Elhamdü lillahi Rabbil Alemin, vel akibetü lil muttakin. Vessalatu vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Ali İmran suresinin 51. Ayetinden itibaren okuyacağız. Ayetler arasında İsa As’ın göğe yükseltilmesiyle ilgili bir ifade var, dolayısıyla İsa As’ın tekrar geleceğine dair inanış, bu inancın tarihte ve bugünlerde ortaya çıkarmış olduğu sıkıntılar ve Kur’an’dan uzaklaşmanın Müslümanları ne hale getirdiği, Kur’an’dan uzaklaşmanın ilim haline geldiği konusunda bir ders yapmış olacağız. Bugün bir de şahs-ı manevi olarak İsa gelmiştir diye bir iddia var biliyorsunuz, onun üzerinde de duracağız inşallah.
Ali İmran suresinin 51. Ayetinde kalmıştık. İsa As’ın konuşmasını veriyor ayeti kerime. İsa As diyor ki, “İnnallâhe rabbî ve rabbukum fağbudûhu” “Allah benim de sizin de Rabbinizdir, O’na kulluk edin” Bu sözü Yahudilere söylüyor.
Şimdi olayın önemini anlamaya çalışalım. İsa As’dan önce Yahudilere Peygamber olarak gelen kimdi? Zekeriya As vardı değil mi? İsa As’ın annesi Zekeriya As’ın gözetiminde büyütülmedi mi? Peki o arada bir nebi daha geldi, kimdi o? Yahya As. Bakın aynı topluma Zekeriya As geliyor, Yahya As geliyor, arkasından İsa As geliyor ve bunların üçü aynı anda yaşayan insanlar. Şimdi böyle bir toplumda… bir de o toplum, İsrailoğulları, ellerinde Tevrat var ve kendilerini dünyanın en dindar topluluğu olarak görüyorlar, bugün de öyle görüyorlar. Bir de kendilerini seçilmiş bir kavim olarak görüyorlar değil mi? Gerçekten de İbrahim As’ın soyundan gelen insanlar onlar. Yani İbrahim As’ın oğlu İshak As’ın torunları bunlar. Yakup As’ın on iki oğlundan gelen, Yakup As İshak As’ın oğlu, onun on iki oğlundan gelen İsrailoğulları. Yakup As’ın lakabı İsrail, İsrailoğulları dediğimiz zaman Yakup As’ın oğulları demektir. Şimdi soyuna baktığınız zaman son derece temiz ve saygın bir soy. Çok sayıda rasulün gelmiş olduğu ve İsa As geldiği zaman da Zekeriya As’ın, Yahya As’ın nebilik yaptığı, yani aynı çağda kendi çağdaşları olarak bulunan kişiler. İsa As da Yahya As’dan sonra nebi olarak geliyor. Ve İsa As’ın doğuşunun mucize olduğunu gördük. Onları neye çağırıyor?
Diyor ki, “Allah benim de sizin de Rabbinizdir. Ona kulluk edin.” Bu zaten bütün nebilerin ortak davetidir. “hâzâ sırâtun mustegîm” “Bu doğru yoldur” Şimdi o topluluğun tümüyle İsa As’a inanmasından başka beklenti olur mu? Herkes ona inanması lazım değil mi? Ayrıca da mucizeler gösteriyor, geçen hafta görmüştük. Ölüleri diriltme, kuş heykeli yaparak üflediği zaman canlanması, anadan doğma kör ve alaca hastalığı olan kişilerin iyileşmesi, yediklerini haber vermesi, evlerinde bulunanı haber vermesi…
Şimdi böyle kişilerin önünde biliyorsunuz kuyruklar oluşur. Yani şimdi düşünün ki, bir yerde bir adam var ölüleri diriltiyor, onun yanına milyonlarca insan ziyarete gelir değil mi? İşte bu hastalıkları iyileştiriyor. Evinizde biriktirdiğiniz, yediğiniz şeyleri söylüyor. Son derece ilginç, insanların ilgisini çeken… yok efendim heykele üflüyor canlanıyor. Yani bugün olsa televizyonlar her gün birkaç tane haber verirler ondan. Son derece ilginç. Şimdi bu kadar ilginç şeyler neden insanları inanmaya zorlamıyor? Mesele şu? İnsanlar gerçekleri bilmediğinden değil, gerçekler hesaplarına gelmediğinden inanmazlar. Yoksa Allah-u Teala haşa, zalim değildir.
İşte bakın böyle bir nebiye inanmıyorlar. Bakın ayeti okuyorum. “Felemmâ ahasse îsâ minhumul kufra” “İsa onlardan kafirliği hissetti” Baktı ki bunlar hiç inanmak istemiyorlar. İsa As’ı görmek istemiyorlar. “gâle men ensârî ilallâh” “Dedi ki, Allah yolunda bana yardım edecek olanlar kim?” “gâlel havâriyyûne nahnu ensârullâh” “Havariler dediler ki Allah yolunda sana yardım edecek olanlar bizleriz”
İşte bunların sayısının on iki olduğu biliyorsunuz rivayet ediliyor, bugün on bir tane havari kabul ediliyor, on ikincisi de burada olmayan Pavlus sayılıyor.
“Âmennâ billâh” “Biz Allah’a inandık dediler” “veşhed biennâ muslimûn” “Şahit ol, biz teslim olduk”
Yani bu kadar şeye rağmen İsa As’a ancak havarilerin inanmış olması çok ilginçtir. Bu havarilerle ilgili çeşitli şeyler söylenir. Bir grup esnaf, çamaşırcı esnaf ya da balıkçı esnaf şeklinde değişik rivayetler var. Kim olursa olsun, yani olay bu. Ve orada İsa As’a asıl karşı çıkanlar da Yahudilerin hocaları. Niye? İktidarı ona kaptırmak istemiyorlar. Çünkü İsa As Allah’ın rasulü olursa önde onun olması lazım. Halbuki kendileri önderliği kimseye vermek istemiyorlar. İstediğiniz kadar gerçekleri söyleyin, hiçbir şey ifade etmiyor.
Şimdi havariler şöyle diyorlar. “Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte vettebağner rasûl” “Rabbimiz, senin indirdiğine biz inandık” Mesela geçen hafta Yahya da uzun uzun anlattı. İsa As üstelik onların üzerindeki o sıkıntılı durumları da kaldırıyor, yani yiyeceklerde bir sürü haramlar, Cenab-ı Hakk’ın emriyle İncil’i getiriyor, Tevrat’ı tasdik ediyor. Ne yaparsan yap. “Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte” “Ya Rabbi senin indirdiğine inandık” “vettebağner rasûl” “Bu rasule uyduk” “fektubnâ meaş şâhidîn” “Bizi şahitlerle beraber yaz” Yani eşhedü diyenlerden eyle. Yani eşhedu enna İsa rasulullah demiş oluyor. Ben şahitlik ediyorum ki İsa Allah’ın elçisidir.
“Ve mekerû ve mekerallâh” “İsa As’a oyunlar kurdular” Onlar İsa As’ı tuzağa düşürmek için çeşitli oyunlar yaptılar. Allah da oyun kurdu. “vallâhu hayrul mâkirîn” “En güzel oyunu Kur’an Allah-u Teala’dır” Yani onlar İsa As’ı tongaya düşürmek için oyunlar kurarken Cenab-ı Hakk da onu başarılı olması ve oyuna gelmemesi için oyun kurmuş oluyor.
Şimdi İsa As’ı biliyorsunuz öldürmeye kalkmışlardı. Öldürmeye kalkmalarıyla ilgili şey var, Nisa suresinin 157. Ayetini açarsak orada görürüz, 102. Sayfada. Şimdi Yahudiler diyor ki, “Ve gavlihim innâ gatelna el mesîha îsebne Meryem” Allah-u Teala Yahudileri lanetlemiş, rahmetinden uzaklaştırmış, dışlamış. Bunun sebeplerini anlatırken diyor ki, “bir de Meryem oğlu İsa’yı öldürdük demeleri sebebiyledir.” Eğer İsa As’ı öldürselerdi zaten Cenab-ı Hakk onlara çok ağır bir ceza verirdi. Ama öldüremediler. “innâ gatelnel mesîha îsebne Meryeme rasûlallâhi” “Allah’ın rasulü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük diyorlar” Bakın Allah’ın rasulü olduğunu bile bile bunu yaptıklarını söylüyorlar ve övünüyorlar bununla. “ve mâ gatelûhu ve mâ salebûhu” Yani “astık” diyorlar. Salebe asmak. Salib. Neye salib derler? Bugün haç dediğimiz şey salib. İsa As’ın çarmıha gerilme şekli, bu defa dini bir simge haline dönüştürülmüş, gerçekten çok ilginç yani. Halbuki İsa As ne öldürülmüştür, ne de asılmıştır.
“ve mâ gatelûhu ve mâ salebûhu” “Onu ne öldürdüler, ne de astılar” “ve lâkin şubbihe lehum” “Ama onlara o şekilde imiş gibi gösterildi” Yani öyle hissettiler. “ve innellezînahtelefû fîhi lefî şekkin minhu” “Bu konuda farklı görüşlerde olanlar tam bir şüphe içerisindedirler” “mâ lehum bihî min ılmin illettibâaz zann” “zanna uyma dışında ellerinde bir bilgi yoktur” “ve mâ gatelûhu yegînen” “öldürdüklerine dair kesin bir bilgileri yok ya da kesin olarak öldürmediler.” İkinci mana daha uygun. “kesin olarak öldürmediler” “Ber rafeahullâhu ileyhi” “Allah onu kendi katına yükseltti” “ve kânallâhu azîzen hakîmâ” “Allah güçlüdür ve doğru karar verir”
Şimdi, Ali İmran suresinin ilgili ayetine devam ediyoruz. Yani Ali İmran 55’e devam ediyoruz. “İz gâlallâhu” “Birgün Allah-u Teala dedi ki” “yâ îsâ innî muteveffîke” “Ben seni vefat ettireceğim” “ve râfiuke ileyye” “Kendi katıma yükselteceğim” “ve mutahhiruke minellezîne keferû” “Seni bu kafirlerden arındıracağım” Yani seni bu kafirlerden kurtaracağım. “ve câılullezînet tebeûke fevgallezîne keferû ilâ yevmil gıyâmeh” “kıyamet gününe kadar senin arkandan gidenleri kafirlerden daha üst konuma yükselteceğim” Tabi şu anda İsa As’ın arkasından gidenler bugün düzgün inancı olan müminlerdir. “Summe ileyye merciukum” “Sonra dönüşünüz banadır” “feahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn” “İhtilaf ettiğiniz görüş ayrılığına düştüğünüz konularda ben size bilgi vereceğim”
Şimdi, İsa As vefat etti. Daha önce burada dersler yapmıştık, hatırlayanlarınız vardır ama, tabi hiç yapılmamış gibi dersimizi yapmamız lazım. Vefat kelimesi, bakın “innî muteveffîke” “Ben seni vefat ettireceğim” diyor. Vefat kelimesi Türkçemizde hangi anlamda kullanılır? Ölmek manasında. Tamam. Ama Kur’an’ı Kerim’de uyku anlamında da kullanılır. Yani Kur’an’ı Kerim’de hem ölen için vefat etti denir, hem uyuyan için vefat etti denir.
Ben size ruh konusunu anlatırken bilgisayarı örnek veriyorum biliyorsunuz. İnsanın bedeni şu bilgisayarın elimle tuttuğum mekanik tarafı gibidir, insanın canı bilgisayarın elektriği gibidir, işte şu kablodan gelen elektrik gibidir can. İnsanın ruhu da bilgisayardaki yazılım ve bilgi gibidir. Mesela şimdi elimde bir USB var değil mi? Ben bu bilgisayarla çalışırken bunu buraya takıyorum, bunun bilgisi burada çıkıyor, orada çalışıyorum. Bilgisayarı kapattığım zaman bunu çekip çıkarıyorum, alıyorum. İşte bilgisayar ölürse… bilgisayar ölebilir de değil mi yani, elektrik aksamı bozulursa çalışmaz. İnsanın da canı çıktığı zaman elektrik aksamının bozulması gibidir yani. Bilgisayar öldüğü zaman da, ben bunu çekip çıkarttığım zaman bu bilgiler burada kalır değil mi? Bilgilere bir şey olmaz.
İşte aynen onun gibi Zümer suresinin 42. Ayetini anlayalım. 462. Sayfada. Diyor ki Allah-u Teala orada, “Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ” Şimdi bu nefis kelimesi de çok önemli. Nefis, vücudumuzun etten kemikten oluşan kısmı için de kullanılıyor, nefis, vücudumuza girmiş ruh için de kullanılıyor. Şimdi ben size… ayeti az önceki gösterdiğim şekilde anlayın. Yani siz bunu bir insan gibi düşünün, anlayabilmek için, bu ayeti anlamak gerçekten o kadar kolay değil. “Allah” diyor. Bakın şimdi bu da nefis olacak, bu da nefis olacak, ikisi de nefis. Çünkü vücuda ruh üflendikten sonra, o ruh bizim vücudumuzla öylesine eşleşiyor ki, artık başka bir yere girmesi mümkün değil. Ben bu USB’yi başka bilgisayara takarım ama vücudumuzdaki ruhun bir başka bedene gitme ihtimali yok, ondan dolayı nefis adını alıyor. Yani kendi vücudumuz da nefis, ruh da nefis. Onun için, “Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ” Yeteveffa… Teveffi çekip almak demektir, tamam mı, ben bunu buraya takıyorum. Enfüs, nefisler. Bu da nefis, bu da nefis tamam mı. Bak görebiliyor musunuz, bu da nefis, bu da nefis, ikisi de nefis. “Allâhu yeteveffel enfuse” “Allah nefisleri çeker alır” Şimdi çektik. “hîne mevtihâ” “Bu nefis öldüğü zaman” Bu nefis öldüğü zaman, bu nefsi çekip alıyor. Tamam mı? Bu nefis ölmüş. “velletî lem temut” “Eğer bu nefis ölmediyse” Ölmediyse gene çekip alıyor. “fî menâmihâ” “uykusunda” Biz bunu kapattığımız zaman bilgisayar uykuya yatıyor, biliyorsunuz içerisinde elektrik var. Elektriksiz değil, onun için bilgiler hiç kaybolmuyor değil mi? İşte diyor ki, tekrar ediyorum, şimdi bunu taktık, yani bunu ruh gibi düşünün, “Allah nefisleri çeker alır” Ne zaman? “hîne mevtihâ” “nefis öldüğü zaman” İki tane nefis var, birisini çekip alıyor, birisi ölüyor. İşte bu bilgisayar öldüğü zaman bunu çekip alıyoruz. Tamam mı? “velletî lem temut” “Ölmemişse eğer” “fî menâmihâ” “uykusundayken alıyor” “feyumsikulletî gadâ aleyhel mevt” “Ölüme karar verdiği kişinin nefsini tutar” Tekrar buraya gelmez. Şimdi bu bilgisayar ölmüş olsa benim bu USB’yi buna takmamın bir anlamı olur mu? Hiçbir şey olmaz değil mi? Hiçbir anlamı olmaz. Onun için, ölen kişinin vücuduna ruh tekrar geri gelmez. Ne zamana kadar geri gelmez, yeniden yaratılıncaya kadar. Bu konuda çok sayıda ayet var zaten, ama Tekvir suresindeki, “Ve izen nufûsu zuvvicet” (Tekvir suresi 7. Ayet 81/7) “Nefisler çiftleştiği zaman” Yani bu mesela ölmüş, bunu tamir ettiriyorsunuz, bütün bilgilerin de bunda olduğunu düşünün, takıyorsunuz. Şimdi bütün bilgiler burada olduğu için, yani ruhta olduğu için bütün bilgiler, işte Allah-u Teala o ruhu cennetine koyuyor. Mesela Yasin suresinde “Gîledhulil cenneh” (Yasin suresi 26. Ayet 36/26) denen, ruh gidiyor, başka bir şey değil, beden değil. Ya da Müminun suresinde (“Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu gâle) “rabbirciûn” diyen, bu ruhtur. “Ya Rabbi beni geri çevir” Niye? Bu USB, bu bilgisayar olmadan bir işe yarar mı? İşte o ruh da o beden olmadan insan olamaz. Tamam mı? Onun için diyor ki, “ya Rabbi beni geri çevir”, “Leallî ağmelu sâlihan fîmâ teraktu” Müminun 100. Ayette “terk ettiğim dünyada belki iyi bir şey yaparım” Ya da terk ettiğim vücutta belki iyi bir şey yaparım, diyor. Allah-u Teala ne diyor? “kellâ” “Hayır” “innehâ kelimetun huve gâiluhâ” “Onun söylediği boş bir sözdür” “ve min verâihim berzehun ilâ yevmi yub’asûn” “arkasında yeniden dirilecekleri güne kadar engel var” Yani bu bilgisayar ölmüş, bunun buraya takılması diye bir şey söz konusu olamaz. Tamam mı? Peki ölen kişi için ne olur? Diyor ki, “ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ” “Diğerini belli bir süreye kadar Allah-u Teala serbest bırakır” “inne fî zâlike leâyâtin ligavmin yetefekkerûn” “Tefekkür edenler için yani kafalarını iyice çalıştıranlar için bunda belgeler vardır” İşte onun için birkaç kere tekrarladım ki iyi anlaşılsın.
İşte “Ve izen nufûsu zuvvicet” “nefisler çiftleştiği zaman” İnsan vücudu yeniden yaratılıyor herkesin vücudu, herkesin ruhu gelip o nefse giriyor, işte o zaman “Ve izen nufûsu zuvvicet” nefisler eşleşmiş olur. O zaman “Alimet nefsun mâ ahdarat” “Herkes ne yapmış ne yapmamış iyice öğreniyor” (Tekvir suresi 14. Ayet 81/14)
Şimdi, madem vefat kelimesi hem uyku, hem ölüm anlamına geliyor değil mi? Acaba İsa As’ın vefatı ölüm mü, uyku mu? Onun cevabını nereden bulmamız lazım. Gene Kur’an’dan bulmak zorundayız, kafamıza göre değil. İşte bizim İslam aleminin en büyük kaybı Kur’an’ın Kur’an’la açıklanması metodunun unutulmuş olmasıdır. Halbuki bunu Allah-u Teala farz kılıyor, ayetler arasındaki ilişkiyi kesemezsiniz, koparamazsınız, aksi takdirde “ve yagtaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale” kapsamına girerler, “Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi kesmiş” olurlar insanlar. Bakara 27. Ayet. Şimdi, ama bu maalesef bu hale gelmiştir, ayetlerin ayetlerle açıklanması diye bir şey kaybolmuştur.
Şimdi bakın hep beraber bakalım, bakalım ki İsa As ölmüş mü, yoksa uykuya mı dalmış? Maide suresinin 117. Ayetini açıyoruz. 126. Sayfa. Şimdi burada…. 116’dan başlayalım. Allah-u Teala ahirette bütün nebileri hesaba çekecek. Hepsine “Felenes’elennellezîne ursile ileyhim velenes’elennel murselîn.” (Araf suresi 6. Ayet 7/6) “Kendilerine elçi gönderilenleri sorguya çekeceğiz, elçileri de” Şimdi işte Allah-u Teala, İsa As onun elçisi olduğu için, bak burada diyor ki, “Ve iz gâlallâhu yâ îsebne Meryem” “Birgün Allah diyecek ki, ey Meryem oğlu İsa” “eente gulte linnasittehızûnî ve ummiye ilâheyni min dûnillâh” Bugün mesela Hıristiyanlar İsa As’ı Rab edinmişlerdir, biliyorsunuz Allah üçün üçüncüsüdür diyorlar. Meryem’i de Tanrı edinmişlerdir, çünkü ona sığınırlar, ondan yardım isterler, onun aracılığıyla kurtulacaklarına inanırlar, bu Tanrı edinmektir, aracı Tanrı. “Allah ile kendi aranıza beni ve anamı birer Tanrı olarak koyun sözünü sen mi söyledin İsa” diye sorguya çekecek Cenab-ı Hakk. “gâle subhânek” “İsa As diyecek ki ya Rabbi ben sana boyun eğerim” “mâ yekûnu lî en egûle mâ leyse lî bihagg” “benim hakkım olmayan bir şeyi nasıl söyleyebilirim, böyle bir şey söyleyemem ki” diyor. “in kuntu gultuhû fegad alimteh” “Bunu demişsem Sen çok iyi bilirsin” Bak demişsem bilirsin ne demek? Dünyadaki işleri bittikten sonra söylenen bir sözdür değil mi? Başka zaman olmaz. “Tağlemu mâ fî nefsî ve lâ ağlemu mâ fî nefsik” “Benim içimde olanı Sen bilirsin, ama Senin içinde olanı ben bilmem ki, benim kalbimdekini de bilirsin, kafamdakini de hepsini bilirsin” “inneke ente allâmul ğuyûb” “gaybları bilen Sensin” “Mâ gultu lehum illâ mâ emartenî bih” “Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim, başka bir şey söylemedim” O da nedir? “eniğbudullâhe rabbî ve rabbekum” “Benim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim onlara” “ve kuntu aleyhim şehîden mâ dumtu fîhim” “ya Rabbi içlerinde yaşadığım sürece onlara şahittim” Yani ne yaptıklarını görüyordum. “felemmâ teveffeytenî kunte enter ragîbe aleyhim” “Ne zaman ki beni vefat ettirdin görüp gözeten sen oldun” Artık ondan sonra ne yaptıklarını bilmiyorum. “ve ente alâ kulli şey’in şehîd” “Herşeye şahit olan Sensin, ben değilim ki, ne olmuş ne bitmiş ben bilmiyorum” Şimdi bu söz, nerede söylüyor İsa As? Ahirette. Zaten ayetin devamında “hâzâ yevmu yenfeus sâdigîne sıdguhum” diyor. “İşte bu sadıkların doğruluğunun fayda verdiği gündür” Ahiret günü olduğunu çok açık ve net bir şekilde söylüyor zaten. Şimdi, “ne zamanki beni vefat ettirdin, onları görüp gözeten Sen oldun” diyor değil mi? Şimdi İsa As’ın vefatı uyku muymuş, ölüm müymüş? Bu neyin şahitliğiyle ölümmüş? Kur’an’ı Kerim’in şahitliğiyle. Başka bir anlama gelebilir mi?
Şimdi bakın Allah-u Teala ne diyor? Hud suresini tekrarlayalım, ben onun sık sık tekrarlanmasının çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü şu anda, yani şu ana kadar edindiğimiz bilgiye göre Sahabe döneminden sonra bu metod tamamen kaybolmuş. Şimdi Allah-u Teala diyor ki o ayeti kerimede, “Elif lâm râ, kitâbun uhkimet âyâtuhû summe fussılet min ledun hakîmin habîr” “Bu bir kitaptır ki, ayetleri muhkem kılınmış hakim ve habir tarafından da tafsil edilmiştir” Ayetleri muhkem kılınmış, bakın orada mesela gördünüz. Ben seni vefat ettireceğim dedi değil mi? Peki vefatın ne demek olduğunu bir ayette açıkladı mı Allah? Ölüm manasına da gelir, uyku manasına da gelir dedi değil mi? Ondan sonra da İsa As’ın vefatının hangi manaya geldiğini de kendisi açıkladı mı? Açıkladı. O zaman İsa As’a öldü diyen kim? Allah-u Teala ‘dır, biz değiliz. Onun için Allah-u Teala diyor ki, “kitâbun uhkimet âyâtuhû summe fussılet” “Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır” Dikkat ediyor musunuz, o kadar ayrıntı verdi ki vefatın ne olduğuna dair, değil mi? “Ellâ tağbudû illallâh” “Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye” böyle yapmıştır Allah. Niye? Şimdi bu açıklamalara bakmadığınız zaman ne dersiniz kendi kafanıza göre? Vefat ölüm değil uykudur, dersiniz değil mi?
Bugün bunu söyleyen İslam Aleminin neredeyse tamamına yakını. Son derece üzücü bir şey gerçekten. Ve Kur’an’ı Kerim’den o kadar çok kelimelerin anlamı değiştirilmiş ki, bu haliyle İslam aleminin bir şey beklemesi mümkün değil. Bakın bugün Üniversitelerde, medreselerde ders olarak okutulan, insanlara ilim olarak verilen şeyler yüzde yüz Kur’an’ı Kerim’e aykırı. Ve üstelik Allah bu davranışı nasıl niteliyor? Kendini Allah’ın yerine koymak diye niteliyor değil mi? Ve maalesef İslam aleminde İsa As’ın tekrar ineceği bir iman esası halindedir biliyor musunuz? Ve bu konuda hadis kitaplarında hadisler vardır. Şimdi siz diyeceksiniz ki, Rasulullah söylemiş. Ya kardeşim bugün koskoca bir cemaatin lideri Fethullah Gülen söylemedi mi olimpiyatlara Rasulullah geldi diye? İşte hadisler böyle uyduruluyor. Şimdi şu anda Türkiye’de… Bakın şimdi siz biraz şey yapıyorsunuz, Türkiye’de siyasi iktidarı da arkalarına aldığını düşünün, ben bunu burada konuştuğum zaman çoğunuz buradan çeker giderdiniz. Neme lazım bir şey olursa bana dokunmasın diye.
Katılımcı: ….
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Evet biliyorum, onların yurtlarına gidiyor Rasulullah, önce bir kontrol yapıyor, eğer temiz varsa Said Nursi de geliyor. Yani üst komutan ya o (!) Ondan sonra toplantılarda bir sandalye boş bırakıyorlar. Yani Rasulullah onların müfettişi. Peki o cemaatin başındaki kim olur öyleyse? Onu düşünün. Ha arkasına siyasi iktidarı da alan dini hareketler son derece tehlikeli olur. Son derece tehlikeli olur. Allah göstermesin başarılı olsalardı Türkiye yanmıştı ki ne yanmıştı.
Şimdi, ama ben burada bunu… bu İsa konusunu istismar eden sadece şu ya da bu cemaat değil ki, bakın Ömer Nasuhi Bilmen İslam Akidesini anlattığı kitapta ne söylüyor? Yani inanılır gibi değil. Büyük İslam İlmihali, herkese tavsiye ediyorduk eskiden, yani ben İstanbul Müftülüğünde fetva verirken elimden hiç düşürmediğim bir kitaptı. Okur musun Yahya?
Dr. Yahya Şenol: Büyük İslam İlmihalinin Kıyametin Mahiyeti ve Mukaddimatı başlığı altında 60. Paragrafın 5. Maddesi. Diyor ki, Hz. İsa’nın gökten inip, bir müddet Peygamberimizin şeriatıyla amel etmesi kıyametin alametlerindendir.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Bak gökten inecek ve bir müddet Rasulullah’ın şeriatıyla amel edecek. Bu Rasulullah’ın şeriatı dediği de ne? Bir de bir hadis uydurulmuş. Uydurulan hadisi bir okur musun oradan?
Dr. Yahya Şenol: Buhari ve Müslim’in…
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Buhari, Müslim bakın, en güvenilir hadis kaynakları.
Dr. Yahya Şenol: Ebu Hureyre’den rivayet ettikleri hadis şöyle. Rasulullah Aleyhissalatu Vesselam şöyle buyurdu. Canım elinde olana yemin ederim ki, aranıza Meryem’in oğlunun adaletle hükmetmek, haçı kırmak, domuzu öldürmek…
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Haçı kırmak diye bir görev var mı? Domuzu öldürmek bir rasulün görevi olur mu? Yani domuzlara mı geliyor haşa İsa As? Ne demek bu? Var mı Kur’an’ı Kerim’de? Hani Rasulullah’ın şeriatıyla hükmedecekti? Devam et.
Dr. Yahya Şenol: Haçı kırmak, domuzu öldürmek ve cizyeyi kaldırmak üzere ineceği gün gelecektir.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Peki cizyeyi kaldırmak kimin emri? Kur’an’ı Kerim’in emri. Tevbe 29. Ayette. Nasıl kaldırırsın? Hani Rasulullah’ın şeriatıyla hükmedecekti? Ne oluyor? Bakın şimdi yoldan çıkıldığı zaman arabanın tekerleğinin nerede duracağını kimse bilemez. Bakın bu kadar açık ayetlere rağmen Buhari ve Müslim’de uydurulan hadisi görüyorsunuz değil mi? Evet devam et.
Dr. Yahya Şenol: Bir daha baştan alayım hadisi. Canım elinde olana yemin ederim ki, aranıza Meryem’in oğlunun adaletle hükmetmek, haçı kırmak, domuzu öldürmek ve cizyeyi kaldırmak üzere ineceği gün gelecektir. O vakitte mal o kadar artacak ki kimse ona itibar etmeyecek.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Daha başka? Şeyler de var yani, herkes inanacak, destek verecek.
Dr. Yahya Şenol: Başka rivayetler var.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Tabi. Neyse. Şimdi, Said Havva’nın… Kitabın adı neydi?
Dr. Yahya Şenol: El esas fi Sünne’nin tercümesi….
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: İslam Akaidi diye tercüme edilmiş. Orada bak… İsa gelmeyecek diyen kişinin durumu ne olur? Oradan söyle bakalım.
Dr. Yahya Şenol: Onun 420. Sayfası. Hz. Mesih As’ın ineceği mütevatir rivayetlere dayanan bir inanç ilkesidir, bunu reddedenin küfrüne hükmedilir.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Bak, mütevatir inanç ilkesiymiş, bunu kabul etmeyen kafir. Ve bugün İslam alemi bu durumda işte. Bakın, Allah-u Teala’nın söylediğine bakın, Rasulullah’a söylettiklerine bakın. Ben size sürekli söylüyorum, bu durumdaki İslam Aleminin herhangi bir başarı elde etmesini beklemeyin. Bu durumdaki İslamı kimse kabul etmez. Çünkü Allah’ın emrine aykırı inanç oluşturulmuş, inanç ya! Allah’ın açık emirlerine aykırı inanç oluşturulmuş. Görüyorsunuz işte.
Tekrar ayeti kerimeye gelelim, yani Ali İmran 55. Ayetteyiz. “İz gâlallâhu yâ îsâ innî muteveffîke” “Ey İsa dedi Allah, Ben seni vefat ettireceğim” Tamam vefatı anladık. Peki “ve râfiuke ileyye” “Seni kendime yükselteceğim” Bu ne demek? Peki bunu nereden öğreneceğiz? Gene Kur’an’dan öğreneceğiz. Bak şimdi Allah-u Teala her bir kelimeyi açıklamıştır. Siz kendi kafanıza göre ayete mana verirseniz kendinizi Allah’ın yerine koymuş olursunuz. Ve işte acı sonuçlarını görüyorsunuz, değil mi?
Diyor ki Allah-u Teala burada, Araf suresinin 40. Ayetini açın lütfen, Allah-u Teala orada diyor ki, “İnnellezîne kezzebû biâyâtinâ vestekberû anhâ” “ayetlerimizi yalanlayan, ona karşı büyüklük taslayanlar var ya” “lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi” “onlara göğün kapısı açılmayacaktır” “ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hıyât” Cemel yani gemi halatı, cemele deve denir ama, gemi halatı manası daha uygundur, Keşşaf da o manayı verir. “Gemi halatı bir iğnenin deliğinden geçinceye kadar bunlar cennete giremeyecektir” E gemi halatının iğnenin deliğinden geçme ihtimali var mı? O zaman bunların da cennete gitme ihtimali yok.
Peki bunlara göğün kapıları açılmayacaktır ne demek? Vefat ettiği zaman ruhlar göğe yükseltilir. Rasulullah SAV bu ayeti kerimeyle ilgili olarak mesela Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde geçen… Şimdi hadisi şerifleri ayetlerle birlikte anladınızmı bunun Rasulullah’ın sözü olduğunu hemen anlayabiliyorsunuz. Diyor ki Rasulullah, mümin kul dünyadan ayrılmak üzere olduğu zaman gökten ak yüzlü melekler inerler, sanki yüzleri birer güneştir, yanlarında cennetin birbirine karıştırılmış kokularından olan koku bulunur. Yanına otururlar, o ölen kişi sanki böyle göz alabildiğine bir melek yığınını etrafında görür, sonra ölüm meleği gelir. Başının yanında oturur der ki, ey temiz nefis çık. Allah’ın affına ve rızasına git. O da çıkar diyor. Bir su kabından bir damla suyun damladığı gibi kolaylıkla ayrılır, onu alır, getirdiği güzel kefenler içerisine koyar. Ondan sonra, çok güzel kokular içerisinde yeryüzünden çıkarır onu, rastlayan her melek grubu şöyle derler. Bu güzel, bu temiz ruh kimdir? Onlar da falan oğlu filanın ruhudur derler. Onu dünyadaki en güzel isimleriyle anarlar. Sonra birinci kat semaya kadar gelir. Bak az önce kafirin ruhunun şey yapılmayacağı ifade edildi değil mi? Birinci kat semaya kadar gelir diyor Rasulullah SAV, kapının açılmasını isterler, kapı açılır ve bir törenle karşılanır. Her semada, yedinci semaya kadar törenle karşılanır. Yedinci semada Allah-u Teala emreder, der ki, bunu, bu kulumu illiyyin arasına, yani üst tabakadaki kullarım arasına kaydedin der ve bunu yer yüzüne çevirin der. Niye öyle der? Bak hemen ayeti kerimeyi okuyor? “Minhâ halagnâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târaten uhrâ” (Taha suresi 55. Ayet 20/55) “Onları topraktan yarattık, tekrar toprağa döndüreceğiz” Şimdi demek ki, ayeti kerime ölen kişinin ruhunun yükseleceğini söylüyor mu? Peki yükseldikten sonra orada mı kalacak? Tekrar toprağa döndüreceğiz diyor değil mi? Ve bir daha çıkaracağız diyor değil mi?