Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Vel akibetu lil muttakin. Vessalatu vessalumu ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Birkaç haftadır İbrahim (A.S)la ilgili ayetler okuduk. Şimdi Bakara suresinin 124. ayetinden itibaren geçtiğimiz haftaların adeta bir özetini yapmış olacağız. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor Estaizubillah: “Ve izibtela ibrahime rabbuhu bi kelimatin fe etemmehun” “Rabbi İbrahim’i bir kısım kelimelerle ağır bir imtihandan geçirdi.” Yani bazı emirler vererek ağır bir imtihandan geçirdi. “fe etemmehun” “O da o imtihanları tamamladı.” Yani mesela bugünkü ifadeyle yüz puan aldı.
Ondan sonra ne dedi Allah-u Teâlâ: “kale inni cailuke lin nasi imama” “Ben seni insanlara imam yapıyorum.” dedi. Yani imtihanı kazanınca imam olmayı hak etti. Tabi imam camideki imam değil, insanların önderi anlamına geliyor. Camideki imam da ön tarafa geçer namaz kıldırır. Ama bu camideki imamlık da dahil, hayatta her sahada önderlik anlamına geliyor.
“kale ve min zürriyeti” “Dedi ki…” İbrahim (A.S) “… benim soyumdan da olsun.” “kale la yenalu ahdiz zalimin” Allah-u Teâlâ “Dedi ki yanlış yapanlara benim bir taahhüdüm bir sözüm olmaz.” Demek ki zürriyetinden de soyundan da imam olmak isteyenler varsa, onlar da çalışacaklar, imtihanı kazanacaklar. Öyle, sorulara yanlış cevap verenlere bir şey yok.
Okuduğumuz ayetlerde biliyorsunuz, Mumtahine suresinin 4. ayetinde Allah-u Teâlâ İbrahim (A.S)’ı bize örnek gösterdi. Örnek gösterdiğine göre bizim de hedefimizin ne olması gerekir? Söyleyin bakalım. Şimdi sizi imtihan ediyorum. Arkasından imamlık yok ama. Hedefimizin ne olması lazım? İmamlık. İmamlık. Bakın İbrahim (A.S) imtihanı tamamlayınca Allah ne yaptı Onu? İmam yaptı. O zaman bizim de hedefimiz imamlık. Şimdi hanımlar diyecek ki biz ne yapalım? Canım camideki imamlık değil, bir şey olmaz. Siz de kendi aranızda imamlık yapabilirsiniz. Ama önder olmak, yani siz bulunduğunuz sahanın önderi olacaksınız. Hangi saha olursa olsun. Her şeyde önder.
Peki bunun başka ayeti var mı? Hatırlayanınız var mı? Furkan suresi. 365. sayfayı açın. Evet burada Cenab-ı Hak kendisinin kullarıyla alakalı şeyler söylüyor. Tamam, 74. ayet. Şimdi “Ve ibadur Rahman” diyor. “Rahmanın kulları.” (Furkan 63). Rahmanın kullarının özelliklerini saydıktan sonra 74. ayette şöyle diyor: “Vellezine yekulun” “Onlar şöyle derler.” “rabbena heb lena min ezvacina ve zurriyyatina kurrate a’yun” “Eşlerimizden ve soylarımızdan göz aydınlığı kişiler bize lutfeyle.” Şimdi eş derken bizde hemen kadınlar akla gelir. Eş kelimesi Türkçede olduğu gibi Arapçada da hem kadın için hem erkek için kullanılır. Duayı kadın yapıyorsa eş dediği erkektir, erkek yapıyorsa kadındır.
“rabbena heb lana” “Yarabbi bize hibe et.” “min ezvacina ve zurriyyatina” yani “İkramda bulun eşlerimizden ve çocuklarımızdan.” Soyumuzdan… İbrahim (A.S) da dedi ya benim soyumdan da olsun diye. “kurrate a’yun” “Göz aydınlığı olacak kişiler.” Biz Türkçede yüzümüzü ak edecek ifadesini kullanıyoruz. Yüzümüzü ak edecek kimseler lutfeyle. Ondan sonra ne dememiz isteniyor bizden? “vec’alna lil muttekıyne imama.” “Bizleri muttakiler için imam yap.” diyoruz.
İbrahim (A.S)’a ne dedi Allah? “inni cailuke lin nasi imama” dedi. “Ben seni insanlar için imam yapıyorum.” Şimdi İbrahim (A.S)’ın durumu daha fazla, yani Müslüman olsun olmasın tüm insanlığın önderi. Bizim için de muttakilere imam yap dediğimiz zaman, zaten tüm insanlığım önderi haline gelmiş oluyorsunuz. O zaman, muttakilere imam olma hedefi her Müslümanın hedefidir değil mi? Her Müslümanın hedefidir.
Allah-u Teâlâ bize bu manada bir başka dua daha yaptırıyor. Mesela 149. sayfayı açın. 162. ayet-i kerime (En’am). Orada bize şöyle bir emir daha veriyor: “Kul…”, şöyle söyle, yani şöyle dua et. “… inne salati ve nusuki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemin.” “De ki, benim namazım, kurbanım, yaşamam ve ölmem varlıkların sahibi Allah içindir.” Yani ben her yaptığım şeyi Allah için yaparım, başka bir şey için değil. İbadetim de öyledir, hayatım da öyledir, ölümüm de öyledir.
“La şerike leh” “Onun her hangi bir ortağı yoktur.” “ve bi zalike umirtu” “Ben böyle emir aldım.” “ve ene evvelul muslimin.” “Ben Müslümanların en önde olanıyım.” (En’am 163). Önde olana ne derler? İmam derler. O zaman Cenab-ı Hak hepimizin bir numara olmasını istiyor. Hepimizin bir numara olmasını istediğine göre, hepimiz her konuda bir numara olamayız. O zaman, hepimiz kendi sahamızda bir numara olmalıyız. Hangi işi yapıyorsak, ayakkabı boyacıysan, dünyanın en iyi ayakkabı boyacısı olman lazım. Ev hanımıysan, en iyi ev hanımı sen olacaksın. Aşçıysan, en iyi yemeği sen pişireceksin. Bir numara olacaksın her sahada.
(Burada Enes Hoca bir hatırlatmada bulunuyor)
Ha evet, bu aynı zamanda İbrahim (A.S)la da ilgili. Bak, “Kul inneni hedeni rabbi ila sıratin mustakıym dinen kıyamen millete ibrahime hanifa” “De ki, Rabbim beni doğru bir yola yönlendirdi. Sağlam bir dine, İbrahim’in dosdoğru dinine yönlendirdi.” İşte onun altında da o dua İbrahim (A.S)la alakalı. “ve ma kane minel müşrikin.” “O müşriklerden değildi.” (En’am 161).
Şimdi devam ediyoruz. Demek ki hepimizin hedefi ne olacak? Bir numara olmak olacak. Hangi işi yapıyorsak, onun en iyisi olmamız lazım. Yaptığımız iş ne olursa olsun. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın bizden istediği bu.
“Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna” “O Beyti …” Kabe-i Şerifi “… insanlar için bir mesabe, sevap kazanma yeri ya da insanların dönüp dolaşıp gelecekleri yer haline getirdik.” Çünkü oraya bir giden; bir daha, bir daha, bir daha gitmeyi arzu eder. Öyle bir yapısı var oranın. Zaten İbrahim (A.S)’ın da o şekilde bir duası var. “vettehizu mim mekami ibrahime musalla” “İbrahim’in makamlarını musalla edinin.” (Bakara 125)
Daha önce de söylemiştik, makam kelimesi Arapçada tekili de çoğulu da aynı olan kelimedir. Dolayısıyla cümlenin durumuna göre anlam verilir. “İbrahim’in durduğu yerleri dua yeri yapın.” Bu da çoğul olması gerekiyor. Çünkü İbrahim (A.S) duasında Allah-u Teâlâ’ya, “Yarabbi bizim Hac ibadetlerimizi yapacağımız yerleri göster” demişti ve oralarda ibadeti yapmıştı. Dolayısıyla Allah bize emrediyor. Diyor ki, “İbrahim’in dua yeri yaptığı yerleri siz de dua yeri yapın.” İşte; Arafat, Mina, Muzdelife, Safa, Merve, şeytan taşlama yeri öyle. Yani şu anda insanların Makam-ı İbrahim dedikleri yer değil. Orası değil.
“ve ahidna ila ibrahime ve ismail” “İbrahim ve İsmail’e görev yükledik.” “en tahhira veytiye lit taifin” “Beytimi tavaf edenler için temizleyin.” “vel akifin” “Orada itikâf edenler için.” “ver rukkais sucud.” Rüku ve secde edenler için temizleyin.”
Enes Hoca! burada bir şey aklıma geldi. Senin de geldi mi? Namaz kılma da taharetin delillerinden birisi de budur her halde?
Yahya Şenol: Yazdık falanca kitapta.
Yazdınız mı? Falanca kitapta var değil mi? İyi. Yani benden önce gelmişti aklınıza. Tamam. Yani Beyti namaz kılanlar için temizleyin dendiğine göre, namaz kılanların elbisesinin de, yani namaz kılacağı yer temiz olacağına göre, kendisinin, elbisesinin de temiz olması lazım.
“Ve iz kale ibrahimu rabbic’al haza beleden amine” “Bir gün İbrahim şöyle dua etmişti…” Cenab-ı Hakka “… Yarabbi şurasını güvenli bir şehir yap.” (Bakara 126). Çünkü ayetlerden de net bir şekilde anladığımız gibi İbrahim (A.S) oraya geldiği zaman orada yerleşim yoktu. Nuh (A.S) zamanında kumlar altında kalmış, henüz bina yok. İbrahim (A.S) temellerini bularak yükselmişti. Adem (A.S)’ın yaptığı temelleri bularak binayı yükseltmişti. İşte orada dua ediyor. Burasını diyor güvenli bir şehir haline getir Yarabbi. Güvenli bir şehir. Demek ki, burada insanlar gelsinler, otursunlar, yerleşsinler diyor.
“verzuk ehlehu mines semerat” “Ve burada oturanları da meyvelerle rızıklandır.” diye dua ediyor. “men amene minhum billahi vel yevmil ahir” Burada oturanlara o meyveleri ver ama “Allah’a ve ahiret gününe inananlara” ver. İnanmayanlara bir şey verme diyor. Yani sadece inananlar yesinler buranın meyvelerinden, inanmayanlar yemesinler diye dua ediyor.
Allah-u Teâlâ da diyor ki, “ve men kefera fe umettiuhu kalılen summe adtarruhu ila azabin nar” “Kâfir olana da veririm…” diyor. Yani Mekkeli olup da kâfirse o da yer. “… onu bir müddet, kısa bir süre nimetlendiririm.” Yani dünya hayatındayken ona nimet veririm. “… sonra onu o cehennem azabına mecbur bırakırım.” diyor. “ve bi’sel masiyr.” “Ne kötü hale gelmektir o.” (Bakara 126).
İtibarlıyken, imkânlar varken, her türlü meyvelerden, nimetlerden yerken cehennem azabıyla yüz yüze gelmek. Ne kötü hale gelmektir o. Mekke’de oturmak Müslüman olmak manasına gelmez. Zaten, işte İbrahim (A.S)’ın soyundan gelen İsrail oğulları, Kuran-ı Kerimde hep anlatılıyor. Ya da Mekkeli müşrikler.
Bir insanın annesinin, babasının şu ya da bu olması, o kişinin iyi olduğu manasına gelmez. Ne oturduğunuz yer, ne aldığınız eğitim, ne aileniz sizin Müslüman olmanız için yeterli değildir. Müslüman olmak ahreti dünyaya tercih etmeyi gerektirir. Bu da dünyanın en zor işidir. En zor işidir. Çünkü dünyaya karşı insanların çok büyük bir arzusu vardır. Ahireti dünyaya tercih etmeyi gerektirir. Yoksa gerçekleri herkes kendi çapında az çok bilir.
“Ve iz yerfeu ibrahimul kavaide minel beyt” (Bakara 127). İbrahim o Beytin… yani işte, Allah-u Teâlâ Al-i İmran suresinde (96. ayet) diyor ki: “İnsanlar için konmuş olan ilk bina, üstü kapalı yapı, içerisinde gecelenebilecek yapı elbette Mekke’deki o binadır. Bereketlidir. Tüm âleme yön gösterir.” Bugün de yapılan çalışmalarda Kâbe’nin bulunduğu yerin, kara parçalarının tam orta noktası olduğu yapılan ölçümlerle ortaya çıkmış. Onun için onun hemen yanı başında büyük bir bina yaparak, Greenwich yerine saatlerin ayarlanması için orayı merkez yapmaya çalışıyor Araplar ki, çok doğrusunu yapıyorlar.
“Ve iz yerfeu ibrahimul kavaide minel beyti ve ismail…” “İbrahim o Beytin temellerini yükseltiyordu. İsmail de öyle. İsmail’le beraber.” Ve şöyle dua ediyorlardı: “rabbena tekabbel minna” Yarabbi bizden kabul eyle.” Kimseden bir ücret aldıkları yok. Orada kimse yok yani. Kimseden bir şey alacakları yok. O tamamen Allah rızası için olan bir iş. Ama gene de dua ediyorlar. “Yarabbi bizden kabul eyle.” “inneke entes semiul alim.” “Çünkü işiten ve bilen sensin.” (Bakara 127).
“Rabbena vec’alna muslimeyni lek” “Yarabbi bizi sana teslim olan iki kişi yap.” (Bakara 128). “Vec’alna muslimiyne lek” şeklinde kıraati de var. Çünkü yazıda fark etmiyor, sadece harekelemede fark ediyor. “Bizi sana teslim olanlar yap.” Üçüncü bir kişi daha var orada, Hacer validemiz. Bunu muslimeyni diye okuyanlar diyorlar ki, zaten birisinin annesi birisinin karısı, dolayısıyla ister istemez o da bu duanın içerisine girer. İlla da muslimiyne okumak gerekmez diye söylüyorlar.
“ve min zürriyyetina” “Yarabbi soyumuzdan da sana teslim olanlar olsun.” “ve min zürriyyetina ummeten muslimetel lek” “Sana teslim olan bir önderler gurubu olsun Yarabbi imamlar olsun.” “ve erina menasikena” Şimdi Kâbeyi yapıyorlar ya, artık hac yapılabilir. “Yarabbi bize hac ibadetimizi yapacağımız yerleri göster.” “ve tub aleyna” “Bizim tövbemizi kabul et.” (Bakara 128)
Zaten biliyorsunuz İbrahim (A.S) Kâbeyi yapıp da, işte hac yerlerini de Cenab-ı Hak İbrahim (A.S)’a gösterdiği zaman, haccını yaptığı zaman, Allah-u Teâlâ İbrahim (A.S)’a emir veriyor: “İnsanlar içerisinde o haccı ilan et” (Hac 27) diyor. O haccı ilan et. Peki bu haccı insanlar biliyor muydu acaba? 22. surenin 28. ayetini açalım, oradan kısaca bir oraya göz atmış olalım. 334. sayfa. “Sana yürüyerek ve bitkin binekler üzerinde gelirler ve her derin vadiden aşar gelirler.” (Hac 27).
Peki gelip de ne yapacaklar? “Kendi menfaatlerine şahit olsunlar.” (Hac 28). Çünkü o günler o haram aylarına rastlıyor. Orada büyük panayırlar, ticaret yerleri kuruluyor. Tarihin ta eski döneminden beri. Zaten orayı şehir yap diye dua edince, orayı büyük bir ticari merkez haline getiriyor Cenab-ı Hak. Önce ticaret yaparlar. Bizde ne yapıyorlar? Hacca giden adamın ticaret yapmasına karşı çıkarlar. Ya kardeşim önce ticaret diyor ayet. Gideceksin, ticaretini yapacaksın.
“Bilinen günlerde Allah’ın onlara rızık olarak vermiş olduğu enam cinsi hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar.” (Hac 28) Enam cinsi hayvan da; koyun, keçi, sığır, deve. ‘Belli günlerde’ diyor. İbrahim (A.S)’a, gelsin şu şu günlerde yapsınlar demiyor. Belli günlerde. O zaman ne demek bu? O insanlar o kurban bayramı günlerini herkes zaten biliyordu ve herkes o günlerde kurbanını zaten kesiyordu. Gelsin bu defa burada kessinler diyor. Başka ne yapsınlar?
Bir Katılımcı: Alışveriş yapsınlar.
Önce alışveriş yaptılar canım, daha sonra gene yapacaklar. Dur şimdi ibadet zamanı. “O hayvanlardan siz yiyin. Sıkıntı içerisinde, ihtiyaç içerisinde olanlara da yedirin.” (Hac 28). “Sonra da tefeslerini tamamlasınlar.” Yani Arafatda Minada şey, Muzdelife vakfelerini yapsınlar. “Adaklarını yerine getirsinler.” Adak dediğimiz şeydir, ihrama girdikleri zaman Cenab-ı Hakka verdikleri söz var. O zaman karı koca ilişkisi yok. O zaman yoldan çıkma yok. O zaman dövüş kavga yok. Onları da yerine getirsinler. “Beyt-i Atik’i de tavaf etsinler.” (Hac 29).
Şimdi bu neyi gösteriyor? Demek ki, kurban bayramı ta eskiden beri herkes tarafından; koyun, keçi, sığır ve devenin kesildiği bayram olarak kutlanıyormuş. Ondan sonra, ve aynı günlerdeymiş Aynı günlerdeymiş. Bu üç ayların ortasında. Üç aylar bizim geleneksel manada üç aylar değil. Zilkade, Zilhicce, Muharrem. Zilhicce haccın yapıldığı ay olduğu için ortada kalıyor. Adı bile o. Hac ayı. Yani ayın adı bile hac ayı diye adlandırılıyor. Bu sebeple bu demek ki Adem (A.S)’dan beri hac zaten yapılıyordu. Ama sadece kaybolmuştu. İbrahim (A.S) onları ortaya çıkardı. O yeri kaybolan haccı önce kendisi yaptı. Sonra insanlar arasında ilan etti.
Dolayısıyla, şimdi dinler tarihindeki genç araştırmacılara duyurulur. Kur’ansız hiçbir ilim yapılamaz. Bunu herkes kafasına iyice koymalı. Hiçbir ilim Kur’ansız yapılamaz. İster tarih olsun, ister başka ilimler olsun, ister ne olursa olsun. Çünkü ayetler arası ilişkileri kurduğunuz zaman hiçbir yerde bulamadığınız bilgilere ulaşırsınız.
“ve erina menasikena” “Yarabbi hac ibadeti yapacağımız yerleri bize göster.” “ve tub aleyna” “ve bizim tövbemizi kabul eyle.” “inneke entet tevvabur rahiym.” “Çünkü tevbeleri kabul eden ve merhametli olan sensin.” (Bakara 128). Bakın, İbrahim (A.S) günah mı işledi, ne yaptı? İnsandır. Hata eder. Bu bize örnek. Hepimiz yanlış yapabiliriz. Ama tevbe denen bir olay var. Bakın iki de bir İbrahim (A.S) tevbe etti. Tevbe ediyor ve Cenabı Hakka tekrar tekrar yöneliyor.
“Rabbena…” Bir dua ha yapıyor. “Yarabbi…” “… veb’as fihim rasulen minhum” “… onların içerisine kendilerinden birisini resul olarak gönder” Yarabbi diyor. “yetlu aleyhim ayatik” “Onlara Senin ayetlerini okuyan bir resul.” “ve yuallimuhumul kitabe vel hikme” “Bunlara kitabı ve hikmeti öğretecek olan bir resul gönder.” “ve yuzekkihim” “ve bunları geliştirecek.” “inneke entel azizul hakim.” “Çünkü sen aziz ve hakimsin.” (Bakara 129).
Şimdi, Peygamberimiz (S.A.V)’den rivayet edilen bir hadis var. “Ben İbrahim’in duasıyım” diye. Ve bu duanın Peygamberimiz (S.A.V) ile ilgili olduğu hep kabul edilir. Bu surenin 153. ayeti ki, 22. sayfa. Orada da aynı ifadelerle, Estaizubillah “Kema erselna fikum rasulen minkum” “Sizin içinizde sizden bir elçi gönderdik nitekim.” “yetlu aleykum ayatina ve yüzekkıkum” “Size ayetlerimizi okuyor ve sizi geliştiriyor.” “ve yuallimukumul kitabe vel hikme” “Size kitabı ve hikmeti öğretiyor.” “ve yuallimukum ma lem tekunu ta’lemun.” “ Ve bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.” (Bakara 151).
Şimdi, İbrahim (A.S)’ın duasına son derece uygun. Fakat bugün mütalaa ederken, Yahya orada bir şey söyledi ki, bana son derece doğru geldi. Neden bu İsmail (A.S) olmasın? Çünkü İbrahim (A.S) burada bu duayı yaparken İsmail (A.S) henüz peygamber değildi. Neden İsmail (A.S) olmasın? İsmail (A.S). Şimdi, İsmail (A.S) değildir diyenler İsmail (A.S) rasul değil diyorlar. Geleneksel anlamda rasul nebi farkını az çok biliyorsunuz. Ama İsmail (A.S)’ın hem rasul hem nebi olduğunu biz Kur’an-ı Kerim’den biliyoruz değil mi?
Meryem suresi 308. sayfayı açın. 54. ayet. Şimdi, diyor ki burada Allah-u Teâlâ: “Bu Kitapta İsmail’in adını da an.” diyor. “O sözünde duran birisiydi.” Hangi söz bu? Babası ne demişti? “Ben rüyamda seni kestiğimi görüyorum.” O da demişti ki: “Babacığım..” demişti, “… sana emredileni yap, sen beni sabredenlerden bulacaksın” demişti ve sözünde durmuştu. Yani boynu kesileceğini bildiği halde oraya yatmıştı. O zaman kurban olan kimmiş? İsmail (A.S). Yahudilerin kaynaklarında da öyle ama onlar, yok İshakdır diyorlar. İshakdır diyorlar. Yani senin demenle değil ki.
Başka, “Nebi olan rasul idi.” Nebi olan Rasuldu. Kim? İsmail (A.S). Şimdi, “Yarabbi onların içerisine bir rasul gönder.” e uydu mu? Peki, “Onlara Kitabı öğretsin.” Hangi kitap? İsmail (A.S)’a kitap indi mi? İndi mi kitap? İndi tabi, inmez mi? Peki bunun ayeti var mı? Söyleyin bakalım. İsmail (A.S)’a kitap indiğinin ayeti var mı?
Bir Katılımcı: Bu ayet.
Bu ayetten başka canım.
Bir Katılımcı: En’am 86 hocam.
En’am. 137. sayfayı açıyorsunuz. Şimdi, bakın bu 137. sayfada Allah-u Teâlâ tam on sekiz tane peygamberin adını sayıyor. Şimdi hep beraber şöyle parmaklarınızla sayın bakalım. Mesela 83. ayetten başlıyor. Diyor ki: “Bu bizim delilimizdir ki, onu İbrahim’e verdik.” Bu bir, İbrahim. Kavmine karşı. Ondan sonra, “İbrahim’e İshak’ı Yakub’u…” Üç etti değil mi? Şey ettik. Yani ikram ettik diyor. Evlat olarak. “Nuh..” dedi “…daha önce” Etti dört. Daha önce diyor, Nuh. “Ve O’nun soyundan…” İbrahim (A.S)’ın soyundan, “Davut, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa, Harun.” (En’am 84).
Kaça çıktı. On mu? İyi sayın bak ha! On sekizden ne bir eksik, ne bir fazla kabul değil ona göre. Yani, dokuz mu on mu tam karar verin. Neyse, dikkatli sayın. Ondan sonra. Yani, on sekizden aşağısı da kabul edilmez yukarısı da. Onun için ona göre sayın.
“ ve zekeriyya, ve yahya, ve isa ve ilyas” (En’am 85). Kaça çıktı? On dört. İyi. “Ve ismail” Bak İsmail geçti değil mi? İsmail geçti. “vel yesea ve yunuse ve luta” Kaç oldu? On sekiz. İyi, güzel. Şimdi, diyor ki: “Hepsini o âleme…”, yani yaşadıkları çağa “… üstün kılmıştık.” (En’am 86). Peki, on sekiz tane bu. İsmail (A.S) da dahil.
“Ve min abaihim” “Babalarından.” Bunların en önceki hangi peygamberin adını saydık burada? Nuh (A.S). Babaları derken, Nuh (A.S)’ın babaları nereye kadar çıkar? Adem (A.S)’a kadar çıkar değil mi? Hepsinin babası Adem (A.S)’a kadar çıkar mı? Oraya kadar olan. “ve zurriyyatihim” “Ve evlatları.” Nuh’un evladı diğerlerinin evladından, Adem’in evladından. Ondan sonra, “ve ihvanihim” “Kardeşlerinden.” Sağa sola. “Onlardan da…” “vectebeynahum” “… seçtik.” Peygamber yaptık O zaman Adem (A.S)dan ki, Peygamberimiz de İbrahim (A.S)’ın soyundan gelenlerden. O da sayıldı mı burada? Soyundan gelenlerden dedi ya. O zaman burada sayılmayan bir peygamber kaldı mı? Yani yüz yirmi dört bin ya da iki yüz yirmi dört bin. Kaldı mı? Kalmadı. Tamam. “ve hedeynahum ila sıratin mustakim.” Onları doğru bir yola yönlendirdik.” (En’am 87)
Ondan sonra, “Zalike hudellah” “Bu Cenab-ı Hakkın yönlendirmesidir” ki, “yehdi bihi mey yeşau min ibadi” “Kullarından seçtiklerini bu hidayetle yönlendirir.” “ve lev eşreku” Ama bunlar, bu peygamberler bile… Bu peygamberler bile şirke düşselerdi. Şirke düşselerdi. Demek ki, düşmemişler. “ve lev eşreku” “Eğer şirke düşselerdi.” Ne olurdu? “la habita anhum ma kanu ya’melun.” “Bütün yaptıkları yok olur giderdi.” (En’am 88). Hiçbir şey kalmazdı.
Tamam, şimdi asıl hükmü veriyor. “Ulaikellezine…” “Onlar” Kim? Adem (A.S)’dan Muhammed (A.S)’a gelen bütün nebiler. Bütün nebiler. Bunların tamamı. “… ateynahumul kitab” “Hepsine kitap verdik.” O zaman, Allah kaç tane kitap indirmiş gökten? Nebilerin sayısınca. Onlardan birisi İsmail (A.S) mı? Ona da kitap vermiş oluyor mu? Saydı zaten. Değil mi? “vel hukme” “Hüküm de verdik.” (En’am 89) Yani o kitaba göre hükmetme kabiliyeti de verdik ki, ona hikmet diyor ayetler. “Hepsine Hikmet de verdik.”
Zaten İbrahim (A.S)’ın duasında da, ”onlara kitabı ve hikmeti öğretsin” diyor. Başka, “ven nübüvvete” “Ve nebilik verdik.” diyor (En’am 89). Yani demek ki, bütün nebilere Allah kitap vermiş. O zaman, Allah’ın indirdiği kitapların sayısı dört tane miymiş? Ne kadar nebi varsa, o kadar da kitap inmiş değil mi?
(Burada bir katılımcı peygamberlere verilen sayfalardan bahsediyor.)
Ha, o suhuf diye… Yani İbrahim (A.S)’a şu kadar sayfa, İdris (A.S)’a şu kadar sayfa diye kitaplarda geçenlerin Kur’an ya da Sünnete dayalı bir delili yok. Sadece, işte Keşşaf Tefsiri’nde var. Bir de Taberi Tefsiri’nde var benim gördüğüm kadarıyla. “Suhufi ibrahime ve musa” (A’la 19) dediği… Musa (A.S)’ın suhufu nedir? İndirdiği kitaptır. O zaman, İbrahim (A.S)’ın suhufu da odur. Yani Musa’nın suhufu nasıl kitapsa, İbrahim’in suhufu da kitaptır. Zaten kitap olduğu burada… İbrahim (A.S)’ın adı da geçti burada.
Evet. “Hepsine kitap verdik, hüküm verdik ve peygamberlik verdik.” (En’am 89). Şimdi burada İbrahim (A.S)’ın duası İsmail (A.S) için uygun düşüyor mu bakalım. “Onların içerisinde bir rasul gönder.” İsmail (A.S) rasul mu? Tamam. Mekkeliler için. İshak (A.S) öbür tarafta. Bu Mekke ile alakalı söylüyor. “Bunlardan.” Çünkü İsmail (A.S) oraya yerleşti annesiyle beraber. “Onlara senin ayetlerini okusun.” Ha, bu Muhammed (A.S)’a da uygun bir konu. Ama bu da olur. “Onlara o Kitabı ve Hikmeti öğretsin.” (Bakara 129)
Bakın, bizim şeylere bakarsanız. Akaid kitaplarına. İlk kitap Musa (A.S)’a verilendir. O da İbrahim (A.S)’ın kaçıncı torunu. Peki o zaman, İbrahim (A.S) hangi kitaptan bahsediyor burada? İşte, ayetler arası ilişkiyi kurmazsanız, bu ayetleri anlayamazsınız. Tamam mı? “Onlara Kitabı ve Hikmeti öğretsin.” Çünkü Allah bütün nebilere Kitap ve Hikmeti vermiştir. “Ve onları geliştirsin.” (Bakara 129). O Kitapla, Hikmetle o toplum gelişiyor.
Bakın, Mekke toplumunu Peygamberimiz öylesine geliştirdi ki; o küçücük, hiçbir eğitimi olmayan, devlet tecrübesi olmayan o insanlar kısa sürede dünya hâkimi oldular. Öyle bir hâkimiyet kurdular ki, hâlâ onların gittiği yerler Müslümanların elinde. İşte bu geliştiriyor onu. Onun için, Kur’an-ı Kerim kadar hiçbir şey insanı geliştirmez. Ama Kur’an-ı Kerim’i okuduğunuz zaman da, o ayetler arası bağlantıyı kurmazsanız bir şey de anlayamazsınız. İşte şimdi o bağlantıları kurmadıkları için bizim ulema ne yapıyor kitap sayısını? Dörde indiriyor. İşin içinden çıkamıyor işte. Halbuki bu kadar açık ayetler varken, nasıl yapıyorlar bunu anlamak mümkün değil. O Kur’an’ı anlamak değil. Zaten böyle bir çabayı da pek göremiyoruz.
“inneke entel azizul hakim.” “Sen aziz ve hakimsin.”, “Sen güçlüsün ve doğru karar verirsin.” (Bakara 129). “Ve men yerğabu ammileti ibrahime illa men sefihe nefsehu” “İbrahim’in dininden kendi değerini düşürmüş olanlardan başkası yüz çevirir mi?” (Bakara 130). Kendi değerini kendisi düşürmüş. Bu ne demektir? Herkes yaptığı suçun farkındadır demektir. Herkes aklını çalıştırsa, fıtratına uysa, yanlış içerisine düşmez demektir. “Kendi değerini düşüren kişiden başka hiç kimse İbrahim’in dininden yüz çevirmez.”
Evet. Şimdi, daha önce de şey yapmıştık. İbrahim (A.S) son derece önemli bir peygamberdir. Çünkü, bugün Yahudiler kendilerini İbrahim (A.S)’a mensup kabul ediyorlar, Hıristiyanlar kendilerini İbrahim (A.S)’a mensup kabul ediyorlar, Mekkeli müşrikler o zaman kendilerini İbrahim (A.S)’a mensup kabul ediyorlardı. Ama O’nun üzerinde aşağı yukarı bir ittifak olduğu için, Allah-u Teâlâ İbrahim (A.S)’a sürekli vurgu yapıyor. Sürekli O’na vurgu yapıyor. Yani İbrahim’in dinindenseniz, İbrahim’in dini işte bu Kur’an’da olandır. Başkası değil. Zaten ilgili ayetler çok açık bir şekilde gelecek daha sonra.
“ve le kadistafeynahu fid dunya ve innehu fil ahireti le mines salihin.” “Bu dünyada Onu seçtik, ahirette de O elbette ki Salihlerdendir.” (Bakara 130). O zaman, biz burada bırakalım. Haftaya devam ederiz inşallah.