Prof. A. Bayındır: Vel akıbeti lilmuttakinvesselatuvesselamu ala rasulinamuhammedin ve ala alihi ve sahbihiecmain. Bugün Al-i İmran Suresi’nin 109. Ayetinden itibaren okuyacağız. Burada AllahuTeala söyle diyor “ve lillâhimâfişsemâvâti ve mâfiyl’ard”; “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.” “ve ilallâhitürce’ul’ümur.”; “Ve işler Allah’a döndürülür.” Yani her şey, yaptığınız her şey neticede Allah’ın huzurunda dikkate alınır ve onun hesabını verirsiniz ya da sevabını alırsınız. “küntümhayre ümmetin uhricetlinnâs”; “Siz bu insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” Yani ümmet; öncüler grubu, Muhammed (S.A.S.)’ın öncülüğünde hareket eden insanlarız. Yani öyle olmamamızı Cenab-ı Hakk istiyor. “te’murûnebilma’ruf”; “Marufu emredersiniz.” Şimdi bu maruf, evrensel nitelikli doğru bilgi anlamına gelir. Yani yerel değil ya da herhangi bir meslek grubuna ait değil, tüm dünyada geçerli olan herkesin doğru diyeceği şeylerdir. Yani Müslüman da olsa kafir de olsa ona doğru der.İşte siz insanlardan o marufu istersiniz. “ve tenhevneanilmünker”; “O münkeri de insanlara yasaklarsınız.” Yani hevne demek, yani insanları nehyedersiniz yani bundan uzak durun dersiniz insanlara. Kur’an-ı Kerim’in emrettiği her şey evrenseldir. Yasakladığı her şey de evrenseldir. Yani dünyada herkesin fıtratına uygun olan emirler ve yasaklardır. Nasıl güzel bir sudan herkes istifade eder, hoşlanırsa maruf öyledir. Nasıl ki kokuşmuş bir yiyecek herkesi nefret ettirirse münker de öyledir. Ama insanlar günaha alışınca artık o pis kokuları duymaz hale geliyorlar. Vücutları alışıyor ama gene pis olduğunu söylemeye de devam ederler. Bakın mesela Kur’an-ı Kerim faizi yasaklamıştır. Faiz aslında dünyanın bütün ülkelerinde yasaktır. Türkiye’de de, Avrupa’da da, dünyanın her yerinde faiz yasaktır. Sadece devlet kontrolünde müsaade edilir. Onun için dikkat ederseniz bankalar çok sıkı bir denetim altında tutulur, bankayı açmak işletmek çok ağır şartlara bağlanır. Mesela AllahuTeala ticareti helal, faizi haram kılmıştır. Siz her gün ticaret yaparsınız akşama kadar. Sabahleyin kalkar gider bakkaldan ekmek alırsınız, başka şeyler alırsınız, arabaya biner bir hizmet alırsınız, bir yerden benzin alırsınız, bir taraftan ne bileyim, alırsınız verirsiniz satarsınız; buna hiç kimse karışmaz. Ama tutup da elinizdeki bir parayı faizli olarak verseniz ve bu da tespit edilse, evet bu iş bundan haberi olanlar söylesin bakalım hukuki yönden ne olur? Ağır bir suçtur. Şimdi faiz yasak mıymış? Akşama kadar ticaret yaparsınız, hiç kimse bir şey demez. Ama faizli borç verdiğiniz tespit edilse devlet gelir derhal yakanıza yapışır, sen bunu nasıl yaparsın diye. Bunu ancak benim iznimle yapabilirsin der. Onun için mesela dikkat edin, içki, o da aynı şekildedir. İçki satan yerler sıkı kontrol altındadır. Mesela Amerika’da 23 yaşından aşağıdakilere içki satışı yasaktır. Ve her yere de lisans verilmez. Yani Kur’an-ı Kerim’in maruf dediği, iyi dediği, herkesin iyi dediği şeydir; kötü dediği de herkesin kötü dediği şeydir. Ondan dolayı siz dini Kur’an’dan anlatırsanız ona hayır diyecek hi kimse kalmaz. Bunun doğru olduğunu çok kolaylıkla kavrarlar. Ha hesabına gelmez, mümin olmaz o kendi kararıdır. Bizi ilgilendiren karşı tarafın Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu anlaması, onu getirenin Allah’ın elçisi olduğunu anlamasıdır. Anladın mı bitti, ondan sonrası kendine kalmış bir şeydir. Bizim görevimiz biter orada. Yani insanı zorla mümin yapamayız. Mümin olura, inanırsa ondan sonra ona elimizden geldiği kadar dinini öğretmeye, yaşayışımızla örnek olmaya gayret gösteririz.“te’murûnebilma’ruf ve tenhevneanilmünker ve tü’minûne billah”; “Allah’a güvenerek, inanarak bunu yaprsınız.” Şimdi iyi işler yapan insanlar çok vardır da, Allah’a inanarak yapmadığınız zaman onun sevabını alamazsınız. Allah’a inanmak demek Allah’a güvenmek demektir. Yoksa Allah vardır. Allah vardır sözünü söylemeyen hiç kimse yok. Hani derslerimizde sık sık söylüyoruz, İblis Allah’ın varlığına da inanır, birliğine de inanır, ahirete de inanır, kendisini onun yarattığına da inanır ama Allah’a inanmaz. Yani Allah’a inanmak ne demek? Allah’a kayıtsız şartsız güvenmek demektir. Kayıtsız şartsız güvense söylediği her şey doğrudur der. Ama Adem’e secde et emrini doğru buldu mu İblis? O zaman inanmıyor işte. Yani güvenmiyor demektir. Şimdi inanma güvenme demektir de bizde o kelime öylesine yıpranmış ki. Bir de şöyle bir tanımlama var bugün doktora, yok master öğrencilerine sordum; İman, yani işte bu başka üniversitelerden gelenöğrencilerpekşey yapmıyorlar, geleneksel yetişiyorlar tamamen; dedim ki kafir nedir, dedi ki Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan kişi. Böyle bir insan yeryüzünde var mı? Tabi var, dedi. O zaman hadi bakalım ilgili ayetleri, iblisle ilgili ayetleri ona okuttum. İblise nasıl kafir diyebilirsin? Size öğretilen kavramlara göre iblise kafir diyemezsiniz. Allah’a inanma, inanıyor. Ahiret gününe inanıyor. Allah’ın kendisini yarattığına inanıyor. Ondan sonra meleklerle zaten beraberdi, herhangi bir problemi yoktu. Dolayısıyla şeyler, yani inanma kelimesi biraz yıprandığı için güvenme biraz daha uygun düşüyor. Şimdi mesela siz güvenme kelimesini zihninizde düşünün. Ben bu adama güvenirim dediğiniz zaman o adamı çok iyi tanımanız lazım değil mi? Aslında inanırım da odur da kelime yıpranmış, o açıdan diyorum. İşte ben Cenabı Hakk’ı nasıl tanıyayım. Allah’ı tanımayan mı var? Her gün akşama kadar onun yarattığı şeylere hayranlığını ifade edip duruyorsun işte. “ve levâmeneehlülkitâbilekânehayrenlehüm”; “Ehli kitap da inansaydı keşke, onlar için elbette ki hayırlı olurdu.” “minhümülmü’minûn”; “Ehli kitap içerisinde müminler vardır.” Yani Yahudiler ve Hıristiyanlardan inananlar vardır. “Ve ekserihümülfâsikuûn”; “Ama çoğusu yoldan çıkmıştır.” Yani yoldan çıkanlar bilmediği için değil, hesaplarına gelmediği için çıkarlar. Zaten aşağıda biraz daha ayrıntı verecek Cenab-ı Hakk, onun için bunun üzerinde fazla durmuyorum. “lenyedurrûküm illâ eza”; “Size sadece bir eziyet, biraz sıkıntı yani moralinizi bozarlar, az bir rahatsız ederler falan böyle bir sizi rahatsız etme dışında her hangi bir zararları olmaz.” “ve in yükaâtilûkümyüvellûkümül’edbar”; “Sizinle savaşırlarsa gerisin geri, yani sırtlarını dönüp kaçarlar. Üzerinize üzeriize gelemezler.” Mesela Rasulullah zamanında düşünün Medine’deki Yahudileri. İşte Ben-i Kaynuka, Ben-i Kureyza, Ben-i Nadir. Yani Müslümanlar da böyle bir şey yapacaklarına ihtimal vermiyorlardı. Ben-i Nadir’i nasıl çıkaracaklar… Ama çıktı. Onlar da ihtimal vermiyorlardı mesela Haşr Suresinde Cenab-ı Hakk bunu anlatıyor. İşte gittiler Hayber’de hakimiyet kurdular. 10:50 Sonra Müslümanlar Ömer (RA) zamanında her tarafta yani şeyde Şam bölgesinde yani bugünkü Suriye’de, Anadolu’nun güney kısımlarında, güneydoğu kısımlarında, Kuzey Afrika’da falan ciddi ciddi hakimiyetler kurdular. Yani onlar sizinle savaşamaz diyor AllahuTeala. Gerçekten de savaşamadılar o zaman. Sizinle savaşırlarsa sırtlarını döner kaçarlar. “sümmle lâ yunsarun”; “Sonra da bir yardım görmezler.” Yani onların diğer grupları bu gruplara yardım etmez. Siz dışarıdan bunları tek bir topluluk zannedersiniz, işte bütün Yahudiler ya da Hıristiyanlar dersiniz ama öyle değil. Mesela Medine’den Ben-i Kaynuka Yahudileri çıkarıldığı zaman diğerleri neredeyse def çalıyorlardı. Ben-i Nadir çıkarıldığı zaman da öyle. Sıranın kendilerine geleceğini hiç düşünmeden Ben-i Kureyza hiç önemsemedi. Hatta Ben-i Nadir çıkarılmadan önce Medine’deki münafıklar, biz o zaman sizinle olacağız diye söz vermişler ama tam çıkarılacağı zaman hiç birisi duymamıştı bile. Şimdi siz bu insan topluluklarını Kur’an-ı Kerim’den tanırsanız çok rahat edersiniz. Aksi takdirde kendi kendinize korkular üretirsiniz. Peki niye böyle? “duribetaleyhimüzzillet”; “Onların üzerine zilletlik vurulmuştur. Zillet, yani alçaklık, boyunları büküktür diyelim yani. “eynemâsukifû”; “Nerede olurlarsa olsunlar.” “illâ bihablinminallah”; “Ama Allah’ın desteği olursa başka.” Yani Cenab-ı Hakk bir destek vermişse. “ve hablinmiennâs”; “Ya da başka insanların destekleri olursa, o zaman dik durabilirler.” Yoksa kendi başlarına duramazlar. Mesela bugün Avrupa’daki, Amerika’daki Ehli Kitabın dik durduğunu düşünebilirsiniz. Onları dik tutan onlar değildir. Oradaki diğer insanlardır. Mesela Avrupa’da Yahudi olan, Hıristiyan olanların sayısı çok azdır. Diğer insanlar müşrikler. Bakın mesela bu ifadeler hiç müşriklerle ilgili kullanılmaz dikkat edin. Çünkü Ehli Kitap müşrikten daha kötü konumdadır. Ehli Kitabın konumu müşrikten kötüdür. Çünkü onun elinde Allah’ın kitabı var. Öyle olmasına rağmen, O kitap onların son nebiye inanmalarını emretmesine rağmen, inanmadıkları için diğerlerinden kötü konumdadırlar. Diğerleri hiçbir şey bilmiyor. Ellerinde de Allah’ın kitabı yok. Mesela Avrupa açısından düşünürseniz, ateistler onlardan daha iyi konumdadır. Eğer dik duruyor diye düşünüyorsanız öbürlerinin sebebinedir. Kendi başlarına ayakta duramazlar yoksa. Yahudiler de öyle. Mutlaka birilerine dayanarak ayakta dururlar, yoksa kendi başlarına duramazlar. Yani dayanacakları birisi olacak ki ayakta dursunlar, kendi başlarına ayakta duramazlar. “vebâûbiğadabinminallah”; “Ve AllahuTealanın gazabına dönerler.” Dönerler Allah tarafından cezalandırılırlar demektir. “ve duribetaleyhimülmeskene”; “Üzerlerine miskinlik yapışmıştır.” Şimdi bu darabe ala kelimesi, bir şeyi, mesela şimdi şu elimi şöyle yaptığım zaman, mesela birisinin elini tam olarak avucumun içine aldığım zaman ona darebe ala denir. Yani bir şeyi tümüyle kuşatmak. Mesela başörtüsüyle ilgili ayeti kerimede “vadribnebihumuruhinne ala cuyubuhinne” diye var. Darebealaifadesiyle geçiyor. Şimdi kadınların ceyb dedikleri, erkek, kadın neyse, şu yaka, buna ceyb deniyor, yaka. Başörtüsünü yakalarını da kapatacak şekilde vursunlar. Yani şurdan şuraya kadar her tarafı kapatması gerekiyor. Şimdi bu öyle bir kapatacak ki, çadır gibi, yani tamamen başını kapatmış olması lazım. Ne göz görünür, ne burun, ne şu ne bu tamamen kapatır. Yani darebe ala dediniz mi öyle olur. Ama işte orada 15:53 dendiği için, yani gözüken kısım hariç diğerlerini ortaya çıkarmasınlar dendiği için işte bu, onun kimliğini otaya koyacak, nefes almasını sağlayacak, konuşmasını sağlayacak bölümün açık olması caiz olmuş oluyor. İşte burada da “duribetaleyhimüzzillet”; “Alçaklık onları tümüyle sarmıştır.” Demek. Yani tamamen her taraflarında alçaklık vardır. “ve duribetaleyhimülmeskene”; “Her taraflarında miskinlik var.” Miskinlik ne yani, çaresizlik, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çünkü bir insan Allah’a karşı suçlu olursa başkalarına karşı kendisini savunması zor olur. Yani Allah’a karşı suçlu olduğunun şuurunda, biliyor. Peki niye böyle? Şimdi biz Ehli Kitaba karşı konuşurken son derece rahat oluruz biliyorsunuz. Biz de Ehli Kitabız, elimizde Allah’ın kitabı var. İslam alemi bugün bir meskenet altında mı? Eğer herhangi bir gruba dayanıyorsa ayakta duruyor, yoksa yok. Birisi Avrupa’ya dayanıyor, birisi bilmem Rusya’ya dayanıyor, birisi Çin’e dayanıyor, birisi şuraya birisi buraya. Dayanıyorsa ayakta yoksa yok. Arkadan o dayanağı çektiğin an küt diye yere düşüyor. Niye? Bak: “zâlikebiennehümkânûyekfûrûnebiâyâtillâh”; “Bu şundan dolayı, onlar Allah’ın ayetlerine karşı kafir olurlar.” Kafir örtme demektir değil mi? Neyi örtüyorlar bunlar? Ayetleri. Ayetleri kime karşı örtüyorlar? Kendilerine. O zaman ne yapmış oluyorlar? Yani şu ışığa karşı gözlerini kapatmış oluyorlar, değil mi? Yani kendini örtmesi gözünü kapatmasıdır. Sadece gözünü kapatmakla oluyor mu? Mesela şimdi siz Allah’ın ayetlerini okuduğunuz zaman bu insanlar dinliyorlar mı? Dinletebiliyor musunuz Allah’ın ayetlerini? Kulaklarını da kapatıyorlar. Peki ağızlarından doğru bir söz çıkıyor mu? Dilleri de lal oluyor. Bak bunları AllahuTeala Bakara Suresi’nin baş tarafında tarif ediyor. Altıncı ayet olacak herhalde “innelleziynekeferu”; keferu demek, örten. Neyi örtüyor? Özünü örtüyor değil mi? Neyi örtüyor? Kulağını örtüyor. Neyi örtüyor? Dilini, kalbini örtüyor. İşte diyor “Kendini örtenler.” Yani kendini kapatanlar diyebilirsiniz. Kendini kapatmış. Adam kendini kapatmış, hiç konuşulmuyor ki kardeşim, denir değil mi? Gözünü kapatmış, kulağını kapatmış, her tarafını kapatmış.Diyor ki bak burada “innelleziynekeferusevâun aleyhim eezertehüm em lemtünzirhüm lâ yü’minûn”; “Fark etmez, ister uyar ister uyarma.” Konuşuyorsun konuşuyorsun hiç duymuyor zaten. Boş, hiç umurunda değil. “İster uyar, ister uyarma inanmazlar.” Niye çünkü kendisini kapatmış. “hatemallahualâkulûbihim”; “Sanki Allah bunların kalplerine mühür basmış.” “ve alâsem’ihim”; “Kulaklarına da mühür basmış.” Ne kadar bağırsan duymuyor. “ve alâebsârihimgışâveh”; “Sanki gözlerinin üzerine de perde inmiştir göremiyorlar.” O zaman kafir bu işte. “ve lehümazâbünazıym”;“Büyük bir azap var, dünyada da ahirette de.” Yani ayeti gösteriyorsun görmüyor, ayeti okuyorsun dinlemiyor ve kendisi de doğru konuşmuyor. Böyle bir adama kendisini tamamen kapatmış denmez mi Türkçe’de? Başka bir kelime var mı? Onun için bak, “zâlikebiennehümkânûyekfûrûnebiâyâtillâh”; “Bunlar Allah’ın ayetlerine kendilerini kapatmış insanlardır.” Ehli Kitaba da okuyorsunuz ayet, hiç, ne görüyor, ne duyuyor… İşte bugün Müslümanların çok büyük bir bölümü öyle. Hani yıllardır biliyorsunuz, konuşuluyor, anlatılıyor, dün akşam da bir televizyon kuruluşuna konuştum bu IŞID dolayısıyla, dedim ki; “Bu IŞID’ın yaptığını caiz görmeyecek bir tek mezhep yoktur.” Dolayısıyla onların elindeki kitaplar bu. Onlar ellerindeki kitapları okuyorlar bakıyorlar, doğru yaptık. İşte bugün hani Ezidilerin hanımlarını satışa çıkarmışlar, resimleri var. Açın, şii, sünni bütün kaynaklarda böyle. Ama Allah’ın ayetinde böyle mi? Rasulullahın uygulamasında böyle mi? Bunu kimseye siz gösterebiliyor musunuz, insanlara yani? Bir problemi olmayan insana gösterebilirsiniz belki, kaybedecek bir şeyi olmayanlara. Dün gelen televizyoncuya dedim ki, hocalardan beyanat almıyor musun? Hiç birisi konuşmuyor dedi. Ne konuşacaklar? 126 tane adına İslam alimi denen kişi IŞID liderine mektup yazıyor. Diyor ki, kölelik ve cariyelik yüz yıldan fazladır icma ile kaldırılmıştır. Yahu bunu nasıl, bu nasıl bir psikolojidir? Sadece Müslümanlar değil bütün dünya kaldırmıştır, diyor. Artık bundan sonra köle, cariye haramdır diyor. Yüz yıldan önce neydi? Yani kendisine İslam alimi diyenler, altına imza atan 126 kişi şu ayette belirtilen Allah’ın ayetleri karşısında kendilerini tamamen kapatan, kulakları sağır, gözleri kör, dilleri lal, kalpleri mühürlü olmuyorlar mı? İşte bugün İslam aleminin üzerinde bulunduğu sıkıntı. Üzerlerine ne diyor AllahuTeala, miskinlik çökmüştür. Çökmüş. Alçaklık çökmüştür, ortada işte. Kendine İslam alemi diyen, kendini güçlü görenler çareyi nereden arıyorlar? Hiç faizden rahatsız olan, böyle azıcık sözü dinlenen bir kimseyi gördünüz mü? Faiz öylesine meşrulaştı ki artık daha ona belki haram diyene gülerler. Sosyal ve ekonomik problemlerinin çözümünü kimden bekliyor bugün adına İslam alemi denen grup? Eğer senin kitabın, senin dinin böyle bir çözüm sunmuyorsa sen nasıl ben Müslümanım diyebilirsin? Ehli Kitap da öyle. Dua etsinler ki diğer insan grupları var, yoksa bunların hiç birisi ayakta duramaz. Çünkü onlar Tevrat’a, İncil’e inanmıyor, berikiler de Kur’an’a inanmıyorlar. Ama onlar birisi Tevrat’ın mensubuyum diyor Yahudi, birisi İncil’in mensubu. Ellerinden Tevrat’ı İncil’i de hiç bırakmıyorlar ya da Kur’an’ı da bırakmıyorlar. Niye? Efendim sevabı varmış, cebinde muska olarak taşırsa işte şöyle olurmuş, evinde güzel bir şeye asılırsa evi bilmem ne olurmuş falan filan. İçerisi? Yok canım, içerisi ona hiç lazım değil. Şimdi burada bir şey var, çok önemli bir şey var. Diyor ki “zalikebiennehumkânûyekfûrunbiâyâtillâhi”; “Onlar Allah’ın ayetleri karşısında kendilerini tamamen kapatırlardı. Küfrü öyle tanımlamak lazım çünkü Allah böyle söylüyor. Yani gözü kör, kulağı sağır, kalbi mühürlü oluyor adam. Böyle bir adama kendini kapatmış denir. Bu gözü kör, kulağı sağır, kalbi mühürlü değil aslında. Kendisi onu istiyor. Çünkü öyle bir hayat tarzı belirlemiş kendisine ki ona ters olan hiçbir şeyi duymak istemiyor. Size ben birkaç kere anlattım ya burada yani bir örnek olsun diye tekrar anlatayım. Zamanında böyle çok güzel bir çıkışı olduğu için hoşuma giden bir arkadaşım, benden birkaç yaş da büyüktür, Arapçası gayet iyi, hala talebeler okutuyor. İşte bir düğünde karşılaştık. Dedi ki; talebelerime diyorum Abdülaziz Hoca’nın sözlerine itimat edilmez ama imsak konusu belki doğru olabilir falan. E tabi dedim, biliyorsun ayeti kerimede Allahu Teala diyor ki 26:50“Size göre siyah iplik beyaz iplikten net bir şekilde ayırt edilinceye kadar.” O sana göre dedi. Bak imsakiyeyi benimsiyormuş hem de düşünün. O sana göre, sana göre dedi. Dedim bak, senin sana göre demeye hakkın yok, sen gayet iyi Arapça bilen bir adamsın dersin ki bu kelimeye yanlış anlam verdin, değil mi? Bu senin dediğin anlamda değildir, şöyledir dersin olur. Yo o sana göre. E peki sen mana ver. Yo ben mana vermem. E anlat sen. Yo yo, tamam tamam. Açtım Kur’an-ı Kerim’i, bak, Yok ben bakmam. Ne oldu bu şimdi? Kendini tamamen kapatmış olmuyor mu? Duymak istemiyor, konuşmak istemiyor, kalbini de mühürlemiş ve bu Hoca. Millet karşısında ceketini ilikliyor. Şimdi burada böyle diyor bak. Allah’ın ayetleri karşısında kendilerini kapatırlar. Böyle mana vereceğim bundan sonra Allah nasip ederse, kafire. Allah’ın ayetini görmezlikten gelen diye mana veriyorduk, biraz zayıf kalıyordu. Kendilerini tamamen kapatıyorlar. Yani sadece gözlerini kapatmıyorlar ki, her şeylerini kapatıyorlar. Şimdi evet esas şuraya bakın. “ve yaktilûnel’enbiyâebigayrıhakk” Bu Yahudileri anlatıyor ya Cenabı Hakk, Hıristiyanları anlatıyor. “Nebileri haksız yere öldürürlerdi.” Gerçi Hıristiyanların öldürdüğüne dair bir şey elimizde yok ama Yahudiler mesela İsa A.S.’ı öldürmek için harekete geçtiler değil mi? “Nebileri haksız yere öldürürlerdi.” Peki Muhammed S.A.S’den sonra nebi var mı? Peki bizde insanlar istese de nebiyi öldüremez, değil mi? Yok çünkü. Peki neyi öldürdüler? Nebi kavramını öldürdüler. Nebiliği öldürdüler. Nübüvveti öldürdüler. Dikkat edin. Şimdi şöyle bir tanımlama yapıyorlar, diyorlar ki; Resul kendisine kitap ve şeriat verilen kişidir. Tamam kendilerine kitap ve şeriat verilen nebilerin hepsi resuldur, bu manada öyle ama firavunun da resulu var, Belkıs’ın da resulü var. E ne oldu şimdi bunlar? Bunlar Kur’an-ı Kerim’de geçiyor. Niye böyle yapıyorlar? Bilmiyor değiller ki gayet iyi biliyorlar bunu. Bilmemeleri mümkün değil. Ama şu var resulün sözü kimin sözü olur? Gönderenin sözü olur. Resule itaat Allah’a itaattir değil mi? Şimdi nebiye nasıl tanım veriyorlar? Diyorlar ki önceki resulun sözünü tebliğ eden kişidir. Bir başkasının sözünü tebliğ edene ne denir? Nebi denir mi? Elçi denir. Şimdi, nebi de resul oldu mu? Resul de resul, nebi de resul. O zaman resulün sözüne itaat Allah’a itaattir değil mi? Ondan dolayı nebinin hatalarını gösteren ayetlerle ilgili tefsirlere bakın hep üstünü kapatırlar. Mesela Bedir Savaşı’yla ilgili ayete Hanefilerin çok önemli, gerçi diğer mezhepler de aynı da, sadece onu örnek olarak bir tanesini söyleyeyim. Hanefilerin çok değerli bir kitabı vardır Bedaüssanai ki benim eskiden çok sevdiğim bir kitaptı. Niye? Biz hep böyle delilsiz kitaplar okuyorduk. Bedaüssanai’de ayetleri hadisleri falan görünce müthiş bir zevkle okumaya başlamıştık ve bunların Cenab-ı Hakk’a bir takım yanlış sözler isnat edeceklerini de düşünemiyordukOnu da düşünemiyorduk. Şimdi baktık ki bir acayip. Şimdi şey yapıyor, Enfal suresinin 67. Ayetiyle ilgili olarak diyor ki, esteuzubillah“mâkânelinebiyyin en yekûnelehûesrâhattayühinefiyl’ard”; “Hiçbir nebinin savaş meydanında etkisiz hale getirmeden esir almaya hakkı yoktur.” Ondan sonra hani esas mesele esirlerin fidyeyle serbest bırakılması. Diyor ki “Resullullah bu esirleri fidyeyle serbest bırakıldığı için, bıraktığı için azarlandı.” Diyor. Ondan fidye aldığı için azarlandı diyor. Yahu bu ne biçim bir… ve diyor aslında Resullullah da azarlanmadı da o bir görüş farkı, şeydir, işte Ömer almayalım bunları öldürelim dedi, şimdi bunu da şeye koymuşlardır, Buhari’ye koymuşlardır. Ömer bunları öldürelim dedi, işte ashab da fidye alalım dedi, Resulullah da onların görüşünü kabul etti, işte Ebubekir ve diğerlerinin, bundan dolayı, fidye aldıkları için azarlandı diyor. İşte efendim bir, sonra biri demiş ki Resullullah (S.A.V.) eğer, yani azap şu ağaca kadar geldi, gelseydi Ömerin dışında herkesi alıp götürecekti. Kendisiyle Ömer kalacakmış, diğerlerini götürecekmiş. Yani bir senaryo oluşturuluyor orada, niye efendim? Esirlerden niye para almışsın? E ne yapacaktı? 34:00ayeti nedir? Yani ganimet olarak aldığınız? Şimdi bunu, bu laf kalabalığını niçin yapıyor? Esirler için yapılacak şey diyor bir; savaşan kesimi öldürülür, iki; isterse çoluğuyla çocuğuyla kadınlarıyla hepsini köle ve cariye yapar diyor üç; Müslüman esirlerle değiştirebilir, dört; zimmi statüsünde vatandaş olarak orada sahibi tutabilir. Peki ayette belirtilen, burada zaten size okumuştum, kitap da getirerek okumuştum hatırlarsanız karşılıklı serbest bırakmak caiz değildir diyor. Karşılıksız serbest bırakmak caiz değildir diyor. Allah’ın emrettiği caiz değildir, emretmedikleri farzdır. Resulullah’ı da aslında almıyorlar. Şimdi orada, bir resul diyor, nebiye resul diyerek nebinin bütün davranışlarını Allah’ın emri seviyesine çıkarıyor, ondan sonra Allah’ın emrini onun altına indiriyor. Bugün İslam aleminde şu ittifakla kabul edilmiş gibidir 35:20 “Sünnet kitap üzerinde son sözü söyler.” Yani Resulullah’ın sözleri Allah’ın sözünün üzerine çıkarılmıştır. Resulullah demeyelim, nebi olarak. Halbuki nebi olarak yaptıkları tartışmaya açılması gerekiyor. AllahuTeala ne diyor? “ve lâ ya’sıynekefiyma’rûf”; Mümtahine suresinin 12. Ayetinde “Marufta sana isyan etmesinler.” Bu ne demek? Nebinin sözlerine öyle, Allah’ın ayeti olduğu zaman kimse ses çıkaramaz ama nebinin sözüyse, uygulamasıysa bu denetimden geçmesi lazım. Yani orada “Ya Resulullah bu yanlıştır” demek gerekir, yani diyebilmek gerekir. Ama bütün bunların kapısı kapatılmıştır. Niye? Çünkü bizde de nebilik öldürülmüştür. Nebilik öldürülerek, nebinin sözleri de Resulün sözleri haline getirilerek ve onun sözü de Kur’an-ı Kerim’le eşit hale getirilmiş sonra da sünnet son sözü söyler diyerek sünnetin üstüne çıkarılmıştır (uyarılıyor), şey Kur’an’ın üzerine çıkarılmıştır, evet Abdullah doğru söyledi. Şimdi, onlar nebilerini öldürdüler, bizimkiler de neyi öldürdü? Nebiliği öldürdü. Evet. “bigayrihak” diyor “Haksız yere” Ellerinde bir delil olmadan bunu yapmışlardır. “zâlikebimâasav ve kânûya’tedûn”; “Bu isyan etmeleri ve sınırları aşmaları karşılığındadır.” Yani bu şeyler. İşte bugün İslam aleminin durumu bu. Hakikaten içler acısı bir durum var. Yani ne yapalım? Yarın Cenab-ı Hakk’ın huzurunda “Ya Rabbi biz söyledik.” Diyeceğiz. E duymuyorlar, ne yapalım? Biz duyuramayız ki. Allah’ın elçileri duyuramamış, biz nasıl duyuracağız? Duyan duyar, duymayan duymaz. Evet. Şimdi burada diyor ki AllauTeala“leysûsevâ”; “Ehli Kitabın hepsi aynı değildir.” “minehlilkitâbiümmetünkaâimetünyetlûneâyâtillâhienâelleyli”; “Ehli Kitaptandik duruşlu bir öncüler grubu vardır. Ehli Kitab içerisinde, dik duruşludur bunlar. Öbürleri gibi değildir. Yani Müslümanların içinde de varmış demek ki. Allah’ın ayetlerini okurlar, gecenin anlarında, secdeye vararak, secdeye varırlar, yani namaz kılarlar, “yüminûne billâhi velyemil ahir”; “Allah adına ahiret gününe de inanır, ahirette olacakları konusunda kesin güvenleri vardır. Allah’ın emir ve yasaklarına karşı kesin güvenleri vardır. Allah ne demişse o, der. Kendi kafasına göre O’na şekil vermez. “ve ye’murûnebilma’rûf ve yenhevneanilmünker”; “İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarlar.” “ve’yüsâri’ûnefiylhayrât”; “Hayırlı şeyler konusunda dayarışa girerler.” “ve ulîkeminessâlihiyn”; “Onlar iyilerdendir.” İster Müslümanlardan olsun, ister Yahudilerden, ister Hıristiyanlardan olsun, fark etmez. “ve mâyef’alûminhayrinfelenyükferûh”; “Onların yaptıkları hiçbir hayır görmezlikten gelinmeyecektir.” Yaptıkları her iyi iş, her iş mutlaka karşılığını bulacaktır. “vallâhialiymün bil müttekiyn”; “Allah kendilerini koruyanları bilir.” Şimdi kendilerini koruyan , bak muttaki kelimesi çok önemli. Ben şimdi size bir şey soracağım. Cevabını sizden bekliyorum ona göre. On numaralık soru. Düşük numara alanlar sınıfta kalacak, yani burada kalacak evlerine gitmeleri yasak. On numaralık soru soruyorum, dikkatle dinleyin, bakın, hepinizin bildiği ayetler. Şimdi diyor ki bu Kur’an-ı Kerim’in en başında “zalikelkitâbu lâ raybefih”; “Kitap budur. İçerisinde kişiyi şüpheye düşürecek hiçbir şey yoktur.” “hudenlilmüttakıyn; “Muttaki olanlara yol gösterir.” Muttaki olmak, kitap tebliğinden önce mi, sonra mı? Ooo hepiniz on numara aldınız olmaz ki. Şimdi sınıfı boşaltacağız galiba. Öyle anlaşılıyor. Neyse kabul edelim. Ama iyi. Muttakilere, yani adam, bir adam kendisini yanlışlardan korumaya karar vermişse Kur’an ona faydalıdır. Kendini kapatmış olana bir şey yapamaz. O zaman demek ki, İslam’ı tebliğ etmeden önce de muttakiler var. İster Hıristiyanlardan olsun, ister diğer yani her hangi bir dine mensup olmayanlardan şurdanburdan. Onun için mesela Hıristiyanlardan, Yahudilerden ya da diğer kitap ehillerinden kendisine Allah’ın kitabı okunduğu zaman, muttaki olanlar, bak Maide Suresinin 83. Ayetini açalım. “ve izâsemiumâünzileilerresûl”; “O dik duruşlu Ehli Kiştap var ya, bunlar bu resule indirileni dinledikleri zaman” “terâa’yünehümtefiydumineddem’ı”; “Bakarsın ki gözlerinden yaşlar akıyor.” “mimmâarefûminelhakk”; “Gerçeği anladıkları için.” Ne diyorlar? “yekuûlûnerabbenââmennâ”; “Ya Rabbi inandık, derler” “fektübnâma’aşşahidiyn”; “Bizi de şahitlerden yaz, biz de eşhedü diyoruz, derler.” Eşhedüennemuhammedenabduhu ve rasuluhu diyoruz derler. “ve mâlenâ lâ nü’minü billâhi ve mâcâenâminelhakk”; “Biz niye Allah’a ve bize gelen bu gerçeğe inanmayalım ki?” “ve natma’u en yüdhilenârabbünâma’alkavmissalihiyn”; “Biz rabbimizin iyilerle birliktebizi, iyilerin arasına sokmasını istiyoruz.” Niye inanmayalım ki, derler. Gördünüz mü? Yani çünkü muttaki bu. Diğerleri de öyle, hangi insan grubundan olursa olsun önce kendisini yanlışlara karşı korumaya karar vermişse okuduğunuz ayetlerin ona bir faydası olur, kendini kilitlemişse ne yaparsan yap. Gerçi bunu biz bilmeyiz. Bilmediğimiz için herkese bizim bunu götürmemiz lazım. Peki böylece derse ara veriyoruz. Yatsıyı kılacağız, sonra devam edeceğiz inşallah.