Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Ya rabbi sana tam teslim olan, senin rızandan başka herhangi bir şeyi hedefine almayan, huzuruna da tam teslim olarak gelenlerden olmayı bizlere nasip eyle.
Allah nasip ederse bugün ki dersimiz, Allah’a Teslimiyet hakkında olacak. Her ne kadar bazıları biz Allah’a inanmayız dese de siz takip ederseniz görürsünüz, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan, kainatı Allah’ın yaratmış olduğunu kabul etmeyen, kendisini Allah’ın yarattığını kabul etmeyen, her şeyi ona borçlu olduğunu anlamayan bir tek insan yoktur. Allahu Teala insanları imtihan için yarattığından dolayı onlarda bir muhalif yapı oluşturmuştur. Bu muhalefeti ilk önce Allah’a karşı yaparlar. Adem (a.s) ilk muhalefeti kime karşı yaptı? Allah’a karşı yaptı. Yani Allahu Teala her şey serbest ama şu ağaç yasak dedi. Adem ne yaptı? Gidip o ağaçtan yedi. Niye yedi? Oradan yerse ölmeyecekmiş. Oradan yerse yetki sahibi olacakmış, Sultan olacakmış. Nedir burada? Yani Allhu Teala’ya tam teslimiyet yok değil mi? Ama arkasından kendisini toparladı. Yanlış yaptım dedi ve teslim oldu. İblis de aynı şekilde muhalefet etti. Fakat İblis demagoji yaptı. Ben yanlış yaptım demedi. Niye secde etmedin dediği zaman ben Adem’den daha hayırlıyım dedi. Sanki Allah sen mi hayırlısın, Adem mi hayırlı diye sormuş gibi… Allem kullem denir ya… Kendisini üstün göstermeye çalıştı. İşte insanlardaki en büyük sıkıntı budur. Dikkat ederseniz bir problem çıkıncaya kadar herkes Allah’a teslim olur. Ya da herhangi bir şeyde bir menfaati yoksa herkes teslim olur. Ama bir menfaatiniz Allah’ın emirleriyle çelişirse sonra bakarsınız ki teslimiyet bozulmaya başlamış. İşte insanı yoldan çıkaranda budur. Bugün Teslimiyet ile ilgili dersimizi yapacağız. Bugün ki okuyacağımız ayetler Enam Suresinin 12 ila 16. Ayete kadar olan kısmıdır. Allahu Teala burada şöyle diyor. “Gul limem mâ fis semâvâti vel ard” “Sor bakalım onlara, Göklerde ve yerde olan her şey kimindir?” Kimin bunlar? “gul lillâh” “Allah’ındır de.” Biraz sonra ayetleri okuyacağız. Muhataplar da zaten başka bir şey söylemiyor. “ketebe alâ nefsihir rahmeh” “Allah kendisine rahmeti yazmıştır.” Şimdi rahmeti çok iyi anlayabilmek için o kökten rahim kelimesi vardır. Mesela ana rahminde bir çocuğun bütün ihtiyaçları karşılanır. İşte Allah’ın rahmeti de böyledir. İnsanın bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde sistemi kurmuştur. Ve kendisine rahmeti yazmıştır. Yani merhametli olmayı kendisine görev bilmiştir. “leyecmeannekum ilâ yevmil gıyâmeti lâ raybe fîh” “Kesinlikle sizi kıyamet günü (yeniden diriliş günü) bir araya toplayacaktır. Onda herhangi bir şüphe yoktur.” “ellezîne hasirû enfusehum fehum lâ yué’minûn” Peki kendilerini tüketmiş olanlar, kendilerini kaybetmiş olanlar kim olacak? “İşte onlar inanmayanlardır.” (Enam 12) Yani Allah’a güveni olmayanlardır. Bir insanın Allah’a güveni varsa Allah ne demişse onu yapar. Güveni yoksa başka şeyler yapar. Yani inanmamak demek Allah diye bir varlık yoktur demek değil. İblise bakın. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın diyor. Allah’ı inkar ediyor mu? Allah diye bir varlık yok sayan hiç kimse yeryüzünde yoktur. Mesela Allah’a güvenmektir. “Ve lehû mâ sekene fil leyli ven nehâr” “Gecenin barındırdığı, gündüzün barındırdığı ne varsa her şey Allah’ındır.” “ve huves semîul alîm” “O dinler ve her şeyi bilir.” (Enam 13) Yani ağzımızdan çıkan bütün lafları dinler. Ona göre hareket etmek lazım. “Gul eğayrallâhi ettehızu veliyyen” Tamam işte ben yoktum, beni yarattı, besliyor, büyütüyor. Mesela ben şuanda size konuşabilmek için, bir kelimeyi ağzımdan çıkarabilmek için kim bilir Allah’ın ne kadar çok nimetine muhtacım? Hepsini o veriyor. İşte size bakabilmek için, yürüyebilmek için… Ne bileyim? Hani bir nimet elden çıkınca kıymeti biliniyor. Çıkana kadar hiç farkına bile varmıyorsunuz. “Ben şimdi Allah’tan başka veli mi arayacağım?” Mesela şimdi siz çocuğunuzun velisi oluyorsunuz. Çocuğunuzu yaratan kim? Allah. Seni yaratan da o… Besleyen, büyüten, her şeyi veren o… Senin vücudunu o şekilde yaratan da o, sana karşı merhamet sevgiyi yaratan da o… Peki, asıl veli o değil mi? Benim en yakınım o… Mesela benim babam rahmetli oldu, gitti. Ama Allahu Teala için böyle bir şey söz konusu mu? Siz çocuğunuzu çok sevebilirsiniz. İstediğiniz kadar sevin. Sürekli kucağınızda tutabiliyor musunuz? Ya da onun her şeyinden haberdar olabiliyor musunuz? Allahu Teala’nın her şeyden haberi var. Sinir uçlarınızda neler olduğunu biliyor. Bunu bırakıp da başkasını mı kendime daha yakın kabul edeceğim? Akıllı olan adam bunu yapar mı? Yani bundan başkasını yapmaz. Sadece Allah’ı veli edinir. “fâtırıs semâvâti vel ardı” “O gökleri ve yeri taratandır.” “ve huve yut’ımu” “Doyuran odur.” İhtiyacınızı karşılayan odur. “ve lâ yut’am” “ve kendisine herhangi bir şey verilmez.” Yani kimseden bir şey istemiyor. Yani kimseye muhtaç değil. Onun doğrulması söz konusu değil. “gul innî umirtu en ekûne evvele men esleme” “De ki bana verilen emir şudur. Teslim olanların ilki ben olacağım.” Hepimiz aynı şekilde düşünmeliyiz. Herkes Allah’a teslim olmayabilir. Bütün dünya isyanı basabilir ama teslimiyet konusunda en önde ben olacağım. Çünkü bu ayetler önce Resulullah’a inmiş ama hepimiz için geçerlidir. Kıyamete kadar geçerlidir. Ona ilk teslim olan… Yani herkes bu yoldan ayrılabilir ama ben asla demeniz lazım. Herkes Allah ile arasına bir şeyler koyabilir ama ben asla… “ve lâ tekûnenne minel muşrikîn” “Sakın ha müşriklerden olma.” (Enam 14) Müşrik ne oluyor? Allah ile arasına başka bir şeyi koyan olur. Mesela yıllarca beraber olduğunuz bir dost var. Bir gün bakarsınız ki size karşı biraz farklı davranıyor. Ne dersiniz ona? Ne oldu, başkalarını buldun da bizi unuttun mu dersiniz. Bizi ikinci sıraya mı attın dersiniz. İşte şirk Allah’ı ikinci sıraya koymak, başkasını araya sokmaktır. Benim sinir uçlarıma kadar her şeyimden haberdar olan Allah’ı ben ikinci sıraya koyduğum zaman ben ne hale gelirim? İşte şirk budur. “Gul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm” “De ki rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkarım.” (Enam 15) Bu azap kelimesi… Arapçada azb kelimesi vardır. Tatlı, lezzet demektir. Azap da tadın kaçması demektir. Mesela o gün bakacak hey ya ne günler vardı şuraya bak… Artık hiçbir şeyin tadı kalmadı, her şeyi kaybettik diyecek. “Mey yusraf anhu” “Kim o azaptan uzaklaştırılırsa” “yevmeizin fegad rahimeh” “Allah ona ikramda bulunmuştur.” O gün kim o azaptan engellenirse Allah ona iyilikte, ikramda bulunmuş olur. “ve zâlikel fevzul mubîn” “Bu apaçık bir kurtuluştur.” (Enam 16) Cenabı Hak cümlemizi kurutuluşa erenlerden eylesin.
Şimdi burada “fâtırıs semâvâti vel ardı” “O gökleri ve yeri taratandır” (Enam 14) ifadesi geçti. Biliyorsunuz her defasında tekrarlıyoruz. Fatır bir şeyin yukarıdan aşağıya ikiye bölünmesidir. Bu bölünme kanunu hepimizin yaratılışında, tüm tabiatın yaratılışında olan bir husustur. Allah tüm varlıkları buna göre yaratmış ve burada geçerli kanun ve kuralları da bize din yapmıştır. Onun herkes… Mesela biz yaşarken hayatımızın belki % 90’dan fazlasında Cenabı Hakka tam teslimiz. Mesela diyelim annemizi babamızı seçmemişiz. Niye şu benim babam oldu diye itiraz hakkımız var mı? Cinsiyetimizi biz mi seçtik? İtiraz hakkımız var mı? Dünyaya geliş tarihimizi biz seçmedik. Yaşadığımız bölgeyi biz seçmedik. Yeme, içme, hava şu bu her şeyi… Mesela şimdi kış günlerine giriyoruz. Aralık’ın sonuna doğru yaklaşıyoruz. Hadi ben kışı istemiyorum bakalım. Diyebiliyor musunuz? Dolayısıyla herkes zaten Allah’a hayatının çok büyük bir bölümünde tam teslimdir. Yoksa yaşayamaz. Küçük bir bölüm bırakılmış. Orada gönüllü teslimiyet gerekiyor. İmtihan kısmıdır. İşte orada da gönüllü teslim olursak… Mesela şu anda İstanbul’da yağış var, soğuk var. Terli terli dışarıya çıkarsanız ne olursunuz? Hasta olursunuz? İşte bu fıtrattır. İşte Allahu Teala’nın dini için koyduğu kurallarda öyledir. O kurallara uymazsanız vücudunuz ondan zarar görür, rahatsız olur. Uyarsanız bu dünyada da mutlu olursunuz, öbür dünyada da mutlu olursunuz.
Ama önce şu herkesin Allahu Teala’nın varlığını ve birliğini bildiği konusundaki ayetleri Aydın Hoca’dan dinleyelim.
Aydın MÜLAYİM: Az önce hocamızın okuduğu Enam Suresi 14. Ayet ile ilgili benzer ayetler… Tüm toplumların Allah’a inanç konusunda… Yani hepsi Allah’a inanıyordu. Gönderilen elçilerinde böyle bir… Yani Allah’a inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz şeklinde bir soruyla da gelmemişlerdi.
Buna benzer ayetler Zümer Suresinde var. Örneğin Allahu Teala şöyle diyor. “Onlara gökleri ve yeri kim yarattı diye sorsan kesin olarak Allah derler. De ki Allah ile aranıza neyi koyup yalvardığınıza baktınız mı? Allah bana bir sıkıntı vermek istese onlar bu sıkıntıyı fark edebilirler mi? Ya da bana iyilik etmek istese onlar onun bu iyiliğini önleyebilirler mi? De ki Allah bana yeter. Kendilerine dayanak arayanlar ona güvenip dayansınlar.” (Zümer 38)
Ankebut Suresinde de aynıdır. “Bunlara, “Gökleri ve yeri yaratan, Güneş’i ve Ay’ı hizmete sokan kimdir?” diye sorsan kesinlikle “Allah’tır” derler. Öyleyse nereden o yalana sarılıyorlar?” (Ankebut 61) Bunun bir benzeri olan ayet Yunus Suresi 31. Ayettedir.
Bir başka ayet olan Zuhruf Suresi 87. Ayette ise “Onlara (müşriklere), kendilerini kimin yarattığını sorarsan kesinlikle “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse nereden o yalana sarılıyorlar?” (Zuhruf 87)
Allahu Teala Muminun Suresi 84 ila 89. Ayetlerde şöyle diyor. “De ki; biliyorsanız söyleyin; “Bu yer ve üstündeki canlılar kimindir?” “Allah’ındır” diyeceklerdir. De ki: “Bilginizi kullanmayacak mısınız?” “Onlara bir de; “Yedi kat göğün ve yüce Arşın sahibi kimdir?” diye sor.” “Onlar Allah’ındır” diyeceklerdir. De ki: “Hiç çekinmeyecek misiniz?” (Muminun 84-87)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah orada ne dedi? “efelâ tezekkerûn” “Siz o bilgiyi kullanmayacak mısınız?” (Muminun 85) Madem her şey Allah’ın da siz nasıl oluyor da size her şeyi veren Allah’a karşı yanlışlar yapıyorsunuz? Bunu hiç aklınız alıyor mu? Onun için günahkarlar yanlış yaptıklarını çok iyi bilirler. Evet, devam et.
Aydın MÜLAYİM: Şimdi söylediğiniz gibi inanç konusunda güven olacak ki Allah’a teslimiyet olsun. Yani güvenmediğiniz zaman teslim olamıyor ve araya aracılar konuyor. Ve bu aracılarda kendilerini kurtarıcı oluyor. Yani bu yüzden Allahu Teala Neml Suresinde şöyle diyor. “eilâhum meallâh” “Allah ile başka bir ilah mı var?” (Neml 62) 5 kere arka arkaya Allahu Teala bu kelimeyi söylüyor. Allah ile başka ilahlar mı var diye soru soruyor. Allah’a güvenmeyen insanlar Allah ile arasına birilerini koyarak ona güveniyorlar. Hocamızın az önce okuduğu veli olarak onları görüyorlar. Yani Allah ile yakınlığı, bağı koparıp onlara bağlanıyorlar. Şimdi bu konuda biliyorsunuz, daha çok duyuyorsunuz. Yani tarikatlarda teslimiyet bir farklı 17:53 sn. anlaşılmıyor. Yani Allah’a değil şeyhe teslim olacaksınız, bağlanacaksınız derler. Hatta öyle bir bağ oluşturuyor ki… Mesela Feridüddin Attar diye birisi Hakikatul Evliya diye kitabında şöyle der. “Şeyhine Allah’tan çok bağlanmayan kimse gerçek mürid olamaz” diyor. Yani Allah’tan daha çok bağlılık isteniyor. Yani şeyhe bağlananler şöyle derler. Bu yüzden gidip şeyhe bağlananlar “mürid şeyhin önünde ölü gibi olacak” diyorlar. Yani ğassalın önündeki meyyit (ölü) gibi olacak diyorlar. Öylece ona bağlanacak diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu tarikatlar Allah ile kul arasına girerek… Biliyorsunuz iblis ne diyordu? “Onlar için doğru yolun üstüne oturacağım” diyordu. Doğru yolun üstü bütün İblislerin cirit attığı yerdir. Dolayısıyla siz başka zaman kafanızı 1000 çalıştırıyorsanız konu din ise 1 milyon çalıştıracaksınız. Kafanızı çok iyi çalıştıracaksınız. Herhangi bir kişi sen bu işten anlamazsın diyorsa o kişiyi bırakacaksınız. Onun için işte az önce Aydın Hoca söyledi. “Şeyhin önünde mürid, ğassalın önünde meyyit gibidir.” Ğassal, ölü yıkayan demektir. Meyyit ise ölü demektir. Ölü, ölü yıkayana itiraz edebilir mi? Suyu çok sıcak döktün diyebilir mi? Dondum soğuk su döktün diyebilir mi? İşte bu derece bir teslimiyetten bahsederler ama olay sadece o değil ki… Bugün mesela birçok kimseye Kuranı Kerim’den ayetler okuyoruz. Mesela bir örnek olarak Talak Suresi… Talak ile ilgili bir olay… Bir keresinde bir Hocaya erkeğin boşama hakkıyla ilgili bir yazı vermiştim. Okudu. Arapçası da çok iyi… İlgili ayetleri falan okudu. Ya bu ne böyle dedi? Allah Allah. Hiç haberimiz yoktu dedi. En küçük bir itirazı olmadı. Birkaç ay sonra üniversiteden birkaç kişi yanına uğruyor. Bana gelip haber verdiler. Ben Hanefi mezhebindenim demiş. İşte bu ne? Bu da Allah ile araya mezhepleri koymaktır. Farkı yok ki… Tefsirleri okuyorsunuz. Mesela bugün 21:31 sn. anlaşılmıyor. tefsirden bir yere bakayım dedim. Öyle bir şey yapmış ki… Akıl karı değil. Peki, bunlar ne yapıyorlar? Allah’a teslim mi olmuşlar? Mesela Avrupa’dan Doktora öğrencilerim var. Bir ayet okutuyorum. Gayet doğru mana veriyorlar. Bir de tefsire bakın diyorum. Şok oluyorlar. Peki, böyle bir hata yapılabilir mi? Bir Arap bunu yapar mı? E ne peki? Nasıl oluyor bu? Dolayısıyla Allah’a teslim olamama işi en büyük şeydir. Dini de kullanabilirsin, dünyayı da kullanabilirsin. Her şeyi kullanabilirsin. Önemli olan sen kendini orada öne çıkarmak istiyorsan kaybettin demektir.
Aydın MÜLAYİM: Siz Enam Suresinde “Gul eğayrallâhi ettehızu veliyyen” “Ben Allah’tan başka veli mi edineceğim?” (Enam 14) dediniz ya Tarikatçılar bu veliyi kendi şeyhleri olarak… Yani Allah’ın yerine konulacak ve Allah’a verilecek vasıfları vererek Kutup, Gavs diye en büyük… Kendilerine veli yapmışlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın burada mesela… Bizim Tarikatçılığa Bakış kitabında okursunuz. Bakın Kutup neymiş? “Allah’ın izni ile kâinatta tasarruf sahibi” derler. Mesela Abdülkadir geylani’nin bir kitabı var. Kitabın ismi aklıma gelmedi. “Bir elim balığın karnında öbür elim yedi kat göğün tepesindedir” diyor. Balığın karnı ne? Çünkü eskiden dünya balığın sırtında derlerdi. Onun eli de balığın karnındaymış. Balığın karnı alt tarafı oluyor ya… Öbür elimde yedi kat göğün üzerinde demiş. Peki, “bu ikisinin arasında benden habersiz hiçbir şey olmaz” demiş. Ne oldu? Kimin yerine koydu kendisini? “Nuh tufanı benim avcumun içinde oldu” diyor. “İbrahim’i ateşten ben kurtardım” diyor. Abdülkadir Geylani dedin mi bizim tarikatçılar ne yaparlar? İşte Allah’a teslim olma diye bir şey söz konusu değil. Peki, bu teslimiyetle ilgili ayetleri de Vedat Hoca’dan dinleyelim.
Vedat YILMAZ: Teslimiyet dendiği zaman akla ilk gelen isim şüphesiz ki İbrahim’dir (a.s). İbrahim (a.s) ile ilgili Allahu Teala şöyle buyuruyor. “Ve mey yerğabu am milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh” “Kendisini zavallı duruma sokan kişiden başka kim ibrahim’in dininden yüz çevirir?” “ve legadistafeynâhu fid dunyâ” “Biz bu dünyada onu seçkin kıldık.” Yani bakın adam yıllar geçmiş biz bugün hala İbrahim’i (a.s) konuşuyoruz. Onun örnekliğini konuşuyoruz. “ve innehû fil âhırati lemines sâlihîn” “O ahirette de salih olan kimselerdendir.” (Bakara 130) Peki, İbrahim’i (a.s) bu kadar yüce mertebelere ulaştıran şey ne oldu? Onu sonraki ayette söylüyor. “İz gâle lehû rabbuhû eslim” “Rabbi ona teslim ol demişti.” “gâle eslemtu lirabbil alemîn” “Ben alemlerin rabbine teslim oldum dedi.” (Bakara 131) Ne kadar kolay değil mi? Bakın bunu söylemiş olmasıyla birlikte bin yıllar boyunca bütün insanlara zirve bir şahsiyet olarak adını tarihe kazıdı. Peki, o kadar kolay mı gerçekten bu? Yani ben alemlerin rabbine teslim oldum demek bu kadar basit bir sözden mi ibaret? Hayır. Allahu Teala İbrahim’in (a.s) teslimiyetinin en zirve örneğini bize Kuran’da veriyor. Nedir o örnek? Saffat Suresinin 100. Ayetinden itibaren İbrahim’in oğlunu kurban etmesi hikayesi… 100. Ayetten itibaren hızlıca bir geçeyim. Şöyle buyruluyor. “Ya Rab! Bana iyi birini bağışla” (diye yalvardı)” “Biz de ona, iyi huylu bir erkek çocuğu müjdesi verdik.” “(İbrahim) ile birlikte çalışacak yaşa gelince ona dedi ki: “Yavrucuğum, rüyamda gördüm; ben gerçekten seni boğazlıyorum. Düşün bakalım, ne dersin?” “Babacığım, ne emrediliyorsa sen onu yap. İnşaallah sabırlılardan olduğumu göreceksin.” (Saffat 100-102) “Felemmâ eslemâ” “Ne zaman ki o ikisi teslim olunca.” (Saffat 103) Az önce “eslemtu lirabbil alemîn” (Bakara 131) demişti. Burada da ne diyor? “Felemmâ eslemâ” “Ne zaman ki o ikisi teslim olunca.” “ve tellehû lilcebîn” “onu alnı gelecek şekilde yere yatırdı.” (Saffat 103) “O zaman ona; “Ey İbrahim!” diye seslendik.” “Rüyanın gereğini yaptın. Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.” “Gerçekten bu, yıpratıcılığı açık bir imtihandı.” (Saffat 106) Bu artık teslimiyetin en yüksek noktası… “Ona, onun yerine kurban edeceği büyük bir koç verdik.” “Arkadan gelenler onları bu halleriyle andılar.” (Saffat 107-108) Yani teslimiyet noktasında bundan daha öte bir örnek sizin aklınıza geliyor mu? Yani al kendi oğlunu kurban et. Bundan ötesi var mı? Ama bugün biz rabbimizin buyruklarını nasıl uygulamayalım diye bin dereden su getiriyoruz. Ya tamam Allahu Teala faizi haram kılmış ama evimizde mi olmasın, arabamızda mı olmasın, şu da mı olmasın, bu da mı olmasın… Hep amalar arka arkaya geliyor. Oysa ki İbrahim (a.s) böyle bir emir aldığı halde ama demiş mi? Ama bile demiyor. İşte o yüzden İbrahim yıllardır İbrahim (a.s)… Peki, İbrahim (as.) daha sonra ne yaptı? Daha sonra bunu kendi oğullarına emretti. Hemen Bakara Suresi 132. Ayette “Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve yağgûb” “İbrahim ve Yakup bunu oğullarına emrettiler.” “yâ beniyye” “Ey oğullarım” “innallâhestafâ lekumud dîne” “Allah size bu dini seçti.” “felâ temûtunne illâ ve entum muslimûn” “Sizler Allah’a teslim olmadıkça sakın ha canınızı vermeyin, ölmeyin.” (Bakara 132) Bu İbrahim’in (a.s) oğullarına tavsiyesidir. Emri… Peki, bugün Müslümanlar için aynı şey geçerli değil mi? Onu da Allahu Teala Ali İmran Suresinin 102. Ayetinde şöyle buyuruyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenu” “Ey iman edenler” Hepimize sesleniyor. “ittegullâhe hagga tugâtihî” “Allah’tan gereği gibi sakının.” “ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn” Az önceki cümlenin birebir aynısıdır. “Sizler ona tam olarak teslim olmadıkça sakın canınızı vermeyin.” (Ali İmran 102)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 30:00 sn. anlaşılmıyor. Ben teslim olmadım, Azrail git mi diyeceksin? Gerçi Azrail diye bir melek yok ama… Yani ölüm meleğine sen hadi git… Öyle mi diyeceksin? Ne zaman öleceğimiz belli mi? Her an ölebiliriz değil mi? Her saniye… O zaman “ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn” (Ali İmran 102) her zaman ölüme hazır olun. Her an Allah’a teslim olun demektir. Bütün anlarınız her saniye Allah’a teslim olarak yaşayın demektir. Çünkü her an ölebilirim. Bu işin yarını yok ki… Şu saatte şu tavan çöker gideriz. Hiç farkına bile varmayız. Onun için sürekli Allah’a teslim olmamız gerekir.
Vedat YILMAZ: İbrahim’in (a.s) oğullarına tavsiye etmiş olduğu bu din onların özelinde olan bir din miydi? Hayır. Allahu Teala Ali İmran Suresinin 83. Ayetinde şöyle buyuruyor. “Efeğayra dînillâhi yebğûne” “Onlar Allah’ın dininden başkasını mı murat ediyorlar?” “ve lehû esleme men fis semâvâti vel ardı” “Göklerde ve yerde kim varsa ona teslim olmuştur.” O dine boyun eğmiştir. “tav’an ve kerhev” “isteyerek ve istemeyerek” (Ali İmran 83) Yani Hocamız az önce söyledi. Yani istesek de istemesek de bazı konularda Allah’ın kanunlarına boyun eğmek zorundayız. Tabiat kanunları bağlamında bu böyledir. Biz tabiat kanunlarının dışına çıkamayız. Allah’a tabiat kanunları bağlamında isyan etmemiz mümkün değildir. İstesek de isyan edemeyiz. Hiçbirimiz ben artık bundan sonra nefes almayacağım, nefes almadan yaşayacağım diyemiyor. Bir de “tav’an” teslim olmak vardır. O da işte Allahu Teala’nın indirmiş olduğu kanunlara teslim olmaktır. O da bizim kendi irademizle teslim olmamızdır. Bu ikisi bir araya geldiğinde insanın tam olarak fıtratıyla yaşaması anlamına gelir. Böyle olduğu zaman Allah’ın dinine teslim olmak sadece belli bir topluluğa has bir şey olmuyor. Bütün insanlığın Adem’den (a.s) beri sahip olduğu dinin aslında özünün bu olduğu ortaya çıkıyor. Onu da Allahu Teala Hac Suresinin 78. Ayetinde bildiriyor. “Ve câhidû fillâhi hagga cihâdih” “Allah için hakkıyla gayret gösterin.” “huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac” “O sizi seçti ve bu dinde bir zorluk yüklemedi.” “millete ebîkum ibrâhîm” “Babanızın dini olan İbrahim’in şeriatına uyun.” “huve semmâkumul muslimîne min gablu” “O sizi bundan önce Müslüman olarak isimlendirdi.” “ve fî hâzâ” “Bu şeriatte de sizi Müslüman olarak sizi Allah isimlendirdi.” (Hac 78) Yani düşünün, bu Kuran gelmeden önce Tevrat’a uyan ya da elindeki kitap her neyse ona uyan bir kişi bu Kuran geldiği zaman bu Kuran’a uymaya başladığında, bu Kuran’a iman ettiğinde aslında din değiştirmiş oluyor mu?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hayır.
Vedat YILMAZ: Aslında din değiştirmiş olmuyor. Ama biz insanlara tebliğ yaparken sanki onlardan din değiştirmelerini isteyerek tebliğ yapıyoruz. Oysa ki Allahu Teala Kasas Suresinin 53. Ayetinde şöyle buyuruyor. “Ellezîne âteynâhumul kitâbe min gablihî” “Bundan (Kuran’dan) önce kendilerine kitap verilenler” “hum bihî yué’minûn” “Bu Kuran’a iman ederler.” (Kasas 52) “Ve izâ yutlâ aleyhim” “Bu Kuran onlara okunduğunda” “gâlû” “Onlar derler ki” “âmennâ bihî” “biz bu Kuran’a iman ettik.” “innehul haggu” “O haktır.” “mir rabbinâ” “rabbimizdendir.” “innâ kunnâ min gablihî muslimîn” “Biz bu Kuran gelmeden önce de zaten Müslümandık.” (Kasas 53) Yani biz din değiştirmiyoruz aslında… Biz zaten Müslümandık, Allah’ın kitabına teslim olmuştuk, Allah’ın dinine teslim olmuştuk, şimdi Allah’ın yeni bir hükmü geldi, teslim olmaya devam ediyoruz, değişen bir şey yok diyorlar. Peki, böyle olmasa… Diyelim ki geldi, teslim olmadığını söylüyor. Onunla alakalı da Ali İmran Suresinin 20. Ayetinde şöyle buyruluyor. “Fein hâccûke” “Eğer onlar seninle tartışırlarsa” Allah’ın ayetleri gelmiş, bu ayetler kendilerine okunmuş. Ama iman etmek yerine, teslim olduk yerine tartışmaya girişiyorlar. “fegul” “O halde onlara de ki” “eslemtu vechiye lillâhi vemenittebean” “Ben ve bana tabi olanlar biz Allah’a teslim olduk.” “ve gul lillezîne ûtul kitâbe” “Kendine kitap verilenlere de söyle” “vel ummiyyîne” “eeslemtum” “Siz de teslim oldunuz mu?” “fein eslemû” “Eğer onlar da teslim olurlarsa” “fegadihtedev” “Onlar doğruya ulaşmışlar demektir.” “ve in tevellev feinnemâ aleykel belağ, vallâhu basîrum bil ıbâd” “Eğer onlar yüz çevirirlerse sana düşen sadece tebliğdir. Allah kullarını görmektedir.” (Ali İmran 20) Bakın teslimiyet aslında bütün insanların fıtratında olan bir şey değil mi? Ümmi olsun, Ehli kitap olsun hepsinin fıtratında olan şey teslim olmaktır. Böyle olduğu içinde her insan… Her ne kadar kâfir olursa olsun zaman zaman teslim olmuş olmayı arzular. Onu da Allahu Teala Hicr Suresinin 2. Ayetinde buyuruyor. “Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn” “Zaman zaman o kâfirler büyük bir arzuyla Müslüman olmayı, Allah’a teslim olmuş olmayı arzularlar” (Hicr 2) buyuruyor. Bu kadar Hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Okuduğun ayetten devam edelim. Hicr Suresi 2. Ayetten… Zihnimde bir hatıra canlandı. Suudi Arabistan’da Üniversite Hocalarıyla bir aradayız. Yeryüzünde kendisini mümin saymayan hiç kimse yoktur dedim. Ne diyorsun dediler. Ne demek öyle şey olur mu dediler. Herkes kendisini mümin sayar da sadece Allah’a teslim olamadıklarını söylerler dedim. Mesela orada “Rubemâ yeveddullezîne keferû” “Kafirler zaman zaman şunu çok isterler.” “lev kânû muslimîn” “keşke onlarda teslim olsalar.” (Hicr 2) Çünkü onlar kendilerini mümin kabul ediyorlar. Araf Suresi 30. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “Ferîgan hedâ ve ferîgan hagga aleyhimud dalâleh” “Bir grubunu Allah yoluna kabul etmiş. Bir grubu da sapıklığı hak etmişlerdir.” Peki, sapıklığı hak edenler kim? “innehumut tehazuş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi” “Allah ile kendi aralarına koydukları şeytanları kendisine evliya, Allah’tan daha yakın olarak görürler.” Peki, ondan sonra? “ve yahsebûne ennehum muhtedûn” “Kendilerini doğru yolun ortasında hesap ederler.” (Araf 30) Bu adamlar Allah ile arasına başkasını koyuyor. Mesela adama ayeti okuyorsun. İlgili hükümleri bütün ayrıntılarıyla açıklıyorsun. Ben mezhebim ne derse onu yaparım diyor. Ne oldu? Allah ile araya başkasına koymadı mı? Her şeyi açıklıyorsun. Şeyh efendi ne derse ben onu yaparım diyor.
Bir kere İstanbul Müftülüğüne bir adam gelmişti. Daha Müftülükte işe başlayalı bir sene olmuş olmamış. Gelip bir soru sordu. Cevabını verdik. Baktım tatmin olmadı. Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihalini açıp oradan okudum. Bak dedim burada böyle yazıyor. Adam Gönenli Mehmet Efendi ne derse ben onu yaparım dedi. Hemen çıkıp gitti. Allah rahmet eylesin, Gönenli Mehmet Efendi’de o zaman Sultan Ahmet Camisinin imamıydı. Hemen arkasından gidip adamı geri çevirdim. Gönenli Mehmet Efendi ne dedi dedim. Daha sormadım ki dedi. Peki, daha niye geldin İstanbul Müftülüğü’ne kardeşim? Bakın dikkat ediyorsanız Aydın Hocanın okuduğu ayetlerde herkes kendisini mümin sayıyor. Zaten Hicr Suresinin 2. Ayetinde de öyledir. Keşke bizde teslim olabilsek diyorlar. Bunu hep sağda solda duyarsınız. Ya ben istemem mi kardeşim derler. İşte 28 Şubat’ta başörtüsü konusunda –elhamdülillah- gereken mücadeleyi yaptığımı zannediyorum. Şimdi hala Öğretim Üyeliği devam eden bir arkadaş geldi. Ya Abdülaziz Bey biz istemez miyiz senin gibi yapmayı dedi. Ama viran olası hanede evladü iyal var dedi. Kardeşim zaten bu olacak ki sen şey yapacaksın… Sen canını da ortaya koyacaksın. Bakın Vedat neyi anlattı? Allah bize İbrahim’i (a.s) örnek veriyor. İleri yaşta bir tane çocuğu olmuş. Karısıyla beraber getiriyor. Bakmaya kıyamadığı, çok sevdiği çocuğunu Mekke’de bırakıyor. Biraz büyüyünce çalışacak hale gelince beraberce Kâbe’yi yapıyorlar. Arkasından Allahu Teala bunu keseceksin diyor. Yani bir düşünün. Peki, Allah öyle diyorsa öyledir diyor. Oğlu da tamam ben teslim oldum diyor. Bakın bunlar Allah rızası için canlarını vermeye hazır… Ama emri verenin Allah olduğundan şüpheleri olmadığı için hazırlar… Ondan sonra Allah ne ikramlarda bulunmuş Bugün hala Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar İbrahim’i (a.s) paylaşamazlar. Viran olası hanede evladü iyal var dedi. Allah Allah. Ne oluyor kardeşim? Bende “mamur olası hanede onları yaradan var” dedim. Dolayısıyla bu şeyde teslimiyet son derece önemlidir. İşte Allah’a güvensizlik söz konusudur. Bütün mesele o… Yeteri kadar güvenilmiyor. Allah’a güvendiğimiz takdirde problem biter.
Bakara Suresinin 136. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “Gûlû âmennâ billâhi” “Onlara şöyle söyleyin. Biz Allah’a inandık.” “ve mâ unzile ileynâ” “Bize indirilene” Bize indirilen ne demek? Kuranı Kerim. “ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâga ve yağgube” “İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a ve Yakup’a indirilene” (Bakara 136) İbrahim için lütfedip birkaç sayfa verirlerde… O da herhangi bir hadiste, ayette geçmez. Kuran’da bu kadar ayet geçmesine rağmen bizimkiler İbrahim’e kaldırıp bir kitap vermezler. Bizimkiler kelimesini ben mecazen söylüyorum. Onları bizim kabul ettiğimiz için değil. İsmail’e, İshak’a, Yakup’a zaten hiçbir şey yok. “vel esbâtı” “Yakup’un torunlarına” Soyundan gelene… “ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ” “Musa’ya ve İsa’ya verilene” Hele şükür İsa’ya İncil, Musa’ya (a.s) verilene inanılır ama Tevrat derler. Kuran’ın hiçbir ayetinde Musa’ya Tevrat verildiği geçmez. Az önce de Azrail diye bir şey söylemiştim. Azrail diye de bir şey yoktur. Bakın Arap dilinde böyle bir kelime yok. Bize bunu iman esası olarak öğrettiler. Dört büyük melek diye inanmak mecburiyetinde bırakıyorlar. Bu ne Allah aşkına ya? “ve mâ ûtiyen nebiyyûne mir rabbihim” “Nebilere Allah tarafından verilen ne ise hepsine inandık.” “lâ nuferrigu beyne ehadim minhum” “Bunlardan hiçbirini diğerinden ayırmayız.” Allah’ın bu kitaplarını ayrı tutmayız. Bunların hepsi aynı dindir. Az önce Vedat ne dedi? Bir Yahudi kuranı Kerim’e inandığı zaman din değiştirmiş değil ki… Zaten dininin gereğini yapmıştır. Bu kadar… Hıristiyan’da aynıdır. Dininin gereğini yapmıştır. Yapması gerekeni yapmıştır. O kadar… Allah arkasından ne diyor? “Fein âmenû bimisli mâ âmentum bihî fegadihtedev” 135. Ayette Yahudi ve Hıristiyanlardan bahsediliyor. “Eğer onlarda sizin gibi inanırlarsa yola gelmiş olurlar.” (Bakara 137) Peki, biz böyle inanıyor muyuz ki? Yani biz bu insanlara diyor muyuz? “Biz Allah’a inandık, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, Yakup’un soyundan gelenlere verilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene, bütün nebilere verilene inandık” diyen bir Müslüman var mı? Ondan sonra Yahudi, Hıristiyan niye inanmıyor deniyor. Kardeşim nasıl inansın? Önce sen bir inan ki örnek olasın. Bak sizin gibi inanırlarsa yola gelmişlerdir diyor. “ve in tevellev feinnemâ hum fî şigâg” “Yüz çevirirlerse onlar ayrı yerdedirler.” “feseyekfîkehumullâh” “Allah seni onlara kafi hale getirecektir.” (Bakara 137) Nitekim öyle oldu. Resulullah kısa sürede Medine’den Yahudileri kovdu. Bugün ki Ürdün’e Tebük Seferine geldi. Oradan da Bizans kaçtı. Yani böyle bir şeyi kim hayal edebilirdi? Onun için Allah’a teslim olabilmek için Allah’a güvenmek lazım. Efendim ben Allah’a inanıyorum derler. Allah’a inanmak güvenmek demektir. Güveniyorsan Allah ne diyorsa onu yaparsın. Güvenmiyorsan öyle ama dersin. Ama dediğin zaman kusura bakma sen güvenmiyorsun demektir. Ama’sı yok. Mesela İbrahim (a.s) ama dedi mi? Ama yok. Allah böyle diyorsa tamam… Bitti. Teslimiyet odur.
Allahu Teala Ali İmran Suresinde az önce Vedat’ın okuduğu ayetlerden bir tanesinde şöyle diyor. “Efeğayra dînillâhi yebğûne” “Bunlar Allah’ın dininden başka bir din mi bekliyorlar?” Allah’ın dini fıtrattı değil mi? Tabiatta geçerli kanun ve kurallardı. Sen tabiatta geçerli kanun ve kurallara uymadan yaşayamıyorsun ki… “ve lehû esleme men fis semâvâti vel ardı tav’av ve kerhev” “İstese de istemese de göklerde ve yerde var olan her şey ona teslim olur.” (Ali İmran 83) Geçende birisi telefon açtı. Uçağımız düşme tehlikesi geçirdi dedi. İçinde bulunduğum psikolojik sıkıntılardan dolayı keşke düşse de ölsem diye uçağın içerisinde düşündüm dedi. Yani ölmek istedim diyor. Düşmedi, indik aşağıya dedi. Acaba ben şimdi günahkâr oldum mu dedi. Ölmek istesen de ölemiyorsun tamam mı? Niye? Her şey bütün kararlar Allah’ın emrinde… Uçağım tam düştü diyorsun düşmüyor. Allah’ın onayı olmadan hiçbir şey olmuyor. O zaman göklerde ve yerde her şey Allah’a teslim olmuşsa sen de akıllıysan sende teslim ol ki hayatını rahat yaşayasın. Mutlu olasın. “ve ileyhi yurceûn” “Zaten Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız.” (Ali İmran 83) Cenabı hak ondan sonra da şöyle diyor. “Gul âmennâ billâhi” “De ki ben Allah’a inandım.” Az önce okuduğumuz ayetin bir başka benzeri… “ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâga ve yağgûbe” “Bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a indirilene” “vel esbâtı” “Yakup’un soyuna indirilene” “ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ” “Musa’ya ve İsa’ya verilene” “ven nebiyyûne mir rabbihim” “Bütün nebilere rablerinden verilene inandık.” “lâ nuferrigu beyne ehadim minhum” “Bunların hiçbirini diğerinden ayırmayız.” (Ali İmran 84) Ne demek hiçbirini diğerinden ayırmak? Bunu Cenabı Hak Nisa Suresi 150. Ayette anlatıyor. “İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî” “Allah ve resullerini görmezlikte direnenler” Görmemeye çalışanlar… Yani Allah’ın emirlerini görmek istemiyorlar. Ben dinlemek istemiyorum diyor. Tamam, bu kadar diyor. Bana ayet okuma diyorlar ya… “ve yurîdûne ey yuferrigû beynallâhi ve rusulihî” “İstiyorlar ki Allah ile resullerinin arasını ayırsınlar” (Nisa 150) Mesela Medine’de ki Yahudiler Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğunu gayet iyi anladılar. Bakara Suresi 75. Ayette diyor ya… “Efetatmeûne ey yué’minû lekum” “Bunların size inanmalarını mı bekliyorsunuz?” “ve gad kâne ferîgum minhum yesmeûne kelâmallâhi” “Onlardan bir grup gelip Allah’ın kelamını dinliyor.” “summe yuharrifûnehû mim bağdi mâ agalûhu” “Çok iyi anlıyorlar anlamını sağa sola çekiyorlar.” “ve hum yağlemûn” “Bunu bile bile yapıyorlar.” (Bakara 75) Çok iyi anlayıp Resulullah’ın yanından çıkınca… “Ve izâ legullezîne âmenû gâlû âmennâ” “Müminlerle karşılaşınca amenna işte beklediğimiz nebi diyorlar.” “ve izâ halâ bağduhum ilâ bağdın” “kendi aralarında baş başa kalınca” “gâlû etuhaddisû nehum bimâ fetehallâhu aleykum” “Aptal mısınız? Allah’ın size açtığını niye onlara söylüyorsunuz?” Tamam, bu Allah’ın nebisi… Bu Allah’ın kitabı… Güzel, doğru ama niye bunlara söylüyorsunuz diyorlar. “liyuhâccûkum bihî ınde rabbikum” Allah’ın yanında kalkıp derlerse ki ya rabbi bunlar gelip inandılar. Allah’a yarın ne cevap vereceksiniz diyorlar. Şu kafaya bak. Allah’ı böyle kandıracaklarını sanıyorlar. “efelâ tağgılûn” “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara 76) Aptal mısınız diyorlar. Ya siz ne biçim insansınız? Şimdi insanlar öyle bir hale geliyor ki Allah’ı da kandıracağını zannediyor. Bir şekilde işi kurtarırız diyorlar. Bizde de öyle… Nisa Suresi 150. Ayetin devamını bitireyim. “ve yegûlûne nué’minu bibağdıv ve nekfuru bibağdıv” “Şuna inanırız şuna inanmayız diyorlar.” Kendi keyiflerine göre… Mesela Muhammed Allah’ın elçisi değildir diyor. İnanmıyoruz diyor. Şu dediğiniz doğru bu yanlış diyorlar. Ne oluyor? Senin keyfine mi? “ve yurîdûne ey yettehızû beyne zâlike sebîlâ” “İkisinin arasında bir yol tutmaya çalışıyorlar.” (Nisa 150) Kendi kafalarına göre araya bir aracı koyuyorlar. Bu bizi kurtaracak diyorlar. Mahmut Ustaosmanoğlu ile görüşürken söylemişlerdi. Biz bu beyefendinin arkasından niye gidiyoruz dediler. Yarın Allah’ın huzurunda eteğine sarılırız, bizi kurtarır dediler. Sizi kimden kurtaracak dedim. Bu adam kendisini kurtaracak mı ki sizi kurtarsın dedim. Kendisini kurtaracağına bir delil var mı? Allah, resulüne “ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum” “Bana ne yapılacağını, size ne yapılacağını ben bilmem” (Ahkaf 9) diyor. Nasıl karşılanacağımı ben ne bileyim diyor. Çünkü insanın ölmeden nasıl olacağı belli olmaz. Hıristiyanların 12 tane havarileri var. Bizde de bari aşereyi mübeşşere olsun. 10 tane cennetle müjdelenmiş. Allah, resulüne “de ki ben kendime ne yapılacağını bilmem. Size de ne yapılacağını bilmem” diyecek. Ondan sonra sen, sen, sen cennete gideceksin diyeceksiniz. Vay be… Bu ne ya? Bu kimin dini? Dikkat ediyor musunuz? Hiç iler tutar tarafımız yok. Yeni bir din oluşturulmuş. Uydurulmuş. “Ulâike humul kâfirûne haggâ” “Asıl hakkıyla kafir olanlar onlardır.” (Nisa 151) Yani şuna inanırım, şuna inanmam… Kendi kafasına göre şeyler yapıyorlar. Mesela tefsirler… Gerçekten inanılmaz bir şey… Ya sen tefsirsin. Kuranı açıklayan bir kitapsın. Öyle yanlışlar yapmışlar ki… Adam cariyeyi yatağa atacak ya… Geçende bir ülke… Ülkenin adını söylemeyeyim. Bizim bir arkadaşa “Biz sana itibar verelim. Ama bazen bizim yanlış beyanlarımız olur. Sen bunların doğruluğuna dair de açıklamalar yaparsın” demişler. Yani bizim yanlışlarımızı sen doğrulayacaksın. Millete karşı itibarımızı düzelteceğiz demişler. İşte bugün Müslümanlar iktidarda beğenilmeyen 12 Eylül’ün kurmuş olduğu faizsiz bankalar, beğenilmeyen 28 Şubat’ın kapatmadığı faizsiz bankalar 2005 yılından itibaren faizli hale getirildi. Şu anda tamamen faizli birer banka oldular. Buna kim fetva veriyor? Hocalar. Alan razı, satan razı… Hiç Allah’ın yardımı olur mu? Onun için tevbekar olup Allah’a tam teslim olma mecburiyetimiz vardır. Başka kurtuluş yok. Kendi kafamıza göre hüküm veremeyiz. Bekâra karı boşamak kolay… İyi, güzel… İbrahim (a.s) de öyle deseydi. Oğlunu yatırıp kılıcı çekiyor. Allah’a teslimiyet budur işte… Bunu çok, çok iyi yapmamız lazım. Bizim dinimizin adı İslam… Manası Allah’a tam teslim olmadır. Kendi kafana göre bir şey yapmamadır. Ama bakıyorsunuz ki… Ben o haberden sonra anladım. Düşündüm. Benim için epeyce ufuk açıcı oldu. Esir kadınlar alıyorlar. Adam yatağa atmak istemiş. Nisa Suresinin 3. Ayetine bir mana veriyorlar. Bakın bu mealden de açayım. Kesinlikle o mana vardır. Çünkü doğru mana verene ben şu ana kadar rastlamadım. İnşallah bundan sonra rastlarız. Fakat ben şuna hayret ediyorum. Yıllardır bunu anlatıyoruz da bunların baskılarında niye dikkate almıyorlar? Gerçekten onu anlayamıyorum. Size Nisa Suresi 3. Ayeti okuyayım. “Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin.” (Diyanet Meali, Nisa 3) Bir tane alın veya yetinin… Ne anlarsınız? Cariye ne oluyor? “Zaten cariye sende var. Zaten odalık olarak kullanıyorsun. Yetinin. Bir daha evlenme demektir” değil mi? İşte geçende Suriye’den gelen Doktora öğrencisine şu ayete bir mana ver dedim. Verdi. Gayet doğru bir mana verdi. Doğru manası şudur. “Ya bir tane hür kadınla ya da cariye ile evlenin.” (Nisa 3) Yani esir kadınla evlenin. Ayet evlenin diyor. Manayı verince dedim ki. Arap dil kuralında matuf, matuf aleyhin amili değişir mi dedim. Yani burada ayette evlenin ifadesi var. Ve, veya dendiği zaman onun yüklemi değişir mi dedim. Öyle şey mi olur dedi. Aç tefsirlere bak dedim. Baktı. Şaşırıp kaldı. Ayete “ya bir hür kadınla ya da esir bir kadınla evlenin” (Nisa 3) dışında anlam verilmesinin katrilyonda bir ihtimali yok. Ama tamamı cariye ile yetinin diye mana vermiş. Niye? Çünkü devletlilerin canları kadın istemiş. İstanbul üniversitesinin yeri Padişahın haremidir. Padişahın günah işlediğini zannetmiyorum. Çünkü bilmiyor. Ama o fetvayı verenler Allah’a asla hesap veremezler. Yani Kuranı Kerim’e göre, cariye ile nikâhsız ilişkiye asla imkân yoktur. Ama bunu kabul eden de bir tane mezhep yok. Hadi buyurun. İslam var mı? Bizimkiler neye teslim oluyorlar? Geleneğe değil mi? Allah’a değil. İşte bunu çok iyi bilelim. Bütün problem odur. Teslim olamamak. Canının çektiği şeyleri din adına kendisine helal kılacak… Onun için bazı ayetleri saptıracak, sağa sola çekecek, şunu yapacak, bunu yapacak… Ondan sonra bu olacak din… Haşa Allah’ı kandıracak. Tıpkı Yahudilerin yaptığı gibi… Yarın Allah’ın huzurunda sana böyle derlerse ne yapacaksın? Vay be… Allah’ın senin ne yaptığından hiç haberi yok değil mi? Onun için çok dikkat edelim. Başkaları şey yapabilir. “ene evvelul muslimine” “ben teslim olanların ilkiyim” (Enam 163) dedi. Biz öyle olmamız lazım. Kardeşim yeryüzünde hiç kimse Allah’a teslim olmasa ben olacağım demeliyiz. Ben İbrahim’in (a.s) yolundayım. Bitti. Beni başkası ilgilendirmez. Cenabı hak cümlemizi o yolda samimiyetle yürüyenlerden eylesin.