Bu akşamki dersimiz Allah’ın ilmi ve iradesi. Biliyorsunuz bundan birkaç hafta önce bu konu ile ilgili bir ders yapmış Bedir savaşı örneği vermiştik. Bunun sebebi şu. Allah’u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de her şeyin örneğini vermiştir. Aklınıza ne gelirse… Yeterki o örneği bulabilesiniz. O örneği bulduğunuz zaman konu çok güzel bir şekilde anlaşılır. Bana göre ilk derste anlatılması gereken her şey bütün ayrıntılarıyla anlatıldı. Ama kader konusu Emeviler döneminden itibaren İslam aleminin gündemine getirilmiş olan bir konudur. Kadere iman diye bir şey ondan önce yoktu. Kader var ama geleneksel manada kader yok. Biraz sonra onu ilgili ayetlerle birlikte hadisleri de okuyarak anlatmaya çalışacağız.
Allah’u Teâlâ her şeyin örneğini vermiştir ki insanlar güzel anlayabilsin. Fakat biliyorsunuz din konusunda iki gurup insanla yüz yüze geliyoruz. Birisi dine uyanlar diğeri de dini kendisine uyduranlar. Dine uyanlar Allah ne demişse o dur diyor. Hele bilhassa Allah’u Teâlâ ile ilgili konularda kendimize göre görüş belirtmeye hakkımız yok. Çünkü Cenabı Hak: “Kendisinin benzeri misli dengi hiçbir şey yoktur. diyor.” Peki biz şimdi birine bir şey anlatırken, mesela iyi insan nasıl olur. Anlatırken zihnimizde iyi bir insanı resmediyor onu karşımızdakine anlatıyoruz. İyi bir yiyecek nasıl olur. İyi bir şu nasıl olur. Fakat Allah’u Teâlâ’yı resmedecek her hangi bir şeyimiz yok. Şöyle çok güzel bir ifade kullanırlar. “Aklına hangi şekil gelirse gelsin Allah o değildir.” Peki madem Allah’u Teâlâ o değil, o zaman niye insanlar kendi kafalarına göre bir Allah tanımı yapıp Kur’an’ı kerim’deki ayetleri ona uydurmaya çalışıyorlar da kendileri Allah’ın ayetlerine uymaya çalışmıyorlar.
Şimdi biliyorsunuz insanları yoldan çıkaran asıl konu dünyayı ahirete tercih etmektir. Müşteri memnuniyeti diyebilirsiniz. Eğer müşteri memnuniyetini birinci sıraya alırsanız beni daha çok kimse dinlesin, çevrem güçlü olsun, itibarlı olayım derseniz kesinlikle Allah’ın rızasından uzaklaşırsınız. Dini kendinize uydurursunuz farkına bile varmazsınız. Ama hocalar gerçekten hoca olacaklarsa onlar için birinci tercih Allah’ın rızası olmalıdır. Diğer her şey ikinci sırada gelmelidir.
İlk dersimizde Bedir Savaşı örneğini verirken Allah’u Teâlâ’nın rasulünün ashabıyla birlikte imtihanı kaybettiklerini Allah’ın ayetinden okuduk. Tabi bizde böyle bir rasul algısı yok. Asla hata etmez. Yanılmaz, yanlış şey yapmaz bir rasul. Yani bir tanrısal kişilik algısı var. Öyle olunca bu tüm sistemi bozuyor. Ve orada Allah’u Teâlâ’nın Rasûlullah sav.i ve ashabını suçladığı şey nedir? Enfal suresinin 67. ayetinde esir almaları yasaktı da hangi maksatla aldılar. “Siz dünya malını istiyorsunuz Allah ahireti istiyor.” İşte şu dünyayı ahireti tercih konusunda bakın Allah’ın Rasulü bile yanıldı, tevbe etmesi için Mekke’yi fethetmesi gerekti biliyorsunuz. Yani yaptığınız yanlışı düzeltmeden de Allah tevbeyi kabul etmiyor. Muhteşem bir örmek, İslam alemini temelden değiştirecek bir örnektir. Şimdi bazıları diyor ki bugün sevdiğim ve değer verdiğim bir arkadaşım. “Artık bu işe noktayı koy, bu konuyu artık konuşma” diye ortalığı yıktı gitti. Dedim ki: Şimdiye kadar bu konunun üzerine atla gidiyordum bundan sonra füzeyle gitmeye kararlıyım. Allah nasip ederse tek parça bırakmaya niyetim yok. Zihinler param parça olacak, o yanlış yapı yıkılacak Allah’ın izniyle. Bu şekilde Müslümanların adam olması imkan ve ihtimal dışındadır.
Rasulullah sav. tabiî ki tevbe etti ve bize o konuda örnek oldu. Her konuda olduğu gibi. İbrahim suresinin 3. ayetinde kafir olanların özelliğini Allah’u Teâlâ şöyle anlatıyor. “Dünya hayatını ahiretten çok sevenler.” Ahireti sevmiyor değil. Ahireti de seviyor ama dünyayı daha çok seviyor. İşte müşteri memnuniyeti dediğim o. Peki bu kadarlamı. “Allah’ın yolundan uzaklaşanlar.” Rasulullah sav.de birinci adım oldu ama ikinci adım olmadı. Derhal hatasını anladı ve hatasından vazgeçti. “Allah’ın yolundun uzaklaşarak. Kendilerini ve başkalarını engelleyerek. Nasıl engelliyorlar? İveç peşinde koşarak engelliyorlar.” İveç ne demek? Daha önce burda anlatmıştım. Eğrilik demek ama gözle görülmeyen bir eğrilik. Demek. Çok dikkatli olursanız farkına varırsınız. “Onlar pek derin bir sapıklıktadırlar.”
Burada yine tekrarladığımız bir söz var biliyorsunuz. Bir kuyuya bir deli bir taş atar kırk akıllı çıkaramaz değilmi. Peki o taşı akıllı bir adam atmışsa ne olacak? Kırk milyon akıllı, “Bu taş tam yerine oturmuş,” der. Bu taş burda olmalıdır der. Delinin attığı taşın, yav bu taşın burda ne işi var diye herkes hemen farkına varır. Ama akıllının attığı taş savunulur. İşte size her zaman Abbasiler döneminde yapılan tahribatı anlatmaya çalışıyorum. Ama Cenabı Hakka çok büyük bir şükrümü burda dile getirmem lazım. İşte geçen hafta işte biliyorsunuz umredeydik. Yemek yerken karşımda Faslı bir elektirik mühendisi vardı. Gayet güzel Arapçası vardı. Ona bunu anlatınca evet dedi. Gerçekten dedi Abbasiler çok şeyler yapmışlar, dedi. Yani bunun oralarda da anlaşılmış olması beni son derece mutlu etti. Ne konuştuysam doğru dedi. Allah Allah, yav bunları nerden biliyorsunuz. Artık İslam aleminde bunlar anlaşılmaya başlandı. İnşallah çok iyi güçlü ilmi çalışmalar yaparız. Ve bunları ortadan kaldırırız. Ve şeyde Mekke-i Mükerremede arkadaşlarımı topladım ve dedim ki ordaki gördüğüm manzara karşısında görüştüğümüz kişilerin bana bıraktığı etkiyle, “Arkadaşlar bundan sonra uyumak size yasak. Aynı şeyi size söylüyorum. Bundan sonra uyumak yasak.” Çünkü bütün İslam alemi hakikaten buradaki meşaleyi bekliyor. Bütün dünya bunu bekliyor. Cenabı Hakkın şuraya verdiği ikram anlatılmakla bitmez. Anormal bir ikramda bulunuyor Allah’u Teâlâ. Çok şükürler olsun.
Medyada yani bu internet medyasında daha çok, söylemediğimiz sözleri bize malederek hücum ediyorlar. Aslında onlarda kötü bir şey yapmıyorlar. Çünkü bir çok kimseyle karşılaştım. Dediler ki: “Sizi kötüleyenlere teşekkür ediyoruz. Yoksa sizi bulamayacaktık. O kötüleyenlerle yav bu ne kadar kötü bir adammış bir de ben dinleyeyim dedim” diyorlar. Çok sayıda adam bunu söylüyor. Dolayısıyla hakikaten reklamın iyisi kötüsü olmazmış demekki. Fakat iftira ettiklerini bilsinler bunun hesabını Cenabı Hak sorar onlara. Bu da bütün herkesi karşımıza almayı göze alarak Allah’ın bir emrini anlatmaya gayret ederek gösterirken, arkadan vurma gayretlerini elbette ki Cenabı Hak cezasız bırakmaz. İftira ederek bir yere varılmaz. Ha doğru dürüst çalışmalar yapıpda gerçekten gerçekleri aramak için gayret edenler var bunların arasında, onlardan da çok istifade ediyorum. Bunu da burda söylemiş olayım.
Şimdi Allah’ın iradesi. İrade ne demek? İrade: Araplarda bir raid dedikleri bir görev vardır. Görevi yapan kişiye raid derler. Yani kervanlar çölde ilerlerken bir adamı gönderirler önden. “Git şu kervanın otlayacağı, bizim de dinleyebileceğimiz bir yer bul.” Ona raid derler. O gider, oraya bakar, şuraya bakar, şura olur, bura olur, yani git gellerle bir karar verir. Tamam burada kervan konaklayabilir. Buna raid denir. İrade o kökten. İnsanın içinde de bir raidi vardır. Bir şeyler yapmak istersiniz. Şunu mu yapayım, bunu mu yapayım, şurasımı, burasımı. O sizin irade gitgel olur, ama birde kararlılık noktasına gelir. Hah işte tamam bu olur, dersiniz. Dolayısıyla iradenin iki şekli var. Birisi arzu şeklinde olan irade. Birisi karar şeklinde olan iradedir. Her iki irade de Allah’u Teâlâ’da da vardır, bizde de vardır. Bunu şimdi ayetlerden okuyacağım ben size.
Mesela Cenabı Hakkın isteği anlamında olan, emri değilde, isteği anlamında olan iradesi vardır. Nisa suresinin 27. ayetini açalım. “Allah sizin yüzünüze bakmak ister.” Bunun Türkçe karşılığı tamamen bu. Hani tevbe kelimesi diye anlam veriyoruz ama iyi anlaşılmıyor. Tabe: racea demektir. Tabe aleyküm size dönmesi, demektir. “Allah benim yüzüme baktı” deriz ya mecaz olarak. Yani “Allah size destek vermek ister.” Tabiî ki, “tevbenizi kabul etmek ister” manası da var. Onda hiç şüphe yok. “Ama şehvetlerinin peşine takılanlar da büyük bir eğrilikle eğrilmenizi isterler.” Şimdi o eğrilmeyi…. ile birleştirin yani ayetlere öyle bir anlam verirler ki siz anlayamazsınız. Allahın emrine uyduğunuzu zannedersiniz ama onların peşinden gitmiş olursunuz. Onlarda bunu isterler. Çünkü kendi arzularının peşindeler. şimdi peki Allah’u Teâlâ’nın bu isteği emir şeklinde olsa yerine gelmemesi imkansızdır değil mi?
Şimdi bakın, Allah’ın iradesi var, şehvetlerine uyanların iradesi var. İki irade birbirine uyuyor mu? Birbirine ters düşüyor değil mi? Ters düşüyor. Bu istek anlamındaki irade yerine gelmeyebilir. Yani Cenabı Hakkın her iradesi yerine gelecek diye bir şey yok. Ama mesela bir de Hud suresinin 11. surenin 107 ayetinde bulunan fealün yime urid. “Allah istediği şeyi yapar.” Yani “Ben istedim mi yaparım,” bizde söyleriz ya. Allah istediği şeyleri yapar. Biz istediğimiz şeyleri yapamayız. Bizim imkanlarımız çok son derece sınırlıdır. Yani demekki Cenabı Hak şu olacak diye karar verirse onu yapar. O zaman ikinci tür irade: mutlaka olan iradedir. O zaman Allah’u Teâlâ’nın iki türlü iradesi var. 1. herkes için istediği ama zorlamadığı bir irade. 2. de olmasını için emir verdiği, olmasını emrettiği zaman olmamasının imkansız olduğu bir irade. İşte bu iradeyi Allah’u Teâlâ daha açık şekilde Bakara suresinin 117. ayetinde ortaya koyuyor. Diyor ki: “Allah bir işi kesinleştirdimi –yani şu olsun diye karar verdimi, karar verme manasına olan irade- onun için ol der. O da oluşmaya başlar.” Şimdi bizde, “Hemen oluverir,” diye mana verirler. Böyle bir şey yok. Allah’ın kaderi bu değil. Yani koyduğu ölçü bu değil. Şimdi ana rahminde bir çocuğun döllenmesi için Allah ol derse döllenme olur. Döllenme olduğu zaman çocuk doğuyor mu? Onun bir kanunu var. oluşur. Yekunu: olur değil, oluşur. İş yoluna girmiş olur yani.
Şimdi kararlılık manasında insanlarda bir irade vardır. Bir de istek manasında bir irade vardır. Mesela insanlarla ilgili de aynı kelime kullanılıyor. Bakara 233. ayet. “Anneler iki tam yıl emzirirler. Bu emzirmeyi tamamlamak isteyenler için.” İrade edenler için. İşte insan iradesi. Ama önceden ister yapmayabilirde. Ondan sonra kararlılık manasında iradede şu var. “Bir şeye kesin karar verdin mi Allah’a güven. Allahtan yardım iste.” Senin gücün ne ki. Allah sana yardım etmezse, Allah senin önünü açmazsa yapacağın hiçbir şey yok. Şimdi bunlar ayeti kerimelerle ortaya konmuş iradelerdir. Yasin suresinin 82. ayeti. Allah’ın emri bir şeyi irade ettiği zaman az önce dedim ya irade iki şekilde bir kararlılık birde istek anlamında. Kararlılık anlamındaki irade olursa ol diye emreder. Onun emri ol demektir. Biz bir şey yapmaya yöneldiğimiz zaman onun için gereken bütün çalışmayı yapmamız lazım. Ama Allah’u Teâlâ ol dedimi yeter. Oluşmaya başlar. Çünkü bütün kainattaki sistemi Kur’an odur.
Şimdi burda, irade konusu kitaplarda nasıl anlatılıyor? Bu Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi irade maddesi Yusuf Şevki Yavuz tarafından yazılmış. Şu anda en son yazılmış İslam Ansiklopedisi büyük bir ekip tarafından hazırlanıyor biliyorsunuz. “Allah Kur’an’da dilediğini kesinlikle yapan varlık olarak tanıtılır.” Öylemi? Öylemi? Yav bu ne biçim bir ilimdir. Ayetleri gördünüz değilmi. Bu ne biçim şeydir. Allah’ın irade sıfatını anlatıyor. Bu ehli sünnetin akaidi. Diyor ki: “Allah Kur’an’da dilediğini kesinlikle yapan varlık olarak tanıtılır.” Öylemi? Şimdi Allah’u Teâlâ şimdi bakın. Enfal suresini açalım lütfen.176. sayfa
Bundan önce tekrar hatırlatayım yani birkaç kere anlattım ama tekrarına fayda var. Çünkü her defasında yeni kişiler dersi dinliyorlar. Allah’u Teâlâ Rum suresinde Rumların Persler karşısında mağlup olduğunu ama üç ile dokuz yıl arasında Rumların galip geleceğini, o günde Müslümanların sevineceklerini bildiriyor. Şimdi mesela burada “Efendim Allah önceden olmayan şeyi bilmez mi?” Hiç şüphe yok. Allah bir şeye karar veriyorsa, bir pirensip koyuyorsa, bir sistem koyuyorsa, şimdi mesela siz bir yıllık pilan yapmıyormusunuz bazı konularda kendinize göre, ama o pilanlarınızı uygulayabiliyorsunuz da, uygulayamıyorsunuz da, çünkü gücünüz sınırlı. Allah’u Teâlâ’nın gücü sınırsız. Eğer bir pilan yaparsa onu uygulamaması diye bir şey söz konusu olamaz. Bu Cenabı Hakkın koyduğu yol haritasıdır. Şimdi bunları çok iyi anlamazsak, ufak tefek kaymalarla, işte daha önce söylemiştik. Buradan Ankara’ya giderken bir yerde küçücük bir şekilde arabayla yan yola girseniz. Anayola benzetseniz, ondan sonra bir daha Ankara’ya gidemezsiniz. Ya tekrar yola çıkacaksınız. Yada artık başka yere gidersiniz. Şimdi diyor ki burda, Bakın burada şunu söylüyor, okuyorum. “Onun bu niteliği irade ve meşiet yükünden türeyen fiillerle anlatılır.” Zaten bütün sistem meşietle bozulmuştur. Bütün sistem şae fiiline irade manası verilmekle bozulmuştur. İnşallah biraz sonra şey yapacağım. Şurada evvelki hafta Maturidi’nin Tevilatı’ndan örnekler vermiştim. Olmayacak anlamlar ayetlere verilmiştir. Sırf kader konusunu kendi istedikleri şekile çevirmek için. İşte Allah’u Teâlâ bakara 124. ayetinde “Rabbi İbrahim’i ağır bir kelimelerle imtihan ettiği vakit” ayetine “İbrahim rabbini imtihandan geçirdi bazı kelimelerle,” diye anlam vermiştir. Haşa. Yani işte bak ….. anlayın bak. Bu ivace değil bu, açıkça gözüken bir şey yani bu. İveç değil aveç. Eğriliği açıkça görürsün. Ondan sonra yine burda size okumuştum. Muhammed suresinin 31. ayetinde Allah’u Teâlâ: “Sizi mutlaka ağır bir imtihandan geçireceğiz içinizden cihat edenleri ve sabredenleri bilinceye kadar ağır bir imtihandan geçireceğiz ve sizin haberlerinizi ortaya çıkarıncaya kadar.” Herkes görsün. Çünkü Allah şahitte tutuyor. Mesela ortaya çıkarma var, bilme var, imtihan var. üç ayrı şey var. Her şey var yani.
Şimdi bu ayete eğer ayetin mealini verirseniz kader sisteminiz sıfıra düşer. Onun için bu ayete verilen meal neydi. “Allah’ın evliyası imtihan ediyordu” Kimi? Mücahidleri ve sabredenleri. Bunlar da kim ya, bu evliya da kim. Haşa. İşte onlar bilecekmiş. Hattanağleme nin failini, evliya diye gösteriyor. İdi. O zaman size bir şey söylemiştim. İmam Maturidi’ye maledilen görüş diye çünkü niye öyle söyledim. Çünkü imam Maturidi 333 yılında vefat etmiş. Ona nisbet edilen kitap işte kütüphanelerde yeni yeni ortaya çıkarılıyor. Sende bir kitap yaz, üzerine imam Maturidi yaz ne olacak. Kalkıpta “Bunu ben yazmadım” diyecek değil ya. Yani burda şuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Büyük ulemaya çok çok büyük iftiralar atılıyor. Yani düşünün İsa as.a o kadar inananı olmasına rağmen İncil diye bir kitabın bulanmasına rağmen ona atılan iftiraları bilmeyenimiz yok.
Şimdi bu kitapta bir şey gördüm. Başka kitaplarda görmemiştim. Çünkü o asırlarda öyle olmalı. Bu şae fiiline emera anlamı vermiş İmam Maturidi. Yani isteme değil emera, emretmek manasına. Allah emrettiği zaman olmaması mümkün mü. Ama daha sonra Maturidi mezhebine mensuplar meşietle iradeyi aynı sayıyorlar. Yani emretmekle istemeyi aynı sayıyorlar. Şimdi imam Maturidi ne yapsın. Asırlar önce ölmüş gitmiş. Hakikaten bu tefsiri hiçbir tefsirde görmemiştim. Olması gereken bu. Tarihi itibariyle böyle mana verilmesi lazım. Bak şöyle diyor. Enam suresi 148. ayette. Bakın şimdi o ayeti bir okuyalım. Birde İmam Maturidi’nin verdiği meale bakalım nedir. Şimdi hangisi acaba İmam Maturidi. O kitabına o şekilde bir müslümanın yazması imkansız olan bir şey yazan mı İmam Maturidi yoksa bunu yazan mı İmam Maturidi.
Şimdi bakalım. 147. sayfayı açıyoruz. Buradan okuyacağım meali, ben meal vermeyeceğim. Diyor ki: Putperestler diyecekler ki bir kere putperest kelimesi burda yok. Putperest kelimesi yanlış, müşrik kelimesi olması gerekir. Putperest müşriklerin bir çeşididir. Putperestler diyecekler ki Allah dileseydi ne biz ortak koşardık nede atalarımız hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Tamam. Onlardan öncekilerde aynı şekilde yalanladılar. Ve sonunda azabımızı tattılar. Deki yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi varmı? Bak Allah dilemeseydi biz bunu yapmazdık. Peki bizdeki geleneksel kader anlayışı tamamen bu. Yani şu kitaplarda yazdığı, önümde ben biraz sonra okuyacağım Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinden aldım. Ömer Nasuhi Bilmen’den aldım. Birde Fetullah Gülen’in Kur’an ve Sünnet Perspektifinde Kader diye bir kitabını bugün gördüm. Ondan bazı bölümler aldım. Okuyacağım. Burada anlatılanlar Allah’ın reddettiği anlayışı Müslümanların kader anlayışı diye monte etmişler. Bu işte o Abbasiler döneminde monte edilmiş. Arkasından da bu konuda konuşanlar, işte bize bugün neler yaptıklarını görüyorsunuz, duyuyorsunuz. Konuşanlar susturulmuş. Cenabı Hakka sonsuz şükürler olsun ki bu memlekette hürriyet varda bu konuşmaları yapabiliyoruz. Bizim için asıl en büyük nimet bu. Konuşabiliyoruz. Tekrar okuyorum. “Putperestler diyecekler ki Allah dileseydi ne biz ortak koşardık nede atalarımız hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar. Ve sonunda azabımızı tattılar. Deki yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi varmı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” Bizim müşrik olmamızı Allah dilemiş diyorlar değilmi bunlar.
Peki diyanet vakfı İslam ansiklopedisi ne diyor. Bakın diyor ki: “Allah bir şeyi dilediğinde ona ol diyerek iradesini gerçekleştirir.” Tamam güzel bak. Bak, “Dilerse kullarını hidayete erdirir. Dilerse saptırır.” Müşriklerin söylediğinden bir farkı var mı bunun? Maturidi diye anlatıyorlar. Biraz sonra İmam Maturidi’yi okuyacağım ben size. Biraz sonra okuyacağım. Göreceksiniz. Şimdi burda esas ilginç olanı okuyacağım ki o çok daha berbat bir şey. Evet şimdi kesmeden okuyayım. İki de bir kesiyorum. . “Putperestler diyecekler ki Allah dileseydi ne biz ortak koşardık nede atalarımız hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar. Ve sonunda azabımızı tattılar. Deki yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi varmı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” Sadece yalan. Peki ikinci ayete verilen meale bakın “Deki kesin delil ancak Allah’ın’dır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.” Peki ikisini birleştirirseniz müşrikler yalan mı söylemişler? Müşriklere, “Deliliniz varsa çıkarın dedikleri zaman” onlar da “Yarabbi sen söyledin ya daha başka delile ne gerek var.” demezler mi? Şimdi Allah’ın ayetine bu meal veriliyor. Geçenlerde de ben bu meali vermiştim. Ben hiçbir tefsirde bunu görmedim demiştim, hatırlarsınız. Yani buna doğru meal veren bir tefsir görmedim demiştim. Allah’a şükür ki gördüm bunu çok şükür. Maturidi’nin aleyhine attım ama şimdi de lehine konuşuyorum. Kardeşim. Biz gördüğümüze göre konuşuyoruz. Ne yapalım aynı kitap. Başkası değil. Bak işte burda, aynı kitap işte değişen bir şey yok. Yani bu kitaplara çok ciddi müdahaleler yapılmıştır.
Peki burda Maturidi ne diyor. yani “Allah meşiet etseydi biz şirke düşmezdik diyorki: Allah’ın emri ve rızasıdır diyor. Allah emretseydi biz müşrik olmazdık. Allah emrettiği zaman aksi olabilir mi. O zaman senin imtihanın nerde kaldı. ondan sonra şöyle diyor. Diyor ki müşrikler: “Allah emredip bizi bu tarafa doğru çevirmeseydi biz müşrik olmazdık.” Yani bizim müşrik olmamız kendi tercihimiz değil, diyorlar. Biz böyle yaratılmışız. Allah böyle mi yapıyor. Ama ondan sonra Burda ne diyor. Diyor ki yani Allah’u Teâlâ emretseydi, niye birinizi müşrik birinizi kafir yapsın ki, hepinizi mümin yapardı. O zaman da imtihan olmazdı ama. Şimdi mana doğruldu mu? Kitap aynı kitap. Aynı baskı. Sadece geçen hafta bu ayete bakmamıştık.
Şimdi Ömer Nasuhi Bilmen ne diyor? Az önce okuduğum Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinin şeyiydi. Diyor ki: “İnsanın bütün yapacaklarını ve yapacaklarını Allah’u Teâlâ’nın bildiğine iman edilir,” diyor. Yaptıklarını ve yapacaklarını Allah’ın bildiğine iman edilir. Peki buna delil ne? Delil olarak şu ayeti getirmiş. Mülk suresinin 14. ayeti. Yaratan bilmez mi. Ben bir şey yapmış olurum. “Ben yaptığımı bilmiyor muyum” demez misiniz. Yaratan bilmez mi, kelimesi buna delil olur mu? Allah’u Teâlâ yarattığını elbette ki bilir, bilmez olur mu. Ama siz buna “geleceği bilir” diye delil veriyorsunuz. İnsan fiillerinde. Ama Allah’u Teâlâ ne diyor burda. Yalandır diyor işte az önce okuduğumuz ayette, böyle şey mi olur diyor. “Siz sadece yalan söylüyorsunuz” diyor.
Peki şimdi irade konusunda ne diyor Ömer Nasuhi Bilmen. “Allah Teâlâ irade sıfatıyla sıfatlanmıştır. Onun irade buyurduğu şey mutlaka olur.” Öyle mi? İrade ettiği şey mutlaka oluyor mu.? Yani Allah rızası için şu kitaplarla yetişiyor bu Müslümanlar birde az önce verilen meali gördünüz. Şimdi millet hep bana yükleniyor. Bir an önce meal çıkarın… E kardeşim biz bu yanlışları çıkarıyoruz. Bir başka ekipte meali yapar. Bir insanın gücü sınırlıdır. Hep söylüyorum büyük bir ekip işi bu. Öyle üç beş kişinin yapacağı bir iş değil ki. Koskoca, belki on üç asırdır meydana gelmiş olan tahribatı üç beş kişi nasıl düzeltecek. Ama çok şükür ki Cenabı Hak çok büyük bir yardım ediyor da bunları ortaya çıkarıyoruz hamdolsun.
Şimdi şeyden okuyalım. Enfal suresinden okuyalım. Hani az önce anlattık şeyde Allah’u Teâlâ diyor ki Rum suresinde işte Rumlar mağlup oldular üç ile dokuz yıl arasında galip gelecektir Rumlar. Ogün Allah’ın yardımıyla müminler sevineceklerdir. Böyle olduğu için hem Mekkeliler hem Medineliler Rumların galip geleceği güne dikkat etmeye başlıyorlar. Dikkatle kuzeyi takip ediyorlar. Rumlarla Perslerin karşılaşacağını gören Ebu Süfyan “Eyvah ben kervanı kaybettim.” Diyerek hemen Mekke’ye bir adam gönderiyor. Mekkelileri haberdar ediyor. Çünkü Rumlar gelip geldiği zaman Allah müminlere yardım edeceğine söz vermiş. Mekkelilerde hemen bir ordu çıkarıyorlar çünkü olay çok ciddi. Yani Rasulullah’a inanmasalar da Allah’ın ayetlerini gayet iyi biliyorlar. Biliyorlar ki bu Allah’ın ayetidir. Yoksa kafir olmazlar. Bilecek inkar edecek ki kafir olsun. O zaman mallarını korumak için yola çıkıyorlar. Müslümanlar biliyor ki Allah bize bugün bizi sevindirecek. Kuzeyden kervan geliyor. Kervanın orada olduğunu da biliyorlar, çünkü sürekli takip ediyorlar. Üç yıl geçmiş, her gün olabilir. Müslümanlar “Tamam diyorlar kervan bizim.” Yola çıkıyorlar hiç beklenmedikleri şekilde bir tarafta kervan bir tarafta Mekke ordusu ama onların niyetleri, hevesleri kervanda Mekke ordusunda değil. İkisinden biri diyor ya Allah’u Teâlâ. Ama sizin beğendiğiniz biri demiyor. İkisinden biri diyor. Şimdi burda diyor ki. Enfal süresinde “Hani size Allah vaat ediyordu iki guruptan birisi sizin.” Niye iki guruptan birisi diyor. Çünkü o ikisinin karşısındalar, bunlardan birisi sizin. O kesin. Ama hangisi? “İstiyordunuz ki güçsüz olan sizin olsun. Ama Allah’u Teâlâ kendi sözleri sebebiyle o gerçeği ortaya çıkarmak istiyordu. O kafirlerinde kökünü kurutmak istiyordu.” Allah’u tealanın sözü neydi. Hatırlıyor musunuz? Hani İsra suresinde. Bakalım kaç kişi ezberledi. Bunları ezberleyeceksiniz. Bundan sonra uyumak yasak gerçekten bütün dünya sizi bekliyor. Ona göre. Bu ayetleri ezberlemeniz lazım. Ezberlemeden olmaz. İsra suresi 76. ayet buradan meal okuyayım. Meal doğru. “Onlar seni yurdundan çıkarmak için neredeyse dünyayı başına dar edecekler o takdirde senin ardından kendileri de fazla kalamazlar. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun budur. Bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.” Allah’ın koyduğu kanun olduğu için bikelimetihi hakkal dediği o. Allah’ın sözleri, işte bu Allah’ın sözleridir. Allah’ın sözleri sebebiyle o gerçek tahakkuk etsin diye. Yani seni çıkardılar, bunlar da ülkelerinde kalamayacaklar. Kafirlerin kökünün kuruması da öyle olacak. Mekkeli kafirlerin. İşte bikelimetihi bu. “O gerçek tahakkuk etsin batılda ortadan kalksın. İsterse o günahkarlar bundan hoşlanmasınlar.”
Peki bizdeki kader anlayışı ne? Bizdeki kader anlayışı bize uyuyormu. Allah’u Teâlâ burda ne dedi. Ben Mekkeli müşrikleri istiyorum, dedi. Onun için kervan sahilden çekti gitti. Bedir’e gelen Mekke ordusuyla yüz yüze geldi Müslümanlar. Çünkü daha öncede verdiği emir neydi onu hatırlayın Muhammed suresinin 47/4. ayeti: “Kafirlerle yüz yüze geldiğiniz zaman hemen boyunlarını vurun” bu ayet bu olaydan önce inmişti, yani Bedir olayından önce inmiştir. Allah önce savaşın kaderini ortaya koyuyor. Kader, ölçü demek. Allah’ın ölçüsünü koymadığı bir şey yoktur. Daha önceki nebilerde de aynı şey var. Burda bir misliyle nesih olayı var. Ne diyor: “O kafirlerle savaş meydanında yüz yüze geldiğiniz zaman boyunlarını vurun, onların üzerinde hakimiyetinizi tam kuruncaya kadar. Tam hakimiyeti kurdunuzmu o zaman esir alın. Artık ondan sonra bu esirleri ya karşılıklı yada karşılıksız serbest bırakın. Savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar.” Yani savaş tamamen bitinceye kadar böyle yaparsınız. Savaş tamamen bittimi artık esir almanın bir anlamı yok. Serbest bırakırsınız. Allah bu savaşın kaderini belirlemiş. Yani ölçüsünü belirlemiş.
İşte şu yemeği yapmak için şu şu malzemeleri koyacaksın ölçüsü budur, hanımlar hep yazarlar. Yav bu iyi olmamış, ben biraz ölçüyü kaçırmışım, dersiniz. Şimdi burada, peki Allah’u Teâlâ iradesini koydu mu? Allah’ın iradesi oldu mu? Yani Müslümanlar Mekkeli kafirlerin Bedir’de kökünü kurutularmı? Mekke’den sürüldüler mi Bedir’de? Yok. Allah irade ettiğini söylüyor. Peki bu hangi bak Kur’an’da diyor. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Şimdi delili kural olarak gösteriyor. İrade maddesinde “Allah Kur’an’da dilediğini kesinlikle yapan bir varlık olarak tanıtılır, öylemi? Yuridu Allah’ın iradesi değilmi. Yani bize karşı çıkanlar aslında haksız değiller. Ama beslenme kanalları yanlış. Yanlış kanaldan beslendikleri için karşı çıkıyorlar. Ama bizim şikayetimiz, bizim söylemediğimiz sözleri söylemiş gibi gösterilmesidir. İşte ayetler kardeşim gidin bakın, siz de okuyun. Eğer niyetiniz Allah’ın emirlerini öğrenmekse buyurun, ama niyetiniz başkaysa onu da yapabilirsiniz. Serbestsiniz.
Mesela diyor ki Ömer Nasuhi Bilmen, “Her hangi bir şeyin muayyen bir şekilde meydana gelmesini Cenabı Hakkın ezelde dilemiş olmasına kader denir.” Her hangi bir şekilde meydana gelmesini ezelde dilemiş olması kaderdir, diyor. Peki burada Allah diledi mi Bedir savaşında şöyle şöyle olacak diye? Ondan sonra ne diyor. “Dilemiş olduğu herhangi bir şeyi zamanı gelince meydana getirmesine de kaza” denir. Peki böyle bir kaza kader varmı burda. Örnek veriyor Allah’u Teâlâ. Kader Allah’ın koyduğu ölçüdür. Meseleyi iyi anlayabilmek için şöyle düşünün. Türkiye cumhuriyeti diye bir ülkede yaşıyoruz. Buranın bir parlamentosu var. Ülkenin kanunlarını çıkarıyor. Bu kanunlar bu ülkenin ölçüleridir. Ama o kanunlarda falan adam filan adam diye isim geçermi? Geçmez. Kim o kanunlara aykırı davranırsa ona göre cezalandırılır yada mükafatlandırılır, uygun davrananlar. İşte kader: Allah’u Teâlâ’nın kainatı yaratmadan çok ezelden bütün eşyanın özelliklerini belirtmiş olmasıdır. Falanca kişiye göre değil. Kanun şeklinde koymuş olmasıdır. O zaten her şey Cenabı Hakkın katında miktar iledir. Biraz sonra ayetini okuyacağız onun.
Mesela Fetullah Hoca diyor ki kitabında “İlahi takdirin manasına gelince sanki Cenabı Hak insana şöyle demektedir. Ben senin şu zamanda iradeni şu istikamette kullanacağını biliyorum. Onun için de senin hakkında bu işi o şekilde takdir buyuruyorum.” Şimdi Allah’u Teâlâ, bu hep böyledir yani, anlayış böyledir. Bunlar sadece mevcudu dile getirmişler. Kendileri icat etmiş değil. Şimdi Allah’u Teâlâ bu Bedir olayında Rasulullah’ın orada iradesini o şekilde kullanacağını bilmiyor muydu ki, -buna göre,- biliyorsa niye böyle yaptı. Haşa Rasulullah’la oyun mu oynuyor. Yapmayacağını bile bile ona bunumu söylüyor? -Sizde kendi kafanıza göre konuşmayın. Ayetlere göre konuşun lütfen. Hiç kusura bakmayın. O kadar ayetleri okuduk, Cenabı Hak kendini nasıl tanımlıyorsa öyle inanmak zorundayız. Allah’u Teâlâ öyle demiyor. O kadar okuduk, o kadar ayet dinlediniz. Allah’a kendi kafamıza göre rol biçmeyelim. Allah kendini nasıl tanımlıyorsa öyle inanmak zorundayız.- Burda diyor ki Allah: Allah kendi kelimeleri yani o ayet sebebiyle, benim kanunum bu diyor orada, kanunu koymuş, onun kaderi o. Bir peygamberi ülkesinden çıkarırlarsa onlar da daha fazla kalamazlar bu kanun da tahakkuk etsin istiyorum diyor. Ama gereğini yapmayınca o kanun tahakkuk etmiyor. Gereğini yapacaksın. İşte o gereğini yapıp yapmamaktır imtihan olan.
Şimdi cenabı hakkın imtihanını bir öğretmenin imtihanına benzetiyorlar bu bilgi imtihanı değil. Allah insanın zihnindeki bilgiyi çok iyi bilir. İmtihan yapmasına gerek yok. İmtihan o bilgiyi kullanırken temel tercihi nedir. Dünya mı, ahiret mi orada yapılıyor.
Mesela şöyle diyor yine Fetullah Hoca “Kader ilim nevindendir. İlim ise daima maluma tabidir. Yani bir şey nasılsa ve nasıl olacaksa öyle bilinir. Yoksa malum ilme tabi değil.” Bunu hep söylüyorlar. İlim maluma tabiymiş nasıl olacaksa. Şimdi Allah’u Teâlâ demek ki Bedirde nasıl olacağını bilmiyordu önceden, bu manaya göre. Zaten öyle Cenabı Hak bilmediğini kendisi söylüyor. Yani şeyde Muhammed suresinin 31. ayetinde ne diyor. “Sizi çok ağır bir imtihandan geçireceğiz. Bilinceye kadar diyor. bunu Allah söylüyor. Allah’u Teâlâ böyle diyor. Sonrada bir saçmalık ortaya çıkarıyorlar. “Allah için zaman söz konusu değildir.” Yav zaman söz konusu değilse hiç insanları yaratmadan önce altı bin senede dünyayı yarattım niye diyor. Kime göre o zaman anlatıyor. Neden Rasûlullah hadisi şerifinde: “Gökler ve yer yaratılmadan önce elli bin sene Allah’u Teâlâ bütün eşyanın ölçülerini belirtmiştir. Kaderini yani ölçüsünü yazmıştır.” Diyor. elli bin sene kime göre? Niye Allah’u Teâlâ bütün insanların ölümünden sonra yeniden yaratılış için elli bin sene gerektiğini söylüyor? Kime göre. Yani sırf o yanlış inancı oturtmak için yapmadıkları çılgınlık kalmıyor. Evet şimdi. Evet vakit bir hayli ilerledi.
Şurda şu ayeti kerimeleri okuyalım. Sorular falan gelir. Diğer ayetleri ve hadisler var bu konuda hakikaten kader ile ilgili hadisleri okudum bugün. Enes Hocayı da çağırdım. Dedim işte Allah’ın rasulü bu. Ne muhteşem açıklamış. Ama o hadisleri nasıl saptırmışlar mana yönünden onu da inşallah haftaya size anlatırım. Yani o iveç kelimesi var ya. Yani öyle bir şey yapıyorlar ki asırlarca ulema bunu yutuyor. Niye? Adama soruyorsun diyorki: “Ben Ebu Hanefi mezhebindenim.” Hadi güle güle. Ben hiçbir mezhepten değilim. Asla da olamam. Açıkça söylüyorum. Her zaman söylüyorum zaten. Ben sadece Allah’ın kitabına ve Rasulullah’ın sünnetine uymakla sorumluyum. Elbette ki bütün ulemadan yararlanırım. Tabi siz falan mezhep, filan mezhep derseniz o zaman Allah’ın kitabı, Rasulünün sünneti taa gerilerde kalır. Ondan sonrada yepyeni bir din ortaya çıkar kendinizi müslüman zannedersiniz.
Bakin Allah’u Teâlâ ne diyor. “Hani Allah size vaat ediyordu iki taifeden birisi mutlaka sizindir diye.” Kervan ve Mekke ordusu karşılarında çünkü. Yani bu şey biraz aşağınızda diyor kervan. Ordu şurda anlaşsaydınız böyle bir olay olmazdı. Şimdi karşınızda ikisi de var, birisi sizin. Çok istiyordunuz ki o güçsüz olan sizin olsun. Orduyla karşılaşmayı göze alamıyordunuz, çünkü savaş için çıkmamıştınız. Allah da istiyordu ki kendi kelimeleri sebebiyle hakkı ortaya çıkarsın. yani o isra 76. ayet sebebiyle. Ve bu kafirlerin kökünü kazısın. Mekke’yle ilişkilerini kessin. Hakkı ortaya çıkarıp batılı da kaldırsın. İsterse bu günahkarlar bundan hoşlanmasınlar. Sonra hemen 67 ye geçiyoruz. Enfal suresinin. Biliyorsunuz ilk hamlede Rasûlullah sav. orada esir aldı. Burda diyor ki Allah’u Teâlâ: Hiçbir nebinin hakkı yoktur. Onun için burda misliyle nesih dedik. Bunu uzmanları ne demek olduğunu anlarlar. Siz de öğrenmek isterseniz Fatih Orum’un çıkan kitabına açar bakarsınız. “Hiçbir nebinin esir almaya hakkı yoktur, savaş meydanında düşmana tam hakim oluncaya kadar.” Sadece düşman bir püskürtüldü, esir aldılar. Bu olmaz. Siz –derken Rasûlullah ve ashabı- “dünya malı istiyorsunuz.” Hemen elinize geçecek bir şeyler istiyorsunuz. “Allah ahireti yada daha sonrasını istiyor.” Bakın Rasûlullah ve ashabının iradesi Allah’ın iradesine ters düştü mü? Hani olmaz diyorlardı burda. Bu ne biçim.. bu millete diyoruz ki ilmihaliniz şu kitapta. Artık onu da diyemiyoruz yani. Gerçekten sıkıntılı bir durum. “Allah aziz ve hakimdir.”
Şimdi şuraya bütün dikkatinizi sarfedin. Şimdi okuyacağım ayete. Bu çok çok mühim. “Allahtan daha önce bir yazgı geçmiş olmasaydı.” Daha önce ne zaman o yazgı geçti? Rum suresinde Mekke’deyken Allah bunu yazmıştı. “Sizi bugün sevindireceğim” diye orada yazdı. Daha öncesi Mekke’de “Aldığınız esirlerden dolayı size elbette büyük bir azap dokunacaktı.” Dua edin ki daha önce ben sizi sevindireceğim diye bir söz verdim. Diyor Allah’u Teâlâ.
Peki şimdi Allah ne zaman… ne diyordu. “Başımıza gelen hiçbir şey Allah yazmadan başımıza gelmez.” Yani “Size azabı azim dokunacaktı” dediyse gene yazacaktı da ondan sonra dokunacaktı. Hadid 57/22. ayetinde ne diyor Allah’u Teâlâ? “Başınıza, kendi içinize ve yeryüzünde bir musibet gelmez ki biz onu ayrı bir varlık olarak yaratmadan önce bir kitaba yazmış olmayalım.” Peki öncesi ne zaman? Demek ki oluşumdan hemen önce de olabiliyor. Mekke ordusuyla olduğu gibi birkaç yıl öncesinden de olabiliyor. Değilmi? Ama ben onu yazmış olmasıydım. Eğer o yazmayı şu ana kadar bıraksaydım, değiştirecektim diyor değil mi? Demiyor mu? “Allahtan daha önce bir yazgı geçmeseydi” yazmıştı bugün sevindireceğim diye. Eğer bu yazgıyı şimdi yazacak olsaydım, yani sizin davranışınıza göre yazacak olsaydım. Demek ki davranışa göre yazıyor Allah. Net bir şekilde anlaşılıyor mu? Davranışa göre yazacak olsaydım. “Aldığınız o esirlerden dolayı büyük bir azap dokunacaktı.” Peki yazgı ezelde miymiş. Peki bu kaderi yazanlar nerden yararlanarak yazıyorlar. Delilleri ne? Kimden öğreniyorlar bunu. Bu kadar ümmeti kaderci yapmanın hesabını kime verecekler. Onları yazanlar suçlu olmuyor da. Onların yanlışlarını ortaya çıkaranlar suçlu oluyor. Bir şey demiyorum herkes çalışsın hatalarımız ortaya çıkarsınlar teşekkür edeyim. Ben şimdi gene teşekkür ediyorum. Şey yazanlardan, bize yazı yazanların bir çoğu ufkumuzu açıcı cümlelerle bize destek veriyorlar. Hatalarımız varsa anlamamızı sağlıyorlar. Ben onlara teşekkür ederim. Onların iyi niyetli oldukları ortada ama bazıları inadına. Yaa kardeşim niyetiniz nedir? Ama yapabilirsiniz tabi cehenneme gitme hürriyetiniz var. Sonuna kadar kullanın. Bizim buna engel olma imkanımız yok ki.