Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lilmuttekın, velâ udvâne illâ alez zâlimîn.
Geçen hafta Maide Suresinin 44. ayetini okumuştuk. Allah nasip ederse bu haftada tekrar aynı ayet üzerinde duracağız. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor. “İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ hudev ve nûr” “Biz Tevrat’ı indirdik. İçerisinde bir rehber ve nur var”. Mesela şu binanın içerisinde bir sürü alet edevat var. Bir de aydınlık var. Bizi aydınlatıyor. Nur var, Tevrat’ın içerisindeki hikmetleri gösteriyor. İlahi kitaplar aynı zamanda hikmeti de içerir. Hikmette doğru çözümler anlamına geliyor. “yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû” “kendilerini Allah’a teslim etmiş olan nebiler onunla hüküm verirler”. Tevrat ile hüküm verirler. Tevrat’ın içerisindeki ayetlerle hüküm verirler. Kime? “lillezîne hâdû” “Yahudilere”. Tabi dünyada sadece Yahudiler yaşamıyor. Allahu Teala dünyanın her yerine de nebi göndermiş. Onların kitapları başkadır. “ver rabbâniyyûne vel ahbâru” “Rabbaniler” Kendilerini rabbe vermiş. Yani hayatlarının merkezine Allah’ın emir ve yasaklarını koymuş, hep onları dikkate alarak yaşayan kişilerdir. “vel ahbâru” “iz bırakan kimseler”. İlim adamları… Onlarda onunla hükmederler. “bimestuhfizû min kitâbillâhi” “Allah’ın kitabından hafızalarında korunması istenenlerle”. Yani şunları zihinlerinize iyice yerleştirin, unutmayın, ona göre hareket edin denen kısımlarla… Zaten kitabın tamamı bu özelliktedir. “ve kânû aleyhi şuhedâé’” “bunlar bu kitabın rehberliğine, kitabın aydınlatıcılığına şahit, bir de kendi davranışlarıyla da insanlara örnek olurlar”. “felâ tahşevun nâse vahşevni” Onlara hep şu söyleniyor. “İnsanlardan korkmayın, benden korkun”. Çünkü insanlar doğrulardan değil, menfaatlerinden yanadır. Bir şey menfaatlerine ters düştü mü hiçbir şeyi gözü görmez. Ama yanlış yaptığını bilen kişide çok korkak olur. Dolayısıyla ondan korkmayın, benden korkun diyor. “ve lâ teşterû biâyâtî semenen galîlâ” “Ayetlerimi az bir bedelle satmayın”. Yani şu ayeti söyleme, şu hükmü verme, şunu okuma, şunu şöyle yapma derler. Niye karşılığında az bir bedel almak için… Bunu da yapmayın diyor. “ve mel lem yahkum bimâ enzelallâhu” “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse” “feulâike humul kâfirûn” “Onlar kâfirlerdir”. (Maide 44) Bugün asıl üzerinde duracağımız kısım budur. Allah’ın indirdiği ile hükmetme meselesidir.
Bu ayetleri okurken şu aklıma geldi. 1976’da İstanbul Müftülüğünde vazifeye başladım. Fetva işleri kısa sürede bana devredildi. Bana sadece ibadet ve ahlak konularında fetva ver, diğer konularda fetva verirsen bugün ki yasalarla çelişir, bunlar yasaktır falan denildi. Bende ne sorulduysa onunla ilgili fetva verdim. Sonra Süleymaniye Camiinde Cuma Vaazları yaparken… Eskiden bir ceza kanunun maddesi vardı. Allah desen mahkeme 16 yıl ağır cezaya çarptırabilirdi. Sadece Allah dediğin için… Çünkü çok yoruma açık bir hükmü vardı. Orada da vaaz ederken hep haftalık siyasi olayları dikkate alırdım. İster ekonomik, ister sosyal olsun. Kürsüden her indiğimde herhalde 16 yılı hak ettik derdim. Ondan dolayı Allahu Teala burada “insanlardan değil, benden korkun” diyor. Öyle olunca hakikaten hiç kimse herhangi bir şey sormadı yani… Çünkü söylediğinin doğru olduğunu herkes biliyor. Allahu Teala da yardım edince herhangi bir şey olmuyor. Buda Cenabı Hakkın bir garantisidir. İnsanlardan değil, benden korkun diyor. Allah kişiyi çok iyi bir şekilde korur. Elhamdulillah biz Allahu Tealanın korumasını herhalde en iyi hissedenlerdeniz.
Bugün ki derse girmeden geçen hafta yaptığımız ders ile ilgili birkaç tane soru sorayım. Geçen hafta Tevrat’ı anlatmıştık. Tevrat kime inmişti? Yani Tevrat Musa’ya değil. Tabi Musa’da (a.s) onunla hüküm vermiş ama Yusuf’dan (a.s) İsa’ya (a.s) kadar bütün nebiler onunla hüküm vermişlerdir. Peki, Zebur neydi? Zebur’da Tevrat’ın içerisinde olan küçük bir bölümdür. Zaten geçen hafta Vedat’ta burada hem Tevrat’tan okudu. Hem de onunla ilgili yazıları okudu. Kuranı Kerimde anlatılan Tevrat ile Tevrat’ta anlatılan Tevrat bire bir uydu. İşte bunlara çok dikkat edin. Resulullah (s.a.v) zamanında Yahudiler kendilerini Müslüman gösteriyorlardı. Hepsi değil tabi. Bazıları… Bunu Bakara Suresinde Allahu Teala bize bildiriyor. “Efetatmeûne ey yué’minû lekum” “siz bu Yahudilerin size inanıp güvenmesini mi bekliyorsunuz?” “ve gad kâne ferîgum minhum yesmeûne kelâmallâhi” “Onların bir grubu Allah’ın kelamını gelip dinler”. Kuranı Kerimi dinler. “summe yuharrifûnehû mim bağdi mâ agalûhu” “onu iyice anladıktan sonra tahrif ederler”. Allah’ın kelamını… Tahrif etmek neydi? Anlam kayması yapmaktı. Kuranı Kerimin hiçbir ayetinde Tevrat Musa’ya inmiştir diye bir ifade var mı? Yok. Olmadığı halde Musa’ya Tevrat inmiştir demek bir tahrif değil mi? Kuranda olmayan şeyi Kuranda ki gibi gösterip bir anlam kayması yaptırıyorsunuz. Tamam, Musa (a.s) onunla hükmetmiş. Şüphesiz… Allah Musa’ya kitap vermiş. Onda da şüphe yok. Ama o şekilde yapıyor. “ve hum yağlemûn” “ve bile bile bunu yaparlar”. (Bakara 75) Kitabı anlıyorlar, kavrıyorlar, ondan sonra anlam kayması yaptırıyorlar. Esas şuna da dikkat edin. “Ve izâ legullezîne âmenû gâlû âmennâ” “Müminlerle karşılaştıkları zaman amenna derler”. Amenna yani ne demek? Bizde inandık, biz de Müslümanız, inanıyoruz. Bunu söyleyen kim? Yahudiler. “ve izâ halâ bağduhum ilâ bağdın” “birbirleriyle baş başa kaldıkları zaman” “gâlû etuhaddisû nehum bimâ fetehallâhu aleykum” “Allah’ın size açtığı bir şeyi onlara söylüyor musunuz?” Tamam bunlar doğru yolda güzel… Ama ne gerek vardı ki bizde inandık dediniz onlara… Bunlara bunu söylemenin bir anlamı var mı? “liyuhâccûkum bihî ınde rabbikum” “Rabbinizin yanında gelip bunu delil getirecekler”. Ya Rabbi bunlar bize Müslüman olduklarını söylediler ama değillermiş, Yahudilermiş diyecekler. Sanki Allah bilmiyor. Allah ile de oyun oynadıklarını zannediyorlar. “efelâ tağgılûn” “aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara 76) Sonra Allahu Teala “E ve lâ yağlemûne ennallâhe yağlemu mâ yusirrûne ve ma yuğlinûn” “Bunlar bilmiyor mu Allah onların içlerinde olanı da bilir, açığa vurduklarını da bilir” diyor. (Bakara 77) Ama böyle yapıyorlar. Buraya dikkat edin. Resulullah zamanında Kuran ayetlerini anlayıp tahrif ediyor. Müslümanlara gelip biz Müslümanız diyorlar. Peki, o zaman bu tür Yahudiler var da daha sonra Yahudiler sahneden mi çekildiler? Bugün yok mu? Bugün onların kullandıkları binlerce milletin İslam âlimi gördüğü kişiler yok mu? Onlardan neler çektiğimizi görüyorsunuz? Bunlar Kuranı Kerim’de Tevrat’ın Yusuf (a.s) ile İsa (a.s) arasındaki bütün nebiler tarafından uygulanan bir kitap olduğunun söylenmesini mi isterler, yoksa Tevrat’a aykırı olarak bir bilgi olmasını mı isterler? Tevrat’a ters bir şey olsun isterler değil mi? Çünkü Kuran Tevrat’ı tasdik ettiği an Yahudilerin görevi nedir? Kurana inanmaktır. Onun için birisi bir Yahudi’ye Tevrat Musa’ya inmiş derse Yahudi olan kişi söyleyen kişiye bu adam cahil der. Fakültelerde Dinler Tarihi dersini veren hocalar Kuran’da Tevrat Musa’ya inmiş diyorlar ama Kurana bakmıyorlar ki… Çünkü onlarında Kuran bilgisi yok ki… Onlarda Batı’da yetişiyorlar. Ama Tevrat öyle değil. Sadece Musa’ya değil, diğer nebilere de indirilmiştir. O zaman öyle deyince Kuran ile Tevrat arasındaki ilişki kesildi mi? O zaman bir Yahudi bu kitaba inanmak zorunda kalır mı? İlişki koparılıyor. İlişkinin koparılmasından kim kar ediyor. Yahudi uleması… Sıradan Yahudi değil. Sıradan Yahudi’nin bir zararı olmaz ondan… Hatta onların çoğu şu nebi gelse de bir inansak diye bekliyor olabilir yani… Dolayısıyla çok dikkat edelim. Mesela gene sık sık tekrarladığımız bir şey var. Tasdik konusu Kuranı Kerimin en temel kavramlarındandır. Peki, bizim mevcut kitaplarda hiç tasdik diye bir şey kaldı mı? Yani Kuranı Kerim’de olmasına rağmen kendinden önceki kitapları tasdik etmiştir denmesine rağmen ne deniyor? Tahrif deniyor. Tahrif olduğunu söyler deniyor. Bu ne biçim bir şey? Tabi ki sen bunu böyle dersen o zaman Yahudi’de, Hıristiyan’ı da Tevrat’ın da, İncil’in de orijinalini saklar göstermez. Ama tasdikle gelirsen onlardan biri yarın Müslüman olursa orijinalini alıp sana getirir. Sende ortaya koyarsın. Hepimizin elinde Tevrat’ın orijinal nüshasının olması gerekirdi. Ama tasdik yerine tahrif deyince elinde orijinal nüsha bile olan, bu adamlara verilmez ki bunlar tahrif diyorlar diyecektir. Bu Tevrat, tahrif diyenlere inanmamızı istemiyor ki ben niye vereyim onlara diyecektir. Bakın ne kadar bilinçli bir şekilde ilişkiler kesilmiştir. Peki, Resulullah döneminde bu iş yapılıyor da bugün yapılmıyor mu? Bugün Avrupa’da bulunanlar dikkat etsinler. Amerika’da olanlarda baksınlar. İslam Araştırma Merkezlerinin tamamı bunların kontrolündedir. Biz oraya çocuklarımızı gönderiyoruz. Avrupa’da doktora yaptı, Amerika’da doktora yaptı. Buraya da gelip Tefsir doktoru, Fıkıh doktoru, Kelam doktoru… Bu dine inanmayan bu insanların yanında siz bu doktoraları nasıl yapıyorsunuz? Papaz’ın yanında yapılan doktoradan ne beklersiniz? Aynı oyun devam ediyor. Bunlar çok ustaca bu işi devam ettiriyorlar. Onun için çok dikkatli olmak zorundayız.
Burada bir şey daha var. Maide Suresi 44. Ayeti Diyanetin mealinden okuyayım. “bimestuhfizû min kitâbillâhi” ifadesine “Allah’ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için” diye anlam verilir. Allah’ın kitabını kafalarında korusunlar diye… Yani kafalarına yerleştirsinler, iyice içselleştirsinler, onunla hüküm versinler dendiği halde burada “Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi” Niye? “Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi”. Allah’ın kitabını korumakla bir insan görevlendirilir mi? Bakın aynı ayette “yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû” “kendini Allah’a teslim etmiş olan nebiler onunla hükmederlerdi”. Bakın nebi olduğu halde Allah orada bir “eslemu” vasfı veriyor. Kendini teslim etmiş Allah’a… Peki, nebilerden yoldan çıkanlar olabilir mi? Olur. Kuranı Kerimde var. Olmuşsa kim çıkmıştır derseniz o ayrı bir konudur. Ama olacağı Kuranı Kerim’de var. Zümer Suresi 65. Ayetinde “Ve legad ûhıye ileyke” “Ya Muhammed sana şu kesin olarak vahiy edildi”. “ve ilellezîne min gablik” “senden öncekilere de”. “lein eşrakte leyahbetanne ameluke” “Hele şirke düş, bütün yaptığın yok olur, gider”. Şirke düşmemiş olan nebiler bunlar… Peki, nebilerin korumasına verilmiyor, bir insanın korumasına verilir mi? Halbuki Allah’ın bütün kitaplarının ortak adı nedir?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Allahu Tealanın indirmiş olduğu bütün kitapların ortak adı zikirdir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Enbiya Suresinde ne diyor?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: “hâzâ zikru mem meıye ve zikru men gablî” “İşte bu benim ve benden öncekilerin zikridir”. (Enbiya 24)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Emittehazû min dûnihi âliheh” “Yoksa onlar Allah ile kendi aralarında bir takım ilahlara mı sarıldılar?” “gul hâtû burhânekum” “Başka ilah olduğuna dair delilinizi getirin”. “hâzâ zikru mem meıye” “işte bu benimle beraber olanın zikridir”. Kuranın adı zikirdir. Peki, başka? “ve zikru men gablî” “benden öncekilerin de zikridir”. (Enbiya 24) Resulullah’dan öncekiler kimdi? Adem’den (a.s) beri gelen kitaplardır. Hepsinin adı zikirmiş. Yine aynı şekilde Nahl Suresinde Allahu Teala “Ve mâ erselnâ min gablike illâ ricâlen nûhî ileyhim” “senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkekleri ancak elçi olarak gönderdik”. Çünkü kadınların nezaketi o ağır görevde dayanamaz. Gelip moralini bozarlar, rahatsız ederler. Onlar nazik bir yapıda oldukları için Allahu Teala onları bu ağır görevle görevlendirmemiş. “fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ tağlemûn” (Nahl 43) Bütün kitaplar zikir olduğuna göre “ehlez zikr” ne olur? Zikrin yerine kitabı koyun. Ehli kitap olur. Yani o zikirde ehil olmuş, uzman olmuş kişilere sorun. Herkese değil. İşte uzman olmuş kişiler o bilgileri kafasına yerleştirenlerdir. Sor diye kime emir veriliyor? Önce Resulullah’a veriliyor. Git Yahudi’ye sor, git Hıristiyan’a sor. Deki sizin kitabınızda bir hanım peygamber var mı? Böyle bir nebi var mı diye bir sor. Peki, önceki elçileri neyle göndermiş? “Bil beyyinâti vez zubur”. Zeburun çoğulu zubur… Geçen hafta zebur konusunda konuşmuştuk. Zebur neydi? Kitap… Bütün kitaplara verilen addır. Adem’den (a.s) beri olan bütün kitaplardır. Kuranı Kerimde bir zeburdur. Diyanet nasıl mana vermiş? “açık belgelerle ve kitaplarla gönderdik” demiş. Zubur’e kitaplar demiş. Doğru. “ve enzelnâ ileykez zikra” “bu zikri de sana indirdik”. Öncekilerde zikir, bu da zikir. “litubeyyine linnâsi” “bu insanlara gösteresin”. Önceki zikir sahibi… Yahudisine, Hıristiyanına, Budistine, Brahmanizstine, Zerdüştüne, Sabiisine gösteresin. Neyi göstereceksin? “mâ nuzzile ileyhim” “onlara ne indirildiğini”. (Nahl 44)Beyler, size bu indirilmiştir. Diyeceksiniz. Ben her defasında onlarla görüştüğüm zaman öyle yaparım. Geçenlerde söylemiştim. Türkiye’de ki Katolik lideriyle Ramazan’da beraber iftar ettik. Sol tarafımda oturuyordu. Sizde Ramazan orucunu tutanlar var mı dedim. Çok az dedi. Ramazan’da oruç tutmak sizde de farz değil mi dedim. Farz ama ne yapayım tutmuyorlar dedi. İşte zikirle gideceksiniz. Bu kitap sizin kitabınız diyeceksiniz. Öyle dediğiniz zaman onunda inanma görevi ortaya çıkıyor. İşte bu zikri Cenabı Hak korumuş.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: “İnnâ nahnu nezzelnez zikra ve innâ lehû lehâfizûn” “muhakkak ki zikri indiren biziz”. Burada çok vurgulu ifadeler kullanıyor. Arapçayı bilenler bunu rahatlıkla görebilirler. “ve onun koruyucusu da muhakkak ki yine biz olacağız”. (Hicr 9)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Koruyanda biziz diyor. Yani Adem’e indirilende zikir, Muhammed’e (s.a.v) indirilende zikir. Koruyan kim? Allah. Allah insanlara bırakır mı? Ama sistem bozulduğu için buralara o anlamlara veriliyor. Biz hep o şekilde yetiştirildik. Kolay değil ki… Mesela size geçen hafta anlattığım ders… İki ay önce olsaydı o dersi o şekilde anlatamazdım. Yani hep öyle yetişmişsiniz. Kolay olmuyor. Evet, bir şeyi anlıyorsunuz ama muhataba öyle bir anlatacaksınız ki muhatap tatmin olsun. Mesela geçen ayetlerde tatmin edici oldu mu? Oldu. Ama o noktaya kadar gelmek çok ciddi bir emek sarf etmeyi gerektiriyor. Kolay değil. Dolayısıyla ben burada bu meali verenleri kınamıyorum. Hepimiz böyle yetiştik. Bugün ki İlahiyatlarda da aynı şekilde… Bugün dünyanın her tarafındaki İslam dini eğitimi aynıdır.
“ve mel lem yahkum bimâ enzelallâhu” “kim Allah’ı indirdiğiyle hükmetmezse”. “feulâike humul kâfirûn” “onlar kâfirlerdir”. (Maide 44) Hükmetmek derken ne anlarsınız?
Seyirci: Yönetmek.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Devlet Başkanlığı falan… O zaman biz yırttık. Ya da hâkim… Yani bizim hayatımızda uygulamayacak mıyız? Kuranı Kerimde devletin organlarını anlatan bir ayet var mı? Devlet Başkanı’nın görevleri diyor mu? Devlet Başkanı ile benim aramda ne fark var ki? Onun sadece biraz sorumluluğu biraz fazladır. Yoksa aynı emir ve yasaklara ikimizde muhatabız. Onun biraz meşguliyeti biraz fazladır. Sorumluluk alanları fazladır. Hatta Allah’ın ayetlerine aykırı bir davranışı olursa benim ona karşı çıkma görevim vardır. Mesela kitaplarda vardır. İbadetle hükümler. Mesela namaz kıl. Allah’ın hükmüdür. Ben namaz kılmam diyen ne yapar? Kâfir olur. Oruçtur, hacdır, zekâttır. Kuranı Kerimde ne varsa artık… İbadetle ilgili hükümler var. İnançla ilgili hükümler var. Sosyal hayat ile ilgili hükümler var. Aile ile hükümler var. Hepsi var. İşte hüküm kelimesi… “lem yahkum” kelimesiyle aynı kökten… Yani kim Allah’ın emir ve yasaklarını birinci sırada tutmazsa o kâfir olur. Her insanı ilgilendirir. Niyeti dini kullanarak devleti ele geçirmek olan bir takım kuruluşlar vardır. Mesela bundan birkaç yıl önce halifeliği yeniden ihya edeceğiz diyen gruplar vardı. Bizim buraya da gelmişlerdi. Derse de katılmışlardı. Sonra Fatih Camiinde gösteri yapmışlardı. Bu gruplar bütün bu ayetleri istismar ederler. Efendim kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar kâfirlerdir, siz seçimlerde kâfirlere oy veriyorsunuz, sizde kâfir oluyorsunuz derler. Seçimlerde bana İslam ile mi hükmedelim yoksa küfürle mi hükmedelim diye sormuyor. Şu adamlardan hangisini beğenirsin diye soruyor. Üçüncü şu adamı isterim deme hakkımız var mı? Demokrasi dediğiniz devlet ne derse o olur demektir. Teokrasinin ya da dikta rejiminin biraz yumuşatılmış şeklidir. Onun için sınıfta ben talebelere ben demokrat adamım ben ne dersem o olur derim. Ama Cenabı Hakkın koyduğu sistemde sadece doğrular geçerlidir. Ama o da daha sonra teokratik bir hale getirilmiş. Adına da İslam demişler. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar kâfirlerdir. Tevrat’ın Musa’ya (a.s) indirildiği konusunda bizim bütün kitaplar ittifak halindedir. Kuranda böyle bir şey yok. Zebur kelimesinin de bir kitap olduğu belli. Ayrı bir kitap değil. Allahu Teala “Gûlû âmennâ billâhi” “biz Allah’a inandık deyin”. “ve mâ unzile ileynâ” “bize indirilene”. “ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâga ve yağgube” “İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a ve Yakup’a”. Buraya dikkat edin. “ve mâ ûtiye mûsâ” “Musa’ya verilene”. Burada verilen kelimesi var. “ve îsâ” “ve İsa’ya da verilene”. (Bakara 136) Musa’ya kitap verilmiş ama öncekilerde verilmiş. Şunlarla da hükmedeceksin denilmiş. İsa’ya da (a.s) İncil indirilmiş ama Tevrat ile de hükmedeceksin denilmiş. İfadelere de çok dikkat edilmesi gerekiyor. “ve mâ ûtiyen nebiyyûne mir rabbihim” “nebilere rablerinden verilenlere inandık”. (Bakara 136) Burada İbrahim’den başladı. Şura Suresinde “Şeraa lekum mined dîni mâ ves sâ bihî nûhav” “Allah Nuh’a neyi emretmişse onu sizin içinde bu dinin şeriatı yapmıştır”. (Şura 13) Ali İmran Suresinde Âdem’den (a.s) son nebiye kadar bütün nebilere kitap ve hikmet verilmiştir deniyor. Bu kadar ayetler açıkken… “Fein âmenû bimisli mâ âmentum bihî” “onlarda sizin inandığınız gibi inanırlarsa”. “fegadihtedev” “yola gelmiş olurlar”. (Bakara 137) Peki, biz Müslümanlar olarak İsmail’e (a.s) kitap indirildiğini biliyor muyuz? Kitaplarda var mı? Kuranda var. Kuran ile mi hükmediliyor? Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin arasına girmiyor muyuz? Musa’ya Tevrat indirildi denmiyor. Musa’ya Tevrat indirildi diyorlar. Tüm sistemi çökertiyorsun. Ondan sonra da bu insanlar bize niye inanmıyor diyorlar. Niye inansın ki kardeşim? İbadet konularda öyle… Mesela ben Ahsen Hanımı buraya alsam, kadınlarla ilgili bir yarım saat konuşsa eline sopa alır, neler söyler neler… Gerçekten bakıyorsunuz Allah başka bir şey demiş, mezhepler başka bir şey demiş. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerdir sözünü alın ortaya koyun. Bir de Müslümanları tağutlukla suçlayanlara bakın. Hangisi tağut çıkar? Aydın sen bu konuda kitaplar yazdın.
Aydın MÜLAYİM: “ve mel lem yahkum bimâ enzelallâhu feulâike humul kâfirûn”. (Maide 44)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen Dağıstan’da bununla çok karşılaşıyordun.
Aydın MÜLAYİM: Evet. Çok tartışılan bir konudur. “Kim Allah’ın hükmüyle hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir”. (Maide 44) ayetiyle ilgili çok gençler kandırılarak hatta bizim birçok öğrencilerimizde samimi oldukları için oyuna gelmişlerdir. Bir çoğu da şimdi 36:21 sn. anlaşılmıyor. oyuncakları haline gelmiştir. Bu ayette rabbanilerden ve ahbarlardan bahseder. Biliyorsunuz ki İslam dininde özel din adamı sınıfı, kurumu diye bir şey olmaz. Ama Yahudilerde bu vardır. Yahudiler kendilerine has bir kurum oluşturdular. Bu kurumu da neden oluşturdular? Halka siz bu kitaptan anlamazsınız dediler. Tevrat sizlik değil. Sizinle ilgili hükmü biz veririz. Biz kuralları koyarız diye… Az önce Allahu Teala ayette belirttiği gibi rabbanilerde, ahbarlarda, nebilerde Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek ile görevli idiler. Fakat Allah’ın kitabını siz anlamazsınız diyerek kendilerini yeni bir Tanah, Tora veya Mişnak, Kamara diye Allah’ın kitabının yanında hadisler ve diğer icmalarını oluşturdular. Onlar kendilerine has olan bu makamlarını suiistimal ederek Allah adına hüküm vermeye kalktılar. Aynen bizdeki gibi Allah’ın kitabının yanına birçok kaynaklar oluşturdular. Bu ayette “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerdir” deniyor. Ben size soruyorum. Allah’ın indirdiği nedir? Allah’ın kitabıdır. Şu anda Yahudiler ya da diğer mezhepler Allah’ın kitabıyla mı hükmediyorlar? Hükmettikleri icmadır. İcma ile hüküm veriyorlar. Maalesef bu son ayeti siyasete de alet ederek, sadece devlet kurumlarına has kılarak… Yani işlerine geldikleri zaman siyasi mesele olarak… Tağut sistemine siz oy mu vereceksiniz diyorlar. Veyahutta Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen bir devlet sistemine, makamına siz oy mu vereceksiniz diyenler… Hâlbuki bu herkesi ilgilendiren ve herkesin de hayatına yansıtması gereken Allah’ın hükümleridir bunlar. Kim hayatına Allah’ın hükümlerini yansıtırsa, aksettirirse o mümin Müslümandır. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek devlet kurumuna ait bir görev değil ki… Hepimize ait bir görevdir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hangi Allah’ın nebisi devlet kurmak için ortaya çıkmış? İnsanlardan bir şey istiyorlar mı? Ne mal istiyorlar, ne de başka bir şey… Ben hiçbir şey istemiyorum ama sadece bir devlet kuralım dese… Daha ne isteyecektin kardeşim? Devleti istiyorsun. Daha ne isteyeceksin? Bir de şuna bakın. Resulullah (s.a.v) hangi şartlarda Mekke’den Medine’ye hicret etti? Öldürmeye karar verdiler. O zaman gitti. Mısır’ı terk ederken Musa’da (a.s) öyle yapmadı mı? Peki, koskoca Yusuf Suresi var. Yusuf (a.s) kimin veziriydi? Müslüman bir adamın mı? Bakın bu çok büyük bir oyundur. Buraya çok dikkat etmemiz lazım. Siz herhangi bir ülkede devletin yönetimine talip olsanız, siz o ülkede çok rahatlıkla suçlu pozisyonuna düşürülebilirsiniz. Çünkü bizim elimizden bunları alacaklar diye düşünürler. Ama dikkat edin, Allah’ın resulleri insanlara öyle tebliğlerde bulunuyor ki insanların bunlara hayır demesi mümkün değil. Çünkü çok doğru şeyler söylüyor. Mesela Mekke’de yürürlükteki kanunlara göre Resulullah’ı (s.a.v) suçlu sayabilmişler miydi? Ne yaptılar? Bütün kabile reisleri toplandı da hep birlikte öldürme kararı verdiler. Ve kararı da her kabileden birer kişi uygulasın ki suçu paylaşsınlar. Firavun Musa’yı suçlu sayabiliyor muydu? Firavunun idaresinde suçlu konumuna giriyor muydu? Kardeşim dünyada ben tek başıma da kalsam Müslümanlığı yaşamayacak mıyım? Allah benden devlet kurmamı istiyor mu? Sonra Allahu Teala ne diyor? “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” “Allah kimseyi gücünün üstünde bir sorumluluk altına sokmaz” diyor. (Bakara 286) Efendim yarın devleti hâkimiyetimiz altına almak nasip olursa elbette ki o zaman gücümüz yetiyorsa Allah’ın emrettiklerini yerine getireceğiz. Ama bu bizim için bir hedef olmaz. Bizim için tek hedef Allah’ın dinini yaşamak olur. Ben kendi evimde Allah’ın hükümlerini yerine getiririm. Niye? Elhamdulillah, bende Müslümanım, eşimde Müslüman, çocuklarımda Müslüman… Ama eşim Müslüman olmayabilir. Nuh’un (a.s) eşi Müslüman mıydı? Lut’un (a.s) eşi neydi? Bunlar Müslüman değildir diye onları Allah’ın nebileri dışarı mı attılar? Eşleriyle ilişkiyi kestiler mi? O zaman bu ne demektir? Benim eşim Müslüman değilse ben evimde gücümün yettiği kadar İslam’ı uygularım. Eşine de namaz kıldıracaksın derler. Öyle şey olur mu? İbadet benim için yapılmaz, Allah için yapılır. Eşi için yaparsa münafık olur, ne işe yarar ki? Kendine düşman elde etmiş olursun. Gizli düşman. Karşındakinin kişiliğine saygı göstereceksin ki o da azıcık seni dikkate alsın. Dikkat ediyor musunuz? Dini yaşanmaz hale getirmişlerdir. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerdir, bu devlete biz hâkim olmalıyız derler. Hadi gidin olun. Bu ne demek ya? Hangi ayet sana böyle bir şey söylüyor? Hâlbuki Kuranı Kerimde bize örnek olan Allah’ın nebileri ne diyor? “Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn” “Bundan dolayı sizden hiçbir karşılık beklemiyorum. Benim karşılığım âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir”. (Şuara 180) Zaten birisinden bir şey alırsanız, emirde alırsınız. O bir şey aldığınız yalnız Allah ise yalnız Allah’ın emrini alırsınız. Allahu Teâlâ da sizi hiçbir zaman, hiçbir şart altında korumasız bırakmaz. O da her şeye gücü yetendir. Her zaman vardır. Her yerde vardır. Buna inanmıyorsan zaten senin bu sahada ne işin var? Ayetler farklı anlamlara çekilerek Müslümanlar bulundukları yerde problem çıkarır hale getirilmişlerdir. Cumartesi dersinde konuşmuştuk. Hudeybiye’ye gitti. Mekke’ye girecek gücü varken Allah’ın emriyle girmedi. “ve lev lâ ricâlum mué’minûne ve nisâum mué’minâtul lem tağlemûhum en tetaûhum fetusîbekum minhum mearratum biğayri ılm” “orada mümin kadınlar ve mümin erkekler var. Siz tanımıyorsunuz”. (Fetih 25) Mekke’de… Müslüman olmuşlar ama siz tanımıyorsunuz. “ondan dolayı da size bir utanç dokunacak olmasaydı Allah Mekke’ye girmenize müsaade ederdi”. Bakın mümin erkek, mümin kadınlar… Onlara zarar verebilirdiniz. Bugün olsa ne denir? Kâbe’yi kurtaracağız demezler mi? Filistin’de Mescidi Aksa’yı kurtaracağız diye neler oluyor? Mescidi Aksa mı önemli, herhangi bir kişinin burnunun kanamaması mı önemli? Mekke’de iken Resulullah’dan (s.a.v) hiç duyanınız var mı? Biz Kâbe’yi kurtaracağız, biz Mekke’yi kurtaracağız dediğine dair bir kelime duyanınız var mı? Kitaplarda böyle bir şey var mı? Ama bugün ne oluyor? Ama bugün ne oluyor? Burada Kudüs’ü kurtarma mitingleri yapılıyor. Kardeşim sen bir Müslüman ol da ondan sonra bakalım. Ne demek Kudüs’ü kurtarmak? Ne demek Mekke’yi kurtarmak? Senin Müslüman olman lazım. Hep böyle insanların duygularına hitap edeceksin. Vay şöyle yapacaksın falan. O zaman da ilişkiler menfaat ilişkisine dönüşüyor. Onun menfaatiyle senin menfaatin ters düşünce çarpışmaya başlıyorsunuz. Ama Resulullah’a ordu gönderenler bile haksız olduklarını gayet iyi biliyorlardı. Onun için başarılı olamıyorlardı. Bunlara çok dikkat etmemiz lazım. “ve mel lem yahkum bimâ enzelallâhu” “Allah’ın indirdiğiyle kim hükmetmezse” “feulâike humul kâfirûn” “onlar kâfirlerdir”. (Maide 44) Tamam. Peki, Allah’ın indirdiğinde hiç Kâbe’yi kurtarmak var mı? Mekke’yi kurtarma var mı? Peki, insanlara zarar vermeme var mı? Var. İnsanın malı, canı, namusu, her şeyden önemlisi hürriyeti çok önemli değil mi? Şu şeye bakın. Esir alıyorsunuz. Sizi Mekke’den çıkmak zorunda bırakan Mekkeliler size esir oluyor. Bu insanlar Muhammed’in (s.a.v) öldürülmesi için karar almışlar. O ne yapmış? Kaçarak kurtulmuş. Onlara karşı bir oyun oynayarak… Önce Taif tarafına gidiyor. Tam Medine’nin zıddı… Sonra ortalık düzelince Medine’ye doğru gidiyor. Böyle bir durumda seni de öldürmek için ordu çıkarmışlar. Bu insanlardan esir almışsın. Bugün bu esirlere ne yaparlar? Derilerini yüzmezler mi? Allah ne emretti? Sizin ok sevmenize rağmen onlara yedirirsiniz dedi. (İnsan 8) Çok istediğiniz şeylerden onları kendinize tercih edeceksiniz. Siz esir olsanız size karşı birisi böyle davransa ona karşı hiç içinizde düşmanlık kalır mı? Ondan sonra gelip sizi serbest bırakacağız diyor. İçinizden şunların fakir olduğunu biliyoruz. Hadi siz gidin diyor. Ama siz zenginsiniz, sizde can bedeli ödeyip gidin diyor. Ödeyinceye kadar da evimizde en aziz misafirsiniz. Evde misafir… Öyle toplama kampı falan değil. Peki, bu adamlar geri döndükleri zaman ne diyecekler? Bunların içerisinde düşmanlık kalır mı? Peki, din bugün bu halde mi? Bugün mezheplerin tamamının ittifakı ne? Esirler öldürülür derler. Sen hangi dinin mensubusun? Allah’ın indirdiğinde bu hüküm var mı? Bir de Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfir olur diye hava atıyorsun. Önce sen bir kendine bak bakalım. Ondan sonra köle veya cariye yapılırlar derler. Cariyelerinde cinselliğinden yararlanıyorsunuz. Nikâhsız ilişkiye Kuranı Kerim müsaade ediyor mu? Esirlerin bile nikâhsız ilişkisini açıkça yasaklayacak, sen o ayeti görmezlikten geleceksin, kitaplarına almayacaksın. Ondan sonra da Müslümanım diyeceksin. Sonra da başımıza bu gelenler nereden geldi diyeceksin. Sen dua et ki bu kadarı geldi. O sokaktaki bu işlerden haberi olmayan samimi kişilerden dolayı Cenabı Hak seni koruyor. Şimdi bunlar Müslüman mı? Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler grubuna girmiyor mu? Böyle şey olur mu? O zaman Kuranı Kerimde ki gibi İslam’ı anlatsanız, yeryüzünde insanlar size düşman olurlar mı? Şu anda dini en iyi anlatmanın zamanıdır. Tüm insanlarda çok ciddi bir bunalım var. Tam zamanıdır. Bunu yapmak zorundayız. Allah yardımcımız olsun.