Bakara suresi 214-217. ayetler
Kur’an sohbetleri
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır
Yayın tarihi-27 mart 2012- Süleymaniye Vakfı/Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi
A.Bayındır:
–Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn.
Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în
Bu gün Bakara suresinin 214 üncü ayetinden başlayacağız, 214 den başlarsak:
Konu birliği olur, geçen hafta okumuştuk ama konu bütünlüğü açısından 214den başlayacağız İnşaallah.
Burada, karşılaşacağımız sıkıntılar dile getiriliyor, Cenabı-Hak şöyle buyuruyor:
‘’Em hasibtum en tedhulûl cenne’’ >’’Yoksa siz cennete gireceğinizi mi hesap ediyorsunuz?(2/214)
Yani, kendi kendinize bir hesap yapıyorsunuz… eh ben işte, şu tarafım böyle, şu şöyle,
o zaman sonuçta ‘’gideceğim yer cennettir diye hesap mı ediyorsunuz?’’(2/214)
‘’Ve lemma ye’tikum meselullezîne halev min kablikum’’ >’’sizden öncekilerin başına gelenler size gelmeden cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz?’’(2/214)
Peki, bizden öncekilerin başına neler geldi?
‘’Messethumul be’seu ved darrau ve zûlzilu hatta yekuler rasulû vellezine amenu meahu meta nasrullah’’ vellezine…
(Okurken izleyenlerden bir kişi bir müdahalede bulunuyor ne dediği anlaşılmıyor -2 dakika.34-35 inci saniye- A.Bayındır evet diyerek devam ediyor)
‘’Vellezî amenu meahu meta nasrullah’’>’’Onların başlarına, dış baskılar, sıkıntılar ve içten gelen zorluklar, hastalıklar, can ve mal noksanlığı, bir takım kişiyi sıkan şeyler, hem dıştan hem içten, bir sürü sıkıntılarla yüz yüze geldiler, fakirlik çektiler, hastalık oldu insanların da can eksikliği oldu, mal eksikliği oldu… da… dışarıdan da büyük baskılar gördüler’’(2/214)
‘’Hatta yekuler rasulû vellezine amenu meah’’>’’Öyle bir noktaya geldiler ki: Resul ve onunla beraber inanmış olanlar şöyle diyecek duruma geldiler’’(2/214)>meta nasrullah>‘’Allahın yardımı ne zaman?’’(2/214)
‘’Ela inne nasrallahi karıb’’>’’Dikkatli olun Allah’ın yardımı yakındır’’(2/214)
Yani ne zaman imtihanda en zor noktaya geldiyseniz, artık daha dayanamıyorum, tahammül edemiyorum, çok zor durumdayım diyorsanız sevinmeniz lazım, o kadar çok sıkıldıysanız sevinmeniz lazım, çünkü Allah’ın yardımı artık o kadar fazla yaklaşmış demektir size.
Şimdi insanlar böyle yerlerde imtihanı kaybediyorlar, yani bu çekilen sıkıntılar, Allah’ın dinine yönelmekten kaynaklanıyor, Onun için bakarsınız ki birçok kimse sıkıntıyı gördü mü? Kendisini dinden uzak göstermeğe çalışır, Mesela o 28 Şubat döneminde nice sakallı insanlar sakallarını kestiler, nice başları örtülü olanlar başlarını açtılar, nice tavizler verildi, konuşma yerlerinde öyle konuştular ki sanki dinden uzak karşı taraf değil de beri tarafmış gibi…
İşte bu imtihanı kazanma ya da kaybetme noktasıdır.
Yani, bunlar bize sorulacak sorular, maddi sıkıntımız olacak, hastalık olacak, dış baskılar olacak, her şey olacak ama asla sarsılmadan her şeye rağmen yolumuza devam edeceğiz
Yola devam edince de Allahu Teâlâ’nın yardımının yakın olduğunu, kazancın çok büyük olduğunu elbette ki göreceğiz.
‘’Ela inne nasrallahi karıb’’>/evet/’’Çok dikkatli olun Allah’ın yardımı yakındır’’(2/214)
Yani bu şeyin tabiatı böyle, eğer bir yerde doğru bir iş yapıyorsanız, doğru hizmet yapıyorsanız, karşınıza bu sıkıntılar çıkacak.
‘’Yes’eluneke maza yunfikun’’>’’Sana soruyorlar, ne harcayacaklar diye? ne harcama? hangi harcamalarda bulunalım? Neler harcayalım?’’(2/215)
‘’ Kûl ma enfaktum min hayrin fe lil valideyni vel akrabîn vel yetama vel mesakî vebnis sebîl’’>’’De ki: hayırdan yapacağınız her harcama yani yapacağınız her türlü iyilik ve ikram, anneye, babaya ve en yakınlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlaradır’’(2/215)
Şimdi anneye, babaya yardım yapmak gerçekten çok zordur… Neden zor? İnsan çocukluktan itibaren onlardan almağa alışmış, vermeğe sıra gelince sanki sular ters akmağa başlıyor bir de anne, baba için de çok zor, hep vermeğe alışmış, alma noktasında olunca da ona da son derece ters geliyor
Hz. Ömer’in şöyle bir duası naklediliyor: -‘Ya Rabbi beni evladıma muhtaç etme’
Burada şey var, alışkanlıklara ters bir durum söz konusu.
‘’Ve en yakınlara iyilikte bulunun’’(2/215) diyor Allahu Teâlâ. En yakınlar: sıkıntılarımızı paylaştığımız insanlardır, nedense insanların eline bir imkân bir fırsat geçti mi! yakınlarıyla değil; daha önce kendisinden uzak olan kişilerle paylaşmak ister. Yani iyilikleri başkalarıyla paylaşır, öyle kimselerle paylaşır ki başına bir sıkıntı geldiği zaman ilk önce onu terk edecek olanlar onlardır; başına sıkıntı gelince yanına koşacağı kişilere eline bir fırsat geçince soğuk davranır ve uzak yaşar, buna da çok dikkat etmek lazım… Demek ki önce anne-baba sonra en yakınlar, yetimler, miskinler…
Yetim: Babası yok… Kur’an’ı Kerim açısından baktığımız zaman annesi olanlarla ilgili özel bir kelime olmadığına göre annesi olmayana da bu gün Araplar yetim diyorlar o da son derece uygun düşüyor- Ayetler üzerinde çalıştığımız zaman…
Ve miskinler yani çaresiz kalmış kişiler, hele bu günkü hayat şartlarında insanlar çok kolayca çaresiz kalabiliyorlar: Köyünden-kentinden şehre gelmiş bir iş yerinde çalışıyor, çalıştığı süre içerisinde zaten aybaşını zor getiriyor, bir de işten çıktı mı? Ölümlerden ölüm beğen çalışırken aybaşını zor getiren kişiler, işsiz kaldıkları zaman ne yapacaklar? İşte miskinler bunlar, dış görünüşü itibariyle siz zannediyorsunuz ki her şey iyi ama bir de iç tarafına bak… Ve bunlar genellikle de kimseye kendi durumlarını da bildiremezler… Onlara yardımcı olmak lazım ve yolda kalmış olan kimselere yardımcı olmak lazım.
‘’ Ve ma tef’alu min hayrin fe innellahe bihi alîm’’>’’Hangi hayrı yaparsanız yapın Allah onu mutlaka bilir’’(2/215).
Yani burada şu var: İnsanlar size teşekkür etmeyebilirler, karşılığını Allah’tan bekleyin, karşılığını o insanlardan beklemeyin. Yani şöyle düşünmek lazım bütün nimetleri borçlu oldukları Allah’a insanlar bu derece nankör davranıyorlarsa; sana da nankör davranırlar, öyleyse bir iyilik yaptığın zaman karşılığını onlardan değil; Allah’tan bekle çünkü Allahu Teâlâ yapılan iyiliğin zerresini unutmaz, mutlaka çok iyi bilir ve karşılığını verir.
Tabi Allah’tan karşılığını almak için de Allah rızası için yapmak lazım, bazı kimseler iyilik yaptıkları zaman gazinolarda bahşiş dağıtan kimseler gibi oluyorlar, garsonlara bahşiş dağıtıyor ki ben kafayı kaldırdığım zaman buyur ağabey diye, diye yanında bitsin, emret ağabey, ne istiyordun ağabey. İçeri girdiği zaman, hoş geldin desin ondan sonra dışarıya kadar uğurlasın, falan… Bazıları birisine bir iyilik yaptı mı, karşılığında bunu bekliyor o zaman senin Allah’tan alacağın hiçbir şey yoktur. O kişiden de beklediğini alamazsın zaten
Bir keresinde bir maddi durumu iyi olan bir adam, bir fakire yardımda bulunmuş, o fakiri bana şikâyet ediyor, dedi ki- ya ben adama para verdim, gitti kiraz aldı, E-e dedim- bir de ne aldığına mı karışacaksın? Sana ne? Ne isterse alır!/ Ne isterse alır!
Yani bazı insanlar böyle karşısındaki kişileri baskı altına almak için de yardım yapıyorlar, o zaman o Allah rızası için olmuyor, dolayısıyla iyilik yaptığınız zaman yalnız Allah rızası için yapın; iyilik gören kişinin de yapması gereken kendisine iyilik edene teşekkür etmesidir bu olması gereken bir şeydir. Etmiyorsa nankördür ne yapalım! Fakat bir iyiliği Allah rızası için yapınca, karşı taraf ne yaparsa yapsın bizi rahatsız etmez, son derece rahat olursunuz, hiç de bir sıkıntınız olmaz çünkü Cenabı-Hak’tan onun karşılığını fazlasıyla alırsınız.
‘’Kûtibe aleykumul kıtalu ve hûve kurhul lekum’’>Savaş size farz kılınmıştır//Savaş size farz kılınmıştır ama o ağır geliyor(2/216).
Bu Ayet-i kerime Bedir-savaşından önce inmiş olması gerekiyor, çünkü bundan sonraki ayetin Bedir-savaşından önce indiği kesin olduğu için bu da birlikte o zaman inmiş olabilir.
‘’Kûtibe aleykumul kıtalu ve hûve kurhul lekum’’>Size Kıtâl farz kılınmıştır/savaşmanız size farz kılınmıştır, ama o size zor gelir(2/216)
Şimdi, çünkü(savaşa) gidiyorsunuz ölüm beklenen bir şeydir, sağ dönmek de var ama ölmek için gidiyorsunuz-ölmek için gitmiyorsunuz ama savaşta ölüm var yani ucunda ölüm var, fakat nerede ölüm yok ki? Düşündüğünüz zaman!
‘’Kûtibe aleykumul kıtalu ve hûve kurhul lekum’’>’’Savaş size farz kılındı ama o size zor gelir/hoşunuza gitmez(2/216).
‘’Ve asa en tekrahu şey’en ve huve hayrul lekum’’>’’Belki bir şey sizin hoşunuza gitmez ama o sizin hayrınızadır/bazen hoşlanmadığınız bir şey sizin hayrınıza olur’’(2/216).
‘’Ve asa en tühıbbu şey’en ve hüve şerrul lekum’’>’’Bazen de bir şeyden hoşlanırsınız/hoşunuza gider o da sizin için şerlidir/bu da olabilir’’(2/216).
‘’Vallahu ya’lemu ve entum la ta’lemun’’>’’Allah bilir siz bilemezsiniz’’(2/216)
O zaman öyleyse kararı Cenabı-Hakk’a bırakın, Allah size bir şeyi farz kıldıysa onda mutlaka sizin hayrınız vardır. Allah yasaklamışsa mutlaka sizin için kötüdür, kararı Allahu-Teâlâ’ya bıraktığınız zaman rahat edersiniz.
‘’ Yes’elune aniş şehril haram kıtalin fîh’’>Sana haram aylarını soruyorlar/o aylarda savaşı soruyorlar(2/217).
‘’Kûl kıtalun fîhi kebîr’’>De ki: haram aylarında savaşmak büyük günahtır(2/217).
Allahu Teâlâ Yeryüzünü yarattığı günden itibaren ayları 12 yapmış… ayların sayısını, bunlardan 4 tanesi Haram ay olarak Cenabı-Hak tarafından ilan edilmiş bunlar üçü Hac ayları hani Hac sırasında olan aylar: Zilkade, Zilhicce, Muharrem birisi de Şaban ayından önce olan yani ramazana iki ay kala olan Recep ayı… Recep, Şaban, Ramazan diye bizde üç aylar diye tabir edilir ya, üç ayların ilk ayı.
Bu 4 ay, bunlar haram aylar, bu ayların haram ilan edilmesi tabi son derce önemlidir. İlan eden Allahu-Teâlâ hiç şüphesiz ki orada birçok güzellikler vardır. Bu üç ayda insanlar büyük panayırlar kurarlar, ticaret yaparlar, mesela, Mekke’nin çevresinde ta tarihin eski devirlerinden beri bu panayırlar kurulur, insanlar Hac-ibadetini de yaparlar, sonra memleketlerine döner giderler, üç ay az bir zaman değil. Dolayısıyla herkes ürettiği malını satma fırsatı bulur oradan mal alıp memleketine dönme fırsatı bulur.
Bir ay da Recep ayı: onlarda uluslararası çapta değil de mahalli çapta pazarların kurulabileceği, ticaretin yapılabileceği şeylerdir. Dolayısıyla Cenabı Hak bu zaman içerisinde insanların güven içinde olmasını arzu ettiği için bu aylara Haram ayı demiş, O aylarda savaş büyük günahtır.
Peki, bu Haram ayları ile ilgili hükümler halâ devam ediyor mu? Ediyor, bazıları bu ayetin mensuh olduğunu söylemişlerdir ama yanlıştır çünkü nesheden herhangi bir ayet yoktur, zaten daha önce biz Bakara Suresinin 194 üncü ayetinde okumuştuk: Orada Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor, 29 uncu sayfa:
‘’Eşşehrul haram biş şehril haram’’>’’Haram ayı haram ayına karşılıktır’’(2/194).
‘’vel hurumatu kısas’’>’’Haramlar karşılıklıdır’’(2/194).
Yani biz bir ayı haram sayıyorsak, karşı taraf da bunu haram saymalı, yani evet haramı, haram olmayı, Cenabı-Hak koymuş hükmü ama eğer karşı taraf Haram ayının kutsallığına saygı göstermiyor da size savaş açıyorsa:
‘’Vel hurumatu kısas’’>’’Haramlar karşılıklıdır’’(2/194) yani karşı taraf senin kutsalına saygı göstermediği sürece artık sen burada gel beni öldür diye bekleyemezsin, sen de harekete geçersin, onun için:
‘’Fe menî’teda aleykum fa’tedu aleyhi bi misli ma’teda aleykum ’’>’’Kim size saldırsa onun yaptığı saldırının dengiyle ona karşı saldırı yapın’’(2/194)
Yani Haram ayında da olsa saldırdığı zaman karşılığını verin demiş oluyor Allahu Teâlâ.
Ama bizim haram ayında bir başkasına saldırıda ulunmamız söz konusu olamaz çünkü
‘’ O ayda savaş büyük günahtır’’(2/294) diyor Allahu Teâlâ
‘’Ve saddun an sebilillehi’’ tekrar ayetimize döndük, Bakara 217 ye döndük
’’Ve saddun an sebilillehi’’>’’Allahın yolundan engelleme’’(2/217)
‘’ve kûfrum bihi’’>’’Allaha karşı kâfirlik’’ (2/217) yani Cenabı-Hakkın emirlerini görmezlikten gelme,
‘’vel mescidil haram’’>’’Mescid-i Haramın kıymetini de görmezlikten gelme (2/217)
‘’ve ihracu ehlihî minhu’’>’’Mescid-i haramda oturanları’’(2/217)
yani oranın halkını oradan çıkarma.
‘’ekberu îndallah’’>’’Allah katında daha büyük bir günahtır’’ yani Haram ayları, Haram ayında savaş günah ama öbürü daha büyük bir günahtır, burada bir olay olmuş da bu Ayeti kerime bunun üzerine inmiş:
Peygamber S.a.v.’in halasının oğlu olan Abdullah bin Cahş Peygamberimiz tarafından bir akıncı kuvvetiyle şöyle 10 dan daha az, 8 kişi falan oldukları söyleniyor, bir yere kadar gönderiliyor.
Burada şey var orayı da okuyayım da:
Resulullah Efendimiz Abdullah bin Cahş kumandasında bir müfrezeyi Kureyş kervanından haber getirmeleri için Mekke’ye göndermişti, Kureyş kervanını görünce dayanamayarak hücum ettiler, kervandan bir kişiyi öldürdüler iki kişiyi de esir aldılar, kervanı sürüp Peygamberimize getirdiler, o gün Recep ayının ilk günüydü. Müşrikler Muhammed Haram aylarında savaşıyor diye yaygara kopardılar bunun üzerine aşağıdaki ayet(2/217) indi.
Yani, Abdullah bin Cahş komutasındaki o müfreze peygamberimiz tarafından… bir… eh…
Tabi değişik rivayetler var-burada bu şekilde değil ama…
…bir kervanı takip için görevlendiriliyor sonra o kervandan bir kişiyi öldürüyorlar iki kişiyi esir alıyorlar kervanı da sürüp getiriyorlar, o gün Recep ayının ilk günüymüş ama bunlar, Recep ayının ilk günü olduğunu düşünmüyorlar, bunlar Cemaziyel Ahirin son günü zannediyorlar.
Mekkeliler, Recep ayının ilk gününde, bunlar geldiler adamımızı öldürdüler ve kervanı da alıp götürdüler diye yaygarayı basıyorlar; Muhammed artık Haram ayına da hürmet göstermiyor, bu artık iyice yoldan çıktı falan diye propaganda yapıyorlar. Onun üzerine tabi, bunu öğrenince, Abdullah bin Cahş ve diğer onunla beraber bulunan kişiler çok üzülüyorlar.
Yani Haram ayını ihlal ettikleri için son derce üzülüyorlar, onun üzerine bu ayeti kerimeler iniyor, hatta rivayete göre Peygamberimiz S.a.v. esirleri serbest bırakıyor ve kervanı da geriye iade ediyor.
‘’Yes’elune aniş şehril haram kıtalin fîh’’ ‘>’’ sana haram ayını orada savaşmağı soruyorlar’’(2/217)
‘’Kûl kıtalun fîhi kebîr’’>(Evet)’’ De ki: haram ayında savaşmak büyük günahtır’’(2/217)
Yani Mekkeliler ’in dediği doğru! Niye doğru? Çünkü Mekkeliler de İbrahim A.s’ın soyundan gelen onun dinini yaşadığını zanneden bir gurup, onun için İbrahim A.s dininden birçok şey Mekkeliler tarafından yaşatılıyordu. O yarım adanın en dindar olanları Mekkelilerdi, Hac ve Umre yapıyorlardı hacılara su dağıtıyorlar ki su son derece önemli.
Şu anda her tarafta sular olduğu için pek kıymeti bilinmiyor ama…
Meselâ ben ilk Hacca gittiğimi hatırlıyorum, yani o, o zaman bu şekilde değildi, 1980 senesi gerçekten su ne kadar kıymetliymiş insan orada anlıyor onu… Kaldı ki yine de her tarafta pet şişelerle sular satılıyordu ona rağmen, eh bunun da olmadığını düşünün, böyle bir ortamda Hacılara su dağıtıyorlardı bu insanlar, misafir ediyorlardı onları, dolayısıyla Mekke’nin… şey Arap yarımadasının en dindar insanlarıydı. İbrahim A.s.’ın da soyundan geldikleri için en itibarlı kişilerdi ve birçok konu doğru bir şekilde yaşatılıyordu, onlardan bir tanesi de Haram ayları meselesi. Şimdi bazılarına Mekke toplumu dedin mi tu kaka, aklına ne kadar kötülük geliyorsa oraya! Kardeşim ne ihtiyaç var yani İslam’ın böyle bir şeye ihtiyacı yok ki, İslam zaten en güzel olandır. Doğruya doğru diyeceksiniz; eğriye eğri diyeceksiniz, o toplumda yaşanan birçok konu devam etmiştir, sadece yanlışlar değiştirilmiştir, şimdi böyle yapıldığı için insanlar korkuyor, şöyle bir düşünün: Bir kâfirin evini size teslim etseler, eşyasıyla birlikte haydi gir içeriye… Siz o evden neyi değiştirirsiniz? Sadece buzdolabında içkileri varsa onları çıkarır atarsınız bir kenara, eğer domuzu varsa onu atarsınız, duvarlarında çıplak resimler varsa onları kaldırırsınız, bir takım put-mut falan-filan varsa onlar… Başka? Evin yüzde doksanından fazlası olduğu gibi kalır. Yani kâfir toplum da öyledir, insanları korkutmanın bir anlamı yok ve o sizin o kaldırdığınız şeylerin yanlış olduğunu o kişi orada olsa, o da bilir, ‘ya ben de aslında bunlardan hoşlanmıyordum ama ne yapayım insanlar böyle şeyden hoşlandığı için yapıyordum’ diyecektir mutlaka,
Yani sizin yaptığınız değişiklikler herkesin alkışlayacağı türden de değişiklikler olacaktır, onun için öncekini kötülemeğe lüzum yok, yanlışları düzelttiğiniz zaman doğrular olduğu gibi devam eder.
İşte burada da bakın Allahu Teâlâ onları tasdik ediyor
‘’Haram aylarında savaşmak büyük günahtır’’(2/217) tamam dediğiniz doğru
Zaten Abdullah bin Cahş da çok üzülmüş, Peygamberimiz de buna karşı yanlış olduğunu bildiği için işte- değişik rivayetler var-Keşşaf tefsirindeki rivayete göre: Kervanı iade ediyor ve esirleri serbest bırakıyor… Ama bir şey söylüyor Allahu Teâlâ burada:
’’Ve saddun an sebilillehi’’>’’Allah yolundan engellemek’’(2/217)
Bakın siz bu insanların Allah’ın yolunda olduğunu gayet iyi biliyorsunuz ama engellediniz
Mekke’yi bunlara dar ettiniz.
‘’ve kûfrum bihi’’>’’O Allah’ın yolunu görmezlikten geldiniz ya da cenabı hakkı görmezlikten geldiniz’’(2/217)
Yani o emirlerin Allah’ın emirleri olduğunu anladığınız halde görmezlikten geldiniz/duymazlıktan geldiniz.
‘’vel mescidil haram’’>Ve mescidi haramın da kıymetini bilemediniz’’(2/217)
Orası güvenli bir yer olmasına rağmen bu insanlara orada hayatı zindan ettiniz
Peki bu… Bu yaptığınız şeyler…
‘’ve ihracu ehlihî minhu’’>’’Oranın halkını mescidi haramdan çıkarmak’’(2/217)
Müslümanları göçe zorladınız, onlar da oradan çıkmak zorunda kaldılar bu:
Ekber-u indallah>’’Allah katında daha büyük günahtır’’(2/217)
Evet, o günah ama sizin yaptığınız çok daha büyük bir günahtır, peki!
‘’vel fitnetu ekberu minel katl’’>’’fitne ise adam öldürmekten de büyük bir günahtır’’
‘’Adam öldürmekten de büyük bir günahtır’’(2/217)
Şimdi buradaki fitne nedir?
Fitne esasen: Altını bir potaya koyuyorsunuz, ateşin üzerinde eritiyorsunuz, içerisindeki yanlış şeyler… Bir takım başka maddeler varsa ayıklanıyor ve saflaşıyor. Altını saflaştırmak için yaptığınız bir işlem olduğu için buna imtihan da denebiliyor, imtihan da zaten kişiyi çok zor durumlara sokuyor, o zor sıkıntılı şeyler de onda bir cevher varsa sonunda ortaya çıkıyor-imtihan da o, şimdi bu açıdan fitne kelimesi bazen imtihan anlamına gelir.
’’Va’lemu ennema emvalüküm ve evladukum fitne’’ (8/28)diyor Allahu Teâlâ
Yani bilin ki- zannedersem Tegabun suresinde olmalı öyle hatırlıyorum
‘’İnnema emvalukum ve evladukum fitne’’>’’Evladınız ve mallarınız bir imtihan sebebidir’’(64/15)
Evet, 64 üncü sure 15 inci ayet
‘’Mallarınız ve evladınız bir imtihan sebebidir’’
Allahu Teâlâ bütün bunları sizi denemek için vermiştir
-Katılımcılardan biri Enfâl suresinde benzer ayetten olduğunu hatırlatıyor-
-Burası ‘’İnnema emvalukum’’ …’’Va’lemu ennema emvalüküm’’ o ayette var yanlış okumadım Enfâl 28.
‘’Mallarınız ve evladınız bir imtihan sebebidir’’(64/15)
Yani siz onlarla imtihandan geçiriliyorsunuz, dolayısıyla elimizdeki bütün imkânlar her şey bir imtihan vesilesidir, şimdi bu açıdan baktığımız zaman imtihan olmuş oluyor, bir de şey var mesela bir takım sıkıntılardan şöyle… Şöyle söyleyeyim: bir potanın içerisinde altın eritiliyor o eriyen altının yerinde olmak ister misiniz? yok! İşte o eriyen altının durumunu düşündüğünüzde fitne büyük sıkıntı demektir, büyük sıkıntı demektir. Bir de her hangi bir şeyin üzerini altın suyuyla kaplamış ol… Yani, altın kaplaması olan bir şey, potaya konduğu zaman onun altın olmadığı ortaya çıkacak değil mi? Eh bu da onun için çok büyük bir kayıptır, onun için Cehenneme girmek de bir fitne sayılmıştır, o zaman fitne yerine ve durumuna göre değişik anlamlar ifade ediyor,
Şimdi bazıları buradaki fitneye şirk ya da küfür diye anlam veriyorlar zaten küfür kelimesi yukarıda geçti şirk de onun içerisine dahildir dolayısıyla burada:
‘’Vel fitnetu ekberu minel katl’’(2/217)’’>Yani Allahu Teâlâ’nın o sizi sokmuş olduğu imtihanda, imtihana girmek oradan başarıyla çıkabilmek var ya!’’
‘’O savaşmaktan daha büyük bir işlemdir/ bir eylemdir’’(2/217) yani bu ‘katle kıt’al’ dersek, savaşmaktan daha büyük bir eylemdir yani savaşa gittiniz, birkaç gün içerisinde savaş biter ama imtihan hiçbir zaman bitmez, güzelliklerle, zorluklarla her şeyle çeşitli imtihanlardan geçirilirsiniz, bu sürekli bir mücadeledir, gece- gündüz bu daha büyük bir olaydır onun için bunu Müslümanlara yönelik olarak almak daha belki güzel olur, gerçi karşı taraf için de söz konusu olur, herkes imtihanı ya kazanır ya da kaybeder. İmtihanı kazanan Allah’ın rızasını tercih eden insanlardır; imtihanı kaybedenler sıkıştığı zaman başkasının tarafına geçen insanlardır-Sıkıştığı zaman çizgi değiştirenler bular kaybederler.
İşte,
‘’ Va’lemu ennema emvalukum ve evladukum fitnet’’(Enfal/28) de de o var
Mesela: birisine bir hayır-hasenat yap dediğiniz zaman malınızla, haydi bakalım ‘tamam benim malım var ama ya daha torunuma bir ev almadım’ der.
‘ya! sen torununa bir evi düşünüyorsun bu adamın şimdiden evi yok’…
İnsanlar: hayır-hasenat yapmağa sıra geldiği zaman bahane ararlar: ’işte şuna bunu yapacağım, buna bunu yapacağım, buna bunu yapacağım… Güzel de, bu ne oluyor? !
Yani, sen Allah’ın emirlerini yapsana o torunu yaratan var…
Şöyle bir şey vardır hani imtihanlardan kaçan kişiler hep şunu söylerler:
‘Viran olası hanede evladı iyal var’ derler işte bu da bir imtihanı kaybetme sebebidir.
Evde ne yapalım işte çoluk çocuk var onun için katlanıyoruz susuyoruz yutkunuyoruz falan filan, doğruları söylemiyoruz, söylesem işte şu çıkar bu çıkar.
‘viran olası hanede evladı iyal var’ ama o ‘evladı iyalı’ yaratan da var.
O 28 Şubatın en zor zamanlarında, Cenabı Hakk’a sonsuz şükürler olsun, hiç! ne söylemlerimizde ne eylemlerimizde en küçük bir değişiklik olmadı, yakından bilenler gayet iyi bilirler… Şimdi, o sıra bir arkadaşım aynen şunu söyledi ‘Ben de senin gibi yapmağı çok isterim ama ne yapalım kardeşim bizim çoluk çocuk falan var’. Dedim: senin çoluk çocuk varsa? Onu yaratan yok mu? Şimdi bakıyorum o arkadaşımız maalesef yani hakikaten kendini de kaybetme noktasına geldi, tabi burada hiç biriniz tahmin de edemezsiniz kimi kastettiğimi, onun için söylüyorum.
Yani, şimdi, imtihanı kazanma ya da kaybetme: her zaman ve her yerde, tercihimiz Allah’ın rızasından yana olacaktır; Cenabı Hakk’ın rızası hangi tarafta kardeşim? Beni sadece ve sadece o ilgilendirir, O’nun dışındaki değil, çünkü yaşadığımız toprakların sahibi O, karşımızdaki düşmanın sahibi de O, bizim de sahibimiz O… O’na güveniyorsanız Yeryüzünde sizden daha güçlü birisi olmaz, tek başınıza da olsanız bir kişilik ordu olursunuz. ve Dünya’nın en güçlü ordusu olursunuz, Dünyada sizden daha güçlüsü olmaz yeter ki Cenabı Hakk’a dayanın ve güvenin. Allah’a güvenmiyorsan bütün dünya senin arkanda olsa neye yarar? Hiçbir faydası olmaz. Onun için bunu kendimize şiar edinmemiz lazım, durum ve şartlar ne olursa olsun, her yerde ve her zaman bizim için olmazsa olmaz: Allah’ın rızası olmalıdır. Onun dışındakiler değil, çünkü her şey yok olacak; yalnız O kalacak.
‘’ ve men yetevekkel ‘alellahi fehuve hasbuhu ‘’>’’kim Cenabı Hakk’a güvenirse, O, ona yeter’’(65/3)- O, ona yeter.
‘’Ve la yezalune yukatilunekum’’ (2/217)
Zaten,
‘’Ve la yezalune yukatilunekum’’ (2/217) da bir önceki:
‘’Vel fitnetu ekberu minel katl’’(2/217)’yi de hatırlatıyor değil mi? Enes Hoca yani,
Yani, mana bana daha uygun geliyor o geleneksel manâdansa… Yani:
‘’sizin sürekli geçirdiğiniz imtihan o savaştan adam öldürme, öldürme ya da ölme ile yüz yüze kalacaksınız ya ondan daha zordur’’ (2/217)
Fakirlikte çok ağır bir imtihandır; zenginlik ondan daha ağır bir imtihandır, elinize mevki ve makam geçtiği zaman imtihanınız daha da ağırlaşır, onun için hangi şartlarda olursanız olun eğer hedefinize Allah’ın rızasını alırsanız hiç önemli değil ama başka şeyi alırsanız kaybedersiniz. Onun için burada şöyle diyor Allahu Teâlâ:
‘’Ve la yezalune yukatilunekum hatta yerudduküm an dinikum inistetau’’>’’Bu kafirler sizinle savaşmağa devam edeceklerdir’’ /ne zamana kadar?/ güçleri yeterse sizi dininizden çevirinceye kadar’’(2/217)
Şimdi bizim internet sitesine sürekli değişik şekillerde yazılar geliyor, tam şeytanca-yüzde yüz şeytani, sanki ayet kullanıyormuş gibi, sanki hadis kullanıyormuş gibi, sanki dindar gibi şey yaparak şeytanca yoldan çevirmenin bütün yollarını deniyorlar.
işte
‘’Ve la yezalune yukatilunekum’’>’’sizinle savaşmağa devam edeceklerdir’’(2/217)
‘’hatta yeruddukum an dinikum’’>’’sizi dininizden çevirinceye kadar’’(2/217)
‘’inistetau’’>’’tabi buna güçleri yeterse’’(2/217)
Bu ne demektir? Siz dininizde kaldığınız sürece onlar sizi asla çeviremeyecekler demektir
Çünkü:
‘’inne keydeş şeytani kane daıyfa’’>’’Bunların hepsi birer şeytan oyunudur, şeytanın oyunu zayıftır’’(4/76)
‘’ve mey yertedid minkum an dınihî fe yemut’’> ’’sizden kim dininden döner ve ölürse’’-
‘’ve huve kafirun’’> ’’kafir olarak/ ölürse’’-
‘’fe ulaike habitat a’maluhum fid dûnya vel ahırah’’>’’onların dünyada da ahirette de yaptıkları yok olup gitmiş olur’’-
‘’ ve ulaike ashabun nar hum fıha halidun’’> bunlar cehennemliktirler ve sürekli orada kalacaklardır.(2/217)
Şimdi hepiniz gayet iyi biliyorsunuz: Gelenekte dinden döneni ne yaparlar?
Katılımcılar:
-Öldürürler
A.Bayındır:
– Öldürürler, bakın! Bu ayette ne diyor!
‘’Ve mey yertedid minkum an dınihî’’>’’kim dininden döner de’’- ‘’fe yemut’’>’’Ölürse’’(2/217) öldürülürse değil, Ölürse şimdi, öldürenler ne yapıyor? Diyor ki: bazıları işte şey yapıyorlar yok insancıl davranıyorlar, üç gün hapsederiz, her gün gider şüphesini gidermeğe çalışırız, Müslüman olursa olur; olmazsa, öldürürüz.
Eh kardeşim üç günün ucunda ölüm varsa adam tabi ki Müslüman oldun diyecek değil mi?
Müslüman oldum demekle Müslüman mı olacak? Sonra sana bu yetkiyi veren kim?
Cenabı Hakk S.a.v. ‘e ne diyor:
‘’Fezekkir innemâ ente muzekkir’’>’’Sen insanlara doğru bilgiyi ver/senin yapacağın budur’’(88/21)
‘’Leste’aleyhim bimusaytırin’’>onların üzerinde sen baskı yapacak değilsin’’(88/22)
Bu bir baskı değil mi? Bunlarınkisi?
Allahu Teâlâ peygamberimize de baskı yapmağı bırakmamış/onu da yasaklamış, inanca baskı yapma konusunda. Ama tutuyorlar ‘üç gün içerisinde mü’min oldun, oldun yoksa öldürüleceğin’ tamam da bu yetki kim tarafından sana verilmiş?
‘Efendim, peygamberimiz dememiş mi?- S.a.v. “Men beddele dînehû
fa’ktulûhu’’ – diyorlar’ peygamberimize bir söz iftira ediyorlar.
(Buhârî, Cihad 149,
İ’tisâm 28, İstitâbe 2, Ahkâm 16, Mürteddîn 2; Ebû Dâvud, Hudûd 1; Tirmizî,
Hudûd 25; Nesâî, Tahrîmu’d-Dem’ 14; İbn Mâce, Hudûd 2; Ahmed bin Hanbel, I/2, 7,
28, 282, 283, 323, V/231)
Efendim bu Buhari’de var! Olabilir kardeşim! Allah’ın kitabı önemlidir, peygamberimiz S.a.v. insanların arsında Allah’ın kitabıyla hükmetmek zorundadır.
‘’Ve enıhkum beynehum bi ma enzelellah’’>Onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet’’(5/49) diye Cenabı Allah’tan emir almıştır, dolayısıyla Peygamberimiz’in Allah’ın emirlerine aykırı tek bir kelimesi uygulaması asla olamaz böyle bir şey söz konusu değildir.
Şimdi bir an için düşünün,
“Men beddele dînehû
fa’ktulûhu’’ – ‘’Kim dinini değiştirirse onu öldürün’’ /dinini değiştirirse/(!)
Şimdi Mekkeli bir müşrik dinini değiştirdi Müslüman oldu ne yapmak lazım onu? !!!
Bir Hristiyan dinini değiştirdi Müslüman oldu ne yapmak lazım?
Ya! Peygamberimiz Böyle bir söz söyler mi?
Peygamberimiz S.a.v.’in ağzından bir sözün çıkıp-çıkmaması o sözün şeklinden şemailinden her şeyinden belli olur o Allah’ın peygamberi, o hikmetle konuşur
o böyle sağa sola çekilecek cümlelerle konuşmaz
Şimdi, Ali-İmran suresinin 86 ncı ayetini açın arkadaşlar 60 ıncı sayfada bakın burada Allahu Teâlâ ne diyor:
‘’Keyfe yehdillahu kavmen keferu ba’de imanihim’’>’’inandıkatan sonra kâfir olmuş bir topluluğu Allah nasıl yola getirsin’’(3/86)
‘’ve şehidu enner rasule hakkun’’>’’resulün hak olduğuna da şahitlik etmiş’’(3/86)
Yani Muhammed S.a.v.’in Allah’ın peygamberi olduğu konusunda da kesin kanaati var, gözüyle görmüş eliyle tutmuş gibi biliyor en küçük bir şüphesi yok.
‘’ ve caehumul beyyinat’’>’’ve onlara apaçık belgeler gelmiş’’(3/86)
Yani kesin olarak Mü’min-Müslüman olmuş en küçük şüphesi yok ondan sonra da kâfir olmuş
‘’Allah böyle bir topluluğu nasıl yola getirir’’(3/86) diyor, şimdi tam mürtet mi bu?
Mürtet olduğuna şüphe mi var? –Yok.
‘’ vallahu la yehdil kavmez zalimin’’>’’Allah zalimler topluluğunu yola getirmez’’(3/86)
Peki Allah yola getirmez de bunlar Cehenneme mi gider?
Allah yola getirmez ne demektir? -Bunlar kendileri yola gelmezse getirmez demektir
Çünkü Allah hiç kimseyi ne Müslüman yapar ne kâfir yapar, kişinin kendi davranışına göre sonucu Cenabı Hak şey yapar, ilan eder.
‘’Ve el leyse lil insani illa ma sea’’>’’kişinin kendi yaptığından başkası kendinin değildir’’(53/39)>
Şimdi bakın devamında göreceksiniz, Allah bunları yola getirmez demek bunların Kâfir/Müslüman olmasına müsaade etmez değil; onlar Müslümanlığa yönelmeden Allah onları Müslüman etmez demektir, onların kendiişleri olacak. Çünkü bizde acayip de bir de kader anlayışı vardır yani Kitaba-Sünnete aykırı böyle.
‘’Ulaike cezaûhûm’’(3/87)
Bakın şimdi bunlar? bunlar dinden dönmüş mü?
‘’Ulaike cezaûhûm’’(3/87)
Ceza kelimesi Türkçede var bak bilir anlarsınız siz onu
‘’onların cezaları’’(3/87) neyin cezası? –mürtedin cezası,neymiş?
‘’enne aleyhim la’netellahi’’>’’Allahın laneti’’(3/87)
Allah onları dışlar
‘’ vel melaiketi’’>’’ve meleklerin laneti’’(3/87)
‘’ven nasi ecmeıyn’’>’’tüm insanlığın laneti onların üzerindedir’’(3/87)
Öldürme falan yok dikkat edin!
‘’Halidıne fîha’’>’’o lanet içerisinde yaşarlar(3/88)
Öldürülen kişi için böyle bir şey denir mi? Peki!
Peki!
‘’ la yühaffefü anhümül azab’’>’’o azap onlardan hafifletilmez’’(3/88)
Yani, onun ıstırabını sürekli çekerler, onun sıkıntısını sürekli çekerler.
‘’ve la hûm yunzarun’’>’’yüzlerine de bakılmaz’’(3/88)
Şimdi zannedersiniz ki bu Ahirette, hayır bu Dünyada, bu Dünyada, niye? Devamı var çünkü:
‘’İllellezîne tabu mim ba’di zalike ve aslehu’’>’’Bütün bu olanlardan sonra tövbe eden’’(3/89) ne demek? dönüş yapan içten, birisi ‘dönmezsen öldüreceğim’ değil kendisi içten tövbe eder ‘’ve aslahu’’> ‘’ durumunu düzeltirse başka’’(3/89) peki bu adam bu nasıl öldürülüyor bu? Bir kapalılık var mı burada? Allahu Teâlâ Peygamberimize de:
‘’Ve enıhkum beynehum bi ma enzelellah’’demiştir> ‘’aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet’’(5/49) işte Allahın indirdiği bu
(Katılımcılardan birisi bir şey söylüyor ses anlaşılır değil)-48. Dak 25-30. Sn
‘’Bu lanete ebedi gömülüp gidecekler, onların azapları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz’’(3/88),yok tamam, önemli değil, gidecekler-gidecekler kelimesi hoş değil, evet.
Bakın, tövbe eder, ıslah olurlarsa:
‘’fe innellahe ğafurur rahıym’’>’’Allah gafur ve rahimdir’’(3/89) niye? Allah gafurdur bağışlar, rahimdir ikramda da bulunur, yani sadece bağışlamakla kalmaz; ikramda da bulunur, ikramı neydi? Günahlarını da sevaba çevirir, o da şeyde, Furkan suresi 68 miydi? Orada işte.
Peki, böyle bir bakın işte, bu ayette de öyle diyor Cenabı Hakk, evet- 68 ile yetmiş arası Furkan- oraya bakarsınız siz
‘’ve mey yertedid minkum an dınihî fe yemut ’ve huve kafirun’’>’’ kim dininden döner
‘’’kafir olarak ölürse’’(2/217) öldürülürse değil ! Ölürse Hem Allahu Teâlâ bir taraftan diyecek ki alıp gidecek.
‘’dinde her hangi bir zorlama yok’’(2/256) hem de öbür taraftan dinden döneni öldürecek(?) böyle saçmalık olmaz, bir de mesela: Fıkıhta şöyle bir şey daha vardır: ’bir kadın dinden dönerse, tekrar dine gelmeğe ve cüzi bir mehirle kocasıyla evlenmeğe mecburdur’’ diyor. Şu din anlayışına bak, Fıkıhta o var, yani kadının dinden dönme hürriyeti yok/ kâfir olma hürriyeti yok yani, Allah tanımış ama… Şey yapmışlar, yani niye? Çünkü kâfir olduğu zaman nikâh düşüyor(?) onlara göre Kur’an’ı Kerime göre değil/ Kur’an’ı Kerime göre değil. Şimdi onun için diyor ki: Mehiri de alıp gidecek, gidemez diyor, niye? Erkek olursa problem yok, kadın dönerse,’’ Müslüman olmağa mecburdur’’, bir de ‘’cüzi bir mehirle kocasıyla evlenmeğe mecburdur’’, başkasıyla değil… Niye efendim?’’ Biz bu yolu açarsak, kadınlar bu yolla kocalarından ayrılırlar’’ diyorlar… Allah, Allah ya! Ya bu kimin dini? Bu Allah’ın dini mi? yoksa sen mi koydun böyle bir dini?
Evet,
‘’Kim kâfir olarak ölürse dünyada da ahirette de onun amelleri yanar’’(2/217)
‘’ ve ulaike ashabun nar hum fıha halidun’’> bunlar cehennemliktirler sürekli orada kalacaklardır.(2/217).
Böylece dersimizin birinci bölümünü bitirmiş oluyoruz, İnşaallah daha sonraki bölümlerde birlikte oluruz.
(Video-kayıttan kaleme alan: Cahit Telkök 27-04-2013/Köyceğiz)