Abdulaziz Bayındır: Bugün Bakara suresinin 155. 156. Ve 157. Ayetlerini inşallah okuyacağız. Bu ayetlerde insanların imtihan edildikleri bu dünyada başlarına gelecek olan olayların ana özeti yapılmaktadır. Dolayısıyla hepimizi ilgilendiren adeta imtihan sorularının yer aldığı bir ayettir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.
(2/ Bakara 155.Ayet)
“Ve lenebluvennekum bişey’in minel havfi”
“şurası çok kesin, sizi biraz korkuyla imtihan edeceğiz”
Buradaki buradaki beli eskitmek manasına gelir. Mesela elbiseniz eskiyor, yırtılıyor, diziniz gözüküyor pantolondan, sonra da diziniz de yıpranmaya başlıyor. İşte böyle bir şey. Yani
“sizi yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz”
“bişey’in minel havf”
“biraz korkuyla”
“vel cûı”
“açlıkla da imtihandan geçirileceksiniz”
“ve nagsin minel emvâli vel enfusi”
“mal noksanlığı ve can noksanlığıyla.”
Hem kendinizde olabilir hem yakınlarınızda olabilir mal noksanlığı ve can noksanlığıyla, mesela bazı organlarınızı kaybedebilirsiniz ya da yakınlarınızı kaybedebilirsiniz, mutlaka böyle bir imtihandan geçirileceksiniz ve yıpratıcı bir imtihan.
“ves semerât,”
“ve gelir noksanlığıyla”
“ve beşşiris sâbirîn”
“sen sabredenlere müjde ver”
Demek ki bu imtihan sabırla kazanılırmış. Bu ağır imtihandan mutlaka hepiniz geçeceksiniz. İmtihanı kazanmanın yolu sabır. Peki, sabır nasıl olur?
(2/ Bakara 156.Ayet)
“Ellezîne izâ esâbethun musîbeh,”
“bunlar öyle kimselerdir ki, başlarına bir musibet geldiği zaman, bir sıkıntıyla yüz yüze geldikleri zaman”
“gâlû innâ lillâh”
“derler ki biz Allah’a aitiz”
Ne demek? Ben sahipsiz değilim demektir. Yani o sıkıntıya giren insanlar hep kendilerine sahip çıkacak birini ararlar ya, ah benim de arkamda bir dayım olsaydı, sırtımı falan yere dayasaydım, görseydiniz falan, ben öyle birisine dayanıyorum ki yeryüzünde ondan daha güçlüsü yok, işte
“inna lillah,”
“ biz Allah’ınız,”
Bizim Rabbimiz kim? Kim? Allah. Rabbin manası ne? Sahip. O zaman hangimiz sahipsiziz? Hiç birimiz sahipsiz değiliz.
“Biz Allah’ınız.” Peki,
“ve innâ ileyhi râciun.”
“ biz yalnız ona müracaat ederiz”
yani yalvaracaksak ona yalvarırız. El açacaksak ona el açarız, onun dediği gibi yaparız. Her şeyin sahibi de odur, kuralları koyan da odur, başarılı olmanın yolu ona müracaattadır. Yusuf suresinde vardı
(12/Yusuf 86. Ayet)
“innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâh”
ben buraya yazdığımı zannediyordum ama yazmamışım.
Yahya Şenol: 244. Sayfa.
Abdulaziz Bayındır: 244. Sayfa. Buranın 86. Ayeti. Yakup As Cenab-ı Hakkın değerli bir peygamberi. Bütün peygamberler şüphesiz ki değerlidir. Allah-u Teâlâ bu surede Yakup As’la onun oğlu Yusuf As’ın çektiği sıkıntıları bizim gözümüzün önüne getiriyor. Şimdi Yakup As’ı düşünün. Küçük yaşta çok sevdiği oğlunu kaybetmiş. Kuyuya attılar biliyorsunuz Yusuf As’ı, oradan kervanlar götürdü. Uzun yıllar hiç haber alamamış. Sonra onun kardeşi Bünyamin’de rehin alınmış. Mısır’da. Yakup As onu rehin alanın Yusuf As olduğunu bilmiyor. Yani koskoca peygamber kalplerde ne olduğunu bilmiyor. Ama kim biliyordu? İnsanların dini hislerini kullanarak kendilerini tanrılaştırıp onları sömürmek isteyenler böyle yalanlar söylerler. Kalpte olanı Allahtan başka hiç kimse bilmez. Gaybı Allahtan başka kimse bilmez. Yani kalpte olana örnek Yakup As’ın oğulları Yusuf As’ı kuyuya attıkları halde ne demişlerdi? Kurt yedi. Onların kalplerinde olanı bilseydi Yakup as ne der? Ne yapıyorsunuz siz onu kuyuya atmadınız mı hadi bakalım gelin arkamdan gidip getirelim demez miydi? Şimdi Bünyamin’de alınıyor, sonra geliyor Yusuf As’ın kardeşleri diyorlar ki, babacığım senin oğlun hırsızlık yaptı. Yani şimdi öyle bir şey ki, yüz kızartıcı bir suç. Hani orda tutulmasının bir başka sebebi olsa gene anlaşılır ama hırsızlık yaptı diye tutuklandı diyorlar. Biz bildiğimizden başkasını söylemiyoruz diyorlar. İşin gerçeğini de biz bilemeyiz. Sen bizimle beraber olan halka sor, köy halkına, bu şehrin halkına sor ve birlikte döndüğümüz o kervana sor diyorlar. Biz doğru söylüyoruz. Evet, daha önce de
(12/Yusuf 82. Ayet)
“ve innâ le sâdikûn”demişlerdi
ama yalan söylüyorlardı bu defa gerçekten doğruyu söylüyorlar. Yakup As diyor ki, hayır diyor, siz kendiniz ona bir şey yapmışsınızdır. Hâlbuki bu defa bunlar bir şey yapmadılar, daha önce yapmışlardı. Bana güzel bir sabırdan başkası düşmez.
(12/Yusuf 83. Ayet)
“fesabrun cemîl,”
Şimdi bakın burada yaşanmış bir hayat, peygamber hayatı var, dayanılmaz sıkıntı, oğlunun biri gitmiş, biri daha gitmiş. Üstelik de hırsızlık yaptı diye gidiyor. Alıkoyan da devlet, bir fert devlete karşı ne yapabilir? Zaten arada dünya kadar mesafe var. Şimdi ayet ne diyordu?
(2/ Bakara 155.Ayet)
“ve beşşiris sâbirîn”
“yani başınıza her türlü sıkıntılar gelecek.”
Peki, sıkıntıda kazanmanın yolu nedir? Maddi sıkıntılar içerisine girersiniz. Çok zor durumlara girersiniz. Bir gün işte bunları Cenab-ı Hak insanlara gösteriyor ya, bir gün bizim biraderin gecikmiş bir şeyi var, çeki var, tam altmış bin dolar ödemesi lazım, parayı bulamıyor. Şimdi bana telefon açtı dedi ki, abi benim dedi şu anda cep telefonuma bir mesaj geldi, işte bir bankadan, şuraya şu numaraları girin hemen anında altmış bin dolar hesabınızda. Bu adamlar nerden biliyorlar böyle bir şeyi? Dedim bu Cenab-ı Hakkın imtihanıdır. Tam ihtiyacı olan kadar, o saatte geliyor mesaj. Bu Cenab-ı Hakkın seni imtihanıdır.
Sıkıştığın zaman yoldan mı çıkacaksın, yoksa sabır mı edeceksin. İşte orası imtihanı kazanma ya da kaybetme noktasıdır. İmtihanı kazanmak için Cenab-ı Hak ne diyor?
(2/ Bakara 155.Ayet)
“ve beşşiris sâbirîn”
“Sabredenlere müjde ver.” Peki, sabredenler ne yapıyorlar?
(2/ Bakara 156.Ayet)
“Ellezîne izâ esâbethun musîbetun gâlû innâ lillâh”
“başlarına böyle bir sıkıntı geldiği zaman biz Allah’ınız,”
Biz öyle sahipsiz değiliz, sen bizi ne zannediyorsun? Bizim arkamız çok kuvvetli. Bizim arkamız çok kuvvetli. Biz çok güçlüyüz. Niye? Çünkü benim sahibim var. Sahibim Allah.
Şimdi biradere dedim ki, sen kaç yaşındasın? Dedi “42.” “43 sene önce neredeydin?” Dedim. “Yoktum ki!” dedi. “Peki, 43 sene sonra nerede olacaksın?” “Muhtemelen gene olmayacağım.” “Peki, neye üzülüyorsun, niye sıkıntısını çekiyorsun o zaman?”
Senin yapacağın emre uymaktır. Tabii ki bu sıkıntılardan geçeceksin. Çünkü Allah böyle kanun koymuş. Sadece sana mahsus bir olay değil. İşte orada kaybedersin ya da kazanırsın. Orada. Şimdi hani o Temel’in bir “Tu diyeceğum!” meselesi var ya, bir minareden aşağıya inmek için o onun ayağına, o onun ayağına, en üstteki diyor ki, “sıkı tutun uşaklar tu diyeceğum” diyor. O bir tu demeye elini bir gevşetti mi her şey bitmiş olur.
Onun için öyle canını dişine takacaksın, son ana kadar gevşeme yok. Dik duracaksın. Ve bu işleri de dik duranlar kazanır. Kim daha çok dik durursa o kazanır, diğerleri kaybederler. Kim dik durabilir? Kendine güvenen. Kendine güven de “ben Allah’ınım” demekle olur. “İnna lillah.”
Yakup As ne diyor?
(12/Yusuf 83. Ayet)
“fesabrun cemîl,”
“Güzel bir sabır, yani bana düşen güzel bir sabırdır.”
Öyle gevşemek yok, sabır da o. Ben Allah’ınım, ona yönelirim. Şimdi ne yapıyor? Ondan sonraki sözü ne? Atladım mı ben onu?
Yahya Şenol: Asallâhu ey yeé’tiyenî bihim cemîâ.
Abdulaziz Bayındır: “Asallâhu ey yeé’tiyenî bihim cemîâ,”
Şimdi, “benim Allah’ım var” diyor ya, Allah’tan istiyor bakın,
(2/ Bakara 156.Ayet)
“inna ileyhi raciun,”
“biz ona müracaat ederiz.”
Biz öyle başkasından, başkasına tenezzül etmeyiz. Yapabileceğimizi yaparız o ayrı bir konu. Ama biz ona müracaat ederiz.
(12/Yusuf 83. Ayet)
“Asallâhu”
“umarım ki Allah”
“en yeé’tiyenî bihim cemîâ,”
“o ikisini birden getirecek, onların hepsini birden getirecektir.”
“Bihim” diyor
“belki torunları morunları da olmuştur” diye.
Yahya Şenol: Üçüncü çocuk gelmiyor, birisi gelmiyor.
Abdulaziz Bayındır: Ha bir tanesi… Birisi gelmiyor, yolda kalıyor değil mi? Birisi gelmiyor evet. Torunları da olmuş olabilir, onu da düşünür yani. Evlenmiştir belki Yusuf diye.
“en yeé’tiyenî bihim”
“burada üç tanesi,”
Tabi doğru, bir Yusuf As, bir Bünyamin var, bir de büyükleri var.
“innehû huvel alîmul hakîm.” Diyor.
“Bilen o doğru kararı veren odur.”
Bu ne demek? Cenabı Hak böyle bir şey, zaten Allah’ın muradı olmasaydı bu iş olmazdı zaten. Bu o demektir. Yani Allah herhangi bir şeye kün demeden, bir şeyin olma imkânı yoktur. Bir şey olduysa, mutlaka Allah’ın kararı ve onayıyla olmuştur.
Bunun ayeti hangisiydi? 57. Suredeydi değil mi? 57. Sure 22. Ayet, evet 539. Sayfa.
(57/ Hadid 22.Ayet)
“Mâ esâbe min musîbetin fil ardı ve lâ fî enfusikum”
“yeryüzünde ya da kendi içinizde başınıza herhangi bir olay gelmez ki,”
“illâ fî kitâbin”
“o bir kitapta olmasın, yani kayda geçmiş olmasın” Ne zaman?
“min gabli en nebreehâ,”
“o musibeti yaratmazdan önce”
Allah onu yaratmadan bir kayda geçirir. Dolayısıyla bu Allah’ın emri, kararı, bir yere kaydı olmadan bu iş olmaz ki.
E bu sonucu Cenab-ı Hak yarattığına göre, Yusuf oraya gitti, Bünyamin gitti, büyük oğlan da kaldı. O zaman burada mutlaka güzel bir şey var. Ondan dolayı ne diyor? Evet,
(12/Yusuf 100. Ayet)
“innehû huvel alîmul hakîm.”
“Çünkü bilen o, doğru karar veren odur.”
Yani bu doğru bir karardır, mutlaka. En doğrusu budur diyor. Şimdi bu insana ne kadar büyük bir güven verir değil mi? Zaten bu olaylar insanı yetiştirir.
Mesela gürgen kerestesi vardır, bir fırınlısı vardır, bir fırınsızı vardır. Fırınsızından pek bir şey olmaz, yani kaliteli mobilya olmaz ama fırınlısından olur. Şimdi o gürgeni bir kere dağdan kesiyorlar. Her halde hiç kimse öyle kesilmek istemez. Çünkü eşinden, dostundan, ailesinden ayrılıyor. Yusuf As gibi. Onu ayırıyorlar oradan. E kesmekle kalmıyorlar, bütün kolunu bacağını buduyorlar, dallarını buduyorlar. Onla da kalmıyor, kabuklarını ayıklıyorlar. Sonra biçiyorlar. Yani bunların her birisi birer yıpranma. Her birisi birer… her defasında birçok şeyini kaybediyor değil mi? Bir de fırınlıyorlar. Hanginiz o gürgenin yerinde olmak istersiniz? Aslında hepimiz o gürgen gibiyiz. Ama bütün o işlemlerden geçmeyen de odundan başka bir şey olmuyor. Dayanıklı olacaksın, gevşemeyeceksin, gevşersen parçalanırsın, onu da atar yakarlar. Başka hiçbir işe yaramaz. Evet. Şimdi ondan sonra
“Ve tevellâ anhum”
Bakın, Yakup As bunu söylüyor ama insan, sıkıntısı çok, ama Cenab-ı Hakka yalvarıyor, güveni fazla. Ayakları üzerinde duruyor.
(12/Yusuf 84. Ayet)
“Ve tevellâ anhum”
“onlardan yüz çevirdi”
“ve gâle yâ esefâ alâ yûsufe”
“diyor ki ah Yusufum ah, ne kadar üzülüyorum senin için”
hala Yusuf diyor, daha yeni gitmiş Bünyamin ya da kalan oğlu değil. Hala Yusuf.
“vebyeddat aynâhu”
“ iki gözüne de ak indi”
Yani ne deniyor, katarakt deniyor değil mi? Neden?
“minel huzni”
“üzüntüden”
“fehuve kezîm.”
“O sıkıntısını içine gömüyor” Kimseye şikayet etmiyor.
(12/Yusuf 85. Ayet)
“Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe”
“Dediler ki vallahi Yusuf, Yusuf diye diye kendini helak edeceksin.”
“hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikîn.”
“yani sonunda hasta düşeceksin ya da yok olup gideceksin.” Öleceksin yani.
(12/Yusuf 86. Ayet)
“Gale,”
“cevabı şu,”
“innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâh”
“ben üzüntümü ve kederimi yalnız Allah’a şikâyet ederim.” Yani,
“inna ileyhi raciun.” Yani,
“Allah’a müracaat ederiz”
Yani, ben her şeyimi Cenab-ı Hakka anlatırım, size değil, siz onu öyle düşünün. Benim öyle şeyim yok, ben dimdikim hiç korkmayın. Başkasına da güvenim yok, benim güvendiğim çok güçlüdür. Ama bakın, bir babanın ne kadar büyük sıkıntıda olduğunu o kelimelerden bile anlıyoruz.
ve ağlemu minallâhi mâ lâ tağlemûn”
“Ben Allah’tan sizin bilmediğiniz şeyi biliyorum”
Yani Yusuf ölmedi, ben biliyorum ölmediğini. Niye? Çünkü bana rüyasını anlatmıştı, daha gerçekleşmedi o. Siz onu bilmiyorsunuz. Hani dedi ya, kardeşlerine anlatma diye bu rüyayı. İşte onu bilmiyorsunuz, ben biliyorum.
Şimdi buradan işte iki tane peygamber, iki büyük peygamber ve çektikleri sıkıntılar. Aslında bu sıkıntıları bütün peygamberler çekmiştir. Yani az önce söylediğim gibi, o sıkıntıları çekmezseniz olgunlaşamazsınız. Olgunlaşmanın yolu bu.
Bir keresinde, bir zenginin torunlarını anlatıyordu bir televizyonda birisi. Bu Ford var ya, Ford otomobillerinin sahibi. Ve şöyle bir ifade kullandı. “Maalesef bunlar, zengin bir kişinin çocukları olma şanssızlığını yaşıyorlar.” Diye. Son derece doğru bir tesbit. Niye? Çünkü onlar hayatın fazlaca sıkıntısını görmeden, bir sıkıntıyla karşılaştıkları zaman isyan edecek, hatta dikkat ederseniz bu türler hazırlıklı olmadıkları için hemen intihara teşebbüs ediyorlar. Yani hep böyle kendilerine sıkıntı çektirilmesin diye… Mesela bazı babalar vardır, evlatlarına sıkıntı çektirmemeye çalışır. Ben hiç şey yapmam. Çeksin. Niye? Çünkü Allah’ın kanunu bu. Başka nasıl yetişecek? Seviyorsan, çektireceksin. Niye biz çocuklarımızı daha küçük yaştayken, sabahleyin tatlı uykularından kaldırıp okula gönderiyoruz? Ya gitmesin, üzülüyorum. E gitmesin. O zaman okumaz. Yani hayatın kanunu bu.
Dolayısıyla ne kadar çok sıkıntılardan geçerseniz, o kadar iyi yetişirsiniz. O kadar güçlü olursunuz. O kadar bükülmez olursunuz. O kadar sağlam olursunuz. Ama şartlar ne olursa olsun, içinde bulunduğunuz sıkıntı ne olursa olsun, şunu bilin ki, o sıkıntı mutlaka geçer. O sıkıntının geçmesinin tek şartı vardır, sabırlı olmak. Sabredeceksiniz, gevşemeyeceksiniz.
(2/ Bakara 156.Ayet)
“İnna lillah ve inna ileyhi raciun.” Diyeceksiniz.
“Biz Allah’ınız. Ben sahipsiz değilim.”
Şimdi bakarsınız ki bütün ümitleriniz kapanmış, hiçbir şey yok, a bir yerden bir şey oldu. Ya sen hiçbir şey yok diyorsun ama Cenab-ı Hak biliyor onu. Allah-u Teâla sana yardım ediyor. Sadece sana değil ki herkese. Ama o yardımların kıymetini bilmek lazım. Şimdi insanları müşrik yapan ne? Bu sıkıntıları çekmek istememeleridir. Rüşvete sebep olan da o değil mi? Hemen birisine üç beş kuruş verelim, bu işten çabucak kurtulalım falan. Ne oluyor orada? Başkalarının haklarını yemeye yöneliyorlar. Şirke düşenler de hemen başları daraldığı zaman -Hac suresinde olduğu gibi- ya falanca yatıra gidelim diyorlar, o yatıra gidiyorlar, bakıyorlar ki olmuyor, o zaman şu ağzı dualı falan adama gidelim, o falan adam diyor ki, önce şöyle bir gelin bakalım, şuraya şöyle bir yardım yapın. Şunu şöyle yapın, gelin bir cemaatime girin. Adamın eline kâr geçecek mi? Geçmeyecek mi? Belli olmadan zarar kesin. Ama kâr belli değil. Ondan sonra… sonra bakıyor ki gene problem çözülmedi. Cenab-ı Hakka baskı yapmaya çalışıyor. İşte kendi kafasına göre falanca yatıra gidecek ki o yatır baskı yapsın. Niye?
(10/ Yunus 18.Ayet)
“hâulâi şufeâunâ indallâh”, deniyor
“Allah yanında onlar bizim şefaatçilerimiz.”
Aracı koyuyor Cenab-ı Hakka. Tövbe estağfurullah. Ya sana şah damarından daha yakın olan birisine aracı konur mu? Bak
(2/ Bakara 156.Ayet)
“inna lillah” diyemiyor. O ne yapıyor? O bunalıyor, büsbütün bunalıyor.
“İnna lillah ve inna ileyhi raciun” diyemiyenler büsbütün bunalıyor.
Şimdi şurayı açalım hiç olmazsa. Evet. Şimdi sabır nedir? Sabır,
“inna lillah ve inna ileyhi raciun” demektir.
Onu da Allah açıklamış. Yani
“ben Allah’ınım, ben sahipsiz değilim.”
Bunu dediğin zaman müthiş bir güç hissedersin kendinde değil mi? Ve ben ona müracaat ederim kimseye ihtiyacım yok. Başka yerlere gidip de öyle boşuna zaman harcamam. İşte orada Cenab-ı Hakkın yardımı gelinceye kadar yatmazsın tabi. Allah ne emretmişse onu da yaparsın, çünkü Allah ne diyor?
(53/Necm 39. Ayet)
“Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.”
“Kişinin kendi gayretiyle olan dışındaki kendisinin değildir”
orada gereken bütün gayreti de göstereceksin. Peygamberimiz SAV’in Uhud’da galipken mağlup duruma düşmesine rağmen, yaralı yaralı düşmanın arkasına düşmesi gibi. Çünkü yapması gereken o. Gevşeme yok. Sen görevini yaparsın Allah’da yardımını gönderir. Sabır bu yani. Herşeye rağmen, durum ve şartlar ne olursa olsun gayretini azaltmadan hedefe doğru yürümeye devam etmek. Şartlar ne olursa olsun. Çünkü zaferi verecek olan Allah-u teala’dır.
Şimdi burada biliyorsunuz Yakup As başarmıştır. Bir de başarısızlık örneği var işte Hac suresinde, orayı bir okuyalım isterseniz, olay tamamlanmış olsun. 22. Sure, 11. Ayetten itibaren, 332. Sayfa. Şimdi burada diyor ki Allah-u Teala,
(22/Hacc 11.Ayet)
“Ve minen nâsi men yağbudullâhe alâ harf,”
“Kimi insanlar Allah’a kulluk eder ama, şöyle kıyıda, kıyıda kulluk eder.”
Mesela bizim Süleymaniye’de şeyde, o arka kapının orası tıklım tıklım dolar, gerisi bomboştur. Niye? Çünkü selam verilir verilmez kaçmak için. En önce ben çıkacağım diye. Şimdi, anlaşılsın diye, yoksa onlar öyle yapıyor manasına değil. Şimdi bazı insanlar aynı onun gibi, kıyıda Cenab-ı Hakka kulluk ederler.
“fein esâbehû hayrunıtmeenne bihi,”
“eğer ona bir hayır isabet eder, yani işleri iyi giderse, oh ne güzel Allah yüzümüze baktı der”
(89/Fecr suresi 15. Ayet)
“Feemmel insânu izâ mebtelâhu rabbuhû feekramehû ve nağ’amehû feyegûlu rabbî ekramen.”
“İşte insanoğlu şöyledir, Allah onu bir imtihandan geçirir, o imtihandan geçirmek, zenginlikle de imtihandan geçirir,”
Aslında zengin olarak verilen imtihan fakir olarak verilen imtihandan daha zordur. Çünkü zenginin önüne bir sürü günah imkânları açılır. Ona karşı sabretmek de çok zordur. Yani fakirlikteki imtihana katlanmak zenginliktekini kazanmaktan biraz daha zordur. Eğer ona ikramda bulunur nimetleri verirse der ki, Rabbim yüzüme baktı der.
(89/Fecr suresi 16. Ayet)
“Ve emmâ izâ mebtelâhu fegadera aleyhi rizgah”
“ Ama Allah gene onu bir imtihandan geçirir de, rızkını ölçülü verirse”
Öbürü ölçüsüz, burada ölçülü.
“feyegûlu rabbî ehânen.”
“Der ki artık Allah bize… Yok canım, daha yüzümüze bakmıyor der.”
İşte insanlardan bir kısmı böyle kıyıda Cenab-ı Hakka ibadet eder.
(22/Hacc11.Ayet)
“Fein esâbehû hayrunıtmeenne bih,”
“Eğer hayırlı yani eline mal mülk geçer işleri iyi giderse oh elhamdülillah der, çok iyi”
“ve in esâbethu fitnetuningalebe alâ vechihi,”
“başına bir fitne gelirse,”
Fitne ne? O, kuyumcuların potalarına denir. Şimdi o potanın içerisinde altın ve gümüşü eritirler ya, o erimiş altının gümüşün yerinde olmak ister misiniz? Altından ateş yanan. Ama onu eritmezsen hurda kalırsın değil mi? Eritmeden de bir şey yapılmaz. Bu işin usulü o. İşte o fitne de, bizi pişiren olaylar oluyor aslında. Evet.
“ve in esâbethu fitnetuningalebe alâ vechihi,”
Şimdi orada fitne deniyor, niye? Bir, sıkıntıdır, iki, hası gümüşünden, bakırından, şundan, bundan ayırır. Bu fitne, onun için de imtihan derler fitneye. Cüruf mu? Tamam, teşekkür ederim, cürufunu ayırıyorsun. Tamam, o sizin tabi mesleğiniz. Evet. Eritmeden de cüruf ayrılıyor mu? Ha işte o kadar. Senin içindeki cüruf da öyle ayrılacak, başka çaresi yok. Ama sen kendin cüruftansan o zaman iş başka. O da mı adam ediliyor? Tamam güzel.
“ve in esâbethu fitnetuningalebe alâ vechihi,”
“O hiç sıkıntıya girmek istemiyor. Yani Allah onu bir sıkıntı…
İmtihandan geçirecek ya, girmek istemiyor, hemen yüzüstü geri dönüyor. Hani sen Allah’ın kuluydun? Allah verdiği zaman iyi de aldığı zaman kötü mü?
“hasirad dunyâ vel âhırah,”
“böylesinin dünyası da ahireti de perişan olur”
dünyayı da zarar eder, ahiretini de. Dünya zaten gidiyor, sabırsız olduğu için bir daha kazanamaz, ahiret de gidiyor.
“Zâlike huvel husrânul mubîn.”
“Bu apaçık zarardır” Bu defa ne yapar?
(22/Hacc11.Ayet)
“Yed’û min dûnillâhi”
“Allah’la kendi arasına koyarak yalvarır,” yardıma çağırır” Neyi çağırıyor?
“mâ lâ yedurruhû ve mâ lâ yenfeuh,”
“kendisine zararı da faydası da olmayan bir şeyi yardıma çağırır.”
Nedir bu? Gider mesela Eyüp Sultan’a. Gider falan yere. Ölmüş bir kişi. Yaşayanlar sana fayda vermiyor, ölenden ne bekliyorsun? Kendisine ne faydası var, ne zararı var. Onu araya koymaya çalışır Cenab-ı Hak’la.
“zâlike huved dalâlul baîd.”
“Bu pek derin bir sapıklıktır.”
Çünkü Allah-u Teala Ahkaf suresinde diyor ki, estauzubillah,
(46/ Ahkaf 5.Ayet)
“Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti”
“kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyen birini yardıma çağırandan daha sapık kimdir?”
Diyor Allah. Kıyamete kadar kabirdeki cevap veremez, kıyamet gününde kalkar ve bunlara karşı ters cevap verir.Bakar ki işim olmadı, ondan sonra yaşayanlara gider. “Yed’û,” bu defa bir başkasından yardım ister, yaşayan birisinden ki,
(22/Hacc 13. Ayet)
“lemen darruhû agrabu min nef’ıh,”
“öyle bir kişiden yardım ister ki, zararı faydasından daha yakın”
faydası olacak mı olmayacak mı belli değil ama zararı kesin. Şuraya şu kadar ver, buraya bunu yap, zaten şey yapamıyor, yok bu işin kuralı bu, gel şu cemaatimize gir. Şu dediğimizi yap. Niye cemaat?
“lebié’sel mevlâ”
“ne kötü bir Mevla’dır”
Genellikle bunlara da Mevlana derler değil mi? Yani efendim derler. İşte Mevla, veli, Allah’ın velisi falan, çünkü Allah’la kendi arasına koyuyor ya!
“ve lebié’sel aşîr.”
“Ve ne kötü aşirdir o”
Çünkü bir ekibin içine giriyor, aşiret diyoruz ya. Onun içerisine giriyor. Peki, Allah kime yardım eder?
(22/Hacc 14. Ayet)
“İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilus sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâr,”
“Allah inanan ve iyi iş yapanları içinden ırmaklar akan cennetlere sokar.”
Siz esas bunun için uğraşın. Ne oluyor?
“innallâhe yef’alu mâ yurîd.”
“Allah istediğini yapar.”
(22/Hacc 15. Ayet)
“men kane,”
şimdi böyle birisi, artık falan yatıra gittik olmadı, filan şeyhe gittik olmadı, artık bitti. Battık. Olmuyor, mümkün değil. Şimdi Allah-u Teâla bu ayette diyor ki,
“Men kâne yezunnu el ley yensurahullâhu fid dunyâ vel âhırah”
“şimdi der ki, canım dünyam gitti, ahiretim de gitti,”
Batmış balık yan gider falan. Batmış gemi mi ne diyorlar? Bir şey derler. Balık mı? Balık batınca yan gidiyormuş tamam. Peki şimdi?
“Men kâne yezunnu el ley yensurahullâhu fid dunyâ vel âhırah”
“Kim şöyle bir kanaate varırsa artık Allah dünyada da, ahirette de kendisine yardım etmez, bitti bu iş,”
Bitmez. Cenab-ı Hak ne diyor?
(39/Zümer 53. Ayet)
“Lâ tagnetû min rahmetillâh”
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin” diyor. Ne yapsın?
(22/Hacc 15. Ayet)
“felyemdud bi sebebin iles semâi”
“Bir sebeple ellerini Allah’a açsın.” Ne gidip ona buna yalvarıyor?
(2/Bakara 45. Ayet)
“Vesteînû bis sabri ves salâh” diyor Cenab-ı Hak.
Sabırla… Sebeplerden bir tanesi sabır, birisi de namaz, ibadet yani, kulluk, namaz. Allah’ın emirlerine uyarak ellerini Allah’a açsın, yardımı ondan istesin. Kimin yaptığı gibi? Yakup As’ın değil mi?
(2/ Bakara 156.Ayet)
“İnna ileyhi raciun,”
“biz ona müracaat ederiz” diyoruz ya.
(22 /Hacc 15.Ayet)
“summel yakta”
bu sümme daha sonra değil, aynı zamanda, sümme enteresan yani sözlüklere baktım hep terahi daha sonrası için diyorlar ama kök anlamı birleştirme manasındadır. 37:47 dk. (Hocanın burada söylediği Arapça sözü anlayamadım) bunu çünkü birçok yerde birliktelik manası vermek gerekir Kur’an’ı Kerim’deki “summe”lere. Aynı zamanda kessin, diğerleri ile ilişkisini kessin, bir daha öyle falan adamdan Allah’a karşı yardım isteyeceksin, filan yatıra… Yok, o ilişkileri kessin.
“felyenzur”
“o zaman beklesin.” Baksın, sabırlı olacak ya
“hel yuzhibennekeyduhu mâ yagîz”
“bunun girdiği bu yol,” buradaki keyd yol manasında, “bu çözüm, kendini sıkıntıya sokan şeyi giderecek mi? gidermeyecek mi? görsün.” Öyle yanlış yerlerde uğraşmasın.
(22 /Hacc 16.Ayet)
“Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinât”
“İşte böylece Kur’an’ı her şeyi açıklayan ayetler olarak indirdik.”
Şimdi bir tarafta sabırlı olan kişinin elde ettiği başarı, öbür tarafta sabırsız olan kişinin girdiği sıkıntılar ve ona da gösterilen çözüm yolu.
“Ve ennallâhe yehdî men yurîd.”
“Ve Allah isteyen kişiye de yolunu gösterir.”
Eğer gerçekten Cenab-ı Hak’tan istiyorsan,
(2/ Bakara 156.Ayet)
“inna ileyhi raciun§ diyorsan,
“biz Allah’a yöneldik “diyorsan,
Allah mutlaka sana bir çıkış yolu gösterecektir. Hiç başka çaresi yok.
Bu hafta sonu bir Arap geldi. Nereliydi? Çok büyük bir bunalım içerisinde. Neyse ona ilgili ayetleri okuduk. Bunalımı çok, gerçekten bu imtihanların içerisinde olan birisi. Sonra üç dört gün sonra geldi, baktım yüzü gülüyor, yo iki gün sonra geldi, baktım yüzü gülüyor. Ve rahatlamaya başlamış. İşte bu kadar yani. Allah’tan isteyeceksin, başkasından değil.
Evet. Şimdi tekrar ayetimize dönelim. Ne diyor Cenab-ı Hak burada? Bakara 155.
(2/ Bakara 155.Ayet)
“Ve lenebluvennekum”
“şu çok kesin, sizi yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz.”
Öyle bu dünya sizin arzu ettiğiniz gibi olmayacak. Burası imtihan yeri, imtihan yerinde şartları imtihanı yapan ayarlar, soruları da o sorar. Bize düşen cevaplarını vermektir. Cevabı da kolay, sabırlı oldun mu? Yalnız Allah’a yöneldin mi? Tamam.
“Ve lenebluvennekum bişey’in minel havfi”
“mutlaka sizi biraz korku”
“vel cûı”
“açlık”
“ve nagsim minel emvâli vel enfusi ves semerât,”
“mal, can ve gelir noksanlığıyla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz.”
“ve beşşiris sâbirîn.”
“Sabredenlere müjde ver.”
Herkes kendi durumuna göre, şimdi birisi der ki; ah benim hayatım roman, bir anlatsam inanmazsın. Öbürü de aynıdır da, o anlatmıyor. Sen zannediyorsun bir senin başından geçmiştir. Herkesin başından geçer ama şekli farklıdır.
“ve beşşiris sâbirîn”
“sen sabredenlere müjde ver.”
(2/ Bakara 156.Ayet)
“ Ellezîne izâ esâbethum musîbetun”
“sabredenler şu kimselerdir. Başlarına bir musibet geldi mi”
“gâlû innâ lillâh”
“derler ki ya biz Allah’ınız,”
ben sahipsiz birisi değilim kardeşim, ben Allah’ınım
“ve innâ ileyhi râciun.”
“Biz yalnız ona müracaat ederiz, başkasına değil.”
(12/Yusuf 86.Ayet)
“İnnema eşku bessi ve huzni illallah.”
“Ben öyle üzüntümü sıkıntımı Cenab-ı Hakka şikâyet ederim.”
Size değil. Çünkü öbürüne şikâyet edersin, senin sıkıntını artırır.
Şimdi zaman zaman anlatıyorum ya, talebelik sırasında babamın maddi sıkıntıya girdiği zamandı, burs alıyorum. Millet arkadan diyor ki, ya zengin çocukları da burs alırsa, bu fakir fukara çocuğu ne yapacak? Hâlbuki beş senede babamdan yüz lira almışım. Yok dedim, hiç kimse inanmadı, bir daha da demedim. Bir daha da… o üç dört kişiye dedim ki, ya yok, baktım hiç kimse inanmıyor. Ey niye söyleyeyim o zaman? Nasıl olsa Cenab-ı Hak inanıyor. Allah-u Teâla biliyor. Ondan sonra beş yıl boyunca herkes, beni çok zengin bildi. Bilsin. Elhamdülillah, Allah’a o görüntüyü şey yapmadı yani, üzerimizden almadı. Şimdi
(2/Bakara 157.Ayet)
“Ulâike aleyhim salevâtun min rabbihim ve rahmeh”
“onların üzerinde salavat olur Rablerinden.”
Şimdi bu salavat, salat… Mesela, tasla naren hamiyeh, o ateşte pişen kuzuya, o kuzu çevirmesi var ya, ona verdikleri isimdir. Yani onun yerinde olmak da istemezsiniz değil mi? Ama pişmezse yenmez. İşte bu olayların içerisinde olanların üzerinde bu salavat olur. Yani bu olgunluklar bulunur. Pişmiş insan olur bunlar. Yani feleğin çemberinden geçmiş derler ya, yani adam iyice olmuş, yetişmiş, olgunlaşmış. Ve onların üzerinde rahmet olur. Ne demek? Hep merhamet, hep insanlara iyilik yapmaya çalışırlar. Böyle iyiyi, güzeli, doğruyu göstermeye gayret ederler.
“ve ulâike humul muhtedûn”
“işte mühtediler onlardır. Sabreden kişilerdir. Yani doğru yolda olan insanlardır. Doğru yoldadırlar onlar.”
Cenab-ı hak cümlemizi böyle doğrulardan olanlardan eylesin. Evet, ezan okundu. Ara veriyoruz. Sonra soru ve cevapla devam edeceğiz inşallah.