Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR
Elhamdülillahi rabbil alemin vel akibetü lil müttakin vesselatü vesselamü ala rasülina Muhammedin ve ala alihi vessahbihi ecmain
Anlamı: “Kovulmuş Şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman Rahîm Allah’ın adı ile.”
“Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Salat ve selam Onun Resulüne, âline ve ashabının üzerine olsun.
Bakara Suresi 219. Ayetindeyiz biliyorsunuz.
Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne).
Bugünkü konumuz
Artan Malın Tamamını Mı Vermemiz Lazım Yoksa Bir Kısmını Vermek Yeterli Mi?
Son zamanlarda biliyorsunuz bazı kimseler Kuran-ı Kerim’i kendi kafalarına göre yorumlayarak herkesin artan malını sadaka olarak dağıtması gerektiğini bunun Kuran’ın emri olduğunu söylemeye başladılar. Bir çeşit Kominizm’e Kuran-ı Kerim’in alet edilmesi gibi bir durum söz konusu oldu.
Şimdi bakalım bunlar haklı mı haksız mı?
Bakara 219. Ayette Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.
Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri),
Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar.
kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi,
De ki: ikisinde de büyük günah insanlar için bazı menfaatler vardır”.
ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ
Her ikisinin de günahı faydasından büyüktür.
Bunu iki hafta önceki dersimizde anlatmaya çalışmıştık. İlgili ayetleri ortaya koymuştuk. Bugün de içkinin ve kumarın ufak tefek faydaları yok değil. Mesela içki büyük bir ekonomik faaliyettir. İlk üreticiden son tüketiciye kadar birçok ülkeler onunla geçinir. Birçok insan onunla geçimini sağlar. Bir takım menfaatleri elbette var. Kumarla para kazanan insanlarda var. Bundan gelir sağlayan devletler de var. Bir takım menfaatleri var da zararları da var. Zararı menfaatinden büyük o zaman Allah’ın haram kılmadaki prensibini buradan anlamış oluyoruz. Her haramda insanları çeken insanları makul davranıyormuş gibi gösteren taraflar vardır. Günahkârlar işin hep o tarafına dikkatini çekerek kendini haklı çıkarmaya çalışırlar. Bu da imtihanın bir parçasıdır. Yani her haramda insanlar kendilerini haklı çıkaracak tarafları mutlaka bulurlar. Ama hepsi de bilir ki onun öbür tarafı bundan daha iyidir. Dolayısıyla İçkinin ve kumarın bir takım faydaları olabilir ama bu her ikisinin “İśm” faydalarından daha büyüktür. “İśm” demek hayırdan uzaklaştıran şer’e yaklaştıran şey demektir.
İçkide kumarda hayırdan uzaklaştıran şer’e yaklaştıran özelliklere sahiptir.
ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne)
Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar.
kulil afv,
Deki: artanı
kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne).
Ayetleri Allah size böyle açıklar. Belki tefekkür edersiniz. Tefekkür demek kafasını iyice yorarak konuyu çok iyi anlayıp kavramak demektir.
yubeyyinullâhu derken Allah açıklıyor.
kezâlike işte böyle
Allah açıklıyor ayetlerini o zaman Allah bununla hangi ayetleri açıklıyor. Eğer siz sadece bu ayetin içinde kalırsanız. O zaman Allah ayetini açık açık bildiriyor der. Ya da size gönderiyor diyor. Oysaki açıklama ifadesi farklı bir anlam taşıyor.
yubeyyinu kelimesi tabiî ki tebliğ manasına da gelir.
Ama burada leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne). meselesi de belki tefekkür edersiniz kafanızı çalıştırırsınız.
Konuyu çok iyi bir şekilde anlamaya çalışırsınız. Demek ki bizim burada çok düşünmemiz gereken taraflar var.
Şimdi ilk bakışta artanı harcayacaksınız diye bir emir var.
yes-alûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne)
Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar.
kulil afv,
Deki: artanı
Şimdi biliyorsunuz Kuran’ı Kerim’in bir açıklama usulü vardır.
Bunu sık sık anlatarak dikkatleri çekiyoruz. Çünkü maalesef bu konu İslam aleminin çok uzun asırlardır. Tespitlerimize göre Emeviler dönemi dâhil o günden bugüne terk edilmiş bir konu Kuran-ı Kerim’in Kuran’la açıklanması yerine Kuran-ı Kerim’in insanlar tarafından açıklanması olayını yaşıyoruz.
Allah Teâlâ Hud suresinin ilk ayetinde şöyle buyuruyor.
Elim Lam Ra kitabün uhkimet ayatühü sümme fussilet
Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış yani hüküm ifade eden
işte az önce okuduğumuz ayet
yes-alûneke mâżâ yunfikûn
Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar.
kulil afv,
Deki: artanı
Anlaşılacak bir cümle değil mi?
Bir hüküm ifade ediyor. Artanı harcayacaksın tamam. Ama bu burada kalmıyor.
sümme fussilet
Sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Açıklayan kim ?
min ledün hakimin habir
hakim ve habir tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Ayrıntılı olarak açıklanmıştır. hakim ve habir tarafından
O zaman burada anlaşılır bir cümle var ama bir de açıklamaya ihtiyaç olan tarafı var. Neyi harcayacaklar artan kısmını şimdi artan kelimesinin bir çok anlamı Türkçemizde olduğu gibi Arapçada da vardır. Şimdi artan derken acaba artma özelliği olan malı mı artanı derken acaba ihtiyaç fazlası mı hangisi öyleyse bu konuda bir açıklamaya ihtiyaç var.
Şimdi eğer İhtiyaç fazlası dersek orada durursak herkes ihtiyacı olduğu kadarını tutacak diğerini harcayacak peki ihtiyaç ne? Bu defa orada böyle bir soru olacak.
Dersiniz bir aylık ihtiyaç dersiniz bir yıllık ihtiyaç dersiniz. Şimdi ilk ifadeye baktığınız zaman işte bugün müslümanlar artanları harcamak zorundalar ellerinde tutamazlar. Fakir fukara ihtiyacı olana vermek zorundadırlar diyenler haklı gibi gözüküyor. Gözüküyor da ayetleri birbirleriyle birlikte açıklamak lazım.
leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne).
Belki tefekkür edersiniz fikrinizi iyice çalıştırırsınız. Yani iyice kafayı yorarsınız. Demek ki burada ciddi manada kafa yorulması gereken yer var.
Şimdi insanların fazla malları olur mu?
Mesela hemen Bakara Suresinin 276. Ayetine bakıyoruz.
Burada Allah Teâlâ şöyle diyor.
Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât(sadakâti),
Allah ribayı daraltır. Yani bunun anlamı ribalı alışverişin faizin bulunduğu ekonomide daralma olur. Bu bütün dünyanın bildiği bir şeydir.
ve yurbîs sadakât(sadakâti),
Yani eğer bir toplumda sadaka veriliyorsa onları arttırır faizcilik varsa piyasada mutlaka daralma olur.
vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm(esîmin).
Şimdi bundan yine fazla bir şey anlamadık peki bunun manası ne bunu da anlamadık.,
Bu ayetinde açıklanmaya ihtiyacı var.
O zaman 30. Surenin 39. Ayetine bakıyoruz. 407. sayfa
Burada Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.
Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh(indallâhi),
İnsanların malları içinde artsın diye, faiz için verdiğiniz şeyler (mallar)
ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).
Allah katında artmaz. Şimdi insanlar ihtiyaç duydukları para diyelim mesela ihtiyacınız var kendi ihtiyacınız var bunu faizli borç olarak verir misiniz? İnsanlar faizli borç veriyor niçin veriyor. İnsanların malları içerisinde artsın diye, Allah katında artmaz demek Cenab-ı Hakk’ın Allah’ın koymuş olduğu tabiattaki kanunlara göre piyasadaki kanunlara göre artmaz, piyasadaki kanunları Allah Teâlâ koymuştur. Çünkü faiz sürekli piyasaya zayıf insanlar sürer. Yani imkanlarını sömürdüğü kişileri ekonominin bir ögesi olmaktan çıkararak, ekonominin dışına atar sürekli ekonominin dışına atar ve ekonomide bir daralma olur. Ondan Sonra diyor ki,
ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vecha
Allah rızasını isteyerek verdiğiniz zekât
fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).
mallarını kat kat artıranlar onlardır. Şimdi faiz meselesinde diyebilirsiniz ki canım dinimiz faizi haram kılmıştır. Parasını faize veren kişi benim örneğim olmaz diye aklınıza gelebilir. Ama şimdi burada Cenab-ı Allah bir sitem karşılaştırması yapıyor. Zekât olarak verirseniz mallarını kat kat arttıranlar zekât verenlerdir. Peki mallarını kat kat arttırmak haram olsa Allah bunu söyler mi? Söylenir mi ? Mallarını kat kat arttırmak artanı vereceksin deniliyorsa kat kat arttırmaktan bahsedilir mi(izleyicilere soruyor.)? Mümkün değil, öyleyse kat arttırma imkanları olanlar. Şimdi size kısa bir örnek vereyim. Ayetin anlaşılması için. Şimdi benim bir dükkânım var bir takım malları satıyorum. Piyasada da 100 kişi var her birinin diğerine 100 lira borcu var. Hepsi borçlu olduğu için benim dükkânımdan gelip mal alamıyorlar. Ben bir kişiye kaldırıyor 100 lira zekât olarak veriyorum. Yani konu anlaşılsın diye böyle yapıyorum.Uzun uzun anlatacak vaktimiz yok o 100 kişiden her biri birbirine borcunu ödüyor. Çünkü herkesin birbirine 100 er lira borcu var. Şimdi benim 100 lira 10.000 liralık iş yapmış olacak o yüz kişinin her biri borçtan kurtulduğu için gelip benden alışveriş yapma fırsatını bulacaklar. Çünkü borcu ödemek için biriktirdikleri paraları artık benim dükkânıma gelerek alışverişte kullanıyorlar eğer onlardan birinin de bana 100 lira borcu varsa onu da getirir verir ayrıca o para yine benim kasama girer. Ama birçok da müşteri gelir. İşte zekât sürekli ekonominin dışına atılan kişileri ekonomiye kazandırarak. Ekonominin sürekli canlı olmasını sağlar. Ama faiz de ekonominin içinde aktif görev yapan birçok başarılı müteşebbisi olan dükkânını kapatıp ekonominin dışına çıkmasına sebep olduğu için ticaretin içinde olanlar gayet iyi bilirler. Faiz bir sürü dükkânın kapanması demektir, bir sürü fabrikanın kapanması, bir sürü ailenin perişan olması demektir. Zekât bütün perişanların ekonomiye kazandırıldığı içine ekonomide topyekûn canlılık meydana gelir. İşte o zekâtını verenler mallarını kat kat arttıranlardır diyor Allah Teâlâ Peki tekrar sorayım size, artanı vereceksin dendikten sonra malları arttırmak diye bir şeyden bahsedilebilir mi? Demek ki. O zaman o zaman demek ki malların tamamını vermek diye bir şey yani artanın tamamını vermek diye bir şey yok. Şimdi bir ayeti kerimede de Cenabı Hak diyor
Tevbe 9. Sure 103. Ayet 202. Sayfa
Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ
Şimdi burada diyorki
Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ
Mallarından sadaka al yani zekât al, bir taraftan ver deniliyor bir taraftan al deniliyor. Bu devletin Peygamberimiz (S.A.V.) için peygamberimiz orada aynı zamanda devleti temsil ediyordu devlet başkanı olarak. Mallarından sadaka al Artan mallarını sadaka olarak değil. Sadaka olarak al değil, mallarından zekât al.
tutahhiruhum
Onları arındırırsın
ve tuzekkîhim
ve geliştirirsin.
Bihâ
Bu zekâtla
Çünkü alınan zekâtla az önce söylediğim gibi ekonomideki yani devletteki bütün fertler ekonomiye kazandırılacağı için üretim dağıtım tüketim hepsi canlı bir şekilde devam eder ve gelişme olur. Şimdi Zenginleşmenin ayıplanan herhangi bir tarafı yok.
Allah Teâlâ Müminun Suresinde 23. Sure orda da şöyle diyor.
Vellezîne hum liz zekâti fâilûn(fâilûne).
İyi müminleri överken diyor ki zekât için çalışırlar. Zekât için çalışmak ne demektir kendi ihtiyaçlarını karşılayacaksın artan malın olacak ve zekât vereceksin. O zaman zengin olmak kötü kabul edilebilecek bir şey ise böyle bir ayet olur mu?
Yine o tarım ürünleri ile ilgili bir ayet vardı.
ve âtû hakkahu yevme hasâdihî
Enam 6. Sure 141. Ayet.
Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin ven nahle vez zer’a muhtelifen ukuluhu vez zeytûne ver rummâne muteşâbihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin), kulû min semerihî izâ esmere ve âtû hakkahu yevme hasâdihî ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul musrifîn(musrifîne).
Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin
Arşlı arşsız arş dediğimiz bazı bitkiler vardır ki gölge yaparlar yani altından geçersiniz. İşte üzüm gibi asmalar gibi çardaklar bazıları da öyle değildir. Çardaklı çardaksız bahçeler inşa eden
ven nahle
hurmayı
vez zer’a
tarım ürünlerini
muhtelifen ukuluhu
yemesi farklı olan tarım ürünlerini.
vez zeytûne
zeytini
ver rummâne
ve narı
muteşâbihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin)
Birbirine benzeyen ve benzemeyen meyveleri yaratan Allah’-u Teala dır. Meyveleri ve sebzeleri yaratan Allah Teâlâ’dır.
kulû min semerihî izâ esmere
ürün verdiği zaman ürününden yiyin.
ve âtû hakkahu yevme hasâdihî ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul musrifîn(musrifîne).
Hasat gününde de yani ürünü topladığınız gün hakkını verin.
lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul musrifîn(musrifîne).
İsraf etmeyin. Allah Teâlâ israf edenleri sevmez.
Şimdi Cenab-ı Hakkın bir ayet-i kerimesi var.
Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Bir sayfa çeviriyoruz. 149. sayfa
Şimdi diyor ki Allah-u Teala burada
Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ,
Kim bir iyilik yaparsa ona onun 10 katı vardır diyor. O zaman mesela öşür kelimesi kullanılır bizim dilimizde dini ıslah olarak. Öşür kelimesinin anlamını biliyor musunuz 10 da bir 10 birini verirsen kaç lira vermiş sayılırsın bu ayete göre?
Allah 1’e 10 verdiğine göre 10’da 1’i verirsen tamamını vermiş gibi sevap alıyormuşsun değil mi? 1 lira verdiğinde 10 liralık sevap verdiğine göre Cenabı Hak, 10’da 1’i verdiğine göre tamamını vermiş gibi oluyorsun. Şimdi Öyle bir sistem kurmuş ki Allah Teâlâ hem sizin malınızın tamamını almıyor, hem tamamı almış gibi sevap veriyor.
ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne)
Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar.
kulil afv,
Deki: artanı
Şimdi bu bir tek kelime
El afv kelimesi bir çok anlam ifade etmiş oluyor.
Artan denildiği zaman Kişinin temel ihtiyacından fazlası
Kişinin temel ihtiyacı nedir diye bir soru sorulmaz. Kimin için diye soracaksın.
Köyde yaşayanın temel ihtiyacı başka, şehirde yaşayanın başka, üretim yapanın başka, pazarlama yapanın başkadır. O yüzden tanımlama yapılmaz. Burada tanıma gerek yoktur. Allah Teâlâ öyle bir kelime kullanıyor ki artan önce sen şu kendi ihtiyaçlarını karşıla, ayaklarının üzerinde dur herkesten önce senin yaşaman lazım. Senin fonksiyonunu yani senden bekleneni yap bunu yapman için asgari yapıyı oluştur. Bu asgari yapıyı oluşturulana kadar senden bir şey alınmıyor. Bugün mesela tartışılır. Asgari ücretten vergi alınacak mı alınmayacak mı? Bırakın asgarisini bugün azamisinden de vergi alınacak mı diye tartışılması lazım bu insan geçiniyor mu ona baksana sen. Bugün mesela şimdi bir çok kimse vergisini veremiyor. İşler yürümüyor. Vergisini veremeyenden devlet ayrıca faiz alıyor. Ben şimdi devletin faiz almasını mantığını anlayamıyorum. Böyle bir mantık olmaz. Hadi bugün insanları engelleyemiyorsun (Faiz konusunda). Halbuki kağıt para sistemindesiniz(ekonomik sistem) sen para basan birisisin sen nasıl faiz alırsın vatandaştan. Yani işin haramlığı bir kenara zaten hiçbir haramın mantığı olmaz. Haramı bir kenara bırak da denmez aslında neyse konumuz faiz değil inşallah faiz ile ilgili ayetler gelince onu anlatmaya çalışırız. Adam vergisini veremiyor bir de ondan şey alıyor. Ondan sonra diyor ki ben seni şimdi taksitlendirecem (borcunu vadeye yaymak) ödeyemezsen diyor, indirimi de üzerine katlayacağım. Bu ne oluyor bu tamamen kapitalist mantıktır.
Her vesileyle şunu söylüyorum size. Aklımızı başımıza toplayalım. Bizim bu konularda Avrupa’dan Amerika’dan dünyanın hiçbir yerinden alacağımız akıl yoktur. Onlar bunları bilmez onlar sömürüden başka bir şey bilmez çünkü fıtratları bozuluyor. Fıtratlarıyla kalsalar problem değil. Onun için bizim bütün dünyaya öğretmemiz gereken şeyler var. Fakat çok üzücü, çok üzücü gidip onlardan bir şeyler öğreniyoruz ve tabii onlardan öğrenilen bu olur başka ne olacak. Bakın şimdi
Huzil afv
derken adam bir kere kendi ayakları üzerinde dursun. Adamın bir kere dükkânı açık kalsın. Şimdi sen öyle bir şey yapıyorsun ki adam dükkânını da satsa borcundan kurtulamıyor ondan sonra sana olan vergisini ödemek için gidip bankadan kredi alıyor artık Allah bir daha da iflah olması mümkün değil. Evet şimdi
kulil afv,
bak ne kadar enteresan önce bir kere artacak o yüzden önce artan bir şey olacak ki vergisini alacaksın. Tabi burada sistem tamamen değişiyor. O zaman maldan alıyorsunuz paradan değil adam ne üretirse ondan alacaksınız. Ürettiği şey dışında bir şeyden vergi alırsan zorlanır. Ne kadar büyük kurum olursa olsun. Çünkü sen o parayı aldığın zaman da onu dağıtacağın kişiler o mala çevirecekler. O zaman ona göre organizasyonunu yaparsın işte ona göre dağıtımını yaparsın paranın kendi yenmediğine göre o zaman asıl ihtiyaç para değildir. Yani bir ekonomide asıl ihtiyaç para değildir. Asıl ihtiyaç mal ve hizmettir. Para mal ve hizmetin dağıtımında çok büyük rol oynadığı için son derece önemlidir. O zaman asıl ihtiyaç buysa niye insanları zorluyorsun. Bunları al üreticiler de sıkıntıya girmesin. Onun için bak ne diyor ayet
ve âtû hakkahu yevme hasâdihî
hasat günü ürettiğinizin hakkını verin. Ondan vereceksin. Git götür sat, para ver bu değil, bu mantık değil, bu yanlış.
Şimdi peki bir başka şey
ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn kulil afv,
Afv kelimesinin ikinci anlamı da artan demektir.
Artma özelliği olan maldan vereceksin zekâtı. Onun için bizim fıkıh kitaplarında malın nami olmasını şart koşarlar. Yani gelir getirici türden olmasını şart koşarlar.
Peki gelir getirici türden olan mallar hangileridir?
İşte tarım ürünleri olanlar öyledir. Hayvanlar öyledir ticaret malları öyledir. Alırsınız satarsınız. Bir malı satmak için alırsanız ticaret malı olur kullanmak için alırlarsanız ticaret malı olmaz.
Şimdi ticaret malı, satmak için alınan maldır. İki tane işlem olması lazım. Alacaksınız satacaksınız. Onun için Türkçemizde ne deriz alış veriş deriz. Bu iki işlem olmadan alışveriş olmaz. Tek işlemi yapıyorsan sen tüccar değilsindir. Yani sadece alıyorsun satmak için almıyorsundur.
Peki ticaret buysa tarım ürünleri üreten kişinin elindeki mal ticaret malı mıdır?
Satmak için mi almıştır?
Satılabilir mi diye sormuyorum bakın bu inceliğe dikkat edin. Onun malı satılabilir mi diye sorarsam ben bu üzerimdeki ceketi de satarım değil mi?
Satamaz mıyım her şeyi de satabilirim. Ben bu malı satıyorum diye ben tüccar mı olacağım. Yani konfeksiyoncu mu oldum?
Bir malın ticari mal olması için satmak için alacaksın. Mesela sen gayrimenkul alıp satıyorsan ev alıp satıyorsan o ev ticaret malıdır. Sen kendi oturduğun evi satmak istiyorsan ticaret malı değildir. Çünkü alırken satmak için almadın.
Şimdi o zaman tarım ürünleri; Ben tarımla meşgul olan bir adamım ben o ürünleri topraktan satın mı alıyorum. Satarım veya satmam. Ama benim elimdeyken o ürün ticaret malı mıdır? Satmak için almış mıyım? Üretmişim. O ticaret malı değildir. Ama fabrikaların ürettikleri mal ticaret malıdır. Onun hammaddesini satın almıştır ve değişiklik yapıp (üretip) satacaktır. O ticaret malıdır. Ama tarım ürünleri topraktan sen satın almıyorsun.
Şimdi bunlar biraz çok ince konular böyle büyük yerlerde konuşulmaz ama. Hepiniz zeki insanlarsınız çoğunuz tüccarsınız anlarsınız? Topraktan satın alıyor mu üretici satmak için satın alınan maldır ticaret malı.
Öyleyse ticaret malı ile tarım ürünlerinin zekâtı farklıdır. Tarım ürünlerinin 1/10 ama
Ticaret mallarının zekâtı 1/40 dır. Arada fark var. Tarım ürünlerinde eğer siz masraflı bir üretim yapıyorsanız yarısı sizin emeğiniz sayılır 1/20’ye düşer.
Ticaret hayatı başlı başına riskli bir hayattır. Ticaret hayatının iç yüzünü bilmeyenler Erzurum’da bir laf var ölüler zanneder ki diriler kuymak yiyiyor derler. Adam ölmüş ya o yüzden ticaretle meşgul olanlar için ooh keyifleri yerinde derler
Halbuki o ticaret hayatına girdiğiniz zaman bir malı satmak için alırsınız piyasası da çok iyi olur ama biraz sonra bakarsınız ki aldığınız fiyata bile satamıyorsunuz. Dolayısıyla bir ticaretten kar elde etmeniz için malı karlı almak yetmez aynı zamanda karlı satmak gerekir.
Böyle olduğu için ikisi arasında bir fark var.
Bunlarda Kuran-ı Kerimde var.
Ama onu nasıl anlatacağım bilmiyorum. Böyle bu kadar cemaat içinde anlatmak kolay değil. O yüzden fazla üzerinde durmayacağım. Anlayan anlasın anlamayanda kusura bakmasın defalarca dinlesin. Belki anlar. Kolay bir şey değil büyük bir topluluğun içinde anlatmak gerçekten.
Niye 1/40 ticaret malları? Şimdi neden 1/10 olduğunu anladık değil mi?
1/10 unu vermek ne demek tamamını vermek demektir. Peki 1/40’ını vermek tamamını vermek gibi mi?
Evet o da tamamını vermek gibidir.
O zaman 1/40’ını da verince tamamını vermiş gibi sevap alır.
Hem az bir şey veriyorsun hem de tamamını vermiş gibi sevap alıyorsun muhteşem birşey. O yüzden Allah Teâlâ zekâtını verirsen malını katlarsın diye de sana garanti de veriyor zekâtını verirsen.
Şimdi Ali İmran 130. Ayeti açıyoruz. Anlaşılması çok zor.
Onun için Allah Teâlâ tetefekkerûn diyor.
Beyninizi elinize avucunuzun içine alıp iyice sıkıcaksınız ki kavrayasınız.
Matematiği iyi olanlar hemen kavrayacaklardır. Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim.
Kuran-ı Kerimde faiz ile zekât hep birbirleriyle karşılaştırılır. Faizle zekât dış yönüyle baktığınız zaman Allah Allah ne alakası var dersiniz. Ama inşallah oraya sıra gelince anlatırız Şimdi o konuya girmeyeceğimi söyledim. Muhteşem bir sistemdir. Yani İslam’ın sistemi zekât üzerine kurulur, batılıların ki faiz üzerine kurulur. Faizli sistemde kriz hiçbir zaman bitmez. İslam’da da kriz olması muhtemel değildir.
Şimdi Ali İmran 130. Ayeti okuyacağız. Şimdi burada Allah’u Teala şöyle buyuruyor.
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfen mudâafeten
Faizi yemeyin
ad’âfen mudâafeten,
Şimdi burada bakalım burada meali nasıl vermişler?
Ey iman edenler kat kat arttırılmış olarak faizi yemeyin.
ad’âfen mudâafeten
bir hal cümlesidir. Yani bir sıfat gibidir. Sıfatla hal mana olarak aynıdır. Kat kat artma özelliğine sahip olan faizi yemeyin. Faizin yapısı budur. Faiz budur yani bugün %10 faizle birisinden borç alırsınız. Ödeyemediğiniz zaman artar artar artar artar katlanarak artar. Faiz kısmı artar ana mal değil. Faiz kısmı kat kat artar artar artar ana malı da geçer yapısı budur şimdi Allah Teâlâ da Rum suresinin 30. Surenin 39. Ayetinde de ayetler birbirini açıkladığı için benzer kelimeler çok önemlidir. Müteşabih ayetler birbirine benzer ayetler orada da bu kelime kullanılıyor. Şimdi insanlar parasını faize verdiği zaman işte o kat kat arttırmayı hedefleyerek verirler. Faizcilerin beklentileri budur.
Şimdi Rum suresi 39 da diyor ki Allah’u Teala az önce okuduk.
Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâs
İnsanların malları içinde artsın diye faiz için verdiğiniz mallar.
Şimdi faize veriyor artsın beklentisi kat kat artması değil mi kat kat artmasını bekleyerek verdiğiniz mallar. Şimdi öbür ayetin şeyiyle Allah katında artmaz.
ve mâ âteytum min zekâtin
Zekat için verdiklerinize gelince
fe ulâike humul mud’ıfûn.
Mallarını kat kat arttıranlar onlardır. O zaman malların kat kat arttırılması beklentisi var ya faizcide o beklentiyi yakalayacak olanlar zekat verenlerdir. O zaman onun beklentisi nedir.
ad’âfen mudâafe’dir
ad’âfen mudâafe’yi bekleyen ve onu elde edecek olan onun için zekat verenlerdir.
Şimdi faize verilen mallarla zekât malları arasında çok büyük benzerlik vardır. Her ikisi de aynı mallardır, ikisi de ticaret mallarıdır. Mesela peygamberimizin hadisinde vardır. Altın, gümüş, hurma, buğday, tuz, arpa, mısır, bunları sayıyor yani borç olarak yalnızca para verilmez. Çarşı pazarda dengi bulunan mallarda verilir. Dolayısıyla para ve ticaret malları hem zekât olarak verilir hem faiz için verilir. Dolayısıyla her ikisi arasında ticaret ve faiz için verilen mallar arasında birliktelik vardır. Dolayısıyla bu ayet ticaret mallarından zekât verilmesinin gerektiğinin de delilidir. Şimdi anlaşılması zor dediğimiz şu, şimdi burada bir su var bir de burada var ikisi de aynı fabrikada üretilmiş standart maldır. Şimdi bu ikisi iki tane su oldu. Arapçada buna Du’feyn denir. Yani iki kat demektir. Aynı şeyden iki tane var demektir.
Ad afv kelimesi de var Ad afv Du’fen’in çoğulu demektir. Du’feyn’den bir sonrası 3 ve daha fazlası en az 3
Şimdi bunu koyduğum zaman Ad afv Müdaafe de ayette geçen ikişerli demektir. Yani şimdi mesela arapçada şeddeli kelimelere müdaaf denir. Çünkü iki kere okunur. Ama 2 ye de 4 e de 6 ya da müdaaf denir yani çift sayıların tamamına müdaaf denir. Şimdi bu müdaaftır. Aynı şeyden iki tane vardır ama ad afv değildir. Gösterdiğim su iki tanedir. Müdaaftır. Ad’afen Müdaafe olması için En az 4 tane olması lazım. ad afv 3 ve daha fazlası en az 3 Şimdi burada 3 ve daha fazlası varmı? Yok.
Müdaafe de ikişer ikişer olan demektir.
En az 3 ve daha fazlasının 2 şerli olması için en az rakam kaçtır.
Seyirci: 4 tür.
Şimdi bu 4 zekât veriyorsunuz 1 liraya 4 lira kazanacaksınız demektir. O zaman bu sevaptan değil. Yani 1 lira verince 4 lira vermiş sayılıyorsun birde bunun 10 katı sevabı olduğu zaman 40 liradır. O zaman zekat mallarından 1 lira verince 40 lira vermiş oluyorsunuz. 1/40 vermek tamamını vermek gibi sevap oluyor.
Yani şimdi bunu nereden çıkarıyorsunuz. Tabi ki Kuran’ı Kerimden
fahkum beynehum bimâ enzelallâhu
Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmedin.
Peygamberlerimiz bunu insanlara açıklayacak değil ki. İnsanlar ilim heyetleri kuracak ve bunları bulacak. Bu sebeple ticaret mallarından 1/40, peki koyunlar diğer hayvanlar bunlar da ticaret malı olarak kullanılıyor mu?
Bakın onlarda 1/40’la başlar. 40 koyunda 1 koyun. Ama ticaret malları ile hayvanların özelliği farklıdır. Siz dükkânı kapatıp gidersiniz. Bakın burada tüccarlarda var kapıyı kapatıp gelmiş. Hayvancılık yapsanız buraya gelebilir misiniz? Bu kadar rahatlıkla?
Sürekli bakım ister o yüzden orada çok ciddi teşvikler vardır bu günkü ekonominin diliyle konuşursak çok ciddi teşvikler vardır hayvancılıkta.
Niye biliyor musunuz? Siz hayvancılık yapıyorsanız dünyanın en cimri adamı dahi olsanız da o hayvanın etinden sütünden, derisinden yününden tüyünden insanları yararlandırmaz mısınız. İsteseniz de istemeseniz de mecburen o hayvanın ürünlerini topluma sunmak zorundasınız.
O zaman ne yapıyorsunuz ister istemez topluma bir mal üretip fayda sağlıyorsunuz ama para öyle değildir. Tüccar dükkânını birkaç gün kitler. Ama para sahibi altını varsa gömü yapar yıllarca uğramayabilir. Orada ister çalışsın ister çalışmasın onun zekâtını mutlaka alır. Ama hayvancılıkta der ki eğer 6 aydan fazla sen bu hayvana bakıyorsan. Topluma yapacağın hizmeti yapıyorsun. Meralar olmamasına rağmen bu hayvanlara bakıyorsun. Toplumun ihtiyacını karşılıyorsun. Sen hayvanları besliyorsun. Hayvanların olması zaten topluma bir faydadır. O zaman senden zekât almıyor. Çünkü zaten sen topluma veriyorsun onu mecburen ama 6 aydan fazla yaylalarda meralarda otlayarak geçinebiliyorsa. 40 koyunda 1 koyun 80 koyunda 1 koyun 120 koyunda yine bir koyun 121 de 2, bak müthiş bir teşvik var görüyor musunuz teşvik sistemin içerisinde
Peki 200’e kadar kaç koyun? 3 tane,
201 de 3tane ,
200-2 201-400e kadar 3 tane
Çünkü sayı arttıkça sıkıntısı artıyor ve o yüzden ona destek veriliyor.
401’de 4 koyun ondan sonra her 100 koyunda bir koyun.
Evet işte şeyde tekrar geliyoruz. Kuran-ı Kerim’in bütün ayetleri üzerine düşünmezseniz. Şeyler de aynı 5 Deve de 1 deve değil bir koyun verirsiniz. Genellikle 1 deve 8 koyun eder. 5 kere 8, 40 yapar yani bir koyun yani sistem enteresan şekilde birbirine entegre olmuş durumdadır. Dışarıdan baktığınız da anlamayabilirsiniz. Birde herkesin çektiği sıkıntılar dikkate alınıyor. Yağmur suyuyla dere suyuyla değil de masrafla yetiştiriyorsa tarım ürünlerinden 1/10 değil de 1/20 veriliyor. Tarlasındayken veriyor. Satacaksın falan diye sıkıntıya sokmuyor. Ayeti tekrar okuyalım Bakara 219’u
ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn
Ne infak edeceklerini ne harcayacaklarını sana soruyorlar
kulil afv,
De ki artanı
Bir artma özelliği
Hayvanların artma özelliği var mı ?
Var.
tarım ürünlerinde var mı ?
Var.
Ticaret ürünlerinde var mı var?
Var.
Para da var mı
Parada artma özelliği yok ama piyasa da var.
Paranı sakla her sene 40 ta 1 ini ver. Biraz zor saklarsın. O zaman kazanmaya başlarsın.
Bir çok kadın sorar takılarımızın zekatını verecek miyiz?
Tabiki vereceksin.
O zaman biter
Bitsin o zaman çalıştır.
Evet onun için ekonomide son söz olarak şunu söyleyeyim. İnsanın tabiatında biriktirme arzusu vardır. Küçücük çocuğun eline oyuncak verin. Ondan alabiliyormusunuz oyuncağı alamazsınız çünkü ağlar peki neden çünkü o mal sevgisi yaratılıştan var. O yüzden hiçbir ayette Allah Teala malı biriktirin demez, malı harcayın der. Harcama ekonomiyi geliştiren şeydir.