Konuşmacılar: Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Dr. Yahya Şenol, Vedat Yılmaz
A.Bayındır: Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
A.Bayındır: Bu dersimizde imtihan konusu üzerinde duracağız. Allah Teala bizleri imtihan için yaratmıştır. İmtihan da sabır ve cihad imtihanıdır, bilgi imtihanı değil. Ali İmran Suresinin 139. ayetinden başlayalım. Allah Teala burada diyor ki; Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn / üzülmeyin gevşemeyin inanıyorsanız en üstün olanlar sizlersiniz. Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû / gevşemeyin üzülmeyin… ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn / inanıyorsanız en üstün olanlar sizlersiniz. Bu kainatı Allah Teala yaratmıştır. Yarattığı bütün kullarını O tanıyor. O’nun vermiş olduğu önem, asıl önemli olan şeydir. Onu elde edebilmek önemlidir. Işte burada diyor ki; ”gevşemeyin üzelmeyin en üstün olanlar sizlersiniz” ama bir şartla inanıyor ve güveniyorsanız. Allah Teala ya inanıp güveneceksiniz. Allah’ın sözlerini eğip bükmenin bir anlamı yok. Sağa sola çekmenin bir anlamı yok. İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh… mesela bugünkü durumumuzu düşünelim. Şu anda İslam aleminde ciddi bir yaralanma söz konusu. Bütün dünya İslam alemini paylaşmanın peşinde. İşte elimizdeki petroller ve diğer doğal kaynakları paylaşabilmek için herkes yarış içerisinde. Onu düşünerek ayeti anlayalım. Ayetin esas iniş sebebi, Uhud Savaşında müslümanların aldığı yenilgiyle alakalı da… Şimdi bugünkü durumu düşünün. Size bir yara dokunduysa daha önce de karşı tarafa o yara dokunmuştu. Yani uzun asıllar da siz hakimiyet elde etmiştiniz. ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs / bugünleri insanlar arasında dönüp dolaştırırız. Bazen birisi bazen diğerisi galip gelir. ve li ya’lemallâhullezîne âmenû / bu, Allah’ın iman edenleri bilmesi içindir. İnanan kim? Allah onları bilsin diyedir. ve yettehize minkum şuhedâe / bir de sizden şahitler almak için böyle yapar. Yani görürsünüz, Cenab-ı Hakkın inananlara olan yardımını gözlerinizle müşahede eder ondan sonra da gider başka yerlerde anlatırsınız. vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn / Allah yanlış yapanları sevmez. Ve liyumahhisallâhullezîne âmenû / bunun bir sebebi de inanan kişileri Allah Teala kirden pastan yanlış şeylerden arındırsın diyedir. Yani şöyle düşünebilirsiniz; mesela bir demir parçasını, ateşin içerisine sokarsanız kıp kırmızı olur. Yetmez, onu çekişlerin altında döverseniz, ne kadar çok döverseniz o kadar daha güçlü olur. İçerisindeki pislikleri atar dışarıya sonra çeliğe dönüşür. İşte bu tür olaylar da inanan insanları yanlışlardan arındırır ve çelik gibi yapar. Çelik gibi yapar inanan insanları. Çok güçlü hale getirir. Peki, ve yemhakal kâfirîn / kafirleri de sıkıntılar içerisine sokar, ufuklarını daraltır ve içlerinde bir daralma ve darlanma meydana getirir. Yani kafirleri mahveder şeklinde anlam verilmiş, öyle değil. Öyle değil.Yani kriz… Kafirler içerisinde krizler meydana getirir, sıkıntılar meydana getirir, parçalanırlar, birbirlerine düşerler ve güçleri giderek zayıflar. Em hasibtum en tedhulûl cennete / siz cennete gideceğinizi mi hesap ettiniz yoksa… Şimdi düşünürseniz herkes şöyle der; ”Allah beni cennete sokmayacak da kimi sokacak?” Çünkü ona göre dünyanın en iyi adamı kendisidir. Güzel, sana göre öyle de acaba Allah’a göre de öyle mi? Yani cennete ya da cehenneme sokacak olan Allah Teala dır. Em hasibtum en tedhulûl cennete / siz cennete gireceğinizi mi hesap ettiniz? ve lemmâ ya’lemillâhullezîne câhedû minkum / Allah içinizde cihad edenleri bilmeden, bilinceye kadar… ve ya’lemes sâbirîn / ve sabredenleri bilinceye kadar… Yani bunu bilmeden, Allah bunu öğrenmeden siz cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz? ”Amenna ve saddakna, elhamdülillah, inanıyorum, kalbimdeki imanı Allah bilmiyor mu?….” Tabi ki biliyor bilmez olur mu kalbimdeki imanı. Fakat zor zamanlarda o imanı devam ettirebilecek misin? Tüm mesele o. Çok sıkıştığın zaman başka tarafa mı gideceksin? Ya da sıkıyı gördüğün zaman kaçacak mısın? İşte asıl imtihan odur. Işte orada en zor zaman da bile Allah Teala ya inanıp güvenebiliyor musun? Yani Allah Teala böyle demişti, kesinlikle başarırım diyebiliyorsan başarırsın. Her konuda böyledir. Ticari konularda, sınai konularda, sosyal… Her tarafta böyledir. Siz Allah’ın yolunda olmaya devam edin. Nefesinizin tamamen kesileceği, çok zorlanacağınız, artık ben bittim tükendim diyeceğiniz noktalara gelmeden her hangi bir şey olmaz. Ben şeyde… Allah nasip etti çokça hacca gittik. İşte yirmi kadar hacca gitmek nasip oldu, umrenin sayısını bilmiyorum. İlk hacca gidiyorum 1980… Ankara’ya gittik, Diyanet tarafından görevlendirilmişiz. Orada anlatıyor Hacc Dairesi Başkanı; efendim işte şöyle kolaylıklar sağladık, böyle kolaylıklar sağladık, yolda şöyle olacak, orada böyle olacak neyse… Biz de hacılara anlattık burada. Kardeşim nerede bir sıkıntı başlarına gelse hemen geliyorlar ”yahu hocam bu ne!” İlk defa gidiyorsun, vallahi anamdan emdiğim burnumdan geldi desem yalan olmaz. Ondan sonra ilk gittiğimde işte otobüs görevlisi olarak gittim, ikincisinde kafile başkanı olarak görevlendirildim. Burada hacıları Süleymaniye Camisine topladım. Dedim ki; ”hacılar ananızdan emdiğiniz burnunuzdan gelmeden hacı olamazsınız.” Hatta şöyle bir şey söyledim Süleymeniyenin Bahçesinde, şu arka tarafa doğru topladım hacıları; ”içinizde dedim oraya turistik gezi için giden var mı? Şöyle bir bakayım hacı nasıl oluyor? Falan. Üç dört kere sordum varsa bir adım öne çıksın” dedim. Hiç kimse çıkmadı. Dedim ki, ”öyle birisi varsa ben onlara, arkadaşlara tembih edecem sevap alamayacak bari sıkıntı çekmesin ona elinden gelen yardımı yapsınlar diyecektim. Şimdi hepiniz hacı olmak için mi gidiyorsunuz” dedim. Evet dediler. O zaman ananızdan emdiğiniz burnunuzdan gelmeden hacı olamazsınız haberiniz olsun. Şimdi bir öncekinde hep kolaylık molaylık falan artık ikincisinde öyle… Şmdi hacca gittik, geldik… Mesela burada anlatıyorlar bazı hocalar diyorlar ki, işte kaybolursan Diyanetin falan yerde merkezi var, filan yerde merkezi var, şöyle yap, böyle yap… Bana gelip diyorlardı ki ”hocam kaybolursak ne yapalım?” ”Gözüme görünmeyin de ne yapıyorsanız yapın” derdim. Şimdi ikincisinde gittim geldim. Hacılar geldiler ”yahu hocam o senin dediğin gibi durum hiç olmadı.” Şimdi öbüründe hep rahatlık bekliyorlardı, şimdi analarından emdikleri burunlarından gelmesini bekliyorlardı… Hocam çok rahat hacc yaptık, Allah razı olsun. Öbüründe beni ne kadar sıkıntıya sokmuşlardı. Şimdi Cenab-ı Hak, aynı şeyi burada bize söylüyor. Ne diyor? Diyor ki; yani ananızdan emdiğiniz burnunuzdan gelecek haberiniz olsun. En nazik olduğunuz noktalardan imtihan edileceksiniz. İmtihan, ne imtihanı? Cihad imtitanı. Cihad ne demek? Zorluklara karşı mücadele etmek demektir. Şimdi bizim geleneğimizde biliyorsunuz, cihad dendiği zaman ne anlaşılır? Savaş. Peki, Kur’an-ı Kerimde yada bi başka yerde İbrahim AS mın savaş yaptığına dair bir bilginiz var mı? Var mı öyle bir şey? Ama Hacc Suresinin sonunda ne diyor Allah Teala; Ve câhidû fîllâhi hakka cihâdihî / Allah yolunda hakkıyla cihad edin. Huvectebâkum / sizi o seçti, ve mâ ceale aleykum fîd dîni min haracin / bu dinde size hiçbir zorluk da oluşturmadı. Ne demek? Yani siz o zorlukla karşılıyorsanız kormayın o bir imtihandır. Zorlıuk falan değil. Arkasında en az iki tane kolaylık vardır. millete ebîkum ibrâhîm / babanız İbrahimin dinine girin. huve semmâkumul muslimîne / Allah sizi müslimanlar olarak adlandırmıştır. Yani şimdi bu, babanız İbrahimin dinini bize gösteriyor ve orada sıcak savaş yok değil mi. Peki ne var? Yaşadığı toplumun bütün olumsuzluklarına karşı dik durma var değil mi. Ve asla geri adım atmama var. Mesela Mümtahine Suresi 4. ayette Allah Teala, İbrahim AS mı bize örnek veriyor. Evet… Bak diyor ki burada beşyüzkırksekizinci sayfa Kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meahu / İbrahimde ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Peki… Bu, ne? iz kâlû li kavmihim / kendi toplumlarına şöyle dediler; innâ buraâu minkum / biz sizden uzak kimseleriz. Yani bizim sizinle bir ilişkimiz olmaz. Kesin bir tavır koyuyor. Şimdi yaşadığı topluma böyle bir tavır koyabilmek, her baba yiğidin karı mıdır? Allah bunu bize örnek veriyor değil mi. ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi / Allah ile kendi aranıza koyup ibadet ettiğiniz, kulluk ettiğiniz şeylere karşı da… Onlarla da bizim bir ilişkimiz olmaz. O toplumun tavırlarına ve dinine karşı kesin bir tavır koyuyor. Bizim sizinle bir ilişkimiz yok, biz sizden uzağız. Ondan sonra da kefernâ bikum / “ke-fe-ra”… “ke-fe-ra” ne demek? Kafir oldu. Bikum / sizin karşınızda biz kafiriz. Yani sizin dinize göre biz neyiz? Kafiriz. Yani biz sizin dininizi tanımıyoruz. Kafirlik ne idi? Örtmekti değil mi. Biz sizin dininizi tanımıyoruz. Biz sizin dininizi tanımyoruz. O zaman o şeyler İbrahim AS mın toplumu, İbrahim AS ve çevresindekilere ne diyormuş bu ayete göre? Kafir diyormuş değil mi. İbrahim AS ve çevresindekiler o ayete göre… Yok! İbrahim AS mın karşısındakiler, İbrahim AS ve çevresindeklere ne diyormuş? Kafir diyormuş. Tabiki öyle diyecek. Öyle diyecek. kefernâ bikum ve bedâ beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bagdâu / bizimle sizin aranızda düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır. Siz bizi sevmezsiniz, biz de sizi sevmeyiz. Ebeden / sonsuza dek bu böyledir. Peki siz… Peki nedir? hattâ tu’minû billâhi vahdehû / sadece Allah’a inanıp güvenirseniz o başka. Allah’a inanıp güvenmek… Allah’ın… Biliyorsunuz Allah, İbrahim AS ma da kitap indirmiştir. O kitapta olanlara inanıp güvenmek şimdi de bu kitaba inanıp güvenmek. Aynı şey… İbrahim AS ma verilen emirlerle bize verilen emirler arasında bir fark var mı? Bunu hangi ayetten öğreniyoruz?
Dinleyici: Şura Suresi 13. ayet
A.Bayındır: Şura Suresi 13. ayetten öğreniyoruz değil mi. Aynı… Evet… Sadece Allah’a inanıp güvenirseniz tamam. Şimdi bugün aynı şey bizim toplulumuz için söz konusu değil mi? Şimdi bakın, okuduğumuz ayetlere bakın bu ayetlerde ne diyor Allah Teala; Em hasibtum en tedhulûl cennete / siz… altmışyedinci sayfaya geldik. Siz cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz? ve lemmâ ya’lemillâhullezîne câhedû minkum / Allah içinizden cihad edenleri bilinceye kadar yani bilmedikçe. Hanginiz cihad ediyorsunuz hanginiz etmiyorsunuz bunu bilmedikçe cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz? Cihad, şimdi bizim bu toplumuzda Allah’ın emirlerine aykırı davranışlar… İbrahim AS mın toplumu bizim bu toplulumuzdan çok daha kolay. O toplumla mücadele etmek çok kolay. Bizim toplum daha zor. Niye zor? Çünkü o toplumda o insanlar, Allah’ın indirdiği bir kitaba inandıklarını söylemiyorlar. Yani şu anda bizim toplulumuzdaki ateistler gibi. Siz çevrenize bakın ateislere daha rahat konuşursunuz yada deistlere daha rahat konuşursunuz. Ama sizin karşınıza efendim Kur’an-ı Kerimi ezberlemiş, Arapçayı öğrenmiş, mevcut dini ilimleri öğrenmiş olan kişiler çıktığı zaman iş çok daha sıkıntılı hale geliyor. Çünkü onlar, gelenekteki bilgileri Allah’ın kitabına tercih ediyorlar. Buldun mu o şeyi orada.
Yahya Şenol: Yok
A.Bayındır: Yok mu tamam… Şimdi mesela burada diyor ki Allah bilmedikçe diyor. Bizim geleneksel kitaplarda ne deniyor? Allah kesin olarak bilir diyorlar değil mi. Haşa Allah cahil mi falan diyorlar. Olmayan şeyi bilmek ne zamandan beri ilim oldu? Olmayan bilinir mi ki haşa Cenab-ı Hakkı cahillikle suçlamış olasınız. Şimdi 67. Sureyi bir açın bakalım, burada beşyüzaltmışbirinci sayfa. Allah Teala burada ne diyor; (Mülk Suresi 1.ayet; Tebârakellezî bi yedihil mulku / mülk elinde olan Allah pek yücedir. ve huve alâ kulli şey’in kadîr / yani tüm yetkiler elinde olan Allah pek yücedir. O, her şeye bir ölçü koymuşur. Kadîr.. ölçü koymuştur. Burada ne anlam veriliyor? Bakın. O’nun her şeye gücü yeter. Eee bütün yetkiler elinde zaten her şeye gücü yeter demeye ne gerek var ki? Yani orada despot bir yapı ortaya çıkar her şeye gücü yeter dediğiniz zaman. Ama mesala bugün deyin ki, birisi dese ki… Yani anlayabilmek için diyorum. Mesela Türkiye’de hakimiyeti eline geçiren bir kişi; ”artık bundan sonra yetki bende, her şey için bir ölçü ve bir kanun koyacaz. Kanunsuz davrananlar cezayı mutlaka hak edecekeler.” dediği zaman o despot idare aklınıza gelir mi? Yanlış bir şey aklınıza gelir mi? Kanun koymuş, kural koymuş. Hele kanunu ve kuralı da sizin fıtratınıza uygunsa, Allah’ın yarattığı tabiata uygunsa o zaman ne muhteşem bir şey değil mi. Yanlış yapmadımmı yaşadım. Eee yanlış yaparsam zaten hak etmişimdir dersin. Ama mesela dese ki; ”yetkiyi elimize aldık artık bundan sonra bütün güç bende, ona göre ayağınız denk alın” Kim kendisini rahat hissedebilir? Kanun, kural yok. Şimdi bu ”kadîr” kelimesi Türkçemize de geçmiş bir kelimedir. Ölçü… Mesela ne deriz? İşte ”yahu o kadar fazla koyma, o kadar koyma” Kadar… İşte Kadîr’den gelmedir bize. ”Bana bu kadar yeter” deriz. Yani Arapçadan gelen ”Kadr” kelimesinin Türkçemizdeki kullanılışı. Miktar kelimesi de aynı, Arapçadır. Mesela takdir kelimesi, ”o takdirde” yani o ölçüye uyduğu zaman şöyle olur dersiniz. Ama enteresan, efendim; ”Allah’ın gücü her şeye yeter” Eee zaten yani bütün yetki elinde daha onu söylemeye ne gerek var? Ama ”bütün yetki elinde her şeye bir ölçü koymuştur” dediğiniz zaman muhteşem bir yapı ortaya çıkıyor değil mi. Kelime manası da bu. Peki şimdi mesela temel ölçüyü söylüyor Allah burada; Ellezî halakal mevte vel hayâte / Ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ölüm de yaratılan bir şey, hayat da yaratılan bir şey. Tamam, güzel. Niye bunu yaptı? li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ / sizi zor bir imtihandan geçirsin diye. İşte ananızdan emdiğinizin burnunuzdan gelecek meselesi bu. Yani şu yarışa giren sporcuları düşünün başarmak için ne yaparlar? Bütün güçleriyle çalışırlar değil mi. Böyle şey yapacak olsa… Koşan koşusu, tam hedefe yaklaşmışken tribünlerden sevdiği bir arkadaşı el sallasa o da ona el sallayacak olsa ne olur yarış? Yarışı kaybeder. Öbürü gelir onu geçer. Öyle şey yok. Yani canını dişine takacak, hedefe kilitlenecek ve başarmaya çalışacaksın. İşte cihad bu. İşte burada diyor ki Allah Teala; Ellezî halakal mevte vel hayâte / Ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Tamam, güzel. Niye yaratmış? li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ / sizden hanginizin daha güzel bir iş yapacağını… yapacağı konuda sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirsin diye böyle yapmıştır. Geçirsin diye böyle yapmıştır. Şimdi Allah Teala bunu böyle söylüyor ama kitaplara bakın Allah ezeli ilmiyle ne yapar derler? Bütün olacakları bilir derler. Peki ezeli ilmiyle bütün olacakları bilir kabul edin o zaman bu çok despot bir şey olmaz mı? Bizimle ilgili… Efendim Allah’ın bilmesi senin böyle yapmana mani değildir. Yani şöyle bir düşünün bakalım Allah’ın bilgisine aykırı bir şey yapabilir misiniz? O zaman Allah’ı yanıltmış olacaksın değil mi. Daha güçlü olmanız lazım. Yanlış mı? Öyleyse bu ayetin anlamı ne? Hem ben sizi imtihan edecem diyecek hem önceden bilecek neticenin ne olduğunu. Neticenin ne olduğunu bilen imtihan eder mi? Onun için tefsirler bu ayeti açıklarken Allah imtihan etmez de diyorlar haşa! Geçmiş gelecek bütün her şeyi bilen Allah imtihan eder mi diyorlar. Eee efendim bize gösterecekmiş. Ha, bize mi gösterecekmiş… Biz mi O’nu imtihan ediyoruz? Yani bize.. Efendim niye? Ahirette cezayı hak ettiğimizi bi görecekmişiz. Peki görmediğimiz zaman Allah cehenneme gönderirse bir yere mi şikayet edecez ki bize karşı onu ispatlasın. Bakın ölçüsüz bir din hayatı görüyor musunuz? Şimdi hatırlarsınız hep şunu söylerler; ”Allah ,zamandan ve mekandan münezzehtir. Zaman yaratılmıştır.” Yahu bunu nereden söylüyorsunuz? Elinizde bir delil var mı? Yok. Biliyorsunuz sayın Yebrem hoca bizim vakıfta bu konuda bir konuşma yaptı, iki buçuk saatten fazla sürdü değil mi?
Y.Şenol:
A.Bayındır: Onbir den bir buçuğa kadar sürdü galiba, biraz uzadı. Hocam dedim, bu konuda bir ayet var mı? Yok. Peki hadis var mı? Yok. Peki aklen bu doğru olur mu? Akılla anlaşılmaz. Eee ayet yok, hadis yok, akılla da anlaşılmaz. Peki neye dayanarak Allah ile ilgili konuşuyorsun? Ondan sonra da tutuyorsun, Allah’ın bütün bu ayetlerini işlevsiz hale getiriyorsun öyle değil mi. Onun için bizim bu toplumdaki mücadelemiz İbrahim AS mın mücadelesinden daha zor. Haşa İbrahim AS mı asla küçümsemek için demiyorum. Tıpkı İsa AS mın mücadelesi gibidir. Çünkü İsa AS, yahudi alimlerine karşı mücadele verdi. Yahudi alimlerinin elinde Tevrat vardı ama Tevrat hiç umurlarında bile değildi. İsa AS, Tevratı uygulamak için gelmişti. Ve bazı hükümleri de kaldırdı, işte bazı sıkıntıları da ortadan kaldırdı. Ayrıca da o kadar mucize gösterdi. Ne oldu? Sonunda onu öldürmeye kalkdılar değil mi. Şimdi… Niye? Çünkü insanlara yanlış din öğretmişler. Işte diyorsun yahu burada Allah zamandan münezzehtir diyorsun, Allah’ın her hangi bir zamanla ilgisi yok. Peki Allah gelecekle ilgili mesela diyor ki burada… Bak mesela şu mealden okuyayım; ”hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır” Sınama ezelden mi olmuş? Olmuş mu ezelden? O zaman bu ayetlerin ne anlamı var. Ama siz gayet iyi biliyorsunuz ki ayetleri anlamsızlaştırmak için binbir türlü şeyler yapılır arkasından da derler ki bu iş akılla anlaşılmaz. Peki kardeşim güzel de ben koyun değilim ki, ben akıllı bir varlığım. Sen git onu koyunlara anlat. Ondan sonra da diyorsun ki imanın bir şartı. Peki imanın şartıysa hangi ayette var? Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellemden rivayet edilen bir hadise konmuş, ”Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ” Tamam. O hadisi İmam Maturidi çok güzel bir şekilde anlatmış diyor ki burada; ”Ve bil kaderi” demek ölçü… Her konuda Allah’ın bir ölçü koyduğuna inanmak demektir, diyor. Hayırın ölçüsünü de Allah koymuştur, şerrin ölçüsünü de Allah koymuştur diyor. Yani şunu şöyle şöyle yaparsan hayırdır, böyle böyle yaparsan şerdir. Sana kalmış, hangisini yapıyorsan yap. İşte kader bundan başkası değildir diyor imam Maturidi. Ama imam Maturidinin mezhebinden olduğuna inananlar bugün… Ki Maturidi dediğiniz zaman… İmam Maturidi ile uzaktan yakından alakası olmayan bir mezhep var orta yerde. İşte hanefiler, imam Maturidiye inandıklarını söylerler efendim her şey ezelden Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmiştir, ona kader denir. Onun oluştuğu zaman da kaza denir. Hiç mümkün müdür ki Allah bir şeyi önceden takdir etsin de meydana gelmesin. Hiç mümkün müdür ki Allah bir şeyin olmamasını dilesin de meydana gelsin. Peki o zaman imtihan ne oluyor? Efendim haşa Allah’a zalim mi diyeceksiniz. Allah’ın biliyor olması… Siz onu yapacağınız için Allah biliyordu. Eee tamam madem yapacağımız için biliyordu da niye nebi gönderdi ki. Ezelden belliydi zaten. Bu kitabın ne anlamı var, nebinin ne anlamı var söyler misiniz? Değişecek bir şey var mı? O kadar Adem AS dan itibaren gelen nebiler kitaplar ne ifade eder? Peki her şey ezelden olmuş bitmiş tamam, düğmeye de basılmış. O zaman Allah’ın daha bir işi var mı, nerede? Bu dünyada olmasına gerek var mı? Daha niye elinizi açıp da dua ediyorsunuz ki? Geçen de birisinin bir sözünü bana naklettiler, avrupalı birisi. İsmini yanlış hatırlıyor olabilirim diye söylemiyorum ama çok hoşuma gitti. Demiş ki, yahu bu kadere inananlar… Avrupada Hristyanlar… Asıl onlardan bize gelmedir, bizimle alakası yoktur bu kader inancının. Bu kadere inananlar, karşıdan karşıya geçerken niye sağlarına bakıyorlar arabalara bakıyorlar ona bir türlü akıl erdiremiyorum demiş. Sağa sola niye bakıyorlar? Dümdüz geçsinler; çarpacaksa çarpacaktır, çarpmayacaksa çarpmayacaktır. İşte bu… Farkında mısınız? Karşımızda büyük bir yapı var. Ellerinde hiç bir delil yok. Tek delilleri, ne var? (Maide 104.ayet) .Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu Ne diyorlar Yahya ondan sonra?
Y.Şenol: ve ilâr resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ
A.Bayındır: ve ilâr resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ Şimdi biz diyoruz bunlara gelin Allah’ın indirdiğine, onlar da diyorlar ki bizim selefimizden ulemamızdan aldığımız bize yeter. Bizim başka şeye ihtiyacımız yok. Yapı bu değil mi şu anda? Yani İbrahim AS dan daha zor durumdayız dememizin sebebi o. Çünkü adam diyor ki bizim elimizde de Kur’an var. Ama hiçbir zaman okumuyor, okumuyor değil cenazelerde okuyorlar yada bazı mevlütlerde yada hatim okuyorum diye okuyorlar ama içeriği onları pek ilgilendirmiyor. Evet Şimdi… En’am Suresinin 101. ayetini açalım da bu faslı biraz daha anlamaya çalışalım. Bak! Burada diyor ki Cenab-ı Hak, yüzotuzdokuzuncu sayfa; Bedîus semâvâti vel ard / göklerin ve yerin bedî idir Allah… yani örneksiz bir şekilde yaratanıdır. Yaratırken herhangi bir örnekle yaratmaz, yaratmamıştır. ennâ yekûnu lehu veledun / O’nun nereden çocuğu olur? ve lem tekun lehu sâhıbetun / O’nun eşi yok ki… Şimdi geleneksel mantıktaki insanlar Allah’ın… Mesela Allah’ın oğlu var diyenler, hristiyanlar öyle diyorlar değil mi. Allah’ın eşi var diyorlar mı Vedat?
Vedat: TAM ANLAŞILAMIYOR…. 35:08 – 35:13
A.Bayındır: Meryeme diyorlar ama Allah’ın eşi demiyorlar. Allah’ın eşi yoktur diyorlar. O sizin bildiğiniz gibi değildir diyorlar. Eee nasıldır? Şimdi o mantıkla giderseniz eşine ne gerek var dersiniz. Allah’tan ki bura çok açıkta bizimkiler henüz bu noktaya kadar gelmemiştir.
Allah’ın eşi yokken evladı olur mu? Niye Bak, Allah koyduğu konunu kendisi için de geçerli kılmış görüyor musunuz. Yani eş olduğu zaman oluyor. ve halaka kulle şey’in / Allah her şeyi yaratmıştır. Ne zaman yaratır Allah? Ne diyor? izâ erâde şey’en / Allah bir şeyi yaratmak istediğinde, en yekûle lehu kun / kun der, fe yekûn /o da oluşmaya başlar. Ezelden olacak olsaydı bütün emirler ezelden verilmiş olması gerekirdi değil mi. Ne oluyor? Ezel dediğin ne zaman ki ezel diye bir vakit mi var? ve huve bi kulli şey’in alîm / her şeyi bilir… Bak! Şeyi yaratıyor biliyor. Yaratan bilmez mi? Tabki bilecektir. Ama yaratmadığı şeyler için nasıl bilir diyorsunuz? Önceden kararlaştırılmışsa tamam problem değil elbette. Kararlaştırılmış ise olur. Yani şimdi mesela bir pist hazırlnır o pistte şöför adaylarını imtihandan geçirirler. Nerede ne yapacağı önceden bellidir yani ne yapması gerektiği bellidir ne yapacağı belli midir? Gerektiği gibi yaparsa alır ehliyetini yapmazsa almaz. Ha, Cenab-ı Hak da bu imtihan sorularını herkes için hazırlar. Belki sizin yirmi yıl sonra önünüze çıkacak imtihan şu anda bellidir ama orada başarılı olup olmayacağınız asıl mesele. Belli olmayan odur. Evet.. Her şeyi bilir. Geliyoruz En’am 102.ayet; Zâlikumullâhu rabbukum / işte sizin rabbiniz Bu’dur. Sizin sahibiniz Bu’dur, Allah’tır. lâ ilâhe illâ huve / O’ndan başka ilah yoktur. hâliku kulli şey’in / her şeyin yaratıcısıdır O. Her şeyin yaratıcısıdır. Yani hangi şeyi görüyorsunuz onun yaratıcısı O’dur. fa’budûhu / o zaman O’na kulluk edin. Peki bu kulluk edip etmeyeceğimiz önceden belliyse şu anda kulluk edin demesinin bir anlamı var mı? Var mı bir anlamı? Hir bir şey yok. Niye diyor ki zaten belli, zaten biliyorsun edip etmeyeceğimizi. ve huve alâ kulli şey’in vekîl / her şeye vekil olan O’dur. Yani her şeyi koruyup kollaycak yönetecek olan her şeyin sorumluluğunu üstüne almış olan O’dur. Lâ tudrikuhul ebsâru / basiretler O’nu kavrayamazlar. Gözler değil basiretler… Şimdi görmek var; görürsünüz. Ben şimdi sizi görüyorum tamam. Bir de gördüğümün arka planını görmek var değil mi. Basiret o demek. Yani şimdi siz… yer yüzünde herkes Allah’ın yarattığı varlıklarlardan haraketle Cenab-ı Hakkın varlığını ve birliğini çok net bir şekilde kavrar onda bir problem yok.Ama Allah nasıl onu kavrayabilir mi? O mümkün değil. Allah’ın nasıl olduğunu asla kavrayamazsın. Peki Allah’ın nasıl olduğunu madem kavrayamıyorsun da sen niye Allah’a kendi kafana göre rol biçiyorsun? Yani bizim ulema önce Cenab-ı Hakkı kendi kafalarına göre tanımlıyorlar ondan sonra O’na kendi kafalarına göre özellik biçiyorlar ondan sonra da ayetlere diyor ki; ”yok bu ayet aslında öyle demiş değildir, öyle demek istemiyor.” Ahh! sen Allah’a laf mı öğretiyorsun? ve huve yudrikul ebsâr / o basiret sahiplerini Allah idrak eder, kavrar. ve huvel lâtîful / O latiftir… Yani en incenin incesinde de incesini de bilir. habîr / her şeyden haberdardır… Evet inceden inceye bilir ama karar verdiklerini ve şu anda… Ama olacak olanlar, bizi imtihan için yarattığından dolayı… Bizim imtihanı kazanıp kazanmayacağımızı önceden biliyorsa bizi imtihan için yaratmasının bir anlamı yok. Haşa Cenab-ı Hakka gereksiz işlerle meşgul oluyor demiş oluruz orada. Boşuna bu kadar insanları yaratmış demiş oluruz. Ve şöyle düşünün Allah Teala nın ezelden her şeyi belirlediğini söylemekle Allah yoktur demek arasında bir fark var mı? Çünkü her şey ezelden belli zaten şu anda varlığının bir anlamı var mı. Ezelden belli her şey. Yok efendim işte ”siz böyle yapacağınız için biliyordu da…” Eee tamam gene aynı şey değişmez ki netice. ”Efendim O’nun öyle bilmesi sizin yapmanızı gerektirmez.” Kardeşim, aksine bir şey yapabilecekmiyim? Yok. O zaman ne? Gerektirir desen ne değişir, gerektirmez desen ne değişir? Kad câekum basâiru min rabbikum / siz kendiniz kavrayamazsınız bakın Allah’tan Allah’ı kavrayacağınız basiretler geldi. Yani Allah’ın ayetleri… işte okuduk. o zaman siz onlara bakın. fe men ebsara / Allah’tan gelen o ayetlere göre davranıp da kim gerçeği görürse fe li nefsihi / kendisi faydasını görür. ve men amiye / O ayetlere gözünü yuman da, fe aleyhâ / kendi aleyhine yapmış olur, ve mâ ene aleykum bi hafîz / ben sizi koruyacak değilim… Bu ”ene” Allah Teala için de kullanılır. Ben sizi korumam demiş oluyor Cenab-ı Hak. Yani imtihan yaptığı için kimseye torpil yok. Kimseye torpil yok. Ha, burada Rasûlullaha da gitmesi mümkündür buradaki şeyin yani… Ama burada bir ”kul” ifadesi olmadığı için birincisi akla daha yatkın. Yani imtihanı kazanırsanız kazanırsınız, kaybederseniz kaybedersiniz. Ondan dolayı Allah Teala diyor ki; Ve lev şâe rabbuke…(Yunus Suresi 99. ayet) / eğer Rabbin tercih edecek olsaydı, tercihi Rabbin yapacak olsaydı insanların davranışlarıyla ilgili, le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ / yer yüzünde bulununların tamamı elbette inanırdı. Allah bir yarattığını diğerinden ayıracak değil ki hepsi de Allah için eşittir ne farkı var değişen bir yok. Ama O, tercihi insanlara bırakmıştır. Ve kezâlike nusarriful âyâti…(En’am 105.ayet) / Işte böylece ayetleri değişik şekillerde size bildiriyoruz ki, ve li yekûlû dereste / bunlar desinler ki sen bunu bir yerlerden öğrenmişsin, ve li nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn / ve bilenler topluluğu için bunu açık açık ortaya koyalım. Ondan sonra Allah Teala nın verdiği emir şu; İttebi’ mâ uhıye ileyke min rabbike / Rabbinden sana vayhedilen ne ise sen ona uy. lâ ilâhe illâ huve / O’ndan başka ilah yoktur. ve a’rıd anil muşrikîn / müşriklerden yüz çevir. Yani şu alimi bu alimi Allah’ın yerine koyup Allah’ın dediğini değil de onların dediğini öne alanlar… O müşrikleri boş ver, onlardan yüz çevir. İşte bu çok önemli kesin tavır koymak zorundayız. İşte şimdi bütün bunlardan sonra tekrar ayeti okuyalım. Bak diyor ki Allah; Em hasibtum en tedhulûl cennete / siz cennete gireceğinizi mi hesap ettiniz, ve lemmâ ya’lemillâhullezîne câhedû minkum / içinizden cihad edenleri Allah bilmeden. Bilmeden sözü Allah’ın sözü bizim sözümüz değil. ve ya’lemes sâbirîn / ve sabredenleri bilmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz diyor. O zaman öyleyse bize düşen nedir? Allah’ın dediğine göre hareket etmektir, şunun bunun sözüne göre değil. Peki şimdi artık iyice ezberlediğiniz bir konuyu tekrar bu açıdan bir daha gözden geçirelim ve mesele tamamlanmış olsun. Bu Enfal Suresinin baş tarafını açalım lütfen, yüzyetmişaltıncı sayfa. Bakın kısaca size hatırlatayım biliyorsunuz zaten de.. Mekke de müslümanlar çok sıkışık vaziyetteyken bir haber geliyor ki persler rumları yenmiş. Bu Ölü Denizin yakınlarında persler rumları yenmiş. O zaman Rum Suresi adında bir sure iniyor. Estauzubillah Elif lâm mîm. Gulibetir rûm / rumlar mağlup edildiler persler tarafından, Fî ednâl ardı / yerin en çukur bölgesinde… Biliyorsunuz Ölü Deniz dörtyüz metre kadar sıfır noktasından aşağıdadır, ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn / bu rumlar bu mağlubiyetin arkasından galip geleceklerdir. Bak şimdi bu önceden Allah’ın bildirdiği şey. Ne dedik? Bu bir imtihan konusudur. Yani hepimiz için zengin oluruz, fakir oluruz… Mesela rüya görürsünüz çok zengin olacaz gerçekten olursunuz. Kaybederseniz şu makama geleceğinizi görürsünüz gelirsiniz bunlar imtihan sorusudur. Önemli olan o makamda, o parayı elinize aldığınız zaman, o imkanlar elinize geçtiği zaman ne yapacağınızdır. Yani cihad o. O son noktada davranışınız. Ve o cihad, Cenab-ı Hakka ne ölçüde güvendiğinizi de gösterir, ne ölcüde bağlandığınızı da gösterir. Diyor ki; Fî bıd’ı sinîn lillâhil emru min kablu ve min ba’du / öncesinde de sonrasında da emir Allah’ındır. Allah mağlup olacaksınız diye emrederse mağlup olur. Galip gelecesiniz diye emredeserse galip olur. Bundan kurtuluş yok tamam. ve yevme izin yefrahul mu’minûn / o gün müminler mutlu olacaklar. ”Fî bıd’ı sinîn” orada mıydı? Hemen orada Fî bıd’ı sinîn / üç ile dokuz yıl arasında. Süre de fazla uzun değil, üç ile dokuz yıl arasında. Bi nasrillâhi / Allah’ın yardımıyla, yansuru men yeşâu / Allah kimi tercih ederse yardımını ona yapar. Ondan sonra devamı neydi? Kaçıncı sayfaydı dörtyüzüçüncü sayfa evet. Ondan sonra diyor ki Allah Teala; Va’dallâhi / bu Allah’ın size yaptığı bir vaaddir, sözdür. Allah size söz vermiştir. bu Mekke’de verdiği bir söz. Yani üç ile dokuz yıl arasında rumlar galip gelecek, o gün müslümanlar da sevineceler. Allah’ın verdiği söz. Tekrar ediyorum sevinmek, zafer kazanmak; ahireti kazanmak, imtihanı kazanmak değil. Zafer, mağlup olmak, efendim parayı kaybetmek, iflas etmek imtihanı kaybetmek değil. Bütün o noktalardaki tavırlarınızdır imtihanı kazandıran yada kaybettiren. lâ yuhlifullâhu va’dehu / Allah sözünden caymaz. Ne demek? Üç ile dokuz yıl arasında kesin zafere kavuşacaksınız ama hangi gün rumların persleri yeneceği gün. Bak gününü de veriyor Allah Teala, ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn / insanların çoğusu bilmez. Allah’ı verdiği sözde durmaz zannederler haşa. Şimdi bakın bunu kavradık mı? Geleneksel anlayışta… Hani konu biraz daha anlaşılsın dedim ya bizim işimiz İbrahim AS dan daha zor. İbrahim AS çok net bir şekilde siz müşriksiziniz diyor ama bugünküler senin karşına Kur’an-ı Kerimle çıkıyor, falan büyük alimin sözüyle, filan büyük alimin sözüyle… Kur’anı da kendi keyfiyetine göre anlamlandırıyor, Allah’ın dediğine göre değil. ”ya’lemi demek ne demektir?” biliyorsunuz bize neler söylediklerini. Efendim ”Allah işaret koyacakmış.” Hiç işaretli bir adam gördünüz mü dışarıda? Kardeşim, işaret koymakta… Eee önceden koysaydı. O da bir bilgiyi gerektirir yani kurtulabiliyor musun bundan? Zaten tefsirlere giderseniz onlar çok daha acayip. Şimdi bakın burada diyor ki… Şimdi Allah… Tekrar edeyim çok iyi kavrayalım, bu Enfal Suresinin 7. ayetini okuyacam okumadan önce çok iyi kavrayalım. Müslümanlar Mekke’deyken müslümanlara Allah vaaddetti. Neyi vaaddetti? Rumlar, persleri yendiği gün, o gün müslümanlara Allah bir zafer verecek. Mekkeliler Kur’an’da olanların Allah’ın ayeti olduğunu gayet iyi biliyorlardı. İnanmasalar da biliyorlar, hesaplarına gelmediği için inanmıyorlardı. Tıpkı bugünki bir çok kimse gibi… Şimdi, dolayısıyla tedirginler. Rumlarla perslerin karşalacaklarını duyunca o sıra Şam bölgesinde Ebu Süfyan başkanlığında Mekke’nin kervanı var. Kervan, Mekke için her şey. Tüm mekkeliler paralarını oraya vermişler oradan mal gelecek gelen hacılara umrecilere satacaklar ve para kazanacalar. Şimdi müslümanalar da mekkeliydi biliyorsunuz, Mekke’den Medine’ye giden. Medineliler için de kervan son derece önemli. Şimdi, Cuma Suresinde var; Ve izâ raev ticâraten ev lehveninfaddû ileyhâ ve terakûke kâimâ / Rasulallah ile cuma namazını kılarken kervanın geldiğini duyanlar, namazı bırakıp çıktılar dışarıya. Bak, ayet işte. Yani kervan ne kadar önemli, oradan anlayın. Kervan ki oradan bir iki birşey alacaklar yani. Kervan Mekke’ye gidecek, esas Mekke’nin kervanı. Bu kadar mühim.Yani Cuma Suresinin son ayetinde de böyle. Şimdi, rumlarla persler karşılacak. Eyvah! Rum Suresindeki durum… Tamam, gerçekleşiyor. Eyvah! Diyorlar. Mekkeliler ne yapıyor? Bu haber… Çünkü aynen bugün işte Amerika’yla Rusya’nın savaşı gibi düşünün. Bütün dünya o savaşa kilitlenecek elbet, çok tabii bir şeydir. O zamanın da iki tane süper gücü; persler ve rumlar. Yani bütün bölgede duyulmaması imkansız. Persler harekete geçecek oraya gidecek, rumlar da harakete geçecek; sonuç belli baştan. Mekkeliler biliyor, rumlar kesin galip gelecek. Niye? Kur’an da duymuşlar. Rumların galip gelmesi önemli değil ama o gün müslümanlar da galip gelecek. Evvah! Kervan gitti. Çünkü Allah o gün bunlara vaad etti ya! Allah vaadinden caymaz dedi. Şimdi, müslümanlar da bu olayı duyunca tamam kervan bizim diye seviniyorlar. Ebu Süfyan da bu olayı duyunca, eyvah kervan gitti ben bu kervanı nasıl kurtarabilirim? Çünkü herkesin bu ayetten haberi var. Niye başka zaman böyle bir telaş olmadı? Yoksa yani Ebu Süfyan faks mı çekti yada e-mail mi attı ki hemen Mekke’den ordu çıktı. Hep aynı güne rastladı falan hiç bunları… Çünkü Kur’an’sız bir tarih olduğu için hiç bunları anlatmazlar şeyde.. Şimdi, bu defa Ebu Süfyan ben bu kervanı müslümanlardan nasıl kaçırım diye planlar yapıyor, değişik yollardan geliyor. Müslümanlar da kervanın peşine düşüyorlar nasıl olsa Allah vaad etti, kervan bizim. Yani Mekke ordusuyla karşılaşmak kimsenin aklının köşesinden bile geçmez yada mekkeliler de müslamanlar bizimle savaşacak… Akıllarının köşesinden geçmez. Hatta şeyler getiriyorlar, dansözlerle geliyorlar, şarap tulumlarıyla geliyorlar müslümanların cesetleri üzerinde dansözler dans edecek biz de şarap içecez diye geliyorlar. Nasıl olsa onlar bizim karşımızda duramaz. Ha! Onlar havalarını alırlar. Onlar kervanı elde edeceklerini düşünüyorlar değil mi. Vermeyiz diye çıkıyorlar yola. Şimdi oradan geliyorlar şeye işte müslümanlar da yola çıkıyor. Bak burada müslümanlar da bir de duyuyorlar ki Mekke ordusu da geliyormuş. Bu defa Allah Teala bize verecek ama acaba kervan mı Mekke ordusu mu? İkisi birden olması imkansız dolayısıyla bak burada diyor ki; (Enfâl Suresi 7. Ayet) Ve iz yaıdukumullâhu ihdât tâifeteyni ennehâ lekum / Allah size vaad ediyordu bu iki guruptan birisi sizindir diye. O vaadi nerede yaptı? Mekke’deyken yaptı değil mi? Çünkü gün belli, her şey belli yani. ve teveddûne enne gayra zâtiş şevketi tekûnu lekum / ama çok istiyordunuz ki güçsüz olan sizin olsun. Yani kervan. Ondan sonra evet… ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbiral kâfirîn / ama Allah da istiyordu ki, Allah da irade ediyor ki o hak; daha önceki söylediği sözler sebebiyle o hak tahakkuk etsin. Nedir? İşte şeyde, İsra Suresinde seni buradan çıkarmaya…. Kaçıncı ayetti ona bir bak?
Y.Şenol: 76. ayet
A.Bayındır: 76 mı… Seni buradan çıkarmak için sürekli rahatsız ediyorlar. Seni buradan çıkarırlarsa onlardan Mekke’de kalmaz. 76. ayet İsra Suresi. Onlar da Mekke’de kalamazlar. Bu Allah Teala nın kanunudur diyor. Dolayısıyla Allah bunu şey yapmış… Allah da istiyor ki Mekke ordusunu size vereyim; Allah’ın İsra Suresinde söylediği gerçekleşsin. Ve kafirlerin kökünü kurutmak da istiyor. Yani o kafirlerin, mekkelililerin. Kökünü kesmek istiyor. Niye? Çünkü orduyu eğer müslümanlar orada tamamen ezerlerse hiçbir engel kalmaz, ellerini kollarını sallaya sallaya doğru Mekke’ye giderler bir buçuk sene sonra Mekke onların. Çünkü Allah’ın da kanunu bu zaten. Onlar şey yaparsa gelecek; işte İsra Suresi 76. ayette. Li yuhıkkal hakka / O gerçeği gerçekleştirsin diye Yani Allah’ın sünnetidir, kanunudur değişmez diye de geçiyor orada. O değişmez gerçeği tahakkuk ettirsin diye Allah böyle yapıyor. ve yubtılel bâtıle / batılı da ortadan kaldırsın. Yani bu batılı, mekkelilerin bu yanlış davranışlarını, ve lev kerihel mucrimûn / bu günahkarların hoşuna gitmese de tamam. Şimdi bakın müslümanlar kervanı istiyor, Allah Mekke ordusunu istiyor. Mekke ordunusunu istemesinin sebebi; müslümanlar, Mekke ordusunu tamamen perişan etsinler, doğru Mekke’ye gitsinler İsra Suresindeki durum gerçekleşsin. Peki, Allah’ın iradesine muhalif bir iradeyi kabul eder mi bu geleneksel kelam? Allah bir şeyi irade edecek de olmayacak! Okuyun bakalım kelam kitaplarını ne derler? Kesin olur. Yahu sizin kitabınız ne? Neye inanıyorsunuz Allah aşkına… Allah’ın kitabında böyle bir şey yok. Allah’ın iradesi ancak Allah’ın ”kün” emri ile birlikte olursa olur, yoksa yok. Bak işte Allah diyor ki; Ben böyle istiyorum, siz öyle istiyorsunuz. Kısa yoldan söyleyim Bedir’de müslümanlar Mekke ordusunu perişan edip Mekke’ye girebildiler mi? Hani Allah’ın iradesi gerçekleşti mi? Bak! Allah’ın ayeti… Kardeşim kafanızda oluşturduğunuz Allah’a değil, Kur’an’da gösterilen Allah’a inanmanız gerekiyor. Onun için bu geleneksel yapıya… Şimdi bana sık sık söylüyorlar; hocam sen çok sertsin. Kardeşim bu yapıya karşı İbrahim AS gibi dik durmak mecburiyetindeyiz. Öyle şey yok, dik duracağız. Allah’ın ayetlerini kendi keyiflerine uyduran adamlara birazcık yumuşak davrandığım zaman bu defa Cenab-ı Hakkın desteği ve yardımı bizden kesilir. Evet şimdi peki tamam… Sonra da biliyorsunuz Cenab-ı Hak Bedir Savaşından önce Muhammed Suresinin 4. ayetini indirmişti. Fe izâ lekîtumullezîne keferû fe darber rikâbi / kafirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun hattâ izâ eshantumûhum / onları tamamen etkisiz hale getirinceye kadar böyle yapın diyor. Etkisiz hale getirdiniz mi, fe şuddûl vesâka / o güvenlik çemberini sıkı tutun. Yani o esirleri güvenlik çemberine alın, kaçmalarına müsade etmeyin. fe immâ mennen ba’du ve immâ fidâen / daha sonra da karşılıklı yada karşlıksız serbest bırakırsınız. Demek ki tam etkisiz hale getirmeden esir almak yok. Peki Mekke ordusu ilk karşılaşmada geri çekilince müslümanlar esir aldılar değil mi? Bak şimdi, 67 ayete gelelim aynı surenin, diyor ki Allah Teala; Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fîl ard / savaş meydanında düşmanı tamamen ezmeden sadece senin değil hiç bir nebinin esir almaya hakkı yoktur. Yani öteden beri bu böyle, yeni değil. Esir almaya hakkınız yok diyor. Demek ki esir aldılar. Bakın ne diyor; irade kelimesine bakın, turîdûne aradad dunyâ / siz dünya malı istiyorsunuz, vallâhu yurîdul âhirah / ama Allah sonrasını istiyor. Siz hemen elinize geçecek bir şey istiyorsunuz. Allah istiyor ki siz Mekke’ye giresiniz. vallâhu azîzun hakîm / Allah aziz ve hakimdir, bilir ve doğru karar verir. Lev lâ kitâbun minallâhi sebeka / Allah’tan daha önce bir kitap geçmiş olmasaydı, bir yazgı. Yazgı nerede geçti?
Dinleyici: Rum Suresinde.
A.Bayındır: Rum Suresinde… Yani Rum Suresinde Mekke’ydeyken size söz vermeseydim. Allah sözünden caymaz diye geçti ya orada. Söz vermeseydim, le messekum fîmâ ehaztum azâbun azîm / bu aldığınız esirlerden dolayı büyük bir azap size dokunacaktı. Yani Bedir zafer olmayacaktı, Bedir büyük bir hezimet olacaktı. Allah’ın sözü değil mi bu? Peki, hadi kader inancıyla izah edin bakalım. Hani Allah irade etti oldu mu? Mekke’ye girmenizi irade ediyorum dedi oldu mu? Allah’ın iradesi ”kün” emrinden sonra ancak olur, ”kün” emri olmazsa olmaz. Onun için Rum Suresinde dedi ki lillâhil emru min kablu ve min ba’du / emir Allah’a aittir. Emir verilmeden olmaz. İradeyle değil, emir olacak. Emri de verdi işte galip gelmeleri için emir verdi Allah, Bedir’de galip geldiler. Ama imtihanı kazandılar mı? Bedir savaşını kazandırlar da imtihanı kazandılar mı? Kazanamadılar bakın. Nebimiz başta ve bütün sahabisi, ittifakla Allah’ın emrine aykırı davrandılar. Allah daha önceden söz verdiği için kazandılar. Şimdi geleneksel kader anlayışını burada nereye yerleştirirsiniz? Bak, Allah ölçü koyduğunu söyledi mi? Ölçüye aykırı davrandılar. Önceden söz vermeseydi o ölçüye aykırı davrandıkları için orada ne yapacaklarıdı? Büyük bir hezimete uğrayacaklardı. Ama söz verdiği için zaferi verdi.
Dinleyici: Ayet daha önce indiyse eğer Allah Rasulü….1:03:10—–1:03:18 TAM ANLAŞILAMIYOR
A.Bayındır: İşte, bakın. Sen iyi ki hatırlattın, asıl onu söyleyecektim unuttum. Işte imtihan Bedir zaferini kazanmak değil imtihan o Bedirde karşınıza esirler, karşınıza efendim ganimetler çıktığı zamandır o ana kadar değil. O ana kadar müslümanların hiçbirisinizn aklından bile geçmez yanlış davranacağı ama onu görünce hemen esirleri aldılar. İşte orada cihad, kendi nefisleriyle mücadele edeceklerdi. Yok kardeşim Allah burada almamızı yasaklıyor. Geçen de Vedat söylüyordu galiba, Ömer RA Nihavend Savaşında perslerle yapılan savaşta… Ne diyordun söyle bakalım oradan. Hep ben konuşmayım.
V.Yılmaz: Ömer RA, halifeliğin başına geçtiği zaman Halid bin Velid’i komutanlıktan alıp Sa’d bin Ebû Vakkās’ı kamutan olarak atıyor. Sa’d bin Ebû Vakkās da iranlılarla savaşa giriyor. İran ordusu doksanbin kişiyle geliyor, Müslüman ordusu otuzbin kişi ki İran ordusun da filler de var kaplanlar da var. İran ordusu o zamanın en büyük ordusu ki Roma İmparatorluğu’nun deviremediği bir ordu. Müslümanları tamamen yer yüzünden silmek amacıyla yola çıkıyorlar. Yani onların amacı o. Bugüne kadar araplar zaten, bedeviler köylere saldırıyorlardı, yağmalama yapıyorlardı. Zaten iranlıların tepesi atmıştı. Dediler ki bütün hıncımızı müslümanlardan çıkaracağız. Ancak müslümanlar bir anda savaşta üstün geldiler, bir anda İran askerleri kaçışmaya başladılar. İran askerleri kaçışmaya başlayınca Sa’d bin Ebû Vakkās, Ömer RA na bir mektup yolladı. Dedi ki İran ordusu yenildi kaçıyor. Bize de işte büyük bir ganimet kaldı çünkü çok zenginliklerle geldiler savaşa . Ne yapalım? Dedi. Ömer RA dedi ki; ganimetlere vesaire sakın dokunmayın. Kaçan İran askerlerini takip edin orduyla.
A.Bayındır: Çünkü başından geçen Bedir olayı var. Tamam mı.
V.Yılmaz: Sa’d bin Ebû Vakkās, İran ordusunun peşinden giderek taki İran Sarayı’nın içlerine kadar girdi ve İran fethedilmiş oldu.
A.Bayındır: Yani bir tek savaşta İran fethediliyor. İşte imtihan o son anda oluyor. Orada desen ki işte yahu bak, müslümanların ihtiyacı var şunları alalım şey yapalım. Yok kardeşim, Allah’ın emrini yerine getireceksin. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem orada imtihanı kaybetmiş. Peki, Rasulullah esirlere yönelirken niye müslümanların diğerleri o ayeti hatırlatmadılar ona. Onlar da kaybettiler. Çünkü o son andaki… İşte imtihan o son noktada, o anda ne yapacacaksınız? Hepinizin de karşınıza büyük imkanlar çıkar, çok büyük. Yahu şunu bir alayım da sonra tövbe ederim. Kusura bakma yapamazsın, bitti. Öyle şey yok. Alayım da… demesi yok, Hayır, asla!
Dinleyici: 1:06:40 – 1:06:48…TAM ANLAŞILAMIYOR
A.Bayındır: Hiçbir şey olmaz, hiçbir şey kurtarmaz. Hiç öyle uğraşma. Ayet son derece açık. Son derece açık. Bir kere kaybettikleri kesin, kaybettikleri son derece kesin. Ayette işte öyle diyor, eğer diyor, eğer diyor; daha önce size verdiğim söz olmasaydı kesinlikle diyor Allah, burada kaybedecektiniz. Ondan dolayı Rasulullahın Mekke’yi fethetmesi… Ne diyor; İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ. Li yagfira lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhara / Mekke’nin fethinin önünü senin için açtık ki daha önce ve ondan sonra yaptğın günahtan dolayı Allah seni affetsin. Önce Mekkeyi fethet sonra estağfirullah de. Öyle şey yok. Bak orada günah işlediğini Allah açıkça söylüyor. Ne zaman ki Mekke’yi fethettiyse; İzâ câe nasrullâhi vel fethu. / Allah’ın yardımı gelir de Mekke fethedilirse, Ve raeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ / insanların Allah’ın dinine gurup gurup girdiğini görürsen, Fe sebbih bi hamdi rabbike / Rabbinin her şeyi güzel yapmasına karşılık O’na boyun ey, vestagfirhu / işte o zaman yarabbi beni affet de, innehu kâne tevvâbâ / O, tövbe edenlerin tövbesini kabul eder.
Şimdi bu şeyler… Bakın imtihan neymiş; o son anda… O esirlerle karşı karşıya gelmişsiniz alalım mı almayalım mı? İşte imtihan orada. O zamana kadar imtihan yok. İmtihan tamam… Bir de savaşırken kaçacak mısın kaçmayacak mısın? Çünkü bir çokları… Bir de gevşeklik de gösterdiler biliyorsunuz müslümanlar orada. Gevşeklik de gösterdiler. Bakın mesela aynı şeyin bir önceki ayetine bakın, 65. ayete bakın oradan. Enfal Suresinin kaçıncı sayfasıydı? Kapattım. Evet, şimdi bak burada diyor ki, mesela diyor ki Allah Teala; hatta mealden okuyayım; Yâ eyyuhân nebiyyu harridıl mu’minîne alâl kıtâl… hatta mealden okuyayım fazla vakit geçmesin çok geçti çünkü. 65. ayet; Ey nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Önceden kuralı koydu, ondan sonra ne diyor? Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. Baktı ki öyle bire on olmayacak, Mekke ordusu üç katları idi, Allah onlara iki katı gibi gösterdi onlara yoksa galip gelemeyecekler dağılacaklardı. Orada da imtihanı kaybedeceklerdi yani. Savaş da yapamayacaklardı. Ondan sonra diyor ki… Evet bildi diyor. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Bire iki. Yani orada bire üçtü onlara bire iki gibi gösterdi ki galip gelsinler tamam mı. Dolayısıyla buradan hiç kaçacak nokta yok. Şimdi kader inancını bir inanç diye müslümanlara kabul ettirmek isteyenler bu ayetleri bu bağlamlarıyla okurlar mı? Ne derler, efendim Lev lâ kitâbun minallâhi sebeka… Bakın tefsirlere göreceksiniz; Allah, ezelden sizin şeyinizi yazmasaydı. Ezelden yazmıştıysa daha o Enfal Suresinin başındaki ayetler ne? Enfal Suresinin başındaki ayetler ne? Allah size Mekke ordusunu vermek istiyor ki kafirlerin kökü kurusun. Haşa Cenab-ı Hak dalga mı geçiyor Rasulullah ile? Ezelden yazmışsa her şey ezelden belli demektir. Yani öyle bir hale getirirler ki din anlaşılmaz. Şimdi anladınız mı, bugünkü yapıyla mücadele etmek çok daha zor dememin sebebini. Çünklü milletin zihni öylesine iğdiş edilmiş ki… Yani hasta bir vücutla uğraşmak gibi bir şey. Ama ne olursa olsun biz yolumuza devam edecez. Cenab-ı Hak yardımcımız olsun.
Dinleyici: Amin