Bakara Suresi’nin 139. Ayetindeyiz. Allahu Teala bu ayetinde şöyle buyuruyor; “Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn” eğer sana karşı delil getirmeye, seni susturmaya çalışırlarsa, de ki; Allah konusunda mı bana delil getiriyorsunuz? O bizim Rab’imizdir. Sizin de Rab’inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizinki de sizedir. Biz O’nun için kendi içimizi saflaştırmışız. Yani O’nun için ihlaslı hale gelmişiz. Katıksız bir şekilde O’na yönelmişiz. “Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ” , şöyle mi diyorsunuz? İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakup’un torunları yahudiydi, diyorsunuz veya hristiyandı, nasraniydi diyorsunuz. “kul e entum a’lemu emillâh” Peki siz mi daha iyi biliyorsunuz Allah mı? “ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh” kendi yanında, Allah’tan yana şahitliği olan, Allah’ın bildirdiği bir konuda şahitliği olan kişinin, o şahitliği gizleyen kişiden daha zalim kim olabilir. “ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn” Allah sizin yapmakta olduğunuz şeyden habersiz değildir. “Tilke ummetun kad halet” bunlar birer ümmetti geldi geçtiler. “lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum” onların kazandığı onlara, sizinki de size “ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn” onların yaptıklarında size soru sorulacak değildir. Şimdi biliyorsunuz, yani geçen hafta da okumuştum, bu sayfanın başındaki ayette, onlar diyorlardı ki, ya Yahudi olacaksınız ya da Hıristiyan olacaksınız yola gelmiş olmak için. Allahu Teâlâ da hayır. İbrahim’in dosdoğru dininden olun demişti. Ama bu gün okuduğumuz ayetlerde de diyorlar ki, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları, hepsi Yahudi veya Hıristiyan’dı. Yahudiler diyordu ki bunların hepsi Yahudi’ydi. Biz İbrahim’in soyundanız diyorlardı, doğru. İbrahim(a.s)’ın oğlu İshak (a.s.), onun oğlu Yakup(a.s.), onun soyundan gelen İsrail oğulları. Tamam. Onun soyundansınız. Fakat soydan olmak bişey ifade etmez ki. Hıristiyanlar da diyor ki; “biz soy olarak İbrahim’in soyundan değiliz ama inanç olarak İbrahim’deniz” diyorlar. Biliyorsunuz, Mekkeli müşrikler de diyorlar ki; “biz soy olarak İbrahim’den geliyoruz.” çünkü İbrahim(a.s.)’in bir oğlu olan İsmail’in soyundan geliyorlar. Ondan sonra biraz daha ileri gidiyorlar. İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakup’un torunları, Yahudiler diyor ki “Onların hepsi yahudiydi.” Hıristiyanlar da diyorlar ki “onların hepsi Hıristiyan’dı.” Yahudiler soy açısından kendilerini bağlıyorlardı. Hıristiyanlar da yol açısından biz onların yolundayız onlar bizim yolumuzda idiler, diyecek noktalara kadar geliyorlar. Öyle olunca da herkesin Yahudi ya da Hıristiyan olması gerektiğini söylüyorlar. Yani kurtuluşa ermenin başka yolu yok. Ya Yahudi olacaksınız ki kurtuluşa eresiniz. Ya da Hıristiyan olacaksını ki kurtuluşa eresiniz. Mesela bir hıristiyana sormuştum. “Bir kişi herhangi bir yerde doğsa, büyüse ve ölse, hiç kilise görmemiş olsa, İsa(a.s.)’dan bir şey duymamış olsa, hiç kimseden bir eğitim almamış olsa, bu nereye gider?”diye sormuştum. “Cehenneme gider.” demişti. “Neden cehenneme gider?” dedim. “Çünkü ilk günahtan dolayı, vaftiz olmadı ki günahtan kurtulsun.”dedi. Yani suyun içine batırılacak ki günahtan kurtulsun cennete gitsin. O suyun içine batırıldı mı ömür boyu günah işlese de cennete gidiyor. Suyun içine batırılmadı mı, ne yaparsa yapsın cehenneme gidiyor. Şimdi burada kendi duygularına uygun bir din anlayışı ortaya koyuyorlar. Yani bu din anlayışında aklın yeri yok. Yani bu su ne olacak diye sorsanız, bilemeyiz diyecekler. Diyorlar zaten. İşte bu fıtrata uygun bir din anlayışı değil. Onun için İbrahim(a.s.)’ın dini dosdoğru bir dindir. Olay şu; İnsanlar duygusal davrandıkları zaman artık söz biter. Yapacak bir şey yok. Ne yaparsan yap duygusal davranıyor. O zaman yapacak tek bir şey oluyor, bu Ayet-i Kerime’de belirtildiği gibi “Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi”, de ki siz bize Allah konusunda mı delil getiriyorsunuz? Biz sizi Allah’ın dinine çağırıyoruz. Bakın siz de kabul ediyorsunuz. Sizin kitabınızda da son peygamberin geleceğinden bahsediliyor. O’nun yapacaklarından bahsediliyor. Bunda herhangi bir şüpheniz yok. Gayet iyi bildiğiniz şeye çağırıyoruz. Şimdi orada aklını kullanmayıp da, duygusallaşmış olan insanlara söyleyecek ne var? İşte şu ayet var. “Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ” Rabbimiz olan Allah konusunda mı bize delil getiriyorsunuz? Öyle de onlara. “ve rabbukum” O sizinde rabbiniz, ne yaparsanız yapın. “ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum” bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Biz bizim yaptıklarımızın hesabını vereceğiz, siz de sizin yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz. Yani şükür ki Allahu Teâlâ bir başkasının hesabını bizden sormuyor, yoksa hepimiz yanmıştık. “ve nahnu lehu muhlisûn” biz onun için ihlaslı kimseleriz. Şimdi mesela bu Ayeti Kerime’yi kendimiz için düşünelim. Allahu Teâlâ bu ayeti kerimeyi peygamber efendimiz ile Yahudi ve Hıristiyanların arasındaki ilişkiyi anlatmak için indirmiş değildir ki, bundan bizimde istifade etmemiz lazım. Biliyorsunuz Kuran-ı Kerim’de ayet var Maide suresinde Allahu Teâlâ orada Yahudi ve Hıristiyanlara diyor ki, 118.sayfada 68. Ayet, “Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in” hiçbir temel üzerinde olmazsınız, hiçbir temeliniz olmaz. “hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle” Tevrat’ı ve İncil’i ayakta tutuncaya kadar, Tevrat’a ve İncil’e uyuncaya kadar. Tevrat ve İncil ne diyor? Son peygambere inanın diyor. O zaman “ve mâ unzile ileykum min rabbikum” Rabbinizden size indirilmiş Kuran’a da uyuncaya kadar, hiçbir temeliniz olmaz diyor Allahu Teâlâ. Peki bu iki kere iki dört eder derecede açık. Ama buna rağmen duygusal davranıyorlarsa şöyle diyor Allahu Teâlâ, “ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr” sana rabbinden indirilen şey onların çoğunun taşkınlığını ve kafirliğini arttıracaktır. Ne demek? Şimdiye kadar birçok şeye inanıyorlardı. O inandıkları şey Kuran-ı Kerim’de de haber verilince inanmamaya başladılar. Sırf karşı çıkmak için. Her ayet onların kâfirliğini ve taşkınlığını arttırıyor. Peki, şimdi bir başka soru. Muhammed(s.a.v.)’ten sonra bir nebi gelseydi o bize ne diyecekti? “lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Kurane” (NOT:AYET OLMADIĞI İÇİN YEŞİL YAZDIK!!!!) Kuran-ı ayakta tutmadıkça hiçbir temeliniz olmaz diyecekti. İnsanlar maalesef akıllarını değil duygularını öne alıyorlar. Yanlış tercihler yapıyorlar ve o yanlışlarının savunucusu oluyorlar. Yanlışları savunmak içinde yalana sarılıyorlar. Çünkü doğruyu söyleyecek olsalar, yanlışlarını savunmaları mümkün değil. İşte bu gün bizim karşılaştığımızda aynı durum. İnsanlara diyoruz ki elinizdeki Kuran’ı okuyun. Okuyorsunuz. Ezberliyorsunuz. Bunun için okuma yarışmaları düzenliyorsunuz. Talebeler topluyorsunuz, şu kadar hafız yaptım diye övünüyorsunuz. Tamam, işte o Kuran-ı Kerim’e uyun dediğiniz zaman onlarda bize karşı Allah konusunda delil getirmeye çalışmıyorlar mı? Yani Kuran’a uyun dediğimiz zaman, hemen yanında “siz peygamberi inkâr ediyorsunuz” demeye başlıyorlar. “Sünneti inkâr ediyorsunuz” demeye başlıyorsunuz. Peki siz bunu nerden çıkarıyorsunuz? Kuran mealcileri diye bir takım var oradan çıkarıyoruz. Herkes kendinden sorumludur. Kuran-ı Kerim’e uyduğun zaman, Kuran sana peygambere uymayı emretmiyor mu? Kuran sana peygamberin konumunu en iyi şekilde peygamberini anlatmıyor mu? Ama yok öyle değil diyorlar. Oda yetmiyor. İkinci adım, “bizim ulemamız şöyle yapmıştır, böyle yapmıştır” diyor. Şimdi gösteriyorsunuz Allahu Teala şöyle diyor, böyle diyor, diye. Bakıyor, bakıyor. Ondan sonra çekip gidiyor. Arkasından sonra bir sürü laflar. Allah’ın kitabı bir kenara bırakılıyor. Resulullah’ın sünneti bir kenara bırakılıyor. Bir kısım ulemanın görüşleri Kuran ve sünnet yerine geçiyor.Peki Allahu Teâlâ ayetlerde diyor ki “ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn”eğer ya babalarınız bir şeyi akıl edemiyor ve doğruyu bulamamışlarsa ne olacak. Onun için bize de düşen tıpkı bu Allahu Teala’nın dediği gibi davranmaktır. Sana Allah konusunda delil getirmeye çalışırlarsa, delil getirirken de falanca kitapta şu var filanca kitapta bu var gibi falan falan diye sıralayarak getiriyorlar, ne yapalım Allah’ın kitabında da bu var diyeceğiz.
YAHYA ŞENOL: İnternette bir sayfada şöyle bir yorum vardı. Yani siz ne kadar doğruyu söylüyor olsanız bile biz çoğunluğa tabi olmak zorundayız. Bu yüzden sizin doğrularınıza uyamayacağız diyorlar.
—Yani biz bu 12 haziran seçimlerinde kaybedeceğiz öyle mi? Kardeşim biz siyasi parti değiliz bize uymanızı zaten istemiyoruz siz Allah ‘ın kitabına uyun. Yani herhangi bir kimseye şimdiye kadar gelin bize uyun dediğimiz oldu mu? “Gelin Allahın kitabına uyun” diyoruz zaten o Allah’ın emridir. O zaman bu ne demektir? Kusura bakma ya Rabbi biz çoğunluğa uyarız, demektir. Bunun başka bir anlamı yok. Şimdi birisi de bugün duydum, bir sohbet yapmış internette dolaşıyormuş, cevap veremiyor ya söylenen şeylere, “Sen kimin adına çalışıyorsun?” , kimin sözlerini kullanıyorsam onun adına çalışıyorum çok açık değil mi? İnsanları kime çağırıyorsak O’nun adına, O’nun rızası için çalışıyoruz. “Şu kadar kafir var, sen gelmişsin bizimle uğraşıyorsun.” Diyorlar. Kardeşim! Allah’ın ayetlerini ikinci plana atanlar kafir değilse, yeryüzünde hiçbir tane kafir yok demektir. Sen Allahın ayetlerinden rahatsız olacaksın, kafir olmayacaksın öyle mi? Bazıları zannediyor ki, kafir olmak için kafir kimliği çıkarmak lazım. Nüfus cüzdanında Müslüman yazıyor ya tamam. Ahirette cennetin kapısındaki meleklere gösterip gecerler. “Em tekûlûne” yoksa şöyle mi diyorsunuz. “inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ” Şimdi burada İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve onun torunları Yahudi idi Yahudiler, Hıristiyandı Hıristiyanlar söylüyor. Şimdi bunlar neden böyle diyorlar? Şimdi siz de duyarsınız, size karşı gelebilmek için ne kadar din büyüğü varsa bizim gibi düşünüyordu derler demiyorlar mı? “Sen ashabın yolundan ayrılıyorsun, biz ashaba uyuyoruz diyorlar.” Diyorlar. Peki ashap ne demiş? “Bilmiyorum.” Derler. Sen peygambere uymuyorsun. Peki peygamber ne demiş bu konuda? Yani sen ne demek istiyorsun ashap ve peygamber Kuran ‘a uymadı mı demek istiyorsun? Böyle şey olur mu? Kendileri bilir nasıl olsa bire siyasi parti değiliz. İnsanlara Allah rızası için doğruları anlatmaya çalışıyoruz. Uyarlarsa bizim artı veya eksimiz olmaz, uymazlarsa da bizim artı veya eksimiz olmaz.Biz isteriz ki Allahu Teala’nın emirlerine uysunlar ve kendilerini kurtarsınlar. İşte bakın Yahudi ve Hıristiyanlarda Kuran-ı Kerim’in şahadetiyle İbrahim(a.s)’ı, İsmail(a.s)’ı, İshak(a.s)’ı, Yakup(a.s)’ı ve torunlarını istismar ediyorlar. “Onlarda bizdendi” diyorlar. Siz onlardan mısınız acaba? Onun için Allahu Teala diyor “kul e entum a’lemu emillâh” Peki siz mi, daha iyi biliyorsunuz? yoksa Allah mı? “ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh” Kendi yanında olan bir şahitliği şahitlik ne demek, bir şeyi çok kesin bilmek demekti değil mi? Karşında görüyorsun, duyuyorsun, dokunuyorsun. Allah tarafından bir şahitliği gizleyen. Bu hangi şahitlik? Yahudi ve Hıristiyanlar için. Muhammed(s.a.v)’ın Allahın peygamberi olduğuna şahitlik. Çünkü, sinagogtan aldığımız bir cep ilmihali vardı. Peygamberleri yazıyor ve son peygambere inanıyor, O’nun gelmesini bekliyoruz, diyor. “Gelmesi gecikti ama gene bekleriz” diyor. Çok beklersiniz. Sizde gayet iyi biliyorsunuz ki bu gelen peygamber Allah’ın son peygamberidir. Çok iyi biliyorsunuz. Peki bu şahitliği neden gizliyorsunuz.Onun için Allahu Teala diyor ki? “ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh” Allah tarafından olan bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir.(cünkü Allah onu o kitaplarda yazmış onu koruyor.) “ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn” Allahu Teala yapmakta olduğunuz şeylerden gafil değildir. “Tilke ummetun kad halet lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn” İşte bunlar bir ümmettir, geldi geçtiler. Yani öncekiler geldi geçti. Bizim büyüklerimiz de geldi geçtiler. Yani peygamberimizden sonra gelen büyüklerimiz geldi gittiler. Allahu Teala onları bize sormayacak bizi de onlara sormayacak. Ne diyor Allahu Teala, “ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn” Onların yaptıklarından size soru sorulacak değildir. Onlar ne yaptı diye sorulmayacaktır. Ve onlara karşı da bizim hiçbir sorumluluğumuz yoktur. Cenab-ı Hak bize sormayacak, falanca âlime niye uymadın, diye. Ama Kuran-ı Kerim’e niye uymadın, peygamberi niye hayatına örnek almadın, niye onun gösterdiği gibi yaşamadın, diye soracak. Çünkü bunların hepsi Kuran-ı Kerim’de var. Mutlaka dik durmak zorundayız . Zaten sevap böyle kazanılır. Hepimizin önünde, bir imtihan gereği, bizi yolumuzdan saptıracak engeller vardır. Yani bu engelerle falan karşılaştı ben karşılaşmayacağım diye bir şey yok, hepimiz karşılaşacağız. Eğer eğilmez dik durursanız, işte İbrahim(a.s) dik durdu biliyorsunuz ve kazandı. İşte buna benzer ayetler, içinde bulunduğumuz günler açısından o da önemli. 548.sayfada 4.ayet “Kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meahu” sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda güzel bir örnek vardır. “iz kâlû li kavmihim innâ bureâu minkum ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi” kavimlerine şöyle demişlerdi, biz sizden uzak kimseleriz. Allah ile kendi aranıza koyup ibadet ettiğiniz putlardan da uzak kimseleriz. Kesin tavır koydular. “kefernâ bikum” biz sizi tanımıyoruz, ve “bedee beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bagdâu ebeden” aramızda düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır, ebeden, sonuna kadar “hattâ tû’minû billâhi vahdehû”Allah’ın birliğine inanıncaya kadar, inandığınızda biter. İşte sizin için burada güzel bir örnek vardır. Yani gerektiğinde bunu söyleyeceksiniz. İbrahim(a.s) bu sözü ne zaman söyledi? Ateşe atıldıktan sonra söyledi. Çünkü artık aradaki bütün ilişkiler bitti. Babası da kovmuştu O’nu biliyorsunuz. Ama babasına bir söz söylemişti “Ben senin için Allah’tan af dileyeceğim.” demişti. İşte Allahu Teala burada diyor ki “illâ kavle ibrâhîme li ebîhi” İbrahim’in babası için söylediği söz sizin için örnek değildir. “le estagfirenne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şey’İn” senin için Allah’tan bağışlama dileyeceğim, ama senin için Allah’tan yana hiçbir şeye gücüm yetmez. Yani benim herhangi bir yetkim olduğundan değil ben sadece dileyeceğim demişti. Ve bunun için de duasını yapmıştı “Rabbenâgfirlî ve li-vâlideyye ve lil-Mü’minine yevme yekûmü’l-hisâb.” duası İbrahim’in duasıdır. “Ya Rabbi beni affeyle,anamı babamı ve hesap günü bütün müminleri affeyle” diye dua etmişti. “rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr” biz sana güvendik, sana yöneldik ve dönüş sanadır. “Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû” Rabbim! bizi kafirler için bir fitne vesilesi yapma “vagfir lenâ rabbenâ” Ya Rabbi! bizi affeyle, “inneke entel azîzul hakîm” çünkü sen aziz ve hakimsin, güçlüsün, doğru karar verirsin. “Lekad kâne lekum fîhim usvetun hasenetun” sizin için onlarda güzel bir örnek vardır. “li men kâne yercûllâhe vel yevmel âhir”Allah ve ahiret gününü umanlar için güzel bir örnek vardır. “ve men yetevelle fe innallâhe huvel ganiyyul hamîd” kim yüz çevirirse Allah hani ve hamidir, yani Allahu Teala güçlüdür, ne yaparsa güzelini yapar. Şimdi siz böyle dik durursanız ne olur? Fetih suresinin son ayetinde Allahu Teala müminleri bi şekilde vasıflıyor. “Muhammedun rasulullah” Muhammed Allah’ın elçisidir. 48.sure geriye doğru, 514. sayfa “Muhammedun resûlullâh” Muhammed Allah’ın elçisidir, “vellezîne meahû” O’nunla birlikte olanlar, “eşiddâu alâl kuffâr” kafirlere karşı sağlam dik dururlar, “şedid” denmesi çok sağlam çok dik duruşlu “ruhamâu beynehum” kendi aralarında merhametli. Kafirlere karşı tavizsiz, kendi ararlında merhametli, “terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen” ruku ve secde ederken görürüsün onları, Allah’ın ikramını ve rızasını arıyorlar, “sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd” simaları yüzlerinde secde izinden bellidir, onların şekillerini şemaillerini secde izinden anlarsın, “zâlike meseluhum fît tevrât” Tevrat’taki örnekleri böyledir, “ve meseluhum fîl incîl” İncil’de de böyle anlatılır onlar, “ke zer’in ahrace şat’ehu” bitki gibidir ki orta kısmı çıkarılmış, “fe âzerehu festagleza” onu güçlendirmiş ve kalınlaştırmış, “festevâ alâ sûkıhî” kendi gövdesi üzerinde duruyor, “yu’cibuz zurrâa”ve çiftçileri hayran bırakıyor. Ne güzel bir ekin diye, yatmıyor sağa sola. “li yagîza bihimul kuffâr”…diğer çiftçiler bundan rahatsızlık duyarlar. Burada “kuffar”a diğer çiftçiler de diyebilirsiniz. Dik duran insanlardır, kâfirleri kızdırırlar. Tavizsiz oldukları için. Boyun eğmedikleri için. “vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ” Allah’a inanan ve iyi iş yapanlara bağışlanma ve ecir vardır. Dik durma sağlam durma, bunu yaptığınız zaman karşı taraf sizden çok rahatsız olur.Sizse sert derler, tavizsiz derler çok çeşitli vasıflar söylerler.Niye? Boyun eğmediğiniz için. Bütün mesele o. Yani bir Ayet-i Kerime’de var, kalem suresinde “Veddû lev tudhinu fe yudhinûn” isterler ki, siz onlara yağ çekesiniz, onlar da size yağ çeksin. Birbirinize yalan söyleyeceksiniz, o da biliyor yalan olduğunu sen de, ama bu hoşlarına gider. Ama böyle dik durursanız ne olur tekrar 549. sayfaya dönüyoruz, 7.ayet “Asâllâhu en yec’ale beynekum ve beynellezîne âdeytum minhum meveddeh” belki Allah sizinle, size karşı düşmanlığı olan iki kişiler arasında bir sevgi oraya çıkarır. Sizin bu dik duruşunuz, bu kendinize olan güvenininiz. İnancınıza olan güveniniz karşı tarafın size yumuşamanıza sebep olur. Çünkü zaten haklı olduğunuzu biliyor. Ve size karşı bir sevgi ortaya çıkarır. “vallâhu kadîrun” Allah’tır ölçüleri koyan, “vallâhu gafûrun rahîm” Allah bağışlar ve merhamet eder. Şimdi burada çok önemli bir husus var. Kafirlere karşı bu derece dik duruş, kesin tavır. Şimdi seçim mahallindeyiz, bu sırala her tarafta işte oy vermek kafirliktir, falan diye bir takım şeyler dolaşıyor. Buraya kadar olan kısımla herhalde onları haklı görecek bir takım şeyler var değil mi? Şimdi bakalım Ayet-i Kerime’lerde Cenabı Hak peygamberimize ve tabi bize bir emir veriyor. Diyor ki “ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu” TAHA SURESİ 114. ayet Kuran’ın vahyi tamamlanmadan acele ile hüküm verme. Kuran demek Kuran-ı Kerim’in tamamı için de kullanılır, oradaki ayetler kümesi için de kullanılır.Yani ilgili ayetlerin tamamını görmeden acele ile hüküm verme. Şimdi biz buraya kadar olanla hüküm verirsek herhalde bir sürü insanla küsmemiz gerekir. İşinizi bırakmanız gerekirdi mi?Bi taraflara gitmeniz gerekir. Ama bakalım şimdi. Tamamlayan ayetleri okuyacağız.Diyor ki Allahu Teala, “Lâ yenhâkumullâhu anillezîne lem yukâtilûkum fîd dîni” din konusunda sizi öldürmeye kalmamış kimselere karşı Allah size yasak koymaz. Burada birtakım dostluk kurma yasağı var, surenin başında “ve lem yuhricûkum min diyârikum” sizi ülkenizden çıkarmamış olanlara karşı da bir yasak koymaz. Hangi konuda “en teberrûhum” onlara iyilik yapmanız konusunda bir yasak koymaz. O zaman dik durmak başka, iyi insan ilişkileri içinde bulunmak başka değil mi? Kendi prensiplerinizden taviz vermeyeceksiniz. Dik duracaksınız.İnancınızı yaşayacaksınız. ama karşı inanca sahip olan kimseler sizin yaşama hakkınızı kabul ediyorsa, yaşama hakkınıza saygı gösteriyorsa, iyilikte bulunmayı Cenabı Hak yasaklamaz “ve tuksitû ileyhim” onlara karşı dengeli davranmanızı yasaklamaz, hatta üstelik “innallâhe yuhıbbul muksitîn” Allah dengeli davrananları sever.Yani insanların inanç hürriyetini Allahu Teala verdiğine göre, sen sadece kendinde sorumlusun, sen dik durursun, sen inancını bütün açıklığıyla her şeyiyle gösterirsin karşı tarafa, asla taviz vermezsin ama o insana karşı gene iyilik yaparsın bu hakkın bir emridir. Niye? Senin yaşama hürriyetine saygı göstermiş ve senin o ülkeden sürgün edilmeni asla düşünmüyor. “İnnemâ yenhâkumullâhu” Allah sizi sadece şundan yasaklar, yasak sadece şuradadır diyor. “anillezîne kâtelûkum fîd dîni” inancınızdan dolayı sizinle savaşan başka sebepten değil.Sırf inandığınız için, sırf ben müminim bu inancım, dik duruyorum, bundan dolayı seni öldürmeye kalkarsalar, “ve ahrecûkum min diyârikum” ve sizi ülkenizden çıkarmış olurlarsa “ve zâherû alâ ıhrâcikum” çıkarılmanıza destek verirlerse. Şimdi İbrahim(a.s.) dönelim bu üç şeye bakalım. İbrahim(a.s.) artık arada bütün ilişkiler kopmuştur diye ilanını yapmadan önce, Nemrut onu ateşe attı mı? Yani öldürülmesine karar verdi ve uygulamaya soktu. Peygamberimiz (s.a.v.) ölümüne kesin karar verilip uygulamaya geçilinceye kadar Mekke’yi terk eti mi? Onlarla iyi ilişkilerini sürdürdü değil mi sonuna kadar. Onun için ayetleri eksik alırsanız sonuç yanlış olur. O kümeyi tamamlayacaksınız. Ondan sonra devam ediyor. “ve zâherû alâ ıhrâcikum” ülkenizden çıkaran, Peygamberimiz(s.a.v.)’i çıkmak zorunda bırakan Mekkeliler değil miydi? Ve birbirlerine destek olmamışlar mıydı bu konuda? Onun için inancınızdan dolayı öldürmeye kalkan, inancınızdan dolayı ülkenizden çıkaran, inancınızdan dolayı ülkenizden çıkaranlara karşı destek verenler bu üçüne karşı Allah yasak koyuyor. Onun dışındakilere yok. “Efendim benimle mücadele ediyor!” Tabii ki edecek. “Öyle diyorsun, ama adam şöyle yapıyor, böyle yapıyor.” Yahu kardeşim, o adam dediğin mümin insanlar değil. Mekke’nin müşriklerini düşünün peygamberimiz hakkında ölüm kararı alıncaya kadar peygamberimiz oradan çıkmayı düşünmemiştir. Şimdi işte burada diyor ki Allahu Teala “en tevellevhum” bak bu kelime çok önemli. “tevellevhum”. Onları veli edinmenizi yasaklamaz. (NOT:TAM OLARAK ANLAŞILMAMIŞTIR BURASI.) sizi öldürmeye kalkan, ülkenizden çıkaran, çıkarılmanıza destek verenleri veli edinmenizi yasaklar. Veli ne demek? Veli demek, bir konuda bağlayıcı söz söyleme yetkisine sahip olan kişi demektir. Yani siz bir çocuğun velisi olduğunuz zaman okul idaresine gitseniz, ben çocuğu buradan başka bir okula alacam deseniz, çocuk da “Ben gitmiyorum!” dese okul idaresi sizi mi dinler, çocuğu mu dinler. Veliyi dinler. İşte veli bu. Tamam, vali var mesela aynı kökten. Bak diyor ki burada sizi öldürmeye kalkmamışsa, yani ayeti olumlu tarafından düşündüğümüzde, sizi öldürmeye kalkmamışsa, ülkenizden çıkarmışsa, çıkaranlara destek vermemişse veli edinmenizi yasaklamaz, manası o. Peki o zaman bu seçim zamanında mesela şimdi Türkiye’yi ele almayalım. Şu seçime giren partilerden ben kâfirim diyeni ben hatırlamıyorum. Belki vardır. Büyük partilerin hepsi de Müslümanlığı kimseye vermiyor şuanda. Sadettin ÇULCU’nun ,rahmetli, Tercüman’da GONK diye yazdığı yazda vardı. Bir çoğunuz hatırlarsınız. “Allah adı zikredelim evvela, seçim günü vacip oldu her kula” diye bikere yazmıştı hiç unutmuyorum. Yani Türkiye’de böyle bir mesele yok herkes Müslüman olduğunu söylüyor. Dünyanın neresi olursa olsun. Orada seçime giren partilerin hiçbirisi Müslüman değil. Bir gurup diyor ki “Biz bunları buradan sürdürelim.” Bir gurupta diyor ki “Bunların yaşama hakkına, bu günkü moda tabirle demokratik haklarına saygılıyız.” O zaman saygılıyız diyenlere oy vermek, Müslüman olmadıkları halde okuduğumuz Ayet-i Kerime’ye göre nedir? Akıllılık gereğidir. Yani Allah böyle bir yasak koymuyor. Peki orada koymadığına göre Türkiye gibi kafir olduğunu söylemeyen Müslümanlık konusunda, hele seçim zamanında, yarışa giren partilere sana göre iyi olduğunu düşündüğün dinin için daha faydalı olduğunu düşündüğün kişiye oy vermeni yasaklar mı Kuran-ı Kerim? Onun için buna da dikkat edin. Bizim geleneksel en büyük hatamız şudur. En büyük hatamız. Ayetlerden böyle cımbızlamasına alıyorsunuz. Mesela Mümteine Suresi’nin en başında şu var. İlk ayet diyor ki Allahu Teala “Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe” benim ve sizin düşmanlarınızı veliler edinmeyin diyor. Hâlbuki öbür tarafta da edinebilirsiniz dedi. ama edinmeyin dediklerinin özellikleri neler “tulkûne ileyhim bil meveddeti” onlar karşısında sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz “ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk” halbuki onlar size gelen gerçeği yalanladılar bir. Tamam peki “yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum” sadece Rabbiniz Allah’a inandınız diye sizi ve Resulü çıkarıyorlar ülkenizden, bu üç kırmızı ilkeden birisi var mı? Ülkenizden çıkarıyorlar. Zaman böyle birini veli edinebilir misiniz? Ya ben sana oy veriyim bir ana önce iktidara gel beni buradan at. Manası o değil midir? Sana oy veriyim iktidara gel hemen beni bir an önce öldür. Zaten borçlarımı da ödeyemiyorum falan diye. O zaman demek ki, Allahu Teala bu ayette bu gerekçeyle, öbür gerekçeyi birlikte zikrediyor. Sen bir tanesini alıyorsunuz. Yani sen sadece tuzla yemek yapabilir misin? Olur mu? E sadece suyla olur m?u sadece yağla olur mu? bunların hepsini birleştirmelisin. Kuranı Kerim’in ilgili ayetlerinin tamamını birleştirmezsen vardığın sonuç yanlış olur. Ama bizde geleneksel hatadır, böyle parçacı yaklaşımlarla ayetlere anlam verilir. Ve çok yanlış sonuçlara varılır. Onun içinde bunun sıkıntısını biz Müslümanlar olarak hep çekeriz. Böylece dersimizin sonuna gelmiş olduk.
NOT: BAZI YERLERİ ANLAYAMADIĞIM İÇİN BÜYÜK HARFLARLE NOT YAZDIM
TURGUT ÇETİN