Elhamdü lillahi Rabbil Alemin, vel akibetü lil muttakin. Essalatu vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Geçen hafta 41. Ayete kadar okumuştuk, ama yine de bir konu bütünlüğü olması açısından çok hızlı bir şekilde önceki ayetlerden başlayalım. Konumuz Meryem validemizle alakalı. Biliyorsunuz, Hıristiyanlar Efes Konsilinde Meryem’i Tanrının annesi olarak ilan etmişlerdi. O bakımdan bu tür şeyler çok önemli. Çok ilginçtir, insanlar kendi zihinlerinden din uyduruyor ve o dinin mensubu oluyorlar. Tabi Allah’ı Teala’nın huzurunda her şey ortaya çıkıyor ama geç oluyor. Din söz konusu olduğu zaman insanlar akıllarını kullanmıyorlar. İnsanların çekmiş oldukları bütün sıkıntılar öyle. İnsanların aklını kullandırmadığınız zaman, onları koyunlar gibi güdebiliyorsunuz. Onun için yöneticilerin arayıp bulamadığı kişilerdir bu tür din adamları. Eğer din insanların akıllarının bir kenara bırakılmasını gerektirecek şekle getirilmişse, yöneticilerin arayıp bulamadıkları şeydir, dolayısıyla bu tür din adamlarıyla yöneticiler arasından su sızmaz. Çünkü birisinin kutsanmaya ihtiyacı var, birisinin de maddi desteğe ihtiyacı var. Din adamı güçlü ve yönetici olan kişileri kutsuyor, onlar da bunları maddi olarak destekliyor, her iki taraf ta son derece memnun, aşağıda da zaten güdülecek bir sürü koyunlar var, hiç önemli değil.
Bu sadece Hıristiyanlıkta değil. Biliyorsunuz bugün İslam dininin de aynı şekle getirildiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, nasıl Hıristiyanlık herhangi bir problemi çözemiyor, toplumda problem oluyorsa, bugünkü haliyle Müslümanlık da herhangi bir problemi çözemiyor. Mesela Türkiye’nin ne iç ne de dış problemleriyle ilgili herhangi bir proje ürettiklerini göremezsiniz şeylerin. Yani mesela bu kadar İslam Üniversiteleri var, İlahiyat Fakülteleri var, oralarda o kadar hocalar var, herhangi bir problem(e çözüm) ürettiklerini göremezsiniz, çünkü bunların tamamı Kur’an ve sünnet tabanından uzaklaşmış bir din anlayışı içerisindedir. İşte Hıristiyanlar da Tevrat ve İncil’den uzaklaştırılmış bir din anlayışı içerisine girmişlerdir. O bakımdan ayetler önemli. Tekrarlayalım.
Şimdi tabi, siz kendinizi Meryem validemizin annesi yerine koyun. Hayal ediyorsunuz; bir oğlum olacak, onu mabede bağışlayacağım, orada dine büyük hizmetler edecek. Kız doğunca biraz tabi eski heyecanını taşımıyor. Ama neler olacağını bilmiyor ki insanlar. Yani hangi şey bizim için hayırlıdır onu bilemeyiz. Bazen biz bir şeyi çok isteriz ama o şerrimize olabilir. Cenab-ı Hakk ayeti kerimesinde diyor. Bakara suresi 216. Ayet. “Kutibe aleykumul gıtâlu ve huve kurhun lekum” “Savaş size farz kılınmıştır, o size itici gelir, hiç hoşunuza gitmez” “ve asâ en tekrahû şey’ev ve huve hayrun lekum” “belki bir şey size zor gelebilir o sizin hayrınıza olabilir” “ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum” “Belki bir şeyi seversiniz çok istersiniz ama o sizin aleyhinize olabilir” “vallâhu yağlemu ve entum lâ tağlemûn” “Allah bilir siz bilemezsiniz” Bakara 216.
Meryem Validemizin annesi de öyle düşünüyor. Ama bakın asırlar geçiyor, o dönemden tanıdığımız kim var bizim? Kur’an’ı Kerim’de adı geçenler, Zekeriya As, Yahya As, İsa As ve Meryem validemiz. Bugün dünyada Meryem adı Zekeriya’dan da, Yahya’dan da daha çok biliniyor. Ha, insanlar yanlış değerlendiriyorlar, onu yanlış tanımlıyor o ayrı bir şey. Onların yanlış tanımlaması Meryem validemizin bir hatası, suçundan kaynaklanmıyor. Onun için biz de kendi hayatımız için öyle düşünelim. Yani bazen bazı şeyler bizi üzebilir, hiç onları önemsemeyin. Burada yapacağımız şey şudur, benim bir kusurum var mı? Yani şimdi Meryem validemizin annesini düşünün, Meryem’in kız olması onunla alakalı bir şey mi? Kız da olabilir, erkek de olabilir. Dolayısıyla eğer yaptığımız şeyde bizim bir kusurumuz varsa o zaman üzülelim, ama kusurumuz yoksa netice mutlaka hayrımızadır.
Diyor ki, “fetegabbel minnî” ” ya Rabbi onu benden kabul et” “inneke entes semîul alîm” “işiten Sen, bilen Sen’sin” “Felemmâ vedaathâ gâlet rabbi innî vedağtuhâ unsâ” “onu doğurunca dedi ki, ya Rabbi kız çocuğu doğurdum” “vallâhu ağlemu bimâ vedaat” “ne doğurduğunu Allah tabiî ki çok daha iyi biliyor” “ve leysez zekeru kel unsâ” Öyle diyor Meryem validemizin annesi, “tabii ki erkek kız gibi olmazdı” Yani keşke erkek olsaydı demiş oluyor “ve innî semmeytuhâ meryem” “ona Meryem adını verdim” “ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm” “Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığınırım ya Rabbi” Yani senin korumana bırakıyorum diyor.
“Fetegabbelehâ rabbuhâ bigabûlin hasenin” “Rabbi güzel bir kabulle onu kabul etti” “ve embetehâ nebâten hasenen” “Allah-u Teala onu güzel bir nebat gibi bitirdi” “ve keffelehâ zekeriyyâ” “ve Zekeriya As’ı ona kefil yaptı”
Şimdi hakikaten siz Cenab-ı Hakk’tan bir şeyler isterseniz Allah-u Teala onu veriyor, yeter ki, arkasında samimiyetle durun. Ben şimdi Cenab-ı Hakk’a şükür için, bir kelime aklıma geldi onu söyleyeceğim. Ta ilkokuldan itibaren kendi kendime karar vermiştim, ya Rabbi bu dine mümkün olan en büyük hizmeti yapacağım, bana nasip et diye. Şimdi bakıyorum da elhamdulillah Cenab-ı Hakk nasip ediyor gerçekten. Çok şükürler olsun, demek ki bir şeyin arkasında durur da devam edersen Allah-u Teala onu nasip ediyor. Çok şükürler olsun.
“Kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyel mihrâbe vecede ındehâ rizgâ” “Zekeriya mihraba” Yani o… şimdi harb kelimesi vardır Arapçada, savaş dediğimiz şey, mihrap da harp yeri demek. Yani, caminin içerisinde, mescidin içerisinde bir oda. O odada, bizde çilehane gibi birtakım kelimeler kullanılıyor ya, yani öyle keyif edilecek bir yer değil. Orada sadece hayatını geçiriyor, yani bir iç oda. “kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyel mihrâbe vecede ındehâ rizgâ” “Zekeriya As o mihraba her girdiğinde, o iç odaya, orada bir rızık buldu” “gâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ” “dedi ki Meryem bu nereden sana” “gâlet huve min ındillâh” (Geçen hafta biraz durmuştuk bu konu üzerinde) “o Allah katındandır” dedi. Ya Allah vermiş ne yapayım, yani Cenab-ı Hakk gönderiyor çok şükürler olsun. ” huve min ındillâh innallâhe yerzugu men yeşâu biğayri hısâb” “Allah tercih ettiği kişiyi hesapsız rızıklandırır” Allah verdimi verir.
Şimdi burada bir olağanüstülük yok, geçen hafta da söylemiştik, ama maalesef kitaplara koyuyorlar, işte yazın kış meyvesi görmüş, kışın yaz meyvesi görmüş. Allah’ın elçilerinin hayatında böyle bir şey asla yoktur. Yani herkes son derece objektif davranır, yani böyle uçma kaçma hiçbir şey yoktur. Öyle sihirli değnek falan filan değil, her şey normal. Yoksa Zekeriya As onun yanında o rızkı gördü, bunu Allah verdi dediği zaman, yani Cenab-ı Hakk gönderiyor işte, birisi getirip veriyor. Yoksa öyle yazın kış meyvesi, kışın yaz meyvesi falan, bu tip şeyler yok. Bu tür şeyler Rasulullah SAV’den gelen rivayetlerde de yok. Nereden girmişse girmiş tefsir kitaplarına. Ben de esas şuna hayret ediyorum, yani bu kitapları adeta insanlar Kur’an’ı Kerim’i anlamasın diye yazılmış gibi gözüküyor. Yani öyle acayip taraflara çekiyorlar ki insanları. Bunların niyetleri öyle olmayabilir ama, enteresan, yani birisi bir şey yapıyor, arkasından gelenler onu takip ediyorlar. Ya kardeşim Allah sana akıl vermedi mi? Yani “e ve lev kâne âbâuhum lâ yağgılûne şey’en ve lâ yehtedûn” (Bakara suresi 170. Ayet 2/170) “Ya babalarınız, yani büyükleriniz düşünememişlerse, orada doğruyu tutturmamışlarsa ne olacak onları böyle tekrarlayıp duruyorsunuz” Biraz düşünsenize, biraz kişisel sorumluluk alsanıza.
Medine-i Münevvere’de oranın tefsirde zirve dedikleri, üniversiteden emekli olan bir hocalarıyla görüşürken bana dedi ki, ya Abdulaziz Bey, niye öyle herkesin söylemediği sözleri söylüyorsun da milletin oklarını üzerine çekiyorsun? Dedi. Bakk ben kim ne demişse onları yazıyorum, kimse bana ne hücum ediyor, ne laf söylüyor, ne şunu yapıyor, ne bunu yapıyor. Senin bu söylediklerin kitaplarda var, daha neye yazıp da milletin kütüphaneleri boşu boşuna işgal ediyorsun? Dedim. Yani günüm gün olsun derseniz öyle. Ama yarın Allah-u Teala’nın huzurunda hesap vereceğiz.
“Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbehu” Zekeriya As tabi Meryem validemizin yanında, evlenecek çağa gelmiş güzel bir kız, mescidin odasında da duruyor, yanına girip çıkan birileri var, yani ne olur ne olmaz. Allah muhafaza. İnsan gerçekten ciddi ciddi endişeye kapılır. Kim olsa korkar bu tür şeylerden. Zekeriya As orada dua ediyor. Geçen hafta söylemiştik, kendisi için değil, Meryem validemiz için dua ediyor. Şimdi, bizde Kur’an’ı Kerim’e bütüncül bakma alışkanlığı yok. Ve maalesef çok üzücü bir şey ama, çok çok üzücü bir şey ama bizim tefsir kitaplarında, tefsir geleneğimizde Kur’an kelimesinin anlamı bilinmez. Bakın Kur’an kelimesinin anlamı bilinmez. İçinde Kur’an kelimesi geçen ayetlere anlam veremezler. Çünkü bilmezler. Peki neyi biliyorsunuz o zaman kardeşim. Dolayısıyla yani Kur’an bütüncül bakma demektir, ayetler kümesi demektir. Yani Kur’an’ı Kerim evet, Cenab-ı Hakk’ın indirdiği bütün ayetleri içeren, bu bir küme olduğu için Kur’an deniyor ama, bunun içerisinde sayısız ayet kümeleri vardır. O kümeleri birleştirirseniz bir olayı doğru anlarsınız. Şimdi, onun için bütüncül baktığınız zaman mesele doğru anlaşılır.
“Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh” “Orada Zekeriya As Rabbine dua etti” “gâle rabbi heb lî min ledunke zurriyyeten tayyibeh” “Ya Rabbi kendi katından temiz bir soy bana nasip et dedi” “inneke semîud duâé’ ” “Sen duayı işitensin” “Fenâdethul melâiketu ve huve gâimun yusallî fil mihrâb” “O odada Zekeriya As namaz kılıyor, ayakta namaz kılarken” Şimdi bakın bu kelimelere dikkat edin, bütün nebiler aynı namazı kılmışlardır. Bütün müminler aynı namazı kılmışlardır, değişen bir şey yok. Efendim Kur’an’ı Kerim’de namaz var mı? Ya peki bu kadar ayetler ne? Ne ifade ediyor? İşte bütüncül bakmayınca, her şey darmadağınık oluyor. “Mihrapta namaz kılarken dua etti Zekeriya As.” “Fenâdethul melâiketu ve huve gâimun yusallî fil mihrâb” ” Melekler ona seslendiler namaz kılarken” “ennallâhe yubeşşiruke biyahyâ” “Allah sana Yahya’yı müjdeliyor” Şimdi bu kendisiyle alakalı oluyor. Yani dersiniz ki tamam işte Meryem’in Yahya diye bir çocuğu olacak. Evlenmemiş bir kızın nasıl çocuğu olacak? O zaman bu müjde kendisiyle alakalı olacak. “musaddigan bikelimetin minallâh” “Allah’tan bir kelimeyi tasdik eden” Biliyorsunuz bu kelime konusunda da Hıristiyanların çok şeyleri vardır. İşte, İsa bir söz idi… Şimdi bizde hani ezeli kelimesi var ya. İşte, kaderde her şey ezelden bellidir falan. Bunlar hep bu Hıristiyanlıktan, Yahudilikten gelme şeylerdir. İşte kader de oradan ortaya çıkıyor. Şimdi İsa’nın ezeli olması gerekiyor, dolayısıyla Allah’ın sözünün de ezeli olması lazım. İşte kelam-ı kadim kelimesi oradan çıkar. Yani Kur’an yaratılmış mıdır? Mahluk mudur, değil midir? Tartışmaları var ya… Şimdi Kur’an ezelde varsa o zaman bu ayetlerin ne anlamı var? Bütün bunlar ezelde zaten vardı. Öyleyse Zekeriya As niye dua ediyor ki yani? Aynı şey Bedir’le ilgili, aynı şey Rasulullah SAV’in hayatında meydana gelen bütün olaylarla ilgili. Bu, Kur’an yaratılmamıştır ezelidir, sözünde bütün mesele İsa hep vardı demek içindir. O Allah’ın kelimesi, söz de ezelidir, o zaman ezelden vardır. Yani İsa’ya tanrı demek için uydurulmuş şeydir, bizimkiler de bunu havada kapmışlardır. Ne olacak yani, nasıl olsa Kur’an‘sız bir din, istediğini söyle. Bugün de maalesef Kur’an‘sız bir din ile karşı karşıyayız.
Evet, “Ondan bir kelimeyi tasdik edecek olan Yahya’yı sana müjdeliyoruz” diyor Allah’ı Teala. “ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn” “seyyid, hasur, yani efendi” Ne demek işte, insanları yönetecek bir kaabiliyette. Ondan sonra kendini de koruyan demek, yani öyle lüzumsuz işlere karşı kendini koruyabilecek bir kaabiliyeti var. Kaabiliyetini bozabilir o başka, Allah’ın yarattığı zaman verdiği şeyler bunlar, yaratılıştaki kabiliyetler, ki bunlar ana rahminde iken insana verilir. “ve nebiyyen mines sâlihîn” “ve Salihlerden bir nebi olmak üzere Allah seni müjdeliyor” Şimdi burada Zekeriya As diyor ki, “Gâle rabbi ennâ yekûnu lî ğulâmun ve gad beleğaniyel kiber” “Benim nerden çocuğum olacak ya Rabbi diyor, ben iyice yaşlandım, ihtiyarlık geldi çattı diyor” “vemraetî âgır” “Karımsa kısır” Bak hiç olağanüstü bir şey yok. Şimdi az önce söylediğim, ezelden her şey takdir edilmişti mantığında olsaydı Zekeriya As böyle bir soru sorar mıydı? Zaten istemesinin de bir anlamı yok, varsa var, yoksa yok, yeni bir şey değişecek değil ki.
Mesela burada, efendim Yahya As’ın özellikleri… o yaratılışta… Cenab-ı Hakk herkesi Ahsen-i Takvimle yaratıyor. Yani yaratılıştan bazı insanlara özellikler veriyor, farklı özellikler, herkesi birbirinden farklı yaratıyor. “Unzur keyfe faddalnâ bağdahum alâ bağd” (İsra suresi 21. Ayet 17/21) “İnsanlara bak bakalım, her biri diğerinden bir yönüyle üstün hale getirmişizdir” diyor Allah-u Teala. İşte burada da yöneticilik kaabiliyeti olan, kendisini koruyabilecek kaabiliyeti olan ve nebi olacak olan birisi. Ama yoldan da çıkması her zaman için mümkündür.
“Ennâ yekûnu lî ğulâmun ve gad beleğaniyel kiber” “diyor ki ya Rabbi bana oğlan nerden, benim nerden oğlum olacak?” Çünkü neye göre söylüyor? Allah’ın yarattığı kanunlara göre. Böyle bir, ihtiyarlık gelip çatmış, karısı da kısır olan bir kişinin oğlu falan olmaz. “gâle kezâlikallâhu yef’alu mâ yeşâé’ ” “diyor ki bu böyle, karar verildi” diyor. Tamam, karar verildi. Allah tercih ettiğini yapar. O kanunlar Allah’ı bağlamaz, seni bağlar, Allah tercih ettiğini yapar.
“Gâle rabbic’al lî âyeh” “diyor ki ya Rabbi o zaman bana bir işaret ver, bir gösterge ver, bu insanlara ne diyeceğim?” diyor. “gâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyamin illâ ramzâ” “sen üç gün insanlarla konuşmayacaksın, sadece işaret diliyle konuşursun o kadar” Konuşmadığın zaman çok ciddi bir mesele olduğunu bunlar anlar. “vezkur rabbeke kesîran” “ve Rabbini çokça an, Allah’ın emirlerini, yasaklarını zihninden geçir, ayetleri düşün” “ve sebbıh bil aşiyyi vel ibkâr” “Akşam ve sabah Allah’a tesbihte bulun, yani nafile namaz kıl” “Ve iz gâletil melâiketu yâ Meryem” “Melekler Meryem’e de şunu söylediler, Meryem” “innallâhestafâki”
Şimdi bakın, melekler gelir insanlarla konuşurlar yani, siz onun melek olduğunu bilemezsiniz. Ki Meryem validemiz de bilmiyor, ama arkasından söyleyince meseleyi anlıyor. Belki bize de kimbilir melekler ne zaman, nerede gelmişlerdir yani. İnsan kılığında olabiliyor. İbrahim As’a geldi, İbrahim As onları misafir zannederek buzağıyı pişirip önlerine koydu. Melek olduğunu bilseydi yapar mıydı? Lut As, delikanlı suretinde gelince onlardan dolayı çok ciddi bir sıkıntıya girdi. Yani onların melek olduğunu bilseydi sıkıntıya girer miydi? Bize de belki gelmiştir. Şimdi onun için melekler geliyorlar Meryem validemize, diyorlar ki Allah seni seçti. “Istafâki”, ıstafa kelimesi çok önemli, bizim Türkçemizde saf kelimesi vardır ya. Saf süt… Ne demek? Katıksız. Çok saf ve temiz bir adamdır denir değil mi? Istafaki, “onların arasından -diğer kadınlar var- Allah seni seçti.” Peki Meryem’i seçti de, Meryem böyle sütten çıkmış ak kaşık mı? Değil. Niye değil? Diyor ki, “ve tahherak” “Allah seni tertemiz hale getirdi” Senin de birtakım kusurların var. “vastafâki” “Seni seçti” “alâ nisâil âlemîn” “Şu alemin, yani şu çağın kadınları üzerine seni seçti” Neyle seçiyor? Çünkü Meryem validemizin kendini koruması, dikkatli olması, ahlaklı olması sebebiyle Cenab-ı Hakk seçiyor. Yoksa ezelden seçme falan filan değil. Nebiler de öyle.
Efendim Allah-u Teala diyor ki, mesela Araf suresinin 157. Ayetinde diyor ki, Yahudi ve Hıristiyana. “Ellezîne yettebiûner rasûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehû mektûben ındehum fit tevrâti vel incîl” “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı olarak buldukları o ümmi nebiye uyanlar” Şimdi insanlar zannediyor ki… “ismu Ahmet” diye de bir ayet vardı. Şimdi nerede olduğu aklıma gelmedi. “Adı Ahmet” Saf suresi, 61. Sure, 6. Ayet. “Ve iz gâle îsebnu Meryem” “Meryem oğlu İsa” Sizin kitabınızda yazılı dedi ya, onun bir karşılığı olması lazım, işte Kur’an‘ı Kerim’deki Kur’an bu. Bir yerde bir ayet bulursanız onu açıklayan bir başka ayet, başka yerde vardır, eder iki, onları açıklayan iki tane daha ayet çıkar, iki, iki, iki gider. Ne kadar çok ayet bulursanız; o konuda, o kadar ayrıntılı bilgiye ulaşırsınız. Kur’an‘ın Kur’an‘la açıklanmasıdır bu. Sahabeden sonra bu yol unutulduğu için ayetler birbirinden kopuk, bir şey olmuyor. Yani şöyle düşünün, ben şimdi sizin karşınıza ceketle çıktım. Kumaş aynı kumaş var, fakat dikişler sökülmüş, ben şimdi bunu ceket olarak giyip karşınıza çıkabilir miyim? Kol düşer, yaka düşer, her taraf düşer. Bir yerimi kapatmak için bu defa düğme müğme olmaz, ne yapacağım, sürekli böyle duracağım, o zaman da iş yapamam. Müslümanlar öyle, kasılmışlar, iş yapamıyorlar. Çünkü ayetler arasında bağ kopunca bir problem çözemez hale geliyorlar. Şimdi, şu binadaki bağlar kopacak olsa bina üzerimize çöker, bizi altında bırakır. İşte şey de, Kur’an öyle, yani Kur’an bir küme anlamına gelir dil itibariyle. Orada bir ayet okuduk şimdi bir tane daha ayet okuyacağız. Diyor ki burada Allah-u Teala, İsa As’dan haber veriyor, Saf suresinin 6. ayetinde “Ve iz gâle îsebnu Meryeme yâ benî isrâîle innî rasûlullâhi ileykum” “Ey İsrailoğulları ben size Allah’ın gönderdiği bir elçiyim” “musaddigan limâ beyne yedeyye” “Benden öncekini tasdik ediyorum, benim önümde hazır bulduğumu tasdik ediyorum” Bu çok önemli, önümde hazır. Önünde hazır bulduğu kim? Musa As ve diğer nebiler.
Şimdi bakın ayet burada şeyken, şeye ne mana veriyorlar. Bakayım burada ne mana veriyor? Aynı mealden, aynı kelimeye ne kadar zıt mana verdiklerini ve bunun ne kadar yanlışa sebep olduğunu hemen bir göstereyim. Bakacağım burada nasıl mana verilmiş. Bu ayeti tamamlayayım ondan sonra.
“Musaddigan limâ beyne yedeyye minet tevrâti” “Önümdeki Tevratı tasdik eden” Önde var Tevrat işte. “ve mubeşşiram birasûlin yeé’tî mim bağdi” “Benden sonra gelecek olan bir rasulü de müjdeleyen bir kişi olarak” “ismuhû ahmed” “adı Ahmet” Peki adı Ahmet mi Rasulullah’ın? Ne diyor ayette Cenab-ı Hakk? “Muhammedün Rasulullah” diyor. Muhammed. Peki bu Ahmet ne? Bu isim, yani onun özelliği demek, işte paraklit falan diyorlar ya. Yani övülecek özelliklere sahip bir kişi. Tıpkı Adem As’a eşyanın isimlerinin öğretilmesi gibi bir şey. Eşyanın isimleri öğretilirken bu taş, bu kaya, bu ağaç… Onun ne anlamı var ki yani, melekler de görüyor, adına ağaç desen ne olur, demesen ne olur. Onun neye yaradığı öğretiliyor Adem As’a. Onun için müsemma’sı öğretiliyor. İsimden maksat müsemma, yani özellikleri. Adı Ahmet, yani hep böyle övülecek, güzel özelliklere sahip bir kişi. Bizim anladığımız manada isim Ahmet mi Rasulullah’ın. Peki o? Efendim Amine’den doğma, filan tarihte… O değil kardeşim, özelliği bu. İşte Allah-u Teala seçiyor, kimden seçiyor, mevcutlar içerisinden seçiyor. Meryem Validemizi seçti, güzel. Kimden seçti? Mevcut kadınlar içerisinden. Niye? Kendisi ona layık olduğunu gösterdi. Rasulullah’ı da, kendisi layık olduğunu gösterince oradan, seçti.
Ve hemen öncesinde, bakın burada, geçen hafta okuduğumuz ayette, 33. Ayet, “İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle ımrâne alel âlemîn” “Allah Adem’i seçti” Efendim kaç kişi? Tamam iki kişiden birisini de seçersin canım, yani illa da çok olacak değil yani. “Adem’i seçti” Başka? “Nuh’u seçti” Başka? “İbrahim ailesini seçti” Başka? “İmran ailesini seçti” Demek ki bunlar kendileri buna layık olduklarını ispatladılar, Cenab-ı Hakk’da seçti. Evet.
Şimdi burada bir şey göstereceğim dedim ya, onu da bir göstereyim. Şimdi bakın, “lima beyne yedeyye” “Benim önümde olan” Önünde olan neydi? “minet tevrati” “Tevrat” Tevrat İsa As’dan önce inmemiş miydi? Şu anda Kur’an’ı Kerim benim önümde değil mi? Peki aynı kelimeye Ayetel Kürsi’de ne mana verdiler? Açın bakalım Bakara suresindeki 255. Ayeti, aynı mealde. Müslümanların zihinleri nasıl allak bullak ediliyor görün. Sayfa 41. Bak, “yağlemu ma beyne eydihim” Ma beyne yedeyye ile eydihim’deki tek fark, İsa As’ın söylediği tekil, bu çoğul, o kadar, başka hiçbir fark yok. Tamam mı? Şimdi bak ne mana veriyor? Diyor ki, “o kullarının yapacaklarını bilir” vema halfehum‘a yaptıkların diyor, ma beyne eydihim vema halfehum. Eydihim‘e yapacakları diyor, halfehum‘a yaptıkları diyor. E peki onu da o zaman, bana gelecek Tevrat’ı tasdik ettim diye mana ver orada, burada da seni kabul edeyim. Aradaki…. Bak ne yapacağını bilir, dediğiniz zaman ne ortaya çıkıyor? Kader inancı. Kardeşim, ma beyne eydihim, işte bak benim önümde. Türkçe’de de kullanmaz mıyız? Benim önümde. Yani şu anda yapmakta olduğunu vema halfehum de daha önce yaptıklarını bilir. Ayet bu. Ama ayete yapacaklarını anlamı verdinmi milletin zihni allak bullak olmuyor mu? Peki aynı kelimeyi niye orada farklı, burada farklı mana veriyorsun? Peki. Şimdi bu bir ara cümleydi, tekrar devam ediyoruz Ali İmran suresine.
Şimdi burada diyor ki, yani istafa kelimesinden hareketle buraya geldik. “Allah seni bu alemin kadınlarına seçti” diyor. “Yâ meryemugnutî lirabbik” Peki seçtikten sonra? Oh nasıl olsa ben seçildim, yan gel, öyle şey yok. “ugnutî lirabbik” “Rabbin için samimiyetle kulluk et” Öyle seçildim falan… rahatlama falan yok öyle. Madem tamam birtakım özellikten dolayı seçildin ama, kendini bozma diyor. Tamam mı? “ugnutî lirabbik” Yani “samimiyetle, huşu ile Rabbine kulluk et” diyor. “vescudî” “Secde et” “verkeî mear râkiîn” “rüku edenlerle beraber rüku et” Yani? Rüku edenlerle beraber rüku etmek ne demek? Yani rüku ve secde edenlerle beraber rüku ve secde et ne demek? Sakın camiye gidip namaz kılma demektir, sen kadınsın.(!) Değil mi? Yani şimdi bak, görüyor musunuz? Tek başına kıl demiyor namazını değil mi? Cemaatle kıl diyor, Meryem validemize. Toplumdan soyutluyor mu Meryemi? Otur evinde, çıkma dışarıya!. Rasulullah SAV’in mescidine beş vakit kadınlar gelmiyor mu? Allah’ın kızlarını Allah’ın mescitlerinden engellemeyin dememiş miydi Rasulullah SAV? Ne oldu? Fitne çıkar. Fitne senin kendin zaten! Niye senden fitne çıkmıyor da kadınlardan çıkıyor? Kardeşim fitne yapan her zaman her yerde yapar. Yani insanları Allah günah işleme hürriyetini vermişken sen nasıl engelleyeceksin? Allah kafir olma hürriyeti vermişken sen nasıl engelleyeceksin? Yani engellemenin bir faydası yok ki. “Zâlike min embâil ğaybi nûhîhi ileyk” “Bu gayb haberlerindendir onu sana vahyediyoruz” “ve mâ kunte ledeyhim iz yulgûne aglâmehum eyyuhum yekfulu Meryem” “kim Meryem’e kefil olacak diye kalemlerini attıkları zaman” Yani kur’a çekmişler, Meryem’in annesi getirip de mabede verince, peki bunu kim üstlenecek? Zekeriya As diyor ki, ben bunun teyzesinin kocasıyım, en uygun benim, hem de zaten nebi. Onlar da diyorlar ki, bu mabede bağışlandı, o zaman buna karşı geri vazifemizi yapmış olmayız, en iyisi kur’a çekelim. Kur’a çekiyorlar ve kur’a Zekeriya As’a çıkıyor. “ve mâ kunte ledeyhim iz yahtesımûn” “İşte birbirleriyle tartışırlarken orada değildin” Yani Meryem’e kim kefil olacak diye tartışıyorlardı. Evet bu ayeti burada bırakalım, ondan sonra haftaya buradan devam ederiz inşallah.