Bismillahirrahmanirrahim. Tabi bu İsa As’ın tekrar geleceği konusu Rasulullah SAV’e mal edilen hadislerle ortaya konmuş. Biliyorsunuz hadisler Rasulullah’tan çok sonra yazılmaya başlanmıştır. Az önce Buhari’den nakilde bulunduk. Buhari’nin doğumu 205’tir. Rasulullah’ın 10 yılında vefat ettiğini düşünürseniz vefatından 195 sene sonra doğmuş bir kişidir. Ve o hadisteki rivayet sayısına da bakabilirsek eğer…..
(Vakıf görevlilerine hitaben) Getir bir saysın bakalım kaç tane ravi var orada. Ravilerini sayıyor mu orada? Sadece Ebu Hureyre mi diyor? Başka ? Ha, yazmıyor.
Mesela üç tane raviden, dört tane, beş tane… Beş kişi olduğunu farz edin. Rasulullah SAV hayatında ondan duymuş, (Ebu Hureyre yaşlı bir insandı, yani çocuk değildi.) Ebu Hureyre’den duyan kişi… en az Ebu Hureyre’den sonra… mesela 220 yılında yazıldığını düşünürseniz hadislerin, o arada beş tane ravi koyacak olsanız, her birine 45… Ebu Hureyre Rasulullah’tan 45 sene sonra vefat etmemiştir, o daha kısa bir süre içerisinde vefat etmiştir, yirmi sene sonra diyelim, o zaman diğerlerine kalan süre elli seneden fazla ediyor. Şimdi, birisi on beş yaşında Ebu Hureyre’den duysa altmış beş yaşındayken bir başka on beş yaşındaki kişiye söylemesi lazım, o da altmış beş yaşındayken bir başka on beş yaşındaki…. En sağlam ravi zincirinin olması, mantıken mümkün değildir, olacak şey değil. Dolayısıyla hadislerin doğruluğunu Kur’an’ı Kerim’le test etmek gerekir. Hadisin doğruluğu Kur’an’ı Kerim’le test etmek için de Kur’an’ı Kerim’in koyduğu yönteme başvurmak icap eder, o yöntem tümüyle de terk edildiği için her şey birbirine karışmış, işte görüyorsunuz, yeni yeni inanç sistemleri ortaya çıkmıştır.
Ve bakın mesela Bakara suresinin son ayetini her akşam okuruz. Açın bakalım Bakara suresinin son ayetini, Bakara 286, bak şimdi burada diyor ki Allah-u Teala, mealden okuyacağım, Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Yani gücü ne kadar şeye yetiyorsa o kadarla sorumlu tutar. Tamam, güzel. Bu Allah’ın kanunu. Herkesin kazandığı hayır kendine, yapacağı şer de kendinedir. Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz bizden öncekilere de yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Peki şimdi ne dedi yukarıda ayette? Allah herkese ancak gücünün yettiği ölçüde yükler. E bu bizden öncekiler için geçerli kanun değil mi? Herkese dediğine göre. Arkasından da bak diyor ki, Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Nereden çıktı onlara yüklenen ağır yük? Ey Rabbimiz bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. E ne oldu? Ağır yükle, gücünün yetmediği yük arasında ne fark var yani? Bak dikkat ediyor musunuz, ayetler anlamsızlaşmış. Sanki gereksiz cümleler var orada.
Şimdi burada şöyle bir şey var. “rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ” “ya Rabbi bizden öncekilere yüklediğin ısrı bize yükleme” Isr ne? Onu Ali İmran 81. Ayette Allah-u Teala, “daha sonra gelecek nebiye inanma görevi” olarak tanımlıyor. Bu konuda derslerimiz var, fazla vakit almaması için şey yapmıyorum, daha sonra geleceğiz. Ve Araf suresinin 157. Ayetinde Allah-u Teala, Rasulullah SAV’in ısr yükünü kaldıracağından bahsediyor. Çünkü daha sonra gelen nebi Muhammed SAV olduğu için Yahudilerin, Hıristiyanların ona inanma görevi var. İmanın şartlarından bir tanesi de, gelecek nebiye inanma.
Onun için isterseniz onu okuyalım. 169. Sayfa, burada Allah-u Teala şöyle diyor, “Ellezîne yettebiûner rasûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehû mektûben ındehum fit tevrâti vel incîl” “Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları bu ümmi nebiye uyanlar” “yeé’muruhum bil mağrûfi ve yenhâhum anil munker” “Onlara iyiliği emreder, onları kötülükten engeller, yasaklar” “ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâis” “Temiz şeyleri onlara helal kılar ve pis şeyleri onlara yasaklar” Bak nebi-rasul diyor, ümmi nebi-rasul, yukarıda öyle geçti ayet. “ve yedau anhum ısrahum” “Yahudi ve Hıristiyanların ısrını da kaldırır” Yani gelecek nebiye inanma görevini kaldırır, çünkü inandıkları zaman. Tamam mı? İşte bizim gelecek nebiye inanma görevimiz olmadığını söyleyen ayettir Bakara suresinin 286. Ayeti. “rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran” “Ya Rabbi bize ısrı yükleme” “kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ” “bizden öncekilerine yüklediğin gibi”
Onu da görelim, bizden öncekilerine nasıl yüklemiş Allah o ısr’ı. Bakın Kur’an’ı Kur’an’la açıkladığınız zaman neler ortaya çıkıyor. Ali İmran 81’i açalım lütfen, 59. Sayfa. Şimdi yüklenen göreve bakın. “Ve iz ehazallâhu mîsâgan nebiyyîn” “Allah nebilerden kesin söz aldı” “lemâ âteytukum min kitâbin ve hıkmeh” “Size bir kitap ve hikmet veririm de” İsa As’a kitap ve hikmet verdi mi? Musa As’a verdi mi? Hepsine verdi, vermediği yok zaten. “summe câekum rasûlun” “Sonra bir rasul gelir” “musaddigun limâ meakum” “Sizinle beraber olanı tasdik eden” Rasulullah tasdik ediyor mu Tevrat’ı, İncil’i? Ediyor. “letué’minunne bihî ve letensurunneh” “Ona mutlaka inanacak ve yardımcı olacaksınız” “gâle eagrartum” “dedi ki kabul ettiniz mi” “ve ehaztum alâ zâlikum ısrî” “Benim ısrımı aldınız mı buna” Bak ısr‘ımı. Yani yükümü yüklendiniz mi demiş oluyor değil mi? Ne yükü bu? Gelecek nebiye inanma yükü.
Peki şimdi siz İsa gelecek, mehdi gelecek diye saçma sapan şeyleri insanlara iman diye dayatırsanız ısr’a doğru mana verebilir misiniz? Ben şahsen hiçbir tefsirde, mealde bu manayı görmedim. Sen nereden çıkardın diye soracaksınız. Benim şeyime gerek yok ki, o metoda girdiğiniz zaman, Kur’an’ın Kur’an’la açıklanması metoduna girdiğin zaman kendiliğinden ortaya çıkıyor, sen hiç uğraşmıyorsun ki. Allah-u Teala’nın kendisi açıklıyor.
Şimdi görüyor musunuz oynanan oyunun büyüklüğünü? Elinize ilim olarak geliyor bunlar. Şimdi Yahudilerin İsa As’a ve Muhammed SAV’e inanma görevleri var mı ayeti kerimelere göre? Peki Hıristiyanların kime inanma görevi var? Muhammed SAV’e inanma görevleri var. Bu kendi kitaplarının da emri, zaten Araf 157’de gördük. Şimdi onlar kendi toplumlarına gelecek nebiye inanma görevini anlatmak mecburiyetindeler zaten, bir imanın şartı o. Şimdi, bunlar Muhammed SAV’e insanlar inanmasın diye bir İsa figürü oluşturmuşlar kendi kafalarında, İsa gelecek. Mesih gelecek. Şimdi Yahudiler Mesih kelimesini kullanıyor niye? Çünkü İsa As’ın vasfı ya Mesih. Onların o mesihe inanmaları gerekiyor. Bu Mesih kelimesi Hıristiyanların da hesabına geliyor, İsa’nın vasfı olduğu için. Bu defa Hıristiyan ve Yahudiler bu Mesih gelecek konusunda ittifak edebiliyorlar kendi halklarını da kandırabiliyorlar yani bu şekilde. Niye? Muhammed SAV’e inanmamaları için. Hadi onları anladık ta Müslümanların derdi ne? Siz neye dayanarak böyle bir inanç oluşturuyorsunuz? Bakın az önce Said Havva’nın akaid kitabı diye tercüme edilen kitabında, inanmayan kafir olur ifadesini okuduk değil mi? Problemin büyüklüğünü görüyor musunuz?
Şimdi gelelim mesela bugün, bakın şimdi Fethullah Hoca… (Vakıf görevlilerine hitaben) Power Point’i açalım. Fethullah Hoca’nın yanlışlarıyla mücadelemizin tarihi çok eskidir, biz yeni değiliz, bunu herkes çok iyi bilir. Sadece onunla değil ki, işte görüyorsunuz ulemayla da mücadele ediyoruz, tarikatlarla da, cemaatlerle…Tek hedefimiz, bu insanlar ölmeden Allah’ın emirlerine gelsinler, ahrette sıkıntı çekmesinler, onların iyiliği başka bir şey değil. Bize karşı ne kadar yanlış davrandıklarını hepiniz biliyorsunuz.
Şimdi bakın Fethullah Hoca Zaman gazetesine yazdığı bir yazıda ne diyor? Orada görüyorsunuz değil mi? Hiç kimse ben mesihim diyemez, çünkü Mesih gelmiş içimizden ayrılmış ve gitmiştir. Peygamber olarak gitmiştir, birinin kalkıp da mesihim demesi peygamberlik iddiası olur, dolayısıyla da küfürdür. Tamam mı? Tamam. Yanlış var mı? Gayet doğru bir şey. Bir kimse mehdiyim iddiasıyla ortalıkta dolaşıyorsa o kimse de dalalete sürüklenmiş bir zavallıdır, bir Müslümanın o tür iddiaları kabul etmesi mümkün değildir. Tamam, gayet düzgün bir şey, güzel bir şey. Ondan sonra diyor ki, bunu söyleyen kişi, evet Hz Mesih’in bir şahsı manevi olarak inmesini çok uzak görmüyorum. Olabilir. O ruh, o mana inebilir, buna kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur. E az önce sen, küfürdür dedin, bu ne oldu? Bunu bir videosunda, sohbetinde söylüyor, şimdi onu dinleyelim.
………
Evet, şimdi burada şahs-ı manevi kelimesi de Hıristiyanların kullandığı bir kelimedir. Yani bugünkü Katolik kilisesinin kullandığı bir kelimedir. Aynı şey değil, ama anlamını şimdi göreceğiz orada. Şimdi, diyor ki, bu bedenin başı mesihtir. Kim? Katolik kilisesi din ve ahlak ilkeleri. Bu Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri kitabını ben kilisenin İstanbul Başkonsolosluğundan istetmiştim. Bundan önceki Papa 2. Jan Paul’ün papalığı sırasında yazılmış, bundan önceki papanın başkanlığında bir heyet tarafından yazılmıştır, yani Katolik Kilisesinin asla itiraz edemeyeceği bir kitap. Şimdi onun 286. Sayfasında şu ifadeler var. Diyor ki, Mesih kilise denen bedenin başıdır. Bak şimdi, bir kişi tarafından temsil edilir dedi şahs-ı manevi değil mi? Bak, başı Mesih. Ondan sonra nedir? Kilise mesihle birdir, azizler bu birliği çok şiddetli hissederler. Sadece Hıristiyan değil bizzat mesihin kendisi olduğumuz için şükredelim. Mesih. Bir cemaat tarafından dedi ya, her biri birer Mesih oluyor. Bu Katolik kilisesinin sözüdür. Kurtarıcımız üzerine aldığı kiliseyle aynı ve tek kişi olarak görünmüştür. Şahs-ı manevi olduğunu söylüyor mu burada? Kısacası baş ve üyeler tek ve aynı mistik kişidir. Mistik kişi, şahs-ı manevi değil mi? Evet.
Şimdi biliyorsunuz Fethullah Gülen’in Papaya, 6. Paul’a elden verdiği bir mektup var, elden verdiği mektup var. Bu da Zaman gazetesinde yayınlanmıştı, 1998’de. Orada şöyle bir şey diyor. Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan dinler arası diyalog için papalık konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu papalık konseyi misyonu kelimesini unutmayın. Misyon ve misyoner, o misyonu yerine getiren kişiye misyoner derler. Tamam mı? Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde, hatta biraz cüretle bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik. Yardımları sunmak için oraya gelmişler.
Peki şimdi, Katolik Kilisesi Din ve Ahlak ilkeleri misyonu nasıl tanımlıyor? Sizin misyonunuzun bir parçası dediler ya, yani o görüştüğü kişinin kitabından şey yapıyorum tamam mı? Misyonun son amacı baba ile oğul arasında sevgi ruhunda mevcut bulunan birliğe insanların katılmasını sağlamaktır. Şimdi Anadolu topraklarını Müslümanlar aldı. Buradan bu toprakları savaşla alamadılar, insanların inançlarını değiştirerek hakimiyeti elde etmiş olacaklar, bunu unutmayın. Buna Hıristiyanlar inkültürasyon derler. Fazla vakit almasın diye onunla ilgili yazıları çıkardım buradan. Misyonerlik çabası sabır ister, bak misyon yerine getiren kişiye misyoner denir. Yani bu kelimenin anlamı odur, başka bir manası yoktur yani. O misyonu yerine getirene misyoner denir. Halkları, grupları, kişileri ilgilendiren konularda kilise onlara ancak aşamalar olarak ulaşmakta. Dikkat edin bakın, yani İslam inancının bugün değil ta tarihten beri nasıl değiştirildiğini, alt yapının nasıl hazırlandığını görüyorsunuz değil mi? Böyle bir ortamda Müslüman ancak Hıristiyanların payandası olur başka bir şey olmaz. Halkları, grupları, kişileri ilgilendiren konularda kilise olarak ancak açıklamalı olarak ulaşmakta ve nüfuz etmekte, onları tam Katolikliğe almaktadır. Aşamalı olarak insanları Katolikliğe alıyor. Bu da Katolik kilisesi din ve ahlak ilkeleri.
Evet şimdi, yapıyı görüyorsunuz. İnkültürasyon, yani Müslüman olmayan grupların zihinlerinin Hıristiyanlığa hazırlanması ve savaşsız bir şekilde bir ülkeyi fethetme gayreti bu noktalara kadar gelmiştir. Bunu bugün Fethullah Gülen cemaatine mal etmek yanlıştır, onun için ben baştan aldım. Ta eskilere kadar gidin. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinin Hasan-ı Basri maddesine baktım dün gece, Hasan-ı Basri tabiin ulemasından, onun böyle bir şey söylediğine inanmıyorum ama, böyle yazıyor, Hasan-ı Basri diyor ki, İsa gelecektir, geldiği zaman herkes ona inanacaktır. Ta baştan şey yapılmış, dikkat ediyor musunuz?
Yani şimdi size her defasında söylüyorum. Bakın Allah-u Teala diyor ki, “feemma bi niğmeti rabbike fehaddis” “Rabbinin nimetini söyle” diyor. Şimdi, Allah’a çok şükür Cenab-ı Hakk Kur’an’ı Kerim’i Kur’an’la açıklayarak Allah’ın açıklamalarına ulaşma ve Rasulullah’ın sünnetini Kur’an’ın içerisinde bulma nimetini bize nasip etti çok şükürler olsun. Bugün İslam Aleminde bir başka grupta bu yok. Keşke olsa, çok isteriz, herkeste olsun isteriz. Süleymaniye Vakfı gibi bin tane olsa, o zaman siz gelişmeyi görün. Ne muhteşem olur, ama maalesef ikincisi yok. Yani böyle ekip çalışması ve kendisi ferdi olarak buradaki çalışmalara gönül veren, kafasıyla buna destek verenler var da, ekip olarak yok. Halbuki başka ekipler oluşmalı, yani bu iş ferdi olacak bir şey değil. Çok şükürler olsun bu metedolojiyle din ve bilimi de birleştirmek nasip oldu. Aynı metodla her iki tarafı da birlikte ortaya koymak da nasip oldu.
Şimdi gelin, işte Fethullah Gülen’e ben bunu söyledim, şu anda da gene onlara tekrar aynı daveti yapıyorum. Gelin Kur’an’ı Kerim merkezinde birleşelim. Gelin Kur’an’ın anlattığı dini insanlara anlatalım. Gelin Hıristiyanlığı da, Yahudiliği de, bütün insanları da ve Müslümanları da kurtaralım bu hurafe bataklığından.
….
Hoca: Yani şimdi insanların ne dediği değil, biz insanları doğrulara çağırıyoruz, gelir ya da gelmezler, hedefimiz bu. Şimdi ben size gene tekrar ediyorum, lütfen imkanlarımızı birleştirelim. Ben şuna kesin inanıyorum, dünyada bugün insanlığın yüz yüze geldiği problemlerin hemen tamamının çözümünü Allah’ın izniyle sunacak duruma geldik, çok şükürler olsun. Ha dinleyen yok! O da normal. İsa As, o kadar mucizesine rağmen, aynı devirde yaşayan Zekeriya ve Yahya As’a rağmen dinlenmediğine göre biz de dinlemeyebiliriz… Biz gene çok iyi dinleniyoruz yani. Allah’a şükür bak salon dolu. İsa As’a on iki kişi ancak inanmış. Bir de internetleri üzerinden dinleyen dünya kadar insan var Allah razı olsun, bu konuyu kavramış olan insanlar var, gelin gücümüzü birleştirelim, evet Fethullah Hoca’ya da bu çağrımı yapıyorum, gelin gücümüzü birleştirelim, bu çağrıyı siyasi iktidara da yapıyorum, o zaman göreceksiniz bakın. Ya bugün bir müslümanın gayr-i müslimden çözüm beklemesi kadar utandırıcı bir şey olamaz. Biz bütün dünyaya çözüm sunacak durumdayız. Sunmak zorundayız. Ama bu yapıdaki Müslümanların çözüm sunması mümkün değil çünkü kendileri problem, çözüm sunacak Müslümanların kendileri problem olmuş, nasıl sunabilirler, gelin Allah-u Teala bu metodu nasip etti, bunu uygulayalım. Ben bunu Fethullah Hoca’ya uzun uzun anlattım, size daha önce söyledim, bu konuda çalışacağımıza dair bir mutabakat metni de yaptık. Size de söylüyorum, yani bu insanları atmak, reddetmek falan filan değil, önemli olan insanların içindeki yanlışları atmaktır. İnsanın kendisi öldürülmez, insanın içindeki yanlışlar öldürülür, yapmamız gereken o, o insanı tekrar ihya etmek ve arzu ettiği güzel hedefe doğru yönlendirmek, hep beraber bu problemi çözelim.