(Abdülaziz Bayındır) Kur’an ı Kerim in ikinci suresi olan, Bakara suresinden okumaya devam ediyoruz. Bakara suresinin ilk ayetlerindeyiz, bu sure Medine-i Münevvere de inmiş 286 ayet, Kur’an–ı Kerim in en uzun suresidir. Bu sureye Bakara adını veren olay; İsrail oğullarının Musa A.S. ile birlikte Musa A.S. ın Allah ın emirlerini tebliğ etmesi üzerine bir bakarayı kesmemesi üzerine direnmesi olmuştur, onunla ilgili ayetler geldiği zaman, inşallah genişçe anlamaya çalışırız, buradaki bakarayı inek diye tercüme ederler, biliyorsunuz, ama o inek değildir, bu boğadır.
Bakara kelimesi her ne kadar Arapça ise de, bu lafsi mühennesdir olarak Arapçadır. Sığırın erkeğine de dişisine de bakara denir, tekliği ifade ediyor erkekliği ya da dişiliği ifade etmiyor, bir tane sığır demek. Dolayısıyla, buradaki bakaranın erkek mi dişi mi olduğunu ancak ayetten anlayabiliriz.
Bakara 71 inci ayette, ifade edilmiş oluyor, Allah-u Teala orada şöyle buyuruyor, İsrail oğulları o bakara yı kesmemek için bahaneler uyduruyorlar ya üçüncüsünde, diyorlar ki:
Bakara 2/71 “Rabbine sor, onu bize iyice açıklasın, çünkü sığır sığıra benzer, eğer Allah-u Teala bu isteğimizi kabul ederse doğruyu bulmuş oluruz” diyorlar. Musa A.S. da diyor ki: “…Allah-u Teala şöyle buyuruyor; O bir bakaradır” buradaki mühennes zamiri kelimenin lafsının mühennes olmasındandır, manasının mühennes olmasından değildir. Niye öyle dediğimizi ayetten anlıyoruz, “…zelul değil” zelul ne demek? Boğaların yanına yaklaşılır mı? Boğalar son derece kibirlidir kimseyi yanına yaklaştırmaz. Ne zaman zelul olur? Yani zelil hiç sessiz sedasız boyun eğer, ne zaman burulursa o zaman. Peki ineklerde burulma var mı? İneklerin Zelul hale getirilmesi diye bir olay söz konusu değil. “…Yeri süren zelul değil” tarla inekle mi sürülür öküzle mi? “Tüfiru” kelimesinin mastarından “Tevr” türetilmiştir tevr ne demek? Erkeğine denir. Ama öküze derler boğaya Tevr demezler, boğa tarlayı sürmez onu boyunduruk altına sokamazsınız, “…zelul değildir ekini de sulamaz, dolabı da çevirenlerden değil”. Ozaman bu erkek mi dişi mi, Erkek ama boyunduruk altına alınmamış, yani burulmamış, tarla sürmez, sulamak için dolaplar var o dolabı da çevirmez. O zaman bu ne olur? Boğa olur, inek olması mümkün mü? İşte bunlara baktığımız zaman bakara kelimesinin anlamının, inek değil boğa olduğunu görüyoruz.
Peki niye boğa? Çok kısa söyleyelim inşallah o ayetlere geldiğimiz zaman detaylı bir şekilde ifade etmeye çalışırız.
Mısır da Firavun ların taptıkları Tanrı. Boğa Apis dedikleri boğaya tapıyorlar. İsrail oğulları onu görmüş dolayısıyla o boğayı kesmek onlara son derece zor geliyor yani tanrı kesilir mi? Zaten Tevrat ta da bu konuda çok geniş ifadeler vardır. Birçok yerde boğa ile ilgili işte “…tanrını kes” şeklinde ifadeler geçer. Yani İsrail oğullarının onu kesmemekteki direnmeleri, boğa ile ilgili inançlarından kaynaklanıyor. O boğa gitmiş Hindistan a ama orada erkek iken dişiye dönüşmüş, Şimdi siz Hintli birisine inek kestirebilir misiniz? Mümkün değil. İsrail oğulları da Mısır da doğup büyüdükleri için o buzağı boğanın sevgisi onların içlerine işlemişti. Ayeti kerimede de var. Biliyorsunuz, Musa A.S. Tur dağına çıktığı zaman, hangi heykeli yapmışlardı? Buzağı heykelini, işte küçük, bir boğa heykeli yapmış orada buzağı deniyor. Çünkü onların akıllarındaki tanrı o. Musa A.S. onu kestirdiği zaman, tanrılarını kestirmiş oluyor.
Peygamberlerin temel mücadelesi de budur değil mi? Bu bakımdan bakara kelimesi sureye ad olmaya layık oluyor. Kur’an ı Kerim in en büyük suresinin adı olmaya layık oluyor. Çünkü insanlar tanrılarını kesiyorlar ve o tanrıları kesmekte peygamber ümmeti olmalarına rağmen ne kadar zorlandıkları da orada bize gösterilmiş oluyor. Sonuç olarak bu surenin adı Bakara, tercümesi inek değil bazıları inek olarak tercüme eder ama değil; boğa.
Kelimelerin anlamını Kur’an ı Kerim den çıkarmak gerekir. Allah-u Teala Kuran Azimüşşanı öyle bir kitap olarak indirmiş ki, o kitabı sözlük olarak kullanabiliyorsunuz. Şimdi biz bu kitabı sözlük olarak kullanıp da ayetlerden anlamlarını çıkarınca, bu defa insanlar şaşırıyor siz bu Arapçayı nereden öğrendiniz? Sen de öğren işte Kur’an ı Kerim de yazıyor. Kur’an ı Kerim sana kapalı bir kitap değil ki.
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla: Bakara 2/1 “Elif Lam Mim” biliyorsunuz bu surelerin başında olan, adına huruf-u mukadda dediğimiz şeylerdir. Mukadda kesmek manasındadır, burada kesilmiş yani aradaki ilişki koparılmış demektir. Elif in lam ın mim in birbiriyle ilişkisi yok, ilişkisi olsaydı “elem” diye okurduk, birbiriyle ilişkisi koparıldığı için her bir harfi kendi ismiyle söylüyoruz elif lam mim. Mesela A B D nedir manası, Amerika Birleşik Devletleri, biz bunu birleşik okumasak da “abd” diye okusak bir manası olmaz.
Bu Huruf u mukadda bunun manası ne? İnsanlar kendilerine göre çeşitli anlamlar ortaya koymuşlardır, bu konuda bir konuşmayı size nakletmiştim. Dersin başında olduğu, sizin dışınızda çok sayıda insan da bunu dinlediği için tekrar anlatmak lazım. Tekrar olursa kusura bakmayın. Bazen diyorlar ki niye hep aynı şeyi anlatıp duruyorsun? Eskiler söylüyorlar çünkü onlar birkaç kere dinlemişler, bilmiyorlar ki hep yeni nesil geliyor arkadan. Mesela sofraya her zaman ekmek konur, kardeşim sabah ekmek vardı niye koydun denir mi? Konmasa hani bu sofranın ekmeği denir. Aynı yemeği iki kere üç kere koysan kardeşim başka bir şey yok mu demeğe başlarsınız fakat ekmek, olmadığı zaman? Bazı şeyler öyle ekmek gibi peynir gibi sürekli sofraya konması gereken şeylerden sayılır.
Medine-i Münevvere de yaptığımız toplantıları anlatmıştım size biliyorsunuz. Onlardan bir tanesi müteşabih ayet konusundaydı. Bizim anladığımız manadaki müteşabih yani kuran-ı Kerim de gördüğümüz, kelimenin sözlük manası biri diğerine benzeyen demektir. Bir ayet vardır ki muhkem dir hüküm ifade eder, Namaz kıl oruç tut kurban kes gibi, bir de ona benzeyen ayet onu açıklar, mesela bundan önceki derslerde kurbanı anlatmıştık, Allah-u Teala Kevser 18/2 “…Rabbin için namaz kıl kurban kes.” diye emrediyor. Hatta “venhar” kurban kesmek de değil hayvanı boğazından kes, anlamına geliyor. Tabii Rabbin için kes olunca kurban oluyor.
Yemek için değil de Rabbin için kes, olunca kurban oluyor ama ne zaman keseceksin belli mi hangi hayvan? Kestikten sonra etini ne yapacağım? Herkes mi kesecek sadece ben mi keseceğim? Bir sürü soru yok mu? Onun için bu sure Mekke de inmiş, Peygamberimiz SAV in Mekke de kurban kestiğine dair bir rivayete sahip değiliz. Ama bunu açıklayan ayetler bunun müteşabihleri Hac suresinde Medine de inince, Peygamberimiz SAV Medine de, on yıl boyunca sürekli kurban bayramı kurbanını kesmiştir. İşte muhkem; açık ve net Namazı kıl Kurbanı kes, anlaşılmayan bir tarafı var mı? Gayet açık, ama açıklamaya muhtaç, işte açıklamayı o müteşabih, her bir ayetin benzeri olan ayetler yapıyor. Şimdi bizim, gelenekte, müteşabih ayet manası anlaşılamayan, manasını Allah tan başkasının manasını bilmediği ayet olarak tanımlanır.
Allah tan başkasının manasını bilmediği ayeti ben ne yapacağım? Niye indirmiş ki Cenab-ı Hak böyle bir ayeti değil mi? Hem Kuran-ı Mübin diyeceksiniz, açık Kur’an hem de diyeceksiniz ki, Allah tan başkasının anlamını bilmediği ayetler.
Medine deki toplantılardan birisinde, bunu ilgili ayetlerle anlattık. Bu gün de bir toplantımız vardı, Katar dan Almanya dan Lüksemburg tan, Mısır dan, Kuveyt ten, Fas tan, gelen bir heyetle toplantı yaptık, Lüksemburg ta bir İslami borsa oluşturmaya çalışıyorlar, orda Katar’dan gelen bir alim vardır Ali Muhiddin Karadali diye ona bu metottan bahsedince adam hemen kitabı istedi, biz de Ürdün de basılan, Arapça; “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar / Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır ” kitabını verdik.
Şimdi bu metodu anlatınca herkesin dikkatini çekiyor, Medine deki alim de demişti ki, birçok şeyleri anlatınca peki elif lam mim, in manası nedir? İşte bu anlaşılmayan ayettir “müteşabih anlaşılmayan manada olmaz” deyince hadi söyle bakalım bunun manası nedir dedi? Ben de bu kelimelerin manası ile ilgili olarak Peygamberimize yöneltilmiş olan bir soru var mı? Dedim. Yok dedi. Şimdi bak sen 4 ciltlik Kur’an ı Kerim ansiklopedisi yapmışsın, bir de tefsir yazmışsın. Hikmet Beşir isminde emekli bir prof. Medine de. Tefsirci, dedi ki yok peygamberimize bu konuda hiç soru sorulmamış, peki sahabeye sorulmuş bir soru hatırlıyor musun? Dedi yok. Peki bu olay ne zaman başladı? Arap olmayanların ilim sahasını işgal etmesinden sonra başlamadı mı? Çünkü Araplar yeni fethedilen yerlerin idaresiyle askeri yönetimi ile meşgul iken ki zaten orada ilim yaygın değildi biliyorsunuz okuma yazma da pek yoktu, ama Irak fethedilmiş bin beş yüz yıllık yazılı geleneği olan bir bölge, Suriye bölgesi fethedilmiş orada da Bizans tan kalan insanlar var. Onlardan okumuş yazmış olanların bir kısmı İslami ilimlere yöneldiler. Bu Arapça bilmeyen insanlar devreye girdikten sonra bu problemler ortaya çıkmadı mı dedim? Evet o zaman çıktı dedi. Peki siz ne hakla tutarsınız da çok sonradan bir problem hale getirilmiş bir meseleyi sanki Kur’an ı Kerim indiği zaman bir problemmiş gibi gösterirsiniz? Dedi ki “canım anlaşılıyordu manası.”
Neydi dedim? Dedi ki canım anlaşılıyordu manası, neydi? Elif lam mim, adam bakıyor elifi biliyorum lamı biliyorum mimi biliyorum ama Allah Allah ne kastettiğini anlayamıyorum. Onu düşünürken, zihni toparlanıyor, arkasından okumaya başlıyorsun… İşte bak manası biliniyormuş daha ne istiyorsun?
Manası bilinmeyen bir şeyi Cenabı Hak Kuran ı Kerim de hem indirecek, hem de adına kitabı mübin diyecek, olur mu böyle bir şey? Dolayısıyla bunlar bizim Türkçemizde dikkat dikkat, bir dakika beyler, lütfen bakalım dinleyelim gibi söylediğimiz dikkat toparlayıcı ifadeler. Demek ki Arap toplumunda böyle bir ifade tarzı var ki bu konuda Peygamber SAV e itiraz eden olmamış, zaten dedim ki Mekkeli müşrikler, Peygamberimize bir laf söyleyebilmek için bütün imkânları araştırmıyorlar mıydı? Eğer böyle bir şey olsaydı hiç onu boş bırakırlar mıydı? İkide bir sırf onu gündeme getirirlerdi. Elif lam mim gibi ha mim gibi elif lam ra gibi, bu harflerden sonra, vurgu hep Kur’an a dır. Hep Kur an a vurgu yapılan yerlerde bu uyarı ifadeleri var, (20:46 21:10 Arası ARAPÇA AÇIKLAMALAR).
Bakara 2/2 “İşte kitap bu. Bu kitabın içinde şüphe edecek hiçbir şey yok.” öyle bir kitap ki Allah ın indirdiği kainat kitabının yazılı şekli muhteşem bir kitap, Cuma günü Almanya da idim Almanlar ve Fransızlar birlikte, toplantı düzenlemişlerdi, Fransa dan çok üst düzeyde katılım olmuştu, diplomat üst düzey hukukçu ekonomist ve Katolik fakültesinden gelenler vardı Fransa dan. Almanya dan da Tübingen üniversitesinden, içlerinde Müslüman olarak sadece ben vardım. Orada konuşmayı yaptıktan sonra benden istedikleri şuydu, yani Kur’ana göre Tanrı ve hürriyeti bize anlat yani şirk i anlat. Biz de bunu anlattık elimizden geldiği kadar. Çok özet bir şey söyleyeyim mesela onlara dedim ki bakın şirk ne? Şirk Allah’ı ikinci plana atmaktır kısa bir özeti yapılan konuşmanın. Hanginiz bir insan olarak ikinci sıraya atılmaktan hoşlanırsınız? Her hangi bir yerde ikinci plana atılmak ister misiniz? Dedim yok dediler. Peki o zaman Allah’ı nasıl ikinci plana atarsınız? Kendiniz için razı olmadığınız bir şeyi Allah için nasıl kabul ediyorsunuz? Bakın Allah ın indirdiği kitap var, Allah ın yarattığı kainat var ona da kitap diyelim, gelin tüm dengelerin bozulduğu şu dönemde, siz Fransızlar, bir taraftan Almanlar bir taraftan da biz üçümüz el ele verelim, Allah ın indirdiği kitap ile,Allah ın yarattığı kitap arasındaki dengeyi kurup, iyice bozulmuş olan din ve bilim dengesini, oluşturalım yeni bir çağa açılalım denge çağı na açılalım diye konuşmayı yaptık. Sorular soruldu, ertesi günkü bütün konuşmalara bu konuşma damgasını vurdu. Fransızları en çok düşündüren, bizdeki kanun laiklik ne olacak diye epeyce, konuştular ama, öbür taraf ağır bastı bakalım ne olur.
İşte burada Allah-u Teala “işte kitap bu” diyor kitap mı arıyorsunuz kitap bu. Gerçekten bu öyle bir kitap ki, kâinatta ne kadar ilim var, insanlar ne kadar ilim üretmişler bunların tamamının doğrusu burada. Hangi ilim aklınıza gelirse gelsin; ha ben bunu çok iyi biliyorum, bizim Müslümanlar da bunu duydukları zaman “öyle şey mi olur? diyecekler” Yahudiler de Hıristiyanlar da öyle diyecekler. Hepsi de ana çizgiden çıkmışlar maalesef. Fakat, Allah u Teala ne diyor:
Fussilet 41/53 “Biz onlara ayetlerimizi göstereceğiz, çevrelerinde şu kendileri için net bir şekilde ortaya çıkacak, bu Kur’an gerçektir.” çevrelerimizde hangi ayetler var? Allah ne yaratmış sa hepsi bir ayet. Kur’an –ı kerim deki ayetler ne ise onlar da o. Kendileri de bizim de vücudumuzda bulunan her şey birer ayet. Bu kuran Allah ın kitabıdır, Yeryüzünde kime sorarsan sor seni kim yarattı diye ne cevap verir? Allah yarattı.
Geçekten ilginçtir, Fransızlar ateist ateizm orda çok yaygındır, laikliktir falan filan, onlara dedim ki, her zaman söylediğimiz bir söz, Allah a inanmayan hiç kimse yoktur ama Allah a inanmadığını söyleyenler vardır. Müslüman ın, Hıristiyan ın Yahudi nin Budist in ve bütün insanların inandığı Allah aynıdır. Bir tek birisinin bir sorusu oldu Budist in de mi aynı? Evet Budist in de aynıdır. Bakın onlardan itiraz eden olmadı yani bu ateizmin en yaygın olduğu yer.
Müslüman bir tek bendim dedim bir de Boşnak bir Muhammed var orada doktora yapıyor, gerçi o katılımcı değildi dinleyiciydi, katılımcıların arasında sadece ben Müslüman dım. Muhammed bizim Mustafa Evli ye demiş ki, bunlar hocayı sıkıştıracak sorular hazırladılar demiş, hepsi nin hazırladığı sorular var. Keşke sorsalar ama heralde sormalarına firsat kalmaz dedim kalmadı.
Sözlerimde küçücük bir açık nokta bulsalar, oradan bastıracaklar. Beşinci toplantı onlarla yaptığımız, Allah a hamd olsun, her bir toplantıda gıkları çıkamıyor, niye biliyor musunuz? Allah ın yarattığı insan Allah ın indirdiği ayet, ikisini bir araya getiriyorsun o da ayet bu da ayet değil mi? O zaman kimsenin sesi çıkmıyor ki… Şöyle düşünün; çok güzel bir su, daha yeni çıkmış kendi tabii soğukluğunda lezzetli tatlı gayet güzel bir su. O suyu en azılı kâfire versen zevkle içmez mi? Hele bir de susuz kalmış ise, uzun zamandır içmemişse, müthiş bir şekilde sarılır. Kime verirsen ver uzun zamandır su içmemiş bir insana, büyük bir zevkle içmez mi? İşte Kur’an-ı Kerim o en güzel sudan daha güzel. Bunlar da zaten hiç içmemişler bu sudan. Onun için Kuran dan ne verirseniz verin, çok büyük bir zevkle dinliyorlar.
İşte Rasim Osman Zade burada; onunla Rusya ya kaç kere gittik her tarafı dolaştık bir tane itiraz eden çıktı mı? Yok. Çünkü Allah ın ayetini söylediğiniz zaman, buna itiraz edecek tek kişi yok. Tatlı bir su veriyorsunuz adam müthiş bir şekilde rahatlıyor. İşte burada Allah-u Teala diyor ki “…Onlara ayetlerimizi göstereceğiz, çevrelerinde ve kendi içlerinde göstereceğiz” Onlar da ayet buradaki cümleler de ayet. “…onlar için şu kesin olarak ortaya çıkacak ki, bu Kur’an gerçek kitaptır” yani kâinatı yaratan kimse? Bu Kur’an onun kitabıdır.
Yeryüzünde kime sorarsanız sorun,
Lokman 31/25 “ Sorsanız onlara gökleri ve yeri kim yarattı? Kesin olarak Allah tır diyecekler” işte onu yaratanın Allah olduğunu herkes kesin olarak bildiği için, o ikisini karşılaştırdığınız zaman Kur’an-ı Kerim in Allah ın kitabı olduğunda hiç birisinin şüphesi olmaz. Adam büyük bir ilim adamı olsa daha çok inanır Kur’an a yani ilmi ne kadar yüksek ise Kur’an a güveni o kadar fazla olur. Hangi ilim dalı? Hangisi olursa olsun. Çünkü aradığı problemlerin ilmini bulacak burada, işte Allah u Teala diyor burada
Bakara 2/2 “işte kitap bu, onun içerisinde şüphelenecek hiç bir şey yoktur…” herkes için kitap bu… Mümin içinde kafir için de herkes için kitap bu.
(33:20-33:35 ARAPÇA YAZILAMADI) onun içinde şüphelenecek hiçbir şey yoktur. Hiç kimseyi şüpheye düşürecek bir şey yoktur. Şimdi de oldu daha önce de oldu, sorular sordular. Mesela çok enteresan Fransız; Almanya da büyükelçilik yapmış olan bir zat ile bir öğlen yemeği yedik, bir de Fransız-Alman kültür merkezi başkanı bir zat var. Öğlen yemeğinde aynı sofradaydık, epeyce sorular sordu cevaplarını verdik, ben Türkçe söylüyorum Mustafa Evli Almancaya çeviriyor, yanındaki kültür merkezi başkanı da Almanca dan Fransızcaya çeviriyor, en sonunda Allah ne zamana kadar tevbeyi kabul ediyor? Dediler acaba biz treni kaçırdık mı der gibi. Dedim ki ölünceye kadar. Gerçekten mutlu oldular ederler etmezler o ayrı bir konu. Bunların her birisi Kur’an ı Kerim in hükmü olduğu için mutlu ediyor. Ölünceye kadar. Tevbenizi de dedim gidip birinin karşısında yapmayacaksınız, içten Allah a yapacaksınız bu çok daha farklı bir şey tabii. “…içinde şüpheye yer olmayan bir kitaptır” ama bu kitabın içinde şüphe yok da göreceğiz bir takım kelimelerinin anlamı değiştirilerek kitap şüpheli hale getirilmiştir maalesef. Mesela Hıristiyanlar diyorlar ki bu günkü papanın kitabında var ben konuşmamda ondan da bahsettim. Üçüncü asra kadar İsa A.S. tam bir insan ve Allah ın elçisi kabul edilirdi. İnsanüstü herhangi bir vasfı kabul edilmez, Allah ın elçisi sayılırdı. Ama üçüncü asırdan itibaren onun tanrı olduğuna biz karar vermeye başladık diyorlar, en son Kadıköy de de tanrılığını ilan ettik diyorlar. Yani onu tanrı yapan biziz, İznik konsilinde de, yeni koyacakları inanca en uygunu olan İncil nüshalarını seçmiş diğerlerini devre dışı bırakmışlar. Peki Peygamberimiz SAV diyor ki “sizden öncekilerin yolundan, karış karış arşın arşın gideceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar siz de gireceksiniz.” Yahudi ve Hıristiyanlar mı ya resul Allah? Diye soruyorlar, “ya kim olacak?” diye cevap veriyor Peygamberimiz. Elimizdeki kitaplara baktığımız zaman bizde de gerçekten üçüncü asırdan sonra çok ciddi bozulmalar olduğunu görüyoruz.
Bir tane örnek vereyim; insan eli ile Kur’an-ı Kerim şüpheli hale getirilmiş e bir örnek vermiş olayım: On dördüncü surenin dördüncü ayetini açıyoruz 254 üncü sayfa meallerde şimdi dördüncü ayetin mealini şuradan okuyorum ben size;
İbrahim 14/4 “Biz her gönderdiğimiz peygamberi ancak bulunduğu kavminin dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın…” bu normal, tabii ki peygamberimiz Mekke ye peygamber olarak gidip te, Türkçe konuşsaydı Mekkeliler ne anlardı? Tabii ki Arapça konuşacak, toplumun diliyle bazıları çıkmış Kur’an ı Kerim e O Rab ca dır diyorlar, ne demek Rab ca. Böyle bir dil varsa onu sadece Rab olanlar anlar. Bizim de haşa Rab olmamız lazım o zaman sanki Kur’an a saygı gösterdiklerini zan ederek öyle söylüyorlar.
Kur’an ı Kerim halk dili ile inmiştir kardeşim. O sokakta konuşulan dil ile indirilmiştir. Üst kademelerin konuştuğu dille değil. Niye? Allah u Teala ne diyor “Biz her gönderdiğimiz peygamberi ancak bulunduğu kavminin dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın…” anlasınlar meseleyi. Buraya kadar bir problem var mı? Yok.
“…Sonra Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır dilediğini hidayete erdirir” ne oldu şimdi? Bu peygamberin o kavmin diliyle gelmesinin bir anlamı kaldı mı? Açıklasa ne olur açıklamasa ne olur? Öyle değil mi? “ …O Aziz ve Hâkim dir O güçlüdür doğru karar verir” adam der ki; tabi güçlüsün elbet istediğini yaparsın. O zaman beni niye yarattın diyecek. Niye cehenneme atıyorsun demeyecek mi? Şimdi üçüncü asırdan sonra bu anlam ortaya çıkmaya başlamış. Ragıp El Isfahani / El Müfredat var, orada bakıyorsunuz ki yeni yeni o anlam devreye girmeye başlamış, gerçi o dördüncü asırda yaşayan bir insandır, sonradan da yerleşmiş. Sözlüklere de bunu yerleştirmişler, nedir o? Şae fiiline verilen anlam, şae demek şey yapmak demektir, şey de bütün fiiller onun içerisine girer. O zaman hangi şeyle bağlantılı ise onun anlamını vermek gerekir. Ama tutmuş buna isteme manası vermişler tamam on bin ya da elli bin tane anlamından bir tanesi de o olabilir fark etmez ama sadece o kadar olur daha fazla olmaz, kelimenin bütün anlamını irade diye verirsen sistem tümü ile bozulur. O zaman nasıl mana vermek gerekiyor? “Biz her gönderdiğimiz peygamberi ancak bulunduğu kavminin dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın” az önceki manada ne dersiniz? Allah ın kelamı olur mu bu? Allah her peygamberi kavminin diliyle indirecek, onlara her şeyi açıklasın: Açıkladı; sonra dilediğini yola getirecek, dilediğini saptıracak, sonra aziz ve Hâkim Allah Allah nasıl oluyor bu? Allah u Teâlâ insanlarla oyun mu oynuyor? Kusura bakmayın kardeşim bu Allah ın kelamı olmaz, diyecek. Be defa bizi Almanya da karşılayanlardan bir arkadaşımız, bundan önce mart ayında roma ya gittiğimde gelmişti oraya, (Haftaya inşallah o ayetleri okuruz) kalbin mühürlenmesi ile ilgili ayeti okumuş, abdestli namazlı biri namaz kılıyormuş Kur’an ı Kerim in mealini okumaya başlayınca bu Allah ın kitabı olamaz demiş. İkinci sayfaya gelince Allah kalplerini mühürlemiştir meselesini, namazı da bırakmış.
Sonra bizim İtalya ya gittiğimizi duyunca, O da roma ya geldi arkadaşı ile beraber, Roma da geldi bana bu meseleyi sordu ben de, cevaplandırdım, tamam cevabımı aldım ve tatmin oldum dedi. Şimdi de bizi orada karşıladı falan baktım adam rahatlamış.
Ayetler arasındaki ilişkiye bakılmadan öyle anlamlar veriliyor ki, tarih içerisinde devreye giren bir takım yeni anlamlar, Kur an ı kerim in şüphesizliğine şüphe düşürüyor maalesef.
Peki bu ayetin doğru manası nedir?
İbrahim 14/4 “Biz her elçiyi, (peygamberi) mutlaka kendi toplumunun dili ile göndeririz ki onlara iyice açıklasın. Allah dalalet edeni dalalette bırakır …” buradaki şey dalalettir, yani adam illa da sapıklıkta kalmak istiyorsa Allah onu orada bırakır. Onunla ilgili o kadar çok ayet var ki, Allah kâfirleri yola getirmez zalimleri yola getirmez, Faslıkları yola getirmez, sen orada kalacaksan kal. Ama tevbe kapısı sonuna kadar da açık. Peki, hidayet için gayret göstereni de, hidayete getirir. Hidayeti isteyeni değil gayret göstereni. Gayret gösterecek, hidayeti istemeyen hiç kimse yoktur yeryüzünde. Mesela bazen yoldan çıkmış kimselere konuşursunuz; ya keşke biz de senin gibi olsak. Ol olmaya ne mani var, yok önce bir karar verir sonra vazgeçer. Mesela namaz kılmaya karar verir o bir gün beş gün değil ne oluyor? Sürekli bakarsın bir gün vazgeçmiş. Kardeşim sürekli yapacaksın öyle şey yok. Sen her gün Cenabı Hak tan nimet istiyorsun o ne olacak? Allah-u Teala bir gün sana nimet vermese, senin halin ne olur? Şimdi oldu mu bak ayetin tekrar manasını vereyim;
İbrahim 14/4 “Biz her kavme gönderdiğimiz elçiyi, (peygamberi) mutlaka kendi toplumunun dili ile göndeririz ki onlara iyice açıklasın. Bundan sonra Allah dalalet (sapıklık için gayret göstereni) edeni dalalette bırakır hidayet (iyilik için) gayret göstereni de yola getirir.” Sapıklık daha çok gayret ister biliyor musunuz? Sapıtmak o kadar kolay bir şey değildir. Çünkü sapıklık yapan kişinin karşısına ilk önce vicdanı çıkar, yanlış yapıyorsun der, en büyük mücadeleyi kendi kendine verir, ama sapıklığa sebep olan şey insandaki dünya sevgisidir. Zaten bu surenin başında da belirtiyor Cenabı Hak,
İbrahim 14/3 “Kâfirler dünyayı ahretten daha çok seven insanlardır” sapıklığın temel sebebi budur. Adam dünyayı daha çok sevdiği için kendini o tarafa zorlar, Ama ahreti sonrasını düşünen insanlar da Allah ın emirlerine uyarlar, aslında onlar çok daha mutludurlar. Çünkü yolları kendi vücutlarına uygun bir yoldur. İçleri rahattır dışları rahattır ilişkileri rahattır, ama öbürleri öyle değil. En büyük mücadeleyi kendi nefisleriyle vicdanlarıyla verirler. Onun için kâfir olmak ta büyük gayret ister. Mümin olmak da gayret ister şimdi sen Mümin oluyorsun alışmışsın mesela, günaha e terk etmek kolay mı? Sigara tiryakileri sigarayı terk etmenin ne kadar zor olduğunu bilirler, her günah sigara tiryakiliği gibi tiryakilik yapar terk etmek kolay mı? O da ciddi bir mücadeledir.
Bakara 2/1-2 “Elif Lam Mim, İşte kitap bu…”, dünyada kimin kitaba ihtiyacı varsa ihtiyaç olan kitap bu, her ilim dalının ana kitabı bu işte Kur’an ı Kerim. Ne istiyorsanız vardır içerisinde, “…içinde şüpheye yer yoktur” şüpheye yer yoktur derken bunun âlimi cahili var mı? Yok. O zaman herhangi bir ayeti okuduğunuz zaman manası içinize yatmıyorsa ya yanlış anlam verilmiştir, ya da siz anlayamamışsınızdır. Mutlaka içinize yatması lazım, Şüphe yoktur herkes için geçerli. Âlim için de cahil içinde herkes için geçerli Müslüman için de Kâfir içinde. “…bu muttakiler için hidayet kaynağıdır” evet Kur’an herkesin kitabıdır ama adam kendisini korumak istemezse, Kur’an onlara bir şey yapamaz. Yani kuran hiç kimseyi alıp da zorla yola getirmez. Sen yola gelmeye karar verirsin kendini korumaya çalışırsın Allah tan çekinirsin, kendine çeki düzen vermeye karar verirsin işte o zaman bu kuran sana kılavuzluk eder yoksa sen bu Kur’an ı Kerim e uymazsan Kuran da sana bir şey yapamaz.
İsra 17/82 “…Yanlış yapanların da sadece zararını arttırır.” Çünkü bile bile yanlışa giderler. Mesela Firavun Musa A.S. ın Allah ın peygamberi olduğunu çok kesin biliyordu ama inanmadı ne yaptı? Zararı arttı, kesin bilmek bir şey ifade etmez. Bu kitabın Allah ın kitabı olduğunu herkes anlar.
Biz Tübingen Katolik fakültesi ile bir protokol yapmıştık, Allah ın yarattığı kitap ile indirdiği kitabı birlikte okuyacağız diye. Bu güne kadar onlardan hiçbir tanesi kalkıp ta, İncil de şu var Tevrat ta bu var demedi. Ama hep istedikleri Kuran da ne var? Çünkü onlara göre de hakkında şüphe olmayan tek kitap Kuran ı Kerim. Ama bunu açıkça ifade edemiyorlar. Çünkü o bir iman istiyor. Cenabı Hak iman nasip etsin diye dua ederiz, inşallah böyle giderse olurlar gibi, çünkü tavırlarında bir takım yumuşamalar hissediliyor. Ama bu kitap onlara yol göstermesi için, kendilerini korumaya karar vermeleri lazım. Neden koruyacaklar? Allah ın emirlerine aykırı şeylerden, dünya sevgisini ahrete tercih etme tehlikesinden.
BİTTİ