A.BAYINDIR: Bugünkü dersimiz hem Ali İmran suresinin son kısmı. 196.ayetten itibaren. t
Tamamı 200 ayettir biliyorsunuz. Hem de hepimiz için çok önemli olan bir husus. Dünyalık ile imtihan. Allah dünyayı insanın gözinde güzel yaratmıştır. Ne yaparsanız yapın dünya insanı celbeder. Dünyalık insanın çok hoşuna gider. Çünkü Allah bizi dünyalık ile imtihan ettiği için bizim gözümüze çok güzel göstermiştir. Herkes dünyanın bir gün biteceğini gayet iyi bilir. Yani bu dünya bana kar kalmayacak diye gayet iyi bilir. Bunu bilmeyen hiç kimse yoktur. Yine herkes gayet iyi bilir ki Allah var ve birdir. Her şeyi Allah yaratmıştır. Bir de insanların içinde sonsuz yaşama arzusu vardır. Bu da hiç kimsenin engel olamayacağı kadar güçlüdür. Hepimiz isteriz ki hiç ölmeyelim. Hatta hiç bir zaman gündemimize girmez dikkat ederseniz. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi davranırız. Ama hangimize sorulsa cevap hazırdır: “tabi ki ölümlü dünya kardeşim, bugün var yarın yokuz”. Güzel. Bunu hep biliyoruz ama davranışlarımız buna göre mi? Ahirete inanan kişiler olarak kime sorulsa, hangi müslümana sorarsanız sorun yani ben müslümanım diyem kime sorarsanız sorun yada ahiret inancı olan kime sorarsanız sorun dünyayı mı istersin ahireti mi? Nw der? Ahireti der. Çünkü yok olacak plan bir dünyayı yok olmayacak olan bir ahirete kim değiştirebilir değil mi? Hangi akıllı bunu yapar? Bir de Allah bizi çok ağır imtihanlardan geçirir. Sabır imtihanından geçirir. Dikkat ederseniz Allah’ım haram kıldığı şeyler hep insanların arzu ettiği şeylerdir. O haramların karşısında imtihana girdiğin an bakarsınız ki o âna kadar “ben yapmama kardeşim olur mu öyle şey” diyen adam gevşetmeye başlamış. Tam bu noktada bazı kimseler devreye girer, dini sizin arzunuza uydurmaya başlar. Dine uymak zordur ama dini kendine uydurdun mu oh yaşa! Dünya da tamam ahirette. Çünkü kendi kafana göre bu defa başka şekil verirsin. İşte insanları imtihanda başarısız kılan budur. Yani dünyayı ahirete göre ikinci plana atamamak, dünyanın cazibesinden kurtulamamaktır. Yoksa hiç kimse bilmediği için kafir olmaz. Herkes bile bile kafir olur. Bütün kafirler bile bile kafir olurlar. Biz bu sureden okumuştuk. İsterseniz tekrar görelim. Surenin 90.ayeti olması lazım. Burada Allah şöyle diyor. Bakın şuna lütfen çok dikkat edelim: ALİ İMRAN, 90.. Ayet: İnnellezıne keferu ba’de ımanihim: inanmalarından sonra kafir olanlar”. Önce inanıyor, sonra kafir oluyor. Biz burada defalarca konuşmuştuk: küfür neydi? Örtmek. Değil mi? Olmayan bir şey örtülmez ki. Kafir neyi örtüyordu? Kendindeki doğru imanı örtüyordu. Değil mi? Doğru bir inancı olmayan kişi kafir olamaz. Önce doğru inanç olacak sonra onu örtecek. Doğru olan inancı örten kişi kendinde böyle bir inancın olmadığını kabul edebilir mi? Yani şöyle diyelim: cebinizde paranız var, bir fakir sizden yardım istedi yok dediniz. Fakir inanır. Siz inanır mısınız? Siz inanmazsınız yami değil mi? Gayet iyi bilirsiniz kendinizi. Şimdi bu ayete çok dikkat edelim. Diyor ki; ALİ İMRAN, 90.. Ayet: İnnellezıne keferu ba’de ımanihim: inanmalarından sonra kafir olan” yani inançlarını örtenler. İnançlarını yok eden değil. Örtüyor. Örttüğünüz zaman örtünün altında kalıyor o. “sümmezdadu küfral: sonra kafirliklerini sürekli arttıranlar”. Ne demektir bu? Adam tevbe edip tekrar.. Tevbe ne demek? Tekrar dönüş yapmak yani. Dönüp tekrar mümin olabilir. “len tukbele tevbetühüm: bunların tevbeleri kabul edilmeyecektir”. Ne zaman tevbe ederler sürekli küfrü artan kişiler? Öldükten sonra ama bir anlamı kalmaz. Asıl dikkatinizi çekmek istediğim bundan sonraki cümledir. “ve ülaike hümüd dallun: işte yoldan çıkmış olanlar bunlardır”. Kimmiş yoldan çıkmış olanlar? İnandıktan sonra kafir olanlar. Peki inandıktan sonra kafir nasıl oluyor insan? Bir iş yapmak istersiniz, sermayeye ihtiyacın var. Sermaye yok? “Bankalar kredi veriyor”. “Faiz haram”, “haa öyle mi? Tamam”. Şimdi bu defa faize fetva verecek hoca aramaya başlar. O hoca değilse öbür hoca. Niye fetva verecek hoca arıyor? Çünkü dindarlığını da bırakmadan dünyalığını da elde etmek istiyor. İki gurup. Bazıları, haramsa tamam bitti benim için defter kapanmıştır. Bu, inanan bir insan. Allah haram kıldıysa bitti der. Ama öbürü “efendim işte aslında faiz haram değilmişti de tefecilik harammış. Falanca hoca böyle diyor” Der, faizcilik yapar. “Günahı onun başına”. Sadece onun başına olmaz senin de başına olur. Onun için yine size sık sık okuduğum ayetlerden bir tanesi de İbrahim suresinin 3.ayetidir. 14.sure 256.sayfa. Bende 254. Seninkisi farklı. Hatta 2.ayetten.İBRAHİM, 2.. Ayet: Allahillezı lehu ma fis semavati ve ma fil ard: yerlerde ve göklerde olan ne varsa hepsi kendinin olan Allah”. Yani Allah’ın yoluna yönlendirir bütün nebiler. Hatta baştan: İBRAHİM, 1.. Ayet: Elif lam ra kitabün enzelnahü ileyke: bu bir kitaptır ki sana indirdik”. Niye? “li tuhricen nase minez zulümati ilen nuri: insanları karanlıklardan alıp aydınlığa çıkarasın diye”. Bugün islam alemi karanlıklarda değil mi? Hem de ne karanlık değil mi? Peki bu kitabı Allah ne için indirmiş? Karanlıklardan alıp aydınluğa çıkarmak için. O zaman demek ki islam aleminin kurtululu nerde? Bu kitapta. Sadece islam alemi değiş tüm dünya için söz konusu. “bi izni rabbihim: rablerinin onayı ile”, “ila sıratıl azızil hamıd: güçlü, yaptığı her şeyi güzel yapan Allah’ın yoluna”. Bu yola geldiğin zaman inanmayan biri de buna yanlış demez. İnanmasa bile “tamam kardeşim doğru bu” der.
İBRAHİM, 2.. Ayet: Allahillezı lehu ma fis semavati ve ma fil ard: göklerde ve yerde ne varsa hepsğ kendinin olan Allah’ın yoluna” karanlıklardan çıkarıp Allah’ın yoluna çıkarasın diye sana bu kitabı verdik diyor. İndirdik. “ve veylül lil kafirıne min azabin şedıd: ama bütün bunları görmek istemeyen, kuranın bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmaz diyenler: şiddetli azabtan çekeceği var”. Bugün biliyorsunuz kendisine ilahiyatçı denen büyül bir zumre var. Bunlar ne diyorlar? “Kuranla hiç bir problem çözülmez”. Değil mi? :Kuranla hiç bir sıkıntıyı gideremezsiniz, kuranla fıkıh olmaz. Kuran sadece müslümanlara duygusal tatmin etmek için işe yarar. Başka bir şey değil”. Yani bunun türkçesi nedir? Müslümanları kandırmak için. Öne koyacaksınız oraya vitrine kuran, arkasında istediğin şey. Sadece vitrinde duracak. Vitrine besmele yazılacak, içeride domuz eti satacaksınız. O kafirlerin azabı şedidten çekecekleri var. Kimmiş bunlar?
İBRAHİM, 3.. Ayet: Ellezıne yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati: bunlar dünya hayatını ahiretten daha çok sevmeye çalışan kişilerdir”. Ahireti inkar ediyorlar mı? Yok değil mi? Az önce okuduk: inandıktan sonra kafir olanlar. İşte sapık olanlar onlardır. Demek ki sapıtmak için önce inanacaksın ki imanın üstünü örtesin. Tekrar ediyorum: cebinizde para var, orada bir fakir var sizden yardım istiyor, yoktur diyorsunuz. Yoktur dediğiniz zaman paranızın olmadığına o inanabilir, siz inanabiliyor muydunuz? Onun için bütün kafirler şunu söylerler: “benim içimi Allah biliyor”. İçinde sakladığı o imanı var ya, üstümü örttüğü imanı var ya. Ama ualan söylemiyor doğru söylüyor. Onun bir fonksiyonu olması lazım. Öyle dünyayı tercih et, dünyayı kendi arzuna göre yaşa, ondan sonra da ahirette de cennet! Öyle şey yok. Öyle bedavadan cennet yok. Peki diyor; “o kafirlerin şiddetli azabtan çekecekleri var. “Ellezıne yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati: onlar dünya hayatını ahiret hayatından daha çok sevmeye çalışanlardır”. Ahireti kesinlikle inkar etmiyorlar. Ama dünyayı ahiretten çok seviyorlar. Hatta lafla konuşursanız ahireti daha çok sevdiklerini söylerler ama davranışlarına bakacaksınız. Az önce şey yaptık. “Kredi ile efendim iş yapacağız zengin olacağız” falan. Ya kardeşim,sen gerçekten zengin olsan bile Allah bunu yasaklamış. Zengin olabilirsin. Allah’ın sana zengin olma emri yok ki. Bir gün bir cenazeden çıktık Fatih Camiinde. Baktım birisi yeni bir araba almış bir hoca. Arabasına bindik, hayırlı olsun. Dedi ki; “müslüman zengin olmalıdır” dedi. Nerde yazıyor dedim müslümanın zengin olacağı? Hangi ayette var? Hangi hadiste var? Söyler misin bana dedim. Tabi sustu. Sen, zengin olmalıdır diye başlarsan, önce dünya dersen senin doğru davranman imkansızlaşır. Müslüman ne diyecek? Durum ve şartlar ne olursa olsun ben Allah’ın emrine uyacağım diyecek. Aksi taktirde bir devlet karşısında eğilirsin, yetkilinin karşısında eğilirsin, zenginin karşısında eğilirsin, dünyalık karşısında eğilirsin. Önüne bir şey çıktığı zaman gevşemeye başlarsın. Ama, işte, aslında, falan filan demeye başlarsın. Peki.
Ellezıne yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati” Dünyayı ahiretten çok seviyor. “ve yesuddune an sebılillahi: Allah’ın yolundan çekiliyorlar”. Şimdi “saddean” kelimesinin iki türlü manası vardır. Biri; kendisi Allah’ın yolundan çekiliyor. Biri de: başkasını engelliyor. Şimdi bunlar eğer hoca ise , dünyayı ahiretten çok seven hoca ise dini öyle bir şekile sokar ki sen dışarıdan dine uyduğunu zannedersin. Ama baş sapık kendi olur, arkasından seni de saptırır ki bizim geleneksel yani 4 mezhebin 4’ünde de bu tür fetvaları ortaya çıkaracak olsanız mezhep diye bir şey kalmaz ortada. Yani yüzde 10 belki ancak kalır. Böyle etkili ve yetkili kişileri memnun etmek için verilmiş fetvaları ortaya çıkarırsanız. Ben size mesela bir şey söyleyeyim. Bakın 2005 yılına kadar Türkiye’de finans kurumlarının faizcilik yapması resmen yasaktı. Kanun gerği yasaktı. O zaman yaptığımız bir toplantıyı defalarca size anlatmışımdır. Birisi öldü ikisi yaşıyor. 4 tane hoca toplaştık. Geciken alacaklara ceza uygulanması diye bir kelime ortaya kondu. Hocalardan birisiyle bizim vakıftan çıktık gittik toplantı yerine. Yolda bana “faizdir kardeşim” dedi. Oraya gittik “caizdir kardeşim” dedi. Döndük geliyoruz arabayla “faizdir kardeşim” dedi. Orada caizdir derken ne kadar zorlandığını keşke bir kameraya alsaydık da görseydiniz. Çünkü kafirlik çok zor bir iştir. Yalan söylemek. Siz kendi kendinize bakın. Bir yalan söyleyin, o yalanın sizin vücudunuzu ne hale getirdiğini bir görün. Bütün günahlar insanın fıtratına terstir. Oradaki 3 hocadan ben hariç diğerlerinin hepsi faize cevaz verince çıkan kanunda da bugün finans kurumları ile ilgili kanunlara bakın, onların adı katılım bankası oldu. İsim önemli değil. 2005 yılından itibaren bunlar yüzde yüz faizcilik yapma yetkisini elde ettiler. Bütün yetkililere mektup yazdım. O mektup bizim şeyde vardır görürsünüz. Bakın dünya hayatını ahiretten çok. Mesela o zaman kadar ben danışman iken ondan sonra ben ayrıldım onlar danışman oldular. Hakikaten bir çağırsalar kesinlikle gitmek istemiyorım. Asla arzu etmiyorum. Ne bekleniyor bundan? Bu, tarih boyunca hep böyledir. Hangi konuyu açarsanız açın. Size gene defalarca söylediğim bir söz vardır. Bugün Şafi, Maliki, Hambeli, Şii, Sünni hangi mezhep olursa olsun bunların tamamına göre faiz sayılmayan yöntemle bir banka kurarım, tamamının faiz demediği, ittifak ettiği bir yöntemle banka kurar dünyanın en rahat çalışan faizli bankası olarak çalıştıra bilirim. Yani bir tarafı devlete ait ise fetva: “emrin olur efendim ne demek”. Zenginler ise “tabi canım estağfurullah”. Fakir fukara ise “hadi ordan! Yapacaksın!”. İşte esas imtihan burdadır. Dünyayı ahirete tercih ediyor musun etmiyor musun? Öyle zor bir imtihandır ki bu. Burada en babayiğit adam kaybeder. Çok dikkatli olmamız lazım. Ahireti inkar etmiyor, “yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati” dünya hayatını ahiretten daha çok seviyor. İnkar etmiyor ahireti. Ondan sonra ne yapıyor? “ve yebğuneha ıveca: orada bir ivec peşinde koşuyor”. Yani öyle bir eğrilik olacak ki dışarıdan anlaşılmayacak. Dışardan anlaşılırsa ona “avec” denir. Zaten anlaşılırsa herkes anlar. Ya bu hoca ne yapıyor der. Anlaşılmayacak ki “efendim isabet buyurdunuz. Hocam hürmetler” desinler, “saygılar”, “size saygımız sonsuzdur”. Ahirette görüşürüz. “ülaike fı dalalim beıyd: bunlar en derin sapıklıktadırlar”. Derin bir sapıklıktadırlar diyor Allah.
Şimdi esas konumuzla ilgili ayetlere geçelim. Önce bunu bir anlayalım. Yani kafir olmak, bize geleneksel olarak anlatılan.. Arkadaşlar gerçekten insan öylesine üzülüyor ki. Allah rızası için şu akaid ile ilgili kitapları açın, kafir kelimesinin manası öyle bir anlam verirler ki ne kitapta vardır ne de Resulullah’ın uygulamasında. Müşrik kelimesinin de manası öyle. Yani temel bütün kavramlar. İman, islam. Yani ordaki anlatılana göre en kafir bile kendinş mümin zanneder. Ve malesef gerçekten çok üzücü bir şey. 2002 olabilir, 2001 olabilir, belki daha erken olabilir tarihi çok net hatırlamıyorum ama kayıtlarda vardır. Çünkü unutamayacağım olaylardandır o. Bir gün televizyonda bir programdayız. Programa katılan hocaların hepsini çok iyi tanırsınız hepiniz. İsimlerini söylemeyeceğim. Oruç Baba türbesi ile ilgili konuşuluyor. Ramazan. Orada program sunucusu sordu falan. Dedim ki; “ya bu konularda bizim konuşmaya yetkimiz yok. Allah’ın konuşması gereken sahadır. Ayetler ne diyorsa o. Biz ona uymak zorundayız. Bana göresi sana göresi olmaz. Bu, imanla alakalı bir husus. Ondan sonra açtım Ahkaf suresinin 5.ayetini okudum. Meallere bakmayın, doğru meal vereni kolay kolay bulamazsınız. O zaman farkettim. Ben hiç meale bakmadan okudun. Ne bileyim. Hiç bakmamıştım meallere metinden okuduğum için. Orada Allah diyor ki; AHKAF, 5.. Ayet: Ve men edallü mimmey yed’u min dunillahi mel la yestecıbü lehu ila yevmil kıyameh: kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek birini yardıma çağırandan sapık kimdir”. Oruç Baba’ya gidenler ne yapıyor? Oruç Baba’dan yardım istemiyorlar mı? Oruç Baba kıyamete kadar bunlara cevap verebilir mi? Şimdiye kadar cevap verdiği birisi var mı? Allah diyor ki; “ondan daha sapığı kimdir” diyen Allah. “ve hüm an düaihim ğafilun: onlar bunların çağrısından habersizdir”. Duymazlar ki. Ölmüş. Ölmüş adam nasıl duyacak? Ne dediğimi nereden bilecek? Bundan daha sapık kimse yoktur derken orda meşhur hocalardan bir tanesi bana dedi ki; “mealden oku mealden”. Bir de mealden okudum ki aman yarabbim. Yahya istersen sen oku mealden. Bu onların meali. Doğru. Burdan oku. O güm bugün defalarca yazdık, değiştirmediler.
Y.ŞENOL: “Allah’ı bırakıp da ahiret gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir”.
A.BAYINDIR: Bak “şeyler”. Ayet diyor ki: AHKAF, 5.. Ayet: Ve men edallü mimmey yed’u min dunillahi men”. “Men”, “şey” midir? Akıllı varlık. Değil mi?Akıllı varlığa ne diyor: “şey” manası veriyor. “Şey” dediği zaman eşya oluyor, putlar oluyor değil mi? Tekrar oku.
Y.ŞENOL: “ Allah’ı bırakıp da ahiret gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir”.
A.BAYINDIR: Bak “tapan” diyor. “Yed’u” kelimesi var: “yardım isteyen”, o “tapan” diyor. Sen şimdi git o Oruç Baba türbesindekilere bu meali oku, ne diyecekler? “Biz buna tapmıyoruz ki”. Öyle diyecekler. Bu “şey” değil ki. Baktım ki burada bir tek ayette 6 büyük, bak bir buçuk satırlık ayette 6 tane büyük hata yapmışlar. Hata denmez bunlara. Cinayet işlemişler. 6 büyük cinayet işlemişler. Ve bu şirk. Sonra onlar tabi uyardılar. Sonra tefsir ve meallere baktım ki aman ya rabbim! Bunu yapmayan yok. Böyle yapınca islam alemini açmışlar hurafelere. Buyrun beyler ne yaparsanız yapın. Peki niye böyle? Şimdi bizimle ilgili sözleri gayet iyi biliyorsunuz sağda solda değil mi? Doğruları söylemeye çalıştığımız için susturma maksadıyla neler yapmıyorlar değil mi? Neler yapmıyorlar. E şimdi peki biz bunlara karşı boyun eğmedik de-dünya açısından soruyorum ahirer açısından değil-kârlı mıyız zararlı mıyız? Hem de çok kârlıyız Allah’a hamdolsun. Bir de bu işin ahireti var.
Şimdi asıl konumuza geçelim. İnsanı saptıran, bilgisizliği değişildir. İnsanı saptıran: dünya mı ahitermi. Bu ikisi arasındaki tercihtir. İblis bakım ahirete inancında problem yok. Yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre tanı demişti. Ya Rabbi diye C. Hakka yalvarmıştır. Beni yarattın demiştir değil mi? O zaman kafirliği çok iyi anlamamız lazım. Bütün temel kavramlar gitmiştir malrsef. Onun için bugün islam alemi perişan vaziyettedir. Şimdi geldik Ali İmran suresi 196’ya. Allah diyor ki:
ALİ İMRAN, 196.. Ayet: La yeğurranneke tekallübüllezıne keferu fil bilad: kafir olanların şehirlerde dolaşmış olmaları, hava atmaları seni aldatmasın”. O zaman bu kadar okuduğumuz ayete göre bu kafirler kim? İnandıktan sonra. Değil mi? Bu kafirler, ahireti dünyaya tercih etmeyenler. Dünyayı ahirete tercih edenler. Allah’ın ifadesi böyle değil mi? Okuduk ya ayetlerden. Dünyayı ahirete tercih edenler. Tercih ettikten sonra istersen 5 vakit namazını kıl. Hiç bir anlamı yok. Dünyayı ahirete tercih ettiğin zaman gidiyorsun.
ALİ İMRAN, 197.. Ayet: Metaun kalılün: onların ki birazcık yararlanmadır”. Nasıl olsa ölmeyecek mi? Kim ölmedi ki? “sümme me’vahüm cehennem: onun varacakları yer cehennemdir”. “ve bi’sel mihad: o ne kötü kalma yeridir/ne kötü bir yerdir orası”.
ALİ İMRAN, 198.. Ayet: Lakinillezınettekav rabbehüm: ama Allah’tan çekindiği için kendini koruyanlar”. Öbürleri Allah’tan çekinmiyor. Diyor ki; “Allah beni cehenneme niye atsın ki kardeşim? Cennet varken benim cehennemde ne işim var”. Öyle demiyorlar mı? Sana kalsa zaten hiç kimse gitmez ki cehenneme. Sana bırakmazlar ki. “İttika: çekinerek kendini koruyan kişilerdir” demektir. “Bir olursa yandım. Tamam. Allah ne emrediyorsa ben onu yapacağım”. Onum canı onu istemiyor değil. Tabi ki istiyor ama kendini engelliyor. O zaman koruyor kendisini. “lehüm cennatün tecrı min tahtihel enharu: içinden ırmaklar akan bahçeler onlarındır”. Niye?Allah’a güvendin ya. Allah sana dedi ki; “sen burada bunu yap, ben sana ahşrette şunu vereceğim”, “tamam ya rabbim” dedin verdi iştr. Bu ölümlü dünya, “halidıne fıha: onun içerisinde ölümsüzleşecekler” ölüm de yok. Bakın bu dünyada-dersin başında söyledil-hepimizin genlerinde ölümsüzlük vardır. Dikkat ederseniz hiç birimiz iş yaparken ölümü aklımıza bile getirmeyiz. İnanan insanlar ölümüm olduğunu bilerek ona göre hareket eder. Dine kendi uyanlar ona göre. Dini kendine uyduranlar, dünya da tamam ahiret de. Nasıl olsa ahireti garantilemiş ya. Git görürsün. “nüzülem min ındillah: Allah tarafından bir nüzul/Allah tarafından misafir edilecek”. Orada C.Hakk tarafından yerleştirilecek bu insanlar ebedi kalacakları cennetlere. “ve ma ındellahi hayrul lil ebrar: Allah’ın katında olan iyiler için çok hayırlıdır”. Bu dünyadaki malları fazla önemsemeyin. Aslında eğer inançlıysanız, C.Hakka güveniniz varsa bu dünyada sırtınız çıplak olabilir. Belki dünyalık işleriniz çok zayıf olabilir ama içiniz sürekli cennet zevkini yaşar. Rahat olursunuz.
ALİ İMRAN, 199.. Ayet: Ve inne min ehlil kitabi: ehli kitap içerisinde de”. Yahudi-hıristiyan: onların içerisinden de “le mey yü’minü billahi: elbette Allah’a inanıp güvenenler vardır”. “ve ma ünzile ileyküm: size indirilmiş olan kitaba da inananlar vardır. “ve ma ünzile ileyhim: kendilerine indirilmii kitaba da inanmışlardır”. Biz de onlara indirilen kitaba inanıuoruz değil mi? O zaman bizimle aynı. Böyle bir kitap vardır demekle olmaz. O kitaba göre de amel etmeleri gerekir. Biliyorsunuz Araf suresi 157.ayettedir. Bazıları çıkıp diyorlar ki. Mesela baktım geçende bir hocanın kitabından bir notlar alınmış benim masanın üzerinde duruyor. Hiç okumuyorum. Nedir bu diye baktım. O hoca diyor ki; “esas olan la ilahe illallahtır. Muhammedun resulullah, imanın kemali için gerekir lüzumu için değil” diyor. Onun için la ilahe illallah diyen herkes mümindir diyor. Daha o zaman senin müslümanlığının ne anlamı kaldı. Muhammed resulullah değil ise kuran da Allah’ın kitabı değildir. Değil mi? Araf 157’de Allah şöyle diyor: “ARAF, 157.. Ayet: Ellezıne yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiy: ümmi nebi olan bu resule uyanlar”, “ellezı yecidune mektuben ındehüm fit tevrati vel incıli: kendi yanlarındaki tevrat ve incilde yazılı olduğunu bulurlar”. Bize o tevrat-incili vermiyorlar. Kendi yanlarında var ama. Tabi onu bilenler biliyor. Bilmiyenlere kapatıyorlar onu. “ye’müruhüm bil ma’rufi ve yenhahüm anil münkeri: bu nebi/resul onları marufu emrederken kötü şeyleri onlardan engeller”. İyiliği emreder kötülüğü yasaklar. “ve yühıllü lehümüt tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise: temiz şeyleri helal pis şeyleri haram kılar. Tabi helal-haram kılan, emir veren Allah’tır. Resul olduğu için elçilik gereği Allah’ın emrini tebliğ ediyor. “ve yedau anhüm ısrahüm: yeni nebiye inanma görevini de kaldırır”, “vel ağlalelletı kanet aleyhim: üzerilerindeki bütün bağları söküp atar”. Şimdi asıl konu bu: “fellezıne amenu bihı: ehli kitaptan ona inananlar”, “ve azzeruhü: ona saygı gösterenler/onu önemsiyenler”, “ve nesaruhü: ona yardımcı olanlar”, “vetteveun nurallezı ünzile meahu: onunla birlikte indirilmiş o nûra inananlar” o nur nedir? İndirilen nur? Kuran. Demek ki kurana uyarlarsa eğer. Sadece “kuran diye bir kitap var Allah’ın kitabı” demek yetmez. Uyacaklar. “ülaike hümül müflihun: işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır”. Bak herkes “cennet varken cehennemde ne işim var” diyenler hep cenneti beklemiyor mu? İşte umduklarına kavuşan onlardır. Uyarsa kavuşur.
Şimdi tekrar döndük 75.sayfaya. Burada Allah diyor ki; “ALİ İMRAN, 199.. Ayet: Ve inne min ehlil kitabi le mey yü’minü billahi: ehli kitaptan elbette Allah’a inanıp güvenenler vardır”, “ve ma ünzile ileyküm: size indirilmiş olan kurana da inanır”, “ve ma ünzile ileyhim: kendilerine indirilene de inanırlar”, “haşiıyne lillahi: Allah için huşu duyarlar”. Yani boyun eğer, saygıyla eğilirler. “la yeşterune bi ayatillahi semenen kalıla” esas bu: “Allah’ın ayetlerini verip de az bir bedel almazlar” yani dini kendilerine uydurmazlar. Dünya için dinlerini satmazlar. Ehli kitaptan da bunlar varmış. “ülaike lehüm ecruhüm ınde rabbihim: bunların alacakları karşılık rablerinin katındadır”, “innellahe serıul hısab: Allah hesabı çok çabuk görendir”.
ALİ İMRAN, 200.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenusbiru: müminler sabredin”. Sabır nedir? Kendine sahip olmak, direnmek, dayanmak. “ve sabiru: ve sabırda da birbirinizle yarışın”. Ben daha iyi sabredeceğim, en iyisi ben olacağım. Hepimiz şunu söylemek zorundayız: “ben bu dünyada 1 numara olacağım, 2 numara değil”. Tekrar bu dünyaya gelecek miyiz? Falanca adam 1 numara olmuş. Bana ne ben olmadıktan sonra. Öyle değil mi? Yani onun karşılığını herkes görecek. Onun için en iyi olmak için yarışmamız lazım. Hedefimiz 1 numara olmak. Ağaşı düşersen 2’ye düşersin. Ama hedefin daha az olursa? Hiç unutmuyorum bizim fakültenin son sınıfındayız. İşte, bitmek üzere. Erzurum’da pikniğe gittik. Erzurum’da mesel 8 Haziran’ds kar yağmıştı benim mezun olduğum senesi. Piknik kolay kolay olmaz. Mayıs ayıydı. Gittik orada. Toplam 40 tane öğrenci vardı zaten giren. İşte arada elenenler falan varsa da işte çok az bir öğrenci. Orada herkese tek tek sordular sen ne olmak istiyorsun. Hocalar sordu. Bana da sordular. Valla dedim benim niyetim Ebu Hanife’yi geçmek dedim. O zaman Ebu Hanife zirve. Ondan daha ötesi yok. Bize öyle öğretmişlerdi. Ben dedim Ebu Hanife’yi geçeceğim. Deyince herkes güldü. Allah rahmet eylesin Ruji Özcan Hoca vardı bir trafik kazasında vefat etti. Çanakkaleli’dir kendisi. Ruhi Özcan Hoca dedi ki; “ne gülüyorsunuz ya, valla doğru söylüyor” dedi. Palandöken dağının eteğindeyiz, dibindeyiz. Bak dedi; “şu dağ. Birisi ben bu dağı aşacağım diye karar verirse dağın yarısını geçinceye kadar hiç yorgunluk hissetmez. Çünkü hedefi çok yukarıda. Aşamasa bile çıkacağı en yüksek noktaya kadar çıkar. Ama ben şu tepeye çıkayım dediği zaman bir iki adım sonra nefesi kesilir”. Kuranda da C.Hakk “ene evvelul muslimîn” diye ayette bildiriyor: “ben müslümanların birincisiyim”(ENAM 163). Dolayısıyla müslümanlar hep bir numara olmak durumundayız. İşte sabırda da yarış. En iyi ben olacağım kardeşim. Efendim sen ol. Yok. Her yerde ben bir numara olmalıyım. C. Haktan en büyük mükafatı ben alacağım. Çünkü bunu bir kere yaptın yaptın, yapmadın bir daha geri dönme şansın yok ki ahiretten. Bu dünyada yapacaksın. Ondan sonra ne diyor Allah; “ve rabitu: ve birbirinize kenetlenin”. Burada cihad için hazırlıklı olun yada işte sınır boylarında nöbet tutun gibi anlamlar da verilir. Tamam ama bazıları bu, rabitu kelimesinin benzemesinden kaynaklanarak bu ayeti neye delil getiriyorlar? Rabıtaya. Kendi şirklerini ayete delil getiriyorlar. Bu rabıta, Halid Bağdadi, Hindistan’dan getirmiştir rabıtayı. Eskiden rabıta diye bir şey yoktu. Onların meditasyonlarıdır. Yani Allah’a ulaşmak için araya koydukları vasıtadır. Mesela Budistler’in meditasyonunu okuyun bir de rabıtayı okuyun birebir aynı olduğunu görürsünüz. Allah’a bir şeyh vasıtasıyla. Onlar da meleksi üstadlar vasıtasıyla derler. Onlar da o kelimeyi kullanırlar. Bizim ‘Aracılık Ve Şirk’ kitabında onlar vardır. Bu konuyu en iyi imceleyen Ferit Aydın Hoca’dır. Bizim vakıfta uzunca bir süre çalıştı. Bir de kendisi aslen Ferit Aydın Hoca Nakşibendi şeyhidir dededen atadan. Abdulkadir Geylani soyundan. Ve bu adam o işlerle mücadele ederek kendisini kenara çekmiş çok büyük mücadele vermiş olan bir zattır. Allah sağlıklı uzun ömürler nasib eylesin. Bizim vakıfta da bunu yazdı. Bizim ‘Tarikatçılığa Bakış’ kitabının hazırlanmasında da onun çok emeklerş olmuştur. Çünkü tecrübesi olduğu için biz ondan çok istifade etmiştik. Tutuyorlar, “birbirimizle kenetlenmiş olarak düşmanın karşısında top yekün hazırlıklı olmamızla ilgili olan ayeti meditasyona, rabıtaya delil olarak kullanmaya çalışıyor. Niye? Rabitu kelimesi varmış ya! Milleti ne ile kandıracaksın? Biz burada her defasında okuyoruz yani ayetler. Az önce örnek verdik ya. “yed’u” kelimesine “ya’budu” manası veren bu kadar müfessir var. Yani Allah’tan yardım isteme yerine ibadet etme. “Men” yerine “ma” yani akıllınvarlıklar yerine şey manası. İşte bütün meallere doldurmuşlar bunları.
Y.ŞENOL: Elmalı’nın mealinde biraz önce okumadık ya. Onda doğru meal var. Onu söyleyelim. “Hem o kimseden daha taşkın olabilir ki Allah’ı bırakır da kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek kimselere dua eder”. “Men”e: kimse, “yed’u”ye de “dua” demiş. “Onların dualarından habersizdirler.
A.BAYINDIR: Elmalılı’nınki doğru da ben bu sadeleştirildiği için nasıl olduğunu bilmiyorum. Bir tek Elmalılı galiba. Elmalılı’nın ki hariç. Onlara dua eder ne demek? Onlardan yardım istiyor manasına. Elmalılı Hoca’nın orjinaline bakmak lazım. Ben en düzgün meal onunkini görmüştüm o zaman bu ayetle ilgili olarak sadece. “vettekullahe lealleküm tüflihun: Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun ki umduğunuza kavuşasınız”. Yani bir kere sabırlı olmamız lazım, sabırda yarış içerisinde olmamız lazım ve sürekli kenetli olmamız lazım. Çünkü mutlaka düşmanlar bizi her an ezmek isteyeceklerdir. Savaşa hazır olmamız lazım her an. Hiç beklemediğin anda adam ordusunu gönderir, sen hazır olmazsan yandın. Savaşa hazırlık da bir ordu sahibi olmak değil. Bu da çok yanlış. Bakın cumartesi günkü derste anlattım. 19.asıra kadar Osmanlı’nın ne bir polisi vardı ne jandarması. Osmanlı’nın ordusu da yoktu. Ama herkes askerdi. Falanca yere şu kadar şey lazım dendiği zaman ordu hemen oluşuyordu. İşte sıpahiler, ıkta edilen araziler, orada hem çalışıyorlar hem askere hazırlık oluyor hem kendi masraflarını karşılıyorlar. Ordu devlete asla yük olmuyordu bir, problem asla olmuyordu iki. Hatırlayın Osmanlı’ya problem olan sadece Yeniçeri Ocağı’dır. Yani bugünkü yapılanma diyelim ki polis gibi jandarma gibi yada ordu gibi yapılanma sadece Yeniçeri Ocağı’nda olduğu için sadece orası problem olmuştur. Onun için bizim geleneğimizde 19.asıra kadar polis ve jandarma yoktu. Şimdi siz adama hem yetki vereceksiniz hem de yapma diyeceksiniz. Bu, insan tabiatına aykırı bir şeydir. Onun için tekrar biz olmak zorundayız. Bu konularda da. Yani her müslüman her dakikada savaşa hazır olmalıdır. Buna göre yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var. Bir ara verelim. Böylece Ali İmran suresini bitirmiş olduk.