Bugün Bakara Suresinin 222. Ayetindeyiz. Bu ayette kadınların normal kanamalarıyla ilgili hükümler var. Adet kanaması, doğum sonrası kanama. Bir de bu vesileyle adet dışı kanamalarla ilgili Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sözlerini de nakledeceğiz inşallah.
Ayette Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor : “Sana kadınların hayız/âdet ve loğusalık kanamalarını soruyorlar. De ki o bir sıkıntıdır/eziyettir. Bu kanamaların olduğu günlerde kadınları rahat bırakın. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendiler mi onlara Allah’ın emrettiği yerden yaklaşın. Bu arada yanlış bir şeyler yaparsanız Allah tövbe edenleri sever. Tertemiz olanları da sever.”
Şimdi buradaki “Mehıyt” kelimesi “Hade yahîdi haydan”. Bu kökten bizim dilimizde bir kelime var: Havuz diyoruz değil mi, havuz. “Havuz” bu kökten gelen bir kelimedir. “Hade yahudu”, akma anlamına geliyor. Akan suların biriktiği yere havuz deniyor. İşte o kökten kadınların adet halleri anlatılıyor. Onların rahimleri havuz gibi. Temiz oldukları dönemlerde çocuk için rahim hazırlanıyor. Olmazsa sürenin sonunda bir temizlik meydana geliyor. O temizlik sırasında işte rahim kendisini temizliyor. O süre içerisinde kadına âdetli diyoruz. Âdet denmesi, her defasında tekrarlandığı için yani. Belli aralıklarla tekrarlandığı için adına âdet diyoruz. Yani Türkçede vardır ya: “Sen bu işi âdet haline getirdin.” derler. Yani sürekli tekrarlayıp duruyorsun anlamına geliyor. Biz “âdet” kelimesini Türkçede kullanıyoruz. Arapçada “hayız” kelimesi kullanılıyor. İşte “hayız” kelimesinin aslı da bir şeyin akması anlamına geliyor. İşte “havuz” da o kökten. Araplar, havuz demez “havt”, “havz” derler, yani havt derler. Ama tabi kelime aynı kelimedir.
Şimdi bu, Kuran-ı Kerime baktığımız zaman biz “hayz” denince bizde anlaşılan sadece âdet kanamalarıdır. Doğum yapan kadının loğusalık kanaması “hayız” kelimesi ile anlaşılmaz. Ama Arapçada öyle değil. Arapçada “hayız” ve “nifas” kelimeleri birbirlerinin yerine kullanılıyor. Dolayısıyla “hayız” kelimesi ile nifas, “nifas” kelimesiyle de hayız anlaşılıyor. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hacca giderken -Veda Hacı, zaten yaptığı tek hac var Mekke’yi fetihten sonra- giderken Ayşe Validemizin yolda ağladığını görüyor:
–Niye ağlıyorsun?
–Keşke ben bu sene gelmeseydim. diyor. O zaman Peygamberimiz diyor ki: “La alleki nefisti.”. Bu, Buhari’de ve Müslim’de geçen bir ifadedir: La alleki nefisti. Bunu Türkçeye tercüme ederseniz olayın ilişkisini bilmeden: “Belki nifas oldun. Nifas mı oldun?”. Hâlbuki Ayşe Validemizin çocuğu olmadığını biliyoruz değil mi? Çocuğu olmayan, doğum yapmamış olan bir kadına “Nifas mı oldun?” denilirse ne kastedilir? Âdet mi oldun kastedilir. Dolayısıyla bu iki kelime Arapçada birbirinin yerine kullanılan kelimeler olduğu için ayete kadınların adet ve loğusalık kanamaları diye anlam verdik dikkat ediyorsanız. “Sana hayızlı olan kadından soruyorlar.” Şimdi “hayızlı” diye tercüme etmiyoruz, Türkçede “hayız” kelimesi Arapçadaki gibi anlaşılmıyor. Yani her ikisinin her iki anlama geldiğini bir Türkün anlaması mümkün değil. Sadece âdet kanaması olarak anlar. Tam olarak anlaşılsın diye diyoruz ki işte, yani anlamı doğru aktarabilmek için kadınların âdet ve loğusalık kanamaları diyoruz.
Evet. Şimdi Allahü Teâlâ diyor ki: “Sana kadınların hayız/adet ve loğusalık kanamalarını soruyorlar.” Niye soruyorlar? Çünkü bu Arap toplumunda, Mekke ve Medine’nin yakınında yer alan Yahudi toplumunda çok önemli bir husus. Hıristiyanlar buna fazla önem vermiyorlar ama Yahudilerde ve Araplarda çok önemli.
Yahudiler, adetli olan bir kadına dokunmuyorlar. Oturduğu bir serginin üzerinde oturmuyorlar. Kocası ile aynı yatakta yatmıyor. Aynı yatakta yatacak olsa, oturduğu bir sergiye oturacak olsa o kişi de kirli sayılıyor. Dolayısıyla çok ağır hükümler var âdetli olan kadınlarla ilgili olarak. Yani sadece cinsel ilişkiyi terk etmekle kalmıyor, kadın tamamen tecrit ediliyor. Mekke toplumu da Yahudilerden etkilenerek aynı şeyi uyguluyor. E tabi, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelen hükümler var. İster istemez ona soruyorlar: “Peki senin dininde âdetli kadın ya da loğusa kadının durumu nedir?”.
“Sana adetli ve loğusa kadını soruyorlar. De ki o bir eziyettir.” Şimdi “eziyet” kelimesi hastalık değil. Yani âdeti, Kuran-ı Kerim hastalık kabul etmiyor. Eziyet başka, hastalık başkadır. Neden başka? Mesela, Nisa Suresinin 102. Ayetini açalım lütfen. Orada eziyetle hastalık ayrı ayrı kavramlar olarak geçiyor. 94. Sayfa. 103. Ayeti baştan okumayacağım çünkü o zaman ilgili bir konu var, oraya da dokunmak gerekir. Sadece ilgili, şu anda bize lazım olan bölümü okuyorum. Diyor ki ayetin sonunda: “Size bir günah yoktur, yağmurdan dolayı bir eziyet, bir sıkıntı içine girerseniz. ya da hasta olursanız.” Şimdi bakın hastalıkla eziyeti ne yaptı? Ayrı ayrı değerlendirdi. Yani “yağmurdan dolayı bir eziyet içine girerseniz”. Yağmur ne yapar? Yani bir açık sahada sakınacak bir şeyiniz yok, yağmur var. İnsana gerçekten bir eziyet oldu deriz. Aynı kelimeyi aynı manada kullanırız değil mi Türkçemizde? “Böyle bir durumda silahlarınızı bırakmakta size bir günah yoktur.” diyor. Yani eziyet çektiğiniz ya da hasta olduğunuz zaman.
Dolayısıyla âdetli olmayı Kuran-ı Kerim hastalık saymıyor. Yani hastalıktan biraz daha düşük ama sıkıntı veriyor. Niye sıkıntı veriyor? İşte kanama oluyor. Bu kanamadan dolayı işte bez kullanması, değişik şeyler kullanması gerekiyor. E o kan kaybından dolayı doktorların ifadesine göre vücutta işte birtakım değişiklikler oluyor. İşte stres oluyor, birtakım sıkıntılar oluyor. Bunlar bir eziyet. Peki eziyetse o zaman “Üstüme üstüme gelme.” denir böyle bir adam için değil mi? Benim zaten benim çektiğim bana yetiyor bir de sen… İşte o zaman diyor ki Allahü Teâlâ “Böyle adet ve loğusa kanamaları sırasında kadınlardan siz uzak kalın.” Bak, “Kadınları uzaklaştırın.” demiyor, “Siz uzak durun.” diyor.” kadınlara.
Peki, “uzak durun”un anlamı ne? Onu da ayet ifade ediyor: “Onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar.” Yani şeyde Mekkeliler kadını uzaklaştırırlarmış. Yahudiler kadını uzaklaştırmıyor ama şeyde öyle bir kural var ki kadının oturduğu yere oturmayacaksın, yattığı yatakta yatmayacaksın. O zaman çok ciddi manada bir şey var. İster istemez bir tecrit söz konusu. Ama burada öyle bir şey yok, sadece ilişki yasak. Onun dışında yani aynı yatakta yatmalarında, hatta Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in eşlerinden yanlış hatırlamıyorsam Esma olması lazım, diyor ki: İşte “âdetli oldum, Peygamberimizden uzaklaştı mı? Hayır.” dedi. Sadece âdetli olduğu bölgeyi örtmüş, ondan sonra beraber yatmışlar o kadar. Yani yasak olan sadece cinsel ilişki. Zaten devamında da o çok net bir biçimde anlaşılıyor. “Kadınlar iyice temizlendikleri zaman Allah nereden emrettiyse oradan onunla ilişkiye girin.” diyor.
Peki, Allah nereden, nasıl bir ilişkiyi emretmiştir? Şöyle sayfayı çevirirsek iki tane mi, yok, birkaç sayfa çevireceğiz galiba. 28. sayfaya geçersek eğer burada oruçla ilgili ayeti kerime var biliyorsunuz. Burada diyor ki Allahü Teâlâ “Oruçlu bulunduğunuz günlerin gecesinde eşlerinizle ilişki size helal kılınmıştır. Onlar sizi için bir elbise, siz onlar için elbisesiniz.”
Biliyorsunuz daha önce burada anlatmıştık bu ayetleri okurken. İslam’a kadar yani Yahudilikte de, Hıristiyanlıkta da, ondan önceki peygamberlerde de oruçlu olduğunuz zaman yatsı vaktinin sonuna kadar yani bugün ezan okunduğu vakte kadar insanlar sadece yiyip içebiliyorlar. Yani güneşin batmasından işte bugün ezan okunacağı vakte kadar -ki o yatsı vaktinin sonudur biliyorsunuz- o zamana kadar yiyip içebiliyorlar ama karı koca ilişkisi oruç boyunca yasak. Yani Ramazan ayı boyunca karı koca ilişkisi yasak. Onun için işte o en fazla 1,5 saat sürer akşam. 24 saatlik günün 22,5 saati oruçla geçiyor yaklaşık yani.
Şimdi Allahü Teâlâ başlangıçta bize eski ümmetler gibi oruç tutmayı emrediyor Bakara 184’te. “Sizden öncekilere nasıl farz kılındıysa oruç size de öyle farz kılındı.” diyor. Dolayısıyla başlangıçta Müslümanlar aynen öbürleri gibi iftar ediyorlar, yatsı vaktinin sonuna kadar yani bugünkü ezan okunma vaktine kadar. O arada karı koca da ilişkisi yok. Ama bunları yapanlar olmuş. Onun için Allahü Teâlâ diyor ki “Cenabı Hak biliyor ki siz kendinize karşı gizliden gizliye işler çevirdiniz.” Yani evde birtakım yasakları işlediniz eşlerinize karşı, eşlerinizle ilişkiye girdiniz. “Allah sizi affetti.”. Ondan sonra “Şimdi onlarla artık ilişkiye girebilirsiniz tanyeri ağarana kadar.” ayetin devamında ifade ediliyor.
Peki, nasıl gireceksiniz? “Allah’ın sizin için yazdığını isteyin.” Yani çocuk sahibi olma arzusuyla ilişkiye girin. Çocuk sahibi olma arzusuyla ilişki, önden ilişki olur. Başka şekilde olmaz. Ters ilişki olmaz yani. İşte o ayetle bu ayeti birleştirdiğiniz zaman ne diyor burada Allahü Teâlâ “Kadınlar iyice temiz oldukları zaman onlara gelin Allah’ın size emrettiği yerden.” Ters ilişki değil yani, emrettiği yerden.
Şimdi bazen âdetli olduğu halde eşiyle ilişkiye girmiş insanlar olabiliyor. Ebu Davut’ta -Ebu Davut’tu değil mi yanlış hatırlamıyorsam?- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e soru soruluyor. Peygamberimiz böyle bir durumda eşiyle ilişkiye girmiş olan kişilere bir dinar ya da yarım dinar fakirlere sadaka verme cezası veriyor. Bir dinar ya da yarım dinar. Bu bir dinar, 4,35 gram altındır. Yani o zamanki dinar, o zamanın Bizans’ında basılan ve Arap Yarımadasında geçerli olan paranın adıdır. O paralar bizim bugün Topkapı Müzesinde var. Yani yeni basılmış olanlar 4,35 gram geliyor. Kullanılmış olanları tabi kullanıldıkça o altın olduğu için yıpranıyor. 4,25, daha aşağı olanları da var. Bir dinar sadaka ya da yarım dinar sadaka. İbn-i Abbas şöyle diyor: “İşte eğer ilk günlerde olursa bir dinar, kanın azaldığı günlerde olursa yarım dinar” diye bir yorum yapıyor. Şimdi onun için diyor Allahü Teâlâ “tövbe edeni yani böyle bir şey olursa tövbe edin. Bir daha bu işi yapmayın. Allah, tertemiz olanları sever, tövbe edenleri de sever.”
Şimdi burada çok önemli birtakım hususlar var. Kadının en az âdet güne ne kadardır? Hanefi Mezhebine göre 3 gündür. İşte Ebu Yusuf 2 gün de olabileceğini söylüyor. Şimdi İmam Şafi’ye göre 1 gün, 1 gece rivayeti var. İmam Malik’e göre en azının süresi yoktur, çok kısa bir süre de olabilir. Peki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den gelen şeye göre nedir? Bakın, ayetlerde kadının âdet süresi ile ilgili bir bilgi yok. Bilgi olmaması ne demek? Yani bunu siz Kuran’dan aramanıza lüzum yok. İşte bakacaksınız. Yani doktorlar ne güne duruyor ya da bu konunun uzmanları ne güne duruyor? Bakarlar, tespit ederler. Ama Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem burada şunu söylüyor: -Tirmizi Hadisi- Hamne Binti Çaşh (Radyallahu Anha) Bu hanım, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in eşi Zeynep Binti Çaşh’ın kızkardeşi. Âdet dışı kanaması olan bir hanımmış. Paygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e geliyor. Âdet dışı kanamalarından bahsediyor. Yani kan bir türlü kesilmiyor ya Resulullah. O da diyor ki: “6 veya 7 gün, Allahü Teâlâ’nın bilgisinde 6 ya da 7 gün kendini âdetli kabul et. 23 ya da 24 gece kendini temiz kabul et. O süre içerisinde vücuduna gelen kanı yıka ve namazını kıl.” Şimdi kan gelince ister istemez elbiseyi kirletiyor. Namaz için kanı yıka. Bu kanı yıkamak sana zor gelirse o zaman namazları birleştir. Çünkü her defasında yıkamak, yıkamak falan sıkıntı verebilir. O zamanda namazlarını, öğle ile ikindiyi bir; akşam ile yatsıyı da bir kıl. Çünkü o zaman biraz daha rahat olmuş olur.
Şimdi burada, mesela bununla ilgili şeyde hadiste “ığtesili” var. “Iğtesili” kelimesi gusül abdesti alma anlamına da gelir. Yani boy abdesti, boydan boya yıkanma ifadesi. Bu şekilde fetva verenler var. Yalnız biliyorsunuz yani sürekli Kuran-Sünnet bütünlüğünden bahsediyoruz. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir şey söylüyorsa mutlaka Kuran-ı Kerim’in bir hükmünü söylüyordur, mutlaka. Ama herkes bunu anlamaz. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim’de yani uzmanları Kuran’la bağlantısını kurmak zorundadır. Uzmanları, herkes yapamaz bu işi. Acaba Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem hangi ayete dayanarak “Yıkan.” dedi ona. “Yıkan”, bu gusül abdesti mi acaba? Gusül abdesti olmaz. Gusül abdestinin sebebi belli. Ne diyor Allahü Teâlâ ayette? Şeyde, Maide Suresinin 6. Ayetinde “Eğer cünüp olursanız iyice temizlenin.”. Nisa Suresinin 43. Ayetinde de diyor ki “Cünüp olduğunuz zaman da namaz kılmayın. Ancak yolculuk halindeyseniz başka, yıkanıncaya kadar. Yolculuk halinde yıkanmadan da yani şey de olabiliyor, teyemmüm de olabiliyor.
Şimdi, peki bu âdet dışı kanamalarda ne fark var? Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem diyor ki “O bir damar çatlamasıdır, başka bir şey değil. Damardan gelin bir kandır.” Yani rahimden gelin bir kan değil. Daha doğrusu rahimden de gelebilir de şu anlama yani rahmin kendi iç temizliğinden dolayı gelen bir kan değil. Bu bir damar çatlamasıdır diyor. Dolayısıyla diyor yıkan ve namazını kıl. Eğer bu sana zor gelecekse, tahammül edemiyorsan, dayanamıyorsan bu şekle o zaman da şey yaparsın diyor, namazları birleştirirsin ama yine yıkanacaksın. Niye yıkanacak? Çünkü Araf Suresinin 31. Ayeti olacak yanlış hatırlamıyorsam. Bak diyor ki Allahü Teâlâ, Araf 31’de “Ey Âdemoğulları, her mescit yani secde sırasında -secdeden maksat namazın en önemli rüknü olduğu için mescit kelimesi secde yapılan yer manasına da gelebilir, secde manasına da gelebilir. Yani burada Arapça bilenler için ism-i zaman, ism-i mekan, mastar mimi olduğunu hatırlatmak için- “Her secde yerinde elbiseni tertemiz eyle. Secde, namazın en önemli rüknü olduğu için mecaz ifade kullanıyor burada. Yani ziynetinizi giyininiz. Ziynetin de ne olduğu hemen onun yan tarafındaki şeyde var. 26. Ayet, hemen sağ tarafında: “Ey Âdemoğulları, size edep yerlerinizi kapatan, yani sizi örten elbiseler ve sizi süslü gösteren elbiseler indirdik” Şimdi namaz kılarken güzel elbiselerle kılmak lazım. Onun için orada diyor ki “Her secde sırasında namaz kılarken temiz elbiselerinizi yani güzel elbiselerinizi giyinin.” E güzel de bir kere güzelliğin en alt sınırı temiz olmasıdır. Hani şöyle derler: “Ya olmayabilir ama kardeşim kirli de olmaz. İnsan bir yıkar değil mi?” derler yani değil mi? Hani olmayabilir, anlarız. Fakat kirli giymenin anlamı ne denir.
Şimdi Allahü Teâlâ “hüzi ziynetikum” dediğine göre bu hanım da namaz kılacağı için bu ayet gereği Peygamberimiz mecburen ne diyecek? “O kanı yıka.” diyecek. Zaten bu hadisin birçok rivayetinde “Kanını yıka.” diye açıkça ifade ediliyor. Dolayısıyla âdet dışı kanamalarda “Abdest al.” diye de bir rivayet var. Fakat “Abdest al.” rivayetini daha sonra ilave edildiğine dair hadisçilerin görüşleri var.
Şimdi bu hadise dayanarak Hanefi Mezhebinde özürlülerle ilgili bir hüküm ortaya konur. “Abdest al.” kısmını esas alırlar. Her namaz için abdest al diye. Ki az önce söylediğim gibi o ifade hadisçilere göre hadisin aslında yoktur, sonradan ona katılmıştır. İstersen onun ibaresini bul da oradan söyleyelim. diyor ki:… Oraya bir bak da. Şimdi burada konuşurken neler aklımıza geleceğini bilmediğimiz için önceden malzeme hazırlamıyoruz. Şimdi bu hadise dayanarak Hanefiler şöyle söylerler: “Özürlü kimse her namaz için abdest alır.” derler. Dayanağı bu hadistir. Özürlü kimse yani âdet dışı kanaması olan kadın özürlü sayılıyor. Ona kıyaslayarak mesela bir kişide gaz çıkarma hastalığı olabilir. Bazı insanlarda bu var. E bu özürlü oluyor tabi. Kendi isteğiyle olmuyor. İşte bazıları da bazen işte yaralanırsınız, kanı kısa sürede kesemezsiniz ama namaz kılmanız lazım mesela Hanefilere göre, Hanefilerde kan, abdesti bozar biliyorsunuz. Bazılarında idrar tutamama rahatsızlığı vardır. İdrar kaçırma rahatsızlığı vardır ve daha değişik şeyler vardır yani abdest bozucu olarak. İşte bunlara özürlüler deniyor. Her namaz için abdest alınmalı. Yani “Li kulli salatin” diye bir ifade var. “Li kulli salatin” de bazıları namaz vakti girdikten sonra abdest alacaksın derler. Onun için ezan okunduktan sonra özürlü kişiler abdest almalıdır diye Hanefi Mezhebinde bir görüşü vardır. Bazı, bu sabah namazından sonra, öğlen namaz vaktinden önce yeni bir namaz vakti olmadığı için öğlen namazı için önceden alıp gidebilir derler. İşte vakit girdiği zaman abdest bozulur derler. Yok, vakit girdiği zaman mı bozulur, çıktığı zaman mı bozulur falan gibi çeşitli görüşler vardır.
Şimdi burada şunu çok açık ve net olarak söyleyeyim. Hanefi Mezhebinin bu görüşü tamamen yanlıştır. Tamamen yanlıştır. Niye yanlıştır? Bir kere Peygamberimizin –Sallallahu Aleyhi ve Sellem- o kadına “Yıkan.” sözü boy abdesti almak değil. O zaten Hanefiler onu söylemiyorlar. Onu söyleyen bazı kimseler var. “Her namaz için abdest al.” sözü de sahih bir rivayet değil. Zaten Kuran-ı Kerim’de de mutlaka bir bütünlüğü olması gerekir. Ondan dolayı şeyi açarsanız, Maide Suresinin 6. Ayetini, 5. Sure 6. Ayet. Bakın bu abdestle ilgili olan 6. Ayeti hızla okuyalım. Allahü Teâlâ burada diyor ki: “Müminler namaza kalktığınız zaman yüzünüzü yıkayın, dirseklerinize kadar da kollarınızı yıkayın. Başınızı mesh edin ve o ayak bileğindeki o iki tarafa çıkık kemiklere kadar da ayaklarınız mesh edin.” Ondan sonra “Eğer cünüpseniz iyice temizlenin, hasta ya da yolculuk halinde olursanız ya da sizden birisi ğaitten gelirse ya da kadınlarla ilişkiye girdiyseniz su da bulamazsanız…” Su bulursanız demek ki abdest alacaksınız ya da gusledeceksiniz. “…temiz toprağa yönelin. Onunla ellerinizi ve yüzünüzü mesh edin.” Bu, kollar olarak da anlaşılıyor.
Şimdi burada bir şey var. Bak mesela diyor ki: “hasta ya da yolcu olursanız…” hastalık veya yolculuk, cünüplük için de abdest için de aynıdır ve abdest bozmaz yani hastalık da yolculuk da abdesti bozmaz, cünüplüğü de bozmaz. “Sizden biri ğaitten geliyorsa…” Ğait dediğimiz tuvalet çukuruna verilen addır. Yani tuvaletten gelmişse. Tuvalete giden adam ne yapar ise onun abdesti bozulur, buradan anlaşılıyor. Ondan sonra “ya da kadınlarla ilişkiye girdiyseniz…” mesela İmam Şafii’nin söylediği “le mestû”de orada kadına dokunma manası vermek mümkün değil buna, bu ayet-i kerimeye. Yani İmam Şafii’nin görüşünü de kabul etmek mümkün değil, Hanefilerin görüşünü de kabul etmek mümkün değil. Yani olabilir diyemeyiz yani burada. Niye olabilir diyemeyiz? Çünkü ayete uygun değil, iki görüş de ayete uygun değil.
O iki görüş ne? Hanefilerin kan, abdesti bozar görüşü yanlış olduğu gibi Şafiilerin kadına dokunma abdesti bozar görüşü de yanlıştır. Peki, niye öyledir? İşte mesela şeyde “Kan, abdesti bozar.” şeklindeki ifadeyi sadece Hanefi fıkıh kitaplarında gördüğünüz bir hadisten alırlar. Başka hiçbir yerde yoktur o hadis. O da “El vuduu bin kulli demin sâilin.” ya da “El vuduu bin kulli demin haricin.” şeklinde kendileri rivayet eder. Peygamberimizden kimin duyduğu belli değildir. Kimin rivayet ettiği belli değildir, öyle işte inanırsan inan, inanmazsan inanma. Yani akan her kandan dolayı ya da çıkan her kandan dolayı abdest gerekir şeklinde. Yani o konuda sahih bir hadis yoktur. Ondan sonra işte ayet-i kerime ne diyor? “Sizden birininiz tuvaletten gelirseniz…” E tuvalette ne yapılır? Çok affedersiniz büyük abdest, küçük abdest ve yellenme yapılır. Bir adam aynı şeyi tuvalete gitmeden de yapsa olur. Yine abdest alması gerekir.
Şimdi “La mestimun nisa” “ya da kadınlara, karşılıklı olarak birbirinize dokunduysanız…” Bu mecaz olarak karı koca ilişkisinden bahsediyor. Neden? Niye o kadar kesin bir şekilde, hani Şafiilerin görüşü yanlıştır dediniz diye soracaklar tabi ister istemez. Şimdi şundan dolayı, bakın, çok açık ve net bir şekilde ifade edeyim ben size. Yukarıda hükümler var. Abdest ve cünüplükle alakalı iki tane hüküm var. Yani boy abdesti alma ya da namaz abdesti alma. Şimdi bakın şu şeye kadar, “eğer hasta ya da yolcu olursanız…” bu cünüp olan için de abdestsiz olan için de ortak bir husustur yani su bulamama meselesi değil mi? “tuvaletten gelirseniz…”, tuvaletten gelirseniz sadece abdesti bozan husus değil mi? O zaman ne kaldı? Sadece cünüplüğü gerektiren husus kaldı değil mi? O da “la mestimun nisa” onu ifade edecek tek kelime de o, başka yok.
“ya da kadınlarla ilişkiye girmişseniz…” Şimdi burada “su da bulamadığınız mı o zaman tertemiz toprağa yönelin.” Şimdi eğer bu ayete “kadınlara dokunduysanız” anlamı verirseniz o zaman siz cünüp olan kişinin teyemmüm alacağına fetva veremezsiniz. Çünkü onun için hiçbir gerekçe kalmaz. “La mestimun nisa”ya kadına dokunmak derseniz abdesti bozar diye o zaman şeyin gerekçesi kalmaz, cünüp olan kişinin teyemmüm etmesinin hiçbir gerekçesi kalmaz. Dolayısıyla ister bu ayet “le mestüm” şeklinde olsun, isterse “la mestüm” şeklinde olsun, ne olursa olsun her ikisi de karı koca ilişkisinden başka bir anlama gelmez. O zaman, yok efendim kadına elin dokundu abdestin bozuldu yok. Bunlar bu ayete dayandırırlar şey olarak hani Şafiilerin yorumunu beğenmeyebilirsiniz ama bir ayetten o hükmü çıkarıyorlar, hiç olmazsa bir dayanakları var. Ama Hanefilerin ne hadisten dayanağı var ne ayetten dayanağı var. Evet, kendi kitaplarında geçen bir hadis var ama o hadisin hiçbir hadis kaynağında yeri yok. Sadece kendi kitaplarında var.
Şimdi sonuç, kan abdesti bozmadığına göre o zaman âdet dışı kanaması olan bir kadın yapabileceği ne vardır? Sadece elbisesini temizlemek vardır. E Peygamberimiz de onu söylemiş zaten. Başka bir şey söylediği yok. Evet, şeyi buldun mu? Evet, neyse ben şimdi o ibareyi tabi buraya getirmediğim için şey yapmamışız.
Evet, şimdi tekrar Bakara 222’ye dönelim. Şimdi burada ayet-i kerimeye tekrar başlıyoruz. Hayzın en az süresinden bahsettik ve oradan buraya geldik. Âdetin en az süresiyle alakalı Peygamberimizden bize gelen herhangi bir rivayet yok. Şimdi Hanefiler iki gün, üç gün filan derken kendi tecrübelerine dayanıyorlar. Şeyler, Malikilerin bu işin asgarisi yoktur dediği zaman Peygamberimizden gelen rivayete dayandığı ya da oradan sahabeden gelen anlayışa dayanmış olma ihtimalleri de çok yüksektir. Çünkü o Medine mezhebidir. Şafiilerde de bir gün bir gece ya da o da yok şeklinde şeyi var. Onlar da tecrübelerine dayanarak söylüyorlar.
Peki, en fazlası ne? En fazlası ile ilgili olarak Hanefiler 10 gün diyorlar. Peki, neye dayanıyorlar? 10 gün konusunda Hanefilerin dayandığı sahih bir rivayet yok. Şafiiler 15 gün diyor, onların da dayandıkları sahih bir rivayet yok. Malikiler 17 güne kadar çıkarıyorlar onların da dayandıkları sahih bir rivayet yok. Peki, Peygamberimizden gelen bir rivayet var, Tirmizi’de geçiyor: Hamne Binti Çaşh hadisi. İşte ona Peygamberimiz diyor ki “6 veya 7 gün” diyor. Çünkü o diyor ki “Ben sürekli yani ay boyu hep bu kanı görüyorum.” diyor. “Kaç gün olduğunu bilmiyorum.” dediği için Peygamberimiz ne yapacak? En yüksek şeyi söyleyecek. 6 veya 7 gün diyor. E bugün tıpta da öyle herhalde değil mi Ahmet Bey. Yani, evet, 6-7 gün. (Bir katılımcı: Ortalaması mı?) Yok, en fazlası, ortalama değil. En yukarısını söylüyorsunuz. En altı için bir sınır söz konusu değil.
Nifas kanaması yani loğusalık kanamasıyla alakalı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den gelen 40 gün rivayeti var, 40 gün. Yani bildiğimiz kadarıyla bugün tıp da onu 40 gün olarak belirlemiş. İşte 42 filan diyorlar ama o 2 gün konusunda bir tam bir kesinlik yok. Orada kan kalitesinde birtakım düşüşler müşüşlerden bahsediyorlar.
Evet, şimdi demek ki yani hadislerde 6-7 gün. Peki, ondan sonra gelen birtakım bulaşıklar oluyor. Yani evet kan gelmiyor ama sarılık geliyor, toprak rengi birtakım akıntılar oluyor filan. Ayşe Validemizden gelen bir rivayet var: “Biz onu bir şey saymazdık.” diyor. Yani “Süre bittikten sonra bu tür şeyleri bir şey saymazdık.” diye bir rivayet var Ayşe Validemizden.
Evet, şimdi ayeti tekrar okuyayım. “Sana hayızdan yani kadınların âdet ve loğusalık hallerinden soruyorlar. De ki o bir eziyettir.” Şimdi “o bir eziyettir” dendiği zaman okuduk şeyde, Nisa Suresinin 102. Ayeti ile karşılaştırdık, hastalıktan aşağı bir seviye. Yani hastalık değil. Fakat sıkıntı veren bir durum. Şimdi sıkıntı veren bir durum olduğu zaman âdetli kadın namaz kılıp oruç tutabilir mi? Biliyorsunuz Türkiye’de son senelerin baş tartışma konusu.
Oruç tutmak için neler gerekiyordu? Yani oruçlu olan kişinin ya da ne orucu bozuyordu öyle soralım. Yeme, içme ve karı koca ilişkisi. Âdetli kadın bunlardan hangisin yapıyor? Karı koca ilişkisi zaten yasak ona. Yapabileceği yeme içmedir. Peki, âdetli olmak, yeme içme sayılır mı? Şeyle ilgili oruçla ilgili ayet-i kerimede Allahü Teâlâ sınırları tamamen belirlemiştir.
Bakara 187. Ayet-i Kerimesini açalım. Burada Allahü Teâlâ mesela işte oruçlu bulunduğunuz günlerin gecelerinde eşlerinizle ilişkide bulunabilirsiniz var. O âdetliyse zaten olmayacak. Ondan sonra diyor ki 187. Ayetin sonlarına doğru “Yiyin için.” diyor. “Fecir tarafından yani kızıl ışığın olduğu taraftan beyaz kuşak siyah kuşaktan sizce net bir şekilde ayırt edilinceye kadar yiyin için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın.” Ondan sonra “Mescitlerde itikâf halindeyken eşlerinizle ilişkiye girmeyin.” Ondan sonra ne diyor “Bu Allah’ın koyduğu sınırlardır.”
Yukarıdan beri anlatılıyor, Bakara 184’ten beri. Kim oruç tutmayabilirdi? Yolcu ve hasta değil mi? Peki âdetli kadını ayet hasta saymadığına göre o oruç tutmayabilenlerin grubuna giriyor mu? Girmiyor işte. E âdet; yeme içme, cinsel ilişki sayılmadığına göre yani böyle bir durumda olan bir kadının âdetli olması onun bir şey yemesi içmesi, cinsel ilişki sayılmadığına göre o zaman oruç tutması için bir engel yoktur. Şimdi diyebilirsiniz ki bazı kadınlarda âdet dönemi hastalık gibi onu çok etkiler. Tamam, etkilerse onlar istisnai şeylerdir. O hastayla ilgili zaten hüküm var Kuran-ı Kerim’de. Ama hastalarla ilgili olarak oruç tutamaz diye bir hüküm yok, tutmayabilir var. Onun için hastalarla için de diyor ki Allahü Teâlâ “Oruç tutmanız sizin için daha iyidir” diyor. Ama şimdi mesela Ayşe Validemize dayandırılan bir hadis, bir sözle bu şey yapılır. Diyor ki “Biz hayız görürdük Peygamberimiz zamanında. Âdet görürdük, hayızlı olurduk. Orucu kaza etmemiz emredilirdi, namazı kaza etmemiz emredilmezdi.” diyor.
“Kaza” kelimesinin anlamı bir ibadeti, bir şeyi zamanında ve tam yapmaktır. Bugünkü Arapça Lügatlere de bakarsanız böyle yazar. Yani bu tarih içinde değişmemiş bu kelimenin manası. İbadetse ibadeti tam ve zamanında yapmak manasına gelir. Onun için mesela işte cuma namazı ile alakalı Cuma Suresinin sonundaki ayetlerin birinde “Namaz kaza edildiği zaman…” yani “…kılındığı zaman yeryüzüne dağılın.”, Hac ibadetlerini yaparken şöyle şöyle edin. O zaman Arapça sözlük anlamına göre “Orucu kaza etmemiz emredilirdi.” ne demek? “Oruç tutmamız emredilirdi, oruç tutun. Daha sonra “kaza” kelimesi bir ibadeti vaktinden sonra yapma anlamında da kullanılmaya başlanmış, bir fıkıh terimi haline getirilmiş. Bu defa o terime göre anlam verilmeye başlanmış ki sistem tamamen çökmüş maalesef. Şimdi onu izah eden mesela İmam Nebevi’nin “Müslim Şerhi”ni bir okuyun ne kadar sıkıntılı olduğunu orada görürsünüz. Belli ki psikolojik baskı altında yazmış onu.
Şimdi peki âdetli kadın, namaz kılar mı? Bakın Bakara Suresinin pardon Maide Suresinin 6. Ayetinde -Az önce okumuştuk ya aynı ayeti tekrar açalım.- evet, şimdi orada Allahü Teâlâ abdest ve guslü emrettikten sonra diyor ki: “Allah size bir sıkıntı vermek istemiyor ama sizi tertemiz yapmak istiyor ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” Şimdi “Sizi tertemiz yapmak istiyor.”.
Peki bu tertemiz yapmak ne? Şimdi aklınıza hemen gelen, eliniz ayağınız temiz olsun namaz kılarken. Güzel, abdest aldık, elimizi ayağımızı gayet güzel bir şekilde yıkadık. Çok affedersiniz yellendi adam. Abdest organlarını bir şey oldu mu? Abdest organlarıyla ilgili bir olay mı bu? E niye abdesti kaçtı, tekrar alması gerekiyor? O zaman burada işin maddi tarafı olduğu gibi bilemediğimiz bir manevi temizlik de söz konusu. Onu biz anlayamıyoruz. Belki zamanında, ilerisinde yapılacak olan bilhassa bu konuyla ilgili mesela anatomiyle ilgili uzman kişilerin yapacağı bir çalışma sonucu da öğrenebiliriz. Mesela şimdi gusül abdestiyle ilgili olarak öğrendik. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem diyor ki: “Her kıl kökünde pislik vardır.” diyor cünüp olanlar için. İşte şey diyor “Kılları ıslatın, cildi de temizleyin.” diyor. E şimdi uzmanlardan duyuyoruz ki cünüp olan kişinin vücudu bir şey, ifrazatta bulunurmuş yani kıl köklerinden. Bunu Peygamberimiz de söylemiş. Ama bu abdest bozma işi ne oluyor ben şahsen kendi açıma henüz bilmiyorum yani. Belki ilerisinde yapılan araştırmalardan öğreniriz. Ama bu işin bir manevi tarafı ya da bilemediğimiz bir tarafı var.
E şimdi âdetli kadınla ilgili ayette ne diyor? Diyor ki “Onlar temiz oluncaya kadar onlara yaklaşmayın.” E temiz olmaları? Kendilerini temizleyinceye kadar değil yani yıkansalar temiz olmuyorlar. Bu temizlikleri kendi ellerinde olan bir şey değil. Dolayısıyla sabahtan akşama kadar mesela dalgıç olsa kadın, sabahtan akşama kadar denize girip çıkmış olsa temiz sayılmıyor.
O zaman burada bizim şey yapamadığımız bir tarafı var işin. Belki ben kendi açımdan öyle diyorum ama bu uzmanı izah edebilir yani. Burada bu işin uzmanı birisi konuşsa kim bilir neler söyleyecektir. Ama ayet-i kerimeye göre yani benim açımdan önemli olan, ayeti kerimeye göre kadın, âdetli günlerinde temiz mi ayete göre? Bak, “temizleninceye kadar yaklaşmayın” diyor. Temiz mi? Temiz değil. Peki, namaz kılmak için de temizlik şart mı okuduğum? O zaman âdetli günlerinde namaz kılamayacak demektir. O zaman kadının elinde mi namaz kılmamak? Yani çünkü istese temizlenemiyor.
Bakara Suresinin son ayetinde, 286, Allahü Teâlâ demiyor mu “Allah kimseyi gücünün üstünde bir yükümlülük altına sokmaz.” diyor. E kadının üstünde bir yükümlülük. Sen o zaman temiz olamıyorsun öyleyse namazdan da sorumlu değilsin. Sorumlu değilsin çünkü Allah böyle bir yükümlülük yüklemeyeceğini de bildiriyor. O zaman Peygamberimizin hadisi, mesela Ayşe Validemizin hadisine bakın, rivayete, Kuran’la birebir uyumlu. Yani “…oruç tutmamız emredilirdi ama namaz kılmamız emredilmezdi.” Şimdi buna “kaza” kelimesinden daha sonra oluşan bir fıkıh terimi anlamı vererek şöyle diyorlar: “Efendim işte biz âdetli günlerimizde oruç da tutmazdık namaz da kılmazdık. Ama sonradan namazı kaza etmemiz emredilmezdi, orucu kaza etmek emredilirdi.” Peki, bu böyleyse o zaman namazın kazası diye bir kavram olması lazım Peygamberimiz döneminde. Öyle bir kavram yok. Bu da sonradan ortaya çıkmış bir şey.
Sonra siz Allahü Teâlâ Ramazan günü insanlara diyor ki: “Kim o ayda yaşarsa, bulunursa o ayı oruçlu geçirsin.” diyor. E siz kadını Allah’ın oruçlu geçirsin dediği günlerde oruç tutmasını haram sayıyorsunuz. E peki, tamam, öyle kabul edelim. Peki, ondan sonra neye dayanarak oruç tutması farzdır diyorsunuz. Onun bir delili var mı? Asıl tutması gereken zamanda haram dediğiniz şeyi daha sonra nasıl ona emredebiliyorsunuz?
Dolayısıyla sonuç olarak, âdetli kadın namaz kılmaz çünkü ayet temiz saymıyor. E Dediğim gibi o temizlik temizlenmekle olan bir olay değil. O farklı bir şey. Tıpkı abdest gibi. Abdest organlarınızla hiç alakası olmayan yerlerden abdestiniz bozuluyor değil mi? O zaman burada farklı bir şey var demek ki. İşte o zaman namaz kılmıyor, çünkü temiz değil ayetle. Ama kılmadığı namazlarından da sorumlu olmuyor. Çünkü Allah hiç kimseyi gücünün üstünde bir sorumluluk altına yüklemez, sokmaz. E oruç? Oruca sıra gelince bu âdetin oruçla uzaktan yakından alakası yok. Efendim âdetli kadın, hasta sayılır diyorlar. Âdetli kadın mı hasta sayılır, yoksa âdet görmeyen kadın mı hasta sayılır? Yani bir kadın doktora gitse dese ki: “Doktor bey, Ne var? Ya da doktor hanım. Ya ben rahatsızım. Nedir? Âdet görüyorum. Doktor ne der? “Allah Allah” der. “Ya böyle bir şey de hiç duymamıştım şimdiye kadar” der. Âdet görmüyorum dersen anlarım ama görüyorum demek hastalık olur mu? İşte Kuran da ona hastalık demiyor. Ama sıkıntı verir. Doğru. İşte onun için “eziyet” kelimesini kullanıyor.
Evet, böylece bugünkü dersimizin de sonuna gelmiş olduk.