Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Bugün Allah nasip ederse Maide Suresinin 6. ayetini okuyacağız. Bu ayet içerisinde abdest alan kişilerin ayaklarını yıkaması değil, mesh etmesi hükmü vardır. Onunla ilgili gelişmeleri göreceğiz. Ve bu hale nasıl getirildiğini… Yani bugün ayakları yıkamanın farz kabul edilişinin tarihi arka planına kısa da olsa bakacağız.
Maide Suresi 6. ayette Allahu Teala şöyle diyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ gumtum iles salâti fağsilû vucûhekum” “Müminler salata kalktığınız zaman yüzlerinizi yıkayın”. “ve eydiyekum ilel merâfigı” “dirseklere kadar da kollarınızı yıkayın”. Salat kelimesini özellikle zikrettim. Salat konusunda maalesef bir takım dedikodular yapılıyor. Son zamanlarda insanlar Kurana yönelince bu defa Kuranı kendi keyiflerine uydurarak insanları dinden uzaklaştırmaya çalışanlar ortaya çıktı. Bunların içerisinde bunu planlı olarak yapanlar olduğu gibi farkına varmadan onların tuzağına düşenlerde var. Salat kelimesinin sözlük anlamı sürekliliktir. Bizim sürekli yapmak zorunda olduğumuz ibadet hangisidir. Namazdan başka var mı? İşte onu sürekli yaptığımız için Cenabı Hak adına salat demiştir. Namaz kelimesi de Türkçe değildir. O da Farsçadan dilimize geçmiştir. Zerdüştlerin aynı şekilde beş vakit kıldıkları… Onlar namaz diyorlar. Onlarda beş vakit namaz kılarlar. Zerdüştlerde aslında bir hak dinin temsilcileridir. Ama zamanla onlarda da bozulma olmuştur. “Namaza kalktığınız zaman yüzünüzü, dirseklere kadar kollarınızı yıkayın”. “vemsehû biruûsikum ve erculekum” ya da “erculikum”. “Başınızı mesh edin ve ayaklarınızı da”. Ayakların iki tarafında “ilel kağbeyn” “aşık kemiklerine kadar mesh edin”. Yani ayağın alt kısmında iki tarafa şişkin olan kemikler vardır. Onlara aşık kemikleri denir. Oraya kadar mesh edin. “ve in kuntum cunuben fettahherû” “eğer cünüpseniz iyice temizlenin”. “ve in kuntum merdâ ev alâ seferin ev câe ehadum minkum minel ğâitı” “hasta ya da yolculuk halinde olursanız ya da sizden herhangi birisi tuvaletten gelmiş olursa”. “ev lâmestumun nisâe” “ya da kadınlarla birlikte olmuşsanız”. Cinsel ilişkiye girmişseniz. “felem tecidû mâen” “suda bulamadıysanız”. “feteyemmemû saîden tayyiben” “temiz bir toprağa yönelin”. Namaz sürekli olduğu için bahanesi yok. Namazı vaktinin dışına bırakmak da mümkün değil. Vakti içerisinde su bulamadıysan ne yapacaksın? Allah bir çıkış yolu buraya koymuş. Bu said kelimesi de önemlidir. Turab demedi de said dedi. Toprağın üst kısmına çıkan, üstü olan kısımdır. Onun için taşta olur, kumda olur, başka şeylerde olur. Temiz olsun diyor. “femsehû bivucûhikum ve eydîkum minh” “onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin”. Ayeti tamamlayalım. “mâ yurîdullâhu liyec’ale aleykum min haraciv” “Allah size bir sıkıntı vermek istemez”. Yani bu dinde sıkıntı yok. Abdest alacaksın, Allah yanında su taşı demiyor. “ve lâkiy yurîdu liyutahhirakum” “Ancak sizin tertemiz olmanızı istiyor”. “ve liyutimme niğmetehû aleykum” “ve size olan nimetini tamamlamak istiyor”. Tamamlama işi ne zaman yapılır? Bir eksik olursa olur değil mi? Eksik yoksa tamamlamadan bahsedilebilir mi? Tamamlamak ister. “leallekum teşkurûn” “belki böylece görevlerinizi yerine getirir, şükredersiniz”. (Maide 6)
Biraz sonra tarihi arka planını anlatırken göreceğiz. Ama daha önce şunu söyleyelim. Bir kere Adem’den (a.s) beri bütün nebiler ümmetlerine namazı ve zekatı emretmişlerdir. Aynı namazdır. Aynı namaz olduğu için hep es salah diye geçer. Yani elif lamlı… Fransızlarda lö vardır. İngilizlerde the vardır. Ama bizim Türkçe’de yoktur. Türkçe’de de o vardır. Mesela o namaz… Onun için Yahya ile Enes Hoca yazdıkları kitabın adını “O Namaz” koydular. Türkçe’de olmadığı için öyle olsun. Yoksa kötü bir niyetiniz yoktu. Ama bizim eski Türkçe’de ol kelimesi kullanılır. Belki o ol’un bu el ile bir alakası olabilir, bilmiyorum. O dilcilerin söyleyecekleri sözdür. Beyyine Suresinde bütün nebiler ile ilgili olarak “Ve mâ umirû illâ liyağbudullâhe muhlısîne lehud dîne hunefâe” “kendilerine verilen emir sadece şu, dine herhangi bir şey katıştırmadan Allah’a kulluk etmeleri”. “ve yugîmus salâte” O es salatı. Yani “o namazı ayakta tutmaları”. Yani özenle, sürekli kılmaları… Ayakta tutabilmek için özenle, sürekli kılabilmek gerekir. “ve yugîmus salâte” “ve zekâtı vermeleri kendilerine emredilmiştir”. “ve zâlike dînul gayyimeh” “işte Cenabı hakkın devam ettirilmesini istediği in budur”. (Beyyine 5) Yani Allah’ın dinine hiçbir şey katıştırmayacaksınız, namazı özenle sürekli kılacaksınız ve zekâtı vereceksiniz. Bu Âdem’den (a.s) beri gelen bütün nebilerin ümmetlerine emrettiğidir. Mekke’de İbrahim’in (a.s) oğlu yerleşmişti. Hangisiydi yerleşen oğlu? İsmail (a.s). İsmail (a.s) Mekke’de büyüdü. Kâbe’yi şerifi babasıyla beraber inşa etti. Nuh tufanından sonra orada kimse kalmamıştı. Onlar oraya yerleşince orası yavaş yavaş büyüdü ve bir şehir oldu. Dolayısıyla Mekke’nin yerli halkı Kureyş kabilesi İsmail’in (a.s) çocuklarından oluşur. Yani onun soyundandır. Onun için burada Meryem Suresinin 54. Ayetini açarsanız, “Vezkur fil kitâbi ismâîl” “bu kitapta İsmail’den de bilgi ver”. “innehû kâne sâdigal vağdi” “o verdiği sözde durmuştu”. (Meryem 54) Hangi sözü vermişti? Saffat Suresinde İbrahim (a.s) rüyasını anlatıp da seni kestiğimi görüyorum dediği zaman “gale yâ ebetif’al mâ tué’mer” “babacığım Allah sana ne emrediyorsa onu yap”. “setecidunî in şâallâhu mines sâbirîn” “İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın dedi”. (Saffat 102) Herhangi bir itirazı olmadan kendisini babasına teslim etti. Babası da yatırdı, o zaman Allahu Teala “ya İbrahim gad saddakter rué’yâ” “İbrahim sen rüyanı gerçekleştirdin”. (Saffat 104-105) Yani sana verilen görev yerine getirilmiştir dedi. Verdiği söze sadık kalan kim? İsmail (a.s). O zaman kurban edilmek istenen de odur. Bazıları İshak’tır derler. Kuranı Kerim açısından o mümkün değildir. “ve kâne rasûlen nebiyyâ” “resul ve nebi idi”. (Meryem 54) Yani kendine verilen kitap vardı. Zaten onunla ilgili Enam Suresinde açık ifade var. (Enam 83-89) “Ve kâne yeé’muru ehlehû”. Burada kavmehu demiyor. Diğer kitaplarda “kavmehu” “bulunduğu toplum” diye geçer. Mesela ben Türk toplumunun bir ferdiyim. Ama Türk toplumu o kadar çok farklı babadan oluşan bir toplum ki… Ama İsmail’in (a.s) ailesinden gelenler kim? Mekkeliler… Ailesine… Çünkü hepsi de oğlu, torunu, kızı, kendi soyundan gelen… “Ve kâne yeé’muru ehlehû bis salâti” “Ailesine o namazı emrederdi”. “vez zekâti” “ve zekâtı da emrederdi”. Biraz önce okuduk. Tüm nebiler emrediyordu. “ve kâne ınde rabbihî merdıyyâ” “rabbi katında da razı olunmuş birisiydi”. (Meryem 55) Resulullah (s.a.v) hangi toplumda doğmuş, büyümüş? Bu durumda Mekke’de namaz kılınmaması mümkün müdür? Değil. İbrahim’de (a.s) İbrahim Suresinin 37. Ayetinde Kâbe’yi yapıp bitirdikten sonra “innî eskentu min zurriyyetî bivâdin” “ailemden bir kısmını buraya yerleştirdim”. Soyumdan bir kısmını… İsmail (a.s) oğlu mu? İşte ayet… Başka ayetlerde var. “bivâdin ğayri zî zer’ın ınde beytikel muharrami” “senin kutsal beytinin yanına yerleştirdim” “rabbenâ liyugîmus salâte” “namazı tam kılsınlar diye”. (İbrahim 37) İbrahim (a.s) o şeyle İsmail’de (a.s) namazı emretmiş. Kureyşliler de Kâbe’yi şerifin yapılmasıyla birlikte Hac ibadeti yeniden başlamıştır. Onunla ilgili derslerimizde var. Mekkelilerde çevrenin en dindar toplumu olarak tanınıyor. Bunların beş vakit namaz kılmıyor olması mümkün mü? Değil. Peki, mümkün değil de zamanla dine bir takım hurafeler sokuluyor. İşte biz… Sünnilere açın, bakın. Tamamının fıkıh kitabında abdestin farzlarından birisi ayakları yıkamaktır. Mestler üzerine mesh yapılabilir derler. Mesh de reddetmiyorlar. Şiilerde de çıplak ayağa mesh edilir derler. Ama bir şart var, başındaki su ile mesh edilir derler. Eline ayrıca su alırsan olmaz derler. İkisi de yanlış… Ama ikisinin de doğru tarafı vardır. Böyle olduğuna göre tabi ki Resulullah’ın (s.a.v) namazın doğru şeklini, abdestin doğru şeklini bir yerden öğrenmesi lazım. Evet, bu kısmı bir anlatsana Yahya… İlk vahiyden sonra neler olmuştu?
Yahya ŞENOL: Bu namaz ile ilgili olarak hocamızın ifade ettiği diğer bütün ibadetler içinde geçerlidir. Yani Hac içinde, zekât içinde, kurban içinde… Hiçbir ibadet yok ki sadece ümmeti Muhammed’e has olsun. Bütün ibadetler zaten bütün nebilerde ve ümmetlerinde vardı. Dolayısıyla namaz ile ilgili olarak Kuranı Kerimde bugün bizim ilmihal bilgisi tarzında çok detaylı bir şekilde; namazlara durmadan önce kıbleye dönülür, ondan sonra Allahu Ekber denir, eller bağlanır, subhaneke, fatiha, zammı sure böyle bir tarif yok. Allah ilk namaz emrini “ekimus salah” şeklinde vermiş. “Siz de o namazı kılın”. Hangi namazı? Adem’den (a.s) bu yana kılınan, sizin de gayet iyi bildiğiniz o namazı kılın. Yalnız bu böyle bilinmiyor. Bizim Fıkıh Usulü kitaplarında öyle bir namaz tarifi yapılıyor ki… İlk defa “ekimus salah” “siz de o namazı kılın” emri geldiğinde Fıkıh kitapları, Mekkeliler şaşırdılar der. Nasıl bir namaz, ne namazı, ne zaman kılınır, nasıl kılınır, hiç bilmiyorlardı, Kuranı Kerim’de detay vermediği için bunun anlaşılabilecek tek bir yolu kaldı, o da Resulullah’ın açıklamaları der. O onlara salatın, işte bu böyle kılınır şeklindeki tarifiyle ancak anlaşılır oldu, bu yüzden de siz sadece Kurana bakarak namazı hiçbir şekilde kılamazsınız, mümkün değil derler. Namazı bile mutlaka ancak hadislerden öğrenmeniz lazım, Kuran bu konuda size yeterli bilgiyi sunmaz derler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sanki kendileri bakmış da…
Yahya ŞENOL: Öncesi olmayan bir din anlayışı otomatikman böyle bir sonuç doğuruyor. İslamiyet geldi diye tam kullanayım diyorum alışkanlık gereği İslamiyet zaten Âdem’den (a.s) bu yana gelen dinin adıdır. Son nebi Muhammed’in (a.s) gönderilmesiyle birlikte meseleler sadece tamamlanıyor. Hiçbir şey yeni baştan var edilmiyor. Bazı kolaylıklar geliyor. Unutulan bazı şeyler hatırlatılıyor veya bazı şeylerin üstü örtülüyor. O yüzden namaz o namaz şeklinde emredildikten sonra yine de Hocamızın ifade ettiği gibi bir rehber şeklinde gösterilmesine ihtiyaç var. Niye? Biz bu konuyu Cumartesi derslerinde konuştuğumuzda Fatih ORUM Hoca çok güzel bir şey anlatmıştı. Bugün namazla ilgili olarak Kuranı Kerim’de çeşitli ayetler var, ortada yığınla hadis kitaplarında anlatılan rivayetler var, mezhep görüşleri alabildiğince en derin anlatılan konu namazdır ama bugün hala birçok şey konusunda namazda anlaşamıyoruz dedi. Namazın farzları kaç tane? Eller nasıl kaldırılır? Eller bağlanır mı? Fatiha’yı okumak namazın farzı mı, değil mi? Zammı sure okunacak mı, okunmayacak mı? Bugün her şey elimizde olmasına rağmen net bir sonuca varamıyoruz. Ve şöyle düşünelim. Muhammed’den (a.s) önce gönderilmiş son nebi İsa (a.s) idi. Aralarında en az 600 küsür yıllık bir zaman farkı var. Neler değişmiş olabilir? Birçok şey değişmiş olabilir. Mefhum olarak, kılınış şekli olarak… Tabi ki namaz denilince ne anlaşıldığı belli ama hangisi orijinali? Dolayısıyla bunun bir şekilli, şemalli tarifine de ihtiyaç var. O yüzden rivayetlerde risaletin ilk zamanlarında Cebrail (a.s) gelip namazla birlikte abdesti uygulamalı olarak Resulullah’a gösteriyor. Bakın öğretmiyor. En son İsa’ya da vahiy getiren kendisi olduğu için oradaki son namazı uygulamalı olarak Resulullah’a gösteriyor ki en sahih şekli bu… O yüzden konumuzla alakalı olarak şöyle bir rivayette var. İbni Mace’de geçiyor. Sahabeden Ubey ibni Kab bir gün “Resulullah bir gün aramızdayken su istedi. Bir abdest alayım, nasıl abdest alındığını size göstereyim dedi. Abdest organlarını birer kez yıkadı. Yüzünü yıkadı, kollarını yıkadı, başını mesh etti ve ayaklarını yıkadı”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Buna dikkat edin.
Yahya ŞENOL: “Birer kez yaptıktan sonra bu öyle bir abdest ki en az bir kere bunu yapmadan Allah onu abdest kabul etmiyor. Yani olmazsa olmazı budur. Organlar birer kez yıkanacak”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ve namaz kılamazsın.
Yahya ŞENOL: Bunu yapmazsanız Allah hiçbir namazı da kabul etmez. En az birer defa yıkanacak. Bir kez daha su istiyor. İkinci kere abdest organlarını yıkıyor. Bunu yaparsanız Allah iki kat ecir verir diyor. Üçüncü kere su alıp abdest organlarını yıkıyor. “haza vudui ve vududul enbiya emin kabli” “İşte bu benim adestim ve benden önceki bütün nebilerin abdesti budur” dedi. Adem’e (a.s) kadar nebi namına her kim gelmişse hepsi bu şekilde abdest almıştır. Başka bir rivayette “ve vuduur rusul min kabli” “bütün resullerin abdesti bu şekildedir” diyor. Dolayısıyla namazla ilgili ilk emir geldiğinde… Bakın hiçbir ayette abdest tarif edilmiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İhtiyaç yok ki…
Yahya ŞENOL: İhtiyaç yok. Abdestin tarif edildiği ilk ayet bugün ders konumuz olan Maide Suresinin 6. Ayetidir. Maide Suresinin 6. Ayeti Medine Döneminin ortalarında inmiştir. Sene olarak 6. veya 7. yıl olarak konuşuluyor. İyimser olup 6. yıl diyelim. Namaz daha Mekke döneminin başlarında farz kılındı. Hadi onda da geleneğe uyup Miraç’a kadar geri gelelim. Miraç gecesinde farz kılındığını düşünelim. Yok, öyle bir şey ama o zaman olduğunu düşünsek yine Medine Döneminin ortalarına kadar Kuranı Kerim’de abdest namına hiçbir tarif yok. Ama namaz var. O zaman Müslümanlar neye göre abdest aldı?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Abdestte var yani…
Yahya ŞENOL: Abdest var ama ayetlerde tarif yok. Namaz var, namazın kılınması emredilmiş, vakitlerin hepsi açık, net belli… O zaman Müslümanlar neye göre abdest aldılar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, Resulullah (s.a.v) Medine’de iken orada hangi din mensupları ağırlıktaydı?
Yahya ŞENOL: Orada ben öyle bir soruyu sordum. Neye göre abdest aldılar, nasıl kıldılar diye… Onun bir geçmiş bağlantısı var tabi. Tam orada ben ara vereyim. Geçmişteki bağlantıları görelim. Kaldığımız yerden sonra devam edelim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunun geçmiş bağlantısını da Vedat’tan dinleyelim. Evet Vedat…
Yahya ŞENOL: Neye göre abdest aldılar acaba?
Vedat YILMAZ: Yahya Hocamızın söylediği şeye de bir ekleme yapayım. Cebrail (a.s) orada abdesti ve namazı öğretirken aslında olmayan bir şeyi öğretmiyor. Bilinmeyen bir şeyi de öğretmiyor. Yani unutulmuş veya bilinmediği için bir öğretme işlemi yapılmıyor. Çünkü Allah Resulü ve Müslümanların kılmış oldukları namaza dair ne Yahudilerden, Ne Hıristiyanlardan, ehli kitaptan herhangi bir itiraz gelmiyor. Eğer Müslümanların kılmış oldukları namazda en ufak bir farklılık olsa mutlaka biz sizin kıldığınız namazı bilmiyoruz derlerdi. Biz böyle bir namaz görmedik derlerdi. Ne Kuranda ne de tarihi kayıtlarda Müslümanların kılmış oldukları namaza dair ehli kitaptan böyle bir itiraz yok. Çünkü namaz en önemli ibadettir. Yani namazda bir sıkıntı oldu mu oradaki tarafların birbiriyle anlaşması mümkün değil. Kuranın kendisinden önceki kitaplarla olan ilişkisi, nesih ve tasdik ilişkisi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kayda geçsin diye birkaç defa anlattığım hatırayı kısaca tekrarlayım. Roma’da 2008’de bir toplantıdaydım. Orada Roma Katolik Kilisesi, Avrupa’dan gelen birçok Üniversite öğretim elemanları vardı. Orada Yahudilik uzmanı birisi Yahudilikte günde üç vakit ibadetten bahsetti. Ben kalkıp niye üç diyorsun, beş değil mi dedim. Ama aslında yedidir. İkisi zorunlu değildir. Teheccüd namazı ile kuşluk namazı zorunlu değil dedim. Niye öyle söylüyorsun dedim. Hiç ağzını açmadı. Hep öyle yaparlar. Çünkü Kuranın Yahudiliği tasdik ettiğini hiçbir tanesi göstermek istemez. Çünkü o zaman kendi mensupları Müslüman olur diye korkarlar. Oradan Katolik Kilisesinden gelenlere döndüm. Aynı ibadet sizde de var, siz niye kılmıyorsunuz dedim. Onlarda hiç ağızlarını açmadılar. Sonra Eski Roma’yı ziyarete gidecektik. 30-35 yaşlarında bir kızcağız yanıma yaklaştı. Hocam, ben doktoramı Katolik Kilisesi’nin içinde yaptım dedi. Sizin dediğiniz o namazı Papanın kıldığını gözümle gördüm dedi. Bunlar dışarıya bildirmek istemezler. Çünkü tasdik ilişkisi ortaya çıkarsa toplumlarını tutamayacaklarından korkarlar. Şimdi sen gerisine devam et.
Vedat YILMAZ: Kuranı Kerim ile Kuran’dan önceki vahiyler, kitaplar, hükümler arasındaki nesih ve tasdik ilişkisi göz ardı edildiği zaman, kurulamadığı zaman çok ciddi problemler ortaya çıkabiliyor. Bu Pazar günü bizim Vakfa bir cemaatten bir grup münazara yapmaya gelmişti. Onlarda Resulullah’ın Kuran dışında teşri yetkisi olduğunu iddia ediyorlardı. Ve bu iddiayı delillendirirken de oruç gibi, kıble gibi, ancak bu tasdik ilişkisi kurularak, nesih ilişkisi kurularak anlaşılabilecek konuları delil getirerek Resulullah’ın teşri yetkisi olduğuna dair bir takım deliller ileri sürdüler. Yani bizde bayağı üzüldük yani… Çünkü onlar hakikaten böyle bir ilişki kurulabileceğini bilmiyorlar. Çünkü onlara öyle bir din anlatılıyor ki kendisinden önce hiçbir şey yok. Hiçbir şey bilinmiyor. Kuran sanki sıfırdan bir şeyler öğretiyor. Dolayısıyla bu zihniyetle yaklaştıkları için anlayamıyorlar. Yani Allah Resulü neden önce Kudüs’e döndü, sonra neden Mescidi Haram’a döndü? Bunu anlayamıyorlar. Aynı şey bu abdest içinde geçerlidir. Kurana bakıyorsunuz ayaklara mesh var. Ama Allah Resulünün uygulamasına bakıyorsunuz Allah Resulü uzun bir dönem ayaklarını yıkamış. Bu sefer Allah Resulünün uygulamasıyla Kuran arasında zihinler sıkışıp kalıyor. Yine allak bullak oluyorlar. Bir orta yol bulamıyorlar. İşte tamamen bu kendinden öncekilerle kopukluktan dolayıdır. O dönemde yaşayan Yahudilere ve ehli kitaba bakıldığı zaman onların abdestinin genelde üç aşamadan oluştuğu çok nettir. Hem kendi uygulamalarında, hem kutsal kitaplarında, hem sözlü geleneklerine ait ilmihal türü eserlerinde birincisi elleri yıkamak, ikincisi yüzü yıkamak, üçüncüsü de ayakları yıkamaktır. Bu üçü onlarda değişmez sabitedir. Yani hangi ilmihal kitaplarına, fıkıh kitaplarına bakarsanız bu üç ibareyi görürsünüz. Bununla ilgili de bir videomuz var. https://www.youtube.com/watch?v=mW04ZX35ua8&t=1s Bir Yahudi’nin abdest alırken ki görüntüleri… Namaz için abdest alıyor, hazırlık yapıyor. Önce yüzünü yıkıyor. Ayaklarını yıkamaya başlıyor. Videonun altında da bu abdest ile ilgili kaynakların delilleri yazıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Aynen bizim gibi… Yalnız orada şu var. Onu da az önce Yahya anlattı. Resulullah’ın (s.a.v) sözünü ki son derece doğrudur. Şunu hiç unutmayalım. Bu tasdik ilişkisi ortadan kalksın diye birçok konularda müdahaleler olmuştur. Maide Suresinin 15. ayetinde “Yâ ehlel kitâbi” “ey o kitapta uzman olan kişiler”. Yani Tevrat’ı ve İncil’i iyi bilenler… “gad câekum rasûlunâ yubeyyinu lekum kesîram mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi” “sizin kitabınızdan gizlediğiniz birçok şeyi ortaya çıkaran resulümüz geldi”. (Maide 15) Dolayısıyla bunlar kollarını yıkamadılar, başlarını da mesh etmediler. Bunlar büyük bir ihtimalle aradaki irtibatı koparmak için daha sonradan ortaya konmuş şeylerdir. Çünkü gizlediğiniz birçok şeyi ortaya çıkarıyor diyor. O da gizlediklerinden olabilir. Evet, devam et.
Vedat YILMAZ: Yahya Hocanın söylediği gibi Allah Resulü de o namazı kılma emri geldiğinde bu şekilde ayaklarını yıkayarak abdesti almaya başlıyorlar. Ne zamana kadar? Bu ayetler gelinceye kadar aynen bu şekilde Allah Resulü ayaklarını yıkayarak abdestini alıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nisa Suresinin 43. Ayetini açın. Bugün okuduğumuz Maide 6. Ayetten önce inmiş. Zaten inişle ilgili herhangi bir ayete gerek yok. Ayeti okuduğunuz zaman çok net bir şekilde anlaşılıyor. Bu hem Yahya’nın hem Vedat’ın anlattıkları o tasdik ilişkisiyle gittiğiniz zaman hiç çözülmemiş bir tek problem kalmıyor. Nisa 43. Ayette “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tagrabus salâte ve entum sukârâ” “Sarhoş olduğunuz zamanlarda namaza yaklaşmayın”. Efendim içki içmek haram değil mi? Tamam, içki içmek haram da, adam haram işledi diye bir farzı terk edecek değil. Belki o anda tövbe edebilir. Sarhoşken yaklaşmayın, “hattâ tağlemû mâ tegûlûne” “ne dediğinizi bilinceye kadar”. (Nisa 43) Size bir soru sorayım. Namaz kılarken ne dediğini bilen kaç tane Müslüman tanıyorsunuz? Çünkü Allah Musa’ya (a.s) “egımis salâte lizikrî” “benim kitabımı kafana yerleştirmek için namazı kıl” (Taha 14) diyor. Biz ezberliyoruz, ne dediğimizi bilmiyoruz. Ne dediğini bilmediği için bakıyorsun iki dakikada namazı bitiriyor. “ve lâ cunuben” “cünüpken de namaza kılmayın”. “illâ âbirî sebîlin” “ancak böyle yolculuk halinde olursanız başka”. “hattâ tağtesilû” “gusül yapıncaya kadar”. Yani iyice yıkanın. Buraya çok dikkat edin. Yahya’nın anlattığı alt yapıya sahip olduğunuzu düşünerek ayeti dinleyin. Yani Resulullah ve insanlar ilk günden beri abdest alıp namaz kılıyorlar. Onu düşünerek ayeti dinleyin. Günde beş vakit abdest alıyorsunuz. “ve in kuntum merdâ” “hastaysanız” “ev alâ seferin” “yolculuk halindeyseniz”. “ev câe ehadum minkum minel ğâitı” “ya da sizden biriniz tuvaletten gelmişse”. “ev lâmestumun nisâe” “ya da kadınlarla birlikte olduysanız”. Tuvalete gittiğiniz zaman ne olur? Sadece abdest bozulur. Kadınlarla birlikte olduğunuz zaman cünüp olunur. Yani abdestsiz ve cünüp olduğunuz zaman… “felem tecidû mâen” “suda bulamazsanız”. “feteyemmemû saîden tayyiben” “Üste çıkmış olan temiz toprakla teyemmüm edin”. Temiz toprağa yönelin. Yönelip de ne yapacağız? “femsehû bivucûhikum ve eydîkum” “yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin”. (Nisa 43) Mesih kelimesi eli bir şeyin üzerinde gezdirmektir. Toprağa vurarak yüzünüzü mesh edeceksiniz ve ellerinizi mesh edeceksiniz. Kollar değil, eller… Bileklere kadar… Çünkü yıkamada dirsekler zikrediliyor. Biraz sonra okuyacağız. Peki, ayet su bulmazsanız dedi. Su bulursak ne yapacağız? Onu söyledi mi? Niye? Zaten su buldukları zaman ne yapacaklarını biliyorlar. İlk günden beri belli… Su buldukları zaman ne yapıyorlardı? Ellerini dirseklere kadar yıkıyorlar, yüzlerini yıkıyorlar, başlarını mesh edip ayaklarını yıkıyorlardı. Mesela bu yıkamayla ilgili birçok rivayet var. Onları da dinleyelim.
Yahya ŞENOL: Ayakların yıkanması ile alakalı çok fazla rivayet var. Hadis kitaplarına baktığınız zaman Hz Osman’dan gelen rivayet var. Resulullah’ın size nasıl abdest aldığını göstereyim mi diyor. Kalkıp uygulamalı olarak gösteriyor. Bir seferinde ayaklarını yıkıyor. Hz Ali’den gelen rivayet var. Yine o da abdest organlarından yıkanacak olan el, yüz ve ayakları üçer kez yıkayarak abdest aldığı rivayet var. Ebu Hureyre’den aynı şekilde abdest organlarının bu şekilde yıkayarak abdest aldığı rivayetleri var. Bunlarda hiçbir sorun yok. Ama bu Maide 6 ile bunları uyuşturma konusunda sıkıntı yaşanıyor. Çünkü ayetin zahirine bakıldığı zaman ayakların mesh edilmesi gerektiği anlaşılıyor. Rivayetlere bakıyorsunuz ayaklar yıkanıyor. O yüzden Allah abdestte meshi getirdi, Resulullah da ğasli yani yıkamayı getirdi diyenler var. Yani Allah farklı bir şey söylüyor, Resulullah farklı bir şey söylüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Anlayamadıkları için…
Yahya ŞENOL: Anlayamadıkları için böyle söylüyorlar. Bu rivayetler geçmişle birlikte değerlendirilmediği için böyle açıkta kalıyor. O yüzden bunları esas alıp daha sonra ayeti bu şekilde okumaya başlıyorlar. Yani şu rivayetler olmasa ki rivayetlerde hiç problem yok. Ayetten ayakların yıkanmasına dair hiçbir delil çıkmayacak. Ama uygulamada ayaklar yıkanmış, ayette de böyle var. O zaman ayeti yıkanacak şekilde nasıl anlarız aslında onun çabası gösterilmiş. Fakat Hocamın da biraz önce okuduğu gibi Nisa Suresi 43. Ayette Allah su bulunmadığı takdirde ne yapılacağını tarif ediyor. Su bulunduğunda ne yapılması gerektiğinden bahsetmiyor. Bu ayet indiğinde de halen namaz kılınıyor. Ve henüz ortada Maide 6. Ayette yok. O zaman Resulullah neye göre ayaklarını yıkıyordu? İşte videoda da gördük. Önceki şeriatlar gereği ayaklarını yıkıyordu. Her zaman siz oradan buraya soru soruyorsunuz. İnternetten yazıyorsunuz. Bu sefer biz buradan oraya doğru soru soralım. Önceki şeriatlar gereği abdest alınıyor. Nisa 43’de bunu zımnen onaylıyor. Su bulduğunuzda ne yapacağınızı biliyorsunuz zaten diyor. Peki, böyle olmasına rağmen Kuranı Kerimde niye abdesti tarif eden bir ayet daha geliyor? O zaman Maide 6 niye gelmiş? Gelmeseydi Maide 6 yine biz abdest alıyor olmayacak mıydık? Diyelim ki hicri 6. yılda geldi. Risaletin ilk yıllarından o zamana kadar nasıl abdest aldı millet? Neye bakarak? Biz de onun gibi yapabilirdik. Allah Nisa 43’de teyemmümü tarif etti. Guslü de tarif etti. Ama abdesti tarif etmedi. Hicri 6. yılda Maide 6 geldi. Allah burada abdeste dair namaza kalktığınız zaman şunu yapın, bunu yapın dedi. Niye?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cevabını gene siz vereceksiniz. Ayeti tekrar okuyorum. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler”. “izâ gumtum iles salâti” “namaza kalktığınızda”. Tabi bu abdestsizseniz demektir. Namaza kalkmak için abdestini bozmaz. Biraz sonra göreceksiniz. “fağsilû vucûhekum” “yüzlerinizi yıkayın”. “ve eydiyekum ilel merâfigı” “dirseklere kadar ellerinizi”. Dikkat ederseniz teyemmümde dirseklerden değil, sadece ellerinizi dedi. Mesela bu dirseklere kadar Hanefilerin görüşüdür. Yoksa hadisin gereği değildir. Teyemmümde ellerin ile yüzünü mesh edip hemen namaz kılabiliyorsun. Orada dirseklere kadar ifadesi yok. “vemsehû”. İki ayrı emir var. Birisi “fağsilû” “yıkayın” diğeri de “vemsehû” “mesh edin”. Yani elinizi gezdiriyorsunuz. Neyi meshedeceğiz? “biruûsikum” “başlarınızı”. “ve erculikum” şeklinde de “ve erculekum” şeklinde de rivayet var. “Ayaklarınızı da mesh edin”. (Maide 6) Bu ayete başka şekilde anlam vermenin en küçük bir ihtimali yoktur. Ama az önce Yahya’nın dediği gibi bir türlü ilişkiyi kuramadıkları için… Zaten bizim geleneksel yapıda Kuranı Kerimin önceki kitapları tasdik ettiğinden bahsedilmez. Bundan birkaç güm önce İsveç’ten birkaç tane Haham orada bir Türk’ün yanına gitmişler. İsveç’te bu konuda çok ciddi çalışmalar var. Yani bizim Vakfın çalışmalarını dikkatle takip eden İsveçliler var. Türkler değil. Vakfın bütün kitaplarını almışlar. Bir de başka kitapları almışlar. Kuran bizim Tevrat’ı ve İncil’i tasdik ediyor, şuraya bakın, şuraya bakın diye bana gösterdi diyor. Bizim kitaplara da bakmış. Bunlarda tamamen meseleyi doğru bir şekilde anlatıyor demiş. Elmalılı’dan ve Ömer Nasuhi BİLMEN’den birkaç yer gösterince telefon eden adam öyle bir kötü duruma düştüm ki diyor. Bütün ilişkileri koparıyor diyor. Öncekilerle İrtibatı koparıyor diyor. O irtibatı kopardığınız zaman işin içinden çıkamıyorsunuz.
Cenabı Hak burada “yüzünüzü yıkayın, dirseklere kadar kollarınızı, başınızı mesh edin, ayaktaki aşık kemiklerine kadar da ayaklarınızı mesh edin” (Maide 6) diyor. aşık kemiklerine kadar mesh edin, ayağınızın üstüne sürerek yukarı çekiyorsunuz. Yani parmak ucundan ayak bileğine kadar olmuş, oluyor. Mesh etmek, eli sürtmek demektir. Lütfen söyleyeceğimi bir yapın bakayım. Herkes ayaklarının üzerine elini bir sürsün bakayım. Niye hiçbiriniz ayakkabınızı çıkarmadınız? İşte Resulullah da öyle yaptı. Biraz sonra Yahya’yı dinleyeceğiz. Ayağın çıplaksa çıplağa, çoraplıysa çoraplıya, ayakkabılıysa ayakkabıya… Ondan sonra Nisa 43’de ki durum aynen tekrarlanıyor. “ve in kuntum cunuben fettahherû”. Ben buradan okuyacağım. Siz de Nisa 43’ü açın bir takip edin. Bakın ki en küçük bir fark görebilecek misiniz? Orada sadece cünüpseniz yıkanın diyor. Burada iyice temizlenin diyor. Kelime aynı anlamlı ama farklı bir kelime kullanıyor. “ve in kuntum merdâ” Bakın orada görürsünüz. “hastaysanız”. “ev alâ seferin” “yolculuk halindeyseniz”. “ev câe ehadum minkum minel ğâitı” Ğait, tuvalet demektir. “Biriniz tuvaletten gelmişse”. Burada abdest bozucu şey nedir? Sadece Tuvalette yapılandır. Başkası değil. Kan abdesti bozmaz. Yani Hanefiler kan abdesti bozar ama bir tek dayandıkları delil yoktur. Şafiiler kadına dokunmak abdesti bozar derler ama tek dayandıkları delil yoktur. Ellerinde hiçbir delilleri yoktur. Sıfır. “ev lâmestumun nisâe” “ya da kadınlarla birleştiyseniz”. Aynısı Nisa 43’de de var. “felem tecidû mâen” “suda bulamadıysanız”. “feteyemmemû” “yönelin”. “saîden tayyiben” “temiz toprağa”. Toprağın üst kısmına çıkmış olan maddelere yönelin. Ondan sonra “femsehû bivucûhikum ve eydîkum minh” “Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin” (Maide 6) diyor. Aynı ifade var değil mi? Değişen bir şey yok. Nisa 43’de su bulmazsanız dedi. Su bulursak ne yapacağımızı söylemedi. Çünkü Vedat’ın gösterdiği videoda da gördünüz. Yahudilerin ayaklarını yıkadığını gördünüz. Resulullah da ayaklarını yıkıyordu. Onunla ilgili rivayetleri de gördük. Soracağımız sorunun yerine şimdi geldik. “mâ yurîdullâhu liyec’ale aleykum min haraciv” Yukarıda Allah ayaklarınızı mesh edin dedi. “Allah size bir zorluk yüklemek istemiyor”. Abdest alırken en zor kısım neresidir? Ayakları yıkamaktır. Hele soğuk bölgelerde… Hele şu hanımlara sorun. Abdest alırken en büyük sıkıntıları ayakları yıkamaktır. Evde değil de dışarıda… Evde gene birazcık idare edilir. Allah size sıkıntı vermek istemez. “ve lâkiy yurîdu liyutahhirakum” “sizi tertemiz etmek ister”. (Maide 6) Tertemiz etmek isterken bakın, ona da dikkat edin. Tuvalete gittiniz. Büyük abdestin çıktığı yeri iyice yıkayın diyor mu? Demiyor bakın. Bu çok önemlidir. İnsana gene sıkıntı vermiyor. İdrar kısmını iyice yıkayın diyor mu? Ve bize gelen rivayetlerde sadece Resulullah’ın büyük abdest yaptıktan sonra üç taşla temizlendiği bildirilir. Üç taş o çukuru temizler mi? Ama bu ayette öyle bir şey yok. O zaman temizlenme işi ne ile alakalıdır? Cünüplükten yıkanma… Ve o toprağın sürtünmesi de… Buda tabiplerin işi, orada mutlaka çok ciddi fiziki değişiklikler vardır. O toprağa sürtünmede… Yani o toprağa eli vurup elleri ve yüzü mesh etmek de… Ondan sonra “ve liyutimme niğmetehû aleykum” “ve size olan nimetini tamamlamak istiyor”. (Maide 6) Bu ayetin hicretin 6. yılında indiği rivayet ediliyor. Daha sonra da inmiş olabilir. Önemli değil. Ama Nisa Suresinden sonra indiği kesindir. O zaman Allah size nimetini tamamlamak istiyor dediği zaman Nisa Suresinde olan şeyi mi söyler, olmayan şeyi mi söyler? Olmayan şeyi söyler. O zaman Nisa Suresinde olan bir şeyde bir değişiklik yapılmış oluyor. O değişiklikte nedir? Ayakları yıkama yerine mesh edilmesidir. “leallekum teşkurûn” “belki böylece şükredersiniz”. (Maide 6) Yani görevinizi yerine getirirsiniz. Mesela bir hanım abdest alıyor. Başınızı mesh edin. Elinizi başınızın üzerinde gezdirin bakayım. Niye hiçbiriniz başörtünüzü kaldırmadınız? İşte onun üzerinde elinizi gezdirdiğiniz zaman başınızı mesh etmiş oluyorsunuz. Resulullah bunu yapmıştır. Sarığının üzerini mesh etmiştir. Kadınlarda yüz zaten niye açık? Çünkü abdest organıdır. Yıkanmaları gerekiyor. Kollarda dirseklere kadar… Peki, yüzü ve dirseklere kadar kolları yıka, başörtüsü üzerine mesh ver, ayaklara da mesh ver… Abdest almak ne kadar kolaylaştı değil mi? Bu neyin hükmü? Ayeti kerimenin hükmüdür. Onun için Allahu Teala size kolaylık istiyorum diyor. Belki görevinizi yerine getirirsiniz. Niye? Artık namaz kılmamanın önünde engel yok. Hanımların en zor şeyi dışarıda abdest almalarıdır. İçinizde Resulullah’ın (s.a.v) zamanında kadınların abdest alma yeri diye bir kavram duyanınız var mı? Mesela biz de kadınlar tuvaleti var. Kadının abdest alma yeri var. Resulullah zamanında böyle bir şey ben hiç bilmiyorum. Yahya sen duydun mu?
Yahya ŞENOL: Abdesti beraber alıyorlardı diye aksine rivayet var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Beraber alıyor olmaları için dirseklerden aşağı kollarını açıyor olmaları gerekir. Bir de yüzlerini yıkıyor olmaları gerekir. Ayaklar kolay, mesh ediliyor. Ayak bileğindeki kemiklere kadar ayağını açıyor. Tamam, o da olabilir. Onda da problem yok. Cenabı Hak baş örtmeyi emrettiği için orada mesh var. Ellerini başörtüsü üzerine sürerler olur, biter. Problem değil. Peki, Resulullah’tan bu konuda gelen rivayetler nelerdir? Onu Yahya’dan dinleyelim.
Yahya ŞENOL: Mesele artık anlaşılmış oldu herhalde. Yıkadığına dair rivayetler çok… Sebebi de belli işte. Hicri 6. yıla kadar ayaklar yıkanarak abdest alındığı için sayıca bu hadisler çok. Bu hadisler sahih, hiç problem yoktur. Ama Maide Suresinin 6. Ayeti indikten sonra bir hafifletme içerdi Allah, bugün artık size bir nimetimi tamamlıyorum dedi. O tamamlanan nimette abdestte ayakların yıkamadan meshe dönüşmüş olmasıdır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şunu tekrar hatırlatayım da onu unuttum. Bir nesih meselesi var. Bakara 106. Ayette “Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ” “bir ayeti nesheder”. Yani Tevrat’ta, İncil’de, önceki kitaplarda olan ayeti Kuran’a alır. “ya da unutturursak almazsak”. “neé’ti bihayrim minhâ” “ya daha hayırlısını getiririz”. Ayakların mesh edilmesi daha hayırlısı mı? “ev mislihâ” “ya da mislini getiririz”. (Bakara 106) Ayakların yıkaması misli mi? Mislidir. Yani Yahudilerde de bizde de var. Allah önce misliyle nesih yaptı. Yani Yahudiler, Hıristiyanlar nasıl abdest aldıysa, Mekkeliler, İbrahim’den (a.s), İsmail’den (a.s) nasıl öğrendilerse önce o şekilde abdest alındı. Ayaklar yıkandı. Ama Maide 6. Ayet geldiği zaman Allah hayırlısıyla nesh etti. Ayakları yıkama görevini kaldırdı.
Yahya ŞENOL: Yani aynısını Aişe validemizden rivayet edilen bir şeyde söyleniyor zaten. Dara Kudni’de geçen bir rivayette Aişe validemiz şöyle demiş. Resulullah Maide Suresi indirildiğinden Allah’a kavuşuncaya kadar yani vefat edene kadar ayaklarını mesh etti. Yani Maide Suresinin ilgili ayeti indikten sonra vefat ettiği süreye kadar… En fazla 4 sene yapar. Bu rivayetlerin diğerlerine göre sayıca az olmasının sebebi de budur. Biri 10-15 yıllık belki daha fazla süreyi kapsıyor. Hep yıkandı. Ama bu ayetin inişinden Resulullah’ın vefatına kadar en fazla 4 sene geçiyor. Resulullah mesh etti diyor.
Celil bin Abdillah adında bir sahabi, ben Maide Suresi nazil olduktan sonra Müslüman oldum diyor. Ancak o döneme denk gelmiş. Resulullah’ın ayaklarını hep mesh ederek abdest aldığını gördüm diyor. Ondan önce Müslüman olsaydı, ona da sorsaydık abdestte ayaklar yıkanıyor derdi. Ama tam da Müslüman oluşu bu döneme denk geldiği için ‘ben Resulullah’ı hep ayaklarını mesh ederken gördüm’ diyor. Hiç problem yok. Başka? Onun haricinde sarığına mesh ediyor. Çoraplarına, sandaletlerine, ayakkabılarına, hepsine mesh ediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sandalet kelimesi çok önemli. Hadi ayakkabıyı çıkarmadı, sandaleti de çıkarmıyor. Terlik işte… Terliğe mesh ediyor. Gerçekten ben onu her hatırladığımda Resulullah için ne muhteşem bir örnek diyorum.
Yahya ŞENOL: Ondan sonra sahabilerin yaptığı da önemli. Biraz önce Hz Osman’dan ayakların üçer kez yıkanacağına dair rivayet vardı. Yine aynı Hz Osman ama bu sefer halifeyken… Bizzat kendisi halifeyken… Yani Resulullah’ın vefatından en az on iki sene geçmiş. İki Hz Ebu Bekir olsa, on Hz Ömer olsa on iki sene eder. Hz Osman ondan sonra halife olmuş. Abdest alırken ayaklarını bu sefer mesh ediyor. Ve ona şahit olan sahabelerden kim varsa hepsi bunu onaylıyorlar. Problem yok, abdest bu şekilde babında onaylıyorlar.
Peki, daha sonra ne oluyor? Emeviler dönemine geldiğimiz zaman bir gün Haccac… Emevilerden bunu hatırlarsınız. Haccac bir gün hutbedeyken abdestten bahsediyor ve şu ifadeleri kullanıyor. İnsanın ayaklarından daha çok kirlenen bir organı yoktur. O halde abdest alırken ayaklarınızın altını da, üstünü de, topuklarınızı da, her şeyi yıkayın diyor. Hutbe de söylüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Müsaade edersen ben buraya bir ilave yapayım. Ayağı yıkadın. O insanların çoğu da ayakkabısız. Ayağı yıkadıktan sonra daha fazla kirlenmez mi? Evet, devam et.
Yahya ŞENOL: Hutbedeyken bunu söylüyor. Ayaklarınızın altını, üstünü, topuklarını, her şeyini yıkayarak abdest alın diyor. Orada Resulullah’ın dizinin dibinde yetişmiş, güzide sahabilerden Enes bin Malik var. Bu sözü duyuyor ve aynen şu ifadeyi söylüyor. Allah doğru söyledi. Bu Haccac yalan söylüyor diyor. Aynen bu ifadeyi kullanıyor. Maide Suresi 6. Ayeti okuyor. Allah ayakların mesh edilmesi gerektiğini söylüyor diyor. Bu yalan söylüyor diyor.
Daha sonra Abdullah ibni Abbas… Bu da Resulullah’ın amcasının oğlu, yeğenidir. İnsanlar abdest alırken ayaklarını yıkamak konusunda ısrar ediyorlar. Fakat ben Allah’ın kitabında sadece mesh emrini görüyorum. Başka bir şeyi değil.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi insanların ısrarı da enteresandır. İnsanlarda Allah’tan önce güce itaat vardır. Dolayısıyla devlet emrettiyse Kuranı Kerim kaç para eder? Mesela arkasında devlet varsa… Yıllardır bağırıyoruz namaz vakitleri konusunda bir değişiklik yaptırabiliyor muyuz? Herhangi birisi karşımıza çıkabiliyor mu? Ama arkasına devleti aldığı için vatandaşların çok büyük bir bölümü onlara uyuyor. Ne yaparsan yap…
Yahya ŞENOL: Bizim tabi hadisler konusunda net konuşmamızın bir sebebi de bu konuda müstakil bir tez yapılmış olmasıdır. Ayağa mesh meselesi diye Maide Suresi 6. Ayet bağlamında yapılmış olan bir Yüksek Lisans Tez çalışması var. Ayşe Ulya ÖZEK hanımefendi Servet BAYINDIR Hocanın yanında bir Yüksek Lisans çalışması tamamladı. Çok sık vakfa geldiği için sürekli birlikte müzakere ettik. Belki her hafta, iki hafta da bir sürekli ayetler, hadisler, mezheplerin görüşleri… O yüzden başından sonuna kadar belki hep birlikte biz, Süleymaniye Vakfındaki bütün arkadaşlarımız bu konunun hazırlanmasına şahit olduk. O yüzden bu tasdik ilişkisi de net bir şekilde kurulmuş oldu. Bu şekilde net konuşmamızın en büyük sebebi budur. O yüzden Ayşe Ulya hanıma da huzurlarınızda teşekkür ediyoruz. Ayağa Mesh Meselesi kitabına baktığınız zaman konuyla ilgili bütün rivayetler… Yani uydurmasından en sahihine hepsi, ne varsa… Abdestin yıkanmasına, mesh edilmesine, mezheplerin görüşlerine, Şiisi, Sünnisi, her şeyi bu kitapta bulabilirsiniz. Bizim böyle kendimizden emin konuşmamızın en önemli sebeplerinden bir tanesi bu kitaptır. Tahdisi nimet bağlamında da bunu anmış olalım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Reslullah’ın (s.a.v) abdest alırken ayağı çıplaksa çıplak ayağa, çoraplıysa çoraba, terlikliyse terliğe, ayakkabılıysa ayakkabıya, mestliyse meste mesh ettiğini görüyoruz. Ehli Sünnette mestler üzerine mesh kabul edilir. Ama ayak bileğini kapatması şatıyladır. Ne derler? Bu mesh ğaslin yerine yani ayağı yıkamanın yerine geçer derler. Peki, mesh yıkamanın yerine geçiyorsa mesti çıkarmak pardösüyü çıkarmaktan daha mı zor? Eğer mesh yıkamanın yerine geçiyorsa uzun kollu giydiğin elbiseyi de çıkarmaya gerek yok, üstünden kolunu mesh edersin. Az önce elinizi başörtülerinizin üzerine götürdünüz. Çünkü mesh eli başın üzerinde dolaştırmaktır. Elinizi başınıza koyun dendiği zaman hiç kimsenin aklına başörtüsünü çıkarmak gelmez ki… Yani elinizi başınızın üzerinde gezdirin. Neyse odur. Ya da ayaklarınızın üzerinde elinizi gezdirin. Hiç kimsenin aklına ayakta olan şeyi çıkarmak gelmez. Dolayısıyla Allah’ın emri yerine gelmiş olur. Peki, onun yerine size az önce herkes ayaklarını yıkasın deseydim. Hanginiz ayakkabıyla ayağınızı yıkardınız? Hiçbiriniz yıkar mıydınız? Mümkün değil yani. Kollara yıkayın emri olduğu için Resulullah (s.a.v)… Mesela Tebük’te kolu bileğini kapatacak şekilde üzerinde cübbesi var. Çıkarıp kollarını yıkıyor. Eğer herhangi bir şey olsaydı cübbenin kolunun üzerine mesh ederdi. Böyle bir şey olmaz.
Tekrar özetleyelim. Âdem’den (a.s) zamanımıza kadar bütün toplumlarda beş vakit namaz vardır. Her topluma nebi geldiği için beş vakit namaz vardır. Mesela Hindistan’da Brahmanlara bakın, benzer şeyler yaptıklarını görürsünüz. Budistlere bakın, benzer şeyler yaptıklarını görürsünüz. Çünkü altını kazsanız bir nebi çıkar. Zerdüştler de öyledir. Vedat Yahudileri gösterdi. Onlarda öyledir. Ama Nisa Suresinin 43. Ayetinde Cenabı Hak teyemmümden bahsetti. Acaba teyemmüm eski toplumlarda var mıydı, yok muydu? Çok büyük bir ihtimalle vardır ama şu anda mevcut kitaplarda yok değil mi?
Vedat YILMAZ: Yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Niye vardır diyorum. Maide 15. Ayetten dolayı… Çünkü Maide 15. Ayette “Yâ ehlel kitâbi” “ey ehli kitap”. Ehli kitap demek? Hilal TV’de Erdem UYGAN, Vedat YILMAZ ve Fatih ORUM çok güzel program yaptılar. Ehli kitap dediğiniz zaman o kitapta uzman olan kişilerdir. Kendilerine kitap verilen dediği zaman herkestir. Allah “Yâ ehlel kitâbi” “ey o kitapta uzman olan kişiler” diyor. “gad câekum rasûlunâ” “bizim elçimiz size geldi”. “yubeyyinu lekum” “sizin için ortaya çıkarıyor”. “kesîram mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi” “o kitaptan gizlediğiniz birçok şeyi”. (Maide 15) Gizliyorlarsa “utul kitap” olanlar “kendilerine kitap verilenler” bunu görür mü? Yani Yahudi ve Hıristiyanlar görmez. Mesela Roma’da beş vakit namaz kılıyor diye gördüm dedi. Niye peki insanların yanında kılmıyorlar? Çünkü gizliyorlar. İşte bunlar ehli kitaptır. Uzman olan kişilerdir. Dolayısıyla büyük bir ihtimalle teyemmüm de vardır da bunu gizlemişlerdir. Onun için “yubeyyinu lekum kesîram mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi” “o kitaptan gizlediğiniz birçok şeyi ortaya çıkarıyor”. (Maide 15) Zaten gizlemedikleri abdest var. Abdestte de başa mesh etmeyi büyük bir ihtimalle gizlemişlerdir. Mesela Yahudiler kolları dirseklere kadar yıkamayı gizlemişlerdir. Ama tabi dünyanın her tarafında bulunan Hıristiyan toplumları da nasıldır diye bir incelemek gerekir. Bizde en zayıf alan maalesef Dinler Tarihidir. En güçlü olması gereken alandır. İnşallah o konuda Cenabı Hak nasip eder, yeteri kadar çalışma yaparız. Arkadaşlarımız gayret ediyorlar. Dolayısıyla onlar gizledikleri için Nisa Suresinde teyemmümü bize bildirmiş olabilir. Onu aynen Maide Suresinde tekrarladı. Orada herhangi bir değişiklik yok. Nisa ile Maide arasındaki tek değişiklik ayakların yıkanmasıdır. Yıkanmadan mesh etmeye dönüşmüş olmasıdır. Bugün siyasetin müdahalesi ile bir kesim çıplak ayağa mesh edemiyorlar. İşte bunlar Sünniler ayakları mesh etmek yasak… Bir kısmının da yıkaması yasak… Hatta mesh ederken taze su alsan o mesh geçerli değil derler. Başındaki ıslaklıkla ayağını mesh edeceksin derler. Bir grup mestler üzerine mesh edilir diyor. Öbürü edilmez diyor. Birisi ben öz derime mesh ederim diyor. Öbürü de ben keçi derisine mesh ederim diyor. İkisinin de doğru tarafı, ikisinin de yanlış tarafı var. Ama iki ayrı mezhep oluşturmak ihtiyacı olduğu için bunu siyaset pek ala yapmıştır. Çünkü parçala yönet meselesi vardır. Bunlardan da bu vesileyle haberiniz olmuş olsun.