Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdu lillahi Rabbil Alemin. Vel akibetü lil muttakin. Essalatu vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugünlerde biliyorsunuz İslam aleminde çok ciddi doğum sancıları çekiliyor. İnşallah düşük falan olmayacağı gözükmeye başladı. Son derece dikkatli olmamız lazım. Bu arada hem gördüğümüz yanlışları söylemeye devam edeceğiz, hem de dersimizi devam ettireceğiz. Çünkü dersin de devam etmesine ihtiyaç var. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar sorulara daha çok vakit bırakmaya çalışacağız Allah nasip ederse. Allah-u Teala burada şöyle buyuruyor. “İnnallâhestafâ âdeme” “Allah Adem’i seçti” “ve nûhan” “ve Nuh’u” “ve âle ibrâhîme” “İbrahim ailesini” “ve âle ımrâne alel âlemîn” “ve İmran ailesini tüm aleme seçti” Onlar Allah’ın nebi gönderdiği aile. “Zurriyyeten bağduhâ mim bağd” “Biri diğerinin soyundan” Bunların arasında soy bağı var. “vallâhu semîun alîm” “Allah işitir ve bilir” “İz gâletimraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharrara” “İmran’ın karısı dedi ki, ya Rabbi karnımda olan çocuğu hür olarak, yani başka hiçbirşeyle meşgul olmayacak şekilde tüm zamanını senin rızan için harcayacak şekilde adadım” “fetegabbel minnî” “Benden kabul eyle” “inneke entes semîul alîm” “İşiten Sen, bilen Sen’sin” Şimdi bir önceki ayette İmran ailesinin kendisinden ilçi gönderilen aileden olduğunu Allah-u Teala söylemiş oldu. Çünkü Adem, Nuh, İbrahim, İmran dedi, biri diğerinin soyundan. O zaman bu gösteriyor ki, İmran ailesi de İbrahim As’ın soyundan gelen kişilerden oluşmaktadır. “Felemmâ vedaathâ gâlet rabbi innî vedağtuhâ unsâ” “Doğum yapınca şöyle dedi, ya Rabbi, kız doğurdum” Demek ki erkek bekliyordu. “vallâhu ağlemu bimâ vedaat” “Tabii ki Allah neyi doğurduğunu daha iyi bilir” Ama o sadece kendi şaşkınlığını ifade ediyor. “ve leysez zekeru kel unsâ” “Erkek kadın gibi değildir” Yani erkek olsaydı benim zihnimdeki hedefleri daha çok gerçekleştirirdi, ama kız doğurdum. “ve innî semmeytuhâ Meryem” “Ona Meryem adını verdim” “ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm” “Ben onu senin korumana bırakıyorum ya Rabbi, onun soyunu da kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum” “Fetegabbelehâ rabbuhâ bigabûlin hasenin ve embetehâ nebâten hasena” “Rabbi onu güzel bir şekilde kabul etti ve güzel bir bitki gibi onu orada büyüttü, yetiştirdi.” Hani çiçek gibi kız yetiştirmişsin derler ya, çiçek de insanların çok güzel gördüğü bir bitkidir. Onu güzel bir bitki gibi Allah-u Teala yetiştirdi. “ve keffelehâ zekeriyyâ” “Zekeriyayı da ona kefili yaptı” Yani Zekeriya’nın korumasına verdi. Zekeriya As’ın Meryem validemizin ablasıyla evli olduğu kaynaklarda yazılı. Zekeriya’nın Meryem’den doğacak çocuğu kendi evladı gibi görmüş olması da bir yakınlığı zaten gösteriyor, onu daha sonra göreceğiz inşallah. “kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyel mihrâbe” “orada Zekeriya o mihraba her girdiği zaman” Mihrap şöyle iç oda, mescidin içerisinde. Mescide adadı ya kızını, mescidin içerisinde yaşıyor. Zekeriya As Allah’ın bir elçisi, onun korumasına verilmiş oluyor. Zekeriya As oraya her girdiği zaman, “vecede ındehâ rizgâ” “Yanında bir rızık gördü” Her defasında giriyor bakıyor ki, Allah Allah, yani benim getirmediğim yiyecekler burada var. “gâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ” “Her defasında diyor ki, Meryem bunlar nereden, kim getiriyor bu rızıkları, bu yiyecekleri sana?” Çünkü senin geçimini ben üstlendim, getireceksem ben getiririm, bunlar nereden? “gâlet huve min ındillâh” “Allah’tan. Allah gönderiyor, Allah veriyor” “innallâhe yerzugu men yeşâu” “Allah tercih ettiği kişiye rızık verir” “biğayri hısâb” “Hesapsız rızık verir” Şimdi burada şöyle bir şey yaparlar, yani bazı tefsirlerde vardır. Zekeriya As oraya girdiği zaman… Ha bak burada da yazmışlar, bende dedim…. Çünkü böyle bir hurafeyi kolay kolay atlamazlar yani. Yazmamışlardır diye düşünüyordum ama, yazmışlar. Zekeriya Meryem’in yanına her girişinde çeşit çeşit taze meyveler görürdü. Bunlar o mevsimde, o bölgede yetişmeyen meyvelerdi. Şimdi o mevsimde o bölgede yetişmeyen meyveler. E bugünkü gibi de ulaşım fazla değil, yani dünyanın neresinde meyve yetişirse yetişsin öbür tarafına bugün ulaşabiliyor. Öyle olunca ne diyeceksiniz? Mucize. Şimdi insanlar böyle şeylere o kadar hazır ki. Yani sıradan bir insan saymama konusunda çok gayretli, çok aceleci bir tavır var. Meryem, o kutsal bir kişilik, o bizim gibi olmaz. Zekeriya, Allah’ın nebisi. Yani insanlar bunlara Tanrılık verme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. Şimdi beni asıl rahatsız eden ilim adamı dediğimiz kişilerin bunlara alet olmasıdır. Ya şimdi Kur’an meali yapıyorsun, buraya bu yazılır mı? Şimdi o Allah katındandır. E Allah katındandır sözü, yani Meryem validemizin eline geçen o yiyecekler, o rızıklar Allah katından da, sizin elinize geçenler kimin katından? Nisa suresinin 78. Ayetini bir açalım. Bak diyor ki Allah-u Teala. “ve in tusıbhum hasenetun yegûlû hâzihî min ındillâh” “ellerine iyi bir şey geçse bu Allah’ın katındandır derler” Bunu diyen kim? Bunu kafirler söylüyor. “ve in tusıbhum seyyietun” “Başlarına bir kötülük gelirse” “yegûlû hâzihî min ındik” “Bu da senin yüzünden diyorlar Rasulullah’a” Yani sadece Meryem validemizin eline geçen mi Allah katındanmış? Bakın bunlar müşriklerin söylediği söz, kafirlerin söylediği söz. Ellerine geçen iyilik için Allah katından. Peki, Allah-u Teala ne diyor? “gul kullun min ındillâh” “de ki hepsi Allah katındandır” Hangisi? Başınıza gelen iyilik de Allah’tandır, kötülük de. Kötülüğün sebebi sizsiniz, ama başınıza getiren O’dur. Çünkü O’nun onayı olmadan başımıza hiçbir kötülük gelmez. O onaylayacak ve yaratacak ki gelsin. O’nun onayı olmazsa hiçbir iyilik görmeyiz. O onaylayacak ve yaratacak ki olsun. Peki o zaman bunlara yazın kış meyvesi, kışın yaz meyvesi bilmem ne demiyorsunuz, öbürüne niye diyorsunuz?
“innallâhe yerzugu mey yeşâu biğayri hısâb” “Allah tercih ettiği kişiyi hesapsız rızıklandırır” Peki hesapsız rızıklandırma sadece Meryem validemizle alakalı mı? Yani Allah-u Teala bize rızık verirken bir işyerinde çalıştığımız gibi mesai saatlerimizi hesap edip ona göre mi veriyor? Bunun hesabını yapabiliyor musunuz? Bazen çok çalışıyorsun kazanamıyorsun, bazen bakıyorsun ki yağıyor.
Mesela Bakara suresinin 212. Ayetini açın, orada göreceğiz. Allah-u Teala burada diyor ki, “Zuyyine lillezîne keferul hayâtud dunyâ” “Kafirler için dünya hayatı güzel gösterildi” Kafir ne? Kimdir kafir. Dünyayı ahrete tercih eden kişidir. Örten tabi ama dünyayı ahrete tercih edince Allah’ın bazı ayetlerini görmemeye başlıyor. İşte dünyayı ahrete tercih edince Meryem’i tanrılaştırıyor. Çünkü oradan insanların dini duygularını kullanarak birtakım sömürüler elde etmek isteyecek. Dünyayı ahrete tercih edince birtakım din büyüklerini kutsallaştırıyor ki kendisi de kutsallaşsın. Çünkü en kolay sömürü insanların din duygularını kullanarak yapılan sömürüdür. Kolay ve kalıcı. Mesela cinsel sömürü vardır, bir kadın ne kadar cinsel sömürü yapar, kaç kişiye yapar? Son derece sınırlı. Yani en kötü kadın bile birkaç kişi ancak yoldan çıkarabilir. O da birkaç sene, ondan sonra emekliye ayrılır. Peki eğitim sömürüsü de vardır tabi o da çok ciddi bir sömürüdür. Sağlık sömürüsü de vardır. Ama bunlar uzun süre devam etmez. Fakat din sömürüsü bir başladı mı nesiller boyu devam eder. Biz İslam alemi olarak bu sömürünün altındayız. Ne zamandan beri? Ta Abbasilerden beri. Ben şimdi niçin İslam alemi doğum sancısı çekiyor dedim? Tabi siz bu son olayları düşündünüz, tabi onlar da doğru. Ama İslam aleminde benim gördüğün kadarıyla ilk defa Kur’an’a yönelen bir hareket var. Bunların sayısı hiç önemli değil. Sayı hiç önemli değil. Önemli olan Kur’an’ı Kerim’e yönelenlerin dik durabilmesidir. Önemli olan Musa As gibi dik durabilmektir, Muhammed SAV gibi dik durabilmektir, arkası gelir. Çünkü Cenab-ı Hakk söz vermiştir. Şimdi diyor ki burada Allah-u Teala, “Zuyyine lillezîne keferul hayâtud dunyâ” “Kafirlere dünya hayatı süslü gösterildi” Yani adam dünyayı istediği için dini kullanır, bazı dini hususların üstünü örter, görmezlikten gelir ve onu kendine uydurmaya başlar, kendisi ona uymaz. Ama dışarıdan bakan insanların çoğusu onları çok iyi dindar zannederler. Büyük falan hazretleri, filan hazretleri demeye başlarlar. “ve yesharûne minellezîne âmenû” “Müminleri de kullanırlar” Sehire, musahhar işçi olarak kullanmak anlamına gelir yani. Müminleri de kullanırlar. Yani onların samimi dini duygularını da kullanırlar. “vellezînettegav fevgahum yevmel gıyâmeh” “Ama kendilerini koruyanlar kıyamet günü bunların üzerinde olacaklardır, bu dünyada bir üstünlük elde edebilirler ama ahrette bunların üstünde olacaklardır” “vallâhu yerzugu men yeşâu biğayri hısâb” “Allah tercih ettiği kişiye hesapsız rızık verir” Şimdi burada da hesapsız rızık dedi, kime verdiği belli değil, ona da verir ona da, ikisine de verir. Mümine de verir, Müslümanları sömürenlere de verir, hepsine verir. Hesapsız rızık verir. O zaman hesapsız rızık Meryem validemize has mıymış? Allah katından olmak ona mahsus bir şey miymiş? E Kur’an’ı Kerim’de bu, hani ayetleri ayetlerle açıklamazsanız, kendi kafanıza göre açıklarsanız ne yapmış olurdunuz? Kendinizi Allah’ın yerine koymuş olurdunuz değil mi? Niye Allah’ın yerine? Çünkü dini Allah’ın istemediği bir mecraya götürürsünüz o zaman. Şimdi şu Kur’an’ı Kerim’in neresine uyar? Yazın kış meyvesi, kışın yaz meyvesi. Burada gerçi o cümleyi kullanmıyor ama aynı manaya geliyor, diyor ki, her girişinde çeşit çeşit taze meyveler görürdü, bunlar o mevsimde o bölgede yetişmeyen meyvelerdi. O zaman dört mevsim diyebilirsiniz, yaz-kış değil, o mevsimde o bölgede yetişmiyorsa nereden geliyor? Evet gökten yağıyor. Hep uçma kaçma, hiç normallik yok. Neyse bu defteri bir kapatalım. Mesele şu, bir hanım kız mescitte bir odada kalıyor. İnsan der ya! Mescide gidiyorum, şuraya bir şey götüreyim demez mi insan? Der de, siz kendinizi Zekeriya As’ın yerine koyun. Genç bir kızdan sorumlusunuz. Mescitte bir odada kalıyor tek başına, giriyorsunuz onun yanında bir şeyler görüyorsunuz. Aklınıza ne gelir? Bu kızı birisi elde etmeye çalışıyor galiba, değil mi? Öyle gelmez mi aklınıza? Aklını çelmek istiyorlar diye aklınıza gelmez mi? Zekeriya As da ondan sorumlu. Şimdi orada, o mihrapta “Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbehu” “Zekeriya Rabbine dua etti” Böyle bir ortamda ne dersiniz siz, ne aklınıza gelir? Ya Rabbi şunu bir an önce evlendirsek de ben de rahat etsem demez misiniz? Çünkü yanında annesi yok, ailesi yok. Öyle bir şey olsa rahat ama tek başına kalıyor siz de sorumlusunuz, yirmidört saat onunla ilgilenemezsiniz ki, sizin de sorumluluklarınız var. “Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbehu” Dua ederken de, evlenmekten asıl insanın beklediği nedir? Çocuk sahibi olmak değil mi? Bak ne diyor? Diyor ki, “gâle rabbi heb lî mil ledunke zurriyyeten tayyibeh” ” ya Rabbi bana kendi katından temiz bir zürriyet nasip et” “inneke semîud duâé’ ” “Sen duayı işitensin” Şimdi, ilk önce zannedersiniz ki Zekeriya As kendisi için bir çocuk istiyor, ama ortamı iyi değerlendirmezseniz öyle zannedersiniz. Ortamı çok iyi değerlendirmek lazım. “Fenâdethul melâiketu ve huve gâimun yusallî fil mihrâbi” “o mihrapta” yani o iç odada, yani çile çekilen oda, kişinin kendi nefsiyle savaştığı oda, mihrap harp anlamına geliyor, yani çile odası falan filan da o kadar da rahat edilecek bir yer değil orası yani. “o mihrapta namaz kılarken Zekeriya As melekler ona seslendiler” “ennallâhe yubeşşiruke biyahyâ musaddigan bikelimetin minallâh” “Allah sana Yahya’yı müjdeliyor, Allah’ın bir emriyle oluşacak bir şeyi de tasdik edecek” Yani gelecek bir nebiden bahsediyor. “ve seyiden” “Efendi” “ve hasûran” “son derece kendini koruyan” “ve nebiyyen mines sâlihîn” “ve iyilerden bir nebi” Şimdi az önce kendisine çocuk istedi gibi gördük, şimdi Allah-u Teala sana Yahya’yı verdi, bir çocuk da olacak diyor, birisini de tasdik edecek diyor, Allah’ın bir kelimesini, şimdi burada ne yapmasını beklersiniz? Ya Rabbi çok şükür duamı kabul ettim demesini beklersiniz değil mi, eğer Zekeriya kendine istiyorsa çocuğu? Öyle değil mi? Elhamdülillah, ya Rabbi iki rekat daha namaz kılayım der. Ama Zekeriya As uçan kaçan tipten değil, kendi yaşlı, karısı da ihtiyar, kendisi için Allah’tan istemiyor, çünkü Allah’ın kanununa ters bu. Allah’ın sünnetine, koyduğu kanununa ters şeyi kendisi için istemiyor Zekeriya As. “Gâle rabbi ennâ yekûnu lî ğulâm” “Ya Rabbi benim oğlum nereden olacak?” Allah’a itiraz sayılır mı? Bir çeşit itirazdır değil mi? Yani senin koyduğun kanuna uygun bir şey değil. “ve gad beleğaniyel kiber” “Artık ben yaşlandım” “vemraetî âgır” “karım da kısır” Karım kısır, ben yaşlı bana oğlan nereden? Diyor. O zaman kendisine mi istemiş? Hayır. Meryem validemiz için istiyor. Bu evlensin de bir çocuğu olsun. Çünkü çoluk çocuk yok hiçbir şey yok, bunun soyundan hiç olmazsa… Hani şu İsrail oğullarının başında kendisi var, o çizgiyi devam ettirsin diye istiyor. “gâle kezâlikallâhu yef’alu mâ yeşâé'” “dedi ki işte böyle, Allah tercih ettiği şeyi yapar, Allah’ın kendisi kanunlarla bağlı değildir, siz bağlısınız” O zaman şimdi Zekeriya As iyice şaşırıyor, ya millete ne diyeceğim? “Gâle rabbic’al lî âyeh” “ya Rabbi o zaman bana bir işaret, bir şey ver, yani bunun böyle olduğuna dair bir işaret ver de insanların karşısında bunu söyleyeyim” “gâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyamin illâ ramzâ” “Senin işaretin şu, üç gün insanlarla konuşmayacaksın, ama işaret diliyle konuşabilirsin” Yani böylece herkes ya bu Zekeriya’ya ne oldu hiç konuşmuyor… falan o konuya dikkatleri yoğunlaşır ve meseleyi anlar. “vezkur rabbeke kesîran ve sebbıh bil aşiyyi vel ibkâr” “Rabbini çokça an, Allah’ın kitabını çokça oku ve sabah akşam Allah’a nafile ibadette bulun” Evet. Bak görüyor musunuz, Zekeriya As hiçbir olağanüstülük beklemiyor. Her şey son derece olağan. Peki şimdi Meryem validemizin yanına girdiği zaman yazın kış meyvesi, kışın yaz meyvesi gören bir kişi olağanüstülük beklemez mi? Ya Rabbi madem buna böyle veriyorsun, bana da bir oğul ver. O zaman kendisi için istemiş olur değil mi? Kendisi için istemişse Allah verdiği zaman oh ya Rabbi şükür benim duamı kabul ettin der. Bak böyle bir şey yok, bunlarda son derece dikkatli olmak lazım.