değil mi? Bakın hac ibadeti aynı günde olması lazım çünkü ilgili ayetlerde hep öyle, işte yine gelecek belki önümüzdeki günlerde o ayetleri okurken size meseleyi anlatmaya çalışacağız. Kuranı Kerim’de hac da çok ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ama tabi ayetleri birbiriyle anlamaya çalışmazsanız hiçbirisinin, hiçbirisiyle ilgili Kuran’da bilgi bulamazsınız. Nitekim ay’la ilgili bilgi bulunmadığı gibi. Öyleyse, Müslümanların kameri aybaşlarında hilali gözetleyeceğim diye sağa sola gitmelerine ihtiyaç yok değil mi? Peygamberimiz s.a.v.’in bu sözünü Kuran’ın önüne geçirerek,“sumuluyuretihi ve aftiru li yuretihi” diye “peygamberimiz emretmiştir, dolayısıyla onun sözüne uymak farzdır, hilal mutlaka gözetlenmelidir, hesaba itibar edilmez” fıkıh kitaplarında yazan budur, içlerinde bazı istisnai görüşler vardır, hesaba itibar edilir diyenler. Ama peygamberimiz s.a.v.”gördüğünüz zaman oruç tutun gördüğünüz zaman orucu bozun” demeden önce gerekçesini söylemiş. Demiş ki, “biz ümmi bir topluluğuz” “başka yapacağımız bir şey yok, elimizden sadece bu gelir” demiş, ama demek ki peygamberimizin yanında s.a.v., bu işi bilen ilim adamları olsaydı ne yapardı? Ona göre hareket ederdi. Niye? Çünkü ayetler onu emrediyor. Ben size daha önce, ramazanlarda anlatmıştım; yine bu vesile ile bir hatıramı size anlatayım. Yusuf Kardavi artık çok meşhur bir alim oldu, el cezire televizyonu ve diğer televizyonlar sayesinde. Öylesine meşhur oldu ki, biz kutup bölgesine gittik geldik kimsenin haberi olmadı, o gideceğim dedi ortalık yer yerinden oynadı ama gitmedi, yani o derecede şöhretli bir alim oldu. Şimdi bir gün Yusuf Kardavi, Abdussettar Ebu Gudde ki ondan çok daha meşhurdur Arap aleminde, bizim bu bölgelerde bilinmez de, Arap ilim aleminde meşhurdur, ondan çok daha meşhurdur. Ondan sonra birde Abdullah El Menia, Beşiktaş’ta bir lokantada akşam yemeği yiyoruz beraber, o Abdussettar Ebu Gudde şeye dedi ki Abdullah El Menia’ya Abdullah El Menia dediğimiz zat yaşıyor henüz vefat etmedi. O zaman temyiz mahkemesi reisi idi ve kameri aybaşlarını ilan etmekle sorumlu kişi idi. Yemekte Abdussettar Ebu Gudde ona dediki. Yok, Yusuf Kardavi Abdullah El Menia’ya dedi ki; “ya sen” dedi “ramazanın başlangıcını bayramı ilan ediyorsun, Suudi Arabistan’da Mekke’de, ben Katar’da ikinci gün bile hilali göremiyorum, sen bu hilali nasıl görüyorsun da ilan ediyorsun” dedi. Dedi ki; “iki kişi geliyor gördüm diyor bende kabul ediyorum, ilan ediyorum”. Abdussettar Ebu Gudde dedi ki Abdullah El Menai’ye; “ya şeyh” dedi, yaşlı alimlere şeyh derler bizim Türkiye’deki manada değil, yani “üstadım” gibi bir kelime. “Sen biliyorsun ki gerçeğe aykırı şahitlik kabul edilmez, o gün hilalin gözükmeyeceğini bildiğin halde bunların şahitliğini niye kabul ediyorsun” dedi. “Ya ne biliyim işte, geliyorlar kabul ediyoruz” dedi. Şimdi ertesi akşam tekrar Hidiv Kasrında akşam yemeğini yedik beraber. O kasrın üst tarafında bir seyir kulesi var, oraya çıktık, çıkınca hemen ay karşımıza çıktı, böyle iki günlük hilal. Şey dedi ki, Yusuf Kardavi dedi ki; “bak seninki sana bakıyor” dedi. Dedi ki “bunda bir yanlışlık olmalı” dedi yani onların hesabına göre daha gözükmemesi lazım ama epeyce yukarda. “vallahi ayda yanlışlık olmaz, kimde yanlışlık varsa o kendisini düşünsün” dedi. Neyse şimdi, bu dediğim olay ramazanın başında idi yani ilk günleri idi, işte nasip oldu aynı ramazanın son günlerin de Mekke’ye gittim. Türkiye’den de bayağı kalburüstü kişiler var, beraberiz. Onların ilan ettiği bayram gününün akşamı, yani önceden ilan etmişler, takvimlerinde ilan ediyorlar ya, bizden bir gün önce. Bana sordular, “hocam yarın ne yapacağız?” dediler. Dedim; vallahi ben yıllarca yaptığım araştırmalar, bu ramazanda da yaptığım araştırmalar sebebiyle gayet iyi biliyorum ki, yarın asla bayram olmayacak, onun için ben yarın oruç tutacağım, size de karışmam dedim. Yani bana sordunuz ben öyle söylüyorum. Şimdi akşam otelde iftarımızı ettik, şeyden önce, Mescidi Haram’a gitmeden önce ben şöyle bir odaya çıktım. Çıktım ve hemen televizyonu açtım, baktım televizyonda altyazı geçiyor, “hilal gözükemediğinden yarın bayram değildir” ey Abdullah El Menai hilal o saatte gözetlenecek ve gözetleyen kişide çölün neresinden kalkıp senin yanına gelecek, Mekke’ye gelecek, o saatte senin bunu ilan etmeninin bir anlamı yok. Dedim, tamam Abdullah El Menai elini çabuk tuttu. Şimdi baktım telefonu falan olsaydı ona bir şaka yapacaktım, telefonu da yanımda değilmiş. Şimdi ertesi sene yine ramazanın başları idi, bir toplantı için Mekke’ye çağırmışlardı. Mekke’de Hilton otelinde idi toplantı. Toplantıya girdim, ama o sene ramazanı tam vaktinde ilan etmişlerdi, ne ileri ne geri. Yine Abdullah El Menai girdi sarıldı hoş geldin falan ne yapıyorsun dedim, ne var ne yok? “vallahi emekli oldum” dedi, dedim belli oluyor emekli olduğun. Şimdi olaylar böyle, demek ki bunlar boşuna uğraşılarmış değil mi? Fakat esas şaşırtıcı olan şu; Kuranı Kerim hilalin hesapla belirlenmesini emrediyor, peygamberimizin rüiyetle, görmeyle demesinin sebebi de zaten kendi sözünden ortaya çıkıyor, ayetle birleştirdiğiniz zaman tamı tamına uyuyor, “biz bilmiyoruz diyor bu hesabı” bildiğin zaman ona göre hareket edeceksin zaten Allah’ü Teala “bilenler topluluğu” diyor. Şimdi İslam Alemi, hesapla ilan etmesi gereken hilali, gözetlemeyle ilan ediyor, tespit ediyor. Kuranı Kerimde namaz vakitleri de gözetlemeyle belirlenir, o da hesapla belirleniyor. Biliyorsunuz geçen sene çıktık burada imsak rasatı için. Yani aşağı yukarı neredeyse bir saat erken başlatılıyor oruç ama neymiş efendim “biz hesapla yapacağız”, Allah Allah yahu kardeşim ayeti kerimeler, hadisi şeriflerin tamamı, bütün ayetler orada gözetlemeyi emrediyor, çünkü o kişiseldir, yereldir namaz. Yani İstanbul’da yatsı namazını kıldığınız saatte mesela Çin’de sabah namazını kılıyor olabilirsiniz. Ama bugün ramazanın biri dediğiniz zaman, her yerde aynıdır. Yani çok az bir şey yapar, ciddi mana da bir fark ortaya çıkmaz. O zaman ikisinin de şeyi aynı olmaması lazım, yani bu gerçekten Müslümanların garipliklerinden, çok şaşırtıcı şeyler yani, namaz vakitlerini astronomiye veriyorlar, astronomi diyor ki; yahu kardeşim ben bunu bilmem diyor. Bunu açıkça söylüyorlar, bu bizim işimiz değil diyorlar. Biz gök cisimleri ile uğraşırız, ışığın gökteki hareketlerine bakarız, o ışığın ufka gelmesi bizi ilgilendirmez diyor, yok yok ilgilenin ilgilenin diyor, yahu bunu seyir ve hidrografi dairesine verseniz anlarım çünkü onlar deniz yolculuklarında bulundukları için, güneş ışıklarının denize gelmesi, ufka gelmesi onlar için son derece önemlidir. Hele bilhassa mesela deniz kuvvetlerini çok fazla ilgilendirir bu tür olaylar. Ufukta ışık ilk ne zaman görülüyor düşman gemilerini ilk önce ne zaman görebilirim, ya da düşman bizim gemilerimizi ne zaman fark edebilir, bunlar onlar için çok önemli, onlara verseniz anlarım çünkü onlar bu konuda çok ciddi gözlem yapmak zorundalar yoksa savaşı kaybederler ama astronominin konusu değil. Astronominin konusu olanı hocalar ellerine alıyor, hocaların yapması gerekeni de astronomiye veriyorlar. İslam alemini görüyor musunuz ne muhteşem bir şeyde. Evet şimdi şu ayeti tamamlayalım.
“Yes’elûneke anil ehilleh” (Bakara 188)
“Sana hilalleri soruyorlar”
Ya Muhammed s.a.v.
“kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc”
“deki o, insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir”
Çünkü Allah onun için evreler belirlemiş, hesap için kriterler koymuştur.
“ve leysel birru bi en te’tûl buyûte min zuhûrihâ”
“evlere arkasından girmeniz iyilik değil.”
Yani bir peygambere astronomi sorusu sormanızın bir manası yok.
“ve’tûl buyûte min ebvâbihâ”
“evlere kapılarından girin”
Yani her şeyi usulüne göre yapın, ters taraftan yapmayın.
“vettekûllâhe leallekum tuflihûn”
“Allah’a karşı gelmekten sakının, belki umduğunuza kavuşursunuz.”