‘’Elhamdulillahi Rabbil alemin, vel akibetu lil muttekin vassalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve ashabi ecmain’’
Bakara Suresinin 102. Ayetindeyiz,
2010 yılının 12. Ayının ilk Salı akşamı.
Burada Allah Teâlâ şöyle buyuruyor;
Euzu billahi mineşşeytanirracim
‘’Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân…’’
Şeytanların Süleymanın saltanatı konusunda söylediklerine uydular,
‘’….ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû….’’
Süleyman kafir olmadı ama o şeytanlar kafir oldular,
‘’…yuallimûnen nâses sihrâ…’’
İnsanlara sihri büyüyü öğretiyorlardı,
‘’… ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût…’’
Babildeki iki melik, Harut ve Marut’un başına gelenleri de, öğretiyorlardı
‘’…ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur…’’
O iki melik, insanlara şunu demeden hiçbir şey öğretmezlerdi; ‘’Biz tam bir imtihan içerisindeyiz, bu söylediklerimiz çok ciddi olaylardır, bir imtihandır. Sakın ha, kafir olma.’’
‘’…fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih…’’
Onlardan kişiyle eşinin arasını ayıracak şeyler öğrenirlerdi
‘’ …ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh…’’
Onlar bu şekilde Allah’ın onayı olmadan hiç kimseye zarar verecek durumda değillerdir
‘’… ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum…’’
Onlar kendilerine zarar veren ama faydası olmayan şeyler öğreniyorlardı
‘’ …. ve lekad alimû…’’
Çok iyi biliyorlardı ki
‘’ …le menişterâhu mâ lehu fîl âhireti min halâkın…’’
(Çok iyi biliyorlardı ki) Kim ki bu büyüyü satın alır, ahirette onun bir payı kalmaz
‘’…ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum…’’
Kendilerini ne kötü satmışlardı
‘’…. lev kânû ya’lemûn’’(Bakara 2/102)
Keşke bunu bilselerdi.
Biliyorsunuz Süleyman AS’mın kendisinden sonra hiç kimseye verilmeyecek büyük bir saltanatı vardı. Allah Teâlâ’dan onu istemişti Cenab-ı Hak da vermişti. Cinlere hükmediyor, kuşlara hükmediyordu. İnsanlardan kuşlardan ve cinlerden oluşan orduları vardı. Çok uzak mesafelere gidip geliyordu, bir kuvveti kullanarak, çok uzak mesafelerden eşyayı getirebiliyordu. Belkız’ın tahtının Yemenden Kudüs’e gelmesi göz açıp kapayıncaya kadar olmuştu ve bu bir keramet değil mucize değil tamamen bir ilimle olan bir şeydi.
Ondaki bu ilmi bildiği için de Belkız, savaşsız gelip teslim olmuştu. İşte Süleyman AS’mın bu büyük saltanatı ki İsrailoğullarına söz verilmiş bir saltanattı, o büyük saltanatı bir sihir diye yorumlanmış yani Yahudiler ona peygamber değil kral Süleyman diye hitap ederler öyle bilirler. Süleyman bu saltanatını sihirle elde etti diyerek bir kısım böyle üçkağıtçı tipler insanları o şekilde kandırıyorlardı. İşte Süleyman cinleri şunu şunu yaparak emrine almıştı, Süleyman kuşları şöyle yönetmişti, Süleyman şunu yapmıştı bunu yapmıştı diye bir kısım yalanlarla dolanlarla Süleyman AS’mın Cenab-ı Hak tarafından verilmiş o büyük saltanatını tekrar kendilerinin geri getireceğini iddaa ediyorlardı.
İşte burada Allah Teâlâ o olayı anlatıyor diyor ki; hatta şöyle şey yapalım, 101. Ayetten alalım. Geçen hafta okumuştuk.
‘’Esteuzubillah’’
‘’ Ve lemmâ câehum resûlun min indillâhi musaddikun limâ meahum…’’
Kendilerine Allah katından bir elçi, Muhammed AS geldi, yanlarında olanı tasdik eden bir elçi geldi
‘’….nebeze ferîkun minellezîne ûtûl kitâb…’’
Kendilerine kitap verilmişlerden bir gurup attı
‘’… kitâballâhi…’’
Allah’ın kitabını, Kuranı
‘’… verâe zuhûrihim…’’
Sırtlarının arkasına attılar, Tevratı da atmış oldular çünkü Tevrat onlara; Kurana inanmayı emrediyordu.
‘’….ke ennehum lâ ya’lemûn’’ (Bakara 2/101)
Sanki bilmiyormuş gibi davrandılar
Kurana uymaları gerekirken Kurana uymadılar sonra;
‘’Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân…’’
Süleymanın saltanatı konusunda şeytanların söylediklerine uydular,
Şimdi geçen derslerden çok iyi hatırlarsınız, bunların Muhammed SAV’me inanmak için yola çıkmış olmalarının asıl sebebini hatırlarsınız, niçin Medineye gelip yerleşmişlerdi; Dünya hakimiyetini elde etmek için çünkü Allah Teâlâ son peygambere dünya hakimiyetini vereceğini vaat etmişti ki zaten biliyoruz kısa sürede Müslümanlar o günkü dünyanın hakimi olmuşlardı ama tam hakimiyet henüz gerçekleşmiş değil gayret gösterirsek onu biz inşallah gerçekleştiririz bugünün ulaşım ve haberleşme imkanlarını kullanarak.
Şimdi, Muhammed AS’ma inanmak istemeyince bu defa hakimiyeti başka şeyde aramaya başladılar. Süleyman AS’mın günlerini hatırlamaya başladılar. Eee Süleymanın hakimiyeti gibi bir hakimiyeti biz tekrar elde edebiliriz. Nasıl elde ediyorlar;
‘’Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân…’’
Süleymanın saltanatı konusunda şeytanların söylediklerine uydular,
Şimdi, Süleyman AS işte şu sihri yaptı, bu büyüyü yaptı onun için hakimiyet kurdu artık bizim bu peygamberin arkasından gitmemize lüzum yok. Biz o şekilde hakimiyetimizi kurarız.
‘’….ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû….’’
Süleyman kafir olmamıştı, çünkü şeytanlara uyanlar, bir peygamber şeytanlara uymaz elbette ama o şeytanlar kafir olmuşlardı. İddaa ediyorlardı işte Süleyman AS şu tılsımı yaptı şunu yaptı bunu yaptı diye insanları kandırarak milletin parasını alıyorlardı. Çünkü insanların bu tip şeylere çok büyük bir hevesi vardır, çalışmadan kazanmak müthiş bir arzudur insanlarda işte şöyle bir şey yaparsan şunu yaparsan bunu yaparsan dolaşırlar sihirbazların peşinde dolaşırlar her şeylerini kaybettikleri zaman artık büyük bir sefil ve perişanlık içerisinde hayatlarını sürdürürler yada başka şekilde hayatlarına son verirler. İşte o Medinedeki Yahudilerde kısa sürede Medineyi terk etmek zorunda kaldılar. Hadi bakalım, hadi Süleymanın saltanatını sürün görelim.
Şimdi bugünlerde biliyorsunuz, hem Yahudiler hem Hristiyanlar dünya hakimiyetlerini elde edeceklerini zannederek ortalığı kasıp kavuruyorlar, ellerindekilerini de kaybetmeye başladılar. Kuran-ı Kerime uymadıkça onların herhangi bir hakimiyeti elde etmeleri mümkün değil.
‘’….ve mâ kefere suleymânu…’’
Süleyman kafir olmamıştır,
‘’….ve lâkinneş şeyâtîne keferû….’’
Ama bu şeytanlar kafir olmuşlardır
Çünkü bunlar Allah’tan istemiyorlar, Allah Teâlâ’nın kendi kitaplarında Tevrat’ta vaat ettiğine uymuyorlar, Muhammed AS’ ma uymuyorlar, haşa Cenab-ı Hakkı devre dışı bırakarak başka yöntemlerle dünya hakimiyeti kuracaklarını zannediyorlar. Onun için kafir olmuş oluyorlar.
‘’…yuallimûnen nâses sihrâ…’’
Bunlar, insanlara sihir öğretiyorlardı
Sihir ne demek? Onun üzerinde biraz sonra dururuz ama şu ayeti bitirelim ondan sonra ilgili ayetleri okuruz.
‘’… ve mâ unzile alel melekeyni…’’
Melekeyni diye elimizdeki kitaplarda yazılı ama ‘’el-melikeyni’’ şeklinde, kefsad tefsirinde bildirildiğine göre Hasani Basri ‘’el-melikeyni’’ şeklinde okuyormuş ki bize göre doğrusu o dur. Melekler inşaların arasına girip de insanlara sihir falan öğretmezler yani böyle bir şey yok. ‘’… ve mâ unzile alel melekeyni…’’ iki tane melikin başına gelenler, ’’unzile’’ kelimesi indirilen manasına da olur, başa gelen manasına da olur. Şimdi başa gelen olaylar yaşanan olaylar çok değişik vasıflardadır mesela polisiye romanları okuyanlar bir takım şeyler okuyanlar bazı meseleler konusunda diğer insanlardan farklı olurlar. Şimdi ayeti şey yapayımda bir iki tane örnek vereceğim size.
İki tane melik işte iki kral yada prenses bunların başına gelen olaylar, bunların başına gelen olayları insanlara anlatırken ‘’…alel melekeyni bi bâbile…’’ Babilde iki melik, Babil kelimesi size ne hatırlatıyor? Irak’ı hatırlatıyor başka Yahudilerle Babil ikisini birleştirin, asma bahçelerini hatırlıyorsun da kitaplardan hatırlıyorsun gördüğünden değil. Şimdi Yahudilerle babilin ne ilgisi var? Yahudiler 1.sürgünde Buhtunnasar yada Nabukadnezar diyor batılılar onun Kudüs’e yapığı baskınlar sonucu işte Süleyman mabedini yıkıyor taş üstüne taş bırakmıyor ve bütün erkekleri öldürüyor kadınları ve çocukları da babile sürgün ediyor, babile götürüyor. Bu şeyde anlatılıyor, İsra Suresinde anlatılıyor, Bakara Suresinde onun başka tarafları anlatılıyor zaten Yahudi tarihinde çok önemli bir olaydır. Bugün Iraktaki olayların arkasında bu Babil sürgünü vardır. Şimdi, Babilde iki tane melik onların başına gelen olaylar, onları öğretiyorlardı bu şeytanlar. Şeytan dediğimiz zaman insan ve cin şeytanı , burada insan şeytanı olduğu anlaşılıyor.
‘’…ve mâ yuallimâni min ehadin..’’
Halbuki o iki tane melik, insanlara başlarından geçen olayları anlatırken şöyle derlerdi;
‘’….hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun…’’
Biz fitneyiz yani ne demek? Bizimkisi bir imtihan yani başımızdan geçen olaylar Cenab-ı Hakkın bizi bir imtihan etmesidir. Sakın bunları yanlış değerlendirerek,
‘’… fe lâ tekfur…’’
Kafir olma,
Bunları yanlış bir şekilde kullanma, yanlışa kullanma,
‘’…fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih…’’
Halbuki onlar bu ikisinden karı ile kocanın arasının nasıl ayrılacağını öğreniyorlardı. Bununla ilgili bir olay var yanlış hatırlamıyorsam Sabuni tefsirinde okumuştum Ahkam tefsirinde diyor ki; Bir adam karsını çok seviyormuş yani karı koca birbirlerini çok seviyorlarmış bir kadında bu erkeği elde etmek istiyor fakat erkek bir türlü ona yüz vermiyor gidiyor bu kendisini sihre kaptıranlardan bir tanesine bir kadına gidiyor diyor ki şu kadınla kocanın arasını bi şekilde ayır diyor. Bu adam benim yüzüme bakmıyor tabi buna bir miktar da para veriyor. Kadın diyor ki kolay gidiyor kadına diyor ki yani o adamın karısına diyor ki kocanın seni daha fazla sevmesini istemez misin? Elbette isterim diyor çünkü fazlanın sınırı yok ki zendin olan daha çok zendin olmak ister. Elbette diyor, diyor ki o zaman bir ustura veriyor al bu usturayı akşam kocan uyurken boynundan sakalının altındani bir tane kıl usturayla kes getir bana gerisine karışma diyor. Bu kadar basit mi evet bu kadar basit diyor. Neyse kadını ikna etti ya hemen koşuyor kocasına. Diyor ki bak, senin eşin bu gece seni uyuduğun sırada usturayla kesecek haberin olsun diyor. Adam diyorki sen ne konuşuyorsun biz birbirimiz çok severiz böyle şey olur mu? Bilmem söyleyen gitti diyor tamam unut öyleyse beni dediğimi. Tbi adamın içerisine kurt giriyor, akşam eve gidiyor evde bi uyuma numarası yapıyor şöyle bi kafayı da şöyle şey yapıyor boynuda… Bakıyor ki hanım elinde usturayı aldı geldi boğaza dayandı tam bileğinden yakalıyor ve kadını öldürüyor orada. İşte sihir bu. Olayın gerçek yönünü gizliyorsunuz ve karşı tarafı etki altına alıyorsunuz bütün mesele o. Kuran-ı Kerimde de biliyorsunuz sihirle alakalı ayetler var. Musa AS’mın olayını gayet iyi bilirsiniz. Firavun Musa AS karşısında etkisiz hale gelince ne yapmıştı? Senin yaptığın sihirdir demişti değil mi? Ondan sonra sihirbazları toplamıştı. Ta-ha Suresi 65. Ayet 316. Sayfayı açın, iki sayfa fark edebilir 314 de olabilir. Firevun Musa AS karşısında aciz kalınca demişti ki; Senin yaptığın sihirdir demişti. Hani o değneğini atıyor yılana çevriliyor, elini koynunun içine sokuyor çıkarıyor bembeyaz oluyor… Ben demişti sana karşılık vereceğim aynı senin sihrine karşılık sihirle gelecem demişti. Aramızda bir buluşma günü belirle, o da bayram günü buluşalım demişti. Düzgün bir yer olsun. Onlar el olayını yapamadılar yani Musa AS esmer olan elini koynuna sokuyor dışarı çıkarıyor lekesiz bembeyaz hastalık yok bir şey yok. Tekrar koynuna sokuyor eski halini alıyor. Bunu yapmak mümkün değil. Şimdi koynuna un koysan dışarı çıkarsan ortalığa dökülür, ne ile yapacaksın boya koysan silinmez şey yaptığın zaman böyle bir sihir yapma imkanı yok. Onun için onlar öbür sihri yapmaya çalışıyorlar yani bazı kitaplarda var bağırsakların içerisine birazcık şey koyuyorlar, civa koyuyorlar o sıcağın gelmesiyle biliyorsunuz termometreler hep civa ile yapılır çünkü sıcağa karşı son derece duyarlıdır. Sıcaklık değişikliklerinde hareket eder. Koyuyorlar, birkaç damla koydular mı yeter o bağırsakta hızla hareket edince bağırsakta bir kıpırdanma oluyor millette yılan görmeye gelmiş, tam oradaki o kıpırdanmayı yılan olarak değerlendiriyorlar, herkes de korkuyor. Bunu yapabiliyorlar ama eli sokup çıkarma onu yapmaları mümkün değil ne ile yapsınlar, esmer eli nasıl beyazlaştırsınlar? Şimdi, bakın burada ayetlerde sihri nasıl anlatıyor?
Sihirbazlar geldiler Musa AS’ma dediler ki, şimdi Musa AS değneği yere atmış ya onlarda bağırsak üst tarafından tutunca dümdüz içi sıvı dolu olunca ne olur? Değnek gibi gözükür değil mi dümdüz değnek gözükür. Eee yere atsan kıvırırsın ip olur aynı bağırsak ikisi de uzaktan görenler onu değnek zannederler…
‘’Esteuzubillah’’
‘’Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkıye ve immâ en nekûne evvele men elkâ.’’ (Ta-ha 20/65)
Dediler ki, Musa sen mi önce atarsın değneğini yoksa biz mi önce atalım?
Musa AS dedi ki;
‘’Kâle bel elkû,..’’
hayır siz atın dedi…
‘‘fe izâ hıbâluhum ve ısıyyuhum yuhayyelu ileyhi min sıhrihim ennehâ tes’â.’’
Şimdi Musa AS da orada onların değnekleri ve ipleri bu yaptıkları sihirden dolayı Musa’ya sanki koşuyormuş gibi geldi yani onlar da hareket ediyormuş gibi geldi Musa AS’ma. Musa AS da yanıldı yani orada.
‘’Fe evcese fî nefsihî hîfeten mûsâ.’’
Musa kendi içinde bir korku duydu.
‘’ Kulnâ lâ tehaf…’’
Dedik ki Musa korkma…
‘’…inneke entel a’lâ.’’
En üstün sensin
‘’Ve elkı mâ fî yemînike…’’
Elindekini at, sağ elindekini…
‘’…telkaf mâ sanaû…’’
Onların yaptıklarını yutsun…
Eee şimdi onların bağırsakları bir şey yutabilir mi? Onların yaptıklarını yutsun…
‘’…innemâ sanaû keydu sâhır…’’
Onların yaptıkları bir sihirbaz hilesi
yani insanların gözlerini aldatmak, insanlara başka şeyleri hayal ettirerek insanları korkutmak…
‘’…ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.’’
Sihirbaz geldiği taraftan yani hedefine ulaşamaz, istediğini elde edemez. Yada iddaa ettiği şeyde gerçek dışıdır, iddaası başkadır yaptığı başkadır.
Yani bütün sihirlerin tamamı yalana dayanır gerçeğini söyleyecek olsan kimse inanmaz ki
Mesela o kadın gerçeği söyleseydi ne kadın inanırdı ne koca değil mi?
Eee burada da gelen insanlara o bağırsak içerisinde gerçek anlatılsaydı kim gider bakardı onlara?
Şimdi Musa AS’mın değneği onlarınkini yutunca seyirciler ne der? Musa’nın sihri onlarınkinden büyük yani ikisi de sihir yani Musa’nın yılanı daha büyük olduğu için onları yuttu derler. Peki sihirbazlar ne der? Ya bununkisi sihir falan değil bu gerçek derler, değil mi? Çünkü onların değneğinin her hangi bir şeyi yutması mümkün değil ki. O sadece insanların gözünü bağlayıp onları korkutmaya yarıyor, başka bir işe yaramıyor.
Ondan dolayı;
‘’Fe ulkıyes seharatu succeden…’’
Sihirbazlar, secdeye kapandılar…
Dediler ki bu sihir falan değil bu gerçek. Niye sihirbazlar secdeye kapadılar da izleyiciler kapanmadı? Onlar gerçeği bilmiyor ki…
‘’….kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ.’’ (Ta-ha 20/65-70)
Musa’nın ve Harun’nun Rabbine inandık dediler
Şimdi bir de Araf Suresinin, 7. Suresini 116. Ayetinden itibaren okuyalım, 163. sayfa.
Gene aynı şeydeki gibi hatta daha yukarıdan okuyorum 113. Ayetten okuyorum
‘’Ve câes seharatu fir’avne…’’
Sihirbazlar Firevunun yanına geldiler…
‘’…kâlû..’’
Dediler ki,
‘’…inne lenâ le ecren in kunnâ nahnul gâlibîn.’’
Eğer biz Musa’nın karşısında galip gelirsek elbette bize bir ücret var değil mi?
Bedava değil yani bir şey vereceksin
‘’ Kâle ne’am ve innekum le minel mukarrebîn’’
Tabi, siz benim en yakınlarım olacaksınız
Bundan daha iyisi var mı? Yani devlet başkanına yakın olacaksınız. Para versen ne olacak?
‘’ Kâlû yâ mûsâ…’’
Dediler ki ya Musa…
‘’…immâ en tulkiye ve immâ en nekûne nahnul mulkîn.’’
(Dediler ki Musa) ya sen at yada biz atalım
‘’Kâle elkû…’’
Musa AS dedi ki; Siz atın
‘’….fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum…’’
Atınca insanların gözlerini bağladılar ve onları korkutmak istediler, korkuya saldılar…
Ortalığı yılan saldı diye
‘’…ve câû bi sihrin azîm.’’
Büyük bir sihir yaptılar
Bak buna Allah ‘’sihrin azîm’’ diyor, büyük sihir diyor. Demek sihir buymuş, tamam. Göz boyamakmış, gerçek değil ama gerçeğini bilmediğiniz zaman aldanıyorsunuz.
‘’ Ve evhaynâ ilâ mûsâ en elkı asâke…’’
Musa’ya vahyettik; değneğini at diye…
‘’… fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn.’’
Onların tuzak olarak-hile olarak hazırladıkları şeyi yutuyordu
‘’ Fe vakaal hakku…’’
Gerçek ortaya çıktı…
‘’… ve batale mâ kânû ya’melûn.’’
Yaptıkları da batıl olup gitti
‘’ Fe gulibû hunâlike…’’
İşte orada mağlup oldular…
‘’…. venkalebû sâgırîn.’’
Ve alçaklara dönüştüler
Oraya gelirken çok şerefli geldiler ama orada bütün karizma çizildi.
‘’ Ve ulkıyes seharatu sâcidîn’’ (Araf 7/113-120)
Sihirbazlar da secdeye kapandılar
Şimdi sihrin ne olduğunu öğrendik mi? Göz boyamaymış demek ki. Ama siz gerçeği bilmeyince etki altına girersiniz. Ha bire karşı tarafa para verirsiniz. O da ha bire size yalan pompalar. Bir müddet sonra da büyük de bir umutsuzluğa kapılırsınız perişan olur gidersiniz.
Şimdi, tekrar şeye dönelim, Bakara 102.ayete. Burada şunu Cenab-ı Hak bize söylüyor; Süleyman AS’mın saltanatının öyle sihirle şununla bununla olması mümkün değil. Tabi, Yahudilerden bir kısım üçkağıtçı onları bununla kandırarak paralarını çekiyor öbürleri de buna kanarak onun peşine gidiyorlar. Kanıran insanları saptırdığı için kafir oluyor, kananlar da haşa Allah’ı devre dışı bırakarak bir takım, Allah’a rağmen bir takım neticelere ulaşacaklarını düşündükleri için kafir oluyorlar. Ve iki tarafta bir yalanın peşinde koşuyorlar.
Şimdi, babilde iki, mesele ortaya çıktı mı bakın? Sihirin gerçeği yok değil mi?Mesela birisinin başına az önce o karı kocanın arasını ayırmayla ilgili olay geçmiş olsa ve o da işin esasını öğrenerek bir şekilde orada aldanmış olmasa mesela şöyle demiş olsa o iki melikten birisi insanlara ‘’ya bakın bizim hanmla aramız çok iyiydi, birisi beni elde etmek istiyordu, hanımla aramı bozmak için şöyle şöyle yapmıştı, sonra ben bunun farkına vardım ve buna engel oldum ama sakın ha siz bunu öyle gidip bir yerlerde kullanmayın kafir olursunuz. Benim başıma böyle bir olay geldi sakın bunu gidip bir yerde bir şekilde kullanmayın yoksa kafir olursunuz’’
Şimdi, Musa AS’mın oradaki sihir olayı ile bunun arasında birebir uyum var mı? İşin esasını bilmeyen kişi işte orada karısını öldürüyor. Bilen kişi ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyor, başkasına anlatırken de ‘’sakın ha bunu kötüye kullanmayın. Ben bunu size anlatıyorum ama… yoksa kafir olursunuz’’ İşte o iki melikin yaptığı bu, anlattıkları olaylar, enteresan hadiseler başlarından geçmiş, anlatıyorlar ama sakın bunu kötüye kullanmayın diyorlar.
Şimdi, mesela geçen sene internette bir olay olmuştu. İnşallah gülmeden anlatırım, size gülmek serbestte bana yasak. Şimdi, bazılarınızda belki okumuşsunuzdur da, yaşanmış bir olay diyor, yaşanmış bir olayı şöyle anlatıyor, diyor ki;
Adamın biri köyden kasabaya gidiyor, arabasıyla. Yolda bir adam durduruyor, o da alıyor onu, boş gidiyorum alayım diyor. O gelip arkaya oturuyor arabanın arka tarafına. Merhaba hemşerim hoş geldiniz, isminiz ne diyor? Ben azrailim diyor. Hadi oradan diyor kandırma şimdi adın ne onu söyle diyor. Ben azrailim diyor senin canını almaya geldim. Git de başkasıyla kafayı bul diyor. Valla sen bana şimdi inanmadın değil mi? Diyor. Bak şimdi 200 metre ilerde o köşeyi döndüğün zaman bir adam önüne çıkacak arabaya binecek ve kasabaya gitmek isteyecek, gör bakalım diyor. Neyse gidiyorlar hakikaten de dedikleri yerde bir başka adam durduruyor bunları ondan sonra bu da arabanın önüne oturuyor. Hoş geldin hemşerim nereye gidiyorsun? Valla işte beni şu kasabanın girişinde bir yerde bırakırsan çok iyi olur diyor. Ya arkada bir adam var, benimle kafa buluyor, Azrail olduğunu inanıyor diyor, azrailmiş diyor. Dönüyor ki ben niye adam, kimseyi göremiyorum diyor. Nasıl göremiyorsun? Diyor. Arkadaki konuşmaya başlıyor bak gördün mü? Bu beni göremez, sesimi de duyamaz. Şimdi inandın mı benim Azrail olduğuma? Adamın eli ayağı titremeye başlıyor. Diyor ki hemşerim ben şimdi senin canını alacağım, sen şöyle kenara arabayı çek, tevbe istiğfar et iki rekat namaz kıl. Tabi artık adam tamam diyor, arabayı kenera çekiyor iniyor aşağıya, abdest almak için gidince arkadaki gelip direksiyona geçiyor, hadi güle güle arabayı alıp götürüyorlar. İşte bu bir sihir, bir sihir. Adamı korkutup arabadan indirip malını alıp götürüyorlar.
Şimdi bir başka olay anlatılıyor bu da Kayserinin Bünyende olmuş diye söylüyorlar arada… Biz söyleyenin yalancısıyız mı diyelim ne diyelim artık… Şimdi tanınmış biraz siyasetle alakası olan bir adam, kış günü benzin istasyonunda bir iki bardak bir şeyler içmiş. Ondan sonra çok yakında ola burada köylerin adları falan da var ona gerek yok. Çok yakında köye gidecek fakat yola çıkıyor öyle bir kar var ki, araba falan yok. Neyse o sıra bir araba geliyor önünde duruyor o da hemen açıyor kapısını arkaya atlıyor. Araba şey bir otomobil. Araba gidiyor biraz sonra bakıyor ki şoför mahallinde kimse yok. Bu nasıl olur? Araba giderken tam böyle uçurumun kenarından virajdan aşağı inecek diye beklerken Allah’a yalvarıyor dualar ediyor. O sıra şeyden ön camdan direksiyona bir el giriyor şeyi düzeltiyor arabayı. Ondan sonra gidiyor tekrar öyle uçurum yerine gelince gene dua ediyor gene bir el giriyor direksiyonu düzeltip devam ediyor. Neyse biraz sonra düzlük bir yere gelince adam ilk fırsatta arabadan fırlayıp koşa koşa zaten köye yaklaşmış koşa koşa gidiyor köyün kahvesine. Kahvede herkes sıcak sobanın başında oturuyor, o da tanınmış bir adam başından geçenleri oradakilere anlatıyor. Şimdi tanınmış adam olmasa hadi canım diyecekler ama ona da bir şey diyemiyorlar. Adam da tabi çok büyük bir heyecanla, adam şaşırmış bütün dünyası ters dönmüş, şoför direksiyonda hiç kimse yok, şoförsüz bir araba sürüyor. Neyse sonra kahvehaneye iki kişi giriyor, bunu görüyorlar ulan diyor biri ötekine biz arabayı iterken gelip de arka koltuğa oturan adam bu değil mi? Diyor. Tabi ona bir de hakaretlerde yapıyorlar. İşte sihir bu. Şimdi o adam orada iyice büyülenmiş, birisi gelip bu kişiyi pekala sömürebilirdi değil mi? Orada gerçek ortaya çıkmasaydı. İşte sihir bu. Olayın gerçeğini anlatmıyorsunuz insana, başka şekilde anlatıyorsunuz. Gerçeği anlatsanız zaten inanmaz. Onu korkutuyorsunuz, etki altına alıyorsunuz, kendinizde bir takım güçler olduğunu mesela orada bu adam, o iki kişi gelseydi, gidip bu adamın yanına otursaydı; ‘’Eee hemşerim geçmiş olsun, o yolda elini sokup da direksiyonu çevirenlerin kim olduğunu biliyor musun?’’ Sen nereden biliyorsun? diyecek adam. ‘’Ya karıştırma şimdi orasını’’ Ondan sonra ne olurdu onlar orada birer kutsal kişilik olurlardı, değil mi?
Evet işte başına gelen olayları, bu ve benzeri olaylar, işte melik olan çok önemli görevlerde olanların başlarına gelir. Onlar başlarına gelen olayları insanlara anlatırken diyorlar ki bakın böyle böyle oldu ama sakın bunu kötüye kullanmayın. İşte kötüye kullanmak sihir oluyor. Gerçeğini söylemiyorsunuz tam zıttını söylüyorsunuz. Karşı tarafın gözünü boyuyorsunuz ve onu başka tarafa yönlendiriyorsunuz. Bir de insanlar kısa yoldan neticeye ulaşmak için bu tür kişilere kanarlar. Sihir yapanlar mutlaka yalancıdır, mutlaka yalancıdır. Onlara para verenlerde yalancıları destekleyen kimselerdir. Sonuçta ikisi de kaybeder. Birisi biraz dünyalık alır ahiretini kaybeder öbürü dünyalığını da kaybeder ahiretini de kaybeder, para veren. Parayı veren ikisini de kaybeder.
Şimdi bu ayeti bir daha okuyalım ve de bu akşamki dersimizi tamamlayalım…
Tekrar ediyorum burada melek değil melik. Çünkü meleklere bir şeyin inmesi meselesi Kuran-ı Kerimin bütünlüğüne uygun gözükmüyor. Allah Teâlâ, meleklere bir şeyler inderecek, o meleklerde gelecek insanlara yalan yanlış şeyler söyleyecekler ondan sonra bu fitnedir yada yalan değil de yanlış kullanılabilecek şeyler söyleyecekler aman bunu yapıpda kafir olma diyecekler… Bu olacak şey değil çünkü Cenab-ı Hak insanlara bir elçi gönderirse insanları doğru yola getirmek için gönderir. Evet imtihan için de önlerine bissürü şey de çıkarır, o da ayrı bir şey.
‘’Esteuzubillah’’
‘’Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân…’’
İşte bu yahudiler peygamber SAV’ma uyup ki geçen hafta da okumuştuk, Allah Teâlâ onlara diyor ki yahudilere ve hiristiyanlara;
‘’…..evfû bi ahdî ûfi bi ahdikum….’’ (Bakara 2/40)
Siz bana verdiğiniz sözü tutun, çünkü kendi kitabınızda gelecek peygambere inanma sözü vermiştiniz. Muhammed SAV’ma inanın o kitaba uyun Ben de size verdiğim sözü tutup sizi dünya hakimi yapayım. İşte dünya hakimi olmak için, yani müslüman olarak dünya hakimi olacaklar yahudi olarak değil tabiki hristiyan olarak değil. Tevratta olan İncilde olan Kuran-ı Kerimin dışında olan bir şey değildi. Diğer bütün peygamberlerin getirdikleri aynı kitaptır. Allah Teâlâ, Nuh AS ile ilgili olarak diyor ki;
‘’Esteuzubillah’’
‘’Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan…’’ (Şura 42/13)
Allah, Nuh’a neyi emretmişse sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır…
Yani Nuh AS’ma emredilen ile Muhammed AS’ma emredilen, İsa AS’ma, Musa AS’ma emredilen inanç esasları içerisinde herhangi bir fark söz konusu değil muameleler de çok büyük oranda aynı. Ama yoldan çıkıp kendi kitaplarına uymayınca, gelen Muhammed AS’ma da uymayınca artık Allah Teâlâ diyor ki onlarla ilgili olarak; Hiçbir temeliniz olmaz diyor…
Bir gün Almanyadan bir grup Katolik hoca ve talebeleri, bazı papazlar falan gelmişti. Orada bizim arkadaşlardan birisi baştaki hocaya sordu dedi ki; ‘’Sizin için İncil ne ifade eder?’’ dedi. Dedi k;i’’ İncil sadece tarihi bir metindir, biz ona uymayız’’ dedi. ‘’Biz konsillerde alınan kararlara uyarız’’ dedi. Dedim ki; ‘’Bu konsillerde kararlar 300 senesinden itibaren alınmaya başlandı o zamana kadar zaten İsa AS gerçek anlamda Allah’ın peygamberi ve gerçek bir insan sayılıyordu. O zaman alınan kararlara göre oluştu değil mi dedim sizin dediğiniz’’ Evet dedi. O zaman demek ki dedim sizin inancınızın, dininizin bir temeli yok dedim. Evet yoktur dedi aynen, bizim internetteki şeylere bakarsanız bunu görürsünüz. Yayınlıyoruz orada Almanya ile ilişkiler, Kuran dersinde değil mi? Yahya. Kuran dersine bakarsanız görürsünüz. Evet yoktur dedi. Almanca bilenler onun almancasını da duyar görürler. Zaten Allah Teâlâ, Kuran-ı Kerimde de öyle diyor. Diyor ki;
‘’Esteuzubillah’’
‘’Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum…’’ (Maide 5/68)
Deki; Ey ehli kitap, Tevratı ve İncili yerine getirmez, Rabbinizden size indirilen bu Kuranın hükümlerini yerine getirmezseniz hiçbir temeliniz olmaz.
Dedim ve adam da tasdik etti.
Şimdi, dolayısıyla bugünkü Yahudiler ve Hristiyanlar bekledikleri öyle mesih gelecek bizi şöyle yapacak öyle boş hayallerle uğraşmasınlar. Bursan size söyleyim bu cumartesi değil Allah nasip ederse ondan sonraki cumartesi saat 11:00 deki derste mehdi konusunu inşallah ders konusu yapacağız, cumartesi dersi konusu yapacağız. Orada göreceksiniz. Yani bunlar peygamber SAV’me inanmayınca Eh Muhammed kalmadı mesih verelim diye bir yeni inanç uydurmuşlar. Onları anlıyorum da bizimkilerin ne derdi var? Bizimkiler de mesih bekliyorlar, mehdi bekliyorlar. Sizin derdiniz ne kardeşim? Hadi onları anladık, onlar Muhammed AS’ma inanmamak için bunu uydurdular. Senin derdin ne? Çıkmış birileri sağda solda kendisine mehdi dedirtiyor. Allah, hidayet nasip etsin ne diyelim yani söyleyecek bir şey yok. Ama bu her zaman eksik olmamıştır, sürekli var, sürekli var, sürekli vardır. Neyse inşallah önümüzdeki hafta bunu cumartesi saat 11:00 deki derste anlatmaya çalışacağız.
Seyirci: Burada mı olacak ders?
Konuşmacı: Burada değil bizim Süleymaniye vakfında oluyor o ders, internetten de dinlenebiliyor…
Şimdi burada Allah Teâlâ diyor ki;
‘’Esteuzubillah’’
‘’Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân…’’
Süleymanın saltanatı konusunda şeytanların söylediklerine uydular…
Allah’ın kitabına uyacaklarına
‘’….ve mâ kefere suleymânu…’’
Süleyman kafir olmamıştı
‘’….ve lâkinneş şeyâtîne keferû….’’
Ama o şeytanlar (Süleymanla ilgili iftira uyduranlar, o saltanatını sihirle kurdu diyenler) kafir olmuşlardır
Bunlar;
‘’…yuallimûnen nâses sihrâ…’’
O şeytanlar, (şeytan yani insanları kandırıyor, şeytanın asıl işi nedir? Gerçeği ters göstermek değil mi, yalanı doğru göstermek. İşte sihir de o, gördük.
İnsanlara sihir öğretiyorlar, bir de babilde o iki meliğin yada iki prens yada kralın başına gelenleri öğretiyorlar.
‘’… ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût…’’
Harut ve Marut’un başına gelenleri öğretiyorlar…
‘’…ve mâ yuallimâni min ehadin…’’
Halbuki bu Harut ve Marut o olayları hiç kimseye öğretmezler,
mesela az önceki o Azrail olayını kullanarak bir çok kişi hırsızlık yapabilir değil mi? İşte bunu anlattığın zaman diyeceksin ki sakın ha bak, sakın yapma… İşte Harut ve Marutun söylediği de o dur, başka bir şey değil.
Bunu şey yapıp da kafir olma diyor,
(Not: Konuşmacı: Burada ‘’…hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur…’’ kısmını atladı….)
‘’…fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih…’’
Demek ki, bu şekilde insanları kandıranlar kafir oluyorlar. Ahiretleri gidiyor,
‘’…fe yeteallemûne minhumâ…’’
Bu ikisinden öğreniyorlardı
‘’…mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih…’’
Karı ile kocanın arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlardı
Hiç öyle bunlardan istifade ederim falan değil, hep şeytanlığına şey yapıyorlardı.
‘’ …ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh…’’
Allah’ın izni ve onayı olmadan bunlar hiç kimseye zarar verecek durumda da değillerdir.
Zaten güçlü olan insanlara iyi düşünen insanlara, olayların gelişini gidişini önünü arkasını iyi keşfeden insanlara pek bir şey yapamazlar
‘’… ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum…’’
Kendilerine zararı olan ama faydası olmayan şeyler öğreniyorlardı
‘’ …. ve lekad alimû…’’
Çok iyi biliyorlardı ki
‘’ …le menişterâhu…’’
Kim böyle bir şeyi alırsa, böyle bir şeye yatırım yaparsa, böyle bir şeyden dolayı gelir elde ederse,
‘’…mâ lehu fîl âhireti min halâkın…’’
Ahirette onun bir pay kalmaz
‘’…ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum…’’
Kendilerini ne kötü satmışlardı
Bunlar burada kendilerini satmış oluyorlar çünkü ahiretlerini kaybediyorlar. Cehenneme gidecek olan ne kendi vücutları değil mi? Dünyada üç beş kuruş alıp kendilerini satmış oluyorlar.
‘’…. lev kânû ya’lemûn’’(Bakara 2/102)
Keşke bunu bilselerdi.
‘’Ve lev ennehum âmenû…’’
Bunlar keşke inanıp
‘’….vettekav…’’
Kendilerini b tür şeylerden korusalardı
‘’…..le mesûbetun min indillâhi hayr…’’
Allah katından verilecek olan sevap, karşılık elbette daha hayırlıdır…
Yani helalinden arasınlar nerde insanları kandırarak bir şeyler yapıyorlar
‘’…lev kânû ya’lemûn.’’ (Bakara 2/103)
Keşke bunu bilselerdi.
Böylece zannediyorum, Allah’a hamd olsun. Bana göre başkalarını bilmem bu iki ayetle ilgili güzel bir tefsir oldu. Şimdi bu iki arkadaştan tenkit almadan ben söyleyim ki onlar da mecbur kalsınlar iyi oldu demeye. Sizlerden de tenkit almadan söylüyorum
Allah hepinizden razı olsun….