Eûzubillâhimineşşeytânirracîym – Bismillâhirrahmânirrahîym
Sübhaneke la ilmelena illa me allemtena inneke entel aliymul hâkim.
Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemin.
Vessalâtü vesselâmü ‘ala Rasûlinâ Muhammedin ve ‘ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Bakara suresinin 106. ve 107. ayetlerini inşallah, 105. geçen hafta okumuştuk değil mi? Okumadık mı? Ha tamam. Oradan bir tane doğru bildiğimiz yanlışları getirir misin bana? Sen o ilgili bölümü de aç. 105’ten başlayacakmışız ben 105’i okuduk zannediyordum.
Burada Allah’u Teala şöyle buyuruyor: “İster ehli kitaptan ister müşriklerden olsun, kâfirler Allah’ın size bir hayır indirmesini istemezler. Ondan hoşlanmazlar.” Allah’ın indirdiği en büyük hayır nedir? Kuran’ı Kerimdir. Daha öncede söylemiştik bunu belki sık sık tekrarlamamız gerekebilir. Allah’u Teala peygamber sallallahu aleyhi ve selleme, ana, baba vermedi, kardeşi de yoktu, zenginliği de yoktu, bir siyasi mirasta devralmadı. Dolayısıyla insanların arzu edeceği herhangi bir durumda değildi. Ama Allah’u Teala ona bir kitap verdi. O kitapla her şeyin sahibi oldu. Hem dünyanın sahibi oldu hem ahiretin sahibi oldu. Bu kitap tabi bizim için son derece önemlidir. Bizim için ne kadar önemliyse, bize karşı olanlar için de o kadar kötüdür. Ondan dolayı İslam’dan hoşlanmayanların yapacağı en önemli şey, Kuran’ı Kerim’i devre dışı bırakmaktır. Ve bunu da tamama yakın bir şekilde başarmışlar. Uzun asırlar boyunca bunu başarmışlar. Ama yine Kuran’ı Kerim’in adının olması, Kuran’a iyi kötü insanların uyuyor olması, Müslümanların biraz daha saltanatının devam etmesine sebep olmuştur. Bundan sonra yapacağımız şey bizim dünyamızı da ahretimizi de kazanmamıza sebep olan Kuran’ı Kerim’e Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gibi sarılmak olmalıdır. “Ehli kitaptan o kâfirler istemezler, hoşlanmazlar, müşriklerde istemezler. Size rabbinizden bir hayrın indirilmesinden hoşlanmazlar, bunu istemezler. Allah’u Teala gereken gayreti gösterenlere, rahmetini tahsis eder” Bu kitap sadece Müslümanlara değil, bütün insanlara indi. Siz de inanın siz de sarılın, siz ne kadar Allah’ın kuluysanız, Müslümanlar da o kadar Allah’ın kulu. İşte bu kitap sizi yaratan Allah’ın kitabıdır. Size de Müslümanlar kadar mesafesi vardır, daha fazla uzakta değildir. İnanırsınız olur biter. İnanır gereğini yaparsanız, siz de o kitabın vereceği dünya ve ahirette ki nimetlerden yararlanırsınız. “Allah büyük bir Fadıl sahibidir, ikram sahibidir.”
Şimdi size daha önce anlatmıştım. Vatikan’da diyalog kurulu başkanının, bana ilk sözü şu olmuştu; siz Kuran’a uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz. Bakın bu ayetle nasıl örtüşüyor, görüyor musunuz? Yani demek istiyor ki siz dininizi bırakın, tamam. O zaman daha ne olacak ki? O zaman senle diyalog etsem ne olur, etmesem ne olur. Ona diyalog denmez ki, ona monolog denir.
Zaten ayeti kerime’de Allah’u Teala diyor ya (Bakara 120. ayet) estağuzubillah:“Senden, ne Yahudi ne de Hıristiyan, onların dinlerine uymadan razı olmaz.”
Burada diyor ki Allah’u Teala (Bakara)106. ayette: “Herhangi bir ayeti nesh eder ya da unutturursak, ya onun dengini ya da daha hayırlısını getiririz. Bilmez misin? Allah her şeye bir ölçü koymuştur.” Allah’ın her konuda bir ölçüsü vardır.
(Bakara suresi 107. ayet) “Bilmez misin? Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’a aittir. Sizin aranıza girecek bir dost ya da yardımcı yoktur.” Şimdi bu ayeti kerime nesihle ilgili hükümleri ortaya koyan ayettir. Nesh ne demek? Ne biliyorsunuz nesihle ilgili olarak? Ha kitapta yazılan bir hükmün kaldırılması, öyle mi? Nesh kelimesinin anlamı şudur; yani Türkçe itibari ile şimdi şurada mesela; bu kitabı biz hazırladık. Üzerinde yazar olarak benim adım var Doğru Bildiğimiz Yanlışlar diye. Şimdi ben bu kitabın üçüncü baskısını yapmışım. İkinci baskı ile üçüncü baskı arasında bir fark var. Gözden geçirilmiş üçüncü baskı diyor. O fark nasıl oluşur sizce? Bana göre yanlış olan kısımları ne yaparım? Düzeltirim, daha iyisini yapmaya çalışırım. Peki, ikinci baskının ne kadarı bu kitapta yer alır? Yüzde doksandan fazlası bu kitapta yer alır. Burada çok az bir kısmını şey yaparım. İşte nesh olayı bu. Şimdi bütün kitaplar Allah’u Teala’nın değil mi? Yani peygamberlere indirilmiş bütün kitaplar Allah’ın kitabı değil mi? İşte onun son nüshası, nesh, nüsğa aynı kelime yani aynı kökten. Biz nüsha diyoruz Türkçe de ama nüsğadır esas Arapça teleffuzu. Allah’ın indirdiği kitapların son nüshası nedir? Bu, bu kitapta nesih var. Nesih ne demek? Önceki kitapların, Allah’u Teala’nın daha önce indirdiği kitapların, büyük bir bölümü bu kitapta aynen devam ediyor. Onun için bu kitap önceki kitapları misliyle nesh etmiştir.
Yani iki türlü nesih ten bahsediyor bu ayet(Bakara 106. ayet) dikkat edin. Mâ nensah yani mesela; işte ben bu kitabın yeni bir nüshasını, yeni bir baskısını yapmak istersem değil mi? Ve de daha güzel olsun dersem. Bunun büyük bir bölümünü önceki kitabın aynısı olarak alırım. İşte bu önceki kitabı nasıl nesh etmiş olur? Misliyle nesh etmiş olur, aynısıyla. Peki, bir kısmını da daha güzelleştiririm, bana göre. Bir kısmı da önceki kitabı nasıl nesh etmiş olur? Daha güzeliyle nesh etmiş olur değil mi? Daha güzeliyle nesh etmiş olur. İşte Allah’u Teala diyor ki: “Biz bir ayeti nesh eder ya da unutturursak” unutturma işlemi de var. Mesela; Tevrat’ın İncil’in büyük bir bölümü kaybolmuş, hiç kimsenin onlardan haberi de yok. Onlarda ki şeylerinde bir kısmı aynen, bir kısmı da daha iyisiyle bu kitapta devam ediyor.
Allah’u Teala 42. surenin (Şura) 13. ayetinde açın 42’ye 13. 483. sayfa diyor ki: “Allah sizin için bu dinin şeraiti yaptı.” Şeriat ne demek? Kuralları, bu dinin kuralları yaptı. Neyi bu dinin kuralları yaptı? “Nuh’a neyi emrettiyse onu…” “Allah Nuh’a neyi emrettiyse, onu bu dinin kuralları yaptı.” Allah’u Teala Nuh aleyhisselama kitap indirdi mi? Biliyorsunuz Enam suresinin 83. ayetinde, oraya kadar devam eden, kaçtı numaralar? Tam olarak şey yapalım da, aklımda kalmıyor. Kaçtan kaça kadardı? 83 ten 90. ayete kadar Enam, Allah on sekiz tane peygamberin adını sayıyor. Onlardan bir tanesi Nuh aleyhisselam, İdris aleyhisselamda var orada. Onların babaları, soylarından gelenler ve kardeşlerinden peygamberler seçtik diyor ve onların hepsine de nebilik, kitap ve hikmet verdik diyor. Dolayısıyla, Kuran’ı Kerim çok açık ve net olarak bütün nebilere kitap indirdiğini ifade ediyor, gelenekte olanın aksine. Yani gökten dört kitap falan indiği yok. Ne kadar nebi varsa, o kadar da kitap vardır. İşte onlardan Nuh aleyhisselama indirilmiş olan kitapla, Kuran’ın Kerim arasındaki ilişki ne? Bak ne diyor Allah: “sizin için bu dinin şeriatı, kuralları yaptı Allah, Nuh’a emrettiği her şeyi” Allah Nuh’a neyi emrettiyse bizim için ne yaptı? Bu dinin kuralı yaptı. Ondan sonra devam ediyor. “ya Muhammed sana yaptığımız vahiy” yani bu Kuran, değil mi? Bu Kuran, sana yaptığımız vahiy. “İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya verdiğimiz emirler” bunlar nedir? “bu dini ayakta tutun” aynı din, Nuh’a verilen din neyse, Muhammed aleyhi vessellema verilen aynıdır. “o dinde tefrikaya düşmeyin, ayrılığa düşmeyin.”
Şimdi demek ki, mesela; size sorsam Allah Nuh aleyhisselama hangi kitabı indirmiş? Ne cevap verirsiniz? Kuran’ı Kerim indirmiş. İbrahim aleyhisselama, Musa aleyhisselama, İsa aleyhisselama hepsine aynı. Ha… Biraz birisi daha detaylı olabilir. Ama peki, yüzde yüz aynı mı? Yüzde yüz aynı olmadığını da işte Bakara 106’dan öğreniyoruz. Diyor ki orada Allah’u Teala: “Bir ayeti nesh eder ya da unutturursak, ondan daha hayırlısını ya da dengini getiririz.” O zaman Nuh’a indirilen kitabın, verilen emirler bize verilen emirlerle aynı olduğuna göre, ne kadarı dengi olur? Çok büyük bir bölümü dengiyle olur. Çok az bir kısmı hayırlısıyla nesh edilir. O zaman nesihte ağırlaştırma mı var hafifleştirme mi?
Hafifleştirme var. Demek ki iki türlü nesh varmış. Bir misliyle bir de daha hayırlısıyla yani son kitap önceki kitapların büyük bir bölümünü aynen içermiş oluyor. Dolayısıyla, önceki kitapların hepsini misliyle nesh etmiştir. Artık onların hepsi yürürlükte değil. Hiç birisi yürürlükte değil. Onlardaki hükümlerin bir kısmını da hayırlısıyla nesh etmiştir. O zaman şu anda yürürlükte bulunan tek kitap bu değil mi? Artık öbürleri değil, bitti. Tek kitap bu, öbürlerinin tamamı nesh edilmiştir.
Peki, unutturma işi nasıl olur? 5.(Maide) surenin 15. ayetini lütfen açalım. 109. sayfa. Bakın burada bu olayı biraz daha açan bir ayet var. Diyor ki Allah’u Teala: “Ey kendisine kitap verilmiş olan kişiler, size elçimiz geldi, size açıklıyor” yani tebliğ ediyor, bakın işte size gösteriyor. “gizlediklerinizin çoğusunu” gizlenmiş olan Tevrat ayetleri, İncil ayetleri insanlar tarafından bilinebilir mi? Unutulmuş olur işte, insanlar onu bilmezler. Gizlediklerinizin birçoğunu size açığa çıkarıyor bak işte şu var, şu var, şu var diye. “birçoğunu da affediyor” yani hiç almıyor bu kitap.“kad câekum minallâhi nûrun ve kitâbun mubîn” Tabi bunu alıp almama yetkisi peygamberimizde değil. Muhammed aleyhisselam resuldür, elçidir. Elçi ne yapar? Kendine ne denirse onu yapar, o kadar. Kendiliğinden bir şey yapana elçi denmez. Kendine söyleneni yapana elçi denir yani git şuna şunu söyle dendiği zaman Allah’u Teala ne emretmişse onu söylediği zaman elçi olur.
Şimdi demek ki Kuran’ı Kerim önceki kitapların tamamını nesh etmiş oluyor mu? Şimdi bizim geleneksel nesihte böyle bir anlam olmadığı için işte yeni gelen bir şeri hükmün, önceki şeri hükmü yürürlükten kaldırması şeklinde bir tanımlama vardır. Ve bu tanımlama da misliyle ya da daha hayırlısıyla ilgili bir ifade olmadığından dolayı, insanlar bundan tatmin olmaz ve Kuran’da nesih yoktur derler. Çünkü öyle bir tanımlama getiriliyor ki, yeni gelen şeri hüküm öncekini kaldırıyor. Yeni ve önceki, o zaman yeni bir hüküm var, önceki tamamen değişmiş oluyor, değil mi? buna göre. Birde şeri hüküm diyor. Şeri hüküm dediği zaman bunun Kuran olması da gerekmiyor. Mesela; sünnette Kuran’ı Kerim’i nesh eder geleneksel anlayışta. Yani peygamberimizin sözü de Kuran’daki bir ayeti yürürlükten kaldırır. Geleneksel anlayışta öyledir.
Şimdi bakın mesela; elinizdeki meallerden Bakara 180. ayete bir bakın. 26. sayfada. Bu 180. ayetle ilgili olarak 180’nin hemen altında bir not var. Mirasla ilgili ayetler gelmeden önce kişinin servetinden ana, baba ve akrabalarına bir miktar verilmesi için vasiyet etmesi emredilmiştir. Yani bu ayetlerle emredilmiş. Ancak Nisa suresinde gelen miras ayetleriyle herkesin hakkı kesin ve net olarak belirlenmiş, efendimizde Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Bundan sonra varise vasiyet yoktur buyurmuş, böylece yukarıdaki ayet nesh edilmiştir. Yukarıdaki ayeti nesh eden kim? Peygamberimizin sözü. “Varise vasiyet yoktur.” Hadisi de çok zayıf bir hadistir. Oluşturulmuş bir hadistir. Şimdi bu konularda daha çok konuşuruz ama bu kadarla yetinmek lazım.
Şimdi bak mesela; ayete öyle bir mana veriliyor ki, şuradan mealden size okuyayım bakın. “birinize ölüm geldiği zaman” mesela diyelim ki; bana ölüm geldi. Hepimize gelecek ya niye başkasına atayım ki önce bana gelsin. Ne fark eder? Bize soran yok ki. Cenabı Hak ne zaman dilerse, o zaman gelecek değil mi? Bak diyor ki: “birinize ölüm geldiği zaman” mesela bana ölüm geldi yani ölmek üzereyim “bir mal bırakacaksa” Allah’a şükür geriye bırakacağımız bir şeylerimiz var az çok neyse. “anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur.” Şimdi ben ölmek üzereyim anam gelip diyor ki, oğlum bana nereyi vasiyet ediyorsun. Babam diyor ki: Bak ben de işte falanca şeyi isterim. Oğlum diyor ki, bu, hanım diyor ki: Beni de unutma diyor. Ben ne haldeyim? Ölmek üzereyim değil mi? O zaman diyeceğim “ya çekilin başımdan” dediğim zaman, diyecekler “dur kâfir olarak gidersin.” Niye? “Allah emrediyor farz” “Kutibe aleykum” diyor.“size farz kılındı” “hakkan alel muttekîn” diye bitiyor. “muttakiler üzerinde bir görevdir” Adam orda gerçekten kâfir olarak gider. Yanlış mı Kartal? Gerçekten kâfir olarak gider. Çünkü adam can derdinde, bunlar mal derdinde, bir de Allah’ın emri, ya ben zaten. Gerçekten kâfir olarak gider, eğer bunların dedikleri doğru olsa ama ayetin manası öyle değil. Şimdi ayetin manası bozulmuş, bakmışlar ki hiçbir şeye benzemiyor. Ondan sonra bakmışlar ki Kuran’ı Kerim’de bu ayeti nesh edecek başka bir ayet yok. Çünkü vasiyet, yani şimdi diyor ki burada: Nisa suresinde herkesin hakkı verildi.
Tamam, Nisa suresi 11. ayeti açın bakalım.77. sayfa. Bak mesela burada mealden okuyalım, aynı mealden okuyalım. Bak burada Allah size çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki mislini emreder. Çocuklar ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlaradır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana ve babasından her birinin mirastan altıda bir payı vardır. Eğer çocuğu yoksa ana babası ona varis olmuşsa, anasına üçte bir. Eğer ölenin kardeşleri varsa anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar, yapacağı vasiyetten ve borçtan sonra, vasiyet kalkmış mı? Hani bu ayetler kaldırmış mı? Vasiyetten ve borçtan sonra diyor. Şimdi bu ayetler, öbür ayetleri nesh etmemiş. Ayet kalmadı hadis verelim demişler yani. Mutlaka nesh edecekler ya. Peki, niye nesh ediyorsunuz?
Şimdi şeyde bu ayetle ilgili bir, çok kısa olarak anlatayım, detaylarını isterseniz çok sayıda sohbetlerimizde geçmiştir. Fazla vaktinizi almayacağım çünkü çok önemli bir konu, zamanımızda az. Medineyi münevvere de, onların tefsir de zirve dedikleri bir zatla beraber onu ziyaret ettik. Bizim Kuran’ı Kerim’i anlamada ki usulümüzü anlattım. Ondan sonrada bu ayeti kerimeye bir meal verdim. Biraz sonra vereceğim. Verilen meal, adamın çok hoşuna gitti. Dedi ki: Ya bu hüküm olmadığı için dedi, birçok kimse mirastan mahrum bırakılıyor bu son derece önemli, dedi. O toplantıyı düzenleyen Muhammed Yakup var. Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesinin Dekanı şimdi ameliyat olmuş Allah şifalar versin. Geçen aradım, geçmiş olsun dedim. Çok değerli bir arkadaş, hemen devreye girdi dedi ki: Abdulaziz bey’in metodu çok iyi değil mi? dedi. Bu adam dedi ki: Hayır, hayır dedi, bu insanları Allah’ın yolundan saptırır, dedi. Ben hiç duymazlıktan geldim. Adama dedim ki şu ayeti sen bir tefsir eder misin? Ama bir şartım var dedim. Ayete ekleme çıkarma yapmayacaksın dedim. Tamam, dedi. Benim gibi başladı ayeti tefsir etmeye, “Ey müminler size farz kılındı” diye başladı, gerisi gelmiyor. Durdu, durdu, durdu. Bu ayete ilave ve çıkarma yapmadan bu ayet tefsir edilmez dedi. Dedim ki tamam, istediğin ilave ve çıkarmayı yap ama sonunda bu ayet mensuhtur demeyeceksin yani yürürlükten kalkmıştır, demeyeceksin. Tamam, dedi. Şimdi yaptı. Bu ayet mensuh olmadan olmaz, dedi. Peki, bak ben hiç Türkiye dışında okumuş bir adam değilim. Doğru dürüst Arapça konuşamıyorum, sıkıntı var çünkü alışkanlığa bağlı bir şey bu. Şimdi ben bu ayetin tekrar tefsirini vereceğim. Siz Arapsınız dedim, ben değilim lütfen dedim, en küçük bir hatamı affetmeyin dedim, en küçük bir ilave ya da çıkarma yaparsam ya da kelimelere yanlış, başka mana verirsem, lütfen dedim, hemen müdahale edin. Neyse şimdi şöyle bir, yani hiç bir şey yapmadan, ayet neyse o şekilde manasını verdim. Bizim işimiz kolay biz sağa sola sapmadığımız için, ana yoldan gidiyoruz Allah’a şükür.
Bakın ayet şöyle; “Müminler” yok bir önceki ayeti okudum. İki önceki ayeti okumuşum. “Size farz kılındı” yani size şurada bulunan bütün müminlere, İslam âleminin şu salondan ibaret olduğunu düşünün (Mustafa Çavdar burada dört beş kişilik boş yer var) “Ey müminler! Size farz kılındı” bak az önce ölene farz kılınıyordu, şimdi kime farz kılınıyor? Yaşayanlara. Bak hiç şey yok. “size farz kılındı ey Müslümanlar” ne zaman? “sizden birine ölüm geldiği zaman” mesela; ben öldüm. Öldüğümü nereden çıkarıyorum? Demin ölmemiştim, ölmek üzereydim şimdi öldüm. Çünkü diyor ki: “geriye mal bırakmışsa” ölmemiş bir adam geriye mal bırakır mı? Ha… O zaman ben öldüysem, size görev yüklüyor Allah, Müslümanlara. Ne görevi yüklüyor? “o vasiyeti” O vasiyet ne? Vasiyet demek; birisine yüklenen bir görev demektir. O vasiyet ne demek? O vasiyette Nisa suresinin 11. ayetini tekrar açın. 77. sayfa. Bakın, “Yûsîkumullâhu” diye başlıyor ayet “Allah size vasiyet eder” Arapça olarak, Türkçe olarak emreder demek olduğu için emreder diye mana vermişler, tamam ama Arapça olarak vasiyet eder. Yûsîkum vasiyet eder. 12. ayetin sonuna gelin, ondan sonra diyor ki: “vasıyyeten minallâh” diye “Allah’tan bir vasiyet olmak üzere” Peki, emredilen ne? Anaya, babaya, kardeşlere, eşe mirastan ne kadar pay verileceği. Tamam, açık yani Arapça bilmeye de lüzum yok bunun için. “Anne ve baba için olan o vasiyet size farz kılınmıştır.” O vasiyet hangisi? Başka bir yerde yok zaten. Anne, baba ve yakınlara birisi öldüğü zaman, mallarını nasıl paylaştıracağını sadece o nisa suresinin ilgili ayetleri belirtiyor. O zaman dedim ki işte bak, bu ayetler o ayeti gösteriyor, bu metoda göre mecburen oraya gidiyorsunuz. Çünkü açıklamayı Allah yapar, biz yapamayız, bu Allah’ın açıklamasıdır. Birisi, ben öldüysem geriye mal bıraktıysam, sizin boynunuzun borcu Müslümanlar, aileme bırakmadan geleceksiniz benim malımı pay edeceksiniz. Aileye bırakılmayacak. Hem de sıcağı sıcağına, hadara kelimesinden dolayı, hiç araya vakit geçirmeden, çünkü aksi takdirde birileri mirası kaçırır, birileri mirasın üstüne oturur, çocuklara, kadınlara, zayıflara güçsüzlere miras verilmez ve kavga başlar, insanlar birbirlerini yerler. Şimdi Müslümanlara verilen bir görev bu, bu çok açık ve net. Şimdi bu ayetin, ondan sonra diyor “müttakiler üzerinde Allah’ın yüklediği bir görevdir.” Şimdi bu ayet uygulansaydı. Yani birisi öldüğü zaman Müslümanlar ki o zaman mecburen hemen müdahale etmek gerekiyor. Öyle mirasçıların, mahkemeye başvurmasını beklemeden çünkü orada da bir sürü duygusallıklar devreye girer.
—Ne oldu kardeşim? (Maldan istifade edenler öyle derler.) Ne oldu daha babanızın ya da annemizin daha suyu kurumadı. Hemen mal derdine düştünüz.
Şimdi bu ayet uygulansaydı, bugün İslam âleminin birçok yerinde görülen, kadınların mirastan mahrum edilmeleri diye bir şey olur muydu? Mümkün müydü bunun olması? Çocuklara miras verilmemesi ya da birilerinin ölenin mirasını, kötü şekilde, kendi arzusuna göre kullanması mümkün olur muydu? Çünkü mirastan yararlanmayanlar pay ediyorlar. Emir de çok ağır. E şimdi siz bu ayeti kerimeyi ters mana vermişsiniz, bütün ilişkileri bozmuşsunuz, kelimelerin ilişkilerini bozmuşsunuz, bakmışsınız ki hiçbir şeye benzemiyor. O benim saat tamir etmem gibi. Rahmetli babamın aldığı saatleri hep tamir ederdim. Tamirciler işin içinden çıkamazdı. Onu atar bir tane daha alırdık. Şimdi bu mensuhtur. Peki, nesh edecek ayet yok, o zaman hadis verelim. Hadiste yok, oluştururuz canım bir şeyler buluruz. Bir şeyler buluruz. E şimdi iş böyle olunca insanların kafasına yatmıyor. Diyor ki yok Kuran’da nesih yoktur diyor adam. Bak işte, elinizdeki şeyde gördünüz örnek olarak.
Ha sonra o şey dedi ki, bu Muhammed Yakup tekrar dedi ki: Abdulaziz bey’in dediği metot doğru değil mi? -Canım bu ayet için doğru olabilir, dedi. Çünkü hiç seslerini çıkarmadılar, hiçbir yanlış bulma konusunda.
Şimdi evet burada, Kuran’ı Kerim’de şimdi ben fazla detaya girmiyorum yani, eğer bu konuda detaylı bilgi isterseniz Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabında var. Öyle o fazla detaya girmiyorum. Bak işte o reklâm değildir, değil mi? Şimdi, misliyle nesih, şimdi bu kitapta neshe bir örnek vermişizdir, onu ben kısaca size özetleyeyim. Tevrat’ta zina edene verilen ceza ölümdür. Yani taşlanarak öldürmedir. Bu günkü Tevrat’ta da var bu. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme iki tane Yahudi geliyor. Niye geliyor? Onlar da bu nesih prensibini biliyorlar. Diyorlar ki yeni gelen peygamber de hüküm hafifletilir. Şimdi zina etmişler, gidelim o peygambere söyleyelim. O peygamberin önüne gidelim, belki bize o taşlama cezası hafiflemiştir. Yarın Allah’ın huzurunda deriz ki Ya rabbi senin bir peygamberine gittik, onun verdiği cezaya razı olduk ve şeyden kurtuluruz. Peygamberimize de henüz bu konuda bir ayet inmemiş.
Şimdi demin bahsettiğimiz Enam suresinin 90. ayeti “Allah’ın doğruyu gösterdiği nebiler bunlardır sende onların yoluna uy.” diye peygamberimize bir emir var. Şimdi geliyorlar bunlar, peygamberimize henüz şeyle ilgili bir hüküm inmemiş, zinayla ilgili. Geliyorlar, diyor ki sizin kitabınızda zinayla ilgili ceza nedir? Çünkü Allah emretmiş onların yoluna uy diye, o kitaplarına uy diye emretmiş. Peygamberlere inen kitap, Tevrat’ta zinanın hükmü nedir diyor? Ya Muhammed eşeğe ters bindiririz, yüzünü karartır, eşeğe ters bindirir, şehri dolaştırırız. Bunun cezası budur. Abdullah bin Selâm var Yahudi iken Müslüman olmuş birisi diyor Ya Resulallah bu böyle değil diyor. Beytülmidras’a gidiyorlar. Beytülmidras Tevrat eğitiminin yapıldığı bir enstitü gibi bir yer. Peygamberimiz gidiyor oraya. Orada bulunan Haham’lara soruyor, diyor ki: “Kitabı Musa’ya indiren Allah için doğru söyleyin” diyor. Tevrat’ta zina eden kişilerin cezası nedir? Herkes susuyor, orada genç birisi çıkıp diyor ki: Ya Muhammed! Eğer bu yemini verdirmeseydin söylemezdim. Bunun cezası taşlanarak öldürmektir. Peki, neden bu cezayı şimdi uygulamıyorsunuz? İşte zamanında zenginler zina ettiği zaman bir ceza verilmezdi, fakirler zina ettiği zaman taşlanarak öldürülürdü. Bu defa isyan ettiler fakirler. Bir ortak noktada anlaştık, herkese uygulayacağımız bir ceza belirledik. O gün bugün bunu uyguluyoruz.
O sırada bir ayeti kerime iniyor. Oda Maide suresinden, diyor ki Cenabı Hak. Bakayım kaçıncı ayetti? 42 mi? Bakayım buldum. Maide 43. ayet. Şimdi onlar peygamberimizi hakem yapmaya geliyorlar, inanmıyorlar peygamber olarak. Allah’u Teala diyor ki burada estağuzubillah: “Ya Muhammed bunlar seni nasıl hakem yapıyorlar? Yanlarında Tevrat var, orada da Allah’ın hükmü var.” Allah’ın hükmü ne? Taşlanarak öldürmek. Şimdi Kuran, onun Allah’ın hükmü olduğunu tasdik etti mi? Uydurma bir şey değil yani? O zaman peygamber efendimiz bu iki Yahudi’yi taşlanarak öldürme emrini veriyor. Diyor ki: Ya Rabbi! Senin bir hükmünü bunlar öldürmüşler ben onu ihya ediyorum, diyor. Daha sonra Müslümanlardan da aynı suçu işleyenler oluyor. Sonra Nisa suresinin 15.ayeti iniyor. 79. sayfa da, diyor ki burada Allah’u Teala: “Kadınlarınızdan o fuhşu işleyerek gelenlere karşı dört tane şahit getirin, sizden dört tane şahit getirin. Bunlar şahitlik yaparlarsa onları evlerde tutun.” Ev hapsi, ne zamana kadar? “ölüm gelip onların işini bitirinceye kadar” yani ölüm alıp götürünceye kadar “ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar” Ne demek bir yol açıncaya kadar? Demek ki yeni bir hüküm gelecek. O yeni hüküm gelene kadar ölürlerse ölürler. Ölmezlerse, o yeni hükme göre hareket edilir. Peki, bu ev hapsi sadece ev hapsi mi? (Nisa suresi 16. ayet) “Onu yapan iki kişi” çünkü birde erkeği var. “Erkeğe de kadına da eziyet edin” Eziyet etmek ney? Onları rahatsız edecek sözler söyleyin. Utanmıyor musunuz? Allahtan korkmuyor musunuz? Gibi “tövbe ederler, durumlarını düzeltirlerse artık onları bırakın. Allah tövbeleri kabul eder ve çok merhametlidir.” Şimdi yani kadın olursa ev hapsi, erkek olursa ev hapsi yok gitsin çalışsın, öyle yatmak yok. Şimdi kadın dışarıda dolaştığı zaman bir sürü ahlaksız onu rahatsız eder. Birde onu da kurtarmış oluyor. Bir de ne diyor? “İkisine de eziyet edin tövbe edip, ıslah oldukları ortaya çıkarsa bırakın.” Kadın evde duruyor onun yanına kim girecek? Annesi, babası, eşi, dostu neyse, yakınları, onu tanıyanlar girecek. Sayısı da çok az olur. Bir müddet sonra bakacaklar ki bu tamam artık tövbekâr oldu, seslerini çıkarmayacaklar. Ama öbürü şehirde dolaşıyor. Kime anlatacak tövbe ettiğini? Değil mi? Birisi görecek ula Allah emrediyor. Allah rızası için gidip şuna iki kelime söyleyeyim, diyecek. Adam vallahi de tövbe ettim, billahi de. Yok, ben anlamam Allah böyle emrediyor, diyor. Aslında onun işi daha zor. Koskoca şehir ona hapishane olacak. Şimdi bu ayet ne diyor? “ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar” Bu ne demektir? Bu ceza değişecek demektir. Değil mi? Şey artık yürürlükten kalkmış mı, taşlama cezası? Kalkmış. Nasıl misliyle mi kalktı daha hayırlısıyla mı? Daha hayırlısıyla kalktı. Çünkü ölüm cezasının bir altı nedir? Müebbet hapistir, değil mi? Erkek için hapiste yok.
Şimdi ondan sonra Nur suresinin 349. sayfa
—Bir katılımcı: Hocam açıklamasına baktım da 16’nın, kalkmış, yerine rejim cezası gelmiştir, diyor.
—A.Bayındır: Senin gözünden de bir şey kaçmıyor Hasan yani. Ben onlara girmek istemiyorum. Dersten sonra bir arkadaş haklı olarak gelmiş Enes hocaya demiş ki: Ya bu yanlışları söylemesek olmaz mı? Demiş. Yani haklı da söylemiş. Ben hiç istemiyorum söylemeyi ama ne yapacaksınız? Sizde haklısınız, sormak istiyorsunuz.
Şimdi burada ne diyor? Okuyayım o açıklamayı 79 sayfa demin ki bölümde. Diyor ki burada: Bu iki ayet fuhuş denilen çirkin fiille ilgilidir. Az önce okuduğumuz (Nisa 15–16 ) onun altına konan dip not. Müfesirlerin çoğuna göre her ikiside zina şeklindeki fuhuşa ait olup, birincisi evlilerin zinası, ikincisi bekârların zinası hakkında. Nereden çıkarıyorsun? Hiç alakası yok. Bunu ilk defa duyuyorum burada. İlk devirlerde tatbik edilen cezayı açıklamaktadır. Daha sonra gelen ayet Nur suresinin 2. ayeti biraz sonra okuyacağız. ve hadisler ile Hz. Peygamberin tatbikatına göre bu ayetler nesh edilmiş. Bekârların zinası için belli sayıda zina yani 100 sopa orada evlilerin zinası içinse recim cezası getirilmiştir. Peki, şimdi recimden ev hapsine dönüp tekrar recime çıkıyorsunuz. Böyle bir nesih var mı? Böyle zig zag, ne dedi Allah’u Teala? Ya misli, ya da hayırlısı, yani yeni bir ayet inecekse misliyle iner ama misliyle inmez Allah “bir yol açıncaya kadar” dediğine göre yani şimdi müjde müjde yol açıldı. Ne olacak? Seni taşlayarak öldüreceğiz. Ya böyle şey olur mu? Ona yol açma mı denir? Bazı müfessirlere göre ise ayetler nesh edilmemiş, yani hükümleri yürürlükten kaldırılmamıştır. Bu ayetlerde birincisi kadınlar arasında sevicilik fuhşuna onda zaten hiçbir tutar tarafı yok ikincisi de erkekler arasında livata fuhşuna aittir. Peki, livataya aitse, seviciliğe aitse Allah bir yol açıncaya kadar, o zaman bir başka ayet daha gelmesi lazım sevicilikle ilgili, yani neresinden tutsanız dökülüyor, dökülüyor. Şimdi işin daha ilginç tarafı, bu ayeti ve şimdi okuyacağımız Nur suresindeki ayeti, bir tek hadisin nesh ettiğine şey yapılır. Mesela; bizim Hanefi mezhebinde mezhebin en güvenilir kitaplarından Cassas’ın Ahkamul Kuran’ında bir hadis, hem inmiş ayeti nesh eder hem inecek ayeti nesh eder. Ben bunu o filmlerdeki esas oğlanlar var ya, birisine kafa birisine tekme ikiside haşat. Ya bu ne biçim şeydir Allah’ını seversen, bir hadis ama işin gerçeği bu. Bir hadis hem inmiş ayeti nesh ediyor hem inecek ayeti nesh ediyor, tek bir hadis. İlgililer bakarsa görürler, Arapça bilenler.
Neyse, şimdi geçelim şeye, ondan dolayı kimsenin içine yatmadığı için kimse de inanmak istemiyor. Şimdi, bakın burada (Nur suresi 2. ayet) Allah’u Teala ne diyor? “Ez zâniyetu vez zânî” Önce kadınla başladı çünkü kadınla ilgili yol açılacak dedi ayet değil mi? “Zina eden kadın ve zina eden erkek, her birine yüz değnek vurun,” bu yüz değnekte öyle adamı yaralayan cinsinden değil, sadece acıtan. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme kalın bir şey getirmişler. İncesini getirin. İncesini getirmişler. Budaklı, budaklarını temizleyin demiş ve acıtan cinsten. Şimdi ev hapsinde kalan bir kadın için düşünün. Uzun süredir ev hapsinde müjde, Allah yolu açtı. Nedir o? Yüz değnek yiyeceksin, kurtulacaksın, serbestsin. Bu onun için bir hafifletme değil mi? O değnek dediğimizde yani dediğimiz öyle kalın bir şey değil, dediğim gibi öyle. Sadece acıtan cinsten en fazla yarım saat şey yapar hadi bir gün acısını çekse tamam, ondan sonra rahat. Erkek içinde yüz değnek hafiftir. Çünkü her gören Allah rızası için iki laf söyleyeyim diyor. Ya kardeşim artık daha üf, halkın içine çıkamaz oldum der. Yüz değnek yedin mi tamam oh, daha kimse sesini çıkaramayacak. Onun için hafifletmemi Ne oldu? Bak gene nesh oldu. Ne ile? Hafifiyle değil mi? Daha güzeliyle…
Şimdi bütün fıkıh kitapları şunda ittifak ederler. Derler ki: Bu ayeti kerimedeki hüküm, bekârlarla ilgilidir. Evlilere recim cezası verilir, işte az önce de okudum ya. Evlilerle ilgili Kuran’ı Kerim’de hüküm yoktur, derler. E tabi ilgili ayetleri okumazsan olmaz. Nereden olsun? Üç tane daha ayet var evlileri anlatan. O ayetlerin hepsinin üstü kapatılmıştır maalesef. Şimdi bakın mesela; hemen burada (Nur suresi) 6.ayette diyor ki bakın: “Eşlerine zina suçu atan, kendilerinden başka da şahit olmayan” Ne demek kendisinden başka şahit olmayan? Adam gözüyle görmüş eşinin zina ettiğini, şahit çünkü, ama başka şahidi yok. Dört tane şahit olması gerekiyor, yok. İşte buna şunlar, şunlar yapılır, dedikten sonra, kadına da savunma hakkı veriliyor. (Nur suresi 8. ayet) Diyor ki: “Kadından giderir o azabı” bak yukarıda da “bunların azaplarına müminler şahit olsun.” Diyor. Nur suresinin 2. ayetinde diyor ki Allah: “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun, Allah’ın verdiği ceza konusunda onlara acımayın eğer Allah ve ahiret gününe inanıyorsanız, onlara verilen azaba müminlerden bir grupta şahit olsun.” Aşağıda da diyor ki: “Kadından o azabı giderir.” (Nur suresi 8.ayet) Hangi azap? Değnek. Arapça bakımından buradaki azabın yüz değnek dışında anlaşılmasına en küçük ihtimal yoktur. Ve bu kadın evli, çünkü kocası şey yapmış.
Dahası var. 33. sureyi (Azhap) açın. Onun 30. ayeti olacak. İnşallah yanlış kalmamıştır aklımda. 420. sayfa. Bak burada Allah’u Teala ne diyor? Diyor ki: “Ey Peygamber eşleri! Sizden herhangi biriniz ispatlanabilir bir fuhuş fiili ile gelirse, o azap, ona iki katıyla verilir.” Peki, bu azap taşla öldürmek olsa bunun iki katı olur mu? Öldüreceksin, bir daha diriltip, bir daha öldüreceksin. Yani o Allah’a ait bir iştir, böyle şey olur mu? İki katı olur diyor. Bu evli değil mi Peygamber eşi? Yomuymuş Kuran’ı Kerim’de? E görmezsen olmaz tabi. O azap diyor gene, o tarafa gönderme yapıyor.
Ondan sonra esir kadınlarla ilgili Nisa suresinin 25. ayetini açın. 81. sayfa. Esir kadınlar evlendikten sonra, diyor ki bu ayette, ayetin ortasında: “bu esir kadınlar evlenirlerse, evlendikten sonra bir fuhuş fiili ile gelirlerse, diğer evli kadınlara, hür evli kadınlara verilen azabın yarısı verilir.” Hür evli kadınlara verilen azap öldürmeyse, bunların yarısı mı öldürülecek?
—Bir katılımcı: Ne dediğini anlayamadım 51.53 dk
— A.Bayındır: Herhalde ortadan keseceksin yarısını öldüreceksin.
Şimdi görüyor musunuz? Şimdi şeyin, sırf bu recim cezasını kurtarmak için neler yapılmıştır neler? Onları anlatmak günlerimiz alır. Ama herhalde anladınız meseleyi.
Şimdi bu tamam, şimdi bir başka örnek vereceğim. Olsun bir tane daha örnek vereyim. Çünkü senin aklında kalmasın, öğlende dedin ki hep bu örnekle yetinmeyelim, bir tane daha örnek vereyim. Bak şimdi Bakara suresinin 183. ayetini açın. Burada diyor ki Allah’u Teala “Müminler size oruç farz kılındı, sizden öncekilere farz kılındığı gibi” Şimdi bu ayet nesh etmiş oluyor mu önceki kitapları? Etmiş oluyor mu? Nasıl? Aynıyla, misliyle nesh etmiş. Onlar tutuyordu sizde tutun. Misliyle nesh var mı şimdi? Peki, ondan sonra çevirin sayfayı, öbür ayette (Bakara 187. ayet) diyor ki: “oruçlu bulunduğunuz günlerin geceleri, eşlerinizle ilişki kurmak size helal kılındı.” Bu ne demek? Öncekilere değildi. Ondan sonra diyor ki: “Allah bildi ki siz kendinize hainlik ediyorsunuz” yani alttan alttan işler çeviriyorsunuz. Gece yapmamanız gereken şeyleri yapıyorsunuz. Bu ne demektir? Daha önce Müslümanlar da gece eşleriyle ilişkiye giremiyordu demektir. Yatsıdan sonra yani yıldızlar parladıktan sonra yani yatsının burada anlattığımız vakti bittikten sonra yok. Yani yaklaşık bir- bir buçuk saat sonra tamam, oruç başlıyor. Başlangıçta demek ki böyleymiş. “Allah sizin tövbenizi kabul etti ve Allah sizi affetti. Artık şimdi eşlerinizle oruçlu bulunduğunuz gecelerde ilişkide bulunabilirsiniz” diyor. Şimdi burada da nesih var mı? Nasıl? Hayırlısıyla ve Kuran’ın içinde değil mi?
Bak işte 183. ayet 187. ayetle nesh edilmiş, kısmen. Öbürü de Nisa suresinin 15. ayetinde olan hüküm, hepsi değil tabi, orada şahitlikle ilgili hüküm devam ediyor. Nur suresinin 2. ayeti ile nesh edildi. Buyurun, varmıy mış Kuran’ı Kerim’de nesh? Kuran’ı Kerim önceki kitapları nesh etmiş mi? Bunun çok sayıda örneği var. Ben, sadece iki tane örnek verdim, akılda kalsın diye, nasıl olsa, hepinizin bildiği konular olduğu için. O zaman mesela; bu nesih anlaşılamadığı için, yani siz eğer, usul kitaplarındaki neshi tarife kalkarsanız, Kuran’ı Kerim’in önceki kitapları nesh ettiğine dair bir delil bulamazsınız bir yerde. Çünkü bir şeri hüküm diğer şeri hükmü ortadan kaldırır diye. Mesela; gidin Ömer Nasuhi Bilmen’in Islahatı fıkhiyye kamusunun, zekatlarla ilgili bölümünde müellefe-ı kulube zekat verilmesi ile ilgili kısma bakın, oradaki müellefe-ı kulube’un hükmünü icmanın kaldırdığını söyler. Peygamberimizden sonra da nesih devam ediyor, haşa. Yani işte öyle bir acayip bir halki, içler acısı. Onun için her defasında tekrar ediyorum. Bu Kuran’ı Kerim’e sarılırsanız dünyanızda sizin olur, ahirette ama bu tek başına olmaz. Allah’u Teala diyor ki: Estağuzubillah (Ali imram 103. ayet)“Allah’ın ipine topluca sarılın” hep beraber yapmamız lazım. Ama malesef sizi ben ne söylüyorsam hiç duymuyorsunuz, kusura bakmayın. Gerçekten duymuyorsunuz. Hiç mi hiç duymuyorsunuz. Yani bunu kendi muhasebenizi lütfen yapın. Çok az duyanlar var, bu konuştuğumuz zaman da onlar tekrar duyuyorlar, onlara da üzülüyorum yani. Peki, Allah yardımcımız olsun.