Elhamdü lillahi rabbil alemin. Vel akibetü lil muttakin. Vessalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam yine Ali İmran suresinden devam ediyoruz. 5 ve 6. Ayetleri okuyacağız. Burada insanın yaratılışıyla alakalı ayetler inşallah okunacak ve anlaşılmaya çalışılacaktır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor.
(3 /Ali İmran 5-6)
“İnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fil ardi ve lâ fis semâé'”
“Yerin içinde ve göklerde olan hiçbir şey, Allah’a gizli değildir.”
Yerlerde ve göklerde olan hiçbir şey, Allah’a gizli değildir. Peki kime gizlidir? Bizlere gizlidir. İşte onlar bizim için gaybdır, ama Allah-u Teala için gayb değildir.
“Huvellezî yusavvirukum fil erhâmi keyfe yeşaé'”
“Sizi rahimlerde tercihine göre suretlendiren O’dur”
Yani Cenab-ı Hakk her insana biliyorsunuz farklı bir yapı vermiştir. O yapı rahimlerde şekilleniyor.
“Lâ ilâhe illâ hu”
“O’ndan başka ilah yoktur”
“el azîzul hakîm”
“O güçlüdür ve doğru karar verir.”
Yani, Allah-u Teala insanlara rahimlerde iken şekil veriyor. Peki acaba insan rahme düşmeden önce, yani annesinin rahmine düşmeden önce bir varlık olarak nitelendiriliyor muydu?
Meryem suresini açalım. 19. Sure. Şimdi burada biliyorsunuz, Meryem suresinin baş tarafında Zekeriya As’la ilgili Cenab-ı Hakk bize bilgiler veriyor. Zekeriya As, Meryem validemizin bakımından sorumlu olan bir kişi. Meryem validemizi mescidin içerisinde mihrap adı verilen, yani biraz merdivenlerle çıkılan bir odada bakımını üstlenmiş, oraya yerleştirmiş. Sonra Meryem validemizin yanına gidince biraz kuşkulanıyor. Bakıyor ki… Şöyle şeyden başlıyorum. Ali İmran suresinin 37. Ayetinde, diyor ki Allah-u Teala,
(3 /Ali İmran 37)
“kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyel mihrâbe vecede ındehâ rizgâ,”
“Zekeriya As, o mihraba, yani o iç odaya her girişinde bakıyor ki, Meryem’in yanında yiyecek var.”
Şimdi mescitte bir odada kalan genç bir kız. Yanına giriyorsunuz, yanında yiyecekler var. Kuşkulanıyor tabi.
“gâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ,”
“Diyor ki; Meryem, bunlar sana nereden? Ben getirmiyorum, kim getiriyor?”
“gâlet huve min ındillâh,”
“Allah gönderiyor diyor”
“innallâhe yerzugu mey yeşâu biğayri hısâb”
“Allah tercih ettiği kişileri hesapsız rızıklandırır. Allah veriyor bunu.”
Şimdi siz bir kızın bakımından sorumlu olun ve işte elindeki, diyelim harçlık var cebinde, parası var harcama yapıyor. Kızım bu nereden? E Allah veriyor. Ne yaparsınız? Şüphelenirsiniz değil mi? Ne oluyor? Dersiniz. Ne oluyor? İşte orada,
(3 /Ali İmran 38)
“Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh”
Şimdi böyle bir durumda aklınıza gelen ilk dua nedir? Bu kızın evlendirilmesidir. Yani şimdi, evlensin de sorumluluktan ben kurtulayım değil mi? İşte orada Zekeriya As Allah’a dua etti.
“gâle rabbi heb lî min ledunke zurriyyeten tayyibeh,”
“Ya Rabbi kendi katından bana temiz bir soy nasip et, evlat nasip et.”
Şimdi, Meryem validemizin evladı Zekeriya’nın evladı sayılır mı? ( Katılımcıya hitaben) Sayılır. Sayılır. Senin kızının çocuğu senin çocuğun sayılmıyor mu? O da onun kızı durumunda işte. Hayırlı bir soy ver demek ne demek? Ya Rabbi buna hayırlı bir eş ver, bir de çocuğu olsun.
“inneke semîud duâé'”
“Sen duayı işitensin.”
İşte bu duanın biraz daha açık şekli şurada. Diyor ki… Yani tabi orada işi biraz daha uzatıyor, duasını.
(19/ Meryem 4-6)
“Rabbi innî vehenel azmu minnî veştealer raé’su şeybe”
“Ya Rabbi, kemiklerim gevşedi artık, eski gücüm yok.”
İşte dizlerim ağırıyor, kollarım ağırıyor falan. Başımı da ihtiyarlık sardı, saç sakal da iyice ağardı.
“ve lem ekum biduâike rabbi şegıyyâ”
“Ya Rabbi sana yaptığım dualar sebebiyle de hiçbir zaman mahrum kalmadım.”
Yani senden ne istediysem verdin.
“Ve innî hıftul mevâliye min verâî”
“Benim arkamdan bana mirasçı olacak kişilere güvenim yok” diyor.
Mevali, mirasçılar manasına geliyor burada. Kendi çocuğu yoksa bir insanın kardeşinin çocukları mirasçı olur, değil mi yani? Ya da akrabadan bir başkası mirasçı olur.
“ve kânetimraetî âgıran”
“Karım da kısır” Ben çok yaşlıyım, karım da kısır.
“feheb lî min ledunke veliyyâ”
“Ya Rabbi sen kendi katından bana bir veli, mirasçı lutfeyle” Öyle bir kişi olsun ki,
“Yerisunî ve yerisu min âli yağgûb”
“Bana mirasçı olsun, Yakup ailesinden de bir kısmına, yani imanlı olan kişilere mirasçı olsun.”
Yani benden sonra onlarla bu ilgilensin.
“vec’alhu rabbi radıyyâ”
“Ya Rabbi sen onu kendisinden razı olduğun bir kul eyle” diyor, dua ediyor.
Şimdi, yani tekrar ediyorum, giriyor, yiyecekleri buluyor falan, onun üzerine yaptığı dua. Ben iyice yaşlandım, karım da kısır. Bana bir çocuk ver dediği zaman bu çocuğu kime istemiş olur?
Katılımcı: Meryem’e.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Başka bir yolu var mı? Onun için Allah-u Teala orada diyor ki,
(19/ Meryem 7-9)
“Yâ zekeriyyâ” Yani melekler gelip söylüyor.
“innâ nubeşşiruke biğulâminismuhû yahyâ”
“Seni bir oğlan çocuğuyla müjdeliyoruz, adı Yahya’dır”
Yahya’nın Türkçe karşılığı neydi? Yaşar. Kadınlarda? Aişe. Onun için bizde yaşar kelimesi hem kadına hem erkeğe isim olarak… Arapça’da da öyledir de, Arapça’da kadın için Aişe derler yaşar manasına, erkek içinde Yahya.
“lem nec’al lehû min gablu semiyyâ”
“Daha önce onun bir adaşını da oluşturadık.”
Yani daha önce bu isimde birisi olmamıştı. Henüz çocuk doğmamış.
“Gâle rabbi ennâ yekûnu lî ğulâmun ve kânetimraetî âgırah”
“Diyor ki Ya Rabbi, karım kısır, benim böyle bir çocuğum nereden olacak?”
“ve gad belağtu minel kiberi ıtiyyâ”
“Yani yaşlılıkta da çok ileri dereceye geldim. Artık bu yaşta bana çocuk nerde? Karım kısır. Sen bana vereceksin diyorsun.”
Bak bu da neyi gösteriyor? Kendine istemiyor. Meryem’e istiyor.
“Gâle kezâlik,”
“Allah-u Teala diyor ki, bu böyle, karar verildi.”
“gâle rabbuke” Tabi melekler söylüyor Zekeriya As’a.
“gâle rabbuke huve aleyye heyyin”
“Rabbin dedi ki, bu bana kolaydır. Benim için zor değil.”
Şimdi bakın Allah’ın kanununa aykırı olduğu için Allah’ın nebisi ne yapıyor? Karşı çıkıyor, nasıl olur diyor ya Rabbi, yani ne benim çocuğum olur ne karımın çocuğu olur. Ama Allah-u Teala tabi karar verdiği zaman her şeyi yapar o başka. Diyor ki Allah-u Teala,
“huve aleyye heyyin”
“Bu bana kolay”
“ve gad halagtuke min gablu ve lem teku şey’â”
“Daha önce seni yarattım, sen hiçbirşey değildin.”
O zaman yaratılmadan önce insan neymiş? Hiçbirşeymiş. Böyle bir olay yok. Tamam mı? şimdi burada başka şeyler gelecek, sorular. İyi ki yani, gelsin zaten Mehmet Türkmen’de soru sormuş bu arada ona da cevap vermiş oluruz. Başka kimseler de sordular. Gerçi ben bu konuyu daha önce anlattım ama demek ki, dikkatlerden kaçmış. Bu ister istemez kader konusuna da giriyor.
Şimdi, sen daha önce bir şey değildin. Bakara 187. Ayeti hatırlayın. Allah-u Teala oruçlu bulunan günlerin gecelerinde karı koca ilişkisine müsaade etmiştir, sadece Müslümanlara has olmak üzere. Onlardan önce böyle bir şey yoktu. Orada ne diyor Cenab-ı Hakk?
(2/ Bakara 187)
“fel âne bâşirû hunne”
“artık şimdiden sonra eşlerinizle ilişkide bulunabilirsiniz, oruçlu bulunduğunuz gecelerde.”
Ondan sonra ne diyor?
“vebteğû mâ keteballâhu lekum”
“Allah’ın sizin için yazdığını arayın”
Yazdığı ne? Ne zaman yazıyor Cenab-ı Hakk? Ezelde mi? Karı koca birleşir, eğer döllenme olursa o işte, döllenme olmadan önce yazar Cenab-ı Hakk. Onun için ne diyor şeyde? Hadid 22’de. Estauzubillah.
(57/ Hadid 22)
“Mâ esâbe min musîbetin fil ardı ve lâ fî enfusikum illâ fî kitâbin min gabli en nebreehâ,” Yani
“yeryüzünde ve kendi şahsınıza hiçbirşey meydana gelmez ki, biz onu ayrı bir varlık olarak yaratmadan bir kitaba kaydetmiş olmayalım”
Yani yazıya geçmiş olması yaratılmadan hemen öncesine rastlıyor. Yani o döllenmenin hemen öncesinde yazıya geçiyor, o zaman döllenme oluyor. O zamana kadar hiçbir şey değil. Onun için
(19/ Meryem 9)
“ve lem teku şey’â” Şey. Arap dilinde ve Kur’an’ı Kerim’de, var olana denir. Çünkü ayetlerde bilirsiniz,
(24/ Nur 35)
“vallahi bi külli şey’in alim”
“Allah her şeyi bilir.”
(85/ Buruc 9)
“vallahu ala kulli şey’in şehida”
“Allah her şeye şahittir.” Olmayana şahitlik olunur mu?
(11/ Hud 12)
“vallahu ala kulli şey’in vekil”
“Allah her şeyin vekilidir”
(28/ kasas 88)
“kulli şey’in Halîkun illa vechehu”
“her şey yok olur, Allah-u Teâlâ’nın zatı başka”
olmayan şey yok olur mu? Onun için Allah-u Teâlâ Zekeriya As’a ne diyor?
“Sen hiçbir şey değildin, seni yarattım.”
Dolayısıyla ben bunu yaparım, diyor. Hiçbir şey değildin. Peki insan ne zaman şey oluyormuş? Ali İmran suresinin 6. Ayetine tekrar bakalım.
(3 /Ali İmran 6)
“Huvellezî yusavvirukum fil erhâmi keyfe yeşaé’”
“Allah rahimlerde tercih ettiği biçimde sizin şeklinizi belirliyor.”
Şimdi, ne demek tercih ettiği biçimde? Hani şu anda artık herkes çok daha iyi biliyor. Her insanın her şeyi diğer insanlardan farklı değil mi? Artık öğrendik. Yani, emniyet mensupları adamın terini yakalayabiliyorlarsa oradan adama ulaşabiliyorlar. Sadece parmak izi değil, saçını yakalıyorlarsa ulaşabiliyor. Her şeyi, ses farklı, tamamı farklı. Onun için hiç kimsenin bir benzeri yok. Ama herkesin benzeri var. Yani bir yönüyle hepimiz birbirimize benziyoruz. Ama kendimize has özellikler söz konusu oldu mu hepimiz ayrı şahsiyetiz. Şimdi, tekrar ayeti anlamaya çalışalım. Hadid 22’yi. Orada diyor ki Allah-u Teâlâ,
(57/ Hadid 22)
“Mâ esâbe min musîbetin fil ardı ve lâ fî enfusikum”
“Yeryüzünde ve kendi içinizde, yani vücudunuzda, herhangi bir şey meydana gelmez ki,”
“illâ fî kitâbin min gabli en nebreehâ,”
Nebraa ne demek? Beri. Beri, ne demek? Uzak, farklı. Allah-u Teala’nın bir özelliği de nedir? Bari’ dir.
(59 / Haşir 24)
“Huvallahul Halîku el Bari’u”
“Yaratan ve Bari’ olandır.”
farklılaştırandır. Farklı yaratandır. Tamam mı? Bari’ kelimesi çok önemli burada.
“ Huvallahul Halîku el Bari’u”
Şimdi, bu farka dikkat edilmediği için… Sende İslam Ansiklopedisi var mı? Burada yok mu? Yani bu Bari’ kelimesinde, e-kitabın içerisinde vardır, oradan bul da, Bari’ kelimesine bir bak. E-kitabın içerisinde vardır. Bakalım ne anlam veriyorlar İslam Ansiklopedisinden Bari’ kelimesine. Şimdi Halîk’le Bari’ arasındaki farkı ortaya koyanı ben şahsen görmedim. Yani yoktur demiyorum. Hocam siz gördünüz mü? Ya da… Mesela kitaplarda Halîk’le Bari’ arasındaki farkı gösteren birisini… Siz gördünüz mü Enes Hocam? Sen gördün mü Yahya? Halîk-Bari’ yaratıcı-yaratıcı. Mesela şeyde Haşir suresine bakalım, hemen elinizdeki meallerden, 59. Surede en son ayet, bakın
“huvallahul Halîku el Bari’u” Ne mana vermişler? O yaratan, var eden. Ne farkı var? Bak farklı yaratan var mı? Ya da farklılaştıran daha doğrusu, farklılaştıran. Şimdi halk şekil verme, ana rahmindeki kişiye şekil veriyor tamam. Ondan sonra da o kişinin kendine ait özellikleri oluşturuyor orada. Kendine ait olan özellikleri oluşturuyor. Peki bunu başka ayetler anlatıyor mu? Tabii ki anlatıyor. Şimdi mesela, Furkan suresi, 25. Surenin ilk ayetlerine bakalım.
Ama o Zekeriya As’ı unutmayalım, çünkü orada söyleyeceğim şey var. Gerçi söylemesem de mutlaka sorarsınız da. Yani bu derslerin en büyük şeyi de o, bu kadar zeki insanların karşısında konuşmanın zorluğu yani. Bir de geçen hafta da söylemiştim, yine söyleyeyim, Allah-u Teala’nın bize en büyük nimeti bizi tenkit etmek için hazır bulunan şu kadar insanın olması. Her zaman dikkatli olmak zorunda kalıyoruz. O çok büyük bir nimet aslında.
Şimdi şuraya bakar mısınız?
(25/ Furkan 1-2)
“Tebârakellezî nezzelel furgâne alâ abdihî liyekûne lil âlemîne nezîrâ. ”
“Bu furkanı kuluna indiren Allah pek yücedir.”
Furkan kelimesini ne zaman anlattık? Geçen hafta. Bakın şimdi furkanla öbürü arasındaki farkı hemen arkasındaki ayetten göreceğiz
“Tüm alem için bir uyarıcı olsun diye bu furkanı indiren, Kur’an’ı indiren Allah pek yücedir.”
“Ellezî lehû mulkus semâvâti vel ardı”
“göklerin ve yerin mülkü onundur, hakimiyet ondadır.”
” ve lem yettehız veleden”
“Herhangibir çocuk da edinmiş değildir.”
“ve lem yekun lehû şerîkun fil mulki”
“Yönetimde ortağı yoktur.”
“ve halega kulle şey’in”
Halega kulle şey’i, herşeyi yarattı. Her şeyi yaratana el halîk denir değil mi?
Halîku kulle şey, halega kulle şey. Şimdi Haşir suresindeki huvallahul Halîku. Bunu ifade ediyor. Her şeyi yarattı. Arkasından ne diyor?
“fegadderahû”
“Yarattı ve takdir etti”
Ne demek “fe gadderahu”.? Ölçüsünü koydu. Her şeyi yaratıp sonra ölçüsünü koyuyor. Yani ana kalıp aynı. Şimdi sanayiciler buna bir anlam…. Ama ondan sonra farklılaştırılıyor özel şeyler konuyor. Yani insan olarak yaratıyorsa, bir kere, herkeste aynı şeyler var. İki göz, bir burun, burunda iki tane delik, iki kulak, iki kol, iki ayak. Ama “fe gadderahu”. Ondan sonra ölçüsünü koyuyor. Peki o “fe gadderahu”. ‘ya el Bari’ adı verilir mi? Yani ayrı özellikleri ortaya koyan. Bak “gadderahu takdîrâ”. Ölçü işte, tamam mı? Bak yaratılış, yaratıyor sonra kaderini… bakacağız meale, ne vermişler, oradan da görürüz. “fe gadderahu takdîrâ” Yani, tam, tamı tamına ölçüsünü koyar. Şimdi burada mef’ulu mutlak, “fe gadderahu takdîrâ”, tamı tamına ölçüsünü koyar. Şimdi öyle bir ölçü koyar ki, her insan birbirinden farklı olur. Sadece insanlar için değil bu, hayvanlar da aynıdır, bütün yarattıkları aynıdır Allah-u Teala’nın. Her şeyin ölçüsü farklıdır. Onun için dikkat ederseniz şu ağacın odunu ile öbür ağacın odunu bile birbirine benzemez. Yani ayrıntıya indiğiniz zaman. Dış yönüyle aynı, o “halaka” kısmıdır. Ama öbürü de “gaddera” kısmıdır. “El Bari’” kısmıdır.
Buldun mu? Bir okur musun orada ne demişler? Şimdi Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, eğer benim rastlamadığım bir şey varsa orada mutlaka yazar, çünkü bu ciddi bir araştırma mahsulü olarak ortaya çıktı.
Yahya Şenol: Allah’ın isimleri, Esma-ül Hüsna’dan biri diye başlamış madde ve şöyle devam ediyor. Kelimenin kökü olan ber, bûr veya bürû yaratmak manasına geldiği gibi; hastalık, kusur ve ayıp türünden olup insana hoş gelmeyen şeylerden uzak bulunmak, borç ve zimmetten beri olmak anlamlarına da gelir.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Tabi borçlu mesela şirketlerde ibra vardır biliyorsunuz. Aynı kökten gelen kelimedir. Ben senden berîyim kardeşim! kullanılır Türkçe’de, aynı kökten.
Yahya Şenol: Bari’ isminin yontmak, tesviye etmek anlamındaki bery kökünden türemiş olması da muhtemeldir. Ber kökünden türemiş olduğu takdirde, Bari’ yaratan, maddesi ve modeli olmadan icat eden, sıfatlarında yaratılmışlara benzemekten beri olan, birçok farklılıklarına rağmen evrenin bütün parçalarını ahenksizlik ve düzensizlikten uzak olarak meydana getiren, hiçbir borç ve zimmet altında bulunmayan, bütün nimetleri bir lütuf olarak veren manalarını taşır.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Asıl manayı verdi mi? Asıl mana yok. Neden yok biliyor musunuz? Bunu bilmedikleri için değil; Kur’an ayetini, Kur’an ayetiyle açıklamadıkları için. Yani Allah-u Teala’nın gösterdiği yönteme girmezseniz buraya ulaşamıyorsunuz. Onun için bak
(57/ Hadid 22)
“illa fi kitabin min kabli en nebraaha”
“onu ayrı bir varlık haline getirmeden önce mutlaka kaydederiz” diyor.
Artık o farklı bir kişi. İşte sen, senle ilgili herhangi bir bilgi yokken biz seni yarattık, yani Zekeriya diye birisi yoktu, kimsenin bundan da haberi yoktu. Peki nasıl nebi oldu? Onların içerisinden Cenab-ı Hakk en uygununu seçti. Tamam sen nebisin. Bitti. Mesela bir ayeti kerime,
(3/ Ali-imran 33)
“innallahestafa Ademe” değil mi?
“Adem’i seçti.” Kimden seçti. Havva’yla Adem, ikisinden birisini seçti. Başka?
“Ve Nuhan.”
“Nuh’u da seçti.”
Seçmesi için başkaları da olması lazım değil mi? Şuradan bir tane karpuz seç dersin, tek bir karpuz varsa seç denir mi? Adamın başında üç tane şey varmış, üç tel saçı varmış, gitmiş berbere. Demiş berbere, öyle bir güzel tara ki, güzel gözüksün. Ne tarafa? Bu tarafa tara demiş, tararken biri düşmüş o saçlardan. Ya bu tarafa tara! Orada da tarayınca öbürü düşüyor. Tamam dağınık kalsın demiş. E bir tane olduğu zaman… Şimdi birden fazla olacak ki seçmek mümkün olsun değil mi?
(3/ Ali-imran 33)
“Istafa Ademe ve Nuhan ve ale İbrahime ve ale İmran alel alemin.”
Evet. Burada şimdi asıl soru şu.
Yahya Şenol: Buradan başka bir şey var mı?
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: O tamam.
Yahya Şenol: Halîk, Bari’ ve Musavvirin üçünün nasıl anlaşılması gerektiği hakkında bilgi var.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Tamam orayı oku bakalım. Halîk, Bari’, Musavvir.
Yahya Şenol: Şöyle söylemiş. Alimler Haşr suresinin son ayetinde yaratmak ile ilgili olarak yer alan Halîk, Bari’ ve Musavvir isimleri arasındaki mana farkını şöyle belirtmişlerdir. Halîk, yaratılacak şeyin bütün ayrıntılarını bilip takdir eden, yani bir anlamda projelendiren. Bari’ onu fiilen meydana getiren. Musavvir ise kendine has özelliklerini verendir. Tekrar okuyayım. Halîk, yaratılacak şeyin bütün ayrıntılarını bilip takdir eden.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi bu sözün Kur’an’a aykırılığını hemen ben söyleyeyim. Bunu kim yapmış? Kim demiş?
Yahya Şenol: Alimler diyor.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Ulema demiş, peki. Şimdi, bilip takdir eden diyor. Halîk o demekmiş? Peki burada ne diyor?
(25/ Furkan 2)
“ve halega kulle şey’in fegadderahu.”
“Herşeyi yarattı, sonra takdir etti.”
Doğru mu söyledikleri? Önce hâlk, sonra takdir diyor değil mi? Bunlar hâlk’a ne dedi? Bilip takdir eden dediler. Tekrar ediyorum. Kur’an’la bağlantılı olmazsa, öyle Kur’an’a öylesine baktığın zaman bir şey anlayamazsın. Açıklamayı Cenab-ı Hakk yapacak. Mesela şeyde de var, Abese suresinde de var bakın. Orayı da açarsanız, 584. Sayfayı açın.
(80/ Abese 18 -19)
“Min eyyi şey’in halegahu”
“Onu hangi şeyden yarattı?” Hangi şeyden yarattı sözü, planlama, projelendirme anlamına gelir mi?
“Min eyyi şey’in halegahu” Sadece maddesinde o.
“Min nutfeh, halegahû fegadderahu”
“Yarattı, arkasından ölçüsünü koydu.” Bu ne diyor? Bir daha söyle.
Yahya Şenol: Halîk, yaratılacak şeyin bütün ayrıntılarını bilip takdir eden, bir anlamda projelendiren.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Tamı tamına ters yani görüyor musunuz? Devamı şimdi.
Yahya Şenol: Bari’ onu fiilen meydana getiren.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Bari’? Tabi onu öyle dedin mi, artık ondan sonra söyleyeceklerinin hiçbirisi şey yapmaz. Devam et.
Yahya Şenol: Musavvir ise kendine has özellikleri verendir.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Tabi suret, şekil. Ama şimdi…
Yahya Şenol: Burada da atıf Gazali’ye yalnız. Alimler demiş ama dipnota bastığımızda Gazali’ye gönderiyor.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Evet. Şimdi yani Gazali o şekilde nakletmiştir mutlaka onu. Ama şimdi tefsirlerde başka da bir şey yok yani. Şimdi şeyler,
(3/ Ali-imran 6)
“yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ”, derken suretinizi belirliyor, suret yani görüntü.
Şimdi, görüntümüzde bir farklılık var ama, bir de bizde görünmeyen farklılıklar var değil mi? Bak görüntüdeki farklılıktan dolayı biz birbirimizi tanırız. Zaten eğer görüntüde farklılık olmasa kimse kimseyi tanımaz. Ondan dolayı bakarsınız işte babasını tanıyorsanız oğlunu ona benzetirsiniz.
Ben mesela hiç unutamadığım bir olay. Hayatımda bir kerre Artvin’in Yusufeli ilçesine gittim. Çay içiyordum orada, yaşlı bir adam yanıma yaklaştı, dedi “sen Baki Mehmet’i tanır mısın?” Dedim, “Ben onun torunuyum.” Dedi “O benim arkadaşımdır.” Ben dedemi hiç görmedim. Dedemin arkadaşıymış, beni gördü, “sen Baki Mehmet’i tanır mısın?” diye hemen direk sordu. Ben oralı değilim, hayatımda ilk defa gittiğim ve bir daha da gitmediğim bir yer. Şimdi, Allah-u Teala öyle bir şekil veriyor ki, o şekilden bak adam ben üç yaşındayken vefat eden dedeme benzeterek beni tanıyor. Ha, ama dedemle yan yana koysak o zaman benzetemezler. Mesela aile içerisinde derler ki, sen falanlardan mısın? Ama o falanların insanlarının hepsi bir arada olsa hiç birisi diğerine benzemediğini söylerler değil mi?
İşte suret bu. Allah-u Teala herkese öyle bir farklılık veriyor ki, muhteşem bir şey tabi. Dolayısıyla bir insanı milyarlarca insanın içinde görseniz tanıyorsunuz. Ama bir de göremediğimiz farklılıklar var. Herkesin saçına bakıyor, saç işte. Ne olacak? Ne farkı var? O her bir saçın, dünyada ne kadar saç varsa özelliği farklı. Her parmak izinin özelliği farklı. İşte o da Cenab-ı Hakk’ın Bari’ isminin tecellisi. Tamam mı? Evet.
Şimdi demek ki bakın… Şeyi okuyacaktım ben size, Furkan suresinde nasıl mana verdiklerini, bakın şurada, Alemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed’e furkanı indiren göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden… Mukadderatını tayin eden’den geleneksel olarak ne anlarsınız? Kaderi belirleyen değil mi? Kader ne zaman yazılıyordu? Yani o kadere inananlar için.
Katılımcı: Ezelde
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Bu ayet ne diyor? Yarattı, sonra kaderini belirledi. Haydi, onların dediklerini bir an için doğru kabul edelim. Ne oldu şimdi? Bak görüyor musunuz?
Katılımcı: Dolmuş bir kader deyil
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Yok bu kader değil tabi. Kader, Kur’an’da anlatılan manada kader tabii ki var. Senin sana ait olan ölçülerin senin kaderin, tamam mı? Mesela sen istersen göz rengini değiştirebiliyor musun? Anneni babanı değiştirebilir misin? O senin kaderin. Allah-u Teala’nın senin için belirlediği ölçüler, onları değiştiremezsin.
Katılımcı: Ruhlar ezelde yaratıldı ya.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Ruhların ezelde yaratıldığı da zaten büyük bir yalandır, onu defalarca burada anlattık. O da büyük bir yalandır. Evet.
Şimdi, ama tabi karşı çıkanlara da hak vermek lazım. Yanlışlar o kadar çok ki, bunları temizlemek çok ciddi manada zaman alıyor. Şimdi biz kendi zihnimizdekileri düşünerek konuşuyoruz, muhatabın zihninde de aynı şey olduğunu zannediyoruz. Halbuki muhatabın zihni o kadar çok yanlış bilgilerle dolu ki, aslında karşı çıkanların bir çoğu herhangi bir kötü niyet taşıdıklarından değil, o kendi içlerinde olan o yanlış bilgileri yanlış kabul edemediklerinden karşı çıkıyorlar. Evet. Şimdi diyor ki burada,
(3/ Ali-imran 5- 6)
“İnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fil ardı ve lâ fis semâé'”
“Yeryüzünde ve göklerde hiçbirşey Cenab-ı Hakk’a gizli kalmaz.”
“Huvellezî yusavvirukum fil erhâm”
“Rahimlerde size suretinizi belirliyor, ölçünüzü belirliyor, yaratıyor, hepsi orada.”
İşte, hiçbir şey değildin Allah seni yarattı.
Öyleyse Yahya As ne oluyor? Muhammed SAV’e Cenab-ı Hakk… onun geleceğini işte ismi Ahmet’tir diye Tevrat’ta, İncil’de bildiriyor. İsa As’la ilgili olarak Cenab-ı Hakk bildiriyor. Peki bunlar ne olacak? Yani bunların iyi birer insan olacakları önceden belirtiliyor. Hani sen diyordun ki, işte kader belli değildir, kimsenin cennete gideceği belli değildir, ne olacak? Aslında ben demiyorum da, Cenab-ı Hakk söylüyor, sanki ben söylüyormuşum gibi itiraz ediyorlar. Asıl rahatsız eden taraf da o. Şimdi diyor ki Allah korkar mı? Vallahi ben yazmadım oraya, Cenab-ı Hakk’ın sözü. Allah öyle demişse öyledir ya, sana mı kalmış, Cenab-ı Hakk’a laf mı öğretiyorsun yani. Ya inanırsın ya da inanmazsın üçüncüsü yok.
Şimdi şeye bakalım tekrar, on dokuzuncu sureye. Orayı bir okuyalım. Şimdi ne diyor Allah-u Teala, oğlan çocuğu müjdeliyoruz, adı Yahya. Daha önce o ismi taşıyan birisinin yaratmadık diyor. Ya Rabbi diyor… Yahya As’ı öven ayetler vardı. Yan tarafta değil mi? Tamam.
Şimdi Yahya’ya verilen emirler, Yahya As’la ilgili şeyler bakın, “Yahya bu kitaba sıkı sarıl” diyor Cenab-ı Hakk.
(19/ Meryem 12-15)
“ve âteynâhul hukme sabiyyâ.”
“Daha çocukken ona karar verme yetkisini verdik.”
Yani olaylar arasında değerlendirme yapıyor ve hükmünü veriyor. Yani hikmeti anlayabiliyor.
“Ve hanânen mil ledunnâ ve zekâten”
“Bir incelik, bir kalp yumuşaklığı verdik ona ve bir gelişiklik nasip ettik.”
Temizlik diye şey yapıyorlar da gelişikli bir çocuk oldu yani. Yani kendini geliştirecek kaabiliyetlere sahip.
“ve kâne tegıyyâ”
“Ve kendisini de koruyordu.”
“Ve berram bivâlideyhi”
“Annesine babasına karşı da iyi davranıyordu”
O şey gibi, Kehf suresinde olduğu gibi,
“annesine babasına iyi davranacak bir çocuk vermek istedik” diyor ya.
“ve lem yekun cebbâran asıyyâ.”
“Zorba ve isyankar birisi değildi.”
“Ve selâmun aleyhi yevme vulide”
“Doğduğu gün ona selam olsun”
“ve yevme yemûtu”
“öleceği gün”
“ve yevme yub’asu hayyâ”
“Tekrar dirileceği gün.”
Şimdi, Yahya As ölmüş, imtihanı kazandığını buradan anlıyoruz. Peki, acaba, bir de İsa As var, acaba Cenab-ı Hakk bunlara torpil mi geçti? Yani en çok sorulan şeyler onlar. Cenab-ı Hakk bunları yani cennetlik olarak yarattı ve doğru cennete mi götürdü? Şimdi mesela sıradan herhangi birisi için ne yapalım? Firavunu düşünün ya da Ebu Cehil’i düşünün. O nasıl yaratıldı? Yaratılırken nasıldı o? Ebu Cehil. Tin suresini hatırlasanıza.
(95/ Tin 4 -5)
“Legad halagnel insâne fî ahseni tagvîm. “
“İnsanı en güzel kıvamda yarattık”
Peki aynı şey Zekeriya As için farklı mı? En güzel kıvamın ayrıntıları var orada. Peki,
“Summe radednâhu esfele sâfilîn.”
“Sonra onu esfele safiline gerilettik”
Peki bu geriletme, Cenab-ı Hakk kendisi mi yapıyor? Kişinin yaptığı davranışa göre. İmtihan gereği kaybettiği zaman gidiyor. Peki acaba bu nebiler böyle bir imtihana tabi mi?
Şimdi bakın Kur’an’ı Kerim’de şeyle ilgili olarak, okuduk ayeti, Zekeriya As’la ilgili yeniden dirileceği günde selam olsun ona deniyor. Peki Rasulullah SAV için öyle bir şey var mı? Ona ne dedirtiyor Cenab-ı Hakk?
(46/ Ahkaf suresi 9)
“ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum,”
“Bana ne yapılacağını bilmiyorum.”
Çünkü henüz hayatta. O hayattayken Kur’an iniyor.
“ve la bikum”
“Size de ne yapılacağını bilmiyorum.”
Yaşıyorsunuz. Onun için Rasulullah’ın bazı kimseleri cennetlikle müjdelediği falan, olmaz böyle bir şey. Ama yaptığı bir fiil için bu seni cennete götürür demiş olabilir.
Peki, bir de, 33. Sureyi açalım. Ve bu meseleyi orada çözelim, bakalım ki bunların bir ayrıcalıkları var mıymış? Sayfanın başında, 418. Sayfa, 7. Ayet. Önce Allah-u Teala’nın rasullerden aldığı bir kesin söz var. O 39. Surenin 65. Ayeti. Önce onu bir görelim. 464. Sayfa. Bak diyor ki Allah-u Teala,
(39/ Zumer 65)
“Ve legad ûhıye ileyke ve ilellezîne min gablik,”
“Ya Muhammed sana şu kesin olarak vahyedildi, senden öncekilere de”
Kendisine vahyedilen kişiler kimler? Nebiler değil mi? Yani İsa As, Zekeriya As, hepsi. Peki ne vahyedildi?
“lein eşrakte leyahbetanne ameluke”
“Hele şirke düş, bütün yaptığın yanar gider”
“ve letekûnenne minel hâsirîn”
“Kaybedenlerden olursun.” Yani,
(95/ Tin 5)
“Summe radednâhu esfele sâfilîn”
grubuna girersin diyor. Tamam mı? Onun sonu “esfele sâfilîn’ ler” Şimdi,
(39/ Zumer 66)
“Belillâhe fağbud” Bu rasullere verilen emir, nebilere.
“Yalnız Allah’a kul ol”
“ve kum mineş şâkirîn”
“Ve şükredenlerden ol”
Şimdi, ondan sonra, ve bunun bir başka şeyi, aynı konu, diyor ki Allah-u Teala,
(33/ Ahzab 7)
“Ve iz ehaznâ minen nebiyyîne misâgahum”
Nebilerin kendilerinden alınan misak neymiş?
“Allah’tan başkasına kul olmama.”
“ve minke”
” Senden de alındı” Örnek veriyor.
“ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsa” (isebni meryem) Bayraklaşan nebilerin isimlerini söylüyor Allah-u Teala.
“Senden, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan söz alındı.”
Şimdi İsa As’la ilgili de Meryem validemize söylenen sözler var ya,
(95/ Tin 4)
“legad haleknal insane fi ahseni tagvim” in karşılığıdır.
“İnsanı en güzel kıvamda yarattık.”
(33/ Ahzab 7)
“ve ehaznâ minhum mîsâgan ğalîzâ”
“Onlardan çok sağlam söz aldık, çünkü bütün yaptıkları yok olur gider diyor Allah-u Teala.”
Peki niye böyle?
(33/ Ahzab 8 )
“Liyes’eles sâdigîne an sıdgıhim”
“Sizden sadık olanlara” Ne demek? Verdiği sözü tutanlara.
“Allah sıdklarını sorsun.”
Neler yaptınız? Bütün nebilere sorulacak ahirette. Peki, yine ne diyor?
“ve eadde lilkâfirîne”
“Sizden kafirlik edecek olanlara da hazırlamıştır Allah.”
Sizden dediği kim? Yani el kafirun çünkü elif lamlı. Yukardakini anlatır. Bu nebiler.
(39/ Zumer 65)
“lein eşrakte leyahbetanne ameluke” dedi ya.
“Şirke düşersen bütün yaptığın yok olur gider, ondan kalmazsın.”
(33/ Ahzab 8 )
“ve eadde lilkâfirîne azâben elîmâ”
“Acıklı bir azap hazırlamıştır.”
Bu söz kime söyleniyor? Bütün nebilere. Ve örnek olarak da, Muhammed SAV, Musa, İsa, Nuh,İbrahim. Değil mi? Peki şimdi? Kimin garantisi varmış Cenab-ı Hakk katında? Hiçkimsenin. Peki nebilerin isme sıfatları var mıymış? Olmaz tabi. İsmet sıfatı olan bir kişi bana nasıl örnek olacak? Bana örnek olan kişinin benim gibi, aynı tehlikelerle yüzyüze olması lazım ki, orada kendini nasıl koruduğunu göreyim de örnek alayım. Evet.
Şimdi tekrar ben şu ayeti okuyayım. Aslında derse gelmeden önce bunlar hiç aklımda değildi ama, burada cemaati görünce şekil şemayil değişiyor. Başka şeyler anlatmak için gelecektim, bir de arkadaşlar diyor ki, hocam power point yapalım mı? Ya kardeşim, istersen yap yani, ne olacak. Çünkü bu cemaat müthiş etkiliyor insanı, bir de şartlar. Tekrar ayeti okuyor ve şeyi bitiriyorum. Diyor ki,
(3/ Ali-imran 5-6)
“İnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fil ardı ve lâ fis semâé’.”
“Yerde ve gökte hiçbir şey Cenab-ı Hakk’a gizli değildir.” Şey var olandır.
“Huvellezî yusavvirukum fil erhâm”
“Ana rahmindeyken sizin şeklinizi belirleyen O’dur.”
Yani yaratan, O yarattığı zaman aynı kalıplar, yani erkek olacaksa erkeğin kalıbı, kadın olacaksa kadının kalıbı belli. Ama ondan sonra Bari’ özel halleri. Kendine ait özellikleri, sonra da kendine ait şekli. Musavvir oluyor. O zaman “el Bari’ ne demekmiş? Birini diğerinden farklı. İşte yazmak tam farklılaşma anında yapılıyor. Onun için yani
(57/ Hadid 22)
“ min kabli en nebreehâ, “ diyor. O farklılaşmadan hemen önce yapılıyor. İşte bu ayetleri düzgün anlamazsanız, mesela ayeti kerime diyor ki,
(9/ Tevbe 51)
“Gul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ,”
“De ki, Allah’ın bize yazdıklarından başkası bize isabet etmez.”
Doğru! Ama ne zaman yazıldığını Kur’an’dan öğrensene sen, şundan bundan öğreniyorsun. Önce yazılır, yani onay verilir, ondan sonra uygulanır. Allah yazar, onay verir, uygular. O, olayın hemen önünden de olabilir, epeyce zaman önceden de olabilir. O belli değil ama,
(57/ Hadid 22)
“ min kabli en nebreehâ, ” diyor Allah.
“Ayrı bir varlık olarak yaratmadan önce.”
Öncelik ne kadar? Onu Cenab-ı Hakk bilir biz bilemeyiz. Bazı şey hemen olabilir, bazısı biraz daha önce olabilir. Mesela işte Bedir Savaşı olayı çok önceden yazılmıştı. Önceden yazıldığı için de,
“Ben bunu önceden yazmasaydım aldığınız esirlerden dolayı” diyor Cenab-ı Hakk
“size büyük bir azap dokunacaktı.”
Bak şimdi tam bir matematik gibi yerine yerleşiyor mu? Baştan öyle değildi, ama şimdi öyle oluyor. Ne yapalım, baştan öyle olacak, birdenbire olmuyor bu tür şeyler. Biliyorsunuz kader konusunu bize öğrettikleri zaman şöyle öğretmişlerdi. Kader, bilinemeyecek bir konudur. Kaderi bir binaya saklamışlar, kapısını kilitlemiş, anahtarı içine atmışlar. Onun için bu konuda soru sormayın derlerdi. Çünkü, öyle yanlış şeyler söylüyorlar ki, o kadar yanlış şeyler söyleyen adama hangi soruyu soracaksınız? İnsanın fıtratı doğruları öğrenmek istiyor, onlar da yanlışı iman haline getirmişler. Hiçbir şey sormaman lazım ki, o da şey yapsın, tıpkı şey gibi, hıristiyanlar gibi. Hıristiyanlar diyor ki, İsa yüzde yüz Allah’tır, yüzde yüz insandır. Ya kardeşim bu nasıl oluyor? Diyor ki, bu konuda sormayacaksın!