Elhamdü lillahi Rabbil Alemin, vel akibetü lil muttakin. Essalatu vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Ali İmran suresinden okumaya devam ediyoruz. Biliyorsunuz Meryem validemizle ilgili ayetleri okuyorduk. 45. Ayetten başlayalım, bir konu bütünlüğü olsun diye. Allah-u Teala şöyle buyuruyor. “İz gâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bikelimetin minh” “Melekler birgün dediler ki, Meryem Allah seni kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor” “ismuhul mesîhu ısebnu Meryem” “Adı Meryem oğlu mesihtir” Yani babası yok demek istiyor. “vecîhen fid dunyâ vel âhırah” “Dünyada da ahirette de itibarlı” “ve minel mugarrabîn” “Ve Allah’a yakınlığı olan kişilerden” “Ve yukellimun nâse fil mehdi ve kehlen” “Hem beşikte iken, hem de olgunluk yaşında iken insanlara konuşacak” “ve mines sâlihîn” “ve Salihlerden bir zat” “Gâlet rabbi ennâ yekûnu lî veled” “Dedi ki, ya Rabbi bana oğul nereden, bana evlat nereden” “ve lem yemsesnî beşer” “bana hiçbir beşer de dokunmadı” Yani bir erkek eli deymedi bana. “gâle kezâlikillâhu yahlugu mâ yeşâé'” “Dedi ki, işte böyle, Allah tercih ettiği şeyi yaratır” “izâ gadâ emran” “bir şeye karar verdimi” “feinnemâ yegûlu lehû kun” “Sadece onun için kün der, ol der” “feyekûn” “O da oluşur” İşte Allah-u Teala’nın sözü olması budur.
Geçen hafta biraz daha ayrıntılı konuşmuştuk biliyorsunuz. Allah-u Teala Adem As’a da, kün demişti, oluşmuştu. Bizim her birimiz için de o kün emri verilmiştir. İsa As için de aynı emir verilmiştir. Yani İsa As ne kadar Allah’ın kelamıysa biz de o kadar Allah’ın kelamıyız. Aramızdaki fark, Allah-u Teala bizde anamızın yumurtasıyla babamızın sperminin birleşmesi sırasında kün emrini vermiş, Meryem Validemizde de onun vücudunu o şekilde yaratmış ki, çünkü Adem As için oluşturduğu ortam gibi bir ortam oluşturmuş, işte o sırada kün emrini vermiş. Yani Adem As anasız babasız dünyaya gelmiş, gerçi anası toprak, nasıl Adem As anasız babasız dünyaya gelmişse, ona benzer bir şekilde İsa As da babasız dünyaya gelmiştir.
“Ve yuallimuhul kitâbe vel hıkmeh” “Allah ona kitabı ve hikmeti öğretecektir” “vet tevrâte vel incîl” “Tevratı ve İncili öğretecektir” Buradaki kitap, Tevrat ve İncil zikredildiği için yazı yazma kaabiliyetidir. Şimdi biliyorsunuz Allah-u Teala Rasulullah SAV’e yazı yazmayı öğretmemiştir. Rasulullah ümmi nebidir. Yani yazı yazmayı bilmeyen bir nebidir. Çünkü Rasulullah SAV yeni bir kitapla gelmiştir, yani evet Kur’an’ı Kerim’i getirmiştir. Tevratı ve İncili uygulayan bir nebi olarak gelmemiştir. Ama İsa As, ona İncil inmiştir ama Tevrat’ı da uygulayan bir nebi olarak gelmiştir.
Ankebut 48. Ayeti kerime. 401. Sayfa. Şimdi burada diyor ki Allah-u Teala, “Ve mâ kunte tetlû min gablihî min kitâbin” “Bundan önce bir kitap okuyor değildin” Rasulullah SAV Kur’an’dan önce herhangi bir kitap okumuş değil. Peki Kur’an’ı okumuş mu? Bak “mâ kunte tetlû min gablihî” diyor. “Bundan önce tilavet etmiş değildir” Ama Kur’an’ı Kerim’le ilgili olarak ne diyor Allah-u Teala? “utlu ma uhiye ileyke min Rabbik” “Rabb’inden sana indirileni oku” diyor. Yani demek ki, Rasulullah SAV kendisine indirilmiş olan Kur’an’ı Kerim’i tilavet ediyor, ama ondan önce herhangi bir kitap okumuş değil. Peki okumadı, yazdı mı? “ve lâ tehuttuhû biyemînik” “Onu sen sağ elinle de yazmış değilsin” Tabi sağ el kelimesi yemin, elinle de yazmış değilsin yani. Sağ olması gerekmez, sağla yazmadı da, solla yazdı diye bir şey akla gelmez burada, yani elinle de yazmış değilsin.
Şimdi o zaman iki husus var, bir, kitabı tilavet, okuma. Bir de, yazma. Rasulullah SAV, Kur’an’dan önce herhangi bir kitabı okumuş değil. Ama Kur’an’ı Kerim’i okumuştur. Çünkü Kur’an’ı Kerim’le ilgili olarak ne diyor Allah-u Teala, “utlu ma uhiye ileyke min Rabbik” “Rabbinden sana indirilen neyse, sen onu oku” Bu hangi ayet, bakar mısın? “utlu ma uhiye ileyke… “ Ankebut 45. Ayet. “Utlu mâ ûhiye ileyke minel kitâbi” Daha uygun o, “bu kitaptan sana indirileni oku” diyor. Gene onda ne diyor, “bundan öncesinde herhangi bir kitap okumuş değildin” Ve “elinle de yazmış değildin” Yani ne okumuş ne de yazmış.
Şimdi, şey yapıyorlar, efendim koskoca nebi nasıl okuma yazma bilmez, falan. Muhterem arkadaşlar, şuna çok dikkat edin. Dini konularda duyguya yükleme yapılarak insanlar saptırılıyor, yani kelimeler üzerinde çok oynamalar yapılıyor ve maalesef bu şekilde bütün kavramlar anlaşılmaz hale getirilmiştir. Kur’an’ı Kerim’in -maalesef-Allah-u Teala tarafından açıklanan bir kitap olduğu unutulmuştur. Ve Kur’an’ı Kerim problem çözemez, insanlara yol gösteremez bir kitap olarak bugün telakki ediliyor. Bugün en kötüsü de, İslâma hizmet etsin diye açılan İlahiyat Fakültelerinin büyük bir bölümünde Kur’an’la bir problem çözülemeyeceği konusunda bir ittifak gözüküyor. Büyük büyük hocalar Kur’an’ı sadece bir ahlak kitabı olarak görmeye çalışıyorlar. Tabi maalesef, -evet tarihte de böyle olmuş işin doğrusu,- Emevilerden sonra Kur’an’ı Kerim’in kapağı kapatılmış, ama bu kesinlikle böyle devam etmemelidir.
Şimdi biz çok daha ilerisine gidiyor, ileri değil aslında olması gereken şey, diyoruz ki, Kur’an’ı Kerim, toplumların bütün problemlerini en ince ayrıntılarına kadar çözer, hodri meydan, buyurun, hangi problemi ortaya koyuyorsanız koyun. Bir siz problem çözün, bir de biz çözelim. İkinci olarak da, Allah-u Teala’nın yarattığı ayetler konusunda da en sağlam rehber Kur’an’ı Kerim’dir. Biz de Kur’an’ı bütün ilimlerin merkezine koymak durumundayız, bunu yapmamız lazım.
Şimdi burada diyor ki Allah-u Teala, “sen bundan önce bir kitap okumuş değildin ve onu elinle de yazmış değildin.” “izen lertâbel mubtılûn” “Hakk’ı batıl göstermeye çalışanlar elbette şüpheye düşerlerdi” Yani Muhammed bu kitabı bir yerden yazmıştır derlerdi.
Şimdi bugün batıda, yani maalesef batının İslam ülkelerini savaşsız fethetme planı, -ki buna inkültürasyon derler, yani kendi kültürlerini Müslümanların zihinlerine iyice yerleştirerek, Müslümanların dirençlerini kırıp ismini söylemeden fetihler yapma planı- çok ciddi manada yürürlüktedir. İşte bu planın bir parçası da, İslami ilimlerde doktora yapmak için batıya gidenlerin zihinlerinin iyice karıştırılarak geri gönderilmesidir. İşte orada bunlara öğrettikleri şeylerden birisi şu, bakın az önce ne dedim, önce duygusallık yüklenerek arkasından fitne ve fesatlarını yerleştiriyorlar. Efendim ne demek, koskoca bir nebi okuma yazma bilmiyor olur mu? Eee? Tabii ki okuma yazma biliyordu. Bunun arkasındaki fitne ne biliyor musunuz? Bu kitabı o yazdı. Onun için Kur’an Muhammed’in kitabıdır, Allah’ın kitabı… çünkü eğer bu ayeti kabul edersen Kur’an Allah’ın kitabı olacak. Ama Muhammed’in okuma yazması var dediğin zaman, Kur’an Muhammedin kitabı. Üçüncü adım, hitap-kitap gibi birtakım saçma sapan şeyler ortaya atarak gene zihin karıştırma işi. Efendim işte, günlük olaylar neyi gerektiriyorsa ona göre ayetler inmiştir. Dördüncü adım, aslında bu ayetleri melek getirmemiş, Muhammed o toplumun kültüründen, ihtiyaçlarından ortaya çıkan problemleri o toplumda yapmış olduğu gözlemler sonucunda Cenab-ı Hakk tarafından onun içine doğurduğu çözümlerle çözmüştür. Melek ortadan kalkıyor. O zaman Muhammed büyük bir iftiracı oluyor. Allah ona kitabı indirmediği halde indirdi demiş oluyor, insanları Allah adına kandıran bir insan haline geliyor. Şimdi bu kişiler bugün İlahiyat Fakültelerinde hoca olarak boy gösteren kişiler oluyor maalesef. Onun için problem çok ciddi boyutlardadır, çok dikkat edelim.
Şimdi, “Ve mâ kunte tetlû min gablihî min kitâbin” “Bundan öncesinde herhangi bir kitap okumuş değildin” “ve lâ tehuttuhû biyemînik” “Onu şu anda da elinle yazmıyorsun” Bu la tehuttuhu, la hal içi, yani nef-i hal der Araplar, şimdiki zamanın olumsuzu, “vela tehuttuhu” “şu anda da yazmıyorsun ya Muhammed” “biyeminik” “elinle yazmıyorsun” “izen lertâbel mubtılûn” “öyle olsaydı hakkı batıl gösterenler elbette ki şüpheye düşerlerdi, çünkü bu bir yerden almış yazmıştır derlerdi” İste Rasulullah SAV okuma yazma bilen bir kişi değil, çünkü Tevrat’ı okuması gerekmiyor, İncil’i okuması gerekmiyor. Tevrat’tan ve İncil’den herhangi bir hükmü uygulaması icap ettiği zaman Kur’an’ı Kerim’de onunla ilgili bir hüküm inmemişse, ya Cebrail As vasıtasıyla onu öğreniyor ya da recim cezasında olduğu gibi Medine’de gidiyor işte onların eğitim merkezlerine Tevrat’ı okutturarak öğreniyordu. Aksi takdirde kendisi açar okurdu, yanında Tevrat’ı, İncil’i bulundurur açar okurdu. Öyle bir şey yapmamıştır. Ama İsa As öyle değil, Allah-u Teala ona kitabı, yani yazmayı öğretiyor.
Ondan sonra, tekrar yani Ali İmran 48. Ayetindeyiz, “Ve yuallimuhul kitâbe” “Allah onu kitabı öğretecek” “vel hıkmete” “ki hikmeti öğretecek” Hikmet de, doğru hüküm çıkarma yeteneğidir. Doğru hüküm hem tabiat ayetlerinden çıkar, hem Allah’ın indirdiği kitaptan çıkar. Onun için, “vet tevrâte vel incîl” “Tevrat’ı ve İncil’i ona öğretecektir” Tabi İncil ona inmiştir, İncilin inmesi başka, öğretilmesi başka bir şeydir. Çünkü Allah’ı Teala’nın bir prensibi vardır, kendi kitabını kendisi açıklar. Bu açıklama metodunu uygulamazsanız, o kitaptan gereği gibi yararlanamazsınız.
Zaman zaman söylüyoruz, tabiattaki ürünleri işlemesini bilmiyorsanız dünyanın en zengin yatakları üzerinde otursanız bile, en çok sahibi olduğunuz şeyin fakiri olursunuz. Evet, onun için maden yataklarına sahip olmak yetmez, bir de onu işletmesini bilmek lazım. Aynen onun gibi, Allah-u Teala Tevrat’ı ve İncil’i İsa As’a öğretmiştir. Oradan nasıl hükümler çıkaracağını, problemleri nasıl çözeceğini de öğretmiştir. Bugün bizim sıkıntının temelinde o var. Yani bugün Kur’an’ı Kerim’den hikmetin nasıl çıkarılacağı unutulmuştur. Hikmet yok biliyorsunuz, yani maalesef hikmet yoktur. Yani Allah-u Teala’nın bütün nebilere öğrettiği, Rasulullah SAV’in ümmetine öğrettiği, son derece önemli olan kavram, hikmet, bugün bakın hiçbir İslami eserde yer almaz, sadece felsefeyle ilgili anlatılmasa hikmetin hiçbir anlamı olmaz. Tabi hikmete ulaşmak için de Kur’an’ı Kerim’de Allah’ın gösterdiği yoldan gitmek lazım. O yoldan gidilmediği için de bugün Müslüman alimler bir problem çözemiyorlar. Ondan dolayı da çözümleri kafir, zındık dedikleri batıdan arıyorlar. Oradan da gelen çözüm dedikleri şey, sömürünün dışında herhangi bir sonuç doğurmuyor. Tek doğurduğu sonuç var, o da sömürü. Çünkü onlar başka bir şey bilmezler, onların tek bildiği şey insanları en çok nasıl sömürebilirler. Evet.
“Ve rasûlen ilâ benî isrâîl” “İsrailoğullarına elçi olarak Cenab-ı Hakk onu göndermiştir” “ennî gad cié’tukum biâyetin min rabbikum” Şimdi İsrailoğullarına geliyor, Tevrat’ı uyguluyor bakın İsa As. Ama beraberinde İncil’i getiriyor. İncil’i getirmiş olması onun kabul edilmesini engelliyor, yani yeni bir kitap getirmiş ya. Çünkü insanlar yeni şeylere karşı tepki gösteriyorlar.
Mesela bugün bize de çok tepki gösteriyorlar, sanki yeni bir şey yapıyormuşuz gibi. Aslında en eskisini yapıyoruz ama anlamak isteyeni bulabilirseniz beri getirin. Evet.
“Ennî ahlugu lekum minet tîni” Diyor ki, “Ben sizin için çamurdan yaratacağım” “kehey’etit tayri” “kuş şekli gibi” Yani bir kuş şekli yaratacağım diyor. Bu, yaratacağım kelimesini biliyorsunuz bizde yasaklı kelimelerdendir. Bunu söyledinmi hemen ne derler? Yaratmak Allah’a mahsustur. E bu Allah’ın kelamı. Bu söz Allah’ın sözü, bu sözü buraya biz koymadık ki. (Dr. Yahya Şenol’a hitaben) Meale ne yazmış oku. Oraya bas da ondan sonra oku, öyle caiz değil yani.
Yahya: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, diye meal vermiş.
Hoca: Bak ne mana vermiş. Değil. İşte şimdi bu konuları, yani halk kelimesi, şekil vermektir. Yeni bir şekil vermek de halk denir. Mesela siz tabiatta şu kameranın, şu cep telefonunun ya da işte üzerinize giydiğiniz giysilerin, oturduğunuz sandalyelerin tam birebir benzerini bulabilir misiniz? Bunların hepsi insanların yarattıkları şeylerdir. Yoktan var etme değil elbette, ama böyle bir şey yoktu. Mesela telefon yoktu, kamera yoktu, lambalar yoktu. Tabii ki Cenab-ı Hakk’ın vermiş olduğu imkanları kullanarak şey yapıyorsunuz. “ahluku” “ben yaratıyorum”
Mesela Kur’an’ı Kerim’de iki ayette ahsenul halikın geçer, “yaratanların en güzeli” Demek başka yaratanlar da var, yani şekil verenler de var. Şimdi o, zamanında mezheplerin kendi aralarındaki tartışmalara kurban gitmiş bir çok kelimeler vardır, bunlar yasaklı kelimeler, bunları kullanırsanız tamam. Sen falan mezhepten misin? Yok ben Allah’ın kitabından yanayım. Ben müslümanım. Bizim söyleyeceğimiz söz budur. Ben hiçbir mezhepten değilim, kardeşim ben müslümanım. Ben neyim? Diyecek. Ne bileyim, sen bana sordun, sen de kendinin ne olduğuna sen karar ver. Ben müslümanım, seni bilmem.
“Feenfuhu fîhi” “Onun içerisine üflerim” diyor. “feyekûnu tayram biiznillâh” “Allah’ın izniyle kuş olur” Bazıları “feenfuhu fihi” ye biemin ruhi kelimesini ekliyorlar. Yani Cenab-ı Hakk, “Ben ona Ruhumdan üflerim” diye ifade kullanıyor ya. Kardeşim burada sırf üfleme, burada ruh yok. Öyle işleri birbirine karıştırmayalım.
“Feenfuhu fihi” “Onun içerisine üflüyorum” Peki üflemeyle çamurdan yapılmış heykel kuş olur mu? Elbette ki olmaz, ama bu İsa As’ın Allah’ın elçisi olduğunun delili olsun diye kendisine verilmiş, dolayısıyla bu bir mucizedir. Bu kainatta geçerli kurallar bizi bağlar, Cenab-ı Hakk’ı bağlamaz. “feyekûnu tayram biiznillâh” “Onun için Allah’ın izniyle tayr olur, benim üfürmemle değil, onun için de Allah-u Teala şunu şunu yap demiş onun için öyle yapıyor” “ve ubriul ekmeha” “anadan doğma körü iyileştiririm” “vel ebrasa” “alaca hastalığını” Yani şöyle bazı kimselerin derilerinde beyaz beyaz benekler olur, sedef hastalığı mı deniyor? İşte o beyaz benekler olur derinin içerisinde, onun bir türlü tedavi imkanı yoktur. Ondan sonra, “ve uhyil mevtâ biiznillâh” “ve ölüleri diriltirim” Nasıl? “biiznillah” “Allah’ın izniyle” Yani, Allah bu onayı verdiği için yaparım, Allah onay vermese hiçbir şey olmaz. Şimdi bütün bunlar İsa’nın Allah’ın nebisi olduğunun belgeleri. “ve unebbiukum bimâ teé’kulûn” “Yiyeceklerinizi yani yediğiniz şeyleri size haber veririm” diyor. “ve unebbiukum bimâ teé’kulûn ve mâ teddehırûn” “ve evinizde biriktirdiğiniz şey” Yani senin evinde şimdi şu, şu, şu yiyecekler var, sen bugün şunları şunları yemişsin diye de haber veririm diyor. “ve mâ teddehırûne fî buyûtikum” Evet orayı okumamışım. “inne fî zâlike leâyeten lekum” “İşte bunlar da sizin için gerçek bir belge vardır” “in kuntum mué’minîn” “Eğer inanacaksanız” Yani beni Allah’ın elçisi olarak kabul edecekseniz bunlarda sizin için açık belge vardır. “Ve musaddigan limâ beyne yedeyye minet tevrâh” “Önümdeki Tevrat’ı da tasdik eden bir rasul olarak geldim” Biliyorsunuz Muhammed SAV Tevrat’ı, İncil’i ve bütün kitapları tasdik eden bir nebi olarak gelmiştir. Kur’an’ı Kerim sadece Tevrat’ı, İncil’i değil hepsini tasdik ediyor. Onun için sürekli diyoruz ya, Müslümanların çok ciddi Dinler Tarihi çalışması yapmalarına ihtiyaç var, maalesef dinler tarihiyle batılıların yönlendirdiği şekilde yapıldığı için bize fazlaca bir faydası olmuyor.
Şimdi mesela bu Ali İmran suresinin en başında okuduğumuz ayeti hatırlarsanız diyor ki 2. Ayetinde “Nezzele aleykel kitâbe bil haggı” “Bütün gerçekleri içeren kitap olarak Allah-u Teala sana bunu indirdi” “musaddigan limâ beyne yedeyhi” “önünde olanları tasdik eden” Tevrat ve İncil demiyor bakın, lima beyne yedeyhi minet tevrati vel İncil demiyor, ama bak burada “musaddigan lima beyne yedeyye minet tevrah” diyor. Orada min var. “Önümdeki tevratı tasdik ediyor” Ama Kur’an’ı Kerim son kitap olduğu için, Kur’an’da, yani Vedalar’da olan da olması gerekir, Gatalar’da olan da olması gerekir, Ginzalar’da olan da olması gerekir. Yani yeryüzünde ne kadar ilahi kaynaklı kitap varsa, yani dünyanın neresine nebi gelmiş ve ondan kalan bir kitap varsa mutlaka Kur’an’da onunla ilişki kuracağımız ayetler olmalı, ondan dolayı Cenab-ı Hakk “lima beyne yedeyhi” diyor.
Ondan sonra, “ve enzelet tevrâte vel incîl” diyor. “Tevratı ve İncili indirdi diyor. Tevratı ve İncili tasdik eden kitap demiyor, tamam elbette ki Tevratı ve İncil’i de tasdik etmiştir, çünkü o da ondan öncedir. “ve liuhılle lekum bağdallezî hurrime aleykum” “Bir de size haram kılınmış bazı şeyleri helal kılmak için de geldim” diyor. “ve cié’tukum biâyetin min rabbikum” “ve Rabb’inizden de bir ayettim, mucizeyle de geldim” “fettegullâhe ve etîûn” “Allah’tan korkun ve bana itaat edin” “İnnallâhe rabbî ve rabbukum fağbudûh” “Allah benim de sizin de Rabb’inizdir, O’na kulluk edin” “hâzâ sırâtun mustegîm” “İşte bu doğru yoldur”