Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam Allah nasip ederse yine Enam Suresinin ilk ayetlerini okuyacağız. Ama o ayetlerde geçen kader ile ilgili ifadelerden dolayı kader konusuna inşallah tekrar gireceğiz.
Gelenekte kader inancı vardır. İmanın şartı altı tane kabul edilir. O altı taneden bir tanesi de kader inancı olarak ifade edilir. Halbuki Kuranı Kerim’de kadere iman diye bir şey geçmez. Herhangi bir ayette böyle bir şey yoktur. O konuda çok dersler yaptık. O konuya girmek istemiyorum. Arzu eden herkes bulabiliyor. Allaha şükür internet diye bir şey var. Ama bu akşam size şunu göstermek istiyorum. Bugün İmam Maturidi diye aslen Türk olan Özbek olan bir imamımız var. Hanefi mezhebine mensup olanlar onun imamlığındaki Maturidi mezhebinin mensubu olduğuna inanırlar. Bizim itikadda imamımız İmam Maturidi’dir derler.
Burada Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali var. Ömer Nasuhi Bilmen’in özelliği şudur. Yazdığı bir konuda geçmiş bütün ilim adamlarının görüşlerini çok güzel bir şekilde alır ve özetler. Bunun kıymetini şeyde öğrenmiştim. İstanbul Müftülüğüne yeni gelmiştik. Bize fetva soruluyor. Arapça kitaplardan araştırıyoruz, araştırıyoruz. Bir gün bir de şu İslam İlmihaline bakayım dedim. Bakınca benim gördüğüm kitapların tamamındaki bilgiler var. Bir de fazlası var. Üstelikte çok güzel bir şekilde yazılmış. Dolayısıyla bunun öyle bir özelliği var. Burada şöyle bir ifade geçer. İlmihalin bendeki 33. Sayfa ama herkesin elindeki kitabın baş taraftan 74. Paragrafıdır. “İmam Ebu Mansur Muhammed Maturidi 280 tarihlerinde doğmuş. 330 tarihinde Semerkand’da vefat etmiştir. Bizim itikadda imamımızdır. Hanefi mezhebinde bulunan imamların en büyük kısmı itikadda Ebu Mansur Maturidi’ye tabidir.” Bunu şunun için okudum. Bugün burada şunu göreceğiz. Bir, Allah her şeyi bilir. Amenna… Onda hiç kimsenin şüphesi olmaz. Ama şey nedir? İmam Maturidi neye şey diyor? Onu takip ettiklerini iddia edenler neye şey diyor? Ondan sonra Kader… Kadere iman diye bir şey var. Türkiye’de halk genellikle Maturidi’dir. Şafi mezhebine mensup olanların büyük bir bölümü kendilerini Eşari olarak kabul ederler. Şimdi İmam Maturidi’nin Kitabut Tevhid adındaki kendi eseri buradadır. Akaid ile ilgili yazdığı kitaptır. Bu kitap Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlandı. Rahmetli Bekir TOPALOĞLU Hoca ile öbürleri de rahmetli oldular. Muhammed 4:41 sn. anlaşılmıyor. ile tercüme etmişlerdi. Gerçi ben bu kitabın tercümesine bakmadım ama belki bu arada tercüme kısmına da bakabilirim. Bu iki zat güvenilir insanlardır. Burada size şunu göstermeye çalışacağım. İmam Maturidi neye kader diyor? Maturidiler neye kader diyor? İmam Maturidi bazı fiillere hangi anlamı vermiş? Maturidiler hangi anlamı vermiş? Ve bu verilen anlamlar işi nereye savuruyor? Bu akşam buradan da bir örnek olmuş olacak. Yani biz burada sık sık mezhepleri tenkit ediyoruz. Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli şöyle yapmışlar, böyle yapmışlar diye… Yapmışlar derken bu mezhep imamlarının kendi kitaplarından değil. Onlarla ilgili yazılmış olanlardan hareketle söylüyoruz. Maturidi mezhebini biz ilmihallerde yazıldığı gibi biliyorduk. Ama ne zaman elimize kendi yazdığı kitap geçince arada % 100 fark olduğunu gördük. Küçük bir fark değil. Çok ciddi bir fark var. İnşallah bu akşam o farkı da göreceğiz. Ama önce size Enam Suresinin başındaki şu ayetleri okuyayım. Birkaç haftadır bu ayetleri okuyoruz ama her defasında başka açıdan okuyoruz. Yani Allah’In ayetleri bizim her konuda önümüzü açan, bize güç ve kuvvet veren bilgiler içerir.
“Elhamdu lillâhillezî halegas semâvâti vel arda” “Hamd, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a mahsustur.” Yani yaptığı her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. Allah ne yapmışsa güzel yapmıştır. “ve cealez zulumâti ven nûr” “Karanlıkları da aydınlığı da o oluşturmuştur.” “summellezîne keferû birabbihim yağdilûn” “Ama arkasından kafirler rablerine denk bir takım varlıklar oluşturmaya çalışıyorlar.” (Enam 1) Yani o kafirlerin tamamı Allahu Tealayı var ve bir biliyorlar ama Allah’ı ikinci sıraya koyarak araya başka emir kaynakları oluşturuyorlar. Tabi bu araya girenlerin en tehlikeli olanları da din oluşturmaktır. İblis böyle bir şeyde kendisini görevli saydığını söylemiş. Adeta Cenabı Hakka meydan okumuştur. “Onlar için doğru yolun üstünde oturacağım, sağdan, soldan, önden, arkadan gireceğim. Çoğu sana karşı görevlerini yapmayacaktır” demiştir.
“Huvellezî halegakum min tînin” “Sizi su ile toprağın karışımından yaratmış olan odur.” “summe gadâ ecelâ” “Sonra bir ömür belirlemiştir.” Ana rahmindeyken vücudunuzun son yaşama tarihi… Yani herhangi bir şey olmadığı takdirde vücudun son kullanma tarihi diyelim, son yaşama tarihini belirlemiş. “ve ecelum musemmen ındehû” Bir de her kişi için belirlediği yaşama süresini de kendi katında tutmuş. Onu kimseye bildirmemiştir. O ölçüleri tabiplerde bilir, meleklerde bilir, herkes bakarsınız, görürsünüz ama Allah’ın belirlediği son yaşama süresini bir tek Allah bilir. Bazen bakarsınız hiçbir rahatsızlığı yokken küt diye ölür gider. “summe entum temterûn” “Sonra siz çeşitli şüphelere düşüyorsunuz.” (Enam 2)
“Ve huvallâhu fis semâvâti” “Göklerde Allah odur.” “ve fil ard” “Yerde de Allah odur.” Her yerde Allah odur. Yönetim, her şey onun elindedir. “yağlemu sirrakum” “Sizin sırrınızı bilir.” Kimseye açmadığınız şeyleri bilir. İçinizde olanı bilir. Başka? “ve cehrakum” “açığa vurduğunuzu da bilir.” İçinizde ne var, neyi açığa vurdunuz, Allah onu bilir. “ve yağlemu mâ teksibûn” “Ne kazanıyorsunuz, ne yapıyorsunuz onu da bilir.” (Enam 3) Dikkat ederseniz bu bilir dedikleri hep şu anla ilgili olandır. İçinizde olan, açığa vurduğunuz ve ne yapmakta olduğunuzu, neler kazanmakta olduğunuzu bilir.
Şimdi bunlar… Çok sayıda ayet var. Allahu Teala insanları imtihan için yaratmış. “Hel etâ alel insâni hînum mined dehri lem yekun şey’em mezkûrâ” “İnsanın üzerinden uzunca bir süre geçti değil mi? Hakkında herhangi bir bilgi yoktu.” (İnsan 1) Yani bizim her birimiz hakkımızda herhangi bir bilgi olmadan her birimizin geçmişinde dünyanın yaratılmasından bugüne kadar sayamayacağımız kadar seneler var. Ama o konularda bir bilgimiz yok. İşte şu anda hayattayız. Bir müddet sonra gene toprak olacağız. Allahu Teala tekrar bizi diriltecektir. Peki, insanoğlu nasıl ortaya çıkmıştır? “İnnâ halagnel insâne min nutfetin emşâcin” “Biz insanı çok bileşenli nutfeden yarattık” diyor. Nutfe, döllenmiş yumurta demektir. Yani ana rahminde babanın spermiyle ananın yumurtası döllenmeden önce bizimle ilgili hiçbir bilgi yok. O zaman Allah yaratıyor. Ondan dolayı bize evlenmeyi emrediyor. Bize şununla evlen, bununla evlenme diyor. Ondan dolayı şöyle yap, böyle yapma diyor. Çünkü evlenmezsen çocuğun olmaz. “nebtelîhi” “Onu zor bir imtihandan geçireceğiz.” “fecealnâhu semîam basîrâ” “Ondan dolayı onu semi ve basir yaptık.” (İnsan 2) Yani dinleyebiliyor. Bakın siz gelip beni dinliyorsunuz. Yeryüzünde başka bir varlık mı toplansınlar da gidip onlara bir ders yapalım? Yok. Çünkü onlar imtihandan geçmiyor ki… “nebtelîhi” “İnsanı zor bir imtihandan geçireceğiz.” Öyle kolay değil. Dikkat edin hepiniz kendi başınızdan geçenleri bilirsiniz. İmtihanlar çok zordur. “fecealnâhu semîam basîrâ” “Onun için onu semi ve basir yaptık.” (İnsan 2) Yani dinliyor. Başka? Basir… Bakma değil görmesi var. Arka planı da görebiliyorsunuz. Yani bir takım elinizdeki bilgileri kullanıp ilerisi ile ilgili görüşler ortaya koyabiliyorsunuz. Yani yeni bilgilerle yeni görüşlere ulaşabiliyorsunuz. Ondan sonra “İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkirav ve immâ kefûrâ” (İnsan 3) Ona yolu gösterir. Bak yol burada şurası doğru şurası yanlış… İster şükredersin, ister nankörlük edersin. Şükretmek ne demek? Görevlerini yaparsın. Herkes görevlerinin ne olduğunu, neler yapması gerektiğini az çok bilir. Ama birçokları da kendi menfaatine çevirir. O da nankörlük yapar. İşte Allahu Teala insanları bu şekilde şey yapıyor. Bakıyorsunuz ki… Kader konusunu da zaten Cenabı Hak ifade ediyor. Kader, bir ölçü demektir. “İnnâ kulle şey’in halagnâhu bigader” “Her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır” (Kamer 49) diyor. Kendi bilgisiyle ilgili olarak da… Allah sistemi böyle kurduğu için… Biz basiret sahibiyiz ama ne yaparsak yapalım Allah’ı biz kavrayamayız. Niye? Yani Allah’ın varlığını, birliğini her insan bilir. Ama nasıl dediğiniz zaman o biraz zordur. Yıllar önce bir arkadaşımız ve büyük bir takımın antrenörü ile beraber çay içiyorduk. “Bu ateistin tekidir, Allah’a falan inanmaz” dedi. O da hiç sesini çıkarmadı. Bende “Bunun Allah’a inanmadığına inanmıyorum” dedim. Üçümüz varız. Yanımızda başka da kimse yoktu. “Ya tamam, ama hiçbir şeye benzetemiyorum” dedi. Allah yoktur demiyor. Ama hiçbir şeye benzetemiyor. Zaten Allah hiçbir şeye benzemez ki dedim. “Ya işte bunu de ya… Şimdi oldu” dedi. Çünkü her insan yaptığı gözlemlerle bu sonuca varır. Allahu Teala Enam Suresinin 103. Ayetinde şöyle diyor. “Lâ tudrikuhul ebsâru” “Basiretler onu kavrayamaz.” Ne kadar ileri görüşlü olursanız olun, onu kavrayamazsınız. Çünkü onu benzetebileceğiniz hiçbir şey yoktur. “ve huve yudrikul ebsâr” “Basiretleri o kavrar.” “ve huvel lâtîful habîr” “O latiftir.” O kadar ince ve şey ki her yerde vardır ama göremezsiniz. Etkisini görürsünüz ama kendisini göremezsiniz. “Habirdir.” (Enam 103) Her şeyin iç yüzünü bilir. Mesela her insana sinir uçlarından daha yakındır. Ama göremiyorsunuz. Çünkü benzetebileceğiniz hiçbir şey olmadığı için… Yani acaba şu gibi mi, bu gibi mi demeyin. Bulamazsınız. “Ve kezâlike nusarriful âyâti ve liyegûlû deraste ve linubeyyinehû ligavmiy yağlemûn” “İşte ayetleri böylece size değişik açılardan bildiriyoruz. Hani bunlar desin ki sen bir yerden ders almışsın. Bilenler için de ayeti açıkça ortaya koyalım diye…” (Enam 105) Bilenler çok iyi anlasınlar diye… Yani bazı konular uzmanlık gerektirir. Onlar ilgili ayetleri anlarlar. Peki, ya rabbi biz seni tanıyamıyorsak ne yapacağız? Nasıl tanıyacağız? “İttebiğ mâ ûhiye ileyke mir rabbik” “O zaman sana rabbinden vahyedilen neyse sen ona uyacaksın.” (Enam 106) Allah kendini nasıl tanımlıyorsa öyle… Efendim Allah her şeyi bilir mi? Elbette her şeyi bilir. Bilmemesi mümkün değil. Her şeyi bilir ama şey ne demek? Allah neye şey diyor? Şey var olandır. Arap dilinde öyledir. Olmayana şey denmez. Onun için mesela… Zekeriya (a.s) koskoca bir nebi değil mi? Meryem validemizin yanına giriyor. Meryem validemizi kendi kızı kabul ediyor. Bakıyor ki yanında yiyecekler var. Bu kız evlenme yaşına gelmiş. Acaba bilmediğim şeyler mi oluyor diye düşünüyor. Orada Allah’a dua ediyor. “Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh, gâle rabbi heb lî mil ledunke zurriyyeten tayyibeh” “Ya rabbi kendi katından bana temiz bir soy ver diyor.” “inneke semîud duâé’” “sen duaları işitirsin.” (Ali İmran 38) Geleneksel dua anlayışına göre bu dua yapılır mı? Her şey ezelden belliyse söylemesine ne gerek var? Allah’ın elçisi Zekeriya… “Fenâdethul melâiketu ve huve gâimuy yusallî fil mihrâbi” “Mihrabta namaz kılarken melekler ona sesleniyor.” “ennallâhe yubeşşiruke biyahyâ” “Allah sana Yahya’yı müjdeliyor.” “musaddigam bikelimetim minallâhi” “Allah’ın bir kelimesini tasdik edecek.” Yani İsa’yı tasdik edecek. “ve seyyidev ve hasûrav ve nebiyyem mines sâlihîn” “Seyyid, kendini yanlışlardan koruyan ve iyilerden bir nebi olacak.” (Ali İmran 39) Zekeriya (a.s) kendisine değil. Meryem validemize istiyor. Onu şu ayetten anlıyoruz. “Gâle rabbi ennâ yekûnu lî ğulâmuv ve gad beleğaniyel kiberu” Bakın işte kader bu… Allah’ın koyduğunu ölçüdür. “Ya rabbi benim nereden oğlum olur.” Senin koyduğun kurala göre ben yaşlandım. “vemraetî âgır” “karımda kısır.” Böyle bir söz olmaz ki… Yani kader bunu gerektirir. Gerektirir de o kurallara Allah bağlı değildir. Biz bağlıyız. Gene bizim kader anlayışımıza ters değil mi? “gâle kezâlikallâhu yef’alu mâ yeşâé’” “Bu iş böyle… Allah şey yapmayı tercih ettiğini yapar.” (Ali İmran 40) Yani var etmeyi tercih ettiğini yapar. O anda yok. İsa (a.s) yaratıldıktan sonra şey olmuştur. Yani varlık olmuştur. Onun için Allah kendisine de şey der. “leyse kemislihî şeyun” “Onun gibi bir şey yoktur.” (Şura 11) Meryem validemize Ali İmran Suresi 47. Ayetinde melekler ona da haber veriyorlar. Senin oğlun olacak, şöyle, şöyle… O da ya rabbi benim nereden oğlum olacak, bana hiçbir insan eli değmedi ki diyor. Kader o, kural o ama Allah buna bağlı değil ki… Ona ne diyor? Allah tercih ettiğini yaratır diyor. Bir şeyi yapmayı tercih ederse yapar. Bir konuda karar verdi mi yaptığı sadece ol demektir. O da oluşur. Oluşmadan var mı o? Karar verdiği zaman önce onun ölçüsünü koyuyor. Yani adeta bir üretim yapacaksanız önce planlamasını yapıyorsunuz. O bir ölçüdür. Sonra hadi bakalım üretime başlıyorsunuz ve üretiliyor. Kader ölçüdür. Allah her şeye bir ölçü koymuştur. Fehmi sen neler anlatacaksın?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Şöyle söyleyelim. Allah’ın bilgisi konusu kader bahsinde en çetrefilli, en karmaşık muğlak gibi görünen bir konudur. Bu konuya girerken kalıp ifadeler kullanılır. Allah ezelden beri bilir denir. Allah ezelde yazmıştır. Allah zamandan münezzehtir derler. Allah şöyledir, Allah böyledir derler. Bu terkiplerin hiçbir tanesi Kuranı Kerim’de geçmez. Bunlar Kuranı Kerim’i okuyan insanların kendi çıkarımlarıdır. Mesela ezel kelimesi Allah’ın ilmi ile yan yana bile geçmez. Allah ezelden bilir ifadesi
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kendi çıkarımları mı, kendi uydurmaları mı?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Ben biraz daha kibar söyledim. Önce kendileri bir tanım icat ediyorlar. Sonra bu tanıma göre Allah’ı anlayalım diyorlar. Siz bu tanımı eleştirdiğiniz zaman sanki Kuran’ı eleştirmişsiniz gibi “Allah böyle diyor” diye karşı çıkıyorlar. Hayır, öyle demiyor. Kuranı Kerim’de Allahu Teala “Size göre bin yıl Allah’a göre bir gündür” (Hac 47) diyor. Kendisi için zamanı söylüyor. Benim katımda böyle işler diyor. Siz bu bin yılın içini neyle doldurursanız doldurun, bir günün içini neyle doldurursanız doldurun, gördüğünüz gibi Allah’a göre başka, bize göre başkadır. Allah gökleri ve yeri altı günde yarattığını söylüyor. İnsan bile yok. O bize göre diyorlar. Ama o zaman biz yoktuk ki… Hiçbir varlık yoktu. Allah göklere ve yere altı günde şekil verirken canlı hiçbir varlık yoktu. O kime göreydi? Meleklere göre mi? Nereye kadar kaçacağız? Nereye kadar tevil edeceğiz? Tevil, tevil nereye kadar?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunlara tahrif demek lazım. Saptırmalar…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Allahu Teala Fussilet Suresinde iki günde göğe şöyle yaptı, dört günde böyle yaptı diye kısım, kısım onlarla konuşarak nasıl hallettiğini bize anlatıyor. Yine Allahu Teala Kuranı Kerim’de “kulle yevmin huve fî şeé’n” “O her an bir işle meşguldür” (Rahman 29) diyor. Asr Suresinde “vel asr” (Asr 1) diyor. Günün değişik saatlerine yemin ediyor. Allah olmayan bir şeyin üzerine mi yemin etti? Allah için zaman yok denilir mi? Allahu Tealanın zamanı kullanmadığını kim söyleyebilir? Ali İmran Suresinin 2. Ayetinde Allahu Teala şöyle buyuruyor. “Tevrat’ı, İncil’i ve Kuran’ı indirdim” (Ali İmran 2) diyor. Peki, Allah bunları ezelde yaptıysa Tevrat’ın, İncil’in, Kuran’ın indirildiği şahıslarında ezeli olması gerekmiyor mu? Tarihin bir devrinde Tevrat’ı kabul ediyorsanız, indirildiğini kabul ediyorsanız doğal olarak Allah’ın bu tarihleri de kullandığını kabul etmek zorundasınız. Allahu Teala Araf Suresinin 142. Ayetinde “Musa ile 30 günlüğüne sözleşmiştik, on gün daha ilave ettik” (Araf 142) diyor. Gördüğünüz gibi yaptığı ilaveleri söylüyor. İşleri kaç günde bitirdiğini söylüyor. Buna rağmen hala Allah için zaman yoktur diye bir şey söylenebilir mi? Böyle bir şey mümkün mü? Değil. Mesela şu anda kıyamet kopmuş mudur? Hayır. Allahu Teala Kuranı Kerim’de o saatin yaklaşmakta olduğunu söylüyor. Gerçekleştiğini değil, gerçekleşeceğini söylüyor. Demek ki o da belirlediği saatin gelmesini bekliyor. Ya da siz ne derseniz deyin. Sonuçta Allahu Tealanın da kendi katında işletmiş olduğu bir takvim var. Tevbe Suresinin 36. Ayetinde “Allah katında ayların sayısı gökleri ve yeri yarattığı günden beri…” Bakın gene bir gün ile başlattı. “On ikidir. Bunlardan dördü haramdır” (Tevbe 36) diyor. Yani hürmet gösterilmesi gereken aydır diyor. Gökler ve yer yaratılırken orada hangimiz vardık? Hiçbirimiz yoktuk. Ama Allah bir takvim daha o gün oluşturmuş. Buna rağmen hala zaman yoktur diyebilir miyiz? Böyle bir şey mümkün mü? Değil. Yani dolayısıyla Allah zaman münezzehtir… Hem Allah’ı zamandan niye tenzih ediyoruz? Zaman diye bir puta mı tapıyoruz ki Allah ondan münezzeh olsun. Böyle bir şey olabilir mi? Yani biz Allah için zaman var derken bir Allah var, bir de tapındığımız zaman diye bir şey mi var? Bundan mı bahsediyoruz ki Allah’ı zamandan tenzih edelim. Yani bu felsefi çıkarımlarla bir yere varılamaz. Kuranı Kerim ayetleri çok açık ve nettir. Birincisi Allah takvimi kurmuş o takvime göre de hareket etmektedir.
İkincisi Allahu Tealanın bazı şeyleri bilmediğini söyleyerek sapkınlıktasınız diyorlar. Bize bu ithamda bulunan arkadaşımız bizi hiç dinlememiş. Çünkü biz Allah şey olanı bilmez demiyoruz ki… Öyle bir şey yok ki… Mevcudu bilmez demiyoruz ki… Bir şeyin ilmin konusu olabilmesi için onun var olması lazım. Cehalet isnadı etmiş olabilmemiz için de var olanın inkar edilmesi, reddedilmesi, ondan gaflette bulunulması lazım. Biz bunların hiçbirisini savunmuyoruz. Peki, biz tam olarak ne diyoruz? Allahu Tealanın bilgisi Kuranı Kerim’de ikiye ayrılır. 1- Allah gaybı bilir. 1. Kısmı açıklıyorum. Allah neleri bilir? Biz tam olarak neyi savunuyoruz? Gayb nedir? Şuan beş duyu organımızla ulaşamadığımız her şey bizim için gaybtır. Mesela şu anda sizlerin kalplerinden neler geçtiğini ben bilmiyorum. Siz de benimkini bilmiyorsunuz. Allah bunu bilir. Ama dikkatinizi çekerim. Gayb olmayan değil, şuanda ulaşamadığımız… Mesela kıyametin saati gaybtır. Şuanda ulaşamıyoruz. Yok demek mi? Mesela benim ölüm tarihi mi bilmiyorsunuz. Ama ben öldüğüm zaman hepiniz öğrenmiş olacaksınız. Allah size gaybını bu şekilde açmış olacak. Ama herkese eş zamanlı açmış olacak. 2- Allahu Teala geçmişte olanları, şuanda olmakta olanları ve tüm gizlilikleri bilir. Dikkat ederseniz bunlar hep mevcut şeylerdir. Geçmişte yaşanmış nebilerin kıssaları falan… 3- Tüm canlıların neler hissettiklerini, içlerinde ne bulunduğunu, iman, nifak, küfür ne taşıdığını Allah bilir. 4- Allah gelecekte takdir ettiklerini ve imtihan konularının ne olacağını bilir. Allah şu kadar insan yaratacağım demişse, kıyameti şu tarihte kopartacağım demişse… Mesela kıyametin nasıl kopacağına dair Allah projelendirmeyi Kuran’ı Kerim’de yapmış. Gök yarıldığı zaman, yıldızlar döküldüğü zaman… Uzun, uzun anlatıyor. O olaylar gerçekleşecek. 5- Allahu Teala yarattığı tüm varlıklar için koyduğu tabiat yasalarının nasıl işleyeceğini bilir. Dolayısıyla şu itiraz geçersizdir. İnsanlık 20 sene sonra güneşin ne zaman tutulacağını biliyor, siz Allah’ın kullarını imtihanı ile ilgili şeyleri bilmediğini söylüyorsunuz. Allahu Teala kıyamet kopana kadar güneşin ne zaman kopacağını, depremlerin nasıl olacağını bilir. Çünkü önceden bunları programladı, planladı. Güneş o saatte tutulmak zorunda… Bunların tabiat yasalarını koydu. Peki, Allahu Teala bizlere siz şu yaşınıza geldiğiniz zaman mutlaka içki içeceksiniz, mutlaka kumar oynayacaksınız, mutlaka küfür edeceksiniz diye bir şeyler koydu mu? Ne ilgisi var? Hem kaldı ki gökler ve yer imtihana tabi değil ki… Bana neden onları kıyas yapıyorsun? Arkadaşlar bir gün bir Hıristiyan din adamının yanına gitmiştim. Onlar kilisede günah çıkarıyorlar. Bende bu kader konusunu merak ettim, onu sorayım diye… Başka da adam bulamıyorum. Bende oraya girdim. Peder, Allahu Teala bizim geçmişten geleceğe kadar yaptığımız yapacağımız her şeyi bilir mi dedim. Tabi ki bilir dedi. Mesela ben bir misketi şuradan bırakıyorum dedi. Misket yokuş aşağı gidiyor dedi. Ben onun ne zaman yokuşun sonuna varacağını biliyorum dedi. Ben biliyorum diye mi gitti? Bende, Peder bir şeyi gözden çıkartıyorsunuz ama Allah misketleri değil, insanları imtihan ediyor dedim. Dolayısıyla o misketin ben gitmiyorum deme hakkı yok. Mecburen gidecek. Ama siz diyorsanız ki insanda misket gibidir. O zaman imtihan diye bir şey kalmadı. Nitekim ne diyorlar hocam? Allah’ın imtihan etmez, o mecazdır diyorlar. İşte aynı zihniyet… Niye pederin yanına gittin? Ondan niye dinledin? Bizimkilerde aynı şeyi söylüyor. Değişik bir şey söylemiyor ki… Hatta daha ilerisi var. Maturidi tenkit etmediği bir yorumda ne diyordu Hocam? İbrahim Allah’ı imtihan etti diyor. Tam tersini söylüyor. İbrahim Allah’ı imtihan etmiş. Bakın nerelere gidiyor… 6- Allahu Teala imtihanı önceden bitmiş ve hala imtihanı süren kişilerin…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Orada bir şey var yani… Mesela Allah sizi imtihandan geçirir diyor. Biraz sonra Maturidi’nin kader konusunda ne düşündüğünü okuyacağız. Maturidi’nin tefsirinde var. Ama ona % 100 sonradan ilave edilmiştir. Maturidi onu asla söyleyemez. Bakara Suresinin 124. Ayeti olacaktı. “Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhû bikelimâtin feetemmehunn” “Allah İbrahim’i imtihan ettiği zaman imtihanları üstün bir başarıyla tamamladı” diyor. Şimdi tefsirlere bakıyorsunuz, Allah imtihan etmez, geçmişi geleceği bilen Allah niye imtihan etsin diyorlar. İmam Maturidi’nin tefsirine de şunu koymuşlar. Bakara Suresi 124. Ayet “Ve izibtelâ ibrâhîmu rabbehû” “İbrahim rabbini imtihan ettiği zaman” şeklinde de okunur demişler. Haşa… Gerçekten acayip savrulmalar var. Biraz sonra İmam Maturidi’nin kader anlayışını okuduğumuz zaman bunların ona asla ait olamayacağını göreceksiniz.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Mesela Hocam bu nebilere ismet sıfatını yakıştırmada da var. Ben bir yerde okumuştum. “Yunus (a.s) Allah’ın resulüdür. Ancak resul gönderilen demektir. Hiçbir gönderilen günah işlemeyeceğinden o nebi değildir.” Hocam adam böyle diyor. Sırf peygamberlere ismet sıfatını giydireceğim diye Yunus’un (a.s) nübüvvetini iptal ediyor. Neyse bu başka bir oraya girmeyelim.
Allahu Teala imtihanı bitmiş olanların nereyi hak ettiğini bildiği için… Mesela Allah İsa’ya kıyamet günü şöyle dedi” diyor. Siz Allah geleceği bilmez demiştiniz, bu nereden çıktı diyorlar. Birincisi biz Allah geleceği bilmez demiyoruz. İkincisi imtihanı bitmiş zaten… Hani Hz İsa gelip kıyamet günü aksi bir şey mi söyleyebilir? İsa (a.s) kıyamet günü ben teslisi falan söylemedim, ben aralarındayken böyle bir şey yoktu, sonradan ortaya çıktı diyor. Allah bunu söyleyeceğini nereden biliyordu diyorlar. Ne diyecek? Teslisi ben emrettim mi diyecek? Ben mi uydurdum diyecek? Başka bir şey diyemez ki zaten… Cennet, cehennem ortada… İmtihan oluşmuş, bitmiş. Dünya yaşantısının aksini mi söyleyecek? Dolayısıyla Allah imtihanı bitenlerin nereye gideceğini bilir. Mesela Hz. Meryem’den bahseder. Allah Nuh’a selam söylediğini söylüyor. Kuranı Kerim’de ayetler var. Ama bunların hepsinin imtihanı bitmiş. Ölmüş, gitmişler yani… Şu anda hak ettikleri yerdeler… Peki, biz tam olarak ne diyoruz? Allah insanın imtihanı gereği sadece imtihanla alakalı eylemin zihinde ve fiilde oluşumuyla eş zamanlı olarak şey halini aldığı anda bilir. Mesela bir insan içki içmeye karar verdiği an Allah bunu bilir. Ramazan ayındayız diyelim. Burada bir bardak su var. Allahu Teala benim tabiatıma su içmeyi koyduğu için benim suyu mutlaka içeceğimi, içmezsem öleceğimi bilir. Ama Ramazan ayında bu suyu içmeyi kafaya koyduysam ve bunu yapıyorsam eyleme yani zihinde oluştuğu andan itibaren yapıncaya kadar bilir. Yani olduktan sonra ya da olmadan önce değil. Oluşum ile eş zamanlı bilir. Dolayısıyla Allah’a bir cehalet isnadı söz konusu olmadığı gibi mahlukatta, şu kainatta cereyan eden bütün olayların hiçbir tanesi Allah’ın ilmi dışında kalmadan anlık olarak Allah bilir diyoruz. Bunun Allah’a cehalet isnadıyla ne ilgisi var. Cehalet var olanın bilinmemesidir. Biz böyle bir şeyi savunmuyoruz ki… Kaldı ki Allah geleceği bilmez lafı da tehlikelidir. Çünkü Allah’ın gelecekte takdir ettikleri var, etmedikleri var. O muğlak kalıyor. Biz bundan bahsediyoruz. Biz, Allahu Teala imtihanı gereği kullarını serbest bırakmıştır. Son tercihlerini yaptıkları an bilir. Özetle budur yani… Eğer Allah ezelden beri olup biten her şeyi bilir derseniz siz şunu demiş oluyorsunuz. Bu öyle bir yönetmen ki film yaşandı ve bitti. Sinemaya gelmiş ama insanlar yeni gördüklerini zannediyorlar ama aslında Allah’a göre her şey yaşandı ve bitti. Hepimiz cennette ve cehennemdeyiz. Kimse sonunu değiştiremez. Dolayısıyla ilahi bir adalet değil, ilahi bir senaryodur. Aslında yaşanmış bir şeyleri oynuyoruz demektir. Hocam bir tane hocaya Allah benim şuanda ne olduğumu biliyor mu dedim. Biliyor dedi. Peki, kabirde ne olacağımı biliyor mu dedim. Biliyor dedi. Peki, mahşerde nasıl hesap vereceğimi biliyor mu dedim. Biliyor dedi. Peki, şu anda cennette bir ırmak kenarında ya da cehennemde bir çukurda mıyım, onu da biliyor mu dedim. Biliyor dedi. O zaman Hocam her şey yaşandı ve bittiyse ben daha niye buradayım? Ben burada ne yapıyorum? Zaten materyalist felsefe buradan vurur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Haksızlar mı?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hatta Hocam Allah ezelden beri bilir demek şu tehlikeyi doğurur. İbni Arabi’nin Ayanı Sabite vardır. Biz Allah’ın zihninde zaten vardık diyor. 34:20 sn. atladı. Ezelden beri. Öyleyse ben ne zamandan beri varım? Ezelden beri. O zaman bende tanrı oldum. Bunlar düşünülmüyor. Arkadaşlar ben fazla uzatmayacağım. Sözü Hocama bırakacağım. Bu konuyla alakalı Allah’ın bilgisi ve imtihan arasındaki ilişki Kitap ve Hikmet Dergimizin 4. Sayısında 2014 yılında yazdım. Burada daha derin detayları görebilirsiniz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Siteden de bulabilirler.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Son olarak şunu ekleyeyim. Allahu Teala şöyle diyor. “İzheb ilâ fir’avne” “Firavuna git.” “innehû tağâ” “o azdı.” (Taha 24) “Fegûlâ lehû gavlel leyyinel leallehû yetezekkeru ev yahşâ” “Ona güzellikle söyle. Belki öğüt alır.” (Taha 44) Öğüt alacak mı diyor, almayacak mı diyor? Belki diyor. Allah belki der mi? E demiş. Belki diyor. Niye belki öğüt alır diyor? Henüz tebliğ ulaşmadığı için tercihte ortaya çıkmadı. Ortaya çıkış anıyla eş zamanlı bilir. Kuranı Kerim’de Şuara Suresinde bir başka ayette Allah şöyle buyuruyor. “fezhebâ biâyâtinâ innâ meakum mustemiûn” “Siz Firavuna gidin. Bende sizinle birlikte dinleyeceğim.” (Şuara 15) Ben zaten ne söyleyeceğini biliyorum. Gitmenize gerek yok diyebilirdi. Mesela Allah Firavun’un iman edeceğini bilseydi o zaman Musa (a.s) demeyecek miydi ya Rabbi bu kadar mucizeler verdin, bu kadar uğraştırdın bizi, bu kadar küfre sürükledi bu adamı… Yani neden bizi ona gönderdin? Zaten inanmayacakmış. Eğer inanacağını biliyorsa ilminin aksi gerçekleşti. Buda mümkün değil. Dolayısıyla Allah insanların eylemlerini ve tercihlerinin oluşumuyla eş zamanlı bilir. Şunu ilave edip bitiriyorum. Allahu Teala hepimizin nasıl yaşayacağını biliyorsa, önceden ilminde kayıtlıysa efendim biz yazdığını kabul etmiyoruz ama bildiğini kabul ediyoruz diyorlar. Ne değişti? İlim yazıdan daha önce gelir. Önce ilim olur zaten. Bir şey değişmiyor yani… Ha yazı demişsin ha önceden biliyor demişsin. İkisi de aynıdır. Allahu Teala ezelden sizin nasıl yaşayacağınızı biliyorsa… Mesela benim şu anda cennete gideceğimi biliyorsa ben ne kadar küfür işlersem işleyeyim sonumu değiştiremeyeceğim. Allah’ın bilgisinde yanılma ve şaşma meydana gelmeyeceğine göre o zaman siz hak ettiğiniz yere değil, ancak Allah’ın bildiği yere gideceksiniz. O zaman siz gideceğiniz yeri hak etmiş olmayacaksınız. Zaten bildiği yere gideceksiniz. Yani yönetmen öyle bir film ayarlamış ki katil o cinayeti işlemek zorunda, o adam orada ölmek zorunda… Şimdi siz filmdeki adamın özgür olduğunu söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz. O zaman Allah’ın ezelden beri bütün insan davranışlarını bildiğini iddia etmek imtihan mekanizmasını iptal etmektir. İnsanın özgürlüğünü elinden almaktır. Bizde kozmik bir oyunun içerisinde robot gibi Allah’ın bize önceden vermiş olduğu rolleri oynayan, o da yönetmen, her şey yaşandı ve bitti. Geliyoruz, geliyoruz Yahudilerin Allah gökleri ve yeri yaratıp istirahate çekildi sözlerine… Zaten her şey yaşandı ve bitti. Bu seferde Determinizm ortaya çıkıyor. Belirlemecilik… önceden belirlenmiş rolleri oynuyoruz. Siz kendinizi hür zannettiğiniz için hür olarak kendinizi düşünüyorsunuz. Hayır, öyle değil. Filmdeki adamda kendisini hür sanıyor ama değil. Biz çok iyi biliyoruz ki senaryoya göre bu adam bu adamı öldürecek. Yani arkadaşlar gördüğünüz gibi Allah ezelden beri biliyor demek pek çok felsefi problem ortaya çıkartır. Bu düşünceyi savunurken dikkatli olmak gerekir. Şüphesiz ki Allah mevcut olan her şeyi bilir. Oluşumuyla eş zamanlı bilir. Cehalet isnadı değildir. Onun ilminin nihayetsizliğini, sınırsızlığını ifade eder. Bence çok kolay kavranılması gereken bir konudur. Hocam bu kadarla iktifa edelim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi Allahu Tealanın bilgisiyle ilgili çok sayıda ayet var. Ben Muhammed Suresinin 31. Ayetini kısaca okuyayım. “Ve lenebluvennekum” “Kesinlikle sizi çok zor bir imtihandan geçireceğiz.” “hattâ nağleme” “biz bilene kadar” İmtihanın sonucu önceden belli olsa böyle bir ifade olur mu? Neyi bilene kadar? “el mucâhidîne minkum” “İçinizden cihad edenleri…” Yani imtihan konusunda direnip… Çünkü o kötülükler hep bizim başımıza gelir. Adeta bizi yapmaya zorlar. Yan şeytan dedi ki şunu yap. Yapmadım. Öyledir. Herkeste kötülükler öylesine baskın olur ki onunla cihad etmek lazım. Yani ona karşı çok mücadele etmek lazım. Onu bilene kadar. “ves sâbirîne” “ve sabredenleri de” (Muhammed 31) bilecek. Sabır ne demek? Şartlar ne olursa olsun, mücadeleye devam demektir. “ve nebluve ahbârakum” “haberlerinizi ortaya çıkaralım.” (Muhammed 31) Bunu biz bilelim bir de insanlar bilsin. Millet görsün.
Burada az önce Fehmi güzel bir şey söyledi. Mesela Ramazanda oruç tutuyorum. Çok da susamışım, çok güzel bir su var. Benim bu suyu içip içmeyeceğimi Cenabı Hak önceden bilmez. Tamam doğru… Bakın şimdi Allahu Tealanın Şems Suresinde söylediği şeyler vardır. Sen suyu aldığın zaman Allah seni uyarır. Orada bak yapma diye uyarır. “Feelhemehâ fucûrahâ ve tagvâhâ” “Allah kişiye günahını ve takvasını ilham eder.” (Şems 8) Birçok yerde görürsünüz. İçemedim deyip bırakırlar. Bazıları da ne olursa olsun deyip içer. Allah’ın uyarısına cevaptır. Dolayısıyla hiç kimse diyemez ki ben bilmeden günah işledim. Bunu söyleyemez. Allah o son uyarıyı yaptığı için –onların hepsi de kayda geçer- yarın ahirette diyemeyecek ki ya rabbi ben o an kendimde değildim diyemez. Onun için bunun bir örneği de… Kuranı Kerim’de Allah her şeye bir örnek verir. Yusuf (a.s) kıssası… Yusuf genç, gelişmiş bir delikanlı… Züleyha güzel bir kadın… Kapıları kapatıp Yusuf’a gel diyor. Yusuf’un canının onu çekmemesi imkansızdır. Burada Allah bunu söylüyor. “Ve legad hemmet bihî” “Kadın ona karşı tam bir kararlılık içindeydi.” “ve hemme bihâ” “Yusuf’da ona karşı kararlı olacaktı.” Yusuf’un da canı o kadını çekiyordu. “lev lâ er raâ burhâne rabbih” “Rabbinin burhanını görmeseydi.” O burhan ne? Az önce suyu içerken içme diye uyarı… Son anda Cenabı Hak Yusuf’u (a.s) uyarıyor. Burhan bu… Kesin delil oluyor. Eğer yaparsa yarın ahirette bunun hesabını verir. Dünyada da verir. Ondan sonra niye? “kezâlike linasrife anhus sûe” “Ondan bu kötülüğü gidermek için onu uyardık.” Aslında sadece onu değil. Allah herkesi uyarıyor. “vel fahşâé’” “ve fuhşu” Üzerinde hem kir olacaktı hem de Allah’a karşı fuhuş işlemiş olacaktı. “innehû min ıbâdinel muhlasîn” “Çünkü o bizim samimi kullarımızdandır.” (Yusuf 24) Samimi olduğu için de o uyarıya uydu. Ama uymayabilirdi de… Dolayısıyla siz çevrenize bakın. Birçok insan vardır. Mesela adam birisini öldürmeyi kafaya koyar. Belki aylarca, yıllarca fırsat kollar. Tam fırsat çıkar. Tabancayı alnına doğrultur. Allah’tan bulsun deyip tetiği çekemez. Çünkü Cenabı Hak son anda ciddi bir uyarıda bulunur. Bu herkes için söz konusudur. Allah yardımcımız olsun.
Burada bir de şey var. Kader anlayışına yönelenler maalesef Kuranı Kerim’in ayetlerini de kendilerine göre anlamlandırmışlardır. Şimdi Aydın Hoca’dan o ayetlerden birisini dinleyeceğiz.
Aydın MÜLAYİM: Kader denince bizim oralarda da Azerbaycan olsun, Kafkaslarda olsun… Geleceği bilmez, gaybı bilmez o hoca mı derler yani… Buna ek olarak bir de…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani beni oralarda da mı meşhur etmişler?
Aydın MÜLAYİM: Hocam olmadığınız kadar meşhur oldunuz orada… Buna ek olarak da bir de kader inkarcıları diye bir iftira daha atıyorlar. Bu asla doğru değil, bunların hiçbiri yani… Allah’ın kitabında söylediği kaderi inkar etmek zaten küfürdür. Biz Hocamında söylediği gibi Kuranı Kerim’de belirttiği kader ölçüdür. Fakat bu ölçüyü taşıranlar yani Allah’ın yapmadığını Allah’a yaptıranlar, yazmadığını Allah’a yazdıranlar, bilgisini yaratmadığını yaratanlar… Allah ezelden yazmıştı, çizmişti, her şey olmuştu, bitmişti. Cehennemlik cehennemde, cennetlik cennette… Bu gibi kader inancına… Yani Mecusilerin, müşriklerin, Hrıistiyan ve Yahudilerin inandığı kader inancından biz sizi uzak tutmaya çalışıyoruz. Biz bu kaderi inkar ediyoruz. Allah’ın kitabında belirttiği kaderi biz gerçekte kaderi biz kabul ediyoruz. Fakat sizin kabul ettiğiniz ölçüyü kaçırmış, yani Allah’ın koyduğu bir kaderi kaçırmış, başka kendinizden uydurduğunuz müşriklerin inandığı bir yazıya, bir kadere inanıyorsunuz. Ki bu kaderi Kuranı Kerim’in hiçbir yerinde bulamazsınız. Neden kaderi imanın altıncı şartı olarak dayatıyorlar? Madem hadisleri de… Bizi hadis inkarcısı olarak görüyorlar. Madem hadisleri kaynak olarak gösteriyorsunuz. Neden sahih hadisleri delil almadan… Burada altıncı şartı yoktur, beş şartı var. Altıncı şartı ne Buhari’de, ne Müslim’in sahihinde… Sadece Müslim’in Müdrek yani hadise ilave katılmış, ravisi ortadan çıkarılmış bir hadisi kabul ederek imanın bir şubesi olarak, altıncı şartı olarak kader inancını koymuşsunuz ki koymakla da bir kenara bu kader inancı müşriklere has bir kader inancıdır, müminlere has bir kader inancı değildir. Bu kader inancından da yola çıkarak meallerde de bazı tahrifler yapmışlardır. Bu tahriflerden birisi Araf Suresi 179. Ayettir. Diyanetİn Mealine göre bu ayetin meali şöyledir. “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik.” Yani biz insanlardan ve cinlerden cehennem için var ettik, yarattık diye meal veriyorlar. Bunu okuyan her kim olursa olsun… Mesela ben Kuran’da Din Adamları tezimi araştırırken kiliseye gitmiştim. Fehmi gibi bizde ara sıra oraya gittik. Kilisenin bir görevlisi aramızda konuşurken sizin Allah’ınız zalim bir Allah’tır dedi. Neden böyle söylüyorsun dedim. Aynen bu ayeti okuyarak “Sizin kitabınızda ‘Andolsun insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattım’ diye yazıyor dedi. Birçok meallerde böyle görebilirsiniz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Diyanet Mealinden ayetin mealini tam oku.
Aydın MÜLAYİM: “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”
Farklı mealleri de okudum. Orada da yarattık, var ettik şeklinde geçiyordu. Zerae kelimesi halaka olarak anlamlandırılarak meal veriliyor. Ziraat kelimesi Türkçede geçmiş bir kelimedir. Yani bir yetiştirmek… Ekiyorsun. Ondan öyle çıkıyor. Çoğalmak anlamına da geliyor. Halaka yaratmak anlamına da geliyor ama burada cümle içerisindeki sanki kelimesi de…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Türkçe yetiştirmek manasına gelir.
Aydın MÜLAYİM: Çünkü burada Allahu Teala cümle içerisinde anlaşılır. Onların gözleri var, görmüyorlar. Yani mecazen öyle söyleniyor. Yoksa anlamı direk var olarak değildir. Yani biz yarattık, onlar öyle yetiştiler. Yani ortaya cehennemlik olarak çıktılar. Biz onları önceden cehennemlik olarak yarattık demiyor ki… Bu gibi mealler verilerek kendilerinin zihninde olan kader anlayışını Kuran’a da veriyorlar. İmam Ali’nin çok önemli bir sözü var. Bunu söyleyip bitireyim. İmam Ali kadercilere şöyle diyor. “Vay senin haline ey Şam’lı…” Bu Emevilerinde bu inançta bir payı var. Emevilerden gelme bir inançtır. “Vay senin haline ey Şam’lı… Sen kaza ve kaderi önceden yazıldı, çizildi mi zannediyorsun? Eğer senin düşündüğün gibi olsaydı sevap ve günah, emir ve yasaklar boşuna olurdu. Bu sözler putperest ve şeytan dostlarının sözleridir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İmam Ali’nin sözü her şeyi özetledi. Allah onlardan razı olsun. İmam Maturdi’nin Kitabut Tevhid isimli kitabının tercümesi var zannediyordum ama bu tercüme değilmiş. Maturidi bu kitabın 488. Sayfasında şöyle diyor. “Kader iki çeşittir. Birincisi her şeyin ortaya çıkarıldığı ölçüdür.” Mesela her birimizin değişik ölçüleri vardır. Hiç birimizin hiçbir şeyi diğerine benzemez. Saçınızın bir telini alsalar tahlil ederler. İşte bu Abdülaziz BAYINDIR’a aittir derler. Ondan dolayı telefonlarda parmak iziyle telefonu açıyoruz. Bir başkasının parmağını kabul etmiyor. Yüz de aynı şekilde… İşte bu Allah’ın yarattıklarına koyduğu ölçüdür. İmam Maturidi bunu diyor. Bu tamamen Kuranı Kerim’de Allah’ın bildirdiği gibidir. “İnnâ kulle şey’in halagnâhu bigader” “Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.” (Kamer 49) 50:14 sn. anlaşılmıyor. açıklamış. “Bir şeyin hayırlı şerli, faydalı zararlı, güzel çirkin, hikmetli değersiz, şeklinde olmasıdır. İşte bu “İnnâ kulle şey’in halagnâhu bigader” demesidir.” Burada bu ayeti de koymuş. Allah her şeyi bir ölçüye göre yarattık diyor ya… İşte kaderin iki anlamından birisi o ölçüdür diyor. Burada gördünüz mü? Yanlış bir şey var mı? Kadir de bizde gücü yeter diye tercüme ederler. En eski sözlüklerden olan Ragıp el İsfehani’nin sözlüğünde ‘Kadir demek her şeye ölçü koyar demektir’ diyor. Ölçü koymak zaten üst iradenin yapabileceği bir şeydir. “Kaderin ikinci anlamı bir şeyin durumunu ortaya koymaktır.” Mesela sizi çok iyi kabiliyetlerle yaratmıştır ama o kabiliyetlerinizi nerede kullanıyorsunuz? Şurada kullanırsan şu olur, burada kullanırsan bu olur diye önünüze bir takım ölçüler çıkarıyor. Belli zamanda belli yerlerde… Mesela Ramazanda orucu tutma ölçüsünü koymuş, beş vakitte namazı kılma ölçüsünü koymuş, onu dışına almama ölçüsünü koymuş, şunu ye şunu yeme diye bir takım ölçüler koymuş. Onu da zaman, mekan, hak, batıl… Allah şu haktır, batıldır demiş. Ölçüler koymuş. Sevabı ve günahı… Şunu şöyle yaparsan sevap, böyle yaparsan günah olur demiş. İşte bu Resulullahtan gelen diyor. “Cebrail’in (a.s) Resulullaha imanı sorduğunda…” Müslim’de geçer. Cibril gelip Resulullaha kaderi sordu. Orada da şöyle demiş. “Hayrihi ve şerrihi min Allahu Teala…” Bize de ezberletirler. “ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi min Allahu Teala…” “İşte bunun anlamı da odur” diyor. Yani o koyduğu şeyleri… Mesela zamanı dilimlere ayırmış. Sabah namazını şu saatte, öğle namazını şu saatte, akşam namazını şu saatte… Şunu yaparsan helal, şunu yapmazsan haram… Şöyle yaparsan şu, böyle yaparsan bu… Bir çeşit kanun koymak gibi yani… İşte kaderin hayrını da şerrini de… Yani ölçüyü koymuş. Mesela abdest alma şöyle şöyle olur. Ben yüzümü yıkamayacağım, ensemi yıkayayım dedin mi olmaz. “İşte Hayrihi ve şerrihi min Allahi Teala’nın anlamı budur.” Kadere iki tane mana verdi. 1- Allah yarattığı her şeye ölçü koymuştur. 2- O yarattığı şeylerin kullanımı içinde bir kural koymuştur. Mesela bizi bu ölçülerde yarattı. Bir de bize yaşama kuralı belirtti. İşte şunu şöyle yaparsan hayırlı, böyle yaparsan şerli… “İşte Rasulullah’ın anlattığı kader budur” diyor. Bu İmam Maturidi’nin söylediği kaderdir. Diyanet Vakfının yayımladığı kitapta 488. Sayfada bunu anlatıyor. Peki, kendilerini Maturidi sayan… Dersin başında Ömer Nasuhi BİLMEN’in Büyük İslam İlmihalini gösterdim. Bu Büyük İslam İlmihalinde kaderi anlatıyor. Ve Maturidi akidesine göre anlatıyor. “Herhengi bir şeyin muayyen bir vech ile vücuda gelmesini Cenabı Hakkın ezelde dilemiş olmasına kader denir.” İmam Maturidi böyle bir şey söyledi mi? İki şekilde dedi. Allah beni yaratırken ölçülerimi belirlemiş. Bu bir kaderdir. Peki… Mesela babamı ben seçmedim. Annemi de ben seçmedim. Türk olmayı da ben seçmedim. Şu tarihte doğmayı da ben seçmedim. Özelliklerimi, tamam. Yarattıktan sonra da kurallar koymuş. Şöyle yaparsan sevap, böyle yaparsan şu… O da bir kader… Yani kanun… İmam Maturidi bu iki şekilde anlattı. Kuran’a aykırı bir tarafı var mı? Ama Büyük İslam İlmihali ne diyor? “Herhengi bir şeyin muayyen bir vech ile vücuda gelmesini Cenabı Hakkın ezelde dilemiş olmasına kader denir.” Nerede var bu? Ne bir ayette var, ne bir hadiste var…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hocam herhangi bir şeklin içerisine Allah’a küfretmek giriyor mu? Giriiyor. O zaman benim Allah’a küfretmemi Allah ezelde kendisi mi istedi?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Haşa…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Böyle bir şey olabilir mi?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Görüyorsun işte bak… Bu Maturidi mezhebi… Sık sık eski ulemayı tenkit ediyoruz. Ama bizim elimizde başka bir şey yok. İmam Maturidi’nin kitabı ortaya çıkana kadar İmam Maturidi’nin de Büyük İslam İlmihalinde yazıldığı şekliyle söylediğini zannediyorduk. Ne yapabiliriz ki… Başka bir şey söylesek adam elinde delil var mı diyecek… Ondan sonra “Hak Tealanın böylece dilemiş olduğu herhangi bir şeyi zamanı gelince meydana getirmesine kaza denir.” Ezelde dediği zaman bilinmiyor. Ne kadar geri gidersen git. İmam Maturidi bir şey daha söylüyor. Şu an yerini hatırlayamadım. “İnsanı böyle kabul ederseniz Allah’a ortak koşmuş olursunuz” diyor. O da Allah gibi olur. Tevhide aykırıdır diyor. Böyle dedi diye sen İmam Maturidi’ye mal ediyorsun. Ne yapsın? Aynen İsa (a.s) gibi ahirette sen mi dedin beni ilah yapın diye dediği gibi… İmam Maturidi’ye sen mi bunları söyledin diyecek. Ne diyecek? Ya rabbi sen biliyorsun ki ben bunu söylemedim diyecek. Ama bu adamlar Maturidi mezhebinden olduklarını düşünüyorlar. Büyük İslam İlmihalinde, “Mesela herhangi bir insanın filan günde vücuda gelmesini Hak Tealanın ezelde dilemiş olması bir kaderdir.” Allah böyle bir şeyin olmadığını İnsan Suresinde söylüyor. Allah bunu Ali İmran Suresinin 6. Ayetinde söylüyor. İnsanı ana rahmindeyken belirledik diyor. Sen ezeli nereden çıkardın? Senin Kuran’dan ne alakan var? Buna bir de iman esası diyorsun. Ondan sonra şöyle deniyor. “Allah’ın bilmesi bizi sorumluluktan kurtarmaz” diyorlar. Sonra da şöyle diyorlar. “Hangi mümkün bir şeydir ki Allahu Teala takdir ettiği halde vücuda gelmesin.” Peki, ben neyim o zaman? Allah niye bu kadar nebileri, kitapları gönderiyor? Şunu yap bunu yapma diyor? “Ve hangi bir şeydir ki Hak Teala dilemediği halde vücuda gelebilsin.” Kuranı Kerim’i açalım. Allah dilemediği halde vücuda geliyor mu? Dilediği halde vücuda gelmiyor mu? Nisa Suresi 26. Ayeti açalım. Hatta buradan Ömer Nasuhi BİLMEN’in Allah’ın iradesi ile ilgili kısmı ben size okuyayım. “Allahu Teala yaratacakları şeyi bu irade sıfatıyla kendi hikmetine göre birer vech ile tahsis buyurur. Onun irade buyurduğu şey mutlaka olur.” Görüyor musunuz? Allah’ın irade ettiği mutlaka olur diyor. Az önce kader tanımı İmam Maturidi’ye % 100 aykırıydı. Ama Büyük İslam İlmihalinde Maturidi’nin görüşü diye geçti. Şimdi de Allah’ın irade sıfatı ile ilgili Allah’ın irade ettiği mutlaka olur diyor. Bakalım Allah ne diyor? Nisa Suresi 26. Ayeti açalım. “Yurîdullâhu liyubeyyine lekum” “Allah her şeyi size açık açık ortaya koymayı irade eder.” İrade ettiği için nebi göndermiş, tebliğ etmiş ama anlamak istemiyorsan çeker, gidersin. Allah’ın irade ettiği mutlaka olur dendiği zaman herkes Kuranı Kerim’i açık açık öğrenmiş olması lazım değil mi? “ve yehdiyekum sunenellezîne min gablikum” “Allah irade eder ki sizi sizden öncekilerin doğru yollarına yönlendirsin.” Önceki iyi kişiler gibi olmayı irade eder. Büyük İslam İlmihalinde ne dedi? Allah’ın irade buyurduğu şey mutlaka olur dedi. Oluyor mu, herkes doğru yola mı giriyor? “ve yetûbe aleykum” “sizin tevbenizi kabul etmek ister.” Tamam. Herkes tevbe ediyor mu? “vallâhu alîmun hakîm” (Nisa 26) Peki, Allah’ın iradesine muhalif irade olur mu? Büyük İslam İlmihaline göre mümkün değil. Ama Kuranı Kerim’e bakın. “Vallâhu yurîdu ey yetûbe aleykum” “Allah irade eder ki sizin tevbenizi kabul etsin.” Sizin yüzünüze baksın. Ama “ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti” “Şehvetlerine uyanlar da şunu irade ederler.” “en temîlû meylen azîmâ” “Büyük bir şekilde yoldan sapasınız.” (Nisa 27) Allah’ın iradesine muhalif irade var mıymış? Peki, kardeşim bakın bu Ömer Nasuhi BİLMEN’in Büyük İslam İlmihali… Size de baştan söyledim. Bu konuda yazılmış en iyi kitaplardandır. Ama bu geleneksel din anlayışı nedir Allah aşkına? Bakın size bir ayet daha okuyacağım ve dersi bitireceğim. İmam Maturidi nasıl mana vermiş, bunlar nasıl mana vermişler? Diyanet İşleri Mealinin son mealinden Enam Suresi 148 ve 149. Ayetler… “Putperestler diyecekler ki…” Putperest derken neyi anlarsınız? Puta tapan… Hiç gördünüz mü, var mı öyle bir adam? Gören var mı? Ayet öyle mi diyor Allah aşkına? “Müşrikler diyecekler ki” Müşrik nedir? Yani birisi Allah şöyle demiştir diye Allah adına laf söylüyor. İşte müşrik odur. Kendini ilah yerine koymuştur. Bu duruma göre kimler müşrik oluyor? Burada putperest kelimesini nereden buldun da Allah’ın kitabına koydun?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hocam Türkçeye çevirecekken Farsçaya çevirmiş. O da yanlış çevirmiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Puta tapmak başka müşrik başka… Bizde şirk koşma dedin mi sadece Mekke anlaşılır. Her şeyin üstünü kapatmışlar. Mekke müşrikleri anlaşılıyor. “Putperestler diyecekler ki Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız… Hiçbir şeyide haram saymazdık.” İşte buna dikkat edin. “Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız… Hiçbir şeyi haram saymazdık.” “Onlardan öncekilerde aynı şekilde yalanladılar. Ve sonunda azabımızı tattılar.” Neyi yalanladılar? Yalan söylediler. Yalanladılar değil. Biraz sonra bunun yalan söyleme olduğunu ayetten göreceğiz. Yalanlamak için ortada bir şey olması lazım. “De ki, yanınızda bize açıklayacağınız bilgi mi var? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Siz sadece temelsiz bir tahminde bulunuyorsunuz.” Temelsiz bir tahmin yalan söylemek değil midir? O yalanlama mıymış, yalan söylemek miymiş? Ayet kendi kendini şey yapıyor. Bakın yani Diyanetin son meali… Müslümanların acınası halini görüyorsunuz. İnşallah Allah onları Müslüman kabul eder. İyi niyetli olarak söylüyoruz. Yukarıda “Putperestler diyecekler ki Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız” dedi. Enam Suresi 149. Ayette “Deki kesin delil ancak Allah’ındır.” Hiç şüphesiz. Peki, “Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.” Adamlar yalan mı söylemiş?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Demek onların müşrik olmasını Allah dilemiş, onlarda 01:05:03 01:05:04 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Diyecekler ki Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız…” Allah sizin sözünüz yalan dedi. Ondan sonra “De ki kesin delil ancak Allah’ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola getirirdi.” Onlar ne dedi?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Allah böyle istedi biz ne yapalım?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya kardeşim bu söz Allah’ın sözü olur mu? Yukarıda söylediğini aşağıda yalanlayacak… Bu da Kuranı Kerim’in meali olacak. Ragıp el İsfehaninin sözlüğünde var. Vefat tarihi 425’tir. Bir de İmam Maturidi’nin kitabında var. Bu ayetlerde şae fiili var. Şae fiili bir de erade fiili vardır. Şae fiilinin mastarı şey etmektir. Şey de varlık manasına gelir. Allah’ın şey etmesi bir şeyi var etmesidir. İnsanın şey etmesi de bir şeyi yapmasıdır. Bunu Ragıp el İsfehani’nin sözlüğünde anlatıyor. Medine’ye en son gidişimde Arap dilinde bir kelimenin mastarıyla şimdiki zaman ve geçmiş zaman kiplerinin kullanımı arasında temel anlam farkı olur mu dedim. Öyle şey mi olur Allah’ını seversen, bizimle dalga mı geçiyorsun dediler. Peki, şae fiilinin mastarı nedir dedim. Meşiyettir dediler. Bu Arap dilinde olmayan bir kelimedir. Meşiyet nedir dedim. Meşiyet kıyasi mastar dediğiniz yani bir takım kurallara göre oluşturulmuş mastar değil mi dedim. Evet dediler. O zaman fiilin mastarı olur mu dedim. Olmaz ya dediler. O zaman şae’nin mastarı şey dediler. Yani kökü şey… Peki, mastar olarak anlamı ne olur? Var etmek olur dediler. O zaman şae ne demek? Var etti demektir. Allah var etti mi… Bir insanın içinde imanı Allah var edecek olsa herkes mümin olur. Allah var eder ama senin yapmandan sonra var eder. İmam Maturidi bu kitabında da yazmış. “Ma şaallahu kanu ma lem yeşau lem yekun” “Allah bir şeyi var ederse olur, var etmezse olmaz. Ondan sonra siz şae’ye hangi manayı veriyorsunuz dedim. İrade manası dediler. Peki, mastarı şey olan bir fiile irade anlamı verilebilir mi dedim. Yok ya olmaz dediler. Ya biz bunları hiç düşünmedik dediler. Biz de aynı… Çünkü çocukluktan şartlandırıyorlar. Hiç düşünmüyorsunuz. 3. Asırdan İmam Maturidi’nin yaşadığı asırdan daha öncesinden kader inancını millete yutturmak isteyenler kelimenin anlamını bozmuşlar. Peki, İmam Maturidi bu ayete ne mana veriyor? Ondan sonra dersi bitiriyorum. “Seyegûlullezîne eşrakû” “Şirke düşmüş olanlar şöyle derler.” “lev şâallâhu mâ eşraknâ ve lâ âbâunâ” “Allah bizim müşrik olmamamızı tercih etseydi bizde müşrik olmazdık, babalarımızda…” “ve lâ harramnâ min şeyé’” “Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Allah beni erkek yaratmayı tercih etti mi? Ben ne kadar istesem kadın olamam değil mi? Burada hanımlar var. Ne kadar isteseler de erkek olamazlar. Onların tercihi değil ki… Allah bizi mümin yapmayı tercih etseydi… Allahu Teala burada “kezâlike kezzebellezîne min gablihim” “Öncekilerde böyle yalan söylediler.” Allah bunu önceden takdir etmez. Allah insanı önceden müşrik ya da kafir yapmaz. O tarafı sen tercih edersin sonucunu yaratır. “hattâ zâgû beé’senâ” “Bizim cezamızı tadana kadar böyle söylediler.” (Enam 148) İblis de öyle yaptı. Kendi yoldan çıktı Allah’a ne dedi? “febima ağveyteni” “beni yoldan çıkardın” (Araf 16) dedi. Kendi çıkmıyor da Allah çıkarmış oluyor. Hani öğretmen beni sınıfta bıraktı demek gibi… “gul hel ındekum min ılmin fetuhricûhu lenâ” “Elinizde bir ilim var mı ki çıkarıp bize gösteresiniz?” Peki, eğer Allah yapsaydı var demezler miydi? Arkasından “ben dileseydim hepinizi yola getirirdim” dese ya… İşte senin sözün derlerdi. “in tettebiûne illez zanne ve in entum illâ tahrusûn” “siz sadece zanna uyuyorsunuz. Siz sadece atıyorsunuz.” (Enam 148) O zaman kader inancı zanna uymak ve atmaktır. Yani geleneksel inanç… İmam Maturidi’nin bu kitapta tarif ettiği kader inancında hiçbir pürüz yok. Dört dörtlüktür. Kuranı Kerim’de anlatılan inançtır. “Gul felillâhil huccetul bâliğah” “De ki huccetil baliğa Allah’a mahsustur.” “felev şâe” “Eğer tercihi Allah yapsaydı” Beni erkek, şuradakileri hanım, benim annemi babamı başkası, sizin annenizi babanızı başka tercih eden Allah’tır. Sizin Müslüman olup olmamanızla… İnançlarınızla ilgili tercihi ben yapsaydım. Size bırakmasaydım. Bu İmam Maturidi’nin verdiği manadır. “felev şâe” “Eğer tercihi Allah yapsaydı” “lehedâkum ecmeîn” “Hepinizi yola getirirdi.” (Enam 149) Niye biriniz mümin biriniz kâfir olsun ki? Ama tercihi size bırakmıştır. Peki, burada bir yanlışlık var mı? İmam Maturidi’nin verdiği mana bu… Ama ben o kadar tefsire baktım. Bakmadığım tefsir herhalde kalmamıştır. Belki kalabilir. İmam Maturidi’den başka bu ayete doğru mana veren birisini görmedim. Bir de Ragıp el İsfehani’nin el müfredatı… Bu tür konularda kelimenin anlamını doğru vermiş. Ama sözlüklerde de bozmuşlar. Her tarafta da bozmuşlar. Niye? Çünkü bir insan geleneksel manada kadere inanıyorsa o adama hiçbir şey yaptıramazsın. Başarılı olduğu zaman kendinin, olmadığı zaman fatura Allah’a çıkarılır.
Aydın MÜLAYİM: Tüm bunlar Hocam kendi yaptıklarını Allah’a fatura etmek için böyle bir kader teorisi ortaya koymuşlar. Allah önceden yazmış, çizmiş, bitmiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, şimdilik teşekkür ederiz.