Elhamdu lillahi Rabbil alemin. Vel akibetü lil muttakin. Vessalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Ali İmran suresinden okumaya devam ediyoruz. Bu hafta bir arkadaşım mektup yazmış. Diyor ki, Ali İmran suresinin 7. Ayetine doğru mana verdiğine yemin eder misin? Ben böyle bir şey hayatta duymadım. Yani bu ne demek? Hakikaten insanlar acaip duygusallaşıyorlar, ellerindeki hurafeler alınınca hiçbirşey kalmayacağını düşünüyorlar. Ondan dolayı çok hızlı bir şekilde Ali İmran 7. Ayete tekrar meal verip oradan geçeceğiz inşallah.
(3/ Ali İmran 7)
“Huvellezî enzele aleykel kitâb”
“Sana bu kitabı indirmiş olan O’dur”
“minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâb”
“Muhkem ayetler o kitaptandır”
Yani minhu derken o kitapta muhkem ayetler vardır, hüküm ifade eden, özlü, özet ayetler. Ne dediğini anlarsın. Namaz kıl, oruç tut. Ama namaz ne? Oruç ne? Onu başka ayetler açıklar.
“ve uharu muteşâbihât”
“diğerleri de muhkeme benzeyen ayetlerdir.”
“feemmellezîne fî gulûbihim zeyğun”
“kalplerinde kayma olanlar”
“feyettebiûne”
“uyarlar”
“mâ teşâbehe minhu”
minhu, o kitaptan. Yukarıdaki minhudaki zamir nereye gidiyorsa bu da oraya gider.
“O kitaptan zihinlerindekine benzer gördüklerine uyarlar.”
Yani hangi şey kendilerine uygun geliyorsa hemen ona uyarlar. Böyle noktasal olarak bir iki kelimeyi alır, oradan kendilerine delil aramaya çalışırlar. Niye böyle yaparlar?
“ibtiğâel fitneh”
“Bir sıkıntı ortaya çıkarmak için”
“vebtiğâe teé’vîlihi”
“ve kitabı tevil peşinde koşarak”
Yani Kur’an’ı Kerim’i kendi istedikleri gibi açıklamak için, Kur’an’ı kendilerine göre tefsir etmek için böyle yaparlar.
“ve mâ yağlemu teé’vîlehû illallâh”
“halbuki Kur’an’ın tefsirini Allah’tan başkası bilmez”
Ondan dolayı Allah-u Teala Hud suresinde
(11/ Hud 1-2)
“kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet min ledün hakimin habir” buyurmuştur.
“Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakim habir tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.”
İşte muhkem kılınmış ve açıklanmış, açıklayanlar burada müteşabih diye nitelenen ayetlerdir. Neden Allah-u Teala böyle yapmış?
“Ella ta’budu illallah”
“Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye” İşte bu
(3/ Ali İmran 7)
“ve mâ yağlemu teé’vîlehû illallâh”ın açıklayıcısı olan ayet te odur.
“Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye” Yani Kur’an’ı açıklayan Allah-u Teala’dır. Onun için
“ve mâ yağlemu teé’vîlehû illallâh”
“Kur’an’ı tefsiri Allah’tan başkası bilmez.”
Ama insanların çoğusu kendi kafalarından biraz benzer gördüğü şeyleri delil alarak Kur’an’ı Kerim’i ona uydurmaya, yani Kur’an’ı kendi kafalarına göre açıklamaya çalışırlar. Böylece sıkıntı ortaya çıkarırlar. Şimdi mesela burada geleneksel olarak şöyle bir mana verilir.
“feemmellezîne fî gulûbihim zeyğun”
“kalplerinde kayma olanlar”
“feyettebiûne mâ teşâbehe minhu”
minhu’daki hu zamirini müteşabihat‘a gönderirler. O müteşabih ayetlere uyarlar diye. Halbuki Arapça itibariyle böyle bir anlam vermek bana göre imkansız. Bilmiyorum Arapça bilenler için mümkün mü? Minhu‘daki hu zamiri müteşabihat‘a gitmez. Elimdeki meale bakın mesela, diyor ki,
“kalplerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler.”
“feyettebiûne mâ teşâbehe minhu” başkadır, “ayatu müteşabihatun” başka birşeydir. Yani zihinlerine….
Çünkü “ve mâ yağlemu teé’vîlehû illallâh”ın da açıklamasını Allah Hud suresinin 2. Ayetinde yapmış. Açıklamayı kendisinin yapmasının sebebinin Allah’tan başkasına kul olmamak olduğunu ifade etmiştir. Zaten burada bizim yapmış olduğumuz çalışmalarda fark bizim hiçbir zaman için Kur’an’ı Kerim’i tefsire yanaşmamamız, ayeti ayetle tefsir etmemizdir. Yani daha doğrusu Allah’ın yaptığı tefsiri bulmamızdır. Şimdi tevil ve tefsir aynı anlamda kullanılan iki kelimedir. Onun tevilini Allah’tan başkası bilmez sözüyle Allah’ın Kur’an’ı Kerim’i açıklamayı kendisi üzerine almış olması bunu böyle yapmasının da insanların Allah’tan başkasına kul olmasını yasaklaması olduğunu ifade etmesi birebir örtüşen iki tane ayettir. İşte şimdi siz… ne yapılıyor? Kur’an’ın tevilini Allah’tan başkası bilmez derken tevil kelimesini ve mâ yağlemu’daki hu zamirini de nereye gönderiyorlar? Müteşabih’e gönderiyorlar. Müteşabih ayete gider mi o hu zamiri? Mümkün mü? Ha zamiri olsa gider. Yani ben gerçekten çok zorlanıyorum. Şu manada zorlanıyorum. Şimdi bir çok arkadaşım diyor ki, ya itici oluyorsun. Niye kardeşim? İşte milletin yanlışlarını çıkarıyorsun. Yanlışlarını çıkarmak için çalışsak biz burada konulu dersler yaparız değil mi? Halbuki sıradan gidiyoruz. Yani ayetleri atlayarak gitmiyoruz ki, sıradan gidiyoruz. Bu insanlar bu ayetlere ipe sapa gelmez manalar vermişler ve bununla da yeni bir din oluşturmuşlarsa onu anlatmayacak mıyız? Ben gerçekten inanamıyorum. Yani bu ne biçim bir Arapça bilgisidir. Yani bu insanlara bakarsanız Arap sarf’ını, Arap nahv’ini yazıyorlar. Dil konusunda da kimsenin ellerine su dökmeyeceğini de söylüyorlar. En pehlivanı akla hayale aykırı, ipe sapa gelmez anlamlar vererek Kuran’ı başka tarafa çekiyor. Onların tevile verdikleri anlam da ne lugata uyar, ne Kur’an’a uyar. Ondan sonra “ver rasihune fil ilm” atıf mıdır değil midir? Bir sürü gereksiz tartışmalar yaparlar. Halbuki,
(3/ Ali İmran 7)
“ver rasihune fil ilim”
“ilimde ayakları yere basan, sağlam duruşla olan insanlar şöyle derler”
“amenna bihi”
“biz buna inandık”
“kullu min indi Rabbina”
“Hepsi Rabbimiz katındandır”
Hepsi Rabbimiz katındandır, yani muhkem de, müteşabih de, ayetleri açıklama da, aradaki ilişkiyi kurma da, onu ona benzetme hepsi Cenab-ı Hakk’a ait olan birşeydir. Dolayısıyla bize düşen, Allah’ın yaptığı açıklamaları ortaya çıkarıp göstermektir, o kadar. Yani mesela insanlar bir yerde bir maden buldukları zaman o madeni oraya kimin koyduğunu hepsi bilir değil mi? Kim koymuş, insanlar mı koymuş? Allah koymuş. İşte Kur’an’daki açıklamalar da toprağın içindeki maden gibidir, yani Kur’an’ın içerisine Cenab-ı Hakk onu hikmet olarak saklamış. Ona ulaşmanın da yolunu göstermiş, o kadar. E biz kendimize göre açıklama yaptığımız zaman kendi kafamızdan madenler uydurmaya çalışıyoruz, o da hiçbir iş görmediği için bu defa Kur’an işe yaramaz bir kitap haline geliyor. Yani Kur’an’la problem çözülemez oluyor. Ondan sonra da size daha önce söylemiştim, namaz vakitleriyle ilgili de Türkiye’de çok tanınmışlardan bir tanesi ve İslami İlimlerde profesör ünvanını almış, bana telefon açtı. Dedim ki ya eğer Kur’an’ı Kerim’le gitmeseydik kutup bölgesine elimiz boş dönerdik. Ya hocam ben de senin sözünü bir türlü kabul edemiyorum. Kur’an’da bir şey yoktur ya. Tabi yok. Sen topraktaki madeni değil de kendi zihninden bir maden uydurarak hayali madenleri imalata gönderirsen o imalatçılar der ki, ya burada bir şey yok. Gerçekten çok şaşırtıcı bir şey ve çok rahatsız edici bir şey.
“ver rasihûne fil ılmi yegûlûne âmennâ bihî kullum min ındi rabbinâ”
Yani siz bir ayeti onu açıklayan ayetlerle birlikte okumazsanız anlayamazsınız. Şimdi, eve en güzel yiyecekleri alın götürün. Mesela yeni evlenmiş birisi, hanım da yemek pişirmesini bilmiyor, kendisi de. Parası da var. Gidiyor markete en güzel şeylerden bana verin, etin en iyi yerinden, işte şurada, hepsini. Bu malzemeyi aldı götürdü mutfağa koydu. E yemek pişirmesini bilmedikten sonra ne yapacaksın? Bir müddet sonra onu mecburen çöpe atacaksın, başka çaren yok. Ondan sonra da, ya kardeşim şu market çok güzel şeyler satıyor, en güzel yiyecekler orada…. Ya bırak Allah’ını seversen, orada bir şey yok ya, ben bir kere aldım, hiç yiyemedik, attık. Ya kardeşim onu pişirmenin bir usulü, adabı var. Yani şimdi siz bu ayeti kerimeyi tek başına anlamaya çalışıyorsunuz. Halbuki Allah-u Teala öyle demiyor, diyor ki, bir hüküm ifade eden ayet, bir de açıklayan ayet diyor. E siz o ayetlere de öyle bir anlam veriyorsunuz ki, Hud suresinin ayetlerine de, evlere şenlik gerçekten. Bakın ben burada size söylüyorum, pek duyan olmuyor ama, gene de söyleyeceğim. Bak burada herkesin bir numaralı işi bu olmalıdır. Bu din anlayışıyla ileri gitmemiz imkansızdır. Bu din anlayışı derken geçmişten devraldıklarımızı kastediyorum. Şu kütüphanelerde dolu kitaplardaki din anlayışını kastediyorum. Bununla bir adım bile ilerlememiz mümkün değil. Ama Rasulullah’ın anladığı din, ashab-ı kiramın yaşadığı ve anlattığı din? Problem yok. Onun da Allah’a şükür metedolojisi, herşeyi ortada. Bununla çözülmeyecek bir tek problem yok. Onun için elimizden geleni yapmamız lazım derken bakıyorsunuz ki, herkes bu çalışmayı durdurmak için elinden geleni yapıyor. Ama elhamdulillah Cenab-ı Hakk, yardımıyla, desteğiyle bu işin yürümesinin önünü açıyor. Evet, işte …. Yeni kitap koymak kolay da bunları ortaya çıkarmak kolay değil. Öyle bunlardan bir kelimeyi yıllarca çalışmak gerekiyor. Onun için yüzlerce ekip kurulması lazım. Yeni gençler yetiştirilmesi lazım. Çok büyük bir araştırma kurumuna ihtiyaç var. Çok büyük, öyle ufak tefek değil. Ve orada bütün ilim dallarının insanları birlikte çalışacak. Allah’ın indirdiği ayetlerle yarattığı ayetler birlikte okunacak. O zaman görürsünüz ki, ilimde hiç kimse bizimle yarış edemez. Yani esas üstünlük de ilimledir.
“ve mâ yezzekkeru illâ ulul elbâb”
“Bu bilgiyi ancak dik duruşlu insanlar elde edebilirler.”
Şimdi elebbe bil mekan ekame bihi anlamına kullanılır. Öyle dik duruşlu olacaksın, menfaate şuna buna, mevkiye, makama boyun eğmeyeceksin. Ancak onlar bu tür bilgilere ulaşabilirler.
(3/ Ali İmran 8)
“Rabbenâ lâ tuzığ gulûbenâ bağde iz hedeytenâ veheb lenâ mil ledunke rahmeh”
Şimdi ben şu anda bir de şeyi de okuyayım size. Mesela hep Hud suresinin 1 ve 2. Ayetlerine atıfta bulunuyoruz. Bakın Hud suresine ne mana vermişler? Açıklamalarla birlikte okuyacağım çünkü açıklama onların nasıl anladığını gösteriyor.
Elif, lam, ra. Bu sana indirilen hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış.
Demek ki ayetlerde, depreme karşı şey varmış. Sağlam olmayan bir şey zaten ayet olur mu?
Sonra da açıklanmış bir kitaptır.
Peki sen uhkimetin manasına öbür tarafta muhkem diyorsun da burada niye demiyorsun kardeşim? Ondan sonra da bak diyor ki,
de ki bu kitap Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi.
Şimdi ne oldu? Hiçbir anlamı kalmadı o iki ayetin. Üzerine çarpı. Tabi siz ayetler arası ilişkiyi ortadan kaldırırsanız hiçbirşey olmaz. Yani az önce söylediğim gibi dünyanın en güzel etini alın evinizde tuz, ateş yoksa, bir de eti pişirmesini bilen bir adam yoksa o eti çürütür atarsınız. Müslümanların yaptığı da odur.
“Rabbenâ lâ tuzığ gulûbenâ bağde iz hedeytenâ veheb lenâ mil ledunke rahmeh inneke entel vehhâb”
“Ya Rabbi kalplerimizi kaydırma yola getirdikten sonra bizi, bizi yola getirdikten sonra kalplerimizi kaydırma, kendi katından bize rahmet hibe et, yani ikramda bulun”
“inneke entel vehhâb”
“Çünkü sen çok ikramda bulunansın, çok verensin, ya Rabbi bizlere de lütfeyle”
(3/ Ali İmran 9)
“Rabbenâ inneke câmiun nâsi liyevmil lâ raybe fîh”
“Sen insanları hakkında şüphe olmayan bir gün için biraraya toplayacaksın”
“innallâhe lâ yuhliful mîâd”
“Allah-u Teala verdiği sözden caymaz”
(3/ Ali İmran 10)
“İnnellezîne keferû”
“Kafirlere gelince” Yani bütün bunları görmek istemeyenlere gelince.
“len tuğniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â”
“Malları ve evladı Allah’tan yana onların hiçbir ihtiyacını karşılamayacaktır.”
Yani Allah yanında onların hiçbir ihtiyacını karşılamayacaktır. Ne kadar çok malları olsa, ne kadar çok evlatları olsa da bir işlerine yaramayacaktır.
“ve ulâike hum vegûdun nâr”
“Onlar cehennem yakıtıdır”
Yani Allah-u Teala bu kadar size imkan veriyor, sizi yaratan o, emir veren o, onu dinlemiyor başkasını dinliyorsunuz, öyle mi? O zaman cezanızı çekersiniz.
(3/ Ali İmran 11)
“Kedeé’bi âli fir’avne vellezîne min gablihim”
“Firavun ailesinin örneği gibi”
“vellezîne min gablihim”
“onlardan öncekilerin” kendilerine göre bir yol tutuyorlar, bir yola giriyorlar.
“kezzebû biâyâtinâ”
“Ayetlerimiz karşısında yalan söylediler”
Yani konuyu gayet iyi anladılar, kavradılar ama yalan söylediler.
“feehaze humullâhu bizunûbihim”
“Allah da onları günahları karşılığında yakaladı”
“vallâhu şedîdul ıgâb”
“Allah-u Teala’nın cezası çok şiddetlidir”
(3/ Ali İmran 12)
“Gul lillezîne keferû”
“O kafirlere şunu söyle”
“setuğlebûne”
“yenileceksiniz, mağlup edileceksiniz”
“ve tuhşerûne ilâ cehenneme”
“ve cehenneme toplanacaksınız” Cehennemde biraraya getirileceksiniz.
“ve bié’sel mihâd”
“O ne kötü yerleşme yeridir, ne kötü yerleşkedir”
(3/ Ali İmran 13)
“Gad kâne lekum âyetun fî fieteynil tegatâ”
“Sizin için bir ibrettir, bir belgedir, bir göstergedir, birbiriyle karşılaşan iki grupta bir belge vardır”
“fietun tugâtilu fî sebîlillâh”
“Bir grup Allah yolunda savaşıyor”
“ve uhrâ kâfiratun yeravnehum misleyhim raé’yel ayn”
“diğeri kafir, mümin olanlar diğerini kendilerinin iki katı görüyorlar başgözleriyle”
“vallâhu yueyyidu binasrihî men yeşâé'”
“Allah-u Teala tercih ettiğine yardımıyla destek verir”
“inne fî zâlike leıbraten liulil ebsâr”
“Bunda basiret sahipleri için elbette ki bir ibret vardır”
Yani gerçekleri görmek isteyenler bundan ibret alırlar. Şimdi bu ayeti kerimenin Bedir Savaşındaki karşılaşmadan bahsettiği konusunda müfessirlerin ittifakı var. Sadece Taberi’de şöyle bir ifade var,
“Kad kâne lekum âyetun fî fieteynil tekatâ fietun tukâtilu (fî sebîlillâhi )ve uhrâ kâfiratun Teravnehum misleyhim ra’yel ayn”
Yani diğerleri de kafir grup, siz onları, kafirleri, müslümanların iki katı olarak görüyorsunuz. İşte Medine’deki Yahudilere hitap eden bir ayettir deniyor ilk iniş şekliyle. Tabi her zaman herkese hitap eder de. İlk muhatabı olarak siz onları iki katı görüyorsunuz şeklinde de bir rivayet var. Ama “yeravnehum” Medine’den bazı kimseler böyle okumuşlar ama “yeravnehum” meselesi bana göre daha uygun ki, zaten çoğunluk o görüşte. Şimdi onun neden daha uygun olduğunu Kur’an’ı Kerim’den göreceğiz. Yani bakın Kur’an’ı Kerim gerçekten öyle muhteşem bir kaynak ki, orada yeter ki metodunu bilin, herşeyi çok net ve kesin olarak bulabilirsiniz.
Şimdi Bedir Savaşıyla ilgili olması gerekiyor, onunla ilgili olduğunu da yine ayetlerden göstereceğiz inşallah size. Şimdi şöyle, Enfal suresinin 44. Ayetini lütfen açalım. Orada Allah-u Teala şöyle diyor, diyor ki,
(8/ Enfal 44 )
“Ve iz yurîkumûhum izil tegaytum fî ağyunikum galîla” Yani Bedir’le ilgili olarak
“Hani o gün Mekke’lilerle karşılaştığınız zaman Allah onları sizin gözünüze az gösteriyordu”
“ve yugallilukum fî ağyunihim”
“Sizi de onların gözlerinde az gösteriyordu” Mekkeliler de sizi az görüyorlardı.
“liyagdıyallâhu emran kâne mef’ûlâ”
“Allah-u Teala kesin karar verdiği bir işi tamamlasın diye böyle yapmıştı”
“ve ilallâhi turceul umûr”
“İşler Allah-u Teala’ya döner.”
Şimdi siz buradan itibaren bakın neler çıkacak? Gene birileri hop oturup hop kalkacak şimdi bu ayetleri okuduğumuz zaman. Birileri değil, birçokları. Yani o hurafelerine sımsıkı sarılanlar biraz daha batacaklar. Hak eden batsın, ne yapalım yani. Şimdi burada dış görüşünü itibariyle baktığınız zaman sanki bu iki ayet arasında bir zıtlık var. Yani siz onları kendinizin iki katı görüyordunuz. Peki burada onları sizin gözünüzde az gösteriyordu. Nasıl oluyor? İki katı görmekle az görmek arasında zıtlık var değil mi? Az görmek dediğiniz zaman, yani siz 100 kişisiniz, onları da 99 kişi görüyorsunuz diye anlaşılır, yani insanın aklına o gelir. Ama olay öyle değil. Şimdi lütfen Enfal suresinin 65. Ayetini açalım. Orada bir bakalım neymiş mesele. Esas problem bundan sonra başlayacak. Problem değil, problemi Cenab-ı Hakk her yerde çözüyor da Kur’an’sız müslümanların problemi burada başlayacak. Burada Allah-u Teala diyor ki Rasulullah SAV’e. Tabi bu Bedir Savaşından önce olan bir husus.
(8/ Enfal 65 )
“Ya eyyuhen nebiyyu harridıl mué’minîne alel gıtâl”
“Müminleri savaşa teşvik et”
“in yekum minkum ışrûne sâbirûne yağlibû mieteyn”
“Sizden sabreden yirmi kişi olursa ikiyüz kişiyi mağlup eder, ikiyüz kişiye galip gelirsiniz”
“ve in yekum minkum mietun yağlibû elfen minellezîne keferû”
“Eğer yüz kişi olursanız kafirlerden bin kişiyi mağlup edersiniz” Bire on.
“biennehum gavmun lâ yefgahûn”
“Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.”
Şimdi bu ayet size, Bedir Savaşından önce size indiğini bir düşünün. Bedir’de savaşa gidiyorsunuz. Allah-u Teala da zafer sözü de vermiş. Bedir Savaşıyla ilgili birkaç kere burada ders yaptık biliyorsunuz, şimdi onu da tekrarlamayayım. Zafer sözü de vermiş. Taa Rum suresinde, Enfal suresinin baş taraflarında bunu tekrarlıyor. Ne beklersiniz? Düşmanın sizin on katı olmasını beklemez misiniz? Sizin iki katınız olarak gördüğünüzde, “a ne kadar da azmış!” Demez misiniz? Yani on katı beklerken iki katı olarak gösteriyor Cenab-ı Hakk. O zaman, “ya bunlar çok azmış, Allah on katına galip gelirsiniz dediğine göre, iki katı oh! Bunu hemen iki dakikada hallederiz.”
Şimdi “yukallilukum”( 8/ 44) ile bunun arasında, yani size göre az şey yapıyor ile bu ayet arasındaki uyuşma ortaya çıktı mı? On kat nere, iki kat nere? Değil mi? On kat beklerken, karşınızda bakıyorsunuz sizin iki katınız bir düşman var. Öyle görüyorsunuz siz, aslında iki kattan fazla ama öyle görüyorsunuz. Diyor ki burada (3/ Ali İmran 13)
“Gad kâne lekum âyetun fî fieteynil tegatâ”
“birbiriyle karşılaşan iki grupta sizin için ibret var”
“fietun tugâtilu fî sebîlillâhi ve uhrâ kâfirah”
“Birisi Allah yolunda savaşan müminler diğeri de kafir Mekke’liler”
“yeravnehum misleyhim raé’yel ayn”
“Başgözleriyle onu kendilerinin iki katı görüyorlar”
Ama on katına kadar razıydılar, Allah-u Teala on katını mağlup edersiniz dedi. İki katı oldumu ister istemez…. İz yugallilikum ”( 8/ 44) diyor. Peki yugallilikum ne demek? Gerçekte o kadar değil ama size öyle gösteriyor. Yani iki katı değil düşman, ama size öyle gösterdi Allah-u Teala, iki katı gösterdi. Yugallil, yani azalttı. Bakın meale bakayım nasıl meal vermiş? 44. Ayette.
Allah olacak bir işi yerine getirmek için karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinizde az gösteriyor.
Az gösteriyor ne demek? Aslında fazla. Yukarıdaki ayette ne diyor, bir üstteki? 43. Ayet.
(8/ Enfal 43 )
“İz yurîkehumullâhu fî menâmike galîlâ”
“Allah sana rüyanda onları az göstermişti.”
“ve lev erâkehum kesîran lefeşiltum”
“çok gösterseydi dağılacaktınız” diyor Allah.
“ve letenâzağtum fil emri”
“Bu savaş konusunda birbirinizle tartışmaya girecektiniz”
“ve lâkinnallâhe sellem”
“Ama Allah-u Teala işi tatlıya bağladı diyelim, yani problemi ortadan kaldırdı sizi az göstererek”
“innehû alîmum bizâtis sudûr”
“Çünkü Allah-u Teala o göğüslerde ne olduğunu biliyor. Sizin içinizde ne olduğunu Allah-u Teala biliyor”
Allah-u Teala on kat dedi ama siz on katı falan filan değil, yani o gerçekte mesela Bedir’deki düşman kuvvetleri müslümanların üç katıydı. Yani üçyüzonüç kişi miydi neydi müslümanlar. Şeyde de dokuzyüzle bin arası bir rakam vardı. Bedir’de. Peki üç katı olan bir grubu iki katı gibi gösterdiği zaman gözlerinde ne yapmış oluyor? Azaltmış oluyor değil mi? Şimdi lütfen bakar mısınız, Kur’an’ı Kerim ne kadar ayrıntılı bilgisi veriyor. Bir de işe o taraftan bakın, ondan sonra eğer diyor çok gösterseydi, çok göstermek ne demek? Gerçek rakamı gösterseydi, yani dokuz yüz ile bin arasında olduklarını gösterseydi dağılacaktınız diyor. Sizin içinizde ne olduğunu Allah biliyor.
Şimdi Allah ezelden yazmıştı, bilmişti diyenler bakalım bu ayetlere ne cevap verecekler? Şimdi bu insanlar zannediyor ki, biz keyfimizden bunu yapıyoruz. Efendim, ya hocam ya şurada Kur’an’a hizmet eden üç beş kişi var ya, hocam sen bu milleti dağıtma. Ya milletin rızası mı? Allah’ın rızası mı? Yani biz burada Cenab-ı Hakk’ın dininin ayetlerini görmezlikten gelerek kendimizi mi öne çıkaracağız? Yoksa Allah’ın ayetlerini mi? İster inansın, ister inanmasın bana ne. Benim böyle bir görevim yok ki. Hiçbir nebinin böyle bir görevi yokken ben niye kendi kendime görev ihdas edeyim? Şimdi bakın 66. Ayete lütfen bakalım. Enfal, aynı sure. İsterseniz 65’le birlikte okuyalım doğru anlaşılsın diye.
(8/ Enfal 65)
“Ya eyyuhen nebiyyu harridıl mué’minîne alel gıtâl”
“Ey nebi, müminleri savaşa teşvik et” Hazırla yani.
“in yekum minkum ışrûne sâbirûne yağlibû mieteyn”
“İçinizde sabreden yirmi kişi o kafirlerden ikiyüz kişiyi yener, mağlup eder”
“ve in yekum minkum mietun yağlibû elfen minellezîne keferû”
“İçinizde yüz kişi olsa o kafirlerden bin kişiyi yener, mağlup eder” Neden?
“biennehum gavmun lâ yefgahûn”
“Çünkü onlar meseleyi kavrayamayan bir topluluktur”
Anlamayan bir topluluk, kavrayışları kıt. Bakın biz müslümanlar olarak kafirlere kavrayışı kıt diye bakıyor muyuz lütfen. Onlar bizden iyi anlar diye bakmıyor muyuz? Herkes çoluğunu çocuğunu onların üniversitelerine göndermiyor mu? Onların dilini konuşanları tepemizde dolaştırmıyor muyuz? Peki şimdi, bak burada… e tabi biz diye bir şey yok ki, kendine müslüman diyen bir grup var. Allah-u Teala müslüman diyor mu? Vallahi bilmiyorum, onu ahirette göreceğiz. Ben o konuda pek emin değilim ama, cahiller için bir kapı var galiba ama bilenlerin işi çok zor. Yani herhalde o cahiller olmasaydı bugüne kadar müslümanlar ayakta duramazdı diye düşünüyorum. Onların o samimiyeti olmasaydı. Şimdi, tekrar hatırlayın, Allah-u Teala diyor ki, iki kat gösterdim size diyor. Ve rüyanda da azalttım, gözlerinizin önünde de az. Niye? İki kattan fazla olsaydı dağılacaktınız. Niye? İçinizi Cenab-ı Hakk biliyor. Kararınızın ne olduğunu biliyor. Peki şimdi şu ayeti anlamaya çalışalım.
(8/ Enfal 66 )
“El âne haffefallâhu ankum”
“Şimdi Allah sizin görevinizi hafifletti”
“ve alime enne fîkum dağfen”
“sizde bir zayıflık olduğunu öğrendi”
Bu Allah’ın sözü değil mi? Bak, “Ve alime enne fîkum dağfen”. Bu alimenin açıklaması da öbür ayetlerde var mı? Niye iki kat gösterdiği de belli değil mi burada? Niye iki katın bir kişi üstünde göstermemiş? Şimdi bakın, burada söyleyeceğim, diyor ki burada, onu okumadan sordum ben size
“fein yekum minkum mietun sâbiratun yağlibû mieteyn”
“Bundan sonra artık içinizden sabreden yüz kişi olursa onlardan iki yüz kişiyi yener.”
Bedir Savaşından önce bire on demiş ama Bedir’de bakmış ki Cenab-ı Hakk (ayet açık yani) bak tekrar şey yapalım. Şimdi tutacaklar gene diyecekler ki… vallahi ben yazmadım bu ayetleri. Burada var yani. Daha önce de olduğu gibi. Allah korkar mı falan. Ben yazmadım kardeşim Cenab-ı Hakk’ın ayeti, inanıyorsan inanırsın, inanmazsan inanmazsın. Mecburmuyum sana? Tövbe estağfurullah. Şimdi bak burada tekrar, diyor ki Allah,
(8/ Enfal 43 )
“İz yurîkehumullâhu fî menâmike galîlâ”
“Senin rüyanda onları az gösteriyordu sana Allah, rüyanda az gösteriyor”
“ve lev erâkehum kesîran”
“Sana onları çok gösterseydi”
Sabahleyin kalkıp anlatacaktı değil mi Rasulullah? Anlatacaktı, o zaman ne olacaktı?
“lefeşiltum”
“dağılacaktınız” Oradaki gerçek rakam üç kat, ama az göstermesi iki kat, dağılacaktınız diyor.
“ve letenâzağtum fil emri”
“Bu konuda birbirinizle tartışmaya girecektiniz”
“ve lâkinnallâhe sellem”
“Ama Allah işi tatlıya bağladı”
Ne oldu? Yani az gösterdi size. Hem rüyada az gösterdi, hem o insanlar kendi gözleriyle az gördüler. Üç kat düşmanı iki kat gördüler.
“innehû alîmun bizâtis sudûr”
(8/ Enfal 17 )
“ve innallahe semiun alim”
“Allah-u Teala elbette işitir ve bilir”
(8/ Enfal 43 )
“Ve iz yurîkumûhum izil tegaytum fî ağyunikum galîlen”
“karşılaştığınız zaman da sizin başgözünüzle onları az gösterdi size” Rüyadakine uygun olarak. Peki
“ve yugallilukum fî ağyunihim”
“Sizi de onların gözünde az gösteriyor”
Şey yapmıyor Allah-u Teala, yani karşı tarafa da haksızlık yapmıyor, kafir olmasına rağmen.
“liyagdıyallâhu emran kâne mef’ûlâ”
“O karar verilmiş olan işi Cenab-ı Hakk tamamlasın diye böyle yapmıştır.”
Çünkü müslümanlara bir zafer sözü vermişti.
“ve ilallâhi turceul umûr”
“İşler Cenab-ı Hakk’a döner”
Burada da bakın on kattan iki kata düşüyor Cenab-ı Hakk ve diyor ki,
(8/ Enfal 66 )
“El âne haffefallâhu ankum”
“Allah-u Teala şimdi sizden görevi hafifletmiştir.”
“ve alime enne fîkum dağfen”
“Sizde bir zayıflık olduğunu bildi “ Onun ayrıntısını da oradan okuduk mu? Ondan sonra
“fein yekum minkum mietun sâbiratun yağlibû mieteyn”
“Şimdi bundan sonra sizden yüz kişi sabreden olursa ikiyüz kişiyi”
artık bire on yok, bire iki. Şimdi neden iki kat gösterdiği de ortaya çıktı değil mi? Evet.
“yağlibû elfeyni biiznillâh”
“Allah’ın izniyle bin kişi ikibin kişiyi mağlup eder” Evet yüz kişi iki yüz kişiyi, bin kişi iki bin kişiyi.
“vallâhu meas sâbirîn”
“Allah sabredenlerle beraberdir.”
“Mâ kâne linebiyyin ey yekûne lehû esrâ”
Şimdi burada şeyi anlatıyor. Zayıflığının da örneğini veriyor müslümanların. Diyor ki,
(8/ Enfal 67 )
“Mâ kâne linebiyyin ey yekûne lehû esrâ”
“Hemen esirler aldılar o heyecanla” Ellerine bir esir geçirdiler.
“hattâ yushıne fil ard”
“Savaş meydanında düşmanını tamamen ezmeden hiçbir nebinin esir almaya hakkı yoktur”
Ne yapıyorsun, bu acelecilik ne demiş olmuyor mu Cenab-ı Hakk? Bu gevşeklik ne? Bize Bedir savaşı böyle mi anlatılıyor? İşte Allah’ın ayetleri bunlar.
“turîdûne aradad dunyâ”
” Dünyalık istiyorsunuz” Dünya malı istiyorsunuz.
“vallâhu yurîdul âhırah”
“Ama Allah ahireti istiyor”
“vallâhu azîzun hakîm”
“Allah Azîz ve Hakîmdir, Allah güçlüdür ve doğru karar verir” Bakın burada ne diyor?
(8/ Enfal 68 )
“Lev lâ kitâbun minallâhi sebeg”
“Daha önce Allah’tan geçen bir yazı olmasaydı”
Yani Rum suresinde, Mekke’de inen Rum suresinde üç yılla dokuz yıl arasında Rumlar galip gelecek, o gün siz de zafere kavuşacaksınız Allah’ın yardımıyla diye Allah bir söz vermeseydi önceden. Vermeseydi ne olurdu?
“lemessekum fîmâ ehaztum azâbun azîm”
“Aldığınız bu şeyden dolayı size büyük bir azap dokunacaktı”
İşte bakın Allah daha önce verdiği söz gerçekleşsin diye neler yaptı? Müslümanların gözünde az gösterdi mi düşmanı? Rasulullah’ın rüyasında az gösterdi mi? Ve yaptıkları yanlışları da Kur’an’ı Kerim’e koydu mu? Bunu da hem Rasulullah hem müslümanlar için büyük bir günah saydı mı? Öyle küçük günah, zelle melle değil. Çünkü maalesef İslamı anlattığı iddia edilen kitaplarda nebilerin ismetinden söz edilir. Masum. Ya benim gibi günaha açık olan biri korunmuş birini nasıl örnek alacak? Öyle bir nebi örneği gösteriyorlar ki, kalenin içerisinde korunmuş, ben de kalenin dışında oklara hedefim. Bana diyorlar ki o nebiyi örnek al. Ben orada olsan zaten örnek almama gerek yok ki. Beni de oraya koyun. E sende ismet sıfatı yok onda var. Ben nasıl örnek alacağım? Varmıymış ismet sıfatı nebilerde. E peki efendim Allah-u Teala ezelden herşeyi biliyor. Oooo. Peki şu anda ne iş yapıyor Cenab-ı Hakk? Hiçbir işi yok. Çünkü herşeyi ezelden karara bağlamış, şu anda ne iş yapıyor? Allah-u Teala’nın kendisi demiyor mu,
(55/ Rahman 29)
“kulle yevmin huve fî şeé’n”
Allah zamandan mekandan münezzehtir. İyi, yok de de bari herşey bitsin. Ya nerden çıkarıyorsunuz bunu Allah aşkına ya! Bir felsefe yapıyorlar, Kur’an’ı o felsefeye uyduruyorlar. Halbuki Allah-u Teala ne diyor?
(6/ Enam 103)
“Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr”
“Basiret sahipleri onları kavrayamaz, gözler onu göremez, ama o gözleri kavrar”
“ve huvel lâtîful habîr”
“o zaman latif ve habir olur”
O zaman Allah’ın ne emrettiğine bakın siz, kafanızda, kendi hayalinizde bir Allah tanımı yapmayın.
(42/ Şura 11)
“Leyse kemislihî şey ün”
“O’nun gibi hiçbirşey yoktur”
Siz ne kadar zihninize bir tanrı şekillendirmeye çalışırsanız çalışın Allah o değildir, onun dışındadır. O zaman uğraşmayın, Allah’ın ayetlerine uyun. Ama öyle mi yapılıyor? Efendim hesaplarına gelmeyen ayet… çünkü orada bir müteşabih mana vermişler. Müteşabih de anlaşılmaz demişler. Hesaplarına gelmeyen ayetleri bu müteşabih demişler. Niye? Çünkü kendi kafalarındaki tanrı anlayışına ters düşüyor. Ondan sonra öyle bir din ortaya çıkıyor ki, Allah’ın dininin tamamen dışında bir şey ve en üzücü olan da şu kitabı (Kur’an’ı Kerim’i göstererek) o dine alet etmeleridir. Yani ayetler arasındaki bağlantıları koparıyorsunuz, Arapça bakımından da çok ciddi yanlışlar yapıyorsunuz. E şimdi Rasulullah SAV burada ve bütün müslümanlar ciddi bir günah işlemişler. Peki işlenen günah, ben günah işledim ya Rabbi beni affet demekle oluyor mu? Olmaz. Sen şimdi git bir adamın camını kır, ondan sonra git akşama kadar tevbe et. Önce o camı taktırırsın, bir cam parası daha verirsin üzerine, ondan sonra tevbe edersin. Onun için Allah-u Teala, orada, Bedir’de müslümanların Mekke’ye girmelerini istiyordu. Çünkü ne diyordu?
(8/ Enfal 7 )
“Ve iz yeıdukumullâhu ıhdet tâifeteyni ennehâ lekum” Yani
“Allah bu iki gruptan birisini size daha önceden vadetmişti, siz onlardan güçsüz olanı istiyordunuz, Allah da güçlü olanla karşılaşmanızı istiyordu ki, o kafirlerin kökünü kessin”
Yani Mekke’den onları çıkarsın. Çünkü onlar seni çıkardılar Mekke’den, onlar seni çıkardıkları için onların suçuna uygun ceza onların Mekke’den çıkarılmasıdır. Cezalandırılmaları lazım. İsra 76’da Allah bu kanunu açıklıyor. Ondan sonra, ee müslümanlar kurala uymadıkları için Allah-u Teala’nın bu iradesi yerine gelmedi. Bizim kelam kitaplarında Allah birşeyi irade eder de olmaması mümkün mü? Diye atıyorlar böyle. O kadar duygusal cümleler ki adamın gözleri yaşarıyor, ama gerçeğe aykırı. Ondan sonra Allah-u Teala ne zamanki Mekke’yi fethetme imkanı ortaya çıktı, Hudeybiye’de, indirdiği ayette ne dedi?
(48/ Fetih 1 -2)
“İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ”
“Liyağfira lekallâhu mâ tegaddeme min zembike”
“Allah işte o… önünü tamamen açtı, yani Mekke’nin fethinin önünü tamamen açtı ki, önceki günahlarını affetsin” diyor.
Ne zamanki Rasulullah Mekke’yi fethetti, yani o kırdığı camı taktı, ne zaman ki Rasulullah Mekke’yi fethetti, işte o zaman,
(110/ Nasr 1-3)
“İzâ câe nasrullâhi vel feth”
“Allah’ın yardımı gelir de fetih müyesser olursa”
“Veraeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ”
“insanların öbek öbek Allah’ın dinine girdiğini de görürsen”
Çünkü artık Mekke’nin fethedilmesinin müthiş bir etkisi var insanlar üzerinde, artık öbek öbek giriyorlar.
“Fesebbıh bihamdi rabbike”
“Allah’ın herşeyi güzel yapması sebebiyle ona boyun eğ”
“vestağfirhu”
“O zaman istiğfar et”
Çünkü önce döktüğünü temizlersin, ondan sonra affedersin diyeceksin. Öyle şey yok. Bakın Allah’ın Rasulü bile böyle. İşte bu Rasul bana örnek olur. Bu Rasul herkese örnek olur. O zaman ben de şunu yaparım, Allah-u Teala söz vermiş olmasına rağmen koyduğu kurala aykırı iş yapıldığı zaman o işe başarı vermiyor. Her iş kendi kuralına göre yapılmalıdır. Burada bunların dağılma emarelerini görünce daha önce on katına galip gelirsiniz demesine rağmen iki kat göstermiştir gözlerinde. Çünkü biraz fazla gösterseydi dağılacaklardı, onu da Kur’an’ı Kerim’e yazmış. Bu ayetler boşuna mı yazılmış? Boşuna mı inmiş? Kimin ne işine yarıyor? E birleştirmediğin zaman hiçbir işe yaramaz. Dersin başında söylediğim gibi mutfağa istediğin kadar yiyecek doldur. Pişirecek bir adam yoksa, ne işe yarar? Ama bizde öyle değil ki. Yani Kur’an ayetleri hiç birleştirilmez. E birleştirmezsen hiçbir işe yaramaz. Telefonunuzda on tane rakam var sıfırla beraber, onları belli bir usulde dizmezseniz dünyanın hiçbir telefonuna telefon açamazsınız. Ama sıralamayı doğru yaparsanız bir milyar, belki daha fazla telefona ulaşabilirsiniz onunla. Yeter ki sıralamayı doğru yapın. E işte siz de Kur’an’ı Kerim’deki ayetleri tek tek alırsanız hikmete ulaşamazsınız. İşte müslümanlar hikmetsiz kalmıştır. Hikmet problemlere çözüm bulmak demektir.
Şimdi bu hafta gene bir arkadaşımız bizim o tarzan benzetmesine, sünnete uymazsanız tarzan gibi yaşarsınız benzetmesine epeyce -daha önce de söylemişti- birşeyler söylemiş. Bu arkadaşlar kendilerine daha önce de söyledim. Müslümanların hangi problemini çözdünüz? Çözdüğünüz bir problemi gösterin de ben de bir öğreneyim.
Bir; kendi sisteminizi dayadığınız daha ayetin manasını vermekten acizsiniz.
İki; tutuyorsunuz iki rakamı yanyana koyarak oradan bir şey çıkarmak istiyorsunuz, yok on dokuzla yetmiş dördü, bin dokuzyüz yetmiş dört. Dünyada böyle bir şey var mı? Hangi alemde yaşıyorsunuz?
Üç; ya kardeşim, hikmet denen bir şey var, hikmet. Allah kitabı ve hikmeti bütün nebilere vermiştir, bu hikmet nedir? Tek kelime söyleyebiliyor musunuz? Hadi buyurun bütün bunları açıklayın ondan sonra ben de sizi dinleyeyim. Ya niye bu insanlar hep duygusal, duygusal, duygusal. Ne zaman akıllanacak hayret ediyorum ben. Ya duygusallıkla nereye kadar? Rasulullah SAV öyle sekiz on sene boş durdu, sadece bizim hafızlar gibi gitti şeyde Kur’an okudu öyle mi? Zaten bu ayetlere verilen mealler, hepsine verilen mealler evlere şenliktir. Peki Allah yardımcımız olsun. Bir ara veriyoruz.