Bugün Bakara Suresi’nin 30.Ayetine geldik . Burada halifelik konusu işlenecek. Biliyorsunuz herkesin zihnini karıştıran ve bir kısım kimselerin hurafelerine delil olarak aldıkları bir ayet-i kerime var. Bu ayette, insanların Allah’ın halifesi olduğu şeklinde yanlış yorumlanan yanlış yorumlanan bir kelime var.Bugün daha çok bu ayeti anlama konusunda gayret göstereceğiz. Cenab-ı Hak gerçekleri görmemizi nasip eylesin. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor “Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh” bir gün rabbin meleklere “yeryüzünde kendisine başkalarının halife olacağı bir varlık oluşturuyorum. Yani bir halifelik sistemi oluşturuyorum” dedi. “kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ” melekelerde dedi ki “sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?” dediler. “ve nahnu nusebbihu bi hamdik” hamdin sebebiyle biz seni tespih ederiz. Yani her şeyi güzel yaptığın için biz sana boyun eğeriz. “ve nukaddisu lek” bütün temiz işleri sana tahsis ederiz. Yani sen ne yaparsan hep temiz yaparsın, ne yaparsan en iyisini yaparsın. Böyle bir şey yaparsan mutlaka güzeldir ama bizim böyle bir endişemiz var diye söylemiş oluyorlar. “kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn” Allah Teâlâ “Ben sizin bilmediğinizi bilirim.” Yani meleklerin bildiği var ama bilmediği tarafları da var. “Ve alleme âdemel esmâe kullehâ” Adem’e bütün isimleri öğretti. “summe alel melâiketi” bu isimleri meleklere gösterdi. “fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi” dedi ki “şunların isimlerini bana haber verin.” “in kuntum sadikîn” “iddianızda haklıysanız şunların isimlerini bana bildirin.” “Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ” dediler ki “biz sana boyun eğeriz. Haşa! İtiraz etmek durumunda değiliz. Bizim herhangi bir bilgimiz olmaz. Sen ne öğretmişsen odur. ” dediler. “inneke entel alîmul hakîm” “Bilen ve doğru karar veren sensin”. “Kâle yâ âdemu” dedi ki Allah Teâlâ “Adem!” “enbi’hum bi esmâihim”, şunlara onların isimlerini bir bildir. “fe lemmâ enbeehum bi esmâihim” ne zaman onlara isimleri bildirdi, “kâle” Cenab-ı Hak şöyle dedi, “e lem ekul lekum” “size demedim mi?” innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı” “ben göklerin ve yerin gaybını bilirim”. “ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn” açığa vurduğunuzda içinizde sakladığınızı da bilirim. Şimdi burada sahneyi gözünüze tekrara getirin ve canlandırın. Melekler var. Diyor ki “Ben halife oluşturuyorum” Halife kelimesi hem “İsm-i Fail” hem de “İsm-i Meful” olur. “İsm-i Fail” olursa bir başkasının yerine geçen varlık, “ism-i meful” olursa kendisinin yerine geçilen başka bir varlık olur. Mesela peygamberimize de halife denilebilir, Ebubekir’e de halife denilebilir. Peygamberimize halife kelimesini kullanırsanız, kendi yerine bir başkası geçen kişi anlamına gelir. Ebu Bekir in yerine kullanırsanız peygamberimizin yerine geçen kişi olarak kullanırsınız. Yani kelime her iki anlamada da kullanılabilir. (TAM OLARAK ANLAŞILAMAMIŞTIR) Şimdi diyor ki Allah Teâlâ ; “Ben bir varlık oluşturuyorum ki onun yerine geçecek başka varlıklar olacak”. Bunlarda endişelerini bildirdikten sonra Diyor ki “Adem!” . Sonra Allah Teâlâ Adem’ bütün isimleri öğretiyor. Adem e bütün isimleri öğrettiğine göre meleklerle Cenabı Hak arasında bu konuşma geçerken, Adem var mıydı? Yok muydu? Vardı değil mi? Yok olsaydı “isimleri öğretti” demezdi değil mi? “Adem’i yarattı derdi.” “Adem’ yarattı.”demiyor. “Adem’e bütün isimleri öğretti” diyor. Demek ki meleklerle Allah Teâlâ arasında o konuşma geçerken, Adem (a.s.) yaratılmıştı. Şimdi Adem(a.s.) halife, acaba az önce halife kelimesi peygamberimiz için de kullanılır, Ebu Bekir ra için de dedim ya. Bizim Türkçe açısından peygamberimize halife denmez. Biz Türkçe’de bir başkasının yerine geçene halife deriz. Ama Arapça bakımından başkasının yerine geçebileceği gibi, kendi yerine bir başkasının geçtiği kişi için de halife denir. Peygamberimiz (s.a.v) için de denilebilir Arapça’da , Ebu Bekir için de denilebilir. Şimdi peygamberimiz bir başkasın halifesi olarak görev almış değil. Yani o manada tabi, gerçek manada herkes bir birinin halifesi de. O zaman Adem (a.s.) acaba bir başkasının halifesi mi? Yoksa Adem (a.s.) ‘a halife olacak insanlar mı gelecek arkasından? Şimdi o açıdan soru sorduğumuzda hemen İnsan Suresi’ni açıyoruz. 577.sayfa. Allah Teâlâ burada şöyle buyuruyor; “Hel etâ alel insâni hînun mined dehri” “insan üzerinden nice zamanlar geçti.” Yani insandan önce nice zamanlar oldu. “lem yekun şey’en mezkûrâ” “insanoğlu hakkında bilgi olan bir şey değildi”. Yani insanoğluna dair herhangi bir bilgi yoktu. Onla alakalı hiçbir bir şey yoktu. Geçen haftaki dersi hatırlarsanız, Allah Teâlâ yeryüzünün tamamını yaratmıştı. Bütün bitkileri yarattı, bütün hayvanları yarattı. En sonda Adem(a.s.)’ı yarattı. Yani adeta gelin odası tümüyle döşendi. Bütün eksikler tamamlandı, damatla gelin geldi içeriye girdiler. Onlar yeryüzünde ortaya çıkıncaya kadar insanla ilgili bir bilgi yok. “İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin” “biz o insanı, (ilk insan kim? Adem (a.s)), döllenmiş yumurtadan yarattık.” “Nutfe” Araplar’da bir yağmur tanesine verilen isim. Şöyle toprak üzerine bir yağmur tanesini görür.İnsan Suresi ilk ayettir. İnci tanesine verilen isim. “nutfe” inci anlamına geliyor. Döllendikten sonra içinizde tabibler var, bir internet sitesine girin. Döllenmiş yumurtanın şekline bakın bir tanede yanına inci resmi koyun birebir aynıdır. Yaratıcı Cenab-ı Hak olduğu için kelimeleri öylesine seçmiş, üzerinde ne kadar çalışırsak çalışalım her defasında mükemmele gidiyoruz. “emşâc” da erkeğin spermiyle döllenmiş olan yumurta demek. Adem (a.s.) döllenmiş yumurtadan yaratıldı. Biz neyden ayartıldık. Bizde aynı. Hiç farkımız yok. Peki fark ne Adem(a.s.)’ ın annesi yok. Annelik görevini toprak görmüş. O toprağın özelliklerini de zaten Cenabı Hak detaylı bir şekilde anlatıyor. Bizim ilim adamları Kuran’da anlatılan o özellikler hakkında çalışsalar, herhalde bu kök hücre konusundaki çalışmalarında müthiş bir mesafe kat ederler. Şimdi hiçbir şey yokmuş ve ilk “nutfe” oluşmuş. O zaman Adem (a.s.) dan önce başka Ademler var mıymış? O zaman Adem (a.s.)’ın yerine geçeceği bir insan var mı? Yok. Adem (a.s.) Arapça bakımından Peygamberimiz (s.a.v.)’in durumundaki bir halife. Yani kendinden sonra O’ nun yerine geçecek kişiler gelecek olan birisi. O zaman ilk yapıtaşını oluşturan kim halifeliğin? Adem (a.s.). dolayısıyla O’unun bir başkasına halife olması gerekmiyor.“Birisi diğerinin halifesi olan bir sistem oluşturacağım” diyor, yani bir mahluf gelecek arkasından. Şimdi tekrar başa dönüyoruz.“ Ve iz kâle rabbuke lil melâike” “bir gün Rabbin meleklere şöyle dedi”. “innî câilun” işte Adem (a.s.) yaratılmış orda. Yeryüzünde oluşturuyorum. Kendisine halife olacak bir varlık oluşturuyor.“ kâlû” dediler ki; “e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ” “Sen orada Ya Rabbi! Kan dökecek, yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?” Şimdi Adem (a.s.) ın yerine geçecek bir sistem kuruyorsa, Adem (a.s.)’in yerine geçecek kişi Adem (a.s.)’ı öldürmeye çalışır. O’ndan sonraki O’nu. Şimdi insanlar diyor ki“Melekler bunu nerden biliyor?”. Bazıları diyor ki “Efendim! Adem (a.s.) dan önce yeryüzünde Cinler yaşıyordu. Birbirlerinin kanlarını döküyordu.” Güzel de hiç cin kanını gören var mı? Cinler insan gibi topraktan yaratılmadı ki. Ateşten yaratıldı onlarda kan dolaşımı diye bir şey hangi kitapta yazıyor. Peki, nerden biliyorlardı? Bütün hayvanları yaratmış mıydı? Peki, onlarda halifelik mücadelesi var mı? Yani birinin başkasının yerine geçmek için. Hepimizin bildiği bir örnek var. Bir kümes örneği veriyoruz biliyorsunuz. Bir kümeste iki tane horoz olur mu? Olursa ne olur? Kan dökülür fesat çıkar değil mi? Öyle değil mi? Yani kümes ne olur birbirine girer. Çünkü o horozlardan biri diğerini öldürür. Çünkü horozlardan biri kümesin reisi olan horozun yerine geçmek isteyeceği için, onu halifesi olarak, bu onu öldürmeye kalkışacak o da karşılık verecek hangisi güçlü ise o hakimiyeti altına alacak. Peki tavuklar arasında halifelik mücadelesi var mı? Yok. Bir kümeste bir tane horoz olur, bin tane tavuk olabilir. Hatta horozlar birbirleriyle dövüşürken tavukların hiç umurunda değildir. Ne haliniz varsa görün. Belgeselleri görüyorsunuz. Allah Teâlâ öyle bir şeyden bahsediyor ki meleklere bu insanın erkeği dişisi ayırt edilmeden herkes birbiriyle halifelik mücadelesine girecek. Niye kumalar birbirini sevmez. İşte bu mücadeleden dolayı. Kardeşler arasında neden kıskançlık olur? Aynı ekmeği paylaştıkları için. Neden iş yerlerinde makam mevkiler için mücadele olur? Melekler bakıyor ki horozlar arasında bir mücadele var tavuklar da bu işin içine girerse ne olur. Bir tane kümes oluşturabilir misiniz yer yüzünde? “Eyvah ki eyvah” diyorlar. “Bütün hayvanlar böyle biri diğerinin yerine geçmek için birbirlerini öldürüyorlar.” Şimdi bakıyorlar bunlarda eti kemiği olan varlıklar, o ,başka da bir örneği yok.“ e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ” “kan dökecek fesat çıkaracak birilerini mi yaratacaksın? Kan gövdeyi götürür. O onu öldürür, o onu öldürür.” Çünkü gördüğüne göre söylüyor bildiğine göre söylüyor. “ve nahnu nusebbihu bi hamdik” “Ya Rabbi! Hamdin sebebiyle biz seni tespih ederiz.” “Hamd” yaptığını güzel yapmakla övme demektir. “Bizimkisi itiraz falan değil, sen yaptığını güzel yaparsın. Sana bu sebepten dolayı boyun eğeriz. Sen yaptığını temiz yaparsın. Biz bundan dolayı haşa sana baş kaldırmış falan değiliz”. “kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn” “sizin bildiklerinizle fesat olacak diyorsunuz.” Allah olmayacak demiyor, dikkat edin. Ama sizin bilmediğiniz bir şey var. “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” diyor. “Siz sizin bildiklerinize göre konuşuyorsunuz, doğru söylüyorsunuz. Ama sizin bilmediğinizi ben bilirim” diyor. Ondan sonra Adem (a.s.) a bütün isimleri öğretiyor. Ve meleklere diyor ki “Söyleyin bakalım bunların isimlerini?” Adem (a.s.) da söyleyince diyor ki; “Ben sizin bilmediğinizi bilirim.”Şimdi bakın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diyor. Onların bilmedikleri ne? Eşyanın isimleri, neyin neye yaradığı. Bakın burada Adem (a.s.)’ın farkı ortaya çıkıyor. Adem (a.s.)’ın farkı ne? Ne oldu? Meleklerin bilmediği Allah’ın bildiği neydi? İsimler. Eşyanın bilgisi. Cenab-ı Hak her şeyi Adem (a.s.)’a öğretti.“Sizin bilmediğiniz çok şey var” diyor Allah Teâlâ. Adem (a.s.) bilgisiyle meleklere üstünlüğünü ortaya koydu mu? Sonra Allah Teâlâ meleklere secde emri verdi. Üstünlük ortaya çıktıktan sonra. Sonra da şeytan kıskandı Adem (a.s.) ‘ı iblis kıskandı bu defa kendi asaletiyle övünmeye başladı.“Bize kimler derler. Ben kimin çocuğuyum” dediği gibi “beni ateşten, O’nu çamurdan yarattın” kendi katkısı olmayan, kendi elinin ürünü olmayan bir şeyle övündü. Şimdi o zaman meleklerin bildiği şey insanların da hayvan gibi birbirlerini öldürmeleridir. Halifelik mücadelesi “Sen!”, “Ben!” şeklinde yapılırsa kan dökülür. Ama halifelik mücadelesi bilimde yapılırsa, bilgide yapılırsa, birisi biraz bilgi üretir, onu üzerine bir başkası o kadar katarsa işte medeniyet oluşur. Siz mesela meleklerin kurduğu bir medeniyet duydunuz mu şimdiye kadar? Öyle bir şey var mı? Yok. Çünkü onlarda bilgi üretme yok üretilmiş bilgiyi kullanma var. Cinlerin oluşturduğu bir medeniyet duydunuz mu? Yok. İnsanların dışında medeniyet oluşturan birisi var mı? İşte halifelikte insanı farklılaştıran bu. İlimdeki halifelik, daha iyiye yapılan yarışın tetikçisi olur. Ama halifelik diğer dünyevi şeylerde olursa biri diğerini öldürür. Mesela ben size Kura-ı Kerim’den bunun delillerini göstereyim. Hepiniz biliyorsunuz zaten de. Neml Suresinin 30.ayetini açalım. 27.Sure 372.sayfa. 29.ayetten itibaren okuyalım, şimdi biliyorsunuz Süleyman (a.s.) Hüdhüd kuşunu araştırdığı zaman bulamamıştı. Sonra gelmiş o da, bir kadın kraliceyi gördüğünü işte çok güzel bir tahta sahip olduğunu, insanlara hükmettiğini haber vermişti. Süleyman(a.s.) ona bir mektup vermişti. “Götür bunu kraliçeye ver” demişti kuşa. Mektubu götürüp atmıştı oraya. Mektubu açtığı zaman, kendi önde gelen insanları toplayarak onlara şöyle demişti,“Kâlet yâ eyyuhel meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm” “Ey devletliler! Bana güzel bir mektup gelmiştir.” Dedi.“ İnnehu min suleymâne” “ Süleyman’dan gelen mektup. Süleyman her yerde biliniyor çünkü müthiş bir saltanatı var.” “ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm” “Rahman ve rahim olan Alla’ın adıyla diye başlıyor.” Ve şöyle diyor. “Ellâ ta’lû aleyye” bana baş kaldırmayın. “ve’tûnî muslimîn” bana teslim olarak gelin. Şimdi Süleyman (a.s) o topraklardaki hâkimiyet kime ait olsun diyor? Bana ait olsun diyor. Kimin olmasın, o melikenin olmasın diyor. İşte meleklerin endişe etti hâkimiyet. Ama Süleyman(a.s.) öyle bir gücü var ki bunların karşı koymaları mümkün değil. Kadın konuşmaya devam ediyor.“ Kâlet yâ eyyuhel meleu”“Ey Devletliler!” “eftûnî fî emrî” “Ben ne yapayım bu konuda bana sağlam bir görüş bildirin” diyor. “mâ kuntu kâtıaten emren hattâ teşhedûn” “Sizin katılmadığınız bir kararı almam, bunu biliyorsunuz.” “Kâlû nahnu ûlû kuvvetin ve ûlû be’sin şedîdin”“Dediler ki; Biz güçlüyüz, ordumuz da güçlü, vurucu kuvvetimiz güçlüdür.” dediler. “vel emru ileyki” “Ama son karar senin.” “fenzurî mâzâ te’murîn” “Düşün ne emredersen, biz emrine hazırız.” dediler. Melike şunu söyledi. “ Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ” “Süleyman gelir de şu bizim ülkemize girerse, buradaki bütün düzeni bozar,” melekler ne demişlerdi.“Fesada uğratır.” “efsedûhâ” fesat demektir.“ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleh” “oranın halkını zelil hale getirirler” , yani altüst ederler. Alttakileri üste üstekileri alta getirirler. “ve kezâlike yef’alûn” “böyle yaparlar.” Şimdi mesela Amerika ırak’a girdi ne yaptı. Saddam’ı ne hale getirdi. Saddam’ın etrafındaki insanlar ne oldu? En alta inmedi mi, alttakileri de üste çıkardı. Düzeni bozulmadı mı? İşte meleklerin korktukları halifelik bu. Yani sen benim yerime geçmek için uğraşırsan o. Bakın yeryüzünde kan sırf bunun için dökülür. Senin olmasın benim olsun. Başka bir şey için insanlar birbirlerinin kanını dökmez. Mesela bugün Türkiye de bir Ergenekon davası var değil mi? Onun sebebi de bu halifelik. Egemenlik benim mi olsun senin mi olsun. Bu mücadele. Ve dünya döndükçe bu mücadele devam edecek. Şu ya da bu isim altında devam edecek. Bundan kurtuluş yok. Şimdi Allah Teâlâ’nın biliyorsunuz Ayeti-Kerimede de 21.Sure Enbiya Suresi 21.ayet 322.sayfa “Emittehazu âliheten minel ardı hum yunşirûn” “onlar yerden birtakım ilahlara mı tutundular. Kendilerini yaratan birtakım ilahlar mı buldular?” “Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu” “eğer gökte ve yerde Allah’ın dışında ilahlar olsaydı,” “le fesedetâ” gökler de yer de birbirine girerdi. Ne olurdu? Herkes tam hâkimiyet kurmak için diğer ilahları halt etmeye çalışırdı. Fesat çıkardı. Bir mahallede iki tane muhtar var mı? Bir şehirde iki vali var mı? Bakın bir vali bir belediye başkanı var, aralarında sürekli sürtüşme vardır. Camilerde imam ve müezzinler sürekli sürtüşür. İşyerlerinde müdürler müdür yardımcısına yetki vermezler. Aslında en acınası durumda olanlar müdür yardımcılarıdır. Çünkü onların rakipleridir. Müstakbel müdürlerdir onlar. Çok az kendisine güvenen güçlü müdürler hariç. Alttaki müdür yardımcısı yetkili kabul eder, üsteki yetkisiz kabul eder, arada pestil gibi ezilir. Şimdi hep böyle. 30.ayeti tekrar okuyalım.“ Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi” bir gün meleklere Rabb’in şunu söyledi,“ innî câilun fîl ardı halîfeh” “Ben yeryüzünde, kendisine halife olacak, yani arkasından gelenlerin kendisine halife olacağı bir varlık oluşturuyorum.” Adem (a.s.)’in de Havva’nın da halifeleri olacak. Bakın ilk fesadı kim çıkardı? Adem (a.s.) ‘ın iki oğulları değil mi? “kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ” “Ya Rabbi! Sen orada fesat çıkaracak, kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?” “ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek” “Sen her şeyi güzel yaptığın için biz sana boyun eğeriz. Sen her şeyi düzgün ve temiz yaparsın ama bu bizim endişemiz.” Cenab-ı Allah bu olmayacak demedi ki. “kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn” “Ben sizin bilmediğinizi biliyorum.” O zaman insanlığın yaratılışının asıl gayesi bilim, bilimi geliştirmek, medeniyeti geliştirmek, asıl fark bu. Onun için bunlara yönelmemiz lazım. Şimdi bu kadar muhteşem bir sistem Cenab-ı Hak yaratıyor, tutup diyorlar ki “Allah yeryüzünde halifesi olarak insanı oluşturdu” diyorlar. Allah nereye gitti ki insan halife oluyor? Peygamberimiz (s.a.v.) hayatta iken halifesi var mıydı? Haşa! Allah öldü mü ki halifesi olsun? Ya da Cenab-ı Allah başka bir yere taşındı mı ki buraya halifesini bıraksın? Böyle saçmalık olur mu? Şimdi birisine bir vekâlet verirsiniz vekil yaparsınız. Dersiniz ki, “Benim adıma git, benimle ilgili şu, şu işleri yapabilirsin.” Öyle değil mi? İşleri de belirtiyorsunuz. Her konuda vekalet verirseniz hapı yuttunuz. Çok dikkatli olmak lazım. Peki halife hangi konularda bir öncekinin vekilidir? Her konuda değil mi? Tümüyle onu temsil ediyor. Peki halife her konuda Allah Teâlâ’yı temsil ediyorsa haşa’ onunda bir Allah olması lazım. Diyanetin açıklamasında Halife vekil ve temsilci demektir. Nereye siz temsilci gönderirsiniz? Olmadığınız yere olduğunuz yerde bir temsilciniz olur mu? Halife, vekil ve temsilci demektir. Şimdi “vekil” kelimesini bir avucunuzda tutun size göstereceğim ne olduğunu. Diyanetin açılamasına göre “Allah yeryüzünde iradesini temsil etmek üzere insanı yaratmıştır.” İradesini temsil etmek, ne demek? Allah’ın iradesi ne?Ne diyor Allah Teâlâ “izâ erâde şey’en”“Allah bir şeyi murat ettiği zaman”“ en yekûle lehu kun”“ona ‘Ol’ der” “ fe yekûn”“o da oluverir.” Şimdi insanların ne yapması lazım. ‘Param bitti’ ne diyecek insan. “Para oluş!” ceplerim para dolacak. Tövbe estağfurullah!. Allah’ın iradesini temsil edecek! Haşa! Haşa! Diyanetin açıklamasında “Allah iradesini temsil etmek üzere insanı yaratmış, ilahi hükümranlığı gerçekleştirme işini de ona vermiştir.” ‘ilahi hükümranlık ne demek?’ Allah’ın bu yeryüzünde hakimiyeti yok da biz mi gerçekleştireceğiz? Burada gecen cümlelere “yanlış” demek bunları met etmek anlamına gelir. Bunlar çok çok kötü kelimeler? Bu kabul edilemez bir ifade ama Kuran-ı Kerim’in mealine konulmuş. Peki niye kabul edilemez bir ifade diyoruz? İsra Suresinin ikinci ayetini açalım.17. sure 281. Sayfa. “Ve âteynâ mûsel kitâbe” “Musa’ya o kitabı verdik.”“ ve cealnâhu huden li benî isrâîle” “O’nu israiloğullarına yol gösterici kıldık.” “ellâ tettehızû” edinmeyin diye, “min dûnî vekîlâ” “Benimle sizin aranıza bir vekil edinmeyin” diye. Bakın Cenab-ı Hak koca Tevrat’ı tek bir cümleyle özetledi değil mi? “Benimle sizin aranızda vekil edinmeyin diye” Burada ne yaptılar herkesi Allah’ın vekili yaptılar Haşa!. Cenab-ı Hak Peygamberimiz (s.a.v.) ‘e de diyor ki “ve mâ ente aleyhim bi vekîl” “seni onların üzerine biz vekil kılmadık” Bu konuda çok ayet var. Birisi Enam Suresi 107.ayet ama çok ayet var sadece o değil. 140. Sayfa. “Ve lev şâallâhu mâ eşrekû” Allah Teâlâ zorlayıcı bir düzen kursaydı, onları Müslüman olmaya zorlasaydı, kimse müşrik olmazdı. “ve mâ cealnâke aleyhim hafîzâ” “sana onları koruma görevi vermedik” diyor Peygamberimiz (s.a.v.) ‘e Cenab-Hak. Onun için hiçbir peygamber kurtarıcı falan değildir. Sadece yol göstericidir. “ve mâ ente aleyhim bi vekîl” “Sen onların üzerinde vekil de değilsin.” Peki ya ne? Sadece tebliğde bulunan uyarıcı ve müjdecidir o kadar. Sayfanın ilk ayetine bakın, “ve huve alâ kulli şey’in vekîl” “Her şey üzerinde vekil olan Allah’ tır.” Her şeyi koruyan kollayan Allah Teâlâ’dır. Bizim vekilimiz Allah’tır o kadar. “Hasbunallâhu ve ni’mel vekîl” deriz değil mi? “Tevekkeltü al-allah” deriz. Ama Allah’ın bizim üzerimizde vekili yoktur. İşte bakın İsra Suresi’ndeki bu ayet yeterli koskoca Tevrat bir tek ayetle özetleniyor. Vekil kelimesinin önemli olduğunu göstermez mi? Allah Teâlâ bu vekilliğin olmadığını ifade ediyor ayette, siz kalkıyorsunuz insanı Allahın vekili yapıyorsunuz Kuran Mealinde böyle saçmalık olur mu? Onun arkasından hurafelerin bini bir para! Allah Teâlâ devlet başkanı değil. Allah Teâlâ tüm kainatın yetkilisi. Allah’ın emrini yerine getireceksin, nasıl yapabiliyorsan yaparsın o kadar. Tek başına da olsa. Biz hiç kimsenin vekili değiliz. Yani Allah Teâlâ’nın vekili değiliz. Hiç kimse Allah Teâlâ’nın vekili değil, ama Allah Teâlâ hepimizin vekilidir. Şimdi Cenab-ı Hak’la bizim aramıza vekil falan koyduğunuz zaman bunun adı şirktir. Allah Teâlâ’nın affetmeyeceği bir günahtır. Ama peki burada bu ayete nasıl meal vermişler ona bir bakalım. “Vekil” kelimesini duydunuz değil mi? Ayete nasıl mana vermişler. İkinci ayet. 281.sayfayı bir açın. İsra Suresi’nin ikinci ayetinin mealini okuyacağım. “Biz Musa’ya kitabı verdik Ve İsrail oğullarına benden başkasını dayanılıp, güvenilen bir Rab edinmeyin diyerek” ‘Vekil’e ne manası verdiler, “rab” manası verdiler. Kardeşim! Niye böyle yapıyorsunuz, “rab” kelimesi yok mu Kuran-ı Kerim’de. Öyle olsaydı Allah Teâlâ burada onu kullanırdı. “ Vekil” kelimesinin büyük bir önemi var da onun için bunu kullanıyor. Bu meal 2005 diyanet vakfınındır. Başkanlığın mealinde “Vekil” kullanıyor güzel. “Benden başkasına güvenip, dayanıp, rab edinmeyin diye bu kitabı bir hidayet rehberi kıldık.” Şimdi Allah Teâlâ , hiç kimseyi vekil yapmadığını açıkça bildiriyor mu? Bir tek şeyde de vekil olur. Tek bir şeyde vekâlet veremiyor musunuz? Tek bir şey. Zaten tek bir şeyde sen Allah’ı temsil edebiliyorsan fark etmez sen Allah’ı temsil edebilecek güçtesiniz mesele yok ki. En iyi hayvan attır diyelim, bir insan ata vekâlet verebilir mi? Hangi hayvana olursa olsun veremez, vekalet verebilmesi için sizin gibi birisi olması lazım öyle değil mi? O zaman insan Allah Teâlâ gibi mi , haşa! Öyle şey olur mu? O zaman bu nedir. Kuran-ı Kerim de 20 tane halife ve o kökten türetilmiş kelime geçiyor. Bunlardan 19 tanesine biri diğerinin yerine geçen diye mana veriyorlar, sırf buna Allah’ın yerine geçen manası veriliyor, nasıl veriyorsun bu manayı? Böyle şey olur mu? Ama ne muhteşem bir sistem ortaya çıkıyor. İnsanlar birbirlerinin iki şekilde halifesi olur. Biri, hayvanlar gibi, diğerini öldürerek. Bir de medeni bir şekilde bir mücadele yaparak. Mesela şimdi bir kişinin devletin yönetimine geçmesinin iki yolu var. Ya biri diğerini öldürür, yada projesini yapar halka sunar oy ister, geçer. O zaman sen iyi bir proje yarasan arkandan gelen daha iyi bir proje yapar. Ne olur peki sonra insanlık gelişir. İnsanlar rahat eder, medeniyet gelişir. O zaman öyle bir şey olması lazım ki, sürekli yarış içerisinde olmamız lazımdır. Allah Teâlâ Müslümanlarla gayrimüslimlerin de sürekli yarış içerisinde olmasını istiyor. Kuran-ı Kerim de Bakara 148.ayette , Allah Teâlâ ehli kitaptan bahsediyor , Yahudi ve Hıristiyanlardan bahsediyor. Sonra ne diyor diyor ki, “Ve li kullin vichetun huve muvellîhâ” “Herkes kendine göre bir hedef tutturmuştur” siz insanları zorla tutup da bu tarafa getiremezsiniz, nere gidiyorsa gitsin. Peki bizim yapacağımız nedir? “festebikûl hayrât” hayırlı işler de yarış yapın. Hayırlı iş derken bu medeniyet yarına grin demiştir, Allah Teâlâ. Kiminle yarışın Ehli kitapla. O adam inancını nasıl inanacaksa inanır, sen ona doğruları anlatacaksın, elbette doğruları anlatacaksın. Ama kimseyi inandıramazsın. Bu farklı bir şeydir. İnanmaya karar vermesi için, hayat düzenini de değiştirmeye karar vermesi gerekir ,o kadar basit değil. Biz her şeyi anlatırız fakat inanırsa inanır, inanmazsa inanmaz. Onu elimizin tersiyle itecek değiliz, fakat yarış içerisinde olmamız gereklidir.“ Ve li kullin vichetun huve muvellîhâ festebikûl hayrât” “Herkesin yöneldiği bir yön vardır, o oraya yönelir, siz hayırlı işlerde yarışın.” Geçen seneydi galiba, Almanya’da bir konferansta , biz onlara islamı anlatıyoruz ya ,adamlar tedirgin oluyorlar. Müslüman mı yapacaklar diye. “Bizde, iman kalp işidir, öyle vaftizle şunla bunla insan Müslüman olmaz. İçten kabul ederse Müslüman olur. Onun içten kabul edip etmediğini de bir tek Allah bilir.Bizim O’nu Müslüman saymamız için bir itiraf etmesi lazım, bir de Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmesi lazım. Allah Teâlâ diğer din mensupları için bize şunu söylüyor” diyip bu ayeti okudum. “Allah bize sizi Müslüman yapma görevi vermiş değildir. Var mı öyle bir şey peygamberimiz yapmış mı? Öyle bir şey yok bizde. Biz sadece meseleleri anlatırız kararı siz veririsiniz ister kabul eder ister kabul etmezsiniz.” Ve bu ayeti okudum. Zaten ellerinde Almanca Kuran-ı Kerim var. Hemen güveniyorlar o şekilde. dedim ki, “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor, Ve li kullin vichetun huve muvellîhâ festebikûl hayrât” Cenab- Hak onları kendinize sevdirin demiyor çünkü gücümüz yetmez. Peygamberlerin de gücü yetmez. Ne diyor “festebikûl hayrât” hayırlı işlerde yarışın. Bizim şu anda sizinle yapmamız gereken, Allah’ın bize verdiği emir, sizinle medeniyet yarışına girmektir, biz bunun için buradayız. Diyince salonda müthiş bir rahatlama oldu. Ondan sonra “Bizde varız!” der gibi yürümeye başladılar. “eyne mâ tekûnû” nerde olursanız olsun, “ye’ti bikumullâhu cemîâ” Allah hepinizi alıp getirecek, hesabı Allah soracak sizin hesap sorma yetkiniz yok ki. Siz hayırlı işlerde yarışın. Zaten o yarış sırasında o insanlar Müslümanlığı daha iyi kavrarlar. Yarış olması için barış olması lazım. Barışsız yarış olmaz ki. Son derece önemlidir. “innallâhe alâ kulli şey’in kadîr” Allah her şeye bir ölçü koymuştur. Ona göre hareket edersiniz. Böylece dersimizin birinci bölümünü bitirmiş olduk inşallah haftaya 31.ayetten itibaren devam edeceğiz. İkinci bölümde soru cevap faslı var.
NOT: BAZI YERLERİ ANLAYAMADIĞIM İÇİN BÜYÜK HARFLARLE NOT YAZDIM
TURGUT ÇETİN
05534552357